Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

İbrahim Tolga Özsoy

sdsby

Üye
Üyelik
23 Tem 2009
Konular
4
Mesajlar
76
Reaksiyonlar
0
Henüz Bitmedi

Gülüşünün bıraktığı izler sessizce damlar bakışlarımdan.
Bak bu gece yine kar yağıyor buğulu camımın ardından.

Sokak lambasının sarı ışığından yansıyan anılar,
Sisli bir geceyle birlikte gözlerime sarılırlar.

Sımsıkı tutarlar, salı vermezler düşeyim peşine.
İzlerini takip edip yılların, yerleşeyim yeniden gülüşlerine.

Sen, tanıdığım en hakikatli kadın,
Ardıma bile bakmadan, umarsızca seni terkettiğimi sandın.

Güneşin gülüşünle açtığı her bir takvim yaprağında
Ne bir eksik, ne bir fazla, ilk günkü gibi sevdim seni aslında.

Gidişlerim hep kaçıştı, çelikten sağlam kalbinden,
Ben kaçıp sığındıkça başka bakışlara, habersizdin yüreğimin esaretinden.

Yalandı kardeşlik kelamları aslında, aşkım çaresizliğimden damlıyordu.
Kollarım her gece sarıldığım yastıklarda tenini arıyordu.

Gel gör ki,
Söylediklerim aslında hiçte söylemek istediklerim değildi.

Gözlerine bakarken hep bir umut arayarak
Biliyordum, geri dönüşü yoktu, ödeyecektim bedelini elbet yanarak.

Bak yine kar yağıyor işte günün sonunda,
Donmuş yollar, soğuk gece ve buzlanmış Ay penceremin pervazında.
Bak yine kar yağıyor diyorum, eskisi gibi hani, kalbimin yamaçlarına.
Bedelini ödedim her güneş açışında ama,
Yine de bu sürgün bitmiyor, tükenmiyor gülüşünden uzakta.
Gittiğin o yolun ardından bakıyorum bıkmadan hala.
Pişmanlık, Özlem, Sevda...
Artık bunun adı her ne haltsa!

İbrahim Tolga Özsoy
 
Kanayan bir dudak papatya



Sussam cihana yayılır isyanım
Her dilden bir sözcük silinse
Ve dudaktan bir dil
O zaman kurur dudaklar öpüşmez kimse
Kuruyan her dudaktan ince ince kanarım
Çatlarsa dudağın belki sana da ulaşırım

En bilge kitap gibi açılır yaprakları
Geç kalmış bir papatyanın
Her yaprağında kaybolmuş bir dil beyazı
Her yaprağı bir başka acı soluk
Defalarca gezmişliğim vardır dudakları
Görmüşlüğüm yoktur böyle yokluk

Sussan cihana yayılır bu sonbahar
Kışı bekleyerek geçer ucu kopmuş ayrılık
Susmak yapıştıkça yaprak döker dudaklar
Konuşma umudu ince ince kanar
Dökülür kelimeler çatlayınca dudağın
Belki o zaman bana da ulaşırsın

Vur kendini ey sünepe gurur
Değmesin zalim eli bu çim kokulu sevdaya
Sen de kaç saklan küçük kız papatyalara
Onlardan olursun bir mayıs ayında
Her yaprağında beyaz bir dil kaybolur
Sonra bir yalan satarsın bana belki gerçek olur
 
(Düet) Yokluk Dediğin...

