Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Kelebek ve Dalgıç Giysisi

sindaannun

Yeni Üye
Üyelik
28 Eki 2004
Konular
3
Mesajlar
23
Reaksiyonlar
0
Ben bir engelliyim. Hayatımda bu yüzden çok farklı şeyler yaşadım. Bunların çoğu hiç hoş olmayan şeyler ve ömür boyu da bunlar sürecek, engel olamam. Ama direnebilirim, nasıl mı? Hayata sımsıkı tutunarak, her şeye rağmen bir insan olduğumu unutmayarak, vs. Bu anlattıklarımı okuyunca bana acıyacaksınız, normaldir. Zaten benim yaşadıklarımı yaşamadıkça da anlayamazsınız.

Böyle bir yazıyı en son 2 yıl önce yazmıştım galiba. Vizyona Mar Adrento/İçimdeki Deniz girmişti ve herkes yere göğe koyamıyordu. Oysa ki film, ana karaktere acımaktan başka bir şey yapmıyordu, yani bence gayet sıradan bir filmdi. Dün Filmekimi'nde izlediğim filmse konuya başka bir açıdan bakıyordu. Engelli bir karakterin de insan olduğunun altını çiziyor. Bir kere ilk 20 dakikada filmi ana karakterin gözünden izliyoruz. Verdiği tepkileri normal olarak duyuyoruz, esprilerini dinliyoruz, terapistinin göğüslerine bakışını izliyoruz. Gayet normal değil mi? Normal bir erkek gibi. Ama bu erkek tek gözü hariç tamamen felç olan biri. Dışarıdan baktığınızda korkarsınız, çarpılmış gibi. Oysa kamera yeniden adamın gözüne yerleştiğinde yine olay normale dönüyor.

Filmde anlatılan olay gerçek bir hikayeden alınmış. Fransa'nın en ünlü moda dergilerinden (bizde de yayınlanan) 'Elle' dergisinin editörü olan Jean-Dominique Bauby, bir gün araba sürerken aniden felç geçirir. Tek gözüyle iletişim kurabilen Bauby, terapistinin gayeti sayesinde kitap yazar. Yaşadıklarını dünyaya bağıran bu kitap, izlediğimiz filme de kaynak teşkil eder. Bauby'nin yaşadığı deneyim gerçekten izlenmeye değer. Kendisini dalgıç elbisesi içinde tasvir eden Bauby, aslında hayata o kadar da sımsıkı tutunmuyor. Sadece elindeki imkanları kullanıyor. Ateist olmaya hala devam ediyor, hala karısını aldattığı sevgilisine aşık. Çünkü o bir süper kahraman değil, her hareketi doğru da değil. Tıpkı bu yazıyı okuyan sizler gibi.

Böyle bir filmi yönetebilen Julian Scnabilen'e binlerce alkış, zaten Cannes'da da 'En İyi Yönetmen' ödülünü kucakladı. Spielberg'ün görüntü yönetmeni olarak tanıdığımız Janusz Kaminski, bir engellinin dünyasını harika yansıtıyor. Bence gerisi de boş. Bu filmin en önemli öğesi kesinlikle rejidir ve inanılmaz güzel çalışılmış.

Engelli olmak nedir? Hiç düşündünüz mü? Belki bir gün siz de arabanızı sürerken bir anda bir dalgıç elbisesine hapsolacaksınız. Ya siz ne yaparsanız?

Kelebek ve Dalgıç Giysisi / Le Scaphandre et le Papillon

51J2NJBA5ZL._BO2,204,203,200_PIlitb-dp-500-arrow,TopRight,45,-64_OU01_AA240_SH20_.jpg


Oyuncular: Mathieu Amalric, Emmanuelle Seigner, Marie-Josée Croze, Anne Consigny, Patrick Chesnais, Max Von Sydow, Niels Arestrup - Görüntü Yönetmeni: Janusz Kaminski - Müzik: Paul Cantelon - Senaryo: Ronald Harwood (Jean-Domique Bauby'nin romanından) - Yönetmen: Julian Schnabel

**** Y.T.: 24 Ekim
 
kardeşim ne diyim sana şaşırmışsın sen sana neden acıyalım ancak allah acır biz kimizki ama şunuda söylemem gerek bende engelliyim protez kullanıyorum tabiki senin durumunu bilmiyorum ama boş ver insanları bak kendi hayatına kim ne derse desin herkes kendi dünyasında güzeldir.
 
