Okan Bayülgen'le Makina ve 'Süper Sakatlar'
19 Mayıs Cumartesi günü programın konukları arasında sakatları da vardı...
Garland Thomson, -medyada- engelliliğe ilişkin dört farklı temsil biçimi olduğundan bahsediyor:
Birincisi, ‘Kahramanlaştırıcı Temsil Biçimi’. İzleyicinin hayrete düşmesini teşvik ediyor;
İkincisi, ‘Duygusal Temsil Biçimi’. İzleyiciye şefkatle tepeden bakmasını (aşağı görmeyi) öğretiyor;
Üçüncüsü, ‘Egzotik Temsil Biçimi’. İzleyiciyi yabancı bir nesneye uzaktan bakmaya koşulluyor;
Ve dördüncüsü, ‘Gerçekçi Temsil Biçimi’. İzleyiciye incelediği nesneyle yan yana gelmesini tavsiye ediyor.
[size=2]Not: Bu tartışmaya başlamadan evvel dünyanın en kalın çizgisiyle ve yazı karakteriyle vurguluyorum ki, kişilerle alıp veremediğim yoktur -ki yakından tanımam hiçbirisini- ve değinmek istediğim aslında daha önce de burada işlenmiş olan "sakatlar ve başarı" konusunun tekrarı mahiyetindedir.[/size]
gripten sebep bir hayli bitkinken ve de vazgeçilmezim "prison break" ın tekrarını beklerken izledim sizleri. ve maalesef, yine mi dedim. okan gibi her olaya bakıl(a)mayan tarafından bakan, meseleleri hep farklı yönleriyle ele alan o adam bile "süper engelli" tuzağına düşmekten kurtulamamıştı.
bir taraftan sakat konukların yaptıkları alkış beklercesine okunurken, bir yandan da yüzlerde "vay be bu adamlar görmezken, konuşmada zorluklar çekerken bunları başarmışlar" ifadesi belirirken düşünmeden edemedim. ya geride kalanlar?
türkiye sakatlar için bir komando eğitim merkezimiydi? bir yerlere gelmek ve bir şeyleri başarmak için onca zorluğu aşmak sakat bireyler için bir iftihar sebebi mi olmalıydı yoksa ortada var olan fırsat eşitsizliğinin acı bir tecellisi olarak mı bakılmalıydı meseleye?
6 yaşıma kadar dirseklerim üzerinde sürünürken şimdi üniveresite mezunu ve iyi sayılabilecek bir işim varken kendimi 60 yaşında hissettiğimi; kaçırdığım, yapamadığım onca şeyin asla geriye gelmeyeceğini bilerek aslında o kadar da sevinemiyordum. belki buruk bi sevinçti sadece.
neden türkiyede eğitim almış sakat bir insan olmak için bu kadar efor sarfetmek ve en sonunda da sanki inanılmazı başarmış bi insan olarak algılanmak gerekiyordu?niçin bir yerlere gelen ya da gelmeyen sakatlar deilde, bir yerlere gelebilen ve gelemeyen sakatlar vardı? mesela üniversiteyi bitirmek, akademik kariyer yapmak ya da yapmamak niçin kişisel bir tercih deilde varolan eşitsizlikleri aşmış ya da aşamamış olmaktı sakat insanlar için? ve bunlar başaran insanları ön plana çıkarmak aslında şöyle bi mesaj mı vermekti :
"bakın engelli haklarından bahsediyosunuz ama aslında başaran başarıyor. demek ki isteseniz sizlerde yapabilirsiniz. bu durumda ya yeterince yetenekli deilsiniz veyahut istemiyorsunuz"
evet kişisel anlamda söylicem bişei yok. ama sakat insanları temsil yönünden bakıldığında bence yine çuvalladık.
