Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[Haftanın Konusu] Toplumun, sakatlığı olan bireyin kişiliği ve davranışları üzerindeki etkileri?

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,529
Reaksiyonlar
944
[Haftanın Konusu] Toplumun, sakatlığı olan bireyin kişiliği ve davranışları üzerindeki etkileri?

Toplumun, sakatlığı olan bireyin kişiliği ve davranışları üzerindeki etkileri

  • * Çevrenizdeki insanların sakatlığa bakışı ve sakatlığı olana biçtiği rol sizin kişilik özelliklerinizi nasıl etkiledi (etki-tepki)?
    * Herhangi bir konuda karar alırken “sizin için” biçilen o rollerle kendinizi/davranışlarınızı sınırlar mısınız?
    * Sizce sakatlığı olan kişilerin ortak kişilik özellikleri var mıdır?
 
Ben bu konuya sıkça diğer iletilerimde değindim. Onun için detaya girmeyeceğim. Yalnızca bir başlangıç yapmak istiyorum.

Hem de nasıl etkiledi. Öyle etkiledi ki, kendime fildişinden kuleler yaptım. O kulelerin penceresinden dış dünyaya baktım. Daha fazla acı çekmemek için insanlardan kaçtım. Aslında nasıl da istiyordum gülmeyi… gülebilmeyi… Aslında nasıl istiyordum dostluğu… arkadaşlığı… sevgiyi… İnsanları sevmek için insanlardan uzaklaştım. Limanlara vurdum kendimi… Yalnızlığı yeğledim. Doğayla içimdeki yaraları sardım. Kitaplarla… Radyoyla… Sonra da yalnızlığı seçmekle ilgili olarak kendi kendime savunma mekanizmaları geliştirdim. Yalnızlığın bir çekiciliği vardı. Özgürdün. Kimseye bağımlı olmadan hareket edebiliyordun. Öyle ya! Arkadaşlarımla yürürken soluk soluğa kalmıyordum. Merdivenleri teker teker inerken arkada kalmam içimi acıtmıyordu. Tüm sokaklar benimdi. Dilediğim gibi gezip dolaşabilirdim. İstediğim gibi gazetemi alıp bir köşede okuyabiliyordum. Benim zamanım yoktu boşa harcayacak… Yalnızlık öyle heybetliydi ki, başımı döndürüyordu. Ben kapısında bir dilenci olmaya razıydım. Hem düşlerim vardı benim. Düşlerde buluyordum gerçekliği. Düşlere elimi uzattığımda bir el uzanıyordu bana. Orada ikiyüzlülük yoktu. Ben kendi içimde oyunlar oynarken bir çocuk kadar mutluydum. Sevgili düş evim benim! Dış dünyaya karşı koruyordu beni. Öylesine zayıftım ki, yaşamın en küçük dalgasında düşecek gibiydim. Ama düşlere tutunduğumda bir o kadar güçlüydüm. Dış dünyam yıkılırken iç dünyam renkleniyordu.

“Karpuz kabuğundan gemiler yapmak “adlı filmi bilirsiniz… Ben de oradaki çocuk gibiydim. Elimde bir kamera ile “Potemkin Zırhlısı”’nı çekiyordum. Tüylerim diken diken oluyordu. Ya da Beethoven’in 9.Senfonisini dinlerken, tüm eşya hareketleniyordu. Tüm evler… Tüm ağaçlar… Tüm ışıklar… Evrende ne varsa… Bu müthiş bir duyguydu. Sınırların sınırsızlığı…

O sınırsızlıkla bir olunca dünyadaki anlamların çoğu özünü yitiriyor. İşte o zaman kimse tutamıyor sizi. Patlayıveriyorsunuz bir yanardağ gibi.

Sonra mı? Sizi durdurabilene aşk olsun!!!
 
Sakat olmayanlar, "sakatlar çok agresif, gergin, sinirli, alıngan oluyorlar" diyor mesela çoğu zaman.
Böyleyse eğer, bu, sakatlığı olan kişilerin yaşadıklarına karşı bilinçli bir tutumu mu yansıtıyor sizce?
 
