Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] Okan Bayülgen'le Makina ve 'Süper Sakatlar'

gadjodilo

Üye
Üyelik
26 Nis 2006
Konular
105
Mesajlar
438
Reaksiyonlar
0
Okan Bayülgen'le Makina ve 'Süper Sakatlar'
19 Mayıs Cumartesi günü programın konukları arasında sakatları da vardı...

Garland Thomson, -medyada- engelliliğe ilişkin dört farklı temsil biçimi olduğundan bahsediyor:
Birincisi, ‘Kahramanlaştırıcı Temsil Biçimi’. İzleyicinin hayrete düşmesini teşvik ediyor;
İkincisi, ‘Duygusal Temsil Biçimi’. İzleyiciye şefkatle tepeden bakmasını (aşağı görmeyi) öğretiyor;
Üçüncüsü, ‘Egzotik Temsil Biçimi’. İzleyiciyi yabancı bir nesneye uzaktan bakmaya koşulluyor;
Ve dördüncüsü, ‘Gerçekçi Temsil Biçimi’. İzleyiciye incelediği nesneyle yan yana gelmesini tavsiye ediyor.
  • * Bu saptamalar ışığında sizce özelde Okan Bayülgen'in bahsi geçen programında, genelde ise Türkiye medyasında sakatlığı olan kişilerin ele alınış biçimi hangi şekilde oluyor?
    * Sakatların, bu ele alınış biçimine "katkısının" ne ölçüde olduğunu düşünüyorsunuz?
    * Sizce sakatlığı olan biri ne yaparsa "kahraman", ne yaparsa "duygusal", ne yaparsa "egzotik", ne yaparsa "gerçekçi" biçimde ele alınmalıdır?
***
[size=2]Not: Bu tartışmaya başlamadan evvel dünyanın en kalın çizgisiyle ve yazı karakteriyle vurguluyorum ki, kişilerle alıp veremediğim yoktur -ki yakından tanımam hiçbirisini- ve değinmek istediğim aslında daha önce de burada işlenmiş olan "sakatlar ve başarı" konusunun tekrarı mahiyetindedir.[/size]

gripten sebep bir hayli bitkinken ve de vazgeçilmezim "prison break" ın tekrarını beklerken izledim sizleri. ve maalesef, yine mi dedim. okan gibi her olaya bakıl(a)mayan tarafından bakan, meseleleri hep farklı yönleriyle ele alan o adam bile "süper engelli" tuzağına düşmekten kurtulamamıştı.

bir taraftan sakat konukların yaptıkları alkış beklercesine okunurken, bir yandan da yüzlerde "vay be bu adamlar görmezken, konuşmada zorluklar çekerken bunları başarmışlar" ifadesi belirirken düşünmeden edemedim. ya geride kalanlar?

türkiye sakatlar için bir komando eğitim merkezimiydi? bir yerlere gelmek ve bir şeyleri başarmak için onca zorluğu aşmak sakat bireyler için bir iftihar sebebi mi olmalıydı yoksa ortada var olan fırsat eşitsizliğinin acı bir tecellisi olarak mı bakılmalıydı meseleye?

6 yaşıma kadar dirseklerim üzerinde sürünürken şimdi üniveresite mezunu ve iyi sayılabilecek bir işim varken kendimi 60 yaşında hissettiğimi; kaçırdığım, yapamadığım onca şeyin asla geriye gelmeyeceğini bilerek aslında o kadar da sevinemiyordum. belki buruk bi sevinçti sadece.

neden türkiyede eğitim almış sakat bir insan olmak için bu kadar efor sarfetmek ve en sonunda da sanki inanılmazı başarmış bi insan olarak algılanmak gerekiyordu?niçin bir yerlere gelen ya da gelmeyen sakatlar deilde, bir yerlere gelebilen ve gelemeyen sakatlar vardı? mesela üniversiteyi bitirmek, akademik kariyer yapmak ya da yapmamak niçin kişisel bir tercih deilde varolan eşitsizlikleri aşmış ya da aşamamış olmaktı sakat insanlar için? ve bunlar başaran insanları ön plana çıkarmak aslında şöyle bi mesaj mı vermekti :

"bakın engelli haklarından bahsediyosunuz ama aslında başaran başarıyor. demek ki isteseniz sizlerde yapabilirsiniz. bu durumda ya yeterince yetenekli deilsiniz veyahut istemiyorsunuz"

evet kişisel anlamda söylicem bişei yok. ama sakat insanları temsil yönünden bakıldığında bence yine çuvalladık.
 
Bu programı izlemedim ve merak ediyorum: Programa sakatlığı olan kaç kişi katıldı? Neler konuşuldu? Programda bu arkadaşlarımız hangi biçimde ele alındı?
 
programı izledim. ikisi,hukuk fakültesi mezunu ikiz engelli kardeş olan 3 konuktan biride sitemizin üyelerinden gazateci arkadaşımız Serkan Erol'du.

evet. saatler geçtikçe bende düşündüm neden işe yarar mesajlar verilmiyor diye. en azından sorunlarımızın sadece birine, ama en önemlisine değinilebilinirdi dedim ama olmadı. düşüncemin tam aksine o iki kardeş başta mutlu engelliler tablosu çizildi. kendi hayatlarında mutlu bir geçmişlerinin olma durumunun yanısıra, programın formatına uygun bir hava vardı orada. o bir show programıydı ve işin eğlenceli, pozitif kısmını ele almaları doğal diye de düşündüm.
ve tabii bence okumuş, biryerlere gelmiş engellilerin bu kadar küçük bir yüzdesi varken ülkemizde, bu arkadaşları başarabildikleri için bende alkışlarım.

sorunlarımızı dile getirselerdide bunun çok yarar getirmesini bekleyemeyiz belki de showun saatinden dolayı çünkü arkadaşlarımız saat 24 den 03 e kadar oradaydılar ama; ama içim cız etmedi de değil hani. :roll: :( :roll:
 
Niye için sız ediyor? Dilek sakatlar geç saate kdar oturamaz mı sen oturmuyormusun?