Filmin ismi enfes seçilmiş. Sol gözle varolmak herhalde en güzel bu betimlemeyle anlatılabilirdi.
Ve Artun, bakan kişinin gözüyle gösteren film, gerçekten de çok önemli bir saptama. İçe dönük bir şey yani. Başkalarının sınırlarında değil, kendi sınırsızlığında konuşan bir film. Filmi çok çok merak ediyorum doğrusu...

Fragman: www.lescaphandre-lefilm.com
 
Kesinlikle bende merakla görmeyi arzuladığım filimlerden bir tanesi bu.

Çok teşekkürler sindaannun :D
 
Ben bu yazıyı blog sitem için yazmıştım, siteme de genelde engelli olmayan insanlar giriyor. Engeli olmayan birinin bizim sıkıntılarımızı anlayamayacağını düşündüğüm için böyle bir başlangıç yapmıştım. Hatta okul dergisinde yayınlamayı düşündüm (editör olduğum için istediğim yazıyı koyabiliyorum) ama sonra fazla ağır kaçacağını düşündüm ve kasım sayısına başka yazı koydum.
Filmin gösterimine gelince Türkiye durumu meçhul çünkü Amerika'da bile daha bu hafta gösterime girdi. Şayet Oscarlarda adaylık alabilirse Türkiye'de gösterim şansı yakalayabilir.
 
Filimi seyrettim :) gerçekten çok güzel ve anlamlı bir film.torrentz sağolsun :D Bende vizyona girdi.
BU arada sindaannun,Evet Engelli olmak nedir? düşündünüzmü ? Evet düşündüm ve düşünmeye de devam ediyorum.Ve evet Dalgıç elbisesin de hapsolmuştum.Seneler evvel ilk tam kuru elbise ile sünger için dalarken on dakikalığına nargilemde sorun oluştu ve yaşam ve ölüm arasında kısa süreli bir ralli yaptım.Atlattım.Atlatamayabilirdim de.Kader,kısmet,şans ne derseniz deyin. :wink:
 
Vay sunburn!!! demek seyrettin haaaaaaaa, kıskanmadım desem yalan olur. :D

Bir tartışma falan başlatmak niyetinde değilim, çünkü gerçekten bu tarz tartışmalar mideme ve ruh dünyama iyi gelmiyor.

Görmek isteyen göz görür,

Duymak isteyen kulak duyar!

Yaşanıldığında ancak anlaşılır, mantığı

Kendi adımıza kendimiz için verdiğimiz bir karardan ibarettir

İnsanoğlu anlamak isterse herşeyi anlar diyor ve başka bir şey demiyorum.
 
Kıskanacak bişiii yok ultraa sonic öğretmenim benim :) Yüce torrent sağolsun.her bişi bulmak mümkün torrent denizinde :D Gören gözler,işiten kulaklar,Görür ve işitir muhakkak.Görmeyen ve işitmeyene ise yapacak bir şey yok bu semalarda.Onlar türlü oyunlar ve altakiler ve üstekiler kavramlarına devam edecekler bir süre daha.Ennayetinde ve sonunda üstte kimse olmyacak bakacak ve onlarda önlerini görecekler. :wink:
 
THE DIVING BELL AND THE BUTTERFLY (Scaphandre et Le Papillon, Le)

diving_bell_and_the_butterfly.jpg


Yönetmen: Julian Schnabel
Senarist(ler): Ronald Harwood (sinema uyarlaması)
Jean-Dominique Bauby (roman)

Tarih: Türkiye'deki sinemalarda 18 Ocak 2008 'de gösterime girdi
Tür: Biyografi, Dram

Konu: Dünyaca ünlü Elle dergisinin popüler editör'lerinden Jean-Dominique Bauby birgün hiç bir nedeni yokken felç geçirir. Sol gözü haricinde vücudunun hiçbir yerini kullanamamaktadır. Bauby terapistinin de yardımıyla üzerinde harfler olan bi aparattan harfleri sol gözüyle seçerek hayat hikayesini yazar. film bu kitabın sinemaya uyarlanmış versiyonu...