Çevrenizdeki insanların sakatlığa bakışı ve sakatlığı olana biçtiği rol sizin kişilik özelliklerinizi nasıl etkiledi (etki-tepki)?
Her ne kadar fazla etkilenmemeye çalışılsa da mutlaka gerek kişikte gerek davranışlarda etkisi olduğuna inanıyorum.
Aklınızın bir köşesinde toplumun engellilere nasıl baktığı fikri yerleşiyor.Ve bu fikir hayat yolunda sizi hiç yanlız bırakmıyor :)
Belki de engelli olmanın en büyük faydası , yaşamı diğer kimselere göre daha fazla ciddiye alıyorsunuz.. ve durumunuzdan dolayı geleceği herkesten daha fazla düşünüyorsunuz .sonuçta da yaşamınızı garantiye almak birinci amacınız haline geliyor

* Herhangi bir konuda karar alırken “sizin için” biçilen o rollerle kendinizi/davranışlarınızı sınırlar mısınız?

Evet sınırlarım.Bir olay karşısında , engelimi ve ileride engelimden dolayı hayatımda oluşacak sıkıntılarımı göze alarak karar veriyorum.
Örneğin yurt dışına gitmek yada başka şehirlere gidip, iş bulup çalışma düşüncesini kafanızdan çıkarıyorsunuz çünkü engelinizin bunu kaldıramayacağını düşünüyorsunuz.

* Sizce sakatlığı olan kişilerin ortak kişilik özellikleri var mıdır?
Eğer engeli görünüyorsa hemen hepside bakışlardan rahatsız olan kimselerdir.
İlk girdikleri ortamda bir sıkıntı mutlaka olacaktır çünkü diğerlerinden farklıdır ve gözler onu seğretmektedir.
Az yada çok iç dünyalarında bir güvensizlik olacaktır.
Sevgilerini,aşklarını kolay kolay dile getiremezler bir çoğu bilir ki karşısındaki kişi kabul etsede onu kabul etmeyecek bir çok kişiyle karşı karşıya kalacaktır...o yüzden bu riske girmek istemezler...
Dğer sağlam insanların farkında olmadan , kolayca yapabildiği hareketleri ( yürümek , koşmak ,görmek konuşmak gibi ) zorlukla yapmanın yada hiç yapamamanın verdiği üzüntüyü taşıyacaktır...
Genelde engelli insanlar daha duygusal daha alıngan ve diğer fertlere göre daha içine kapanık kimselerdir.
En ufak söz ve davranışla bile kolayca istenilmediğini ,sevilmediğini düşünebilir...
 
Ben şahsen tam da tanımladığın gibiydim Oturan Boğa. Agresif… Gergin… Sinirli… Alıngan… İlk başta gerginliğimi aileme yansıttım. Çünkü bana “sakat” denilmesini bir türlü kabul edemiyordum. Kendi kendime yaşadığım çatışmalar ister istemez aile ortamına yansıyordu. En güzel geçirdiğim yıllar üniversite yıllarıydı. Orada hiçbir ayrımcılıkla karşılaşmadım.

Fakat iş yaşamına girince gördüğüm haksızlıklar karşısında susamıyordum. Zaten susa susa içimde öyle bir öfke vardı ki… Herşeye öfkeliydim. Tabii ki, insan genç olunca dünyanın kendi çevresinde döndüğünü sanıyor. Öfkeyle kalkan zararla otururmuş. Bu davranışlarınım hepsi bana olumsuz olarak geri dönüyordu. Sürgünler yaşadım. Gittiğim yerlerde “sürgün olduğumdan “ yeniden dışlandım. Birçok işyeri değiştirdim. Örneğin, amirimle ilk kavgamın nedeni şuydu. O zamanlar devlet memurlarının pantolon giymesi yasaktı. Ben cihaz kullanıyordum. Dolayısıyla pantolon giymek hem rahattı. Hem de görsel açıdan güzel geliyordu bana. Amirimin ilk söylediği laf bana: “ Yarın! Buraya gelirken etek giyip geleceksin “ demesiydi. İlk memuriyetimde ilk gün amirimle bu yüzden kavga ettim. Sonradan arkamdan : “Bu ne cesaret! Memuriyetin ilk günü kavga ediyor benimle. Ya ona asalet vermezsem “ demiş. Hiçbirşey umurumda değildi. Nasılsa hiçbir sorumluluğum yoktu.

