Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Hak Savunucuları: Sivil Toplum Kuruluşları | Hakan Özgül

hozgul

Üye
Üyelik
18 Şub 2010
Konular
137
Mesajlar
3,551
Reaksiyonlar
300
Hükümet dışı güçtür sivil toplum kuruluşları (STK). Dernekler, vakıflar, inisiyatifler, serbest çalışma grupları ve platformları STK olarak görebiliriz. Her ne kadar odalar, sendikalar ve barolar gibi bir kısmı kanunla kurulmuş olan kuruluşların STK sayılıp sayılmadığı tartışılmakta ise de (bu tür kuruluşlar çıkar grup ve kuruluşları olarak adlandırılmaktadır) Avrupa Komisyonu’nun resmi bir istişare organı olan Consultation, the European Commission and Civil Society (CONECCS)’in veri tabanına işçi sendikaları, işveren sendikaları, ticaret birlikleri gibi kuruluşlar dâhil edilmektedir. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerini olabildiğince geniş tutmak ve bakmak gerekmektedir.

STK’ların taşıması gereken karakterize özellikleri ise; açıklık, katılımcılık, çoğulculuk, sorumluluk, şeffaflık, etkin olma, tutarlılık ve hak temelli bakış açısıdır. Olması beklenen ya da en azından olmasını beklediğim temel ilkeleri ise; hak temelli çalışmaları esas alması, her türlü ayrımcılığı ve şiddeti red etmesi, insan hak ve özgürlüklerini savunması, devlet ya da devletler dâhil her türlü politik güç odağından bağımsız olması ve gönüllülük esasına göre çalışmaları sürdürmesidir. STK’lar, hükümet ya da idare makamınca oluşturulan ya da oluşturulacak her türlü politikalarda, karar alma süreçlerine etkin bir biçimde katılmalıdır.

Türkiye’de derneklerin verilerine ilişkin bilgiler ise kısaca şöyledir:

Kurulan 237.186, fesh edilen 143.714 (ki önemli bir kısmı askeri yönetimler zamanına denk gelmektedir) ve faâl dernek sayısı ise 93.472’dir. Söz konusu derneklerin çok büyük bir kısmının faaliyetleri hemşehri ve ibadethane yapma ya da yaşatma ile ilgilidir. Faâl derneklerin yerleşimlerine göre inceleme yaptığımızda ise en çok İstanbul’da (18.720) ve en az da Tunceli’de (114) olduğu görülmektedir. Öte yandan Bakanlar Kurulu Kararı (BKK) ile 406 dernek “kamu yararına çalışan dernek” statüsüne sahipken 18 dernek de “izin almadan yardım toplayan” dernek statüsüne sahiptir. Her ne kadar bu türden (kamu yararına çalışan ya da izin almadan yardım toplayan) sıfatları alabilmek için, o sıfatı alacak derneklerin bazı özellikleri taşıması gerekiyorsa da, söz konusu sıfatları almayan ya da alamayan diğer derneklerin kamu yararına çalışmadığı iddiasında bulunamayız. Özellikle hem maddi hem de manevi yönlerden bazı derneklerin avantajlı hale getirilmesi, eşitlik ilkesi bakımından da sorgulanacak bir husustur.

Ülke nüfusu ve derneklerin üye sayılarına göz attığımızda da şu ilginç bilgilere rastlamaktayız:

Ülke nüfusu 74.724.269 iken derneklere üye olan kişilerin sayısı 8.852.907’dir. Cinsiyet bakımından da incelediğimizde ortaya çıkan tablo (kadın üye sayısı; 1.606.739 ve erkek üye sayısı; 7.246.168’dir) oldukça düşündürücüdür. Hemen bir kıyaslama yapmak gerekirse; Danimarka’nın nüfusu yaklaşık 5,5 milyon iken derneklere üye olan kişi sayısı 18 milyondur. Elbette birazdan anlatacağımız bazı hususlar ülkemizde derneklere üye sayısının neden az olduğuna da işaret edecektir. Ancak özellikle toplumun örgütlenememesinin sebepleri arasında geçmişte askeri yönetimlerin rolü, güvensizlik, aidiyet duygusunun olmayışı, toplumsal mücadele gücünün kazanılamaması ve eğitim seviyesi gibi bazı kıstaslar da düşünülmelidir.

