Liseyi öğretmen lisesinde okudum, malum yatılı okullarda öğretmenler her öğrencinin herşeyini bilir ve derle ilgili olsun olmasın her şeyiyle ilgilenirler, anne baba gibidirler.
Orta son, lise başlarında işitme kaybım başladı. Hocalarım yazılılarda soruları yazdırırken normalde yasak olan sıra arkadaşıma bakarak yazmama izin verirler, bazıları da sınıfa soru yazdırırken soruların yazılı olduğu kağıdı benim önüme koyar kendileri oradan okurdu.
Üniversitede çok aradım bu ayrıcalığı...
İstanbul Üniversitesi'nde Türkoloji okuyordum.
Bir gün yaşadığım ve beni çok derinden etkileyen o talihsiz olay sonrası okulu terkettim ve eğitim hayatıma noktayı koydum
Bir profesör vardı, ağzından her çıkanın yazılacağını belşrtir yoksa disipline vermekle tehdit ederdi.
Ben ise işitme sorunumdan dolayı sessizce oturur hatta çekindiğimden bazen yazar gibi yapar, gün sonu arkadaşlardan fotokopi çektirirdim.
Bir gün yazmadığımı fark etti ve bana sertçe çıkıştı.
Hocam dedim... sorunum var dedim, mazaretim var dedim, sonra yazıyorum ben dedim...
O kadar insanın içinde ben engelliyim diyemedim, gençlik işte...
Bir yakın arkadaşım kalktı ve kimsenin çıt çıkaramadığı hocaya çıkıştı durumu anlattı.
İnsan bir tatlı söz, özür olmasa bile gönül alıcı cinsten bir iki kelam bekler, nerdee...
Ne dedi biliyor musunuz?
- Seninle sınavda görüşürüz dedi.
Ne yapmıştım ki ben?
Ne yapmamıştım ki... Duymuyordum, engelliydim ya daha ne olsun.
Dünyam kararmıştı sanki, oturmuş ve ders sonuna kadar kafamı masaya koyup ağlamıştım.
Karar beynimde çok ani olarak o gün verilmişti, o günden sonra derslere girmedim, ama memlekete de dönmedim.
Sınavda görüşeceğiz demişti... habire bu söz çınlayıp duruyordu beynimde.
Günlerce sadece o sınava hazırlandım, öyle bir gayret ile çalışıyordum ki hırs mı, kin mi, acı mı bilmiyorum.
Son gece yatağa bile girmedim, son yerleri de hafızama kazıdım iyice ve sınav günü geldi çattı.
Bütün soruları cevaplamak çok kolay olmuştu o kadar çalışmaktan sonra. Tabi edebiyat olunca yazı ve imlaya da maksimum dikkat ederek sınavı bitirdim.
Yine dönmedim eve görüşmemiştik, yüzleşmemiştik henüz.
Sınav sonuçlarının okunacağı gün gittim fakülteye ve derse girdim.
Hoca elinde sınav kağıtları, ismini okuduğu öğrenciye kaç beklediğini soruyor, ardından notunu okuyordu.
Ve ismim okundu, ayağa kalkmadan elimi kaldırdım, saygı denen bir şey kalmamıştı ki içimde.
Bozulur gibi oldu ama aldırış etmeden kaç beklediğimi sordu.
- Sizden bir şey beklemiyorum, elinizdeki kağıdı okuyun dedim.
Bir an şaşkına döndü, tanıdı sonra, kızardı, bozardı...
- Yüz dedi.
En ufak şeyden not kırılan, 80 bile almanın mucize göründüğü dersten 100 almıştım.
Ayağa kalktım ve kapıya yöneldim, göz yaşlarım beynimi dinlemiyor, kontrolsüzce akıyordu artık.
Şaşırdı hoca, ne yapacağını bilemedi önce, sonra dersinin terkedilmesini yediremedi kendine ve önümü kesti.
- Otur yerine dedi.
Aldırış etmedim, kapıya ilerlerken,
- Görüştük hocam, ve bitti dedim.
Çıktım...
Bir anda arkadaşların bir çoğu terketti sınıfı ve peşimden koştular, vaz geçirmeye, sınıfa döndürmeye çalıştılarsa da kararım kesindi.
Profesör olmuş ama insanlıktan nasipsiz kalmış insancıklar bana edebi öğretemezlerdi, onlarda bana verecek bir şey yoktu.
Ve öğrenim hayatım bu şekilde sona erdi.
Bu vesileyle tüm lise öğretmenlerimi minnetle anıyorum...