Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Hıdır Toraman

öyküekin

Aktif Üye
Üyelik
22 Ağu 2009
Konular
57
Mesajlar
1,264
Reaksiyonlar
0
Yoruldum Yokuşu



Gülerek öleceğim günlere ermek için
mutlu ilan etmek için kalbimi yenibaştan
yenibaştan düşlerimi zamana sunuyorum

Ömrümüzü, fazladan bir günmüş gibi yaşamak
çıplak etin cüretiyle yaşamak sevdiceğim
yaşamak, hangi nehrin tekrara gelmez akışı?

Hangi nehrin akışı teselli eyler bizi
şimdi kimin derdidir kim bilir yağan yağmur
kim bilir bu ölümlü kalbimizin kaçıncı sevişmesi

Kaç zamandır tez dönerim cevapları veriyorum dünyaya
bilmiyorum hangi aşkın şiddeti alıkoymuş aklımı
kalbim, kaç bin cevaplı sualin karşısında
kaç onulmaz yaranın dermanı bende kalmış

Görülmemiş rüyaların şahidiyim nicedir
nicedir yıldızlarla meşgul gözlerim
yeşil suyu süzülmüş yapraklarla bir
daldan düşen gül sesleri geliyor düşlerimden
düşlerimden geliyor ebedi yalnızlığım

Göğe ermiş dalların yalnızlığı var bende
bende gönlünü bilmez bir ermişlik var
bir çocukluk itirazı kalmıştır yüreğimde
ölüme bir güzellik katmamış gözyaşlarım
hiç kimse gözyaşlarımı hak etmemiştir

Hiç kimse gözyaşlarını hak etmemiştir
bundandır düşlerimiz göklerle meşgul
bunun için boynumuzun yağmurda kanaması
boş göllerin mavisiyle övünmemiz bundandır

Orda hüzün saflarını aralayan çocuklar
arşa revan dallarda kuş sesleri ararken
her metalin külüne yer verdik içimizde
görmedik köküne kötülük sinmiş karanfilleri
gecelerin adamıydı günlerin kahramanı
görmedik parmak boğumları kesik avcılar
beton balık heykelleri ararmış denizlerde
denizin parlattığı kibar yerliler
ılgınlar,aylaklar,kemik zıpkınlar
zağarlar,sazdamlar,yağlı tohumlar
ayazda parlayan demir çapaklar
görmedik altın damarları parıldarken şiirin
yeraltı odalarına sinmiş karaltıları

Oysaki hikayemiz baştan belli sevdiğim
yolların yetmezliğinden söz etmemiz bahane
beyhude sürgün halkın aşkını yaşatma gayretimiz
kimbilir kaç bin körün şaşkınlığı var bizde
kimbilir kaç bin sağır sürgünün aymazlığı var artık
kim gecenin adamıdır kim günün kahramanı
öyle aşkın saflarından çekilmiş müminleriz
öyle kendi yüzlerine hasret gitmiş sürgünler

Göçüyor ateşten sözlerle ördüğümüz kuleler
göçüyor yeni yeni kar tutmaya başlamış yollarımız
yollarımız yürünmeye değer mi bilmem artık
artık bilmem bu dünyadan kendi payıma
gülerek öleceğim bir ölüm düşecek mi
mutlu ilan edecek mi kalbimi kardeşlerim
sabahın seherinde puslu bir dağ başında
bir dostun mezarı hazırlanırken!


 
Kızgın Pars, Kopuk Topuk


yok işte
yapılacak bir şey yok
işi şakaya vurmaktan başka
patlamış mısır yemekten başka
bir nedenim yok artık ateşe tapmak için
yahuda olmak için bir nedenim yok
sözü bana getirse de gocunmam artık ölüm
gocunmam günlerin dışında kalmış olmaktan
sonu bana çıkacak nasıl olsa yolların
dünya bende son bulacak nasılsa
isa’dan önce ölmüş olsam da



Hıdır Toraman
 
Hayatımı Karalayan Metinler

Tanrı rüyalarımı seslendiriyor
tanrı sırlarını aralayandır artık
benimse yollarım doruktan doruğadır

Artık benim deliliğe giden yolu yürüdüğüm söylenir
kendimi yağmurlara terk eylediğim
nicedir rüyalarımdan sesleniyorum
tanrılardan artan sözler söylüyorum nicedir