Engelli bireyler üzerine çalışan STK’ların sayıları, ülkemizde 1.190 civarındadır (tüm dernekler arasındaki payı %1,4’tür). Yazımızın asıl hedefi ise işte bu STK’lar ve çalışmalarıdır.

Ülkemizde her türlü ayrımcılığa maruz kalan ve en dezavantajlı gruplar arasında engelli bireyler baş sıralarda yer almaktadır. Ayrımcılığı geriletebilmek için kamusal güce baskı yapabilecek yegâne odaklardan biri de hiç şüphesiz engelli bireylerin haklarını savunma iddiasında olan STK’lardır.

Devlet yakın zamana kadar değil ayrımcılıkla mücadele etme iradesini ortaya koymayı, ayrımcılığın varlığını dahi kabul etmemekteydi. Hükümet adına açıklama yapan bazı siyasi kimliklerin halen bu minvalde açıklama yaptıklarını da gözlemlemekteyiz.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun 2009 senesinde yayımladığı rapora göre (Bkz: http://www.tccb.gov.tr/ddk/ddk30.pdf) engelliler alanında faaliyet gösteren derneklerin kurumsallaşma düzeylerinin oldukça zayıf olduğu ifade edilmektedir. Aynı raporda engelli bireylerin haklarını savunan dernekler için şu ifadelere de yer verilmektedir:

“Genel olarak iki tür özürlü örgütü bulunmaktadır. İlki, çoğunlukla özürlüler tarafından desteklenen fakat onlar tarafından yönetilmeyen örgütler, diğeri ise, özürlüler tarafından yönetilen kendine yardım (self-help) örgütleridir” (Bkz AGE S. 44 ve 45.).

Engelli bireyler adına faaliyet gösteren derneklerin temel sorunlardan bazıları ise şöyledir:

- Nadir denilebilecek sayıda insan hakları ve özgürlükler temelinde çalışmalar yapılmaktadır,
- Lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerinde bulunulmaması,
- Demokratik hakların (dava açmak, basın açıklaması yapmak, protesto etmek vs) kullanılmaması,
- Faaliyetlerinin yardım toplama ekseninde sürdürülmesi,
- Sosyal devletin vazife ve sorumluluklarını derneklerin üzerine alması,
- Alana ilişkin izleme, belgeleme ve raporlama yapılmaması,
- Siyasi odaklarla ya da idare makamları ile organik bağlarının olması,
- Alanda çalışan STK’ların farklı alanlarda çalışan STK’larla işbirliği yapmaması (örneğin kadın, LGBT, çocuk vb),
- Çatı örgütlerinin derleyici ve toparlayıcı olamaması,
- Dernek yöneticilerinin çok sayıda kimliğe sahip olması (belediye ve il genel meclis üyesi, siyasi parti yöneticisi, milletvekili vs),
- Bazı derneklerin bazı siyasi partilerin arka bahçesi olması,
- Çoğu derneğin sırtını kamu gücüne (belediye, kaymakamlık vs) dayandırması,
- Yöneticilerin konulara hâkim olamayışı,
- Yardım toplama başta olmak üzere, derneklerin rant kapısı olarak kullanılması,
- Üyelerinden destek gör(e)memesi,
- Unvan ve etiket kazabilmek için çeşitli derneklerin kurulmuş olması,
- Maddi kaynaklarının yetersiz olması ya da maddi kaynaklara ulaşılamaması,
- Kariyer planları için yönetim kadrolarının işgal edilmesi,
- Yazımızın başında belirttiğimiz olması gereken karakteristik özelliklere ve temel ilkelere sahip olunamaması,
- İstismar, yolsuzluk, zimmet, dolandırıcılık gibi adi suçların ortaya çıkması ile halkın STK’lara itibar etmeyip çalışmalara uzak kalması,
- Nitelikli insan kaynağına ulaşılamaması,
- Lider suntası (aynı kişi ya da kişilerin on yıllarca yönetim kadrolarını işgal etmeleri).

Elbette yukarıda saydığımız maddelere başka hususlar da eklenebilir. Fakat şunu derhal söylemek durumundayız ki; engelliler alanında çalışan tüm dernekleri töhmet altında bırakmak fevkalade yanlış bir tutum olacaktır. Elbette insan hakları ve özgürlükler temelinde çalışan STK’lar da hizmet vermektedir. Ancak insan hakları ve özgürlükler temelinde çalışan STK’ların sayıca azlığı genel tabloyu ya da algıyı değiştirmeye muktedir değildir.

