Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Mehmet Orhan Durdu

LECCEBÜM

Üye
Üyelik
27 May 2010
Konular
20
Mesajlar
108
Reaksiyonlar
0
KİM ENGELLEYEBİLİR?

Kim engelleyebilir mutluluğumuzu?
Biz kendimize engel olmadıktan sonra...
Hayatın yamaçlarında güzel düşler kurmamıza,
Umudun resmini yapmamıza
Kim karışabilir?
Kurumuş yüreklere yağmur olup yağmayı düşledik mi?
Sokak aralarında bir çocuk gülüşü görebilmek için arayışlara girdik mi?
Arada bir hayata mola verip kendimizden uzaklaşmayı denedik mi?
Güzel bir hobi edindik de engel mi çıkardılar?
Seni seviyorum, Özür dilerim kelimelerini bolca söylemek elimizde değil mi?
Sahi gülümseme nerede satılır? Kilosu kaç lira?
Bir bebeğin Meleksi yüzüne bakıp da yüreğimizde oluşturacağı şefkat ve merhamete kim neden karşı çıksın ki?
Kuşların seher vakitleri ile yaşadığı aşkı izlememize
Kendimize, çevremize, Yaratılmış tüm canlılara sevgi ile bakmamıza
Temiz bir havada yürüyüp oksijeni tüm hücrelerimize çekmemize kim engel olabilir ki?

Eğer kafamızda iki bilinmeyenli denklemler çoksa
En ufak bir olayda yüreğimizde en şiddetli depremler oluşuyorsa
Cebimiz yapılacak işlerin notları ile doluysa
Sürekli bir şeylerden şikâyetçi isek
Hiç mi bizim suçumuz yok!
Kadere kızmak, hayatı kötülemek çok ucuz bir yol değil mi?

Her şey beynimizde bitiyor.
Nasıl bakmak istiyorsak öyle görüyoruz.
Tamam, bazen irademiz dışında hayatımızı etkileyen engelleyemediğimiz olaylarda olabiliyor.
Ama olaylara bakış açımız, olayları yorumlama biçimimiz bizim elimizde değil mi?
Değiştiremeyeceğimiz yazgımızla barışık olarak yaşamak elimizde değil mi?

Arsız yanlarımızı terbiye etme zamanı geldi geçiyor bile!
Gözlerimizdeki coşkuyu paylaşmaktan utanmayalım!
Kara kalem çalışmalarını bırakalım artık!
Bari bundan sonra mutluluk sahnelerini kaçırmayalım!
Kimse engelleyemez mutluluğumuzu
Yeter ki biz kendimize engel olmayalım


Mehmet Orhan DURDU



DÜŞTÜ !

Kopardı koparanlar bütün gonca gülleri
Gül şehrinde bağrıma dikeni basmak düştü!

Mutluluklar kol kanat, geziyorken her yeri
Azınlık biri gibi bana ağlamak düştü!

Dolaştılar âşıklar el ele caddeleri
Pencere buğusuna kalp resmi yapmak düştü!

Gök kubbeyi inletir çocukların sesleri
Kırık oyuncaklarla bana oynamak düştü!

El âlem mışıl mışıl uyurken geceleri
Her gecenin üçünde sıçrayıp kalkmak düştü!

Aksakalı dedeler süslerken tüm düşleri
Saçı ak çocuklara düşümde bakmak düştü!

Kullandılar şairler nokta ve virgülleri
Soru işaretiyle şiirler yazmak düştü!

Ağızlarda sevinçler, konuşma mevsimleri
Bana hep Sessiz harfler! Bana hep susmak düştü!

Hayat dediğimiz şey; görülen uzun düştü!
Bu düşte de payıma; çile, ayrılık düştü!


