Gün Gelir
Gün gelir
Umut, toprakta bir tohum gibi
Filiz verir
Yeşerir, büyür
Kök salar dünyanın dört bir yanına
Gün gelir
Kalpte aşk, yürekte vicdan
Buluşur insanla yeniden...
Ozan Deniz Sarıtop
******
Kırlangıçlar
Kırlangıçlar, ahır damları, dut ağaçları, incir ağaçları.
İbriklerle kaya oyuklarına kırlangıçların suyunu döken yaşlı kadınlar.
Kırlangıçlar, yüksek serin yaylalar, her dem yeşil ormanlar.
Avluları geniş, eğri kemerleriyle hanlar, kervansaraylar.
Dereler, göller, pınarlar ve derin kuyular.
Ve nehir, sabah ve akşam vakti güneşin sarı ışıklarına boğulan Dicle nehri.
Ve sularına batıp çıkan kırlangıçlar.
Kırlangıçlar ve sesleri: viç viç viç viç.
İnsana bir mucizeyi hatırlatan sesler.
Zamanın perdesiyle,
Külün ve tozun perdesiyle kaybolmuş şehirler.
İçinde ne bitki, ne de hayat var.
Ve o, onun sesi, kaybolmuş şehirlerin
üzerine yükselen höyüklerin tepesinde.
Ve onların viç viçleri.
Yanmış, yıkılmış bir kale, duvarının yarıklarında
Artık yılanların, çıyanların, akreplerin dolaştığı, baykuşların öttüğü.
Yıkılmış bir evin avlusunda
Otlar boy atmış.
Avludaki kurumuş kuyunun taşları arasında
Rengârenk çiçekler açmış.
Ve o, onun sesi, ötüşü onun.
Bir ana ve bir çocuk.
Kılıç sesleriyle kesilmiş bütün seslerin ardından
Onların sesi, meydana gelmez mucize.
Anne ve çocuk, birbirini kucaklamış, üst üste.
Samanlık. Saman ve ot kokusu. Kan kokusu.
Önce ses, inilti, ah çekiş,
Sonra gözler, bakış.
Kaşlar, kirpikler. Gözbebekleri. Kan içinde.
Yara, kan, acı.
Annenin eli çocuğun yüzünde. Kan, sadece kan.
El kanı temizliyor. Ancak yine kan.
Ancak seste, çocuğun ağlaması, erkek çocuğun iniltisi.
Hayat, her şeyden sonra yine hayat.
Kılıç darbesi, ölüm, kan ve hayata dönüş.
Kana rağmen, göz açılıyor. Bir kez, iki kez.
Kara bir perde ancak bir tutam ışık
Karanlığın içinden.
Karanlık, aydınlık. Aydınlık, karanlık,
Suyun dalgaları üstünde sallanan bir kelek misali,
Bir karanlığa doğru, bir aydınlığa.
Kucak, annenin sıcak kucağı, yumuşak, derin.
Islak kucak, kan sızıyor,
Nefes, koku, bir annenin sıcaklığı.
Hareket, önce eller, sonra kollar, omuzlar, ayaklar, bütün beden.
Yavaşça, usulca.
Hareket, bir kez, iki kez...
Samanlık, saman, ahır, yoğun bir sessizlik.
Ne koyun sesi, ne insan.
Hareket, yerde, samanın üstünde.
Aydınlığa doğru, açık duran kapıya.
Kapının önünde, yerde, sırtüstü.
Anne ve çocuk, birbirini kucaklamış,
Kanın içinde.
Aydınlık, güneşin sıcak ışıkları.
Koku. Toprağın kokusu, otların, çiçeklerin, reyhanın.
Ağaçlar, çalılar. Hafif bir yel,
Etrafta, ağaçların dalları ve yaprakları arasında,
Yarılmış, kesilmiş yüzün üstünde.
Kızıl ışıklar, kandan kıpkırmızı yüzün üstünde.
Gökyüzü. Masmavi. Üstünde beyaz yumaklar, yün yumakları gibi
Yeni bir gün, yeni bir aydınlık, yeni bir soluk.
Ancak ne bir ses, ne bir nefes, ne de bir seda.
Ne çoluk çocuk, ne kadın erkek, ne de yaşlılar.
