Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

İş yaşamında Sakat Statüsü ve ayrımcılık [Tartışma]

Sema

Aktif Üye
Üyelik
28 Tem 2004
Konular
75
Mesajlar
2,535
Reaksiyonlar
1
İş yaşamında Sakat Statüsü ve ayrımcılık

* İş başvurusu yaparken özellikle “sakat statüsü”ndeki kadrolara mı müracaat ediyorsunuz, yoksa (sakatlığı olmayan) herkes gibi eğitiminize/becerinize uygun herhangi bir kadro ve pozisyona müracaat ediyor musunuz?
* Eğitiminiz ve becerileriniz uygun olduğu halde, sakat olduğu için işe kabul edilmemek konusunda (kamu ve özel sektörü ayrı ayrı değerlendirmek koşuluyla) ne düşünüyorsunuz, bu konuda bir tecrübeniz oldu mu?
* İş başvurularınızı reddedenler, sizin o kadro için yeterli olmadığınızı düşündüğü için mi reddediyorlar, yoksa sadece sakat/farklı görünümde olduğunuz için mi* Sizce varolan %3 istihdam kotası, “bütün sakatları bu statüde (ve alt pozisyonlarda!) çalıştırın” mı demek, yoksa “mesleki becerisi ve mental (algı-zihin) düzeyi düşük olan sakatları yaşama dahil etmek için sosyal sorumluluk gereği bu kadroları doldurun” mu demek (olmalı)?
Not: Bu soruları düşünürken bir yandan da aşağıdaki haberi okursanız herşey daha bir yerli yerine oturur


Zorunlu istihdamda psikolojik engel

4857 sayılı İş Kanunu, zorunlu istihdamın işveren üzerindeki vergi yükünü hafifletse de durum parlak değil: İşveren, kadroda gözüken ama işe gelmeyen personel istiyor.

Türkiye'de işe alımlarda önyargının önemli bir rol oynadığını belirten Human Resources Management (HRM) kurucu ortağı Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka, "İşverenin engelli istihdam etme konusunda gönüllü olmadığı gerçeğini kabul edelim" diyerek genel tabloyu aktarıyor. Özürlülere ilişkin hükümler içeren 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca 50 ve daha fazla personel çalıştıran iş yerleri yüzde üç oranında engelli, eski hükümlü, terör mağduru çalıştırmak zorunda.

'Bankamatik personel'
Bu kotanın dolmaması halinde çalıştırılmayan her işçi için öngörülen ceza, ayda bin 178 YTL. Bu cezayı ödemek yerine şirketlerin bir kısmı yaklaşık 850 - 900 YTL maaşla bu yükümlülüğünü yerine getirmeyi seçiyor. Ancak Türkiye'deki fiili durum şöyle: İşveren zorunlu istihdamda çözümü, 'bankamatik personel' çalıştırmakta buluyor. Yani söz konusu işyerinin kadrosunda görülen ama işe gidip gelmeyen, ay sonunda maaşını çekip, işe bir katkı yapmayan personelden bahsediyoruz. Şirket böylece kanun karşısında yükümlülüğünü yerine getiriyor ama söz konusu işgücü gerçek anlamda istihdama katılmış olmuyor. Bunun sonucunda engelli, eski yükümlü ve terör mağdurunun topluma ve iş dünyasına entegrasyonu için tasarlanan kanun hedefini ıskalanıyor. İşverenin istihdam edilmesi zorunlu olanlara dışardan sigortayı ve maaşı ödemeyi tercih etmesinin arkasında pek çok neden var. İş'te İnsan olarak istihdam alanında çalışan danışman şirketlerle engelli ve hükümlü çalıştırmakla yükümlü kurumlar nezrinde küçük çaplı ve gayrı resmi bir araştırma gerçekleştirdik. Bu konuda görüşüne başvurduğumuz kişiler, şirketlerin bu alanda personel alımını gerçekleştiren yöneticileri ve bunlara danışmanlık veren firmaların temsilcileri. Konunun hassasiyeti yüzünden şirketler ve yöneticiler isimlerinin yayınlanmasını istemedikleri için ortaya çıkan tabloyu şöyle özetlemek mümkün: Engelli ve hükümlülerin istihdamında yaşanan zorluklarda birinci sırayı, işe uygunluk için aranan kriterlerde aday bulma problemi alıyor. Burada, işe alınacak engelli ya da hükümlünün, şirket kültürüne uygun olmaması kurumların en zorlandığı konulardan. Ülkemizdeki sistemin, engellilerin hayatını kolaylaştırmadaki yetersizliği pek çok özürlünün yeterli eğitim-öğretimden geçmesine olanak vermemesi sonucu gerçekleşen düşük eğitim düzeyi kurumları sıkıntıya sokuyor. Şirketler, sahip olunan engelin iş yapışı engelleyici boyutta olmamasını talep ediyor. Bu yüzden de hafif engeli olanlar daha rahat istihdam edilirken, engel düzeyi arttıkça iş bulmada büyük zorluk yaşanıyor. Şirketler adayın kişisel becerilerinin gelişmiş olmasını, yabancı dil bilmesini istiyorlar ki ülke şartları elverişli olmayan Türkiye için bu oldukça lüks bir şart olarak önümüze çıkıyor. Örneğin tekerlekli sandalyeye bağımlı engelliler için iş yerinin fiziksel şartları da önem kazanıyor. Bu sandalyelerin içeri girebilmesi için firmanın mimarisi önem taşıyor. Estetiğe önem verilen tasarımlarda, engelliler hesaba katılmayarak bir tür ayrımcılık yapılmış oluyor. Engellilerin bakım ihtiyaçları da şirketlerin gözünü korkutucu bir unsur. Eski mahkumun istihdamı söz konusu olduğunda ise işe alımlarda önyargı önemli rol oynuyor. İşverenin, içinde bulunduğu hükümlü durumdan sorumlu tuttuğu eski mahkuma iş verme arzusu pek kuvvetli olmuyor. Mahkumlar açısından da iş dünyasındaki en büyük sorun, bu bakış açısı zaten.

Tek yol İş-Kur
Tüm taraflar için zor olan bu konuda, özel istihdam danışmanlık büroları ve beyin avcıları hizmet vermiyor. Bu kadrolar için gereken elemanları bulmak için 50 ve üzeri personeli olan her şirket, İş-Kur ile irtibata geçiyor. Kayıtlı olan tüm özürlü veri tabanı üzerinden seçme yapılıyor. Ay içinde belli günlerde iş veren ve işçiyi görüştürmek için toplantılar düzenleniyor. Şirket yetkilileri ve adayların tanışması sağlanıyor. İş- Kur'un bu konuda canla başla çalıştığını, firmalara her türlü imkanı sunduğunu söyleyen Merck Sharp & Dohme (MSD) Satın Alma ve İdari İşler Müdürü Serhan Bilgin, engelli işe alım sürecinde aday belirlemede, İş-Kur ile tüm alanlarda destek aldıklarını ve maksimum düzeyde iş birliği sağladıklarını aktarıyor. Topu firmalara atan Bilgin, istihdam için genellikle görünür engel istenmediğini ve pek çok önkoşul dayattıklarını ifade ediyor.

Duyarlılık oluşturulmalı
Kısıtlı imkanlara sahip, toplumdan kopuk pek çok engellinin aranan bu şartları sağlamasının çok güç olduğunu vurgulayan Bilgin, iş arayan engelli vatandaşların karşılaştığı zorlukları şöyle özetliyor: "İş tecrübesi, öğrenim ve bilgisayar yetersizlikleri karşılaşılan en temel sorun. Engelli çalışanlar sorumluluk alma ve sosyal uyumda zorluk yaşıyor. Diğer çalışanlar da engellilerin mevcut fiziki ve psikolojik durumlarına uyum sağlamakta güçlükle karşılaşabiliyor. Firmaların bakış tarzı zorluk çıkarıyor. Örneğin sigorta şirketleri, satış için tecrübeli engelli arıyor. Engelliler zaten içe kapalı insanlar. Yetiştirilmeleri gerekiyor."