Mehmet Orhan DURDU
 
UMUTLUYDULAR

Karanlıklara inat; Umudun mavi gözlerine mülteci bir kuş olup uçanlara ithaf

Kırılmadılar hayata,
Kızmadılar kaderlerine,
Küsmediler yaratıcılarına,
Kaybetmediler umutlarını…
Yılmadılar, yıkılmadılar…
Umudu bir bebek gibi büyüttüler sinelerinde
Tutundular hayata…
Boş durmadılar, çalıştılar, çabaladılar…
Aradılar
Bir çıkış yolu var dediler…
Yarınlara umut ektiler…
Direndiler,
Beklediler,
Sabrettiler,
Sevdiler,
Ve kazandılar.
Biliyorlardı
Hayattaki renk ve ahenk’in umutla yakalanacağını,
Umut ettikçe mutlu olunacağını,
Sarsıntı yaşanan zamanlarda tek tutamak ve dayanak olduğunu,
Ancak ruha umutla kan pompalanacağını ve ruhun onunla besleneceğini…
Biliyorlardı…
Sürekli karanlık olmayacağını,
Sürekli çile ve hüzünlerin olmayacağını,
Sürekli hastalığın olmayacağını,
Ama umudun sürekli olması gerektiğini de biliyorlardı…
Onlar
Hayalleri arada bir kırılsa da;
Hayatlarını kırmadılar.
Her hayal kırıklığını yepyeni hayallerin basamağı yaptılar.
Bir sevdayı uğurladıklarında, yüreklerine; diğer bir sevda fidanı diktiler.
Hayatta ağır kan kayıpları yaşadılar.
Ayakları arada bir acılara takıldı…
Ama Umutlarını karanlıklara terk etmediler.
Yaralı baharlar düşlemediler.
Yaşanan hüzünleri olgunlaşma vesilesi gördüler.
Hayatın kendilerine oynadığı bazı oyunları kaybettiler,
Paralarını kaybettiler,
Sağlığını kaybettiler,
Sevdiklerini kaybettiler,
Ama umutlarını kaybetmediler…
Kaybedilenlerin tekrar umutla kazanılabileceğini biliyorlardı.
Karamsarlığın altındaki sandalyeye tekmeler savurdular.
Umutlarının kurumasına izin vermediler gerektiğinde gözyaşları ile suladılar.

Biliyorlardı
Şuanda dünyanın çeşitli yerlerinde kendilerinden her açıdan
daha kötü durumda olanların olduğunu
En imkânsız denen anda imkânsızı aydınlatacak tek ışığın umut olduğunu,
Çaresizlik kuşatmaya başladığı an: umudun filizlendiği an olduğunu,
Yarınları beklemenin anlamının umut da saklı olduğunu,
En sancılı anların mutlu bir doğuma en yakın anlar olduğunu,
Hep yokuş çıkılmayacağını ve her yokuşun muhakkak bir inişi olduğunu,
Kırılsa da kanatlarının bir teki
Bir gün ama bir gün gökten bir elin yardım edeceğini ve
Masmavi vatanlarında tekrar özgürce ve sınırsızca uçacaklarını biliyorlardı…
Görüyorlardı
Kışın açan çiçekleri,
Karanlık kozada bekleyen tırtılın bir gün karanlıkları kırıp kelebek olup uçtuğunu,
Hayatın umulmadık bir anda güzel sürprizler yaptığını,
Güneşin her sabah yeniden doğduğunu,
Her doğan yeni günün yepyeni başlangıçlar olduğunu,
Ve her sabah pencereden içeriye giren gün ışıklarının umutlarını tazelediğini,
Yarınlar güzel günlerin habercisinin de olabileceğini,
Kendilerinden ve çevrelerinde yaşayanlardan görüyorlardı
Ve Onlar
Hayat yangınlarına karşı umudun üstüne
“yangından kurtarılacak ilk eşya” olarak yazdılar.
Heybelerinde taşan bunca günahlarına rağmen yaratıcıdan umut kesmediler.
Onun şefkatinin kanatları altına sığındılar ve cenneti düşlediler.
Yaşanan acıların mahşerde kendi lehine olduğundan haberdardılar.
Düşlerini düşürseler de yepyeni düşler kurmasını becerebildiler.
Acılara yumruk yumruğa var olabilme kavgasını verdiler.
Yenilmediler.
Pamuk ipliğine bağlamadılar umutlarını,
Veda türküleri hiç söylemediler.
Umudun yeşilliğinde çocuklar gibi yuvarlanmasını bildiler.
Ve onlar sevdalarına kavuşamasa da;
Başkasının umudu oldular.

Zaten onlar Umuda çocukluktan aşina idiler…
Geçmişte annelerinden zümrüd-ü anka kuşunun hikâyesini de dinlemişlerdi.
Anka kuşu her yanıp kül olduğunda küllerinden yeniden doğuyordu.
Onlarda her yandıklarında küllerinden yeniden doğabileceklerini biliyorlardı…

Yüzü cama dayalı bir çocuğun babasının gelmesini umut ettiği gibi;
Onlarda yarınları aynı umutla beklediler.
Hayatı umuda iliklediler.
Onlar cesur yüreklere sahiptiler…
Çünkü onlar umutluydular…
Ve onlar mutluydular…