Mektubun düşer topal günlerimin arasına
Kuşlar ürkerde havalanır ya
Öyle bir cümbüştür kopan nefesimde
Kanatlanırda uçamazsam bir kuşluk vaktinde
Döner yatarım omzuna kelimelerin
İşte böyle okunmalı mektup dediğin

Kör bir samanlıkta bulayım diye seni
Vazgeçmiş benden tüm bildiklerim
Karanlık bir nevi efendiymiş geçmişine
Senden ucuza alıp bana pahalıya satmışım geleceği
Beni bir kez de seninle öğrenmişim
Böyle olmaz mı vazgeçmek dediğin

Olmasan da olur, eğer varsan
Beş paralık kötülük etmeyiz alıp götürse şeytan
Olurda satamazsa durmaz dokunursun bana
Bulur elbet seni o zaman ellerim
Sorma sakın bahar ne zaman yeşerir
Sevmekten mirastır dokunmak dediğin

Hayat boğazıma takılırda bir yudum sen içemezsem
Bu şehir sensiz bir şehir daha büyür
Ve her gün bir sokak eksilir yürümezsen
Hayaller bitap düşer nasırlanır emeklerin
Kavuşmaya şart koşmalı ayrılıklar
Böyle çekilir hasret dediğin

Kurdeleler bağla yasak kelimelere
Ele gelince düşlerimiz, çözeriz
Aşk cezasını çekmeye mahkum o güne değin
Günahların önünde tek ayak üstünde
İncir çekirdeği kadar bir dokunuşa teslim yüreğin
Yitik bir bahara böyle adanır ömür dediğin

Razıyım sevmediğim yokuşları inmeye
Yolun sonundaysan eğer
Elçiye zevaldir yüzüne uzak çiçekler
Şimdi aceleye gelmez papatyalar
Önce değmeli ellerin
O zaman yeşerir bahar dediğin
 
Kim dokundu sana?




Kim dokundu sana büzgün dudaklı çocuk
Bir ayçiçeği gibi başın boynundan ağır
Gönlünü vurup omzuna,
Bükülmüşsün kaldırımlara
Boşuna bağırıyorsun boşuna, onlar sağır
Sesin yarı çıplak bir dilenci gibi sokakta kalır

Sokaklar özgür, sokaklar soğuk
Sesin evsiz, sen dilsiz
Boşuna bağırırsın a! kifayetsiz
Yoktur yerin hiçbir mecliste
Dilsizler köşe kapmaca oynar
Meclislerde baltalara kalır

Beyhudedir çırpınışın sap olasın diye
Baltaların gönlü yok bu işlere
Sen baldırı çıplak bir köy delisi
Ne baltadan anlarsın ne saptan
Sağır sultanla teşviki mesaidedir hepsi
Dilsizsin sen deli, hikaye gerisi

Davulun sesi uzaktan bir senfonidir
Balta dediğin senin bildiğin gibi değildir
Dokunurlar sana ummadığın anda
Dokunurlar sana umarsızca
Vuranda okşayanda sana birdir
Sen de sanırsın dokunmak sevmektendir

Kim dokundu sana mahmur bakışlı çocuk?
Dokunan nasıl dokundu?
Köpeğinin başını okşayan da,
Okşadığı baştan cin çıkacak sanan da
Nasıl geldi de seni buldu?
Delilik bir oyundu da, deli mi yoruldu?

Kuşlar zehir zemberek şakıyorsa sabahları
Uyanmak bir ıstıraptır döşek düşkününe
Ve hayata bu renk bakanlarla doludur meclisler
Sağır olanı sultan yapan bu köyde
Söyle sen ne renk baktın onlara?
Yoksa rengarenk bakmayı oyun mu sandın?

Ama eğer yorulduysan
Her kaçan topun peşinden yola sen koşmaktan
Hep uzun çubuk çekmekten, aynı renk olmaktan
Bilesin bu oyunda ebe sabittir, sırayla değil
Beyhudedir çırpınışın sap olasın diye
Bu köyde sap olmak değil balta olmak fazilettir


Ah saf oğlan sen yanıldın
Gel kul eyleme yüreğini gaddara zalime
Gitmek uzaktır dönmek yakın
Bükme boynunu bir ay çiçeği gibi kaldırımlara
Deliliğinde bir şerefi var, dilsizinde bir dili
Sağır onlar boşuna harcama nefesini

Söyle;
Kim dokundu sana çocuk yüzlü çocuk?
Bunca sene dokunandan farkı neydi?
 