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=G69Zh7YIg8c

imdb: http://www.imdb.com/title/tt0401383/
 
inanılmaz merak ediyorum..umarım sakaryaya da gelir ve izleme şansı elde edebilirim sinemada..yoksa elbette net sağolsun diyenlerin arasına yazdırmış bulunacağım ismimizi:)
 
Bence İçimdeki Deniz filminden pekte farrklı değildi. Her 2 filmde de ölüm istekleri dile getirildi. Sadece Sampedro (umarım ismi doğru hatırlıyorumdur) daha inatçıydı :)

Tek gözüyle iletişim kurması, filmin etkileyici yönlerindendi.
 
Bence film daha keyifli ve komedinin de serpiştirildiği bir şekilde yapılabilirdi. Maalesef klişenin tekrarından öteye pek gidememiş.
 
Film bana sol ayağım adlı kitabı hatırlattı...Enterasan bir durum göremedim.Düşünebilen ve sol gözü gören bir adamın sadece kitap yazmak için hayata tutunmasını anlatan,her zaman her yerde görebileceğimiz bir karakter...Duygusal olarak etkilemedi beni...
 
Filmi, geçen yıl bir festivalde izlemiştim. Çekimlerinin, kamera kullanımının çok etkileyici ve yaratıcı olduğunu düşünüyorum.
Sevgili Şehribanu


Enterasan bir durum göremedim.Düşünebilen ve sol gözü gören bir adamın sadece kitap yazmak için hayata tutunmasını anlatan,her zaman her yerde görebileceğimiz bir karakter...

demişsiniz.
Hepimiz hayata tutunmak için bir vesile, bir amaç icat ediyor o amacın peşinden koşturuyoruz. Benim amacım bir başkası için sıradan olabilir ya da bir başkasının amacı bana bir şey ifade etmeyebilir. Hatta bazen yaşamak için bir amacımız bile olmayabilir ama yaşarız işte.
Bakın Montaigne denemelerinde ne demiş:

“Biz pek şaşkın varlıklarız. Filanca hayatını işsiz güçsüz geçirdi, deriz; bugün hiçbir şey yapmadım, deriz -Bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca
işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir.”

Kelebek ve Dalgıç’da beni en çok etkileyen şeylerden birisi hastanede insana verilen değer, bakım ve rehabilitasyonun kalitesi olmuştu. Tabii adam Elle dergisinin editörü olmasaydı ve parası olmasaydı öyle kaliteli bir hastane hizmetini muhtemelen ne Avrupa’da ne Amerika’da alabilirdi ama işin kötüsü, benzeri durumlarda Türkiye’de para karşılığında bile öyle mükemmel bir hastane ve rehabilitasyon hizmetini biraz zor buluruz.
 
Sevgili empatizan, konu bana sıradışı gelmedi belki örneklerini çok gördüğüm için,olağan hale geldi ve beni etkileyemedi sanırım...O türden ilk izlediğim ya da okuduğum bir şey olsaydı bana olağanüstü güzel gelebilirdi...
Hayat değerli elbette,aldığımız her nefes bizim için büyük bir nimet...Ne kadar mücadele edebilirsek hayata tutunmak için o kadar çok başarı sağlarız..
Tedavi ekibinin,olağanüstü bir çabayla,felç olmuş bir adamı rehabilite etmeye çalışımaları güzel...Keşke zengin fakir demeden,insana o kadar değer ve emek harcansa...
 
Üst Alt