[FONT=Arial][SIZE=5] [/SIZE][/FONT]
İslâm dini kardeşlik dinidir. Bize Hakk’tan bir nur gelmiştir. Bu nur Kur’an-ı kerim’dir. Bize kardeşliği, tesanüdü emreder:
“Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat: 10)
“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” (Mâide: 2)
Müslümanlar ana-baba bir kardeş gibidirler. Aralarındaki kardeşlik ebedî olup, âhirette de devam eder. Şu halde kardeşlik icraatını yapmamız lâzımdır. Mümin kardeşlerini Allah için seven, onların dertleri ile dertlenen kimselerden Allah râzı olur. Onlara akla-hayale gelmeyen dereceler verir.
Buna rağmen aynı kıbleye teveccüh eden, aynı kitaba sahip olan müslümanlar arasında ayrı ayrı yollara sapmalar husule geliyor. Din düşmanlarının yapamadığını “Dindarım, muvahhidim” diyen yapmış oluyor.
Müslümanların fırkalara ayrılması, senlik-benlik yüzünden ihtilâf ve tefrikaya düşmeleri, İslâm’ın özüne ve izzetine, şevket ve satvetine halel getirdiği, kardeşlik bağlarını kopardığı, güçlerini parçalayıp zayıf düşürdüğü için şiddetle yasaklanmıştır:
“Allah ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” (Enfal: 46)
Bu apaçık emirler karşısında bir müslümanın, bölücülükten şiddetle kaçınması lâzımdır. Tefrikanın, bölücülüğün İslâm’da yeri yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruluyor. (Şûrâ: 13)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde de ayrılık yapmanın cezasının çok ağır olduğunu beyan buyurmaktadır:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran: 105)
Bu ayrılıklar nefsimizin hamlığından, tekâmül edemeyişimizden, ihlâsa varamadığımızdan ileri geliyor. Bu sebeple ne kadar kayıplara uğradığımızın hiç farkında değiliz.
Âyet-i kerime’de:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” buyuruluyor. (Âl-i İmran: 103)
Emr-i İlâhi çiğnendiği için, dinde ayrılık yapmanın mesuliyeti, suç ve cezası o kadar ağırdır ki; Allah-u Teâlâ azapların tehirini âhirete bırakmamış olsa idi, bölücülük yapanların, tefrikaya sapanların cezalarını dünyada vererek onları hemen yok ederdi.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” (Rum: 32)
“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)
Görülüyor ki Hazret-i Allah birleşmeyi emrediyor, bölücülüğü de şiddetle yasak ediyor. İslâm’da hizmet gerek, bölücülük değil.
Bölünmeler ve Bölücüler:
Din adına yapılan her bölünme İslâm dininde bir ihanettir, bir zulümdür. Bu bölücüler rücû etmedikleri takdirde, çok şiddetli bir azapla kendilerine yazık etmiş olurlar.
Âyet-i kerime’de:
“Aralarında çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” buyuruluyor. (Zuhruf: 65)
Allah-u Teâlâ’nın beyanı bu. Bölücülerin hareketleri ise Hazret-i Kur'an’a hep ters, biz onların yalancı olduklarını söylüyoruz.
Müminûn Sûresi 52-56. Âyet-i kerime’lerini dikkatlice inceleyin, bunların yalancı olduklarını göreceksiniz:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.
Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Müminun: 52-56)
Bu Âyet-i kerime’lere göre iyi bilin ki, bunların kitapları ayrıdır, Hazret-i Kur'an’a uymazlar. Bunların dinleri ayrıdır, İslâm dinine uymazlar. İslâm gibi görünürler, fakat İslâm dininin esasına tabi olmazlar. Partileri ayrıdır, İlâhî partiye tâbi olmazlar. Allah-u Teâlâ onların dalâlet batağında olduklarını da beyan buyuruyor.