Yukarıda bahsettiğimiz her bir madde, bir makale hatta ve hatta bir yüksek lisans ya da doktora tezi konusu olabilecek nitelikte ve derinliktedir. Olumsuz tabloya sebep olan dinamikler, toplumsal algı, yapılması gereken hususlar ve benzeri değerlendirmeler epeyce su kaldırır düzeydedir. Üstelik bu hususlar bakirdir ve incelenmeye muhtaçtır.

Toparlamak gerekirse; Türkiye’de engelli bireylerin haklarını savunma iddiasında olan STK’lar oldukça güçsüz ve çeşitli yoksunluklar içindedir. İnsan hakları ve özgürlüklerini güçlendirebilmek için mutlaka doğru kurgulanmış ve işlemekte olan STK’lara katılmalı ya da STK’lar kurmalı ve örgütlü mücadeleyi olabildiğince yaygınlaştırabilmeliyiz.

Hakan Özgül
 
Hakan o kadar iyi özetlemişsin ki üstüne kimse bir şey diyememiş sanırım.

Bahsettiğin ciddi sorunların birçoğunun temelini genel siyasi sistem ve pratiklerde ve algılarda bulmak mümkün. Algılara ve genel siyasi sisteme etki etmek gibi hedefler de görece zaman aldığından, buradaki birçok olumsuz faktörün değişmesi ancak daha uzun vadede olabilir gibi gözüküyor. Örgüt deyince herkesin dizlerinin titremediği, devlet/belediye fonlarının eşe dosta dağıtılmasının "Amaan herkes yapıyor zaten..." diye gülümsenerek kabullenilmediği vs. bir ülkede engelli STK'larının da daha verimli çalışacağı konusunda benim şüphem yok.

Fakaat... Öte yandan elbette algıların ve siyasi değişimlerin, özellikle de sakatlara yönelik algıların, sakatların istediği yönde gerçekleşmesi için örgütlü mücadele bir olmazsa olmaz (acaba bu konuda farklı düşünen var mı merak ediyorum aslında?). Mücadele edilmeden ,bir kamuoyu yaratılmadan algıda ve sistemdeki değişikliklerin gökten zembille inmeyeceği kesin, umudumuzu bu konuda duyarlı tam da bizim istediğimiz gibi bir siyasi partinin başa geçmesine ya da ayrımcılıkla karşı karşıya olan diğer grupların çabalarının bizim için de olumlu sonuçlar vereceğine bağladıysak o zaman da durum pek vahim ki aslında bunun istediğimiz değişikliklerin gökten zembille inmesini beklemekten pek bir farkı yok.O yüzden bu ortamda sivil toplum kuruluşlarıyla bir yere varılmaz deme gibi bir lüksümüz bence kesinlikle yok.

Belki bu noktada ilham almak, umutlanmak adına iyi örneklerin üzerinde biraz daha konuşmak lazım. Bütün sistemik ve algısal sorunlara rağmen bu işi hakkını vererek yapan STK'lar nasıl yapıyorlar? Özelikle de benim merak ettiğim, işin maddi kısmını yardım için para toplamadan ya da doğrudan devletle dirsek temasında olmadan nasıl hallediyorlar? Üye aidatları ve bağışlar yeterli oluyor mu? Ekstra faaliyetlerde bulunarak kendilerine ek gelir kaynakları mı yaratıyorlar? İnsan hakları temelinde çalışan engelli STK'larının üye bulması yardım temeli çalışanlara kıyasla çok zor oluyor mu? Şimdiye kadar bu STK'lar ne gibi kazanımlar elde edebildiler?
 
Sevgili Mine;

Rakamlar incelendiğinde örgütsüz bir toplum olduğumuz anlaşılıyor. Örgütlenmenin de önünde önemli engeller var. 12 Eylül'ün miraslarından biri diye düşünmekteyim. Sendikalar dahil olmak üzere her grup özellikle son zamanlarda çok temkinli. Hani meşhur söz vardır: Develer tepişir çimler ezilir. Biz galiba kendimize çim muamelesi yapıyoruz. Ama örgütlenme olmadan bir hak arayışını sürdürebilmemiz çok mümkün değil ya da başka bir değişle örgütlenme yoksa iş devlet babanın (!) inisiyatifinde gerçekleşir.