Mehmet Orhan DURDU




PAPATYANIN DÜŞLERİ KIRILDI BABA

Keşke olsaydın…
Ama uzakta, ama yakında
Ama hasta, ama sağlıklı
Ama olsaydın…
Var olduğunu bilseydim
Kendimi güvende hissetseydim
Çocuk yaşta bırakıp gidince
Papatyanın düşleri kırıldı
Biliyor musun baba?
Artık gökyüzüne de bakmıyorum
Çünkü en büyük yıldız kaydı
Dayanağım, sığınağım
Her şeyim canım babam
Varlığın var olmam için yetecekti
Sen gittin
Taşlarım yerinden oynadı
Ben bittim!
Hayatımın gençlik satırlarında
Hep yalnız kaldım
Artık yalnızlığımla büyüyorum
Şimdilerde hayat denizinde ha battı ha batacak durumdayım
Sırtımı dayayacağım koca dağ nerdesin?
Günlüğüm tümünde senli cümleler ve seninle sohbet var
Heybem sana anlatmak istediğim kelimelerle dolu
Hiçbir liman seninki kadar güzel değil babacık
Gel diyemiyorum
Giden baharın dönmeyeceğini biliyorum
Ama öyle hissediyorum ki
En kısa zamanda ben baharıma döneceğim
Seni çok özlüyorum babacık
Yokluğunun acısını her hissedişimde
Boğazımın her iki kenarına sanki yumrular oturuyor
Keşke sensiz kalmanın kokusunu hiç bilmeseydim
Papatyam demeni özledim
Minicik kızmalarını özledim
Gözyaşlarımın üstüne kondurduğun öpücükleri özledim
Bakışlarındaki merhameti sevgiyi özledim
Okul çıkışı kapıda beklemelerini özledim
Kanatlarının altına sığınmayı özledim
Bizler için yaptığın duaları özledim
Yerin her zaman yüreğimin kıyısı
Papatyan seni çok özlüyor babacık

Keşke olsaydın…
Ama uzakta, ama yakında
Ama hasta, ama sağlıklı
Ama olsaydın…


MEHMET ORHAN DURDU



 
UÇURTMAM ELEKTRİK TELLERİNE TAKILDI!

Çocuktum henüz
Bir Pazar günü arkadaşlarla uçurtma uçurmak için sözleşmiştik
Cumartesi gece yarısına kadar babamın yardımı ile güzel bir uçurtma yapmıştım
Sabah heyecanla uçurtmamı alıp arkadaşlarla sözleştiğimiz yerde buluşup
Uçurtmalarımızı uçurtmaya başladık…
Ancak ne gariptir ki
O gün bir tek benim uçurtmam elektrik tellerine takılmıştı

O gün bu gündür çoğu şey düzgün gitmiyor
Bazıları gibi olmadı hayatım
Daha çok engellerle karşılaştım
Payıma hep Eylül ayının rolünü oynamak düştü
Sancılı güzlere gebe kalarak…
Kimsesi olup da kimsesiz yaşayan yaşlılar gibi
Bayram sabahı kapımın çalınmasını bekliyorum.
Ruhum birinci derece deprem bölgesinde yaşıyor
Öykümün bitmesi an meselesi…

Ensemde İsrafil’in suru
Şimdiler de yollara vurmuşum kendimi
Hesaplaşıyorum neden ve niçinlerle
Acaba diyorum kader çizgimin kırılma noktası mıydı?
Uçurtmamın elektrik tellerine takılması

Siyah beyaz fotoğraf ömrümde
Herkesin saati mutlulukta dururken
Nedense benimkisi hep yalnızlığın üstündeydi…
Bu kentin kıyısında yarım kalmış türkü gibi
Bir hayatla baş başa yaşıyorum
İçimdeki çocuk çoktan terk etti bu virane şehri…

Ucuz oyuncakları,
Sessizliğin hüküm sürdüğü sokakları,
Haramilerin kılıç darbelerini,
Anlayacağınız geçmişten kalan ne kadar hatıra varsa
Halının altına süpürmekle geçti, giden ömrüm

Sanki Kabirdeyim
Herkes münker ve nekir olmuş
Gelen geçene hesap veriyorum
Susturulmuş ömrümün arka plan resmini
Değiştirmek için çok uğraştım ama nafile
Hep gözyaşı damlaları hâkim oldu
Bir kere uçurtmamam elektrik tellerine takılmış,
Kader çizgim kırılmıştı

Sevdalarım sevdiklerimin saçlarına takılıp kaldı
Ya beni sevenler bana yakışmadı
Ya da sevdiklerime ben…
Nicelerini Unutmak için gönlümde kampanyalar düzenledim

Hayatla nadiren de olsa güzel günlerim oldu
Ancak başkalarından esirgemediği o güzel gözlerini
Bana göstermemekte çoğunlukla ısrar ediyordu
Bazen oturup sözleşirdik birbirimize güzel bakalım diye
Ancak sözü bozan, bohçaları geri gönderen hep hayat oldu
Benim bir suçum yok!
Bir kere uçurtmam elektrik tellerine takılmış
Kader çizgim kırılmıştı

Hayatımın ikinci yarısından yedi yıl geçti
Bundan sonra hayatın mavi gözlerinde
Özgürce uçabilecek miyim bilemiyorum
Çok şey benim dışımda gelişiyor
Çoğu kez yapacak bir şey olmuyor
Teslim olmaktan başka yüce hesaba
Zaten Öyle bir an geliyor ki alıştığın hayat sana normal geliyor
İnsanoğlu bu! Nelere alışmıyor ki?
Çok dert etmiyorum
Şikâyetçide değilim!
Yazgı yüksek yerden
Üzülsen de bir üzülmesen de
Ne gelir elden


Mehmet Orhan DURDU
 
ÜZÜLME! DERT ETME CAN!