Bütün bu ayrılıklar dinlerinin, kitaplarının ve partilerinin ayrı olduğundan ileri geliyor. Allah-u Teâlâ’nın kitabına göre değil, kendi dinlerine ve zan kitaplarına göre hüküm veriyorlar. Kitapları ayrı olduğu için bu Âyet-i kerime’ler onların kitaplarında bulunmaz.
Haklarında bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri önlerine serdiğimiz halde, bu bölücülere “Müslümanlardır.” zan gözü ile bakmak, bu Âyet-i kerime’leri inkâr etmek veyahut hafife almak demektir. Bunu ise ancak ruhu ölen bir kimse yapabilir. İman sahibi asla yapamaz. Eğer bundan sonra da bölücülere destek verirseniz, bu Âyet-i kerime’lere karşı geldiğinizi çok iyi bilin. Çünkü bizim beyanımız Allah ve Resul’ünün beyanıdır, şahsî içtihadımızı kullanmıyoruz.
Şimdi biz çekilelim aradan. Bölücüleri Hazret-i Allah ve Resul’ü ile başbaşa bırakalım. Onlarla muhatap değiliz.
Gerçek Hazret-i Allah’a ve O’nun sevgili Peygamberine uymakla olur. Onun içindir ki, sizi bölücülerden kurtarıp “İlâhî Görüş Birliği”ne dâvet ediyoruz. Bize düşen hakikatı tebliğdir.
Allah-u Teâlâ Şûrâ Sûresi 15. Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.
Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.”
Cenab-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesnâ, diğerleri hep ateştedir.
-’Onlar kimlerdir yâ Resulellah?’
Benim ve ashabımın yolunda olanlardır.” (Ebu Dâvud)
Sizi kurtuluşa, yani o bir fırkaya dâvet ediyorum. Bu, İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DÂVET’tir.
Kitabımız birdir; o halde Allah ve Resulünde birleşmemiz gerekiyor. Bu da hiçbir zaman madde, menfaat, önderlik, liderlik istememek şartıyla gerçekleşir.
Bugün herkes haklı olduğunu iddiâ ediyor, başkalarının dalâlette olduğunu söylüyor. Halbuki o bir fırka ehlince mâlumdur.
Diyeceksiniz ki “Ehlince mâlum olan bu fırka nasıl ayırdedilir?”
Bu fırka, Fırka-i nâciye’dir. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.
Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır. Dünyâ hayatında da âhirette de onlar için müjdeler vardır. Allah’ın verdiği sözlerde asla değişme yoktur. Bu en büyük saadetin tâ kendisidir.” (Yunus: 62-63-64)
Bu fırka bunlardır.
Bu fırkanın alâmeti ise; Onlar Allah ve Resul’üne davet ederler. Gönüllere Allah ve Resul’ünün muhabbetini sokmaya gayret ederler. İnsanları arındırıp rızâ yolunda birleştirmeye çalışırlar. Bu kimseler gerçekten Hakk’ın hizmetçisidirler ve ancak Allah’a hizmet ederler.
Âyet-i kerime’de:
“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” buyuruluyor. (A’raf: 181)
Diğerleri ise, şeytanın hizmetindedirler. “Cihad, cihad...”derler. Onların cihadı dinardır. Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunlar hakkında “Dînuhum dinâruhum = Onların dinleri para olacak.” buyuruyorlar. Bunlar cihadı gerçekte mevki ve maddeye açmışlardır. Her biri kendi dalâlet yollarına davet ederler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün yere bir çizgi çizerek “Bu Allah yoludur.” buyurdular. Yine bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler daha çizdikten sonra “Bunlar da yollardır, bu yolların her birisinde insanları o yola çağıran birer şeytan bulunur.” buyurdular ve:
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” (En’am: 153) Âyet-i kerime’sini okudular. (Dârimî-Sünen)
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.’ buyuruyor. (A’raf: 86)
Zan ilmi hiçbir zaman hakikata erişemez.
[/SIZE][/FONT]
İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DAVET
[FONT=Arial][SIZE=2]“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben ancak O'na güvenirim ve yalnız O'na sığınırım.”
