O, rüzgar gibi aceleyle esip gitmeyi tercih etti.
Ölüm, gideni kurtarır ve kalana acı verir. Ama...
Hadi Çaman, her kuşağın farklı tanıdığı, ancak tiyatronun hep aynı bildiği bir kimlik. Gazeteler, bir sanatçının hayata vedasını, her zamanki alışılmış üslûplarıyla yazdılar. Matem ve hüzün dolu satırlar arasında 65 yıl, üç beş dost, bir oğul bir torun ve bir Candaş’ı vardı. Bir de üç harfli bir hastalık ismi sanki sinsice gizlemişti kendisini satırlar arasına: ALS
Tiyatro için mücadelesinde her yolu deneyen ve sonunda geçtiği her dekorun üzerinde kulislerin tozlu kokusunu bırakan rüzgar adam, sonu ALS ile bitecek bir oyunun içinde doğaçlamaları ile yaşatıyordu kendi hayatının senaryosunu.
Hadi Çaman'ı tanımıyorum, hiç karşılaşmadım ve ne yazık ki onu sahnede görmek şansım da olmadı. Ama onu tanıyor gibiyim. Hele son iki yılında yaşadıklarını, hissettiklerini, korkularını, kaygılarını, pişmanlıklarını, yarım kalan planları yüzünden nasıl bir üzüntü yaşadığını, çaresizliğini biliyorum. Neden ben? Neden şimdi? Neden? Sonu gelmeyen ve cevabı asla bilinemeyecek sorular sorduğunu çok iyi biliyorum. Bir kalemi bile tutamayacak kadar güçsüzleşen eline ağlayarak bakan bir yazarın neler hissettiğini, nasıl bir öfke yaşadığını çok iyi biliyorum. Onbinlerce replik söylemiş, en ince duygu nüanslarını ustaca kelimelere ses olarak yüklemiş ve seyircisine yaşatmış bir oyuncunun, dili peltekleştiğinde, bırakın replik söylemeyi, konuştuğunun bile zor anlaşılmasına neden olan bir hastalık karşısında nasıl bir çaresizlik yaşadığını çok iyi biliyorum.
Biliyorum derken, onun, benim bildiğimden kat kat fazlasını yaşamış olabileceğini de biliyorum. Çünkü o bir sanatçıydı; sanatçıların acıları da yoğun olur. Tiyatro, insanlığın aynası ise, oyunculuk, tam da acının acı, sevincin sevinç olduğu yerdedir.
Hiç tanımadığım, hiç karşılaşmadığım bir insan hakkında nasıl bu kadar çok şey bilebilirim?
ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz), diğer adıyla Motor Nöron Hastalığı, toplumda yüzbinde iki-üç kişide görülüyor. Genellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan, nörodejeneratif hastalıklar grubundan nedeni bilinmeyen bir hastalık. Hareket sistemini etkileyen ve sonunda tüm vücuttaki istemli hareketlerin durmasına yol açan ölümcül bir hastalık. Solunum kaslarının da durması sonucunda ölüm gerçekleşiyor. Ortalama yaşam süresi 3-5 yıl. ALS de beyinsel, bilişsel, zeka işlevleri ve duyu sistemi sağlam kalıyor. İyi bir tıbbi bakım ve solunum cihazı desteği verilebilirse yaşam süresi ve kalitesi arttırılabiliyor. Amerika'da ünlü bir baseball oyuncusu olan Lou Gehrig adı ile anılıyor. Ingiltere'de ise Motor Nöron Hastalığı olarak biliniyor. Ünlü Ingiliz astrofizikçisi Stephen Hawking, 43 yıldır bu hastalıkla birlikte yaşıyor. Hawking aynı zamanda en uzun yaşayanlar listesinde en başta yer alıyor. Tarihte ALS hastası olduğunu bildiğimiz birçok ünlü var. Mao Zedung, David Nieven, Charles Mingus, Lou Gehrig bunlardan bazıları. Ülkemizde, Sedat Balkanlı hastalığı olarak biliniyor. Suna Kıraç, Ismail Gökçek, Yıldıray Çınar, ALS hastalığı ile mücadele eden tanıdık isimler.
Peki tüm bunları neden yazıyorum?