İnsan haklarında çalışan örgütlerin tam bağımsız olmaları gerekir ki bunun için mutlaka maddi kaynaklara ulaşmak lazım. Halk desteği olmadan bunu başarmak sanırım pek mümkün değil. Ayrıca hak temelli çalışanlara birçok fon var. Onlardan da yararlanabiliriz diye düşünüyorum.

Ama şunu da belirteyim: bir stk elektrik, su, telefon gibi temel ihtiyaçlarını nasıl karşılarımın peşine düşerek ve düşünerek zaman harcıyorsa yapması gereken faaliyetler konusunda pek umutlu olamayız...

Selamlar,

Hakan
 
Hak temelli çalışmak mı? Yardım Toplamak mı?

Aslında STK kelimesini telaffuz ettiğiniz zaman hak aramak kelimesi peşi sıra gelen bir kavram oluyor. Ama toplumun engellileri "acınacak, başkasının yardımına muhtaç kişi" olarak konumlandırdığı, hatta engellilerin büyük bir bölümünün de bu durumu içselleştirdiği bir ülkede ister istemez, STK kavramının içeriği bir anlam kaymasına uğruyor.
Nitekim ülkemizde engelli STK'sı dediğiniz zaman nerdeyse herkes STK'dan yardım toplanan ya da en iyi niyetle, engellilerin eğlendiği, hoş vakit geçirdiği, (küçümseme anlamında söylemiyorum ama esas sorunlardan uzaklaşmayı ifade etmek anlamında söylüyorum) ahşap boyanan, resim yapılan, pikniğe gidilen, ya da lokalinde çay içilip okey oynanan yerleri anlıyor. Ki zaten ne yazık ki, STK'lar da çokça bu rolü benimseyip ona göre bir çalışma modeli ortaya koyuyor.
Bunun bir sonucu olarak

1-STK, engelli haklarının kazanılması ya da hayata geçmesi için devlete karşı bir duruş geliştirmek yerine, kendi dar üye grubunu nemalandırmak ve fonlamak için devletle ve özelde iktidara eklenmeye çalışıyor,

2-Bunu yaparken, yönetimleri mevki, pozisyon, etkinlik vb (ne dersek diyelim) elde etme alışkanlığı geliştiriyor, dernek başkanları ve yön kur üyeleri bir partinin belediye meclisi üyesi olmak ya da milletvekili olmak hayalleriyle yanıp tutuşuyor

3-Bunun paralelinde o yönetimin seçtiği ve fonladığı üye grubunda olmak isteyen dernek üyesi engellilerde biat kültürü gelişiyor,

4-Buna karşı çıkan engelli bireyler, sistemin dışına atılıyor ya da kendiliğinden sistemden çıkıyor,

5-Eğitimli, sorgulayan engelli profilini kaybeden engelli STK'sı giderek hantallaşan, dar bir çerçevede kendi kendini (ve kimi durumlarda yönetimlerde yer alan yöneticilerin kişisel rantlarını) idame ettiren kurumlar haline dönüşüyor.
Bütün bu sürecin somutlaştığı cisimleştiği sonuç ise kamuoyunca çokça bilinen yardım kampanyaları oluyor. Ve ne yazık ki, engelliyi yanlış kavramış toplum, bu yardım kampanyalarına sempatiyle bakıyor, teveccüh göstererek engelli sorunları konusunda bilinçaltında gelişen suçluluk duygusundan kurtuluyor!

Çözüm ise (biraz zaman alacak olmakla birlikte,) basit aslında... Eğitimli (engelli ve engelli olmayan) bireylerin kuracakları, sadece hak arayan, (sadece) savunuculuk ve kamusal farkındalık etkinlikleri için projeler üreten, engellilik konusunda faaliyet gösteren uluslararası ağlara dahil olmuş STK'lar kurmak! Tabi bu noktada bu tip STK'ların artık kendini devletin parçası sayan, devlet mantığıyla olaylara bakan federasyonlar ve konfederasyonlardan ziyade, platformlar, inisiyatifler, çalışma grupları altında bir araya gelerek, ortak hareket etmeleri de bir diğer önemli ihtiyaç.
 
Bence ekonomik olarak bağımsız olamamak en önemli dezavantaj. Sivil toplum örgütü yaşamak için ihtiyaç duyduğu geliri üyelerinden toplayamazsa, bağımsız da olamaz.