(Şûrâ Sûresi, 10. Âyet-i kerime)
Kardeşlik Dini İslâm:İslâm dini kardeşlik dinidir. Bize Hakk’tan bir nur gelmiştir. Bu nur Kur’an-ı kerim’dir. Bize kardeşliği, tesanüdü emreder:
“Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurat: 10)
“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” (Mâide: 2)
Müslümanlar ana-baba bir kardeş gibidirler. Aralarındaki kardeşlik ebedî olup, âhirette de devam eder. Şu halde kardeşlik icraatını yapmamız lâzımdır. Mümin kardeşlerini Allah için seven, onların dertleri ile dertlenen kimselerden Allah râzı olur. Onlara akla-hayale gelmeyen dereceler verir.
Buna rağmen aynı kıbleye teveccüh eden, aynı kitaba sahip olan müslümanlar arasında ayrı ayrı yollara sapmalar husule geliyor. Din düşmanlarının yapamadığını “Dindarım, muvahhidim” diyen yapmış oluyor.
Müslümanların fırkalara ayrılması, senlik-benlik yüzünden ihtilâf ve tefrikaya düşmeleri, İslâm’ın özüne ve izzetine, şevket ve satvetine halel getirdiği, kardeşlik bağlarını kopardığı, güçlerini parçalayıp zayıf düşürdüğü için şiddetle yasaklanmıştır:
“Allah ve Resul’üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider.” (Enfal: 46)
Bu apaçık emirler karşısında bir müslümanın, bölücülükten şiddetle kaçınması lâzımdır. Tefrikanın, bölücülüğün İslâm’da yeri yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruluyor. (Şûrâ: 13)
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde de ayrılık yapmanın cezasının çok ağır olduğunu beyan buyurmaktadır:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran: 105)
Bu ayrılıklar nefsimizin hamlığından, tekâmül edemeyişimizden, ihlâsa varamadığımızdan ileri geliyor. Bu sebeple ne kadar kayıplara uğradığımızın hiç farkında değiliz.
Âyet-i kerime’de:
“Hepiniz topluca, sımsıkı Allah’ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” buyuruluyor. (Âl-i İmran: 103)
Emr-i İlâhi çiğnendiği için, dinde ayrılık yapmanın mesuliyeti, suç ve cezası o kadar ağırdır ki; Allah-u Teâlâ azapların tehirini âhirete bırakmamış olsa idi, bölücülük yapanların, tefrikaya sapanların cezalarını dünyada vererek onları hemen yok ederdi.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” (Rum: 32)
“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)
Görülüyor ki Hazret-i Allah birleşmeyi emrediyor, bölücülüğü de şiddetle yasak ediyor. İslâm’da hizmet gerek, bölücülük değil.
Bölünmeler ve Bölücüler:
Din adına yapılan her bölünme İslâm dininde bir ihanettir, bir zulümdür. Bu bölücüler rücû etmedikleri takdirde, çok şiddetli bir azapla kendilerine yazık etmiş olurlar.
Âyet-i kerime’de:
“Aralarında çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!” buyuruluyor. (Zuhruf: 65)
Allah-u Teâlâ’nın beyanı bu. Bölücülerin hareketleri ise Hazret-i Kur'an’a hep ters, biz onların yalancı olduklarını söylüyoruz.
Müminûn Sûresi 52-56. Âyet-i kerime’lerini dikkatlice inceleyin, bunların yalancı olduklarını göreceksiniz:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.
Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!
Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Müminun: 52-56)
Bu Âyet-i kerime’lere göre iyi bilin ki, bunların kitapları ayrıdır, Hazret-i Kur'an’a uymazlar. Bunların dinleri ayrıdır, İslâm dinine uymazlar. İslâm gibi görünürler, fakat İslâm dininin esasına tabi olmazlar. Partileri ayrıdır, İlâhî partiye tâbi olmazlar. Allah-u Teâlâ onların dalâlet batağında olduklarını da beyan buyuruyor.