Hangi programda sakatlarla ilgili konuşulduktan sonra hemen halledildi valla okunyunca sinirlendim ne alaka sakatlar gülemez mi eglenmez mi gecenin bi yarısında sorunlardan bahsedilse hemen çözülecek sanki bırakın o üç arkadaşımızda eğlendi kendilerini tanıttılar ve artı tanınma problemlerinin olduğunu sanmıyorum...

Eglenceli bi programdı arkadaşlarda eğlendiler


BIRAKIN SAKATLAR DA EĞLENSİN.
 
okan bayülgenin kendi web sitesinde makina tv kısmı var. orda ayrıca bir forum var. bu foruma yazanlar genelde sürekli makina izleyicileri... yani bu programın sürekli mudavimleri denilebilir. bu da program konusunda ne düşündüklerini gösterebilmesi açısından iyi bir fikir verebilir... bir programın hedefinin gerçekleştiğini vurgulaması açısından bunlar önemli bence...
sürekli seyirci olan bu kişilerin o programa katılan konuklar konusunda yazdıkları ise baya düşündürücü...
bütün yorumlara göz attıgımda programa katılan serkan erol ve ikiz kardeşlerin sadece başarılarından söz edilmiş. ama ne yaptıkları ya da eglence adına programın ruhuna uygun şekilde ayrıca kişisel olarak alınmamışlar bile... diğer konuklar kendileriyle ordayken serkan erol ve ikiz kardeşlerin orda olması engellileri temsil olarak alınmış mesela... onlar engelli ve insanlara başarının imkansız olmadıgını kanıtlayan insanlar...engelli olmalarına ragmen başarmışlar... çoğu seyirci boyle bir ders çıkarmış kendi adına...

bence forumdaki yorumlara bir göz atınız.
işte yorumlardan biri:

[size=4]Sabaha karşı gün ağırırken yazdığım gibi, çok güzel bir programdı...Stüdyo seyircisinin sızlanmalarına rağmen (ki bilirim o acıyı, az uyuşmadı bizim de ayaklarımız oralarda, gerçekten iyi bile dayandılar bu sefer) uzun süren bir Makina'ydı...Selim ve Kerim kardeşlerin hayatı, algıları, iç dünyalarını tasvir ediş şekilleri, kelimelere dökme üslubları izlerken kendimi öyle yetersiz hissetmemi sağladı ki...Bizim zannettiğimiz gibi "o karanlık dünyalarına" değil, imgelerin düşünce gücünün varlığını ağırlığınca bastıran o dünyaya neler neler sığdrmışlar...Ve sığdırmaya devam ediyorlar...İşte bu başarının gücünün, yaşama sıkı sıkı bağlı olmaktan, hep daha fazlasını istemek yerine elimizdekiyle neler aşabileceğimize neler yapabileceğimize inanmaktan geçtiğini düşünüyorum...Ama hala, güzel gülen adam'ın dokundurduğu gibi inceden inceden, kaşımızla gözümüzle kulağımızla uğraşıyoruz...Seren Serengil'in iyiden iyiye şişmiş halini gördükten sonra, ki çevremde her kadının deli gibi botoks yaptırdığı şu günlerde Seren'in yüzünün balon haline gelmesinin , ifadesizleşmesinin kilodan değil botokstan olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim, neden bu kadar doyumsuz insanoğlu gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum...Aradaki farka dikkatinizi çekerim, iki farklı hayat iki farklı hayata bakış açısı...Bir taraf duyularından birini, en önemlisini kaybetmiş aynı zamanda bütün duyuları çalışan bir insana nazarla inanılmaz başarılara imza atmış ve en önemlisi hayat dolu!!!! Diğer taraf sabahları aynaya baktığında, hmm elmacık kemiklerimi biraz daha belirginleştirsem bugün diyorum, evet dudağımdaki kolajen de miladını doldurmuş yenilemek lazım diye düşünmekte....Kesinlikle yargılamıyorum, herkes hakettiğini yaşar, doğar büyür ve ölür...Önemli olan doğum ve ölüm arasındaki o kısa (emin olun hiç uzun değil) zamanda nasıl gerçek güzellikte yaşabilirim, gerçekten yaşadım diyebilirim, demektir....Neyse bu uzar gider daha....
Serkan'a hayran oldum Very Happy güzel gülen adam'la o kadar yakıştılar ki, ikisinin yaşam enerjisi, yanyana geldiklerinde adeta birbirlerine geçti, içiçe oldular muhteşem görünüyorlardı...Gürgen, Murat, Rüya ve Özgür bu hafta çok güldürdüler beni...Diğer gülümseten an ise, güzel gülen adam'ın Kurtlar Vadisi ve sigara ikilisine yaklaşımı, koşu yapan insanları anlattığı andı..."Sabahın köründe bilinçsizce, deli gibi belirsizliğe koşan insanlar..." Laughing
Sözün Bittiği Yer filmine gittim geçen hafta ve hiç beğenmedim...O kadar itici geldi ki, filmin yarısında çıkmak istedim...Genelde beğenmediğim bir şeyi anlatırken bu kadar sert ifadeler kullanmam ama insanların duygularının sömürüldüğünü hissettiğim anda, tırnaklarım çıkıyor ister istemez....Başarısız bir film olarak görüyorum ama yine de gidip görmüş diğer arkadaşlarımın da fikrini almak isterim açıkcası...Hani bende mi bir gariplik var, o açıdan Confused
Dolapdere Big Gang harikaydı, geçen ay arabamda ilk sıradaki cdydi ve muhabbet trafikteki müzik sesleri yönüne doğru kayınca bir tuhaf hissettim...Halbuki Varşova halkı çok sevmişti bu buram buram alaturka kokan kült şarkıları... Very Happy
Tekrar teşekkürler, haftaya yine buradayız bekleriz efenim Wink[/size]
diğer yorumlar için bakınız: Makina
 