Bir de, örgütte gönüllülerin yanı sıra profesyoneller de çalışmalı. Kritik birkaç noktada istikrarlı bir çalışma olabilmesi için bu şart.
 
Ne bekliyorsunuz

Geçen hafta haberlerde genç bir kız vardı. sadece tek bir ayak parmağını oynatabiliyor ve o parmağı ile bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ama inançla ama kararlılıkla mikrofona " elimden geldiğinçe engelli hakları ve yaşanan haksızlıklara karşı mücadele vermeye kararlıyım"
Bir onu ve birde bu formda değerli fikirlerini yazan (ama sadece yazan) sizleri düşündüm. O kız dediklerini yapmak için sadece kendine güveniyordu, yaşadıklarını biliyor onun için haykırıyordu. Bizler sadece yazıyor gerekenleri söylüyoruz, bekliyoruzki birileri çıksın bir şeyler yapsın. Ama çok bekleriz.
Daha ne duruyorsunuz, şu lazım bu lazım diyerek çeşitli engeller yaratarak hiç bir şey yapılamaz. Yapılanları sadece eleştirmekle olmuyor, eleştiri en kolay yol.
Hadi öne geçin kararlı, şeffaf, hiç bir kişisel beklenti içine girmeden, o zaman eminim belirttiğiniz tüm engeller birer birer ortadan kalkar. Burada fikirlerini yazan insanların deneyimleri bu işi yapacak seviyede, çeşitli derneklerde çalışmış, sistemin aksaklıklarını bilen, çözüm yollarını bilen konu hakkında bilgileri üst düzeyde olan insanlar. Yapılacak çok şey var onun için bir an önce harakete geçme zamanı, hele seçim öncesi tam zamanı.
Hadi daha ne bekliyorsunuz bir araya gelip neler yapılabileceğini konuşalım.
Saygılarımla
 
Levent Bey,

Eminim ki burada yazan arkadaşlarımızın her birinin yaşam hikayesi dinlemeye değerdir. Ve yine eminim ki hak talep etme noktasında yazmaktan çok daha fazlası yapılıyor. İncelemek lazım, okumak lazım ancak. Harekete geçmek derken: biz hiç duranlardan olmadık ki!
 
Anlaşılıyorki engelliler olarak biz daha birbirimizi anlama güçlüğü çekiyoruz varın siz diğer insanlara dert anlatmanın zorluğunu bir düşünün...
Ben bir engelli olarak sorunlarımı biliyorum, sorunlarımızı biliyorum ama bu Türk'e Türk'ü anlatmak gibi bir şey geliyor..
 
Stk lar kendi haklarını savunamıyor ki engellileri savunsun. Birlikten güç doğar olması gerekirken maraz doğuyor sadece.
 
Ben doktorzedeyim ozel bir hastanede sacma sapan bir igne yuzunden sag ayagim felc oldu ceza davasi actim 1 bucuk sene oldu hala bir sonuc cikmadi ustune birde adli tiptan gelen olumsuz sonuc beni yikti %40 engelliyim simdi size sorum adalet nerde ? Haklar nerde ?
 
Merhabalar arkadaşlar yorumuma başlamadan şu sözlerle açılışyapacağım
Dünya fani ölüm gerçek insanlar gelip geçecek
Evet engellilere verilen haklar, daha sağlıklı insanlara verilen haklardan çok durum böyle olunca yaşlı kurt köpeğin maskarası oluyor, ve her insan engelli adayı oluyor kanunen fakat sorun kanun çıkartmada değil insan gibi yaşıya bilmede yani özgür, bağımsız irade ve egemenlik kayıtsız şartsız milletin, halkın, insanların olmalı bizi biz yapan farklı kültürlerde olsak bile bunlar olmalı.
Cezaların, azolduğu bir ülkede hatta hiç olmadığı bir ülkede yaşlanmalı, sevgi,saygının olduğu bir dünyada olmayı
Evet biliyorum yanlız deyiliz insan uyur düşman uyumaz ,tehlikeler, tehtidler bitmez verilen kurnazca hazırlanan vaatler kapanmaz olsun be bizi biz yapan insanlığımız utansın kalın sağlıkla
 
Bu hak savunucuları pek engelliler semtine ve engelli Hakkı'na uğramıyor sanırım zaten kimi nerde nerden bilecekleri arayan yok soran yok engellileri bu çiçekler engelli kardeşlerime yaratan bilir biZi boşverin ve ona emanet olun
 
Üst Alt