Velhasıl! Tüm iş yaşamım boyunca yöneticilerle aram iyi değildi. Doğruları patır patır söylediğim için hep istenmeyen eleman oldum. Gerçi bundan pişman değilim. Hiç kimseye boyun eğmedim. El etek öpmedim. Hiç kimseye yaranmaya çalışmadım. Yalnızca çalıştım.

Şimdi mi? İnsan yaşlanınca duruluyor galiba. Yine ani çıkışlarım var. Yine nerde, ne yapacağım belli olmuyor ama… Köprülerin altından çok sular aktı, geçti. Eskisi gibi sinirli, gergin değilim. Olgunlaştım dermişim!!!!

Ama hala alınganım galiba. Geçen gün roman değerlendirmesinde sıra bendeydi. Nasıl hazırlandım bir bilseniz… Bir hafta üzerinde çalıştım, durdum. Nihayet o gün geldi, çattı. İnsan bu kadar mı eleştirilir!!! Hele hele saatlerce uğraştığım cümleler için metinden atalım demesinler mi? İtiraz da edemiyorum. Çünkü, kural bu. Niyeyse, dersten çıkışta kendimi suçladım, durdum. Üzülmüştüm. Saatlerce uğraştığım metni kuşa çevirmişlerdi. Ertesi gün hoca yanına çağırdı beni. “ Eğer o eleştirilere üzülürsen ben de üzülürüm “ dedi. Anlamıştı yüz çizgilerimden içinde bulunduğum hüznü.

Evet, teori ile pratik arasında uçurum var. Kendini aştığını sanan ben en küçük eleştiri geldiğinde yelkenleri suya indirmiştim yine.

İnsan deneyimlerinden çok şey öğreniyor kuşkusuz. Artık kendime başkalarının gözleriyle bakmıyorum. Benim eksiklerim de olabilir… Yanlışlarımda… Mükemmel değilim. Neden kendimi mükemmel olmaya zorluyorum ki… Her şeyimle bir bütünüm. Her yaptığım yanlıştan bir ders çıkarmaya çalışıyorum.

Sakatların agresif davranışlarının bilinçli bir tercih olduğunu sanmıyorum. Ya da ben öyle değildim. Zaten bilinçli olsaydım, akılcı bir yöntem uygulardım. Çünkü, uğradığım sürgünlerde de acı çekiyordum. Evet, kendi doğrularım vardı. Evet, toplumun değerlerine karşı çıkıyordum. Ama insan birbirini kırarak, birbiriyle kavga ederek, birbiriyle hizipleşerek kendisini anlatabilir mi? En sonunda böcek gibi yine eziliyordum. Fakat dediğim gibi yaşam kendini en çok deneyimler ile öğretiyor. Ben kimi kez, yaşadıklarım için ağır bir bedel ödedim. Çünkü, içgüdülerimin etkisi altındaydım.

Sözlerimi Nolte’den bir alıntıyla bitiriyorum.