OKAN BAULGEN İN PROGRAMINI İZLEMEDİM MALESEF... ANCAK NAFİYE HANIM SİZE KATILIYORUM SONUCTA BÖYLE BİR AYRIMIN YAPILMAMASI GEREKTİĞİNİ SAKATLARINDA EĞELENMELERİ SOSYAL ORATAMLARININ GELİŞTİREBİLEVEKLERİNNİ DÜŞÜNCESNİDEYİM :D :lol:
 
Arkadaşlar,engelliler bir programa çıktıklarında,illede engelilerin sorunlarını dile getirecekler diye bir mesele yok.Ne güzel normal insanlar gibi eylendiler,arada msj da verdiler.Unutmayın bizimde eylenmeye ihtiyacımız var.Ben yakında mavi karadeniz tv ye çıkacam şiir okuyacam.Şimdi ben o programa çıktığımda şiir okumayayım eylenmeyeyimmi.Ben programda alkış tutarsam bu engelli arkadaşlarıma ayıpmı olur.Bırakın bu konuları biraz geniş olun.Hani bizim sorunlarımızın anlatıldığı programlardan sonra,sorunlarımız hemen halledilse neyse.Geniş olun biraz geniş,herşeye kafanızı takmayın...
 
Zaten burada tartışmak istediğimiz şey konukların sakatlığa dair mesaj vermesi felan değil. Bilakis, öyle bir programda vermesinler de zaten; kimse de istemesin katılımcılardan mesaj vermelerini. Katılan her konukla hangi formatta sürüyorsa program, sakatlığı olan kişiler için de aynı süreç işlesin...

Tartışılması gereken şey sakatlığı olan kişilerin tam da "herkes gibi" kabul edilmiyor olması. Üniversiteyi bitirmiş (Vaaaay!), gazeteci/avukat olmuş (oooooo!), gitar çalıp şarkı söylüyor (daha neler!)
Yani başkası için sıradan olan şeyler sakatlar sözkonusu olduğunda doğrudan başarı ve alkış konusu olarak ele alınıyor... Oysa o kişilerin sakatlıkları o yapmalara-etmelere engel değil ki!
Medyadaki bu kahramanlaştırma, egzotikleştirme veya duygusallaştırma temalarının altında sakatlığa/sakatlara (hadi hakaret demiyeyim) haksızlık yapılıyor aslında. Önce sakatlığı olan kişileri hiçbirşey yapamaz-edemez olarak kabul ediyorlar, sonra bu kabulün ardından sakat kişi en sıradan bişey yapsa, ooooooo!, başarı sayılıyor!
Yani bütün gözler sakatlıkta... Kimse, sakatlığı yaşamasna engel olmamasına karşın yapamamaya-edememeye mahkum eden engelleri, engelleyici sistemleri sormuyor, sorgulamıyor! Yaşamak için herkes "başarmak" zorunda, herkeste o engellerle debelenecek güç olmak zorunda sanki!
Tartışalım...
 
yahu nafiye, ya solundan kalktın, yada birine sinirlendin. yoksa sen benim ne anlatmak isyediğimi anlardın. ;)
bağırma amaaa. :?

yorumumda da yazdığım gibi;

o bir show programıydı ve işin eğlenceli, pozitif kısmını ele almaları doğal diye de düşündüm.
ve tabii bence okumuş, biryerlere gelmiş engellilerin bu kadar küçük bir yüzdesi varken ülkemizde, bu arkadaşları başarabildikleri için bende alkışlarım.

serkanı tanırım. ve onu orada seyretmek çok keyifliydi bence. elbette dediğim gibi beklenilmemeli ama ben, en azından fiziki altyapılar konusunda fazlasıyla kısıtlı ve öyle engelliyimki, içim buna cız etti. bilinçaltı işte. televizyon bizim için bir şans. ama evet söylenseydi, toplumun ne kadarlık bir kesimi görecekti yada o keyifli ortamda ne kadarı ciddiye alırdı bunu bilemiyorum. sadece düşüncemi sizinle paylaştım. adam öldürmeye kastım yoktu yani söylerken :roll:

ben serkanın tüm başarılarını takip eden biriyim. o ikiz kardeşleride büyük bir şaşkınlıkla seyrettim açıkçası. ve evet. engelliler için hiçbirşey kusursuz olmadığı için günümüzde, bunu bizim için sağlayanlarda bunun farkında olmalıki engellilerin en küçük başarısı bülentin de dediği gibi aaaaa, waaaawww gibi şaşkınlık ifadeleriyle telafuz ediliyor. sağlıklı insanlarla aynı standartlarda, aynı koşullarda yaşıyor olabilseydik eminimki o zaman "hadi len, başarılıymış.sen benim neler yaptığımı biliyon mu" diyebilirlerdi diye düşünüyorum.

eğleneceğiz tabiiki. eğlence karşıtı, karamsar olabilecek en son kişi ben olurdum sanırım =)
:)
 
SİSTEM BU....

Sistem her yerde aynı konuyu işliyor. ''Başarmışlar'' ön plana çıkarılarak sistemin doğru olduğu, önemli olanın başarı olduğu işleniyor. TEMEL, PÜF NOKTA ne dersen de, sistem bunun üzerinden AKLANIYOR... Sanayide Vehbi Koç, Sabancı, örneği verilir, 'nerelerden gelmişler 'diye... Popülist kültürde İbrahim Tatlıses örneği vardır. Futbolda milyonlarca dolar götürenler manşetlerde olur . YIRTABİLENLER hep öne çıkarılarak, geniş kitlelere 'onlarında' başarabileceği anlatılır.