Yetiştirildikleri taktirde bile iş bulmalarının zor olduğunu bilen çoğu engelli çalışan işine dört elle sarılıyor. Düşük ücret konusunda kapris yapmıyor. Engellilerin performansının, masa başında daha çok oturdukları için engelsizlere göre daha yüksek olduğunu düşünen işverenler de yok değil. Hırsızlıktan yüküm giyerek hapis yatmış birini istihdam etmeyi tercih eden işvereni örnek gösteren Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka şöyle diyor: "Söz konusu patron, hükümlüyü şantiyesinde bekçi olarak istihdam etmişti. Buna üç neden gösterdi. Birincisi, bu kişi işini kaybetmek istemeyecek ve dört elle sarılacaktı. İkincisi, hırsızlık nedeniyle hüküm giydiği için bir şey çalınırsa ilk şüphelenilecek kişiydi; böyle bir duruma izin vermeyecekti. Üçüncüsü, hırsızlığın nasıl yapıldığını bildiği için engellemesi kolay olacaktı..." İş Kanunu'ndan doğan mecburiyetin yanı sıra sosyal sorumluluk ya da daha yüksek performans beklentisi gibi nedenlerle engellilere kapılarını açan iş veren, genel olarak çaycılık ve temizlikçilik gibi kadrolara alım yapıyor. Eski yükümlüler için ise hırsızlık ve cinayet gibi suçlar işlemiş olanların durumu daha zor. Kız kaçırma suçu işlemiş olanlar daha rahat iş bulabiliyor. Kariyer.net Genel Müdürü Pembe Candaner'in söylediği gibi "Bu bir bilinç ve toplumsal sorumluluk meselesi. İçinde yaşadığı topluma duyarlı, kendini ülkesine sorumlu hisseden firmalar, engellilerin ve eski hükümlülerin iş yaşamına katılması hakkında çok daha doğru tavırlar sergiliyor."

Yol Haritası
* Firmalar duyarlılıklarını artırmalı ve beklentilerini azaltmalı,
* Firmalarda engellilere 'iş başı' eğitimi verilmeli,
* İK yönetimi, engellileri yetiştirme sorumluluğunu üstlenmeli,
* İK yönetimi, engelli çalışana psikolojik destek vermeli,
* İK yönetimi diğer çalışanları bu konuda bilinçlendirmeli, özel koşullara sahip çalışma arkadaşlarına yardımcı olmaları için teşvik etmeli,
* Ofislerin mimari planlarının engellilerin ulaşımına uygun olmalı.

Zeynep Ertem / Bedensel Engelliler Dayanışma Derneği - Özel Kalem:
İşe alımlarda yaşanan sıkıntının en büyük nedeni, engellilerin eğitim-öğretim düzeylerinin düşük olması. Şirketler ise istihdam etmek istedikleri engellilerin 'engelsiz' görünmesini istiyorlar çünkü estetiğe önem veriliyor. Görüntü kirliliğine neden olduğu düşünülüyor. Firmaların beklentileri kişisel becerilerin yeterliliği, kendilerini geliştirmiş olması, dil bilmeleri ve engel derecesinin düşük olması isteniyor. Bu yüzden de dışardan sigortaları ödeniyor. Resmi olarak çalışıyor gözüküyorlar ama fiili durum bu değil. Ancak bir süre sonra da saf dışı bırakılabiliyorlar

Abdullah Güven / Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurum Bşk:
Engelli çalışan bulunamıyor deniliyorsa bu doğru değil. Özellikli eleman arandığı için sıkıntı olabiliyor. Doğru işle doğru insanı buluşturmak güç. İş-Kur özürlüleri işe yerleştirmekten sorumlu kurum. İş arayan engelliler, İş- Kur'a kayıt yaptırıyor. Sağlıklı işleyen bir sistem kurması gerekiyor. Kanun gereği 50 ve üstü çalışanın olduğu şirketlerde yüzde üç oranında istihdam mecburiyeti getiriyor. Özürlü istihdam edilmediğinde çok sıkı takip ediliyor. Her ay için uygulanan ceza 1 170 YTL. Duyarlılık oluşmadığı için bu ceza vermeyi göze alan şirketler var.

Aylin Coşkunoğlu Nazlıaka HRM kurucu ortağı:
Bu konuda işe alımlar İş-Kur üzerinden yapılıyor. Adayın engelinin işi etkilememesi isteniyor. Birçok işveren, yasal mevzuat gereği istihdam etmek zorunda olduğu "hüküm giymiş" çalışanı işe almak yerine, çalıştırmadan ücret ödemeyi tercih ediyor ya da eğitim düzeyinin altındaki pozisyonlarda görevlendiriliyor. Kuvvetli bir referansı yoksa eski hükümlüye hep potansiyel suçlu gözüyle bakılıyor. Atalarımızın dediği gibi 'adı çıkacağına canı çıksın!'

Ebru Coş / Manpower Genel Müdürü:
İş-Kur'a daha fazla görev düşüyor. Yüz yüze rehberlik yapması gerekiyor. Ön görüşmelerde yetenekler belirlenebilir ve tavsiyeler de bulunulabilir. İşveren engellileri, eski mahkum çalıştırmaya tercih ediyor. İşverenin, çalışanın sakatlanmasında sorumluluğu ya da payı olması duygusal sorumluluğu da artırdığı için şans yaratabiliyor. Oysa eski mahkumlarda risk oranı yüksek. İş verenler bu kadrolar için İş-Kur'dan hizmet alıyor. Yine de mevcut yasanın işlevsel olmadığını söyleyebilirim.

Serhan Bilgin MSD Satın Alma ve İdari İşler Müdürü:
Düzenlediğimiz "Kendini Engelleme" eğitimine katılan 14 engelliyi işe aldık. Yedi kişi de başka firmalarda işbaşı yaptı. Başlangıçta engellilere de, her çalışanın aldığı eğitimler verildi. Zamanla uyum, sorumluluk alma ve inisiyatif kullanmadaki aksaklıklar nedeniyle İK, İdari İşler Departmanı ve Psikolojik Danışmanlık Şirketi uzmanlarınca eğitim içeriği belirlendi. "Kendini Engelleme" eğitiminin ikinci üç aylık dönemi Ocak 2007'de başlayacak. Bu programa katılmak isteyenler (0212) 324 61 93'den bilgi alabilir.

Pembe Candaner / Kariyer.net G.M.
Engelli ve hükümlü istihdamını, işveren yasal zorunluluk olarak görüyorlar. Çünkü bu kategoride bir çalışan, diğerlerine göre daha fazla sorumluluk yüklüyor. Yönetim; işine adapte olması, doğru koşulların sağlanması ve diğer çalışanlarla uyumu bakımından çaba göstermek zorunda kalıyor. Oysa İK yönetiminin bu çabayı tüm çalışanlar için göstermesi gerekiyor. Personel istihdamı için İK siteleri, kitlelere ulaşmada avantaj sağlıyor çünkü evinden çıkamayan bedensel engellilere ulaşmak için doğru yöntem.

Türkiye'ye çağrı
Sevda Bozbey/ THY Çağrı Merkezinde Rezervasyon ve Telefonla Satış Memuru:
Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık mezunuyum. Mezuniyetten sonra yaklaşık iki yıl kadar iş aradım. Eğer fiziksel engeliniz varsa nitelikleriniz para etmiyor. Görme engelli olmam çalışma olanağımı zorlaştırıyordu. Türkiye'deki birçok firma iş kanununun gerektirdiği sayıda engelliye düzenli maaş ödeyerek başından atıyor. "Ne iş yapabilecekleri konusunda bilgimiz yok" diyorlar oysa gereken koşullları sağlamak, bir görme engellinin çalışmasını kolaylaştırır. THY'deki projeye katıldım. Yoğun bilgisayar ve telefon kullanımını, hız gerektiriyor. Ben ve arkadaşım Mürşide yapabileceğimizi biliyorduk. Kullandığımız ekran okuyucu programı jaws, her şeyi sesli ifade ediyor. Yaklaşık üç aydır, çağrı karşılıyoruz. Arkadaşlarımıza eğitim vermeye bile başladık. Amacımız, altı olan engelli çalışan sayımızı artırmak. Bu tablonun Türkiye'deki diğer kurumlara örnek olmasını diliyorum. Önyargılardan uzak, yeniliklere ve farklılıklara açık insanlardan oluşan, fırsat eşitliği sağlayan bir Türkiye diliyorum.

