Bülent Küçükaslan
Mekanda Adalet (beyond.istanbul)
Filistinli Ebu Süreyya: İsrail'in 2008'de Gazze'ye düzenlediği hava saldırısında iki bacağını da kaybetmiş. O günden bugüne tekerlekli sandalye kullanıyor. Geçtiğimiz hafta ise katıldığı Kudüs'e destek gösterilerinde yine İsrail askerlerince açılan ateş sonucu öldürülmüş ve "engelli şehit" olmuş. Ana akım medyadaki yazılardan anlıyoruz ki Filistin mücadelesine inanmış, hayatını buna adamış bir adam, dava adamı.
Veli Saçılık: 2010'daki devlet operasyonunda dozerin kepçe darbesiyle bir kolunu omzundan kaybeden, beraat edip cezaevinden çıktıktan sonra sınav kazanıp kamuda sosyolog olarak çalışmaya başlayan, daha sonra bir KHK ile haksız yere işinden atılan, o günden bugüne işini geri almak için Ankara'da Nuriye ve Semih'le birlikte direnen ve uğradığı haksızlığa isyan ettiği için her gün şiddete maruz kalan koca yürekli bir adam. Filistinli Ebu Süreyya'nın aksine, makbul olmayan, doğal olarak da "engelli" olmayan bir "terörist".
İktidarlar işlerine geldiği gibi insanları yaftalar, kendi yanlarında olmayan herkesi kolayca değersizleştirebilir. Bu süreçte kişinin sakat olup olmaması da önemsizdir. Bunları öğrendik, biliyoruz. Doğrusu ya üzerinde yazmaya da değmez. Ama iktidarların işlerine geldiğinde "engelli kardeşlerimiz" üzerinden (de) kendilerini aklaması yok mu, buna söz söylememek mümkün değil.
Öncelikle sakat kişilerin hikayelerini egzotik ve kahramanlaştırıcı bir dille anlatmaya itirazım var. İnsanlar sırf sakat diye akılsız, vicdansız, güçsüz, kırılgan ya da daha bir genellersek, iradesiz değildir. İnsanın kim olduğunu belirleyen şey iradesidir ve sakatlar da bu kendini var etme, iradesini ortaya koyma onuruna sahiptir. Bunu yapıyor diye fazladan şaşırmanıza gerek yok. Sakatlık hali tüm bunları daha en baştan yapılamaz kılıyor değil yani. Veli de Ebu Süreyya da cesur ve onurlu birer insan. Sakat olup olmamalarının aldıkları tavırlarla ve yaptıkları eylemlerle hiçbir ilgisi yok. Olsa olsa karşısındakilerin vicdansızlıklarını sizlere görünür kıldıkları için fazladan minnet duymalısınız, o kadar.
İkincisi, insan hakları evrenseldir. Ya insan haklarını savunursunuz ya savunmazsınız, ya adilsinizdir ya zalim, vicdanınız ya vardır ya yoktur, ya iyisinizdir ya da kötü. Bazen ya da biraz adil, sadece kendin gibi olana vicdanlı, canın istediğinde iyi, sadece işine geldiğinde insan hakları savunucusu olunmaz. Olduğunu sanır bazıları ama olmaz. Sakat kişi Ebu Süreyya olduğunda "kahraman", Veli olduğunda "terörist" olmaz. Ebu Süreyya sarıp sarmalanırken Veli her gün şiddete ve hakarete maruz bırakılmaz. Kafanızı kaldırın ve önce olmayan bacaklarımızdan-kollarımızdan utanın sonra da ne söylediğimize kulak verin.
Hasılı, kendilerini ya da projelerini "engelli kardeşlerimiz" üzerinden adil, vicdanlı ve iyi göstermek isteyenlere kanmayın. Bana tekme atıp kendi sakatına "engelli kardeşim" diyenden hayır gelmez.
Mekanda Adalet (beyond.istanbul)
Filistinli Ebu Süreyya: İsrail'in 2008'de Gazze'ye düzenlediği hava saldırısında iki bacağını da kaybetmiş. O günden bugüne tekerlekli sandalye kullanıyor. Geçtiğimiz hafta ise katıldığı Kudüs'e destek gösterilerinde yine İsrail askerlerince açılan ateş sonucu öldürülmüş ve "engelli şehit" olmuş. Ana akım medyadaki yazılardan anlıyoruz ki Filistin mücadelesine inanmış, hayatını buna adamış bir adam, dava adamı.
Veli Saçılık: 2010'daki devlet operasyonunda dozerin kepçe darbesiyle bir kolunu omzundan kaybeden, beraat edip cezaevinden çıktıktan sonra sınav kazanıp kamuda sosyolog olarak çalışmaya başlayan, daha sonra bir KHK ile haksız yere işinden atılan, o günden bugüne işini geri almak için Ankara'da Nuriye ve Semih'le birlikte direnen ve uğradığı haksızlığa isyan ettiği için her gün şiddete maruz kalan koca yürekli bir adam. Filistinli Ebu Süreyya'nın aksine, makbul olmayan, doğal olarak da "engelli" olmayan bir "terörist".
İktidarlar işlerine geldiği gibi insanları yaftalar, kendi yanlarında olmayan herkesi kolayca değersizleştirebilir. Bu süreçte kişinin sakat olup olmaması da önemsizdir. Bunları öğrendik, biliyoruz. Doğrusu ya üzerinde yazmaya da değmez. Ama iktidarların işlerine geldiğinde "engelli kardeşlerimiz" üzerinden (de) kendilerini aklaması yok mu, buna söz söylememek mümkün değil.
Öncelikle sakat kişilerin hikayelerini egzotik ve kahramanlaştırıcı bir dille anlatmaya itirazım var. İnsanlar sırf sakat diye akılsız, vicdansız, güçsüz, kırılgan ya da daha bir genellersek, iradesiz değildir. İnsanın kim olduğunu belirleyen şey iradesidir ve sakatlar da bu kendini var etme, iradesini ortaya koyma onuruna sahiptir. Bunu yapıyor diye fazladan şaşırmanıza gerek yok. Sakatlık hali tüm bunları daha en baştan yapılamaz kılıyor değil yani. Veli de Ebu Süreyya da cesur ve onurlu birer insan. Sakat olup olmamalarının aldıkları tavırlarla ve yaptıkları eylemlerle hiçbir ilgisi yok. Olsa olsa karşısındakilerin vicdansızlıklarını sizlere görünür kıldıkları için fazladan minnet duymalısınız, o kadar.
İkincisi, insan hakları evrenseldir. Ya insan haklarını savunursunuz ya savunmazsınız, ya adilsinizdir ya zalim, vicdanınız ya vardır ya yoktur, ya iyisinizdir ya da kötü. Bazen ya da biraz adil, sadece kendin gibi olana vicdanlı, canın istediğinde iyi, sadece işine geldiğinde insan hakları savunucusu olunmaz. Olduğunu sanır bazıları ama olmaz. Sakat kişi Ebu Süreyya olduğunda "kahraman", Veli olduğunda "terörist" olmaz. Ebu Süreyya sarıp sarmalanırken Veli her gün şiddete ve hakarete maruz bırakılmaz. Kafanızı kaldırın ve önce olmayan bacaklarımızdan-kollarımızdan utanın sonra da ne söylediğimize kulak verin.
Hasılı, kendilerini ya da projelerini "engelli kardeşlerimiz" üzerinden adil, vicdanlı ve iyi göstermek isteyenlere kanmayın. Bana tekme atıp kendi sakatına "engelli kardeşim" diyenden hayır gelmez.