Hayaller ile -bedensel- sınırlar arasındaki çatışma ve insanın kendine yabancılaşması [Tartışma]
Hayal
Herkes eminim hayatında bir dönem yada dönem dönem yasamındaki imkanların yada imkansızlıkların farklı olsaydı ne kadar farklı bir insan olabileceğini yada olduğun insandan çok uzak bir insan olabileceğini hayal etmiştir. Örneğin fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüyen birisi yatağa yattığında zengin bir ailenin çocuğu olsaydım acaba nerede olabilirdim, bu beni ne kadar değişik bir insan yapardı, yada olduğum yerde çok farklı bir yerde olabilir diye hayal edebilir. Yada bunun tam terside geçerli. Aslında bu insan gelişiminin bir parçası yasamın her döneminde yada an an varoluşunu sorgulayan bir yapı insan beyni.
Özellikle insan hayatında önemli kırılma noktaları olduğunda bu düşünceler daha da ağır basıyor insan zihninde bütün olasılıkları düşünüyor, bazen mutlu bazen de mutsuz etse de. Kırılma noktası ne kadar derin ise düşüncelerde bir o kadar derinleşiyor zamanla içinde çıkılmaz bir sarmana dönüşüyor. Sorular soruları kovalıyor daha sonra yargılamalar suçlamalar yargısız infazlar yapılıyor, bazen benliğe bazen karşı benliğe bazen ise tanrıya. Arabesk toplumda içimizdeki kırılganlıkların acısını genelde kendimizden çıkarmak yada karşı tarafı suçlamak gibi de bir eğilimimiz var.
İşte tamda bu noktada beni ilgilendiren kırılma noktası geliyor aklıma. Bu kırılma noktası sanırım burada olan insanların ortak kırılma noktası. Yani engellimiz yada engellerimiz. Bir engele sahibiz doğuştan yada sonrada, bir kişiliğimiz ve benliğimiz bir meslek sahibiyiz bir şehirde yaşıyoruz beğenilerimiz ve beğenmediğimiz şeyler var, evliyiz yada evlenmek üzereyiz yada bir birlikteliğimiz var , geride yasamış , yaşanmamış, yarıda kalmış aşklarımız var, beğendik yada beğenilmedik, hoşlandık hoşlanmadık.
Gerçekten bunların hepsi ne kadar bize ait değerler. Ne kadarı bizim elimizde idi yada ne kadarı içinde bulunduğumuz fiziksel şartlar altında şekillendi yada şekillenmedi. Dünden getirdiklerimiz şartlar farklı olsaydı bugün için içinde yaşadığımız şey olur muydu. Ben ilk önce kendim için soruyorum. Ortada bir oğuz var işi olan beğenileri olan geçmişte ve şimdide hayatında insanlar olan. Belli bir kentte yasayan. Peki engelli olmasaydı şimdi olduğu oğuz olur muydu şimdi olduğu yerde olur muydu? Şimdiki mesleği olur muydu.şimdi aşık olduğu kişilere aşık olur muydu şimdi yaptığı işi yaparmıydı.şimdi yaşadığı kentte yasarmıydı.
Hepinize zaman zaman yasadığınız beden ruhunuza dar geldiği olmuyor mu? Ve yabancılaşmıyor musun zaman geçtikce kendinize???????
Hayal
Herkes eminim hayatında bir dönem yada dönem dönem yasamındaki imkanların yada imkansızlıkların farklı olsaydı ne kadar farklı bir insan olabileceğini yada olduğun insandan çok uzak bir insan olabileceğini hayal etmiştir. Örneğin fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüyen birisi yatağa yattığında zengin bir ailenin çocuğu olsaydım acaba nerede olabilirdim, bu beni ne kadar değişik bir insan yapardı, yada olduğum yerde çok farklı bir yerde olabilir diye hayal edebilir. Yada bunun tam terside geçerli. Aslında bu insan gelişiminin bir parçası yasamın her döneminde yada an an varoluşunu sorgulayan bir yapı insan beyni.
Özellikle insan hayatında önemli kırılma noktaları olduğunda bu düşünceler daha da ağır basıyor insan zihninde bütün olasılıkları düşünüyor, bazen mutlu bazen de mutsuz etse de. Kırılma noktası ne kadar derin ise düşüncelerde bir o kadar derinleşiyor zamanla içinde çıkılmaz bir sarmana dönüşüyor. Sorular soruları kovalıyor daha sonra yargılamalar suçlamalar yargısız infazlar yapılıyor, bazen benliğe bazen karşı benliğe bazen ise tanrıya. Arabesk toplumda içimizdeki kırılganlıkların acısını genelde kendimizden çıkarmak yada karşı tarafı suçlamak gibi de bir eğilimimiz var.
İşte tamda bu noktada beni ilgilendiren kırılma noktası geliyor aklıma. Bu kırılma noktası sanırım burada olan insanların ortak kırılma noktası. Yani engellimiz yada engellerimiz. Bir engele sahibiz doğuştan yada sonrada, bir kişiliğimiz ve benliğimiz bir meslek sahibiyiz bir şehirde yaşıyoruz beğenilerimiz ve beğenmediğimiz şeyler var, evliyiz yada evlenmek üzereyiz yada bir birlikteliğimiz var , geride yasamış , yaşanmamış, yarıda kalmış aşklarımız var, beğendik yada beğenilmedik, hoşlandık hoşlanmadık.
Gerçekten bunların hepsi ne kadar bize ait değerler. Ne kadarı bizim elimizde idi yada ne kadarı içinde bulunduğumuz fiziksel şartlar altında şekillendi yada şekillenmedi. Dünden getirdiklerimiz şartlar farklı olsaydı bugün için içinde yaşadığımız şey olur muydu. Ben ilk önce kendim için soruyorum. Ortada bir oğuz var işi olan beğenileri olan geçmişte ve şimdide hayatında insanlar olan. Belli bir kentte yasayan. Peki engelli olmasaydı şimdi olduğu oğuz olur muydu şimdi olduğu yerde olur muydu? Şimdiki mesleği olur muydu.şimdi aşık olduğu kişilere aşık olur muydu şimdi yaptığı işi yaparmıydı.şimdi yaşadığı kentte yasarmıydı.
Hepinize zaman zaman yasadığınız beden ruhunuza dar geldiği olmuyor mu? Ve yabancılaşmıyor musun zaman geçtikce kendinize???????