19 yıldır ALS hastalığı ile mücadele eden bir hasta ve aynı zamanda bir hekim olarak, ALS hastalığı ve hastaları hakkında çok şey öğrendim. Bugüne dek öğrendiklerim, hem kendi deneyimlerim hem de aynı hastalığı yaşayanlarla kurduğumuz iletişim sonucunda elde ettiklerimden ibaret. Kuşkusuz hastalık konusunda yazılmış onlarca kitap ve her yıl yayınlanan yüzlerce makale de var bu bilgilerin temelinde.
19 yıllık bir ALS hastasıyım ve solunum cihazına bağlı olarak yaşıyorum. Yatağa, tekerlekli sandalyeye ve başkalarının bakımına tam olarak bağımlıyım. Bu yazıyı özel bir bilgisayar programı yardımı ile yazıyorum.
Yine bir ALS hastası ve bir hekim olarak Türkiye’de ALS hastalığının günümüzdeki durumuna bugüne dek edindiğim bilgiler ışığında baktığımda, şunları düşünmeden yapamıyorum:
Dünyada ALS hastalığı, Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından öksüz hastalıklar (orphan disease) grubundan (1/10000 den daha seyrek görülen hastalıklar) kabul ediliyor. Ülkemizde ise bu hastalıkla ilgili ciddi bir istatistik bile henüz yok.
ALS hastalarının Nöroloji bilimdalı tarafından tetkik ve tedavi edileceği belirlenmiş olsa da pratikte durum böyle değil. Çünkü aslında bir nörolojik hastalık olan ALS, hastalığının ilerleyen aşamalarında, kulak burun boğaz, göğüs hastalıkları, genel cerrahi, anestezi, fizik tedavi – rehabilitasyon bilim dallarını da ilgilendiren ciddi problemler görülüyor. Hasta genellikle ortada kalıyor.
Hastanelerde yoğun bakım koşullarında bakılması gerekiyor ancak yatak kısıtlılığı nedeniyle evlerine gönderilen hastaların yakınları, evde aynı koşulları oluşturamıyor. En önemli ölüm nedenlerinden biri, bilinçsiz hasta bakımı.
Sağlık sistemimizde evde bakım konusu henüz açıklığa kavuşmuş değil. Bu nedenle hastalar herhangi bir tıbbi bilgisi olmayan bakıcıların elinde kalıyor. Bu hizmetin karşılığı kişisel pazarlıkla belirleniyor.
Sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanmayan, kağıt üzerinde ödemesi yapılacağı görünen ama uygulamaya dönüşemeyen veya çok geç hastaya ulaşan yaşamsal tıbbi cihazların eksikliği nedeniyle hastalar yaşamlarını kaybediyor.
Tüm hareketlerini kaybetmiş, solunum cihazına bağlı yaşayan hastaların hastaneden tıbbi bakım, fizik tedavi, psikolojik destek gibi hizmetleri alması imkansız. Çünkü bu durumdaki hastaların hastaneye taşınması neredeyse olanaksız.
ALS hastalarının beyinsel, bilişsel, zeka işlevleri ve duyu sistemi normal olduğu için hastalar içinde bulundukları koşulları, iletişimsizliğin verdiği çaresizliği, başkasına ve yatağa bağımlı olmanın fiziksel ve ruhsal travmasını son ana kadar yaşıyorlar. Bu nedenle solunum kaslarının tutulumu döneneminde trakeotomi denilen işlemi ve solunum cihazı desteğini reddederek bir çeşit ötenazi seçimi yapıyorlar. Ülkemizde resmi olarak ötenazi uygulaması yok.
ALS hastalarının kişisel profillerinin benzerlik gösterdiğini biliyorum. ALS hastalığı, duygusal, zeki, kırılgan, başarılı, mükemmeliyetçi ve mesleklerinde başarılı insanlarda görülüyor. İşte tüm bu nedenlerden dolayı Hadi Çaman ustayı tanıyorum.
Biliyorum ki o, pasif ötenazi yolunu seçti.
Biliyorum ki o, yaşatılabilirdi.
Biliyorum ki o, sadece tek parmağı ile kendi oyununun son perdesini farklı bir son ile kapatabilirdi.
Olmadı... Senaryosunu kendi yazamadığı bu oyuna yüreği dayanmadı.
Dostları ona rüzgar adam diyorlardı. O da, rüzgar gibi aceleyle esip gitmeyi tercih etti.