Ne tavuk horoz, ne koyun kuzu.
Tam o zaman. Bir başına, ağaçların üstünden,
Köyün çeşmesine doğru, suya doğru.
Yabancı, göçmen, misafir,
Küçük, nazlı, narin.
Siyah beyaz. Kuyruğu çatal.
Ancak o, onun sesi. Viç viç viç
Kırlangıç. Mucize.
O an kırlangıcın sesi, hayatın sesi...
Mehmed Uzun (d.1953, Siverek)
******
HER ZAMAN DİLBERİ İSTERİM
Benim arzum be hey dilber!ikiyüz ilim edeyim ezber
Alem tutkun halhallara onlar beni deli divane eder
Amaçlarım beyler,ne mal ne de evler
Sözde bilim amaç değil,abdal edip mağdur eder
İstek,hayranlık ve yokluklarla aydınlığı edindik
Viranede kayıp hazineyi fallara elde ettik
Rimellerle şad eyledik gamlı gönülleri
Yaşlı kadın dengi hürleştirdik ay yüzleri
Elimdeki Semerkand kağıdında gördüm hitabını
Kufi hatlar,Hindu benler güzellikler kitabını
Sevgi,güzellik hatlarıyla mühürlüdür Allah û ekber
Gönül sultan,veli bilgin onu okur ezber
Sultanın kalbinde taht kuranın gönlü Rahman deryasıdır
Xani gibi cahil,bilimsiz değil hoşgörünün sevdasıdır
Haller heberdarı,dilber yüzde sonsuz hazırdır
Görünmezde gören gözdür halden anlar safi nazdır
Ahmedê Xane
******
DUA
Bir çölde
Bulutlu dağların eteğinde
gölgesinin altında rüzgârın
bir kadın durdu ayakta
narin bir varlık
yüzünü Allaha dönmüş olan
kuşkularla dolu bir yüz
Ellerini kaldırdı havaya
ve dua ettiğini duydum onun:
“Aman Allahım
gücünü bağışla bana
senin gizemlerini anlamaktan kaçınmanın
çünkü paramparça olmak istemiyorum ben kızgınlıktan”
Nazan Beğikhanı
Gün gelir
Umut, toprakta bir tohum gibi
Filiz verir
Yeşerir, büyür
Kök salar dünyanın dört bir yanına
Gün gelir
Kalpte aşk, yürekte vicdan
Buluşur insanla yeniden...
Ozan Deniz Sarıtop
******
Kırlangıçlar
Kırlangıçlar, ahır damları, dut ağaçları, incir ağaçları.
İbriklerle kaya oyuklarına kırlangıçların suyunu döken yaşlı kadınlar.
Kırlangıçlar, yüksek serin yaylalar, her dem yeşil ormanlar.
Avluları geniş, eğri kemerleriyle hanlar, kervansaraylar.
Dereler, göller, pınarlar ve derin kuyular.
Ve nehir, sabah ve akşam vakti güneşin sarı ışıklarına boğulan Dicle nehri.
Ve sularına batıp çıkan kırlangıçlar.
Kırlangıçlar ve sesleri: viç viç viç viç.
İnsana bir mucizeyi hatırlatan sesler.
Zamanın perdesiyle,
Külün ve tozun perdesiyle kaybolmuş şehirler.
İçinde ne bitki, ne de hayat var.
Ve o, onun sesi, kaybolmuş şehirlerin
üzerine yükselen höyüklerin tepesinde.
Ve onların viç viçleri.
Yanmış, yıkılmış bir kale, duvarının yarıklarında
Artık yılanların, çıyanların, akreplerin dolaştığı, baykuşların öttüğü.
Yıkılmış bir evin avlusunda
Otlar boy atmış.
Avludaki kurumuş kuyunun taşları arasında
Rengârenk çiçekler açmış.
Ve o, onun sesi, ötüşü onun.
Bir ana ve bir çocuk.
Kılıç sesleriyle kesilmiş bütün seslerin ardından
Onların sesi, meydana gelmez mucize.
Anne ve çocuk, birbirini kucaklamış, üst üste.
Samanlık. Saman ve ot kokusu. Kan kokusu.
Önce ses, inilti, ah çekiş,
Sonra gözler, bakış.
Kaşlar, kirpikler. Gözbebekleri. Kan içinde.