HERKESİN başarılı olabileceği, en azından herkesin bir alanda başarılı olabileceği bunun içinde ALTYAPILARIN hazır olması gerektiği anlatılmaz ....
Başarı sorgulanmaz hiç bir zaman... Başarma diye bir ZORUNLULUK var mı?
Başarmak bana göre SU ÜSTÜNDE YÜRÜMEK tir zaten. Altyapılar yeterli olsa, bu günkü başarı öyküleri o kadar sıradanlaşırki. Sanırım başarmayanları döverler ... Ben böyle düşünürüm, böye bilirimde... Amma velakin...

Konyaaltına oturup da şöyle bir bakarsam ufka doğru... Güzel adam bunlar derim...
Herşey yakışıyo kardeşlerime derim... Eğlenmek, gülmek, mutlu olmak en temel içgüdülerimiz değil mi derim... Bazen ittir et mesaajı filanda anı yaşa derim...
Sonrada başka bir yerde yazdığım şu yazı aklıma gelir;
''Hani bir araç uzaydan gelir yada bir tekne dünyayı dolaşır yada bir otomobil çölü geçer de sizin karşınıza çıkıverir ya... O an ona dokunmak, onu okşamak istersiniz ya... Benim içimden hep bu duygu gelir başarmış bir sakatı görünce, onu sevmek,ona dokunmak isterim. Başına dokunmak sakalını saçını sıvazlamak gelir içimden''
 
Hepimizin bildiği gibi; insanoğlunun 5 ana duyusu var.. Bunlara bağlı olarak, yürümek, kaldırmak, yüzmek, düşünmek, konuşmak vb. gibi bazı eylemleri gerçekleştireceğimiz organlarımız da gelişmiş durumda.. Bunların sağlıklı insanlarda, normal olduğu kabul ediliyor. Sakatlarda da bu organlardan birinin ya da bir kaçının olmamasından/gerektiği gibi çalışmamasından doğan problemler var.

İşte sakatlar, çalıştıramadıkları duyularının/organlarının yerine genellikle kendi çabalarıyla, başka duyularını/organlarını güçlendiriyorlar.

Örneğin; işitme duyusu yoksa ya da azsa; yazısı normalden güçlü olabiliyor. Yürüyemiyorsa; kolları güçlü olabiliyor, halter kaldırabiliyor, çok iyi yüzebiliyor, okuyabiliyor, beyinsel olarak daha güçlü olabiliyor.. Göremiyorsa; kulakları, dokunma hissi ve hatta 6. his denilen normal insanlarda olmayan 'önceden hissetme' duyuları gelişmiş olabiliyor, yine geliştirdikleri beyin gücü sayesinde iyi derecede 'satranç' oynayabiliyor. Vb.

'Başarı' buradan sonra doğuyor! Sakatlar geliştirdikleri yanlarını akıllıca kullanabildiklerinde, toplumun sağlıklı üyelerinin kolay kolay altından kalkamayacakları işleri bile rahatlıkla yapabiliyorlar! Ötekilerin de iyi niyetli olanları, yapamadıkları şeylerin bu sakatlar tarafından yapıldığını görünce, alkışlıyorlar!

Bu noktada 'iyi niyet-kötü niyet' (sağlamların) duyguları öne çıkıyor. Bu da 'toplumsal bilinç'le, eğitimlilikle, ekonomik anlamda kalkınmışlıkla yakından ilgili.. Yani Dilekcim, fiziksel engellerin kaldırılması yetmez! ;) Kafalardaki engellerin de kaldırılması, bunun da 'eşzamanlı' olması gerekir.. İstersen uzay merkezi gibi döşenmiş kentlerde yaşa, toplumun eğitim düzeyi ilkokul 3. sınıf düzeyinde ise sen biraz zor duyarsın o "hadi len, başarılıymış bıdı bıdı" lafını. :p
 
o gece programı sonuna kadar ızledım her hafta sonu ızledıgım gıbı..
aslında programda okanın yapmak ıstedıgı bence 'HEY ENGELLİLER YADA SAKATLAR BIRAKIN HAYATTAN KENDINIZI SOYUTLAMAYI ISTEYINCE HERSEYI BASARABILIRSINIZ' measjını vermesıydı.
okanın da kısa bı sure olsa tekerleklı sandalyede yasadıgını dusunecek olursak kı bunu kendı agzıyla anlatmıs ve o dönemden sonra engellılerın yasadıklarına daha fazla anlayıp bu konuda elınden geldıgınce bıseyler yapabılecegını belırtmıs bırı olarak cıkarmıstır o ınsanları programa..
ayrıca şuda dıkkattımı cektı:
ıkız kör kardesler koç unıversıtesınde hukuk egıtımı gorurken derslerde bırı not almaya calısıyor dıgerı ıse kardesının unuttugu yada yetısemedıgı yerlerı aklında tutuyor ve aksam evde uzun saatler suren calışmalar sonuncunda notları kendılerıne özel alfabe sıstemıyle temıze gecıyorlar.eger onu o aksam yapmazlarsa unutuyorlar herseyi..
bıde işin bu acısını ortaya koymak ıstemıstır okan bence...
her hafta oldugu gıbı gene guzel programdı... :D
 
ddm_76' Alıntı:
aslında programda okanın yapmak ıstedıgı bence 'HEY ENGELLİLER YADA SAKATLAR BIRAKIN HAYATTAN KENDINIZI SOYUTLAMAYI ISTEYINCE HERSEYI BASARABILIRSINIZ' measjını vermesıydı.