Nur Cennet Aksüt / MSD İlaçları'nda resepsiyon görevlisi:
İş bulmak zaten zor, bir de engelliyseniz iyice imkansız. Ben yüzde 90 görme engelliyim. İşverenler beni, görme engelli olduğumu bilmeden uzun yıllar çalıştırdı. Engelli olduğumu söylediğim gün işsiz kaldım. Engelli kadrosundan işe girmek istedim ama işverenler insanı zihinsel engelli yerine koyup deneme fırsatı bile vermiyor. Görme engellilerin alabileceği eğitimleri aldım. Şans istedim, yapayalnızdım ama pes etmeye niyetim yoktu. Beklediğim şans MSD'den gelen teklifle verildi. Bu işle sadece bir işim değil, ailem de oldu. Bana engelli bir insan olarak kendimi kanıtlama fırsatı verdikleri için kendimi çok iyi hissediyorum. MSD, 'bu hayatta biz de varız' diyen engellilere fırsat verdi.

İş'te İnsan
 
Evet, derli toplu genel tespitler yapılmış. Sonuç çok çok çok açık:
Doğrudan buna bağlanmasa ve hatta inkar edilse de, sakatların iş bulmalarında karşılaşılan gerçek sorun, onların bir konuda dezavantajlı olmalarında (tekerlekli sandalye-baston kullanmaları, görememe-işitememeleri) ya da mesleki becerilerinde değil. Sorun, sakatların bizatihi sakat olan uzuvlarında/görünüşlerinde/farklılıklarında!!! Sorun görsel küçümsemede! Sorun birarada olmak istememekte!
Hasılı sorun sakatlarda değil, sakat olmayanların yaptığı ayrımcılıktadır!

Bence varolan %3 istihdam kotası, “bütün sakatları bu statüde (ve alt pozisyonlarda!) çalıştırın” diye algılanıyor.
Nitekim devlet memurluğu alım kriterleri arasına "sakat olmamak" şartını koyan devlet, önce, "sakatlar memur olamaz" diye ayrımcılık yapıyor, sonra lutfedip (!!!) alt kadrolar için uyduruktan pozisyonlara sakat statüsünde sakat alıyor.
Gerçi yasal olarak bu ayrımcı madde kaldırıldı ama, sanırım pratikte hala uygulanıyor. Çünkü sıradan KPSS'ye başvuran ve tüm kriterlere haiz sakatların başvuruları hala reddediliyor!

Oysa olması gereken, % 3 kotası aracılığıyla, “mesleki becerisi ve mental düzeyi düşük olan sakatları yaşama dahil etmek için sosyal sorumluluk gereği bu kadroları doldurun” demektir.

Yani önce sakatlığı olan kişilerin sakatlıklarından dolayı iş başvurularının reddedilmesini engelleyerek, ayrımcılığı suç saymak, sonra bununla da yetinmeyip, dezavantajı çok fazla olan kişileri sosyal yaşama dahil etmek için ekstra koruyucu sosyal yükümlülükler getirmek gerek.
Yani, o %3 kotası ünversite mezunu eğitimli becerikli sakatlar için değil, düpedüz eğitimsiz ve çok dezavantajlı kişiler için kullanılmalıdır.
Bilmem anlatabiliyor muyum, "az sakat olsun, sakatlığı görünmesin, her yere koşturabilsin" diyen işveren ve insan kaynakları yöneticileri!
 
Eskiler "ilamı malum" derlerdi.. Bilinenin belgesi anlamında.. Daha önce bir kaç yerde konuşmuştuk bunları.. Ama derli toplu olması bakımından böyle bir konu ve böyle bir yazı güzel olmuş.. Ama bir iki yerine takıldım..

Kalifikasyon dedik, liyakat dedik, kaliteli eğitimin önemine değindik, "eğitimli + örgütlü tepki" dedik. Yani iş yaşamında "ayrımcılıkla mücadele"nin çerçevesini çizdikten sonra bu durumun nasıl düzelmesi gerektiği konularında konuştuk.. Akademik ve sistemli yazılar olmasa da yabana atılır görüşler değildi bunlar.. Aslında bir kitap bile çıkartılabilir be yazılardan. Ne dersin Bülentçim? Okunur mu acaba? ;)


Yazıda takıldığım noktalar ise:
Tüm taraflar için zor olan bu konuda, özel istihdam danışmanlık büroları ve beyin avcıları hizmet vermiyor.

Vay be.. :p Uzayda yaşıyoruz, gibi geldi.. ÖİDBler ve beyin avcıları.. Breh breh.. Sanırım pek kolay değildir işleri. Bulanık suda avlanmak epeyce zordur da..


Yetiştirildikleri taktirde bile iş bulmalarının zor olduğunu bilen çoğu engelli çalışan işine dört elle sarılıyor. Düşük ücret konusunda kapris yapmıyor.

Ah yazıııııık.. Engelliyi "köle" gibi çalıştır.. Sonra düşük ücret ver.. Sonra da "kapris yapmıyor" diye sevin ve reklam et.. Ne yapmak lazım acaba? Alkışlamak mı, kınamak mı? İyi niyetlilerdeki "anlayış" buysa, kötü niyetlileri konuşmaya gerek yok! :(


Aslında işveren, durumu ve çıkarı gereği, yanında çalıştırdığı personelden en yüksek verimi göstermelerini bekler; onun o verimi göstermesi için alacağı eğitimi (genel anlamda) vermek zorunda da değildir. O devletin işidir.. Ama o devletin "sosyal" olup olmaması onu hiiiiiiiç enterese etmez.. Hatta ele güne karşı ayıp olmasa tercihini "sosyal" olmayan devletten yana kullanacaktır.. Bu konuda da kendince haklıdır..



Sevgili Menekşe de haklı. ;) " İş veren kadar çalışacak olan engellinin de kendinden bir şeyler katması gerek" diyor. Bu sadece engelliler için değil, sağlamlar için de söz konusu. Bunun için de; insanın önce "kendisinde bir şeyler" olmalı ki yaptığı işe "bir şeyler katabilsin." Yani "donanımlı" olması gerekir. Bunu da sağlayacak olan "sosyal" devlettir. Burada akıllı işveren, sosyal devletten yanadır.

Bu noktadan sonra engelli ile engelsizler arasındaki yarışın başka bir aşaması başlıyor.. Kendini "ispatlama".. Aslında doğuştan engelliler -1'den başlamaya alışkın.. Sonradan engelliler düşünsün.. :p
 
1998 yılında Ankara da İller Bankası yanılmıyorsam 30-40 tane Mimar alacaktı. Taşrada çalışmak üzere. Üstelik Gazetede çıkan ilanda "Seyahat etmesine engel olacak sakatlığı bulunmamak" gibi bir ibarede yoktu. Hoş benimde zaten seyahate engelim yok bu da ayrı bir konu. Neyse Ziraat Bankasına gidip sınav ücretini yatırdım. Banka dekontu ile İller Bankası Genel Müdürlüğüne gittim. Başvuru formunu doldururken görevli biri yanıma gelip sınava katılamayacağımı söyledi. Çünkü özürlüydüm. Konuyla ilgilenen Personel birimine çıktım. Bana "seyahate engeliniz var" dediler. Böyle bir sorunum olmadığını gerekirse bu konuda rapor getireceğimi, üstelik şantiye stajımı yaptığım için bu konuda da bir engelimin olmadığını anlattım. Ve başvuru koşullarında böyle bir maddenin olmadığını da hatırlattım. Fakat ne dedimse tatmin olmadılar. Hayat tecrübesizliğinden olsa gerek ne o binayı kafalarına yıktım ne de bu konuda bir dava açtım. Şu anda başka bir kurumda Mimar kadrosunda çalışıyor olmama rağmen hala içim sızlar neden onlarla uğraşmadım diye.