Üzülme! Dert etme can!
Görebiliyorsan,
Dokunabiliyorsan,
Nefes alabiliyorsan,
Yürüyebiliyorsan,
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana
Elinde olanlardan bahset can!…
Üzülme!
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?
Gidenler dönmeyecek mi?
Yitirdiğin her ne ise
Bir bakarsın yağmurlu bir gecede
Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış

Bil ki Güzellikler de var bu hayatta
Gel git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?
“Hüzün olgunlaştırır”
“Kaybetmek sabrı öğretir”
Şimdilerde bol bol dua ek
Hasat yakındır can!
Kaderini sev!
Varsa kederini de sev!
Üzülme hastalıklarına
Gör, hangi günahlarına kefaret olacak
Terk edildin diye de üzülme
Demek ki sevebilecek bir yüreğin var
Geçmişi unut, hiç yaşanmamış gibi davran
Buluttan nem kapma!
Döküver kirpiklerinden sonbaharı
Bir gün ama bir gün mutlu tebessümlerle kol kola gireceksin
Koklayacaksın yağmur sonrası toprakları
Yükleyeceksin ruhunu kelebek kanadına
Uçacaksın semalara sevdiklerinle can!
Kim demiş ebemkuşağı yedi renk?
Bakmakla görmek arasındaki farkı çözdüğünde
Anlayacaksın ne demek istediğimi can!

Sana tanınan süre üzülmeye değecek kadar uzun değil
Herkes gibi sende sonsuzluğa gün gelip kanat çırpacaksın
Hayatın telaşından insan pek farkında olmuyor ama
Kum saati alta doğru hızla akıp gidiyor
Henüz aşılmamış çok yolların var
Hiç mi güzellik yaşamadın?
Ufacık bir hatırımda mı yok yanında?
Hayatın ellerini bırakma! Küsme!
Hadi mavilerini giyin çık dışarı!
Denizle cilveleşen martılar gibi hayata kur yap!
Yitirdiğin güneş için sevda türküleri söylemeye devam et!
Ölümlüde olsa hayat, ölümsüz bakışlarla bak!

Kaçmakla kurtulamazsın ki;
Yalnızlıktan, hüzünlerden, hayattan
Ayakta kalman gerek, yaşaman gereken can!
Hayat senide içinde görmek istiyor
Hadi yaklaş!
Unutma ki
“Yapmadıklarının kazası yok!”
Ve yine unutma ki
“Aydınlık geceye hiçbir zaman yenik düşmedi” can!


MEHMET ORHAN DURDU
 
GÖZYAŞLARIM

Duygusal bir yapım var
Gözlerim ağlamayla sürekli flört halinde
Fay hattı yüreğimin tam altından geçmekte
Her an depremlerin olduğu ve artçıların eksik olmadığı…
Böyleyim yapacak bir şey yok…
Bu yaşıma kadar değişmedim
Bundan sonrada değişeceğimi düşünmüyorum
Yaratıcı duygusal yaratmış, bu durum kendi kurgum değil
Bende normal insanlar gibi olmayı isterdim…
Olaylardan, gördüklerimden çok etkilenmemeyi…
Beceremedim… Demek ki olmuyor…
Bazılarına göre önemsiz bir olayda bile yüreğime çığ düşebiliyor
Göğüs kafesimde annesini kaybetmiş küçük bir kız çocuğunun hüznünü taşırım sürekli…
Gözü yaşlı birini gördüğümde,
Gönlüme hitap eden bir türkü, bir ilahi, tatlı bir nağme dinlediğimde,
Terk edilmiş, Çaresiz, Aç, susuz bir canlı gördüğümde,
Hazırdır gözyaşlarım yuvasından çıkmaya…
Özellikle geceleri, el ayak çekilince daha çok kapımı çalarlar
Gözyaşları mı geceleri çok seviyor
Geceler mi gözyaşlarına davetiye çıkarıyor bilemiyorum
Nadiren çok mutlu olduğumda da akarlar
Doğumda sevinçten,
Ölümde hüzünden
Bazen bir mazlumun ahı olarak,
Veya bir aşığın kavuşamadığı sevdası için dökülürler
Sabah ezanını, Cenaze salası dinlediğimde de ağlarım
Kim bilir belki de kendi ölümüme ağlıyorum
Zaten hiçbir zaman müsait misin diye sormuyorlar ki bana…
Sebepli veya sebepsiz usulca yuvalarından çıkıp
Yanaklarımdan süzülmeye başlıyorlar.