programı sonuna kadar izlemediğimi söylemiştim en başında. sadece ilk 1,5 saatlik kısmı izleyebildim -ki zaten sakat konukların takdimi yeni yeni bitiyordu :mrgreen: - eğer programda böyle bir mesaj hissetmişseniz tamda benim miiidemi kaldıran durum vuku bulmuş demektir. sakat ve engelli olmayan insanlara örneğin bir bina içinde merdiven yapmamak neyse, tekerlekli sandalye kullanan bir insan için asansör yapmamakta aynı şeydir.

madem ki bizler zorluk çekmek ve sonunda elde ettiğimiz başarıyla sonsuz bir mutluluk hissi bulabilen insanlarız, otomobilleri, trenleri, uçakları, bilgisayarları, cep telefonlarımızı ve hayatımızı kolaylaştırmaya dair ne varsa hepsini kaldıralım. ve yırta yırta yaşayalım. tamam zor olacak belki ama sonunda "aydınlanmış", nirvananın zirvelerinde dolanan insanların yaşadığı bir dünya çıkacak ortaya.

mesela görme engelli arkadaşlara kabartma yazıyla ders notlarını vermeyenler derse geldiklerinde hiçbir şey yazmasınlar tahtaya hatta konuşmasınlar. telepati yapsın görenler duyanlarda. evet zor olacak biliyorum ama bir daha ki makinada okan ve bu toplum yerlere göklere sığdıramayacak o insanları.

evet bugünün türkiyesinde sakat insanların kotardıkları takdire şayandır, ibretliktir. ama işte tamda bu durum bu ülkenin ayıbıdır, yüzünün karası, sırtının kamburudur.
bir yandan yüzbinlerce insanın beyin ve nispeten iş gücünden mahrum kalınırken, beri yandan da bu kadar büyük bir kesime :

"valla yegen bizden bu kadar gerisi sizin azimle olan ikili diyaloğunuza kalmış. yerrrrrrrrrseniz tabi" deniliyor.

ve nedense sakat insanlar konu olunca hemen hemen herkes vicdanlarını sızlatmayacak, mutlu (en azından dışarıdan bakıldığında) kesimi vitrine koyuyor ki,
hem tezleri desteklensin, hem gaz olsun diğerlerine, hem de hak hukuk deyip keyiflerini kaçırmasın birileri.
 
haklısın tabıkı bazı konularda..
bu ülkede yasayan engellıler oldugunu düşünerek yapılmayan cok sey var..ama eger işin o tarafını konusarsak bitmez konular:)
ben sadece okanın yapmak ıstedıgının altında kötü nıyet olmadan yaptıgına ınanıyorum..
hem dogru deılmı bız deılmıyız kendımızı evlere kapatan toplumdan soyutlayan...bizim için bısey yapılmıyor dıyoruz ama biz toplum ıcınde kendımızı ne kadar gözterebılıyoruz.bizimde bıraz olsun sucumuz yokmu bu konuda?
ben işte işin bu tarafının gösterılmek ıstedıgıne ınanıyorum makına programında...
evet dogru toplum bızı görmuyor görsede acıyan gözlerle bakıyor...
ama bizde bıraz silkinmelıyız dıye dusunuyorum ve okanında sanırım vermek ıstedıgı mesaj buydu bence :)
 
http://www.televizyongazetesi.com/sub/kanald/151.html

Buradaki herkesin bu sitede yazılanları okumasını isterim. Bir eğlence programı olmasına rağmen mesajlar çok net verildi. Bu bir... İkincisi bizler orda alkış bekleyen zavallılar değil bilakis o alkışı hak etmiş olmanın gururla oturan insanlardık..Çünkü kerim ve selim Altınok ve benim yaptıklarım birçok kişinin engelli olmamasına rağmen başaramadığı şeylerdir. Gadjo başta demişin ben onları tanımıyorum. Keşke bunları yazana kadar en azından bu sitede üye olan beni tanımak için uğraş verseydin akıl edebilseydin..

Okan Bayülgen kimsenin yapamadığını yaptı ve en çok reyting aldığı bölümde bize yer verdi. Biz mutluluk oyunu oynamadık. Eğlendik. İnsanları artık engelli gördüğü zaman ağlama duvarı sanmasınlar. Yine çıksam aynı şeyleri yaparım.

Birde programı 1.5 saat izlemişsin keşke tümünü izlerse idin. Keşke...

Bütün üzüntüm bu.. :(
 
taaa en başında bu konunun programa katılan kişilerin algınış biçimiyle alakalı olduğunu, onların tavır ve hareketlerinden bağımsız olarak sağlıklı insanların sakat insanlara bakış açısını irdelemek amacıyla açıldığını belirtmek için "programa katılan kişilreri tanımam" diye bir not düşmüştüm. Ama biliyordum ki yanlış anlaşılmanın sınırlarını zorlayacak bir noktada düşüncelerimi ifade ettiğim için sevgili serkan yazdıklarına çokta şaşırmadım. ama dikkat edersen yazdıklarımın hiçbirinde oradakilerin şu tavırlarından dolayı insanlarda şunu düşünüp, şöyle algılıyorlar tadında bir tek cümle bulamazsın. herneyse...

serkanerol' Alıntı:
Çünkü kerim ve selim Altınok ve benim yaptıklarım birçok kişinin engelli olmamasına rağmen başaramadığı şeylerdir. Gadjo başta demişin ben onları tanımıyorum. Keşke bunları yazana kadar en azından bu sitede üye olan beni tanımak için uğraş verseydin akıl edebilseydin..

mesele birşeyleri başarmış olmak deildi. mesele sakat ve engelli insanlarında farklılıklarından kaynaklanan ihtiyaçlarının sakatlığı/engeli olmayan insanların gereksinimleri kadar önemli/değerli/gerekli görülerek herkesin kendi hayatında belirlediği amaçlarına ulaşması anlamında fırsat eşitliğini sağlayacak koşulların oluşturulması gereğiydi. sizleri geç tanıdım. geçte olsa güzel oldu :) programı da zaten hasta olduğum için tamamen izlemedim. yoksa emin ol izlerdim.

anladım ki büyülü baloncuklara toplu iğne batırılmaz....

saygıyla kalın.....
 