Sonrasında ise Karayolları Genel Müdürlüğü 20 özürlü personel alacağına dair ilana çıktı. Gerekli belgeleri öğrenmeye çalışırken bir öncekinden daha komik bir şey öğrendim. "Benim başvurumu kabuledemezlermiş" "neden" "çünkü ben mimarmışım ve asaletim tasdik olduktan sonra kadromu istermişim bu yüzden onlar sadece İşletme İstatistik vb. Okul mezunlarını alacaklarmış"

Yani arkadaşlar Devlet benimle böyle bir konuda polemiğe girdi. Ve beni özürlü olduğum için mimar yapmadı, mimar olduğum içinse özürlü memur....
 
gülermisin? ağlarmısın?

galiba 1997 yılıydı gençlik spor il müdürlüğüne en az%40 raporu olan3 özürlü alacaklardı.baş vurumuzu yaptık sınava girdik ve sınavı kazanıp sözlüye kaldım. başlarında dönemin G.S.M. il müdürü ve beraberinde 5-6 kişilik sözlü heyetinin bulunduğu odaya girdim veeee müdür beni gördü şaşırdı ve bana sen neden geldin dedi bende sınav şartlarına uyduğumu ve yazılıyı kazandığımı söyledim. müdür bey; ama sen bizim işimize yaramazsınki bize kazma kürek işi yapacak, stadın kapısında duracak engelli lazım ama ne ise yinede sözlü yapalım dedi.ilk soruları cevapladık son soruyu sordular son soru:duvarda asılı olan M.Kemal Atatürk'ün ilk Alfabeyi yazarken çekilmiş resiminin nerede çekildiğini sordu sordu fakat cevabını kendileride net bilmiyorlar. müdür Sivasta çekimiş diyor heyetteki bir bayan kastamonuda çekilmiş diyor bende hayretle izledim bunlara bir anlam veremediğimi söyleyerek ayrıldım sözlü odasından tabiiki eleneceğim odaya girince belli olmuştu. işitme engelli birisini tercih etmişlerdi. oda engelli ama sınav a katılım şartlarına bedensel engelli olmaması şartını koyabilirlerdi. bu anlattığım iş arama mücadelemizden sadece bir örnek. ama sonunda işimi buldum. ya bulamayanlar?
 
Re: [Haftanın Konusu] İş yaşamında Sakat Statüsü ve ayrımcılık

dostlar, sizce de bu ayrımcılıkların tamamı ama tamamı engelli olmayanların mücadelesi sonucu ortaya çıkmış olamaz değil mi??????
acaba biz hiç mi sorumlu değiliz? acaba geçtiğimiz çeğrek asır boyunca ilk okullara giderek üç beş kuruş uğruna bedava (güya, sözde, sahde, sanatsallıkdan uzak, gizil dilencilik şeklinde, vs vs vs vs)konserler veren ve körleri dolayısıyla da engellileri acınası bireyler olarak KosKoca bir neslin bilinç altına sokanlar hiç mi suçlu değil?????????
şimdi bu haftaki konuyu ele alalım: birincisi daha önceki tartışmalarımızdan soyutlamamız mümkün değildir. ikincisi de benden önceki maillerde yazıldığı gibi aşırı berbat ve aşırı uzurumlar uçurumlar ötesi bir durum yok ortada. insan beyni temel olarak olumsuz farklılıkları sevmez. bunun sonucu oloarak da iş başvurusu yapan bir engelli karşısında işveren (kamu ya da özel) engelli bireye baştan aşağı şöööyle bir bakacak ve tercih hakkı iş verene ait ait olduğundan büyük ihtimalle engelli bireyi değerlendirmeye dez avantajlı bir pozisyonda alacaktır.
bunda da şaşılacak ve baş kaldırılacak hiç ama hiç bir şey yoktur. "olur mu öyle şey bu ap apaçık ayrımcılıktır." diyen engellileri duyar gibi oluyorum. ama yok yook sakin olun.
kabul; tercih etme hakkınız olmadan engellilikle ödül-ceza unsuruna mazur kaldınız. tekrar ediyorum tercih hakkınız olmadan. ama tercih hakkının sizde olduğu bir çok alan da yok değil. engelsiz birey iyi bilgisayar mühendisi ise sen çok iyi bilgisayar mühendisi ol! ve işverene parmak isirt.
artıkk pesssss kendiniz yüzde üçlük beşlik ellilik engelli eleman çalıştırma kotası istemeye devam edin ben milyonda bir bile kota istemiyorum. hiçbiryere "engelli" alt kimliğimle müracaat etmek istemiyorum. önce mükemmel cv "öz geçmiş"im gitsin benim yerime. sonrada ben gideyim, engelli olduğumu işveren benim cv'mi beğendikten sonra öğrensin. onu da gizleyecek halim yok herhalde. tekerlekli iskemlemi, protezimi, koltuk değneğimi, kör bastınumu görünce mücadelemin büyüklüğünü anlayım ona göre bir kez daha düşünür...
radikal düşüncemin bir de ılımlı yanı var kendisini geliştirmesini engelleyen sakatlığı olan bireylere devlet değil 4 44 elle sarılsın ve onurlu yaşam sürdürecek kadar maali destekte bulunsun. ama asla "seni yüzde bilmem kaçlık kotanın içine sokuyorum oradan bir yere kaybolma geldiğimde bulmam lazım daha sana su elektrik otobüs kira yol vb masraflarında indirime gideceğim" yani "sen dilenme ben seni dilenmiş kabul ederim" demesini kabul edilir bulmuyorum.
saygılar sevgiler.
 
İsmini şu an vermeyeceğim, herkesin çok iyi bildiği Türkiye'nin devlerinden bir firma bir iş bulma sitesinde ilan yayınladı. Bahsedilen ilanda Üniversite mezunu arıyorlardı. Ve görevi personelden sorumlu olmak , şirket bünyesinde bu işleri yürütmekti. Bu ilana sadece engelliler başvurabilir ibaresi vardı. Başvurdum. Birkaç gün sonra beni aradılar.
Aramızda geçen diyalog şöyle :
Hukuk mezunusunuz öyle mi ?
Evet hukuk mezunuyum.
Fakat biz avukat değil personel sorumlusu arıyoruz. Mesleğinizi bırakacak mısınız ??
Şartlar maddi ve manevi olarak bana uyarsa neden olmasın hanfendi dedim .
Telefon kapandı.

Birkaç gün sonra aynı büyükkkk şirketin bir ilanı. AVUKAT ARIYORUZ !!!!!!!!!! Ama bu sefer engelli değil SAĞLIKLI !!!!! istiyor...

Benzer bir şeyi başka bir firmayla da yaşadım. Engelli ilanına başvurdum. Görüşmeye çağırdılar. Gittim. İnsan KAynakları departmanında görevli bayan şunu söyledi :

" Hanfendi sizin eğitiminiz var. Ben sizi herhangi bir kadroda çalıştıramam. Mesleğinize uygun kadro olması gerek. Ama ne yazıkkkk kiii AVUKAT kadromuz doldu.

Yine aynı senaryo. Aynı oyun.Çok değil birkaç gün sonra görüşmeye gittiğim firmaya AVUKAT arınıyor ilanı yayınlandı!!! Ama sadece SAĞLIKLIIIII....

Her zaman şunu söylüyorlar. Kalifiye engelli yok. Engellilerin eğitimleri iyi değil. O yüzden iş bulamıyorlar vs vs vs vs .Bunların hepsi bahane. Hayır. Kalifiye engelli çok. Ama mesleğine uygun işlere layık görülen engelli yok.

Şunu da ifade etmek istiyorum. Bazı arkadaşlar suçu engellilerde görmüş. Kendinizi ispat edin tarzı şeyler söylenmiş. Kişilere şans ve fırsat verilmeden kendilerini ispat etmeleri mümkün değildir. O nedenle bu görüşlere katılmıyorum.
 
Elbette sevgili akasya, çok haklısın. ;) "Fırsat eşitliği" ilkesinin mutlaka olduğunu varsayarak önceki yazıma katmadım. Şöyle düşünelim: Okullardaki sınavlar ne için yapılır? Öğrencinin o dersten yeterliliğinin olup olmadığı konusunda öğretmende kanaat uyanması için, değil mi? Bu bir tür "kendini ispattır". Senin avukatlık diploman da yine "kendini ispattır". O diploma olmazsa asla avukatlık yapamazsın.. Lise eğitimi almış birini senin yerine çalıştıramazlar! Burada anlaştıysak, sevdiğim iki sözle bitireyim. ;)

Biri: Şans hazırlıklı kafalara güler. / PAUL EHRLICH

Diğeri:İyi bir ilk izlenim bırakmak için, kimsenin ikinci bir şansı yoktur.
 