Bana mutluluk al


misketlerim çar çamur ellerimde
Ayakkabımda bir başka ayak izi
İtilmişim hayatın bazı köşelerinde
Sepet içinde rengarenk gülleri çingenenin
Gülüşünde altın dişi parlıyor önce
Dişini göstermek için mi güler
Renkli güllere mi.. bilmem
Ama mutlu ya
Bir tek gülde de olsa
Bana mutluluk al

Taze kesilmiş çimen kokusu
Söküp al çocukluğumdan
Ve kim fasulye, oyunun en önemli sorusu
Kim tutar düşünce kolundan
Ağladığında eliyle silen burnunu
Ve güldüğüne gülüşüne kurban
İşte sana vereceğim bunu
Minibüste ücreti uzatan
İki kişilik bir sevda'nın adı bu
Ama mutluluk ya
Bir tek gülle de olsa
Alacağım sana mutluluğu

İki kişilik taş sektirdiğimiz kaya dibinden
Seçtiğin çakıl taşları cebimde
Beş taş oynamak istersem

“Dante gibi ortasında” iken ömrün

Uzanacağım taze kesilmiş çimenlere
Gözlerimden çim kokulu yağmurlarla
Uzatacağım fasulyeden sarmaşıkları
Kayarsam bir yıldızın ucunda
Tutacaksın ellerimden
Dolunay yüzünde gülüşünle
Kaybolurken dipsiz karanlıkta
Kahkahalarını serp çocukların samanyoluna
Mutluluğu göster bana

Yürüdüğümüz yollar tek yumurta ikizi
Yıldızlara bakıp tarif ettiğimiz hüznü
Bu yollara ekerek büyüttük yüreğimizi
Sahip olmadığımı veremem sana
Başkasından çalarsam
Getirip koynuna saklarsam
Ele verir misin beni
Dolmabahçe yoluna tohum yağar
Hüzünden ektiklerimiz bu ağaçlar
Ve bu yol bizim gizli yolumuz
Ömrün ortasında veya sonunda
Kaybolduğuna inandığın en çingene anında
Yatıp çimlerin ortasına, açıp ellerini yıldızlara
Öp beni hırsız çocukluğumdan
Mutluluğu göstereceğim sana



İbrahim Tolga Özsoy
 
Hezeyan..


En kötüsü bitti az önce
Kötülerin şahıydı şahbazı oldu
Sen gittiğinde kaldım öylece
Bu gömdüğün son çocuğumdu

Boş ver bir hezeyandı geçti gitti
Ahşap bir kapının gıcırdaması gibi
Açılıp açılmayacağın beli değilken
Her şey pek namüsait bir anda cereyan etti
Her cengaver gibi en cesur benken
Bütün kapılar birden çarpıverdi

Hatırlarım kırmızı tekerlekli bir bisikletim vardı
Ama hatırlayamam ne zaman yok oldu
Ve bir kız durup deniz kenarında bağırırdı
Tanıdığım son özgür kız oydu
Her şey pek namüsait bir anda bitiverdi
Bütün kızlar birden kadın oluverdi

Tanımıyordum seni
Ruhumu dizginleyip bir dur dedim bu gidişe
Onlardan değilmişsin gibi
Zamanın kara aygırı şaha kalktı önünde
Ben mi dizginledim onu, o mu sürüyordu beni?
Bütün kadınlar birden yabancı oluverdi

Böyle şakacıdır işte zaman
Dörtnala giderken yabancı olursun hiç anlamadan
Ama sen boş ver bu bir hezeyan
Rengarenk bir dönme dolabım ben
Her gece yatağımda dönüp duran
Ruhunda çocuk yoksa döndürme beni istemem