19 Mayıs Cumartesi günü programın konukları arasında sakatları da vardı...
Garland Thomson, -medyada- engelliliğe ilişkin dört farklı temsil biçimi olduğundan bahsediyor:
Birincisi, ‘Kahramanlaştırıcı Temsil Biçimi’. İzleyicinin hayrete düşmesini teşvik ediyor;
İkincisi, ‘Duygusal Temsil Biçimi’. İzleyiciye şefkatle tepeden bakmasını (aşağı görmeyi) öğretiyor;
Üçüncüsü, ‘Egzotik Temsil Biçimi’. İzleyiciyi yabancı bir nesneye uzaktan bakmaya koşulluyor;
Ve dördüncüsü, ‘Gerçekçi Temsil Biçimi’. İzleyiciye incelediği nesneyle yan yana gelmesini tavsiye ediyor.
- * Bu saptamalar ışığında sizce özelde Okan Bayülgen'in bahsi geçen programında, genelde ise Türkiye medyasında sakatlığı olan kişilerin ele alınış biçimi hangi şekilde oluyor?
* Sakatların, bu ele alınış biçimine "katkısının" ne ölçüde olduğunu düşünüyorsunuz?
* Sizce sakatlığı olan biri ne yaparsa "kahraman", ne yaparsa "duygusal", ne yaparsa "egzotik", ne yaparsa "gerçekçi" biçimde ele alınmalıdır?
[size=2]Not: Bu tartışmaya başlamadan evvel dünyanın en kalın çizgisiyle ve yazı karakteriyle vurguluyorum ki, kişilerle alıp veremediğim yoktur -ki yakından tanımam hiçbirisini- ve değinmek istediğim aslında daha önce de burada işlenmiş olan "sakatlar ve başarı" konusunun tekrarı mahiyetindedir.[/size]
gripten sebep bir hayli bitkinken ve de vazgeçilmezim "prison break" ın tekrarını beklerken izledim sizleri. ve maalesef, yine mi dedim. okan gibi her olaya bakıl(a)mayan tarafından bakan, meseleleri hep farklı yönleriyle ele alan o adam bile "süper engelli" tuzağına düşmekten kurtulamamıştı.
bir taraftan sakat konukların yaptıkları alkış beklercesine okunurken, bir yandan da yüzlerde "vay be bu adamlar görmezken, konuşmada zorluklar çekerken bunları başarmışlar" ifadesi belirirken düşünmeden edemedim. ya geride kalanlar?
türkiye sakatlar için bir komando eğitim merkezimiydi? bir yerlere gelmek ve bir şeyleri başarmak için onca zorluğu aşmak sakat bireyler için bir iftihar sebebi mi olmalıydı yoksa ortada var olan fırsat eşitsizliğinin acı bir tecellisi olarak mı bakılmalıydı meseleye?
6 yaşıma kadar dirseklerim üzerinde sürünürken şimdi üniveresite mezunu ve iyi sayılabilecek bir işim varken kendimi 60 yaşında hissettiğimi; kaçırdığım, yapamadığım onca şeyin asla geriye gelmeyeceğini bilerek aslında o kadar da sevinemiyordum. belki buruk bi sevinçti sadece.
neden türkiyede eğitim almış sakat bir insan olmak için bu kadar efor sarfetmek ve en sonunda da sanki inanılmazı başarmış bi insan olarak algılanmak gerekiyordu?niçin bir yerlere gelen ya da gelmeyen sakatlar deilde, bir yerlere gelebilen ve gelemeyen sakatlar vardı? mesela üniversiteyi bitirmek, akademik kariyer yapmak ya da yapmamak niçin kişisel bir tercih deilde varolan eşitsizlikleri aşmış ya da aşamamış olmaktı sakat insanlar için? ve bunlar başaran insanları ön plana çıkarmak aslında şöyle bi mesaj mı vermekti :
"bakın engelli haklarından bahsediyosunuz ama aslında başaran başarıyor. demek ki isteseniz sizlerde yapabilirsiniz. bu durumda ya yeterince yetenekli deilsiniz veyahut istemiyorsunuz"
evet kişisel anlamda söylicem bişei yok. ama sakat insanları temsil yönünden bakıldığında bence yine çuvalladık.