Doğru. Hiçkimseye ikinci şans verilmez. Katılıyorum. Ne çare ki birinci şans da çok nadir veriliyor :lol: Burada çok önemli bir konuya dikkat çekmek istedim. Üniversite mezunu engelliler. Bazen bizlerin daha şanssız olduğunu düşünüyorum. Eğitimli + belli bir kariyer yapmış olmak ve engelli olmak dezavantaj oluyor. Yani işveren diyor ki : Ben seni herhangi bir kadroda çalıştıramam. Bu bana yakışmaz. Buraya kadar herşey iyi.
Ama üstü kapalı olarak şu mesajı da veriyor : " Aslında senin eğitimine uygun boş kadrom var . Fakat seni alamam ki.. Çünkü : ENGELLİSİN..
Avukat , mimar , mühendis olmamız ya da şu bu diplomalarımızın olması , dil bilmemiz, kendimizi yetiştirmemiz görünmüyor. Tek görünen engel. Fiziki görünüş. Tabii benim vitrinime ne kadar uyar ? düşüncesi...
Bunlar ne kadar yadsınsa da maalesef gerçekler... Birebir yaşadığım için yazıyorum. :?
 
Elbette.. Çok haklısın.. Yaşadıklarından yola çıkarsan, böyle..

Biz burada (bütün forumda); hâlâ "olması gereken" nasıl olmalıyı konuşmaktan "olan"a gelemedik :p (Arada sırada denk geliyoruz, böyle yaşanılanların çarpıcı bir biçimde anlatılmasına. ;) )
Ancak, "doğru pratik, doğru teoriden çıkar" dediğimiz için henüz "nasıl olmalı"yı konuşmaya devam ediyoruz.

Gerçi, yukarıda "engellilerin -1'den başlamasına değindim, "vitrin" meselesine de çok önceleri dokunmuştum.. Evet maalesef "hayatın gerçekleri" bunlar.. Bunları ortadan kaldırmanın tek yolu da: Toplumsal bilincin artırılmasından geçiyor! Yani, şu 12 saniyelik "kişi başına düşen ortalama okuma miktarı"nın artırılmasından.. ;)
 
Arkadaşlar ben şu vitrin sözüne takılı kaldım.

Gerçekten bu ülkede eğitim gördüğün bir alanda iş yapabilmek son derece zor. Bir kaç meslek gurubu hariç hemen hemen hepimiz eğitim aldığımız mesleklerin dışında iş yapıyoruz.

Önce bu çok saçma. Ama bildiğiniz gibi gerçek.

Daha da önemlisi ne mezunu olursan ol iş bulabilme imkanı hemen hemen yok denecek kadar az.Bu da bizim ülkemizin sosyo ekonomik yapısıyla doğru orantılı bir iş.

Vitrin söz konusu olduğu zaman engelli engelsiz hemen hemen hepimiz o kapsamın içindeyiz. :D

Kuşkusuz bir de engelli arkadaşlarımızın engel durumları bu vitrin olayının içine sokulduğunda işler arap saçına dönüyor burada yazılanlarda olduğu gibi. Üstelik engellilerin çalıştırılması adına zorunlu bir yasa olmasına rağmen.

Yasalar ciddi anlamda işleyebilse, acaba bu durum değişebilir mi?

Hiç sanmıyorum. Her türlü koşulu kendi kılıfına uydurma konusundaki becerimiz gün geçtikçe gelişmekte.

Açıkcası ben sadece engellilere karşı bir ayrımcılık yapıldığına inanmıyorum bu aşamada. Genel anlamda insanı bir hiç yerine koyma durumuyla başbaşayız.

Deveye sormuşlar boynun neden eğri diye o da nerem doğru ki yanıtını vermiş yaaaaa, durum bundan ibaret. Kuşkusuz engelliler kendi pencerelerinden baktıklarında engellilere karşı bir ayrımcılık yapılıyor duygusunu yaşayabilirler. İnanın bana değil.... Engelli engelsiz hepimiz sosyal devlet olmayan bir anlayış içersinde savrulup gidiyoruz.

Bir yerde aksayan bir durum söz konusuysa, bu bir bütünü oluşturacaktır. Bu ülke insanına güvence verecek durumda değil.Bir sürü potansiyeli olmasına rağmen ne kaynaklarını ne de insan gücünü olumlu yönde kullanabilme hakkı var.

Valla ne kadar özgürüz bence bunu tartışalım.Bağımsız mı desem acaba? :D

Bu arada engellilerin iş başvurularıyla ilgili çarpıcı bir araştırmayı buraya ekleyeyim;

Türkiyede, en fazla zihinsel engellilerin (%63,9), ikinci olarak konuşma engeli bulunanların (%45,9) “çalışamaz” durumda olduğu belirtilmiştir.

Bununla birlikte, görme engeli bulunanların sadece %15,4’ü, işitme engeli bulunanların %18,2’si ve bedensel engeli bulunanların ise sadece %27’si için “çalışamaz” yargısında bulunmaktadırlar. Bu verilere göre engellilerin çalışma durumlarına bakıldığında ise, iş yaşamına erişimlerinin kısıtlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü, sadece %15,4’ü için “çalışamaz” denmesine karşın, görme engellilerin sadece %16,8’i çalışma imkanı bulabilmiştir. Bir başka deyişle, her 10 görme engelliden 8’i iş görme imkanına sahip olmasına karşın, bir sosyal alan olarak düşünüldüğünde iş yaşamına ulaşımları kısıtlanmıştır. Benzer durum, bedensel ve işitme engeli bulunanlar için de geçerlidir. Kısacası, engelli bireyin, ev içinde tecrit edilmek suretiyle, kamusal alana erişimi ve orada varolma imkanları kısıtlanmaktadır.


Gerçekten insan hakları denilince bana göre verilere göre söz söylemek ne kadar özgür, ne kadar bağımsız, ne kadar sosyal olup olmadığımızın göstergesi haline geliyor.

Benzer araştırma engelsizler içinde aynı şeyleri gösterecektir.
 