O PROGRAMA CIKANLARDA ZATEN BASARILI İSİMLER OLDUKLARI İÇİN CIKTILAR..
SADECE SAKATLIKLARIYLA O PROGRAMDA BULUNMADILAR...
 
Şimdi şöyle bir akıl yürütelim. Okan nın programına birkaç kadın çıkarılmış. bunlar mesleklerinde başarılı olsunlar. Okan, bir kadın olmanın başarılı olmaya engel olmayacağını söyleyen bir kadının sözleri karşısında duygulansın ve gidip onu alnından öpsün.

Bir diğer kadın yine üstün başarıyla üniversite bitirsin ve yine aynı başarıları nedeniyle doktoraya kabul eidlsin. Ayrıca bunları yaparken bazı enstrumanlar çalıyor olsun ve iyi santranç oynasın. Okan da bu duruma "e yuh be kardeşim"! gibi bir tepki vererek hayranlığını belirtsin.

Şimdi bunların kadın olmakla ne alakası var diye kadınlarımız bir durup düşünmezler mi? Ya da kadınların bu başarılarıyla teşhir edilmeleri aslında bir başka beklentinin yani "kadın olmanın bizzat kendisinin bu başarıları elde etmekte engel olduğu düşüncesinin" bir dışavurumu olarak algılanmaz mı? Tabiki nasıl ki sadece kadın olmak bu başarıları elde ettiğiniz için kutlama sebebi olamaz ise, bizim istediğimiz de medyada engellilerin engelli olmak ile başarılı olmanın yanyana gelişinde takdir edilecek bir durum görmemeleridir. Çünkü aslında sanıldığı gibi bu yaklaşım engeli olan diğer kişileri yada sağlam insanları engellilerin isterseler ne kadar da başarılı olabileceklerine yönelik bir farkındalık sağlıyor mu orası meçhul.

Neden meçhul? çünkü bu tür programlarla belkide engellilerin başaramayan ve bu başaramama hali doğal bireyler olduğu intibası uyandırılıyor. Öyle ya eğer içlerinden biri mesela üniveristede başarılı oldu diye haber yapılıyorsa demekki bu sıradışı bir durumdur. Bu kişinin bu başarıyı elde etmesi bu sıradışılığı aşmasıyla mümkün olmuştur ve işte kutlanması gereken de budur...İşte bu anlayış gizil bir ötekileştirmenin kapısını açıyor sanırım. Burada itiraz edilecek pek bir şey yok aslında. Çünkü nasıl ki bir kadını örneğin üniversite bitirdi diye kutlamakda bir gizil ötekileştirme varsa ve bu düşünce ekranlardan izleyenlere "bakın bu insanlar normalde yapamayacakları bir şey yapmışlar" demek anlamına geliyor ise aynı şey engelliler için de geçerli. Ve bu anlayış bize gerçekte hizmet idiyor mu bilemiyoruz.

Mesela "bu programda sakatlık ana tema değildi" biz oraya eğlenmeye gittik gibi bir cümleyi inandırıcı bulmuyorum. Zira o kör kardeşler ne zaman tv ye çıksalar körlüklerine rağmen başardıklarıyla ön plana çıkıyorlar. Ve aynı şey o programda Serkan arkadaşımız için de geçerliydi. Bu ülkede benzer şeyleri yapan milyonlarca insan oraya "eğlenmek" için çağrılmıyor ama sizler çağrılıyorsanız bunun sebebi engelinizden bağımsız olarak düşünülemez. Orada okan da sizler de samimi bir şey yapmaya çalışmışsınız. Buna kimsenin itirazı yok. Lütfen olayı bir saldırı gibi algılamayın. Burada yapılan bir eleştiridir ve eleştiriler bizleri en doğruyu bulmaya itecek yegane silahımızdır.

Devamla şahsi görüşüm buradaki eleştirilerin bir yanıyla haklı olduğu yönündedir. Zira ben de benzer programlara bir kaç kez çağrılmış ancak özellikle reddetmiştim. Reddetme sebebim hep aynıydı. Yaptığım şeylerin televizyona çıkıp insanların zamanını alacak denli önemli şeyler olduğuna inanmıyordum. Hatta engelli olmama rağmen bunları yapmış olmak da bu gerçeği değiştirmiyordu. Kendi adıma bir gün bir tv programında engelliliğime hiç ama hiç vurgu yapmadan eğitimini aldığım ya da donanımlı olduğum bir konuda insanlara gerekli bilgileri aktarmak isterim. Bir düşünün o kör arkadaşlar bir hukuk programına çıksalar ve hiç kimse onlara körlükleri hakkında bir şey sorma ihtiyacı duymadan sadece hukukla ilgili sorunlar hakkında konusup insanlara yardımcı olarak programdan ayrılsalar. Gerçekten bugüne kadar böyle bir şeyi ekranlarda ya görmedim ya da gördüysem bile hatırlamıyorum.

Buraya kadar işin olması gereken yönüydü. Ancak yeterli değil. çünkü doğruyu konuşurken gerçeği gözardı edemeyiz. Peki bu ülke acaba bizim burada dile getirdiğimiz doğrulara hazır mı? Yani bizler engelliliği topluma anlatırken medyayı bu arkadaşlarımızın yaptığı şekilde de kullanamaz mıyız? Bu tür aktiviteler bizim gerçekten istediğimiz ve yukarıda bahsettiğim sunuş şekillerine giden yolda bir atlama taşı olabilir mi? Bence soru budur. Yani medyada bu şekilde sunulmak bizi bir sonraki ideal sunuşa götürür mü yoksa bunu engelleyici bir katalizör güç mü olur???Cevaplanması gereken soru budur.
 