Şu üç kuruşluk dünyada bana ağır kan kayıpları yaşatan, bitmek bilmeyen isteklerim var!
Kelimelerimin ve kalemimin duygularım karşısında aciz düştüğü zamanlar var!
Ruhumun istasyonlarını karınlıkların bastığı zamanlar var!
Sevaplarımın her dem yenik düştüğü günahlarım var!
Yan cebimde saklamak zorunda kaldığım acılarım var!
Henüz Sarılıp kucaklaşamadığım vuslatlarım var!
İşte bu yüzden damlalar konuşur:
Söyleyemediğim cümlelerin yerine…
Çehremdeki çizgilerden usulca akıp giderler.

Anlatamam… Yalnızlığımda iki damlanın yanaklarımı okşamasından duyduğum mutluluğu,
Anlatamam… Bu inci tanelerine neden sığındığımı,
Anlatamam… Çoğu kez neden tek tesellim olduklarını,
Anlatamam… Damlalardaki anlamı, satırlara dökemem…
Anlatamam… Bir damla yaştaki saklı gizleri,
Anlatamam halimi… Beni; ancak, dostu gözyaşı olanlar anlar…


Mehmet Orhan DURDU
 
TEZATLA DOLU YÜREĞİM

Savunması zor günahlarım var
Günah eklemekten korkmaktayım
İşte bu yüzden ne bu dünyayı
Sefa sürerek yaşamaktayım
Nede bilinçli insanlar gibi
Asıl yere hazırlanmaktayım
Maalesef Heybem boş! Tembellikten
Sevaplara uzak durmaktayım
Kâh sefadayım! Kâh ezadayım!
Şehri A’rafta yaşamaktayım!
Bir Cenazeye katıldığımda
Ahireti hatırlamaktayım
Birkaç gün sonra yine eski ben
Yine yemekteyim yatmaktayım
Adı konulmamış sevdaların
Peşinde dolanıp durmaktayım
Artık kesin olan bir şey var ki
Ebedi faniye satmaktayım
İşte ömrümün giden kesiti
Kendi kendimi kandırmaktayım
Ortalarda başıboş dolaşıp
Bende yaşıyorum sanmaktayım
Hani çok umutsuz da değilim
Rabbin Rahmetini ummaktayım
Ondan ne kadar uzaklaşsam da
Çarem yok! ona sığınmaktayım.

Mehmet Orhan DURDU
 
BENİM DERDİM

Hayatla bir problemim yok aslında
İnsanlarla da bir problemim yok
Canımı sıkan birisini
Hayatımdan çıkarmayı
Cep telefonumdan ismini silmeyi
Becerebiliyorum artık
Zaten bu saatten sonra
Yarayla dolu bir hayatta
Kimsenin kahrını ve nazını
Çekecek durumda değilim
Benim derdim;
Hayatın örsünde ruhumu çekiçleyen
Çeşitli nedenlerden dolayı
Üstünü kolaylıkla çizemediğim kişilerle
Belki de bir ömür beraber yaşama
Zorunda kalacağım düşüncesidir
Sitemim budur…
Arada bir
Issız bir köşeye çekilip gözyaşı dökmem
Ve yazgıma üzülmem bundandır


Mehmet Orhan DURDU
 
HERKESİN BİR HİKÂYESİ VARDIR

Herkesin bir hayat hikâyesi vardır.
Bu hikâyelerde;
Yüreğin ve gözün nöbetleşe ağladığı anılar vardır,
Üzüntüyle ve içte burukluk bırakarak hatırlanan…
Mutluluğun kirpiklerinde yıllarca uyuyup hiç uyanmak istemediğimiz anılar da vardır,
Tebessümlerle hatırlanan…
Kaybedecek bir şey bırakmadığını düşündüğümüz, Nisanlarımıza kar yağdıran acılar nedense daha çabuk hatırlanırlar.
Acaba derin izler bıraktıkları için mi?
Bazıları “Yazsam roman olur” “ben neler çektim” bu hayatta diyerek kendi hikâyelerinin üstüne hikâye olmadığını düşünürler.
Sadece çile çeken dert çeken kendisiymiş gibi…
Aslında,
Herkesin bir hikâyesi vardır…
Herkesin hikâyesi kendince kıymetlidir.
Herkesin hikâyesinde çileli kesitler muhakkak vardır.
Çevremizde mutlu zannettiğimiz kişilerde zaman zaman kapalı kapılar ardında içten ve sessizce ağlamaktadırlar…
Dış görünüşleri bizi imrendirse de bu kişiler acılarını içine tapulamışlar, Ser verip sır vermemek adına iç dünyalarını kimseyle paylaşmamaktadırlar…