24 Temmuz 1923'de ne oldu?
Bu soru beş yıl önce sağlık bakanlığının açtığı sınavı en yüksek üçüncü puanla kazandıklan sonra girdiğim sözlü mülakatta soruldu.
Karşımda bir masa ve maanın ardında beş kişi oturuyordu.
soruyu sorarken hiçbiri yüzüme bile bakmamıştı.
Her biri daha önceden verildiği belli olan bir kararla beni başlarından defedebilmek için sordukları formaliteden soruların utançla karışık sinirli ruh halini yaşıyorlardı.
Bense bunu sonradan anlayacaktım.
Biraz düşünüp "Lozan Antlaşması" dedim.
Şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
O aralar cumhuriyet tarihiyle ilgilendiğimi bilmiyorlardı.
Tesadüfen bildiğim bir tarihti ama cevabı bilmem sorunun garabetini ortadan kaldırmıyor tabi.
Düşünsenize o tarihte dünyada olmuş milyonlarca olay sayılabilir.
Soruda "Cumhuriyetimiz için önemli ne oldu?" gibi bir ek tümce yok. Sadece o tarihde ne oldu deniliyor. Kastettikleri olayı bilmiş olmam şaşırtmıştı onları. Oysa "hayır bir de şu olmuştu" diyerek beni yollayabilirlerdi. Ama akıllarına aynı tarihte gerçekleşen bir olay gelmemiş olacak ki kısa bir şaşkınlığın ardından ikinci soruya geçtiler.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan anlaşmanın adı nedir?
????!!!!!!!!
Bir an durup yüzlerine baktım.
Sabırsızlıkla "bilmiyorum" dememi bekler gibiydiler. Hepsi başını kaldırmış bana bakıyordu.
Ayestefanos, dedim.
Artık sinirlenmeye başlamışlardı.
İş inada binmişti!
Beni eleyebilmek için sorabilecekleri yüzlerce binlerce soruları olabilirdi. Ama direnmem sinirlerini bozmuştu. Çünkü ne kadar direnirsem "kaybettin" demeleri o kadar güçleşecekti.
Mülakat yeri Kadıköy'deydi. Dünya kadar taksi parası vermiştim. Üstelik kayıt, sınav ve mülakat için üç kez. Baştan eleneceğimi söyleseler, bu kadar masrafa girmezdim tabiki; ama bilmiyordum.
Karşımdaki heyet ve kapının önünde bir film stüdyosundan çıkmışçasına bekleyen yüzlerce sakat insan sabırsızca homurdanmaya başlamıştı.
Heyetten biri tarihe iyice hakim olduğumu düşündüğünden olacak başka bir alandan soru sormaya karar vermiş ki "Hadi bil de göreyim" diyen bir yüz ifadesiyle sordu;
"Söyle bakalım, yurtdışından yurtiçine giren bir nehir adı"
Sanki bulmaca çözüyorum.
"Asi nehri", dedim.
Ötekiler ters ters baktılar buna.
"Bu muydu soracağın zor soru bak işte bildi", der gibiydiler.
İpi tekrar önceki görevli ele aldı.
"Peki ya Aras Nehri" dedi "O nereye akar? İçeri mi dışarı mı?"
Bir an kendimi dalga geçilmiş gibi hissettim. son raddeye gelmiş bir akort teli gibi kopmak üzereydim.
Ne yaptıklarının farkındaydım. Onlar da benim farkında olduğumun...
Bu oyuna daha fazla dayanamayacaktım.
"Bilmiyorum" dedim.
Bir an şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.
İçlerinden kadın olanı;
"Tahmin etmeyecek misin" dedi.
Hayır, dedim.
Bir an durup birbirlerine baktılar ve " Kaybettin" dediler.
Ben de belki o an söyleneblecek en basit, en olmaz cümlelerle cevap verdim.
"Allah belanızı versin. Bütün bunlar bir tiyatro. En yüksek üçüncü puanı alıyorum ve beni elemek için burda hepiniz rol kesiyorsunuz. Yazıklar olsun!" gibi bir şeyler geveledim.
Biliyorum söyleyebileceğim en ucuz en basit cümlelerdi bunlar. Sonraları neden bu kadar ucuz cümleler kurdum diye hayıflanmadım da değil.
Bu cümleleri duyunca hepsi rahatladılar.
Çünkü idamına karar verdikleri mahkumun onurlu duruşunun altında ezilmekte olan cellat gibiyken aniden karşılarında ucuz bir suçlu bulmuş ve yaptıkları şerefsizliğin altında daha az ezilir olmuşlardı.
Bu yüzden adam tüm haksızlığına rağmen sesini yükselterek
"Çık dışarı çık!" deme gücünü bulmuştu.
Sinirden deliye dönmüş şekilde arada sinkaflı küfürleri de ihmal etmeden bağırıp çağırarak çıktım oradan.
Bu denli delirmeme kendim bile şaşmıştım.
Şimdi anlıyorum ki aslında beni kızdıran sadece orada maruz kaldığım muamele değildi. O aşamaya gelene kadar çok ucuz muamelelere maruz kalmıştım. Anti sosyal bir çok engelliyle karşılaşan görevliler herkese aynı muameleyi yapıyorlardı. Tavırlarındaki belirgin aşağılama dayanılacak gibi değildi ve bu mülakat bu nedenle tiyatronun son ve patlanılacak sahnesiydi.
Ben o olayla o güne kadar başıma gelmiş ve geleceği açıkça ortaya çıkan tüm saçmalıklar karşısında kendimi kaybetmiştim.
Ben bağırırken bazı sakatlar tepki gösterdiler bana.
Bazıları "aaa adama bak yav kaybetmeyi sindiremiyor " dediler.
Onlar için başvuran binlerce kişi içinde en yüksek üçüncü puanı almam ve hakettiğim bir hakkımın gaspı değildi söz konusu olan; sindirilmeye alışmış bir sakat sinmiyor; herkese meydan okuyordu. Şaşırmışlardı belki.
Kimbilir belkide gerçekten çok edepsizleştim. Bilmiyorum...
Bildiğim şu ki o sınav ortaokul mezunları için hazırlanmış sıradan bir sınavdı. Ben o sınavı kazanmıştım ve bilerek hakkım gaspedilmişti. bunu o abuk sabuk sorularıyla yapmışlardı. Benim kızıp delirmem işin ayrıntısı.

Çok sonraları öğrendim.
Meğer tekerlekli sandalyede olanları almıyorlarmış...
Bunu açıklayamadıkları için de ancak sözlü mülakatta eleyebiliyorlarmış.
Yaptığım masraflar ve bu ülkenin adaletine, sistemine duyduğum derin hayalkırıklığı yanıma kar kaldı.
Sanırım sonraları sözlü mülakatlar kaldırıldı. Buna rağmen dışlama çarkının bir şekilde çalıştığını görüyor, biliyoruz.
Benim için bu reddediliş hayırlara vesile oldu.
Dışardan o sıralarda son kredilerini tamamlamak üzere olduğum liseyi bitirip üniversiteyi kazandım.
Şimdide üniversite bitmek üzere.
Bazen bir reddedişten bir mücadele doğabilir.
Ve o mücadeleyle birşeyler değişebilir.
Ama her şerden bir hayır doğmaz ki...
 
bu işler zor ve zaman gerektiren işler.yılardır yazılıp çizilir.görsel ve yazılı basın ha söyle olcak ha böyle olcak yazar çizerler.ama kat edelın yola yada uygulamaya gelince netice sıfır sıfır elde var sıfırdan ileri gitmez.engelliler sanki uzaydan gelmiş gibi ayrımcılıkga maruz kalmaya devem ederler.bir türlü sindirilemedik.agzımızla kuş ta tutsak engel koyanların engelleri hiç bitmedi ve bitmeyecek.yaranamayız yaranamıyoruzda.hep yapamaz edemez gelemez gidemez demekten başka bir şey üretmeyenler.yapar eder gelir gider ortamını bir türlü ayarlamadılar.okullar iş yerleri sinema salonları.parklar bahçeler,spor salonları,kafeteryalar vb.kullanım yerleri duzenlenmez.iş yerleri engellilerin rahat hareket edebıleceklerı duruma getirilmez ortam iyileştirilmez sonra ne işin var kardeşim sen git evinde otur zaten gelip gidemezsin kar olur kıs olur aylıgını gunu gelınce gidip alırsın olur biter deyip geçiyorlar.bir nevi engelliyi asalak yerine koyuyarlar.oysa bılmıyorlarkı engelliler tüketici degil üretici olmak istiyorlar.bankamatık memuru degil alın teri ile kazanç istiyorlar vb.ama kıme anlatacaksın.zihniyet zihniyet zihniyet.degişmedi gitti.
 
ABD'de ilk engelliler yasası 1961 de çıkarıldı ve bu yasa engellileri motive eder bir nitelikte idi. yani engellilerin çalışma yaşamına aktif olarak katılmasının ekmeğine yağ sürüyordu. sonuç olarak da engellilerin toplumda üretime katılmaları şu an problem olmaktan uzak bir noktadadır. Not: yaklaşık 19000 personeli olan NASA'da toplam 1400'e yakın engelli çalışmakta bunun önemli bir kısmı da önemli görevleri yürütmektedir. örneğin: bir görme engell çalışan 13.000.000 dolarlık yaniyaklaşık 20.000.000.000.000 liralık bir bütçenin başındaki yöneticidir. anlayışlı kotasız günler diliyorum.
 
andante arkadaşımızında bahjsettiği gibi Yöneticiler Bizleri kendi Vitrinlerine yakıştıramadıkları için , Eğitim gördüğümüz alanda çalığtırmıyorlar malesevf . Ben Biroyönetimi ve Sekreterlik Mezunuyum düz Memur olarak çalışmaktansa Sekreterlik biriminde çalışmak isterdim benim için daha Rahat ve Kolay bir iş olurdu ancak nerdeeee Milletvekkillerimiz, Müdürlerimiz , Amirlerimiz kendi Makamlarında çalışan sekreterlerinde 90 60 90 sıtandartlarında olmasını bilmem nee olmasını isterler içinizde Kamu Kurumlarında Engelli bir Sekreterle karşılaşan oldu mu ?
 
kanunların yaptırımları

İlk iş başvurumda işe girdim.internetten gördüğüm ilan üzerine firmayı aradım ve durumu acıkladım. Baslangıcta 1 ay kadar sigortasız olarak calıstım. Daha sonra engelli kadrosunda eleman ihitiyaçları oldugu için olmalıdır ki hemen sigortamı başlattılar. Engelli personelin çalıştırılmasının tamamen kanunlar uymak için yapıldıgını fark ettim. Meclisten beklentim bu kanunların yaptırımlarını daha da arttırmaları.
(elektronik mühendisi )
 
[Tartışma] Özürlü İstihdamı İçin Neler Yapılmalı?