Ben Makine programını izlemem. Ama sitede Serkan Erol’un iletisini gördüm. İzlemeye karar verdim. Televizyonu açtığımda program başlamıştı. Fakat sonuna kadar izlemeye dayanamadım. Boğdu beni program. İnsanların espri anlayışına hayran olmamak olanaksızdı. Ne kadar da gülmeye hazırdık. “Espri kavramının içini de boşalttık ya! Helal olsun bize “ dedim kendi kendime.

Ben İletişim Fakültesi’nde okudum. Bizlere eğlence programları ile ilgili şunlar öğretilir. Eğlence programlarında mizahi bir biçem olmalıdır. Ama bu biçem insanlarda hoşlanma duygusu yaratmalıdır. O öğeleri içermelidir. Sonra da insanın yaşamı algılanmasında estetik duygular geliştirmelidir. Bu anlamdaki her şey eğlence programıdır.

Ben ise bu programı izlerken bırakın estetik olarak haz almayı içimin kirlendiğini duyumsadım. Terler bastı beni.

Gelelim işin sakatlar ile ilgili bölümüne.

Bu programda sakatlarla ilgili olarak kahramanlaştırıcı, egzotik, duygusal öğeler kullanılmış mıdır? Bence, evet.

Ama bunları irdelerken yalnızca medyada sakatların nasıl temsil edildiğine bakmamak gerekir. Bugün, medya tekellerin elindedir. Bu tekeller aynı zamanda ülkenin ekonomik ve siyasi erklerini de ellerinde bulundurmaktadır. Amaç, yalnızca ticarettir. Televizyonun bilgi aktarma görevi bir kenara itilmekte, “halkın zevki” diye halka ucuz programlar sunulmaktadır. Kolaya kaçan programlar insanları uyutmaktadır. Sistem, ağ gibi bizleri kuşatmaktadır. Bunu bilirsek, sakatlarında niçin gerçekçi temsil edilmediğini anlarız.

"Sakatlar her şeyi başarabilir. Bay X sakattır. Öyleyse, Bay X’de her şeyi başarabilir. “

Burada insanı yüceltiyoruz. Birey, her şeydir. Yeryüzü bir uygulama alanıdır. İnsan isterse, her şeyi başarabilir. Bu çok klasik bir hümanizm anlayışı. Ayrıca da çok mistik. Şimdi! Siz o insanın yaşaması için gereken alt yapıyı oluşturmayın. Sonra da başarılı olacaksın deyin. Buna gülerler.

Şefkatle tepeden bakmak ne demek? Şefkatin sözcük anlamı şu. Acıyarak ve koruyarak sevecenlik göstermek. Tepeden bakmak ise apaçık belli. Küçümsemek… Hem seveceksin. Hem de küçümseyeceksin. Aynı nitelik, aynı zamanda, aynı özneye, aynı bakımdan hem ait olması, hem de olmaması olanaklı mı? Öyleyse, sergilenen ikiyüzlülüktür.

Şimdi gelelim egzotik temsil biçimine. Thomson’u tanımıyorum. Neden böyle bir şey söylemiş olabilir diye düşünüyorum. Burada kastettiği birbirimizi kategorize ettiğimizden dolayı bir yabancılaşmadan mı söz ediyor? Yoksa ben ile ötekinin ilişkisinden mi? “Ben”e ne katarsak biz oluruz? Ya da öteki oluruz?

İnsanlar yavaş yavaş doğadan ayrılınca, işbölümü ve mülkiyet yüzünden oymak birliği zamanla bozuldu. Böylece bireyle dış dünya da bozulmuş oldu. Yöntemli işbölümüne geçilince yabancılaşma artmaya başladı. Dolayısıyla yabancılaşmaya mistik bir anlam yüklemiyorum. Demek ki, yabancılaşma ile emek arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu ilişki ortadan kalkmadıkça ben ile öteki arasındaki ayrım hep olacaktır.

Gerçekçi temsil biçimi derken Thomson’un tam olarak ne demek istediğini bilmiyorum tabii ki.

Bana göre gerçek, nesnel gerçekliktir. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Sakatlar bu dünyanın neresindedir? Kim bu insanlar? Ne yaparlar? Ne içerler? Ne giyerler? Nasıl yaşarlar? Sorunları nelerdir?

Demek ki, öncelikle insanlara ulaşmak için kitlenin bizleri tanıması gerekiyor. Verilecek bildirimde var olan yapıyı değiştirmek, istediğimiz yeni bir yöne yönelmemiz, var olan kalıplardan, tutumlardan, dürtülerden kurtulma belli başlı öğeler olmalıdır. Çünkü, televizyon en etkili değişim aracıdır.

Ben medya içinde ilkeli programcılar tanıyorum. Ama maalesef, program yapımcılarının elleri kolları bağlıdır. Çünkü, programcı o yayın kurumunun üstlendiği görüşler çerçevesinde hareket etmek zorunda kalmaktadır. Bir de "rating canavarı " tabii ki!!!

Bu anlamda televizyondaki bu tip programlar gerçekliği örtmek için bir araçtır. Siz uyuyun da… Nasıl uyursanız uyuyun… Çünkü oyuncak onların elinde!
 