Yara, kan, acı.
Annenin eli çocuğun yüzünde. Kan, sadece kan.
El kanı temizliyor. Ancak yine kan.
Ancak seste, çocuğun ağlaması, erkek çocuğun iniltisi.
Hayat, her şeyden sonra yine hayat.
Kılıç darbesi, ölüm, kan ve hayata dönüş.
Kana rağmen, göz açılıyor. Bir kez, iki kez.
Kara bir perde ancak bir tutam ışık
Karanlığın içinden.
Karanlık, aydınlık. Aydınlık, karanlık,
Suyun dalgaları üstünde sallanan bir kelek misali,
Bir karanlığa doğru, bir aydınlığa.
Kucak, annenin sıcak kucağı, yumuşak, derin.
Islak kucak, kan sızıyor,
Nefes, koku, bir annenin sıcaklığı.
Hareket, önce eller, sonra kollar, omuzlar, ayaklar, bütün beden.
Yavaşça, usulca.
Hareket, bir kez, iki kez...
Samanlık, saman, ahır, yoğun bir sessizlik.
Ne koyun sesi, ne insan.
Hareket, yerde, samanın üstünde.
Aydınlığa doğru, açık duran kapıya.
Kapının önünde, yerde, sırtüstü.
Anne ve çocuk, birbirini kucaklamış,
Kanın içinde.
Aydınlık, güneşin sıcak ışıkları.
Koku. Toprağın kokusu, otların, çiçeklerin, reyhanın.
Ağaçlar, çalılar. Hafif bir yel,
Etrafta, ağaçların dalları ve yaprakları arasında,
Yarılmış, kesilmiş yüzün üstünde.
Kızıl ışıklar, kandan kıpkırmızı yüzün üstünde.
Gökyüzü. Masmavi. Üstünde beyaz yumaklar, yün yumakları gibi
Yeni bir gün, yeni bir aydınlık, yeni bir soluk.
Ancak ne bir ses, ne bir nefes, ne de bir seda.
Ne çoluk çocuk, ne kadın erkek, ne de yaşlılar.
Ne tavuk horoz, ne koyun kuzu.
Tam o zaman. Bir başına, ağaçların üstünden,
Köyün çeşmesine doğru, suya doğru.
Yabancı, göçmen, misafir,
Küçük, nazlı, narin.
Siyah beyaz. Kuyruğu çatal.
Ancak o, onun sesi. Viç viç viç
Kırlangıç. Mucize.
O an kırlangıcın sesi, hayatın sesi...
Mehmed Uzun (d.1953, Siverek)
******
HER ZAMAN DİLBERİ İSTERİM
Benim arzum be hey dilber!ikiyüz ilim edeyim ezber
Alem tutkun halhallara onlar beni deli divane eder
Amaçlarım beyler,ne mal ne de evler
Sözde bilim amaç değil,abdal edip mağdur eder
İstek,hayranlık ve yokluklarla aydınlığı edindik
Viranede kayıp hazineyi fallara elde ettik
Rimellerle şad eyledik gamlı gönülleri
Yaşlı kadın dengi hürleştirdik ay yüzleri
Elimdeki Semerkand kağıdında gördüm hitabını
Kufi hatlar,Hindu benler güzellikler kitabını
Sevgi,güzellik hatlarıyla mühürlüdür Allah û ekber
Gönül sultan,veli bilgin onu okur ezber
Sultanın kalbinde taht kuranın gönlü Rahman deryasıdır
Xani gibi cahil,bilimsiz değil hoşgörünün sevdasıdır
Haller heberdarı,dilber yüzde sonsuz hazırdır
Görünmezde gören gözdür halden anlar safi nazdır
Ahmedê Xane
******
DUA
Bir çölde
Bulutlu dağların eteğinde
gölgesinin altında rüzgârın
bir kadın durdu ayakta
narin bir varlık
yüzünü Allaha dönmüş olan
kuşkularla dolu bir yüz
Ellerini kaldırdı havaya
ve dua ettiğini duydum onun:
“Aman Allahım
gücünü bağışla bana
senin gizemlerini anlamaktan kaçınmanın
çünkü paramparça olmak istemiyorum ben kızgınlıktan”
Nazan Beğikhanı