Yaşadığım günleri karalayan şiirin
bir şiirin doğuşunu duyuyorum içimde
içimde bebeklerin kahkahası çınlarken
dünyayı ayaklarımda duyuyorum yeniden
yeniden başlıyorum yolculuğuna
acısı bende kalmış karanlık bir izahın

Ellerimin bile
yokluğunu duymaya başladığım günlerdir
kendimi yağmurlara terk eylediğim günler
günlerdir görmeye başladığım rüyayı
halklar kendi hesabına cinnete yorumlarken
boşalıyor kendimi hatırlayabileceğim aynalar
boşalıyor öleceğim günlere ayırdığım kahkaha

Dünyada oluşumun şaşkınlığı içinde
çıkıyorum ölümün yüreğimi kıstırdığı koylardan
çıkıyorum yüreğimi yağmurlarla yatıştırmak üzere
bir sürgünün öyküsüdür okunuyor ardımdan
yağmurda ışıldarken ayak izlerim
saçlarım rüzgarın önünde bir saçak bulu
gidiyorum, olarak ağzımda bir orman gülü

Sabah sisler içinde
dudaklarımda ıslattığım karanfil bile
yaşamaktan yana bir güzellik değildir artık
ben bile yaşamaktan yana bir güzellik değilim
karanfillerin bile bana sunduğu yalnızca hüzün

Oysa bir gül rengini versin diye vardı yaşantımızda
bir nehir sesini sesimizde bulsun diye çağlardı
güller söze dönüşürdü gülüştüğümüz yerde
güneşlere vururdu gülüşlerimiz


Şimdi benden yorgundur umutlandığım dağlar
girdiğim ırmaklar da benden yorgun akıyor
zamanın ete çökmüş ağzı omuzlarımda
güneşe doymayan omuzlarımda
bir hayvanın ağzını besliyor yaralarım

Irmaklar çığırına varınca yolculuğum
güneş antik bir dekor oluyor gözlerime
kararıyor durup kendimi dinlediğimde gördüğüm rüya
kararıyor durup kendi sonumu beklediğim istasyon
ışıldarken dünyadan bana doğru uzanan binlerce yol

Dünyadan bana doğru uzanan bir yol ölüm

Denizlerin huzuruna çekiyor beni ölüm
beni damarlarımdaki kan kışkırtıyor
boğulmuş buluyorum kendimi denizlerde
denizin kumları çıkıyor dilimin altından
ellerimden parlak nehir taşları
oyuncak kitaplar çıkıyor üzerimden
kırık ayin vazoları, gümüş martılar
hayatımı karalayan bir şiir sonra
sonra adım, rüyasında boğulmuş bir şaire çıkıyor
denizin kumlara boğdurduğu şaire

Bu geçitler
bunlar senin yaşadığın bozkırlardı bir zaman
yaşadığın vadilerdi, dağlardı, denizlerdi.
Doğudan batıya rüzgarların estiği
güllerin hükmünü sürdürdüğü yerlerdi
yaşadıkça gülüşlerinde belirdi ölüm

Uğradığın her yerden uğurladığın ölüm
hangi şehrin yolunu tutarsın artık, hangi şehir senindir
seninle yürek yüreğe kimler ağlaşır
soğumuş yaralarınla kimler öpüşebilir?

Ölmüştür gözlerini mutluluk edindiğin prenses
aransa şehirdedir tanrılardan artan sesler korosu
şehirdedir renkli yüzeylere düşkün eceler
şehirdedir gözlerini mutluluk edindiğin prenses
muğber köle kızları aransa şehirdedir

olarak sıradan bir akşamın hüzün döküntüleri

Belki de ben
daha bir zaman
burda, bu dünya aralığında
durup kendi gölgemle oynaşacağım
boynumdaki sargıları çürütünceye kadar
çürütünceye kadar yağmurla saçlarımı
durup kendi sonumu bekleyeceğim
dünyanın herhangi bir aralığında
yeniden ruhumu güllere üfleyebilmek için

Benim artık deliliğe giden yolu yürüdüğüm söylenir
işte artık mumyalı bir defin töreni için
yas tüyleri takıyorum şapkama
nasıl olsa olmayan kuşların yokluğu fark edilmez
güneşin gölgeleri fark edilmez güneşten
tanrıların ölümlere ritim tuttuğu yerde.
 
Üst Alt