Bütün bu ayrılıklar dinlerinin, kitaplarının ve partilerinin ayrı olduğundan ileri geliyor. Allah-u Teâlâ’nın kitabına göre değil, kendi dinlerine ve zan kitaplarına göre hüküm veriyorlar. Kitapları ayrı olduğu için bu Âyet-i kerime’ler onların kitaplarında bulunmaz.
Haklarında bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri önlerine serdiğimiz halde, bu bölücülere “Müslümanlardır.” zan gözü ile bakmak, bu Âyet-i kerime’leri inkâr etmek veyahut hafife almak demektir. Bunu ise ancak ruhu ölen bir kimse yapabilir. İman sahibi asla yapamaz. Eğer bundan sonra da bölücülere destek verirseniz, bu Âyet-i kerime’lere karşı geldiğinizi çok iyi bilin. Çünkü bizim beyanımız Allah ve Resul’ünün beyanıdır, şahsî içtihadımızı kullanmıyoruz.
Şimdi biz çekilelim aradan. Bölücüleri Hazret-i Allah ve Resul’ü ile başbaşa bırakalım. Onlarla muhatap değiliz.
Gerçek Hazret-i Allah’a ve O’nun sevgili Peygamberine uymakla olur. Onun içindir ki, sizi bölücülerden kurtarıp “İlâhî Görüş Birliği”ne dâvet ediyoruz. Bize düşen hakikatı tebliğdir.
Allah-u Teâlâ Şûrâ Sûresi 15. Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.
Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.”
Cenab-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesnâ, diğerleri hep ateştedir.
-’Onlar kimlerdir yâ Resulellah?’
Benim ve ashabımın yolunda olanlardır.” (Ebu Dâvud)
•
Ey kardeşler!Sizi kurtuluşa, yani o bir fırkaya dâvet ediyorum. Bu, İLÂHÎ GÖRÜŞ BİRLİĞİNE DÂVET’tir.
Kitabımız birdir; o halde Allah ve Resulünde birleşmemiz gerekiyor. Bu da hiçbir zaman madde, menfaat, önderlik, liderlik istememek şartıyla gerçekleşir.
Bugün herkes haklı olduğunu iddiâ ediyor, başkalarının dalâlette olduğunu söylüyor. Halbuki o bir fırka ehlince mâlumdur.
Diyeceksiniz ki “Ehlince mâlum olan bu fırka nasıl ayırdedilir?”
Bu fırka, Fırka-i nâciye’dir. Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.
Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır. Dünyâ hayatında da âhirette de onlar için müjdeler vardır. Allah’ın verdiği sözlerde asla değişme yoktur. Bu en büyük saadetin tâ kendisidir.” (Yunus: 62-63-64)
Bu fırka bunlardır.
Bu fırkanın alâmeti ise; Onlar Allah ve Resul’üne davet ederler. Gönüllere Allah ve Resul’ünün muhabbetini sokmaya gayret ederler. İnsanları arındırıp rızâ yolunda birleştirmeye çalışırlar. Bu kimseler gerçekten Hakk’ın hizmetçisidirler ve ancak Allah’a hizmet ederler.
Âyet-i kerime’de:
“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” buyuruluyor. (A’raf: 181)
Diğerleri ise, şeytanın hizmetindedirler. “Cihad, cihad...”derler. Onların cihadı dinardır. Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunlar hakkında “Dînuhum dinâruhum = Onların dinleri para olacak.” buyuruyorlar. Bunlar cihadı gerçekte mevki ve maddeye açmışlardır. Her biri kendi dalâlet yollarına davet ederler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gün yere bir çizgi çizerek “Bu Allah yoludur.” buyurdular. Yine bu çizginin sağına ve soluna başka çizgiler daha çizdikten sonra “Bunlar da yollardır, bu yolların her birisinde insanları o yola çağıran birer şeytan bulunur.” buyurdular ve:
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur, siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” (En’am: 153) Âyet-i kerime’sini okudular. (Dârimî-Sünen)
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.’ buyuruyor. (A’raf: 86)
Zan ilmi hiçbir zaman hakikata erişemez.
[/SIZE][/FONT]