Dr Alper Kaya
24 Eylül 2008
Ölüm, gideni kurtarır ve kalana acı verir. Ama...
Hadi Çaman, her kuşağın farklı tanıdığı, ancak tiyatronun hep aynı bildiği bir kimlik. Gazeteler, bir sanatçının hayata vedasını, her zamanki alışılmış üslûplarıyla yazdılar. Matem ve hüzün dolu satırlar arasında 65 yıl, üç beş dost, bir oğul bir torun ve bir Candaş’ı vardı. Bir de üç harfli bir hastalık ismi sanki sinsice gizlemişti kendisini satırlar arasına: ALS
Tiyatro için mücadelesinde her yolu deneyen ve sonunda geçtiği her dekorun üzerinde kulislerin tozlu kokusunu bırakan rüzgar adam, sonu ALS ile bitecek bir oyunun içinde doğaçlamaları ile yaşatıyordu kendi hayatının senaryosunu.
Hadi Çaman'ı tanımıyorum, hiç karşılaşmadım ve ne yazık ki onu sahnede görmek şansım da olmadı. Ama onu tanıyor gibiyim. Hele son iki yılında yaşadıklarını, hissettiklerini, korkularını, kaygılarını, pişmanlıklarını, yarım kalan planları yüzünden nasıl bir üzüntü yaşadığını, çaresizliğini biliyorum. Neden ben? Neden şimdi? Neden? Sonu gelmeyen ve cevabı asla bilinemeyecek sorular sorduğunu çok iyi biliyorum. Bir kalemi bile tutamayacak kadar güçsüzleşen eline ağlayarak bakan bir yazarın neler hissettiğini, nasıl bir öfke yaşadığını çok iyi biliyorum. Onbinlerce replik söylemiş, en ince duygu nüanslarını ustaca kelimelere ses olarak yüklemiş ve seyircisine yaşatmış bir oyuncunun, dili peltekleştiğinde, bırakın replik söylemeyi, konuştuğunun bile zor anlaşılmasına neden olan bir hastalık karşısında nasıl bir çaresizlik yaşadığını çok iyi biliyorum.
Biliyorum derken, onun, benim bildiğimden kat kat fazlasını yaşamış olabileceğini de biliyorum. Çünkü o bir sanatçıydı; sanatçıların acıları da yoğun olur. Tiyatro, insanlığın aynası ise, oyunculuk, tam da acının acı, sevincin sevinç olduğu yerdedir.
Hiç tanımadığım, hiç karşılaşmadığım bir insan hakkında nasıl bu kadar çok şey bilebilirim?
ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz), diğer adıyla Motor Nöron Hastalığı, toplumda yüzbinde iki-üç kişide görülüyor. Genellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan, nörodejeneratif hastalıklar grubundan nedeni bilinmeyen bir hastalık. Hareket sistemini etkileyen ve sonunda tüm vücuttaki istemli hareketlerin durmasına yol açan ölümcül bir hastalık. Solunum kaslarının da durması sonucunda ölüm gerçekleşiyor. Ortalama yaşam süresi 3-5 yıl. ALS de beyinsel, bilişsel, zeka işlevleri ve duyu sistemi sağlam kalıyor. İyi bir tıbbi bakım ve solunum cihazı desteği verilebilirse yaşam süresi ve kalitesi arttırılabiliyor. Amerika'da ünlü bir baseball oyuncusu olan Lou Gehrig adı ile anılıyor. Ingiltere'de ise Motor Nöron Hastalığı olarak biliniyor. Ünlü Ingiliz astrofizikçisi Stephen Hawking, 43 yıldır bu hastalıkla birlikte yaşıyor. Hawking aynı zamanda en uzun yaşayanlar listesinde en başta yer alıyor. Tarihte ALS hastası olduğunu bildiğimiz birçok ünlü var. Mao Zedung, David Nieven, Charles Mingus, Lou Gehrig bunlardan bazıları. Ülkemizde, Sedat Balkanlı hastalığı olarak biliniyor. Suna Kıraç, Ismail Gökçek, Yıldıray Çınar, ALS hastalığı ile mücadele eden tanıdık isimler.
Peki tüm bunları neden yazıyorum?