Hayat hikâyelerinin anlatılabilen kesitleri olduğu gibi,
Kimseyle paylaşamadığımız bölümlerde vardır.
Anlatılabilen hikâyeler kolaydır…
Zor olan paylaşılmayan hikâyelerdir…
Gizli kalması gereken,
Mevcut yaraya merhem olmayacağı için,
Bir başkasının bilmesine gerek görülmeyen hikâyeler…
Birisinin hayatını okurken, sohbet ederken veya kişisel sitesini incelerken gördüklerimiz herkesle paylaşılabilen hikâyelerdir…
Ya görmediklerimiz ve bilmediklerimiz
Ya buz dağının görünmeyen asıl kısmı
Yani kişide saklı olarak kalanlar…
Ya şiire veya yazıya dönüştürülerek geçmiş yıllara ait bir ajandanın arasında kalıyor ya da yüreğin zulasına atılıp yıllarca hatırlanmak üzere saklanıyor.
Sessizliği tercih ettiren,
Bir ortama çekip ağlatan,
Bir ömür bizimle kalacak,
Bizimle beraber mezara girecek olan
İşte bu anlatılamayan hikâyelerdir.

Mehmet Orhan DURDU
 
ZAMAN NEDİR?

Etkisi çok, kendisi yok Nedir bu zaman?
Yerden yere vururuz çoğu zaman
Göklere uçururuz kimi zaman
Dilimizden düşürmediğimiz,
Bir günah keçisi midir? acaba zaman
Yaman bir hırsızdır zaman
Herkesin bir şeylerini kıskanan,
Ve herkesten bir şeyler çalan
Çocukluğumuzu, Sevinçlerimizi
Umutlarımızı, düşlerimizi
Hayata pespembe baktığım gözlüklerimizi,
Babalarımızı ve Annelerimizi
Sinsice elimizden alan
Asi bir çocuktur zaman
Geçmesini istersin Hiç geçmek bilmez
Bazen de dur dersin seni dinlemez
Hiç bir şeyi ve hiç kimseyi takmaz
Kafasına göre takılır
Ve bizleri alaya alır
Bazılarına ilaçtır zaman
Yaşanmışlıkların ve yaşanmamışlıkların
Acısını unutturan,
Yüreklerde açılan yaralara merhemdir zaman
Onun içindir ki zaten;
Zamanla alışırsın,
Zaman Her şeyin ilacıdır,
Zamanla geçer derler
İlaç olarak sunulan,
Ama kendide biten
Bazılarına zehirdir zaman
Yavaş yavaş içilen,
Ve ölüme götüren
Bir hasta düşünün;
3 aylık ömür biçilen
Bir hastaya ilaç mıdır?
Yoksa zehir midir zaman?
Bazı dertleri daha çok deşmekte zaman
Artık tutmaz ne merhem ne pansuman
Bir öğretmendir zaman
Olgunlaşırsın
Hayatı tanırsın,
Tecrübe kazanırsın,
İnsanlara geç güvenmeyi öğrenirsin
Dost ve düşman zamanla öğrenilir
Gerçekler zamanla anlaşılır
Bazen hainlik yapar zaman
Yol arkadaşı bilirsin,
Yola Beraber çıkarsın
Ama o ne yapar
Bize galip gelir, Bizleri yutar
Bazen intikam alır zaman
Çoğu kez bonkörce harcarsın,
O da gözünün yaşına bakmaz o zaman
Vakti gelir o da seni bonkörce harcar
Bazılarına ters gelir zaman
Sevgililerin ve sevginin baş tacı yapıldığı,
Hayatın hep bahar tazeliğinde yaşandığı
Dönemler
Yaşadığınız zaman dilimine denk gelmez
O dönemlerde İki kere iki dört etmez
Zaman sizin istediğiniz zaman değildir
Ya doğmamışsınızdır yâda ölmüşsünüzdür
Belki de hiçbir şeydir zaman
Yapan hayattır,
Yapan insanın kendisidir,
Yapan yaratıcı gücün üzerimizdeki takdiridir
O, bir eliyle yaşanan dünü alıyor,
Yaşanmışların üzerini beyaz kefenle sarmalayıp kapatıyor
Diğer eliyle yaşanacak yarını bizlerin hizmetine veriyor
Başka bir şey yapmıyor

Onun görevidir; acı tatlı her şeye perde çekecek
Gün gelecek benimde üstümü bir örtüyle örtecek


Mehmet Orhan DURDU
 
NEDEN ÇABUCAK BÜYÜMEK İSTEDİK

Çocuk olmak güzeldi,
Çocukken elimizdekilerle mutlu olmasını becerebilmek güzeldi,
Sahip olduklarımızın bizleri çoğu kez havaya uçurabilmesi güzeldi,
Çocukluk umutları güzeldi,
Aslında şimdiki çocuklarla kıyaslandığına çok şeyimiz yoktu…
Bilgisayar,mp4,DVD, atarimiz, sepet sepet oyuncaklarımız yoktu…
Her çocuğun odası yoktu…
Yediklerimiz ve giydiklerimiz bu zamanla kıyas dahi edilemezdi…
Ama mutluyduk…
Stressiz bir hayata sahiptik…
Hayaller kurardık ve tüm hayallerin sınırlarını zorlardık.
Anne ve babamızın her zaman yanımızda kalacağını
Ve hep mutlu olacağımızı düşünürdük.
Acaba yarın ne olacak diye bir sorunumuz yoktu…
Hiçbir şeyi umursamazdık.
Çıkarsız gerçek dostluklar kurardık.