Özürlü İstihdamı İçin Neler Yapılmalı?

ARİF TEMİR / İş Müfettişi

Birçok ülkede özürlülerin topluma kazandırılması yönünde çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan biri de özürlülerin çalışma hayatında yer almasını sağlamaya yönelik çabalardır. Ülkemizde de özürlülerin çalışma hayatı içerisinde yer alması için çeşitli hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin başında sözleşme serbestisinin sınırlandırılması gelmektedir. Hukuk düzeni içinde işçi ve işverenler diledikleri kişilerle iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler. Kural olarak hiçbir işveren, bir işçi ile iş sözleşmesi yapmaya zorlanamaz. İşveren çalıştırmak istediği işçiyi seçmek ve işçi de çalışmak istediği işverenle iş sözleşmesi yapmakta serbesttir. Ancak devletin sosyal devlet olma olgusundan hareketle yasal düzenlemelerle kamu yararı amacıyla çalışma ilişkilerindeki iş sözleşmesi serbestisine müdahale ettiğini görmekteyiz. İş sözleşmesi serbestisini sınırlayan, yani zorunlu istihdamın uygulamasını gerektiren hususlardan biri de özürlü işçi istihdamıdır.
İş mevzuatına göre bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerindeki engelleri nedeniyle çalışma gücünün en az yüzde 40'ından yoksun olduğu sağlık kurulu raporuyla belgelenenler özürlü kabul edilmektedir.

Sayıyı Bakanlar Kurulu belirler
Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru olarak çalıştırılacak işçilerin oranları her yıl Bakanlar Kurulu'nca ocak ayı içerisinde yürürlüğe girecek şekilde belirlenir. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin toplam oranı yüzde 6'dır. İş Kanunu'na göre özürlü işçilerin oranı toplam oranın yarısından aşağı olamaz. Buna göre özürlü işçi istihdamı oranı en az yüzde 3 olmak zorundadır. Bakanlar Kurulu'nun 2005/9077 sayılı kararı uyarınca 2006 yılı için uygulanan özürlü çalıştırma oranı özel işyerleri için yüzde 3, kamu işyerleri için ise yüzde 4'tür. 2007 yılı için henüz özürlü çalıştırma oranları belirlenmemiştir. Bu durumda 2006 yılı için belirlenen oranlar yürürlüktedir.

Özürlü işçi istihdam etme zorunluluğu aynı il sınırları içerisinde 50 ve 50'nin üzerinde (tarım işkolu için 51 ve üzerinde) işçi istihdam eden işverenlere getirilmiş olan bir yükümlülüktür. Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanır. Yer altı ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılması yasaklanmıştır. Bu nedenle toplam işçi sayısının tespitinde işverenin yer altı ve su altı işlerinde çalışan işçileri hesaba katılmaz. 4857 sayılı İş Kanunu çalıştırılacak işçi sayısının tespitinde belirsiz ve belirli süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçilerle kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanların esas alınacağını öngörmüştür. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanların çalışma süreleri tam süreli çalışmaya dönüştürülerek hesaplanır. Oranların hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz, yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülür.

İki yöntem var
İşverenler çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığıyla temin ederler ya da kendileri bulup kuruma tescil ettirirler.
İşyerinden malulen ayrılmak zorunda kalıp da sonradan maluliyeti ortadan kalkan işçiler, eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki koşullarla işe almak zorundadır. Aranan koşullar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye altı aylık ücreti tutarında tazminat öder.
4857 sayılı Kanun'un 30. maddesindeki hükümlere aykırı olarak özürlü çalıştırmayan işveren veya işveren vekiline çalıştırmadığı her özürlü ve her ay için aynı yasanın 101. maddesi gereğince 2007 yılı için 1.266 YTL para cezası Türkiye İş Kurumu il müdürlüklerince uygulanır. Söz konusu idari para cezası her yıl 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'na göre yeniden değerleme oranında artırılmaktadır.

İşverene düşen yükümlülükler
İşverenler işyerlerini imkânları ölçüsünde, özürlülerin çalışmalarını kolaylaştırabilecek şekilde hazırlamak, sağlıkları için gerekli tedbirleri almak, mesleklerinde veya mesleklerine yakın işlerde çalıştırmak, işleriyle ilgili bilgi ve yeteneklerini geliştirmek, çalışmaları için gerekli araç ve gereçleri sağlamak zorundadırlar. Özürlüler, yapabilecekleri işler dışında sağlıklarına zarar verecek diğer işlerde çalıştırılamaz. Uygun koşulların varlığı halinde çalışma sürelerinin başlangıç ve bitiş saatleri özürlünün durumuna göre belirlenebilir.
Özürlü işçiler, diğer işçilere yapılan sosyal yardımlardan aynen yararlanırlar. Özürlü olmak daha düşük ücretle çalıştırma sebebi olamaz.

İş sözleşmelerine veya toplu iş sözleşmelerine bu işçiler aleyhine hükümler konulamaz.
Özürlü işçi istihdamını artırmak için işveren prim hissesinin bir kısmının hazinece ödenmesi için bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu bağlamda

*Bakanlar Kurulu'nca belirlenecek oranların üstünde özürlü çalıştırılması
*Özürlü çalıştırmakla yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştırılması
*Çalışma gücünü yüzde 80'den fazla kaybetmiş özürlünün çalıştırılması koşullarının gerçekleşmesi durumunda işverenlerin 506 sayılı SSK Yasası'na göre ödemeleri gereken işveren sigorta prim hisselerinin yüzde 50'si işveren, yüzde 50'si de Hazine tarafından ödenir. Ayrıca kontenjan (çalıştırma zorunluluğu) sınırları içerisinde de olsa özürlülük oranı yüzde 80'den fazla olan işçinin çalıştırılması durumunda işveren prim hissesinin yüzde 50'sini Hazine ödeyecektir.

Özürlü işçi istihdamını artırmak için devletin bazı koşulların varlığı halinde işveren prim hissesinin yüzde 50'sini karşılaması şüphesiz ki olumlu bir uygulamadır. Ancak bu uygulama tek başına yeterli değildir.

Araştırmaların gösterdiği
Özürlüler toplumumuzda önemli bir yer tutmaktadır. Yapılan araştırmalara göre Türkiye'de özürlülerin toplam nüfusa oranı yaklaşık olarak yüzde 12'dir. Türkiye İstatistik Kurumu 2002 yılı verilerine göre ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ve zihinsel özürlü nüfusun işgücüne katılma oranı yüzde 21.75, işsizlik oranı yüzde 15.46 ve işgücüne dahil olmayan nüfus oranı ise yüzde 78.29'dur. Türkiye İş Kurumu 2005 yılı verilerine göre kuruma işe yerleştirilmek üzere başvuran özürlü sayısı 490.133'tür. Başvuranlardan 55.339'u kamuda, 159.414'ü özel kesimde işe yerleştirilmiştir. Bütün bu istatistiksel veriler bize gösteriyor ki özürlülerin işgücüne katılma oranı düşüktür.