Ya arkadaşlar bende nafiyeye katılıyorum bu bir eğlence proğramı konuyu abartmayın sadece eğlendiler ,bende eğlendim eğlence anlayışları farklı olabilir insanların ,ben serkan'a canlı yayında bağlanıp abidik gubidik insanlara Türkiye seninle guru duyuyo deniyo serkancım bende seninle gurur duyuyorum aynı sitede olmaktan onur duyuyorum demek isterdim aramaya utandım hiç öle bağlanıp bişiler demedim yaşantımda tv lerde bide deseydim bana neler derdiniz kimbilirrrrrrrrrrrrr :lol:
 
Yıllardır programın sıkı bir takipçisi ve hiç bir yayınını kaçırmadan sonuna kadar izleyen biri olarak, programı hiç izlememiş ya da arada bir göz atıp önyargıyla eleştirenlere bir şeyler belirtmek istiyorum.

Makina, eğlenceli olan fakat eğlence programı olmayan bir yapımdır. Programda, medya dünyasından ve çeşitli sanat dallarından çok yönlü konuklarla birlikte, bilim, müzik, sinema, akademi, popüler kültürün, kalite, eğlence ve izlenebilirliğin bir arada sunulduğu alternatif bir yayındır. 2005 yılında Hakkı Devrim’in yayına katılmasıyla izleyicisine Türkçe ile ilgili önemli bilgiler verilmektedir. Okan, konuklarının magazinsel yönüyle hiç ilgilenmeyip sadece yaptıkları işi ön plana çıkartmaktadır. Sosyal sorumluluk gereği üç hafta üst üste küresel ısınmayı konu edinip izleyicisine önemli mesajlar vermiştir. Yeri gelir siyaset konuşulur, küresel ısınma konuşulur, izleyicisini, yaptığı tanıtımlarla kitap okumaya, sinema ve tiyatroya gitmeye teşvik eder. Reyting kaygısı olmayan ender programlar arasındadır. Makine, bakmak için değil bilgisini ve kültürünü genişletmek isteyenlerin izleyeceği bir programdır.

Gelelim konumuza; Lord Northcliffe’in meşhur sözü vardır: “Bir köpek, bir adamı ısırırsa bu bir haber değildir; fakat bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir.” Farkındaysanız biz engelliler sürekli köpek ısırmaktayız. Bülent’in bir sözü vardı, yukarıdaki yazısında da biraz bahsetmiş. “Engellilerin kahramanlaştırılmaya değil sıradanlaştırılmaya ihtiyacı var.” Her halde bu konuyu fazla açmama gerek yok.

Pegasus’un şu sözlerine katılıyorum.

Pegasus' Alıntı:
Kendi adıma bir gün bir tv programında engelliliğime hiç ama hiç vurgu yapmadan eğitimini aldığım ya da donanımlı olduğum bir konuda insanlara gerekli bilgileri aktarmak isterim. Bir düşünün o kör arkadaşlar bir hukuk programına çıksalar ve hiç kimse onlara körlükleri hakkında bir şey sorma ihtiyacı duymadan sadece hukukla ilgili sorunlar hakkında konusup insanlara yardımcı olarak programdan ayrılsalar. Gerçekten bugüne kadar böyle bir şeyi ekranlarda ya görmedim ya da gördüysem bile hatırlamıyorum.

Şu an benim aklıma gelen bir tek Edip Akbayram var. Akbayram, çocuk felci geçirmiştir. Ben bunu yıllar sonra öğrendim. Medyada sadece sanatıyla gündeme gelmiştir. Engelli olduğunun ekranlara yansıdığını hatırlamıyorum.

Programda, Selim Altınok şöyle bir ifade kullandı. “Biz burada engelliler adına değil, Selim, Kerim ve Serkan adına bulunmaktayız.” Serkan da oradaki tüm konukları ve Okan’ı el ele tutturarak şu mesajı vermiştir. “Hepimiz, önce insanız.”

Bir engellinin, yaptığı hareketleri, davranışları, başarıları ya da başarısızlıkları diğer engellileri bağlamamalı.
 
Tam bi yazma tembeliyim A_Geyik valla aynen katılıyorum içimden geçenleri yazmışsın , bizim evde geç saatte yatılmasına izin verilen tek proğram televizyon çocuğundan beri izleriz iki kızımda okanl'a büyüdü sanatı anlatan hemde gerçek sanatla yapayı aynı anda veren bi adam severim kendisini ...
 
Bende olaylara bıraz daha objektif bakmak istiyorum. O günkü Okan Bayülgenin
Makina programını seyrettim genelde zaten o programı konukların bolluğu açısından seyretmeye çalışırım fakat Okan Bayülgenin programının formatı gereği olduğunu düşünerek üslubunu da eleştirmem.

Konukları bu hayatta engellerini ön plana çıkarmadan başarıyı yakalamış 3 arkadaşımızdı. Sadece Serkan Erol arkadaşımızı bu siteden tanıyor olamam diğer arkadaşları da basından bir kaç kere denk gelmem sayesinde tanıyordum. Herkes gibi bende çok büyük mutlulukla dinledim anlattıklarını NEDEN Mİ?

Belki insanlar bu programdan sonra kendi kendilerine bir çok ders çıkarmışlardır Kendi adıma şöyle düşündüm keşke bu tür başarılı olmuş bir çok engelli arkadaşımız programlara çıksa da bırakın sağlıklı bireylerin ders almalarını benim gibi engelli olup daha çok şeyler başarmak isteyen insanlara bu tarz yayınlar ders olsun her şeyi başarabileceğimizi göstersin engelimizin kimseye yük olmadığını, istersek her şeyi başarabileceğimizi bu tür somut örnekler ile görebilsinler...

Arkadaşlar ne olur bu tür şeyler kolay değil birçok engelli arkadaşımız belki bu programdan sonra "BEN DE YAPABİLİRİM" cümlesini geçirdi kafasından ve yol almaya başladı. Ben şahsım adına bu arkadaşları tebrik ediyorum ve bu tür programlara çıkacak arkadaşların da çoğalmasını ümit ediyorum
 
Üst Alt