Ve yaşanan bunca güzelliklere rağmen
Nedense hemen büyümek istedik.
Zaman neden çabucak geçmiyor diye üzüldük.
Büyümeye olan özlemin sebebi neydi bilmiyorum.
Belki de büyüyünce özgür olacağımızı düşünüyorduk.
Ama bilemedik!
Büyüyünce hayatın derin karanlıklarının özgürlüğümüzü çalacağını,
Ve Çocukluktaki özgürlüğün tozlu raflardaki anılarda aranacağını…


Ve
Şimdilerde Günler haftalar ne çabuk geçiyor diye üzülüyoruz.
Tekrar küçük olmak istiyoruz.
Galiba büyüyünce çok şey kaybettik.
Elimizdekilerle mutlu olmasını beceremedik.
Daha çok istedik.
En önemlisi umutlarımızı kaybettik…

Ama o yıllara dönüş yok!
Hayat denen hiçliğin gölgesinde;
Kimi zaman normal nefes alarak,
Kimi zaman da suni solunumla var olma savaşı vererek
Daha da büyüyeceğiz…


Mehmet Orhan DURDU
 
KİMİ SEVSEM!

Kimi sevsem yüreğine hangi vasıta ile gideceğimi,
Ve bileti nereden satın alacağımı bilemedim.
Kime dokunduysam eksilen hep ben oldum…
Yazgıma düşenlerin gözleri,
Gökteki yıldızlar gibiydi bir türlü ulaşamıyordum.
Hangi yüreğe dalsam yalnızlığım daha da artıyordu…
Ruhumun kuytu bir köşesinde filizlenen duygularım,
Düşlerimde baş tacı yaptığım sahte prenseslerce budandı…
Kime yanaşsam, sevda kokan şehirlerde
Varoşların çocuğuna döndü yüreğim…
Kime bağlansam, dört yanlışıma karşılık bir doğrumu değil
Bir yanlışıma karşılık tüm doğrularımı götürdü…
Umutsuz aşkların musalla taşında benim ruhum yıkandı,
Ve her zamanki gibi ben seyrettim…
Yani anlayacağınız,
Sevdadan yana umudun resmini hiç yapamadım…
Olmadı!
Yapacak bir şey yok!
Artık yüreğimin sürgüsünü çektim!
Bu kadar yenilgiden sonra,
Yeni bir sevdaya başlamanın bir anlamı yok!

Şimdi kabristandayım!
İçimde ne kadar kırık dökük aşk kalıntısı varsa,
Gömmekle meşgulüm…
Diriliş gününde buluşmak umudu ile…


Mehmet Orhan DURDU
 
SAHİ MUTLULUK NEYDİ CAN?

Tasasız bir hayat mı?
Yoksa talihsiz olaylar karşısında moral gücümüzü korumak mı?
Hayaller kurup mutluluğu bulacağımız günü beklemek mi?
Yoksa küçük şeylerden güzellikler süzmek mi?
Hayatı sürekli sorgulamak mı?
Yoksa olduğu gibi kabullenmek mi?
Bütün özlemlere kavuşmak mı?
Özlemenin içindeki gizli mutluluğu keşfedebilmek mi?
Her dilediğimize sahip olmak mı?
Yoksa sahip olduklarımızla yetinmek mi?
Sahi neydi mutluluk can
Niye kimse mutlu değil hayatından
Zengin mutsuz, fakir mutsuz,
Yaşlı mutsuz, genç mutsuz
Mutsuz kere umutsuz
En ürkütücü olanı
Çocuklar mutsuz
Hatırlar mısın geçmiş bayramları
Alınan ayakkabıyı başucumuza koyar da günlerce seyrederek uyurduk
Ve bu mutluluk diğer bayrama kadar sürerdi

İnsan neden mutlu olamaz can...
Çoğu zaman bir el uzatımlığı kadar yakınken
Sayısız nimetlere sahipken
Bir yerde yanlış yapmıyor muyuz?
Çok mu gelecek kaygısı taşıyoruz
Acaba çok şey istediğimiz için mi bizden uzaklaşıyor
Neden “teşekkür ederim bu benim için yeterli” diyemiyoruz
Başkalarında olmayıp bizde var olan şeyleri düşünmüyoruz
Ve elimizden kayıp gitmeden kıymetini bilmiyoruz
Mutluluk veya mutsuzluk sadece yazgıyla mı ilişkili
Eğer mutsuz isek bizim hiç mi suçumuz yok?