Bu nedenle özürlülerin işgücüne katılımlarını artırmak için
*Elli ve üzerinde işçi çalıştıran özel kesim işverenlerinin sosyal devlete katkı sağlamaları noktasında gönüllülük esasına dayalı özürlü işçi çalıştırmaları için işveren sigorta prim hisselerinin tamamının devletçe karşılanması, vergi indirimi, kredi taleplerinde kolaylık, ucuz enerji sağlanması gibi teşvik edici çeşitli uygulamalar yürürlüğe konulması,

*Özürlü çalıştırma yükümlülüğünde olan veya olmayan işverenlerin
özürlü çalıştırmaları durumunda işyeri maliyetlerinin azaltılması için düzenlemeler yapılması,

*Özürlülerin işe gelip gitmesi için belediyeler tarafından servis hizmetlerinin verilmesi,

*Özürlü işçi istihdam eden işverenlere/işyerlerine kullanmış oldukları su bedellerinde, çevre temizlik vergisi ve emlak vergisinde belediyeler tarafından indirime gidilmesi,

*Özürlü işçi istihdam eden işverenlerin ticaret odaları vb meslek kuruluşlarına yapmış oldukları aidat ödemelerinde indirime gidilmesi,

*İşyeri sahipleri ile özürlü işçilerin belirli aralıklarla seminer konferans panellerde veya bire bir görüşme şeklinde bir araya getirilerek özürlülere karşı duyarlılığın artırılması ve özürlülerin sorunlarının belirlenerek çözümlenmesi,

*Herkesin bir gün özürlü olabileceği gerçeğinden hareketle özürlülere yönelik toplumun duyarlılığı artırılarak bu bağlamda özürlülerle ilgili çeşitli etkinlikler yapılması,

*Özürlülerin niteliklerinin geliştirilerek verimliliklerinin artırılması,

*İl düzeyinde işletmelerin hangi özür grubuna ihtiyaç duyduklarının tespit edilmesi ve buna göre işyerlerine özürlü işçi gönderilmesi,

*Özürlülerin işyerlerindeki çalışma ortamlarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılması, gerekmektedir.

Ayrıca zorunlu istihdam uygulamasına tabi olan işverenlere öngörülen cezaların karşılığında bir ödüllendirme sistemi de getirilmelidir. Zorunlu istihdamı yerine getirmeyen işverene nasıl ceza uygulanıyorsa, zorunlu istihdam yükümlülüğünü yerine getiren işverene de ödül verilmelidir. Ödül sisteminin getirilmesi özürlü istihdamının sayısını artıracağı gibi işverenlerinde istihdamın artırılması konusundaki motivasyonlarını artıracak, dolayısı ile zorunlu istihdam uygulaması gönüllü istihdam
uygulamasına dönüşecektir.

Sonuç itibarıyla özürlüler bazı haklardan daha çok yararlanmak zorundadırlar. Toplumun bütün kesimleriyle birlikte başta istihdam olmak üzere her konuda özürlülerimize destek olmalıyız.

RADİKAL
 
haklısın gül bende kamuda memurum başkanın sekretere ihtiyacı varmış başkanın özel kalemi sen sakat olmasaydın seni sekreter olarak buraya oturturuz demişlerdi cünkü buraya her yerden insanlar geliyor başkanın yanına başkan sekreteri içeri cağırdımı içeriye eli ayağı düzgün biri olması lazım dediler ben zaten kabul etmezdim ama ben o kelime ile karşlaştım aslında eli ayağı düzgün dedilerya benim elim ayağım düzgün hiç hırsızlık yapmadımkı :lol:
 
Işyerlerinde ayrımcılığın nedeni

Işyerinde gereksiz insan muamelesi görmenin temelinde ne yatıyor acaba?
A) "sakat adam gereksiz adam" düşüncesi mi?
B) bazen amirlerinizin her nedense üstünüze fazla gelmemesinden ötürü çalışma arkadaşlarınızın(!) kıskançlık krizleri mi?
C) her ikiside
çoğu zaman ismi çıkanların üzerine çok gidilir oysa, aynı durumla karşılaşmamış insanlara kusursuz gözüyle bakmamak lazım.
Aslında nazi almanyasında yahudiler nasıl imlenip dışlanıyorsa bugün de engelli insanlarda böyle bir durum söz konusudur. Her insan olmasa da, birçok insan tarafından gereksiz görülme durumu söz konusudur. Işyerlerinde, eğer ayakta çalışamıyorsanız, ayakta çalışmak zorunda olanların, eğer oraya buraya gönderilemeyecek durumdaysanız , bu işi yapanların hışmına uğruyorsunuz.
 
Neden biz çalışamazmıyız??????

Evet 10 senedir diyaliz hastasıyım ve iş konusunda tek sorunum haftada 3 gün 4 saat diyaliz makinasına girmem olarak görüyordum ben fakat bu insanlıktan mahrum kalanlar için öyle değilmiş biz hasta olarak o iş dallarında çalışamaz ve özürlü eleman olamaz mışız.ben her konuda iş yerelerine işlerini aksatmayacağım konusunda ikna etmeye çalışsamda onlar bizze 1 deneme şansı bile vermiyorlar.ama isterim ki bizede bir şans bir denem aşaması verilsin .iş kurumunda mesleki eğitim kursuna katıldım.bilgisayar operatörlüğü sertifikasınıu başarı ile bitirdim size iş bulacağız kesin dediler ma 2 senedir iş felan yok bu konuda ne konuşılacaksa ne gerekiyorsa buyrun beraber yapalım.ilği gösterdiğiniz için çok tyeşekürler.
 
Ben ITU Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim ve temmuzda işe girmem gerekecek. Son 3 aydır bunun sıkıntısını yaşıyorum. Kendime göre bir iş bulabilir miyim diye. Hatta başka sebeplerle birleşince bunalıma bile girdim. Daha önce hiç deneyimim olmadı ama 2 stajım oldu. Sonuncusu Mercedes fabrikasındaydı, galiba staj yapan tek engelliydim. Amirlerim beni sevdiler, ayrılırken fikirlerini sorduğumda uzmanlaşmamı önerdiler. Yani bir makine mühendisliğin alt konusunda daha fazla eğitim gör dediler. Bu konuya eğileceğim, size de fikir verebilir.
 
Aylar önce bu başlığa yazdıklarımı okudum da epey umutsuzmuşum :? Sanırım üst üste yaşadığım olumsuzluklar beni bu noktaya getirmiş. Ama hayatımda yazdıklarımın tam tersi gelişmeler yaşadım. Şu an kendi mesleğimi yapabildiğim bir işim var. Özel bir şirkette avukat olarak çalışıyorum. Başvurduğum kadro da engelli kadrosu değil normal bir kadroydu. Demek ki tek tük de olsa bize güvenen , şans veren işverenler hala var. Bunu sizlerle paylaşmak istedim. Umutsuz olan arkadaşlar varsa belki de herşey göründüğü kadar kötü olmayabilir. :wink: Kırk kapıdan kovulsak da 41. kapıyı çalmaya devam diyorum. :)

Haaa bu arada engelli kadro ile ilgili yakın zamanda yaşadığım trajikomik bir olay da var. Onu da sonra anlatayım ki yukarıda yazdığım pozitif mesajıma gölge düşmesin :lol:
 
Gerçekten böyle sosyal sorumluluk projeleri oldukça beni hayata bağladı bu proje iş yaşamımda daha aktif oldum ve serhan bey de bir yardımım oldğunda çok sıkışmıştım ilaçlarımı alamıyordum karşılıksız bana ilaçları karşıladı kendi cebinden ben EPİLEPSİ hastasıyım ve ilaçlar benim için çok önemli bu proje birkaç arkadaşımın hayatına da katkıda bulundu ve şu an beni onlarla ve MSD ailesiyle anıştırdı bu projede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum
 
ben ilklendırme ve mekanık teknık eleman olarak 8 yıldır aynı işyerınde çalışıyorum ben hıc bır zaman kendımı engelı olmayan arkadaşlardan aşağı görmedım tam aksıne herzaman işimın gereyınde fazla önemsedım ve işımden başarı gostermek ıçın cok calıştım coğu zaman lar dıyer teknık arkadaşlar bende işle ilgılı yardım talep edıyorlar bır işi iyi yapmak ve oşte başarı gostermek önemlı başarılı olduğunuz zaman kımse engelı tarafınızla ilgilenmıyor benım calışma hayatımda en muzdarıp olduğum konu çalışan arkadaşların iki yuzluluk olmalarıdır senın yanında başka arkanda başka konuşanlar benı uzen taraf budur
 
Kesinlikle ben bu projede yer aldım hayata bağlandım
Bu projeyi yapan herkese teşekklür ediyorum işsizler e iş buldu beni de hayata bağladı
Ağdeta yeniden doğdum
 
Üst Alt