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse/ Kınama ve ayıplamayı öğrenir. / Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse / Kavga etmeyi öğrenir. /Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa/ Sıkılıp, utanmayı öğrenir. / Eğer bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse / Kendini suçlamayı öğrenir.
 
doktora gidecegim zaman acayip dergin alıngan sinirli oluyorumimki
hele asansör yoksa sandalye asansöre sıgmıyorsa kucakta taşınmak zorunda kalırsam çok doktorun kapısından döndügüm oldu
O an insanların bakışları yiyip bitiriyo işte buna 14 yıl oldu ama hala alışamadım
uyuz oluyorum kucakta taşınmaya
 
Galiba bütün konular zincirleme birbirine bağlı... Öyleyse devam ...
Sakat için toplum ,iğnelerle dolu bir gömlek gibidir... TEMELDE İnsanı genetik ve toplumsal faktörler belirler. Genetiği bilimadamlarına bıraktık zaten, onlar geleceğin insanını ,HEP AYNI TİPİ planlayıp duruyorlar... Eskiden çok tabular vardı,şimdi yerini BİLİMSEL TABU aldı... Lanet olasını tartışmak için bile, bilimi en az onlar kadar bilmek gerekli..

Gelelim toplumsal faktörlere, çünkü sonuçta sakatlarda İNSAN ve aynı şekilde belirleniyoruz.
Bu toplumsal faktörleri de Aile,devlet eğitimi, var olan üretim ilişkileri ve bu piyasanın üst yapısı diye genel başlıklara ayırabiliriz. Bu başlıklara bakıp, anlayın durumun ne olduğunu.... Aileler sakatı koruma adı altında ,onları evlere kapatmayı ve ŞÜKRETMEYİ en büyük görev ve eğitim sayıyorlar. Her ebeveyn (çocuğunun dışarda karşılacağı sorunları çok iyi bildiğinden) iyi niyetle aynı yavru bir kuş gibi, evde beslemek ister sakat çocuğunu... Devletin sakatlara eğitim verme diye bir derdi, hiç olmadı... Avrupa Birliği sayesinde şimdilerde HAAAAAA demeye başladılar...
Eğitimsiz insanın üretim ilişkilerinde ne işi olacakki? Sakat burada göstermeliktir.
Toplumsal bilincin (ÜST YAPI ) neye benzedeğini iki örnekle anlatayım:
-ALİ ŞAN denilen DANGUL, Seda Sayan'ın proğramında, Çağla Şikel'in kendisiyle ilişkisi olmadığını, olsa bunu saklamayacağını, çünkü Çağla Şikel 'in'' NE KÖR ne de TOPAL, BAŞIMA KALMAZ'' diye söyleyebiliyor. Ülkemin ''DELİKANLI SANATÇISI'' , canlı yayında, yine NADİDE BİR SANATÇIMIZA böyle konuşabildikten ve öbürüde onayladıktan sonra... Ve aradan bir hafta geçmeden üç tane sakatı oraya çıkarıp insanları gözyaşlarına boğarak RATİNG yaptıktan sonra varın gerisini siz hesap edin...
Şunu da üstüne biber diye ekleyin, burası KANAL D... En büyük Medya kuruluşu... TOPLUMSAL BİLİNÇ budur işte. Evelemeye gevelemeye gerek yok.. Bu bilinç, sakatın ruhunu her an altüst etmeye, onu şişlemeye , bıçaklamaya hazırdır. Sakat isterse alleme cihan olsun...

-Geçen hafta bir işim için ADANA'ya gittim, birkaç arkadaşımla.. Adana'nın en güzel yerlerinden olan Menderes Parkında ve karşısındaki yerlerde biraz eğlendikten sonra tuvalet ihtiyacı için Genel Wc ye gittik, çünkü bana rahat ol engelli wc var denmişti, biz de vurduk biranın dibine... Birde ne görelim Üzerinde TEKERLEKLİ SANDALYE işareti olan tuvaletin kapısına bile tekerlekli sandalye yanaşamıyor, bırakın içeri girmeyi ... Bu da yönetim bilinci.. Kentsel bilinç... Biryerlerden duymuşlar, sakatlara da bir wc olması gerekir diye ... Yapmışlar işte... Adanalı arkadaşlara burdan selam, orayı öyle yapanın da.... Öyle teslim alıp, onay verenin de... Kafalarına yapmak sizin boynunuzun borcu olsun...
Not: Konya'dan geçipte mevlana' ya ve Baben Baba'ya zaman ayıramadığım için yuh bana...