Bir varmış bir yokmuş misali yaşanan hayatta
Hiçbir yere sığmıyoruz, hep arayış içindeyiz, durup soluklanmıyoruz
En büyük yenilgilerimizi hırslarımıza, arzularımıza karşı yaşıyoruz
Yani şu hayatta
Sevinçten yüreğimizin taştığı günlerde olacak
Tarifsiz sıkıntılarımız da…
Tebessüm de olacak gözyaşı da…
Zaten sürekli bir mutluluk sence de çok garip değil mi can?
Hayatın satır aralarında hüzünler serpiştirilmese mutluluğu nasıl keşfedeceğiz

Hangi şartlarda ve nasıl bir hayat sürersek sürelim
Önümüzde hep iki seçenek olacak
İyiye yorma- kötüye yorma, yıkılıp kalmak- ayakta durmak, üzülmek -ders çıkarmak, isyan etmek-sabredip dua etmek,
Tercihimizi bizi mutlu edecek şıktan yana kullanamaz mıyız?
Oturup beklemek, kolaycılığa kaçmak insanlardan ve yaratıcıdan bedelsiz mutluluklar beklemek hayalcilik değimlidir?
Mutluluk emeğin ödülüdür.
Bazıları bu ödüle kolay ulaşır bazıları zor…
Eğer senin de payına zor olan düşmüşse üzülme!
Bedeli fazlasıyla ödenmiş mutlulukların tadı bir başka olmaz mı can

Çok beylik laflar etmek de istemiyorum
Hayatın kolay olmadığını,
Bazılarına üvey evlat muamelesi yaptığını biliyorum
Hazanda umut yeşertmenin zorluğunu da biliyorum
Ama ne yapacaksın
Ben oynamıyorum diye kenara çekilemezsin ki
Çekilsen bile hayat senin bu kararından hiç etkilenmez
Bu hayat senin! Sahiplenmekten başka şansın yok!

Koca ömrü mutluluğu arayarak geçirdin
“Ey mutluluk neredesin” diye yıllarca sitem ettin
Ve eskidin artık can
Bari kalan ömrü ziyan etme
Mutluluk kayıp bir mal değil
O, ne gökte ne de yerde
İçinde, bakışında, yorumun da
Ne zamanki
İsteklerini makul seviyede tutup doyumsuzluğa nokta koyarsan
Biraz çaba harcayıp emek verirsen
Verdiği nimetler için yaratıcıya teşekkür edersen
Çözümü zor olaylar, çileler, hastalıklar karşısında
Sabredip umudu koruyarak dua edersen
Mutluluğu bulursun demiyorum
Zaten mutlusun demektir can.

Çoğu zaman buğulu bir camın gerisinde
Mutluluğu bulacağımı düşündüğüm
Çok uzaklara yerlere gitmeyi bende düşlüyorum.
Böyle bir yerin olmadığını bile bile…
İklimleri mutluluğa duran bir şehir yok!
Hercai menekşe renginde bir hayat yok!
Bu sevdadan vazgeç!
Hayatın içine dön can!
Mutluluk hayatın her anında ve her şartında var
Yeter ki gör ve yeter ki iste

Herkesin arzuladığı ve gitmeyi düşlediği
Mutlak mutluluğun olacağı
Elbette ki bir yer var
“CENNET”
Sabırlı ol
Heybene bir şeyler eklemeye bak!
Orası da çok uzak değil bize can!

Mehmet Orhan DURDU
 
HAYALİMDEKİ EV

Küçük bir kasabada
Tek katlı evim olsun
Arkası çam ormanı
Önünde Deniz olsun

Evimin kıyısına
Her dem dalgalar vursun
Uzakta Martıların
Ötüşleri duyulsun

Gürültüden uzakta
Ruhum huzura doysun
Mutluluk bulutları
Evin üstünde dursun

Misafirim yıldızlar;
Halimi rüzgâr sorsun
Bir olta küçük kayık
Kovam balıkla dolsun

Rafta ekmek, soğan, su
Çay ve sigaram olsun
Bahçesi ufak olsun
Yeşil çimenler doğsun

Çeşit çeşit ağaçlar
Dallara kuşlar konsun
Bahçede Tavuk horoz
Börtü böcek uçuşsun

Yediveren gülleri
Evi kokuya boğsun
Bahçedeki güllere
Bülbül gazel okusun

Dilerim ki Rabbimden
Hayalim gerçek olsun
Küçük bir kasabada
Bahçeli evim olsun ..


Mehmet Orhan DURDU
 
Üst Alt