En acısı bitti az önce
Acıların en hasıydı zamana soyundu
Bende gidince kalmadı kimse
Bu gömdüğüm son çocuğumdu
 
Cerablus'un ışıkları

Gözlerimi dikip baktığımda
Ufka karışır topraklar
Dümdüz bir diyara işlenmiş fıstık fıstık ağaçlar
Karşımda cerablus'un ışıkları
Fırat'la yıkanır gözlerim
Kurur bir ocak rüzgarıyla

Bir sınır kapısı yanıbaşımda
Öyle ince bir sınır gelmekle gitmek arası
Gün gelir kaybederim mektuplarını
Gün gelmezse dönüverirsin
Bir güvercin konsa pervazıma
Gözlerim seni arar kanadında

Ağaç mağduru sapsarı bu memleketin
Kendine müslüman bir kokusu vardır
Ne üstüne siner ne bırakır gidesin
Gün gelir kaçarsın konar aklına
Gün gelmez dönüverirsin
Öyle bir sınırdır işte yanıbaşında

Güvercinler devriye gezer
Ve peşlerinde kapkara çocuklar
Gülüşleri parlak yüzlerinden
Kimi görseler el sallarlar
Güvercinleri pervazıma konar
Gözlerim kanatlarında.. gözlerim seni arar

Kışın nefesi soluk boynu eğiktir
Tepemde öyle ısrarlı bir güneş

~ki bizim güneşimiz değildir~

Aman vermez saklandığım yerde bulur
Ne bırakır gideyim ne üstüme siner
Öyle bir sınırdır işte kışı sevene cehennem olur

Gözlerimi dikip baktığımda
Seni görürüm ufukta
Yazılıp silinmiş gibi buğulu suretin
Karşımda cerablus'un ışıkları
Fırat'la yıkanır gözlerin
Ne bırakırsın gideyim ne üstüme sinersin


İbrahim Tolga Özsoy​
 
Görmezsen sayılmam onlardan


Nasıl kaçtıysa ellerimden yüzün
Avuçlarımdan iğrendim bugün

Arkanı dönmeden yürüdüğün zamanlar
Gök kuşağını andırır yollar
Ve inan ben de usanmadan izlerim
Karanlık iner bu şehre
işte o zaman gittiğini bilirim

Ama sanma bütün bunlar yeni hep bana
Nasıl ki bu ışıklı şehir karanlıklara alışık
ve bende gidişlere
Nasıl ki daha güzel gece bu şehirde
Bende sensiz öyle güzelim işte

Oysa merdiven, merdiven yükselir yaşamın
Gençliktir sendeki koşarak tırmanırsın
Bu yüzden aşk sende ateşli bir propagandadır
yükseklik dokunur bana da
bence bir çift güvercin kanadıdır

Nasıl beklerim ki anlamanı
Bu memlekette güvercin olmak yasadışıdır.
Sorgularda kırılan kanatlar,
Göz altında düşüp ölen sevdalar
Aslında işkenceyle büyüyen çocuklardır

Bu yüzden severim seni,
arkanı dönmeden yürüdüğün zamanlar.
Güvercinler düşer geçtiğin yollardan
Ama sen görmezsen ölmüş sayılmazlar
görmezsen sayılmam bende onlardan

Nitekim kimse görmese de kaydı tutulur her sonun
Büyüyen çocuğun, inen karanlığın, düşen kuşun
Terk edilişin reddedilişin ve her kavuşmanın
Sen arkanı dönmesen de yürürken
Kaydı tutulur ardından bakanların

Ama bu kayıtlara geçmesin
Sevilmemenin sabıkası ağır olur
Bu küçük kızın elinden çıkacak bir şiirle
Bu devir bitmez belki, sebebimiz olur
Avuçlarımı idam ederiz, gözleri kahraman olur

Nasıl kaçtıysa ellerimden yüzün
Avuçlarımdan iğrendim bugün
 
Üst Alt