Birde bizim gibi eleğin üstünde kalmışlar var... Her sistemde eleğin üstünde kalıp direnenler vardır.
Kardelen gibi biranda patlamadım galiba, ama hep sokaktaydım... Toplumun bir sakatı etkileyip etkilemediğini tartışmayı zul sayarım. Bana göre toplum, sakatın ruhunun en derinliklerine en son hücresine kadar etkiler. Tabi şimdilik olumsuz etkiler... O yüzden bunun tartışmasını yapmak demek bu olumsuzlukları arka arkaya listemek demektir. Bu iş zaten hergün yapılıyor.
Ama nasıl daha az etkileniriz yada ,toplumla mücadele etmenin yolları ne derseniz, tecrübelerimi paylaşırım. Hele birde toplumla, sakatlığında ötesinde derdi olanlarla dertleşirimde...

Ben çift kişilik geliştirdim kendimde... Birinci KUYUCAK'IN görevi: Toplumdan her an gelebilecek acıtıcı, incitici aşağılaycı vb olaylara karşı İkinci KUYUCAK' ı kollamak ve korumaktır. Birinci ben Yaşam pratiğini zamanla ezberledi, nerede, nasıl ,ne zaman , hangi tip insanlardan ne beklendiğini daha ilk anda anlamaya başladı. Bu tür olaylar karşısında nasıl tavır takınılması gerektiğini o öğrendi...
Sezgilerle donattı kendini, kavgaysa kavga, altan almaksa alttan almak, duymamak bazen, görmemek bazen... Alabalık yada sincap gibi yani... Birtek olmazsa olmazı var: İkinci Benin onurunu kıracak şeyler yasak.. Aralarında anlaşma şöyle: Biri tam olarak gitmeden öbürü asla gelmeyecek, aralarında kavga yada eleştiri asla olmayacak.
BEN DEDİĞİM BEN ise ;Asla ilk benimin işleri ile uğraşmaz... Yaşamayı, sevmeyi, özgürlüğü karşı duruşları, yada ben duruşları, arar.. Zerdüşt gibi dolanır durur... Dost meclisleri arar..
Ancak oralarda sere serpe koyverir kendini. Kah yoldaş arar, kah adam arar, bazen de çenesi düşer; şu anki gibi anlatır durur....

Dinleyenin yoksa ,içinde seni duyanın yoksa, yalnızlık iyidir...
Sevgiler..
 
bana göre en büyük ortak özellik en başta kendimize neden ben sorusunu sorarız. kendi içimizde bunun çatışmasını yaşarız. eğer bu çatışmadan yara almadan olumlu, pozitif olarak çıkarsak yani kazanırsak işte hayat o zaman başlar.
 
GülenKız size katılıyorum.... Öncelikle kendimizle barışık olmamız gerektiğine inanıyorum...
 
bende katılıyorum gülen kız kendimle barışık olmaya calışıyorum ama bazı olaylara katlanamıyorum yürürken insanların bakışı beni cok yoruyor bazan insanları dondurayında ordan geçeyim diye hayal kuruyorum bazan halime şükrediyorum. Özellikle merdiven cıkarken ordaki insanları dondurmak ve merdiveni cıkmak isterim hayal kurarak cıkarım insanların bana acıyarak bakması beni sinir hastası ediyor bide sanki beni tanımıyorlar ki ben yürürken merdiven cıkarken öyle gözleri üzerimde oluyor en cok ta engelli olmasaydım kardeşimi gezdirirdim onu istediği yere görütürdüm diye hep hayal kurarım cünkü kardeşim tekerlekli sandalyede ve ben bakmak zorundayım ne ise bizlerin hayali hiç bir zaman bitmez tükenmez ben yine biraz hayal kurayım:)
:oops:
 