19 yıldır ALS hastalığı ile mücadele eden bir hasta ve aynı zamanda bir hekim olarak, ALS hastalığı ve hastaları hakkında çok şey öğrendim. Bugüne dek öğrendiklerim, hem kendi deneyimlerim hem de aynı hastalığı yaşayanlarla kurduğumuz iletişim sonucunda elde ettiklerimden ibaret. Kuşkusuz hastalık konusunda yazılmış onlarca kitap ve her yıl yayınlanan yüzlerce makale de var bu bilgilerin temelinde.
19 yıllık bir ALS hastasıyım ve solunum cihazına bağlı olarak yaşıyorum. Yatağa, tekerlekli sandalyeye ve başkalarının bakımına tam olarak bağımlıyım. Bu yazıyı özel bir bilgisayar programı yardımı ile yazıyorum.
Yine bir ALS hastası ve bir hekim olarak Türkiye’de ALS hastalığının günümüzdeki durumuna bugüne dek edindiğim bilgiler ışığında baktığımda, şunları düşünmeden yapamıyorum:
Dünyada ALS hastalığı, Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından öksüz hastalıklar (orphan disease) grubundan (1/10000 den daha seyrek görülen hastalıklar) kabul ediliyor. Ülkemizde ise bu hastalıkla ilgili ciddi bir istatistik bile henüz yok.
ALS hastalarının Nöroloji bilimdalı tarafından tetkik ve tedavi edileceği belirlenmiş olsa da pratikte durum böyle değil. Çünkü aslında bir nörolojik hastalık olan ALS, hastalığının ilerleyen aşamalarında, kulak burun boğaz, göğüs hastalıkları, genel cerrahi, anestezi, fizik tedavi – rehabilitasyon bilim dallarını da ilgilendiren ciddi problemler görülüyor. Hasta genellikle ortada kalıyor.
Hastanelerde yoğun bakım koşullarında bakılması gerekiyor ancak yatak kısıtlılığı nedeniyle evlerine gönderilen hastaların yakınları, evde aynı koşulları oluşturamıyor. En önemli ölüm nedenlerinden biri, bilinçsiz hasta bakımı.
Sağlık sistemimizde evde bakım konusu henüz açıklığa kavuşmuş değil. Bu nedenle hastalar herhangi bir tıbbi bilgisi olmayan bakıcıların elinde kalıyor. Bu hizmetin karşılığı kişisel pazarlıkla belirleniyor.
Sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanmayan, kağıt üzerinde ödemesi yapılacağı görünen ama uygulamaya dönüşemeyen veya çok geç hastaya ulaşan yaşamsal tıbbi cihazların eksikliği nedeniyle hastalar yaşamlarını kaybediyor.
Tüm hareketlerini kaybetmiş, solunum cihazına bağlı yaşayan hastaların hastaneden tıbbi bakım, fizik tedavi, psikolojik destek gibi hizmetleri alması imkansız. Çünkü bu durumdaki hastaların hastaneye taşınması neredeyse olanaksız.
ALS hastalarının beyinsel, bilişsel, zeka işlevleri ve duyu sistemi normal olduğu için hastalar içinde bulundukları koşulları, iletişimsizliğin verdiği çaresizliği, başkasına ve yatağa bağımlı olmanın fiziksel ve ruhsal travmasını son ana kadar yaşıyorlar. Bu nedenle solunum kaslarının tutulumu döneneminde trakeotomi denilen işlemi ve solunum cihazı desteğini reddederek bir çeşit ötenazi seçimi yapıyorlar. Ülkemizde resmi olarak ötenazi uygulaması yok.
ALS hastalarının kişisel profillerinin benzerlik gösterdiğini biliyorum. ALS hastalığı, duygusal, zeki, kırılgan, başarılı, mükemmeliyetçi ve mesleklerinde başarılı insanlarda görülüyor. İşte tüm bu nedenlerden dolayı Hadi Çaman ustayı tanıyorum.
Biliyorum ki o, pasif ötenazi yolunu seçti.
Biliyorum ki o, yaşatılabilirdi.
Biliyorum ki o, sadece tek parmağı ile kendi oyununun son perdesini farklı bir son ile kapatabilirdi.
Olmadı... Senaryosunu kendi yazamadığı bu oyuna yüreği dayanmadı.
Dostları ona rüzgar adam diyorlardı. O da, rüzgar gibi aceleyle esip gitmeyi tercih etti.
Dr Alper Kaya
24 Eylül 2008