benim çevremdede kuşkusuz ben ve benim durumumdaki insanlara ilk başta pek sıcak davranılmıyor bunu çok iyi bir şekilde hissedebiliyorum ama insanların davranışlarından rahatsız olduğumu belli etmemeye çalışıyorum ben aldırmaz davranıp işimi yapıyorum bu kez onlar yaklaşıyor :wink: kişiliğimi içten içe mutlaka etkiliyor bu tarz hareketler.ama kendime güvenmekten asla vaz geçmiyorum ve mutlaka bana yanlış hareketlerde bulunan insanlara bunu çokta güzel belli ediyorum bana yapılanı bir başka engelli arkadaşıma yapamasınlar diye :wink: ben ve benim durumumda olan arkadaşlarımın engelli olmayan insanlara göre hayata bakışı daha ciddi algılama gücü daha kuvvetli oluyor ve mutlaka keşfedilecek üstün yeteneklerimizinde olduğuna inanıyorum :wink: bazılarımızın sinirli asabi kırılgan alıngan olması :?tamamen savunma mekanizması oluyor bence insanların yanlış ve kırıcı tavırları yüzünden.bazılarımızın neşeli güleryüzlü iyiliksever melek gibi olması ise durumunu kabullenmiş kendi ile barışık ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmeyen hayatı ve insanları olduğu gibi sevenlerimizde var benim gibi :)
 
* Çevrenizdeki insanların sakatlığa bakışı ve sakatlığı olana biçtiği rol sizin kişilik özelliklerinizi nasıl etkiledi (etki-tepki)?

çevremde gördüğüm insanların hemen hepsi genelde sakatlara acıyor. acıma duygusu ön planda. yarım insan kabul ediyorlar. deger veriyorlar ama bir adam ya da kadın yerine koymuyorlar...sakatların yaşamlarından habersizler. onların kendi başlarına yeterli olmalarına mucize gibi bakıyorlar... vs vs...
bende bir çok sebebpten dolayı öteki sayılan biriyim zaten. bu noktada kendimi sakat görüyorum. doğru bildiğini yaptıgın sürece,maske takamayınca haliyle kabulunuz zorlaşıyor. ben olduğum gibi davranabilen biriyim. bunu ögrendim hayattan. ama alınganlık,agresiflik ve yer yer komplekslerim oluyor. ama bildiğimi okuyorum yine de :)
kendim olmayı ögrendim. ve hemen ne varsa vazgeçebilmeyi... en kolayı vazgeçmek oldu hep. elimde ne varsa bırakıp gitmek... hak kelimesini başkalarına yakıştırırken bana yakıştıramadım hiç... hep başkalarının hakkıydı çünkü... ama artık ben de hakkımı talep ediyorum. istediğimden artık kolay kolay vazgeçmeyecegim...sanırım aşağılık kompleksinden kaynaklı bu da... kendini yakıştıramamak alınmak ve hakkı görmemek kendinde... vazgeçmek hemen. artık oyle değilim... kendimi seviyorum. ve ucube değilim artık. hasta degilim. insanları uzecegm diye korkmayacagım artık....mucadeleyi ögrendim... böyle işte ögrenirmiş insan böyle...


* Herhangi bir konuda karar alırken “sizin için” biçilen o rollerle kendinizi/davranışlarınızı sınırlar mısınız?
asla... hep kendim ettim kendim buldum:)))

bildiğini okuyan biriyim. tamam toplumu takarım. zaman gelir korkarım. ama içimdeki damar delidir benim. sonunda tırssam da bildiğimi okurum. koldan kelleden her bişiden geçerim...inandıgım şey için mucadeleye bayılırım çünkü... davranışları sınırlamam... bu zor işte:)))
yapım kaldırmaz... içimden geldiği gibi davranırım... ortamlar uygun değilse dayanabildiğim kadar dayanmaya çalışırım. ama genelde beden ve ruhum aynı dilden konuşur. beynimi devre dışı bırakırlar:)))
o yüzden cesurum sanırım... ama aslında korkagımdır. kuş gibiyimdir.
fakat o deli damarım kuşmuş korkaklıkmış dinlemez bile. inandığı şey için doğru bildiği şey için hedefe kitlenir. geriye bir yorgun yürek yani ben enkaz tesbiti yaparım hep...bedeli agırdır hep... hep bir enkaz altında kalmışımdır. mecburen kalkacaksındır ve yine başlayacaksındır...


* Sizce sakatlığı olan kişilerin ortak kişilik özellikleri var mıdır?

en büyük tesbitim sorumluluk bilinçleri hakkaten gelişmemiş. ailelerine bakımlı olmak sanırım bu etkiyi yapmış. tam bir birey olamamışlar.

riskten aşırı korkuyorlar. teminatçılar... garanticiler... garantisi olmayan bir işe asla girişmezler...
ille emin olacakjlar ve ilk adım hep karşıdan gelecek...
bu yuzden yüreksizlerdir... korkaklar da... guvensizler...

ilk adım asla atamazlar... çünkü kendilerinde bu hakkı göremiyorlar... sanırım riski alabilecek kapasitede göremiyolar kendilerini...
en çok hepsinde bunu gördüm...
sakatların ruhu da göçmüş...korkak ve sinmiş bir ruhları var... sadece sözde cesaretliler... zaten sakat olarak yaşamalarını riskle yaşamak olarak algılıyolar. işte burda kendilerini gerçekten ayrıştırıyolar. halbuki her insanın hayatında sakatlık gibi sorunları vardır. farklılıkları vardır. ama geçip de sakatlıgın ardına sıgınmak çelişkidir. sakatlıgı tek başına kahramanlık olarak almak çelişkidir. saglam yuruyor diye ondan daha şanslı değil ki... saglamın da belini büken meydan vardır yani...
bu noktayı aşmadan birey olabilmeleri de imkansız zaten...

ama sakatlar bu risk hesabını genelde çevreye bırakmışlar...onların adına bu riski başkaları hesaplar olmuş...
 
Sakatlar korkakmı?

Korkunun temelinde BİLİNMEYEN yatar... Ademoğlunun BİLDİKLERİ arttıkça korkularıda azalmıştır. Bilememek en delirtici,çıldırtıcı durumdur insanoğlu için... Yıldırımı, denizleri, volkanları, karanlığı, ateşi vs ,bilememek... Ölüm, insanoğlunun en büyük korkusudur. Ölümü yenmek için bile onbinlerce yıl akıldışı yollara sığınmıştır. Hala da sığınmadığını kim iddia edebilir. Neyse çok uzatmadan; Bilememek ,bilse bile tehdidin ve tehlikenin nereden,nasıl ,ne zaman geleceğini BİLEMEMEK... Korkunu temeli işte budur...

Şimdi gelelim sakatların KORKAKLIĞINA; Allasen, bizlerin ,sadece sakatlıktan kaynaklanan ne korkaklığımız olabilirki? Neyi bilmiyoruz biz sakatlıktan kaynaklı başımıza gelebileceklerden? Sakatlık kaynaklı sorunlar belki bizleri sinirli,lanet arsız, herşey ama herşey yapmış olabilir ... Ama korkak...Bu kanıma dokunur işte..

Sevgili İLAYDA ayrıca ,şu garantici ,hesapçı vb demelerin... Yahu bunlar daha çok YURDUM KADINININ özellikleridir. Sen hep kadınları, özellikle sakat kadınları tanımış olmayasın. Tartışmak için değil ama ,sen öyle düşünüyorsan ,böyle düşünenlerinde olduğunu bilmen için...
Saygılar.
 
BEN ARTIK KOLTUK DEĞNEKLERİMİ BİLE BIRAKTIM.KENDİ BAŞIMA SARHOŞ MARHOŞ YÜRÜYORUM.AMA BUNA RAĞMEN İNSANLARIN TAVIRLARI BENİ ÇILGINA ÇEVİRİYO.ÇÜNKÜ İTELEYİP GEÇİYOLAR
HALA DENGE PROBLEMLERİM VAR UFACIK BİR İTEKLEMEDE DÜŞÜYORUM VE KASILIYORUM....DAHA KÖTÜ DURUMDA OLAN ARKADAŞLAR ALLAH SİZEW SABIR VERSİN
 
Üst Alt