Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Meral Vurgun

öyküekin

Aktif Üye
Üyelik
22 Ağu 2009
Konular
57
Mesajlar
1,264
Reaksiyonlar
0
Alev Çiçeği

iki alev çiçeği
iki yangın mavisi iki gözün
yakamoz alacalı bir gecede
ay asmış üstümüze gövdesini
çırılçıplak bir hüzünle gülümser

yıldızlar kayar gözlerimden
us’umdan bir anı düşer
düşer yitirilmiş şafaklara
ve kaybolup gidersin
bomboş kalır ufkumda
kararır sayfaları tarihin
sen yine yoksundur
ne gecemde, ne de günümde
ve isyanım dize getirir Nemrut’u bile

yan yana uzansak seninle
iki can, iki ten, iki yediveren
tene düşen çiy tomurcukları
avuçlarında terleyen toprak
öptüğüm bu deniz
ve yosun kokulu rıhtımlar
uykusuz bir martı gibi
düştüğüm gecede yokluğun
ve saramadığım kollarında bu ölüm
kıraç tepeler gibi çiçeklerini
kendi elleriyle koparmak kimin harcıdır
kim duyar böyle yanarken bizi

ey Munzur yürekli çılgın tay
bir deli poyrazım
esip geldim kuzey ellerinden
bana seni sevmek düşmüş
susmadan son çığlıkları da bu aşkın
aç dudaklarını
usul usul öp yüreğimden...

Andır Yaşamak

aydın yüzüm
toy düşüm
ben miydim
dağlarında esen düşyeli
yoksa sen miydin tufanlarla gelen
görmedim nicedir
gökyüzü gökçe duman
asi başım deli

beni tellerinden sor yüreğinin
dağlarından geçtim
buse bıraktım alnın akına
dedim ki,
“sevilmek güzelse eğer
erdemdir sevmek
yanıbaşımda kök salmış
aşk büyümüş
zormuş uzaktan sevmeler
diyemedim ben ona
sevdiğimi sen söyle”

ah bir bilsen
nasıl beter etti bu eller beni
diyemem kimselere
neremde saklasam
sığdıramam ki dizelere seni

bilirim
asidir o dağların sevdaları
doruklarda bulut
denizlerde dalga misali
ay yüzünde yüreğim kaldı
uzanıp tutmak ister deli gönül
baktığım hüzün aynaları
suçlar mı bilmem beni

andır...
döküldümse gözbebeklerine
andır işte yaşamak
tutuştur bir ucundan yak ateşi
belki kanayacak ığıl ığıl yeni baştan
gözlerimden süzülecek gökyüzü
ellerin ıslanacak
bir kaç damladır yılların dili
susacaksın belki de uzun uzun
aşkla ödenir çünkü yaşanmamışların bedeli...


Ateşi Tuttum

önce ateşi tuttum avuçlarımda
güney rüzgalarıyla esip
yalım yalım venüse uzanıyordu
yanan tenimde ellerin akkordu

sonra ışıl ışıl gözlerin parladı bakışımda
sesin çınladı bozkırların senfonisiyle
söğüt ağacının şarkısı yankılandı derinden
ağıtlar dinledim uykularımda

önce ateşini düşürdün
akkorlar dağıldı yürek uçurumlarıma
üşüdüm...
sonra yankısı sustu sesinin
kırların sefonisi gömüldü geceye
sonra sen gözlerimden süzülüp
duru su gibi akıp geçtin içimden...
 
EKSİK KALMIŞ BİR MASAL

Bezgin düşler bırakıyorum sana giderken
Hiç gelmedim say
Küflü anılar gibi kaldır
Tozlu raflarda sakla yaşanmamış gecelerimizi
Suskularıma inat
Yeni bir aşk yarat
Ay Tanrı’sı ol benden sonra
Tanrıçalar güneş doğursun sana

Ilgaz’dım başı dumanlı, hırçın
Nergizler açardım her bahar
Saçlarım sümbül
Rize yeşili bir tutam umut olancası
Karanfil katardım sabah çayına
Sigaram gül tadı

Mahmur sabahlara uyanmadık seninle
Vakur ve mağrur oturmadın karşımda
Bu muydu aşkın adı?
Eksik bir şeyler mi kalmış bu masalda
Yoksa biz mi unuttuk yıllar yoruldukça? ...

İstersen anma hiç, unut gitsin
İki eli kanda bırak anıları
Balta girmemiş orman olsun
Kurda kuşa yem et sevmelerimi
O delicesine sevda
Unutulmuş bir efsane kalsın
Ben toplayıp kırıntılarını yüreğimin
Gidiyorum şimdi...
Gayrı yeni bir rüyan olsun
Her sabah anlat güvercinlere

Alnı al pürçek
Yana taramış kakülü
On parmağı kınalı bir gelin
Kahve sunar gümüş tepside
Nazlı nazlı salınan bir deli gülüş
Bir hayal kaldı gidenden geride-

Ben yine sürgünüm
Hiç bir tapınak almaz içeri
Bir kaç damla düşer
Göl olur yalnız kalışlarım
Heybem rüzgar dolu
Güneşli baharlardan kalma
Ellerim yıldız
Yeni şafaklara gebe

Şimdi gidiyorum
Yine savaşçı olacağım
Gül pembe değil ayrılıklar
Sana susmalarımı bıraktım
Haykıracak sevmelerimi
Unutamıyacaksın biliyorum ..

Meral VURGUN
 
Aklın Terazisini Kır da Gel

aklın terazisini kır da gel
ok ile hedef öpüşsün bu gece
ateşi tutsun ellerim teninde
tomur tomur ter dök avuçlarıma
damarlarımda kan tutuşsun
çimlenip yeşersin kıraçlarım

öyle bir gel ki bana
yağmur ile toprak olalım seninle
çiy çiy su ver
çöl bağrımda çiğdemler açsın
göğsüm üstü toz pembe güllensin

çılgın taylar gibi dolu dizgin gel
aşmadık sınır bırakma ücralarımda
parçalamadık yasa
çiğnenmedik yasak kalmasın us’umda

bir git, beş gel
kanadım ipek telden
beş git, on gel
bana uçmayı öğret tez elden
aklın terazisi bozulsun bu gece
düşdükce tohum tomurcuk taneler
kekik kokuları düşsün
hüznü unut
en derinlerine bak gözlerimin
düş yaylamız mavi bulut bu gece


Meral Vurgun​
 
BANA GEL

Yıldızlara köprü kurup
Uzandım göklerden sana
Dizeler topladım avuç avuç
Birer birer dizdim namluya
İşte yürek tetik
'Göz-gez-arpacık'
Hedef sol göğsünün tam ortası

Bir köprü kur yıldızlara
İmgeler sıra sıra dizilsin bulutlara
Şahittir geceler
Şimdi zaman sevme zamanı

Tutun bir mavi bulutun yelesine
Omuzunda sevdam
Gözlerinde yılların yorgunluğu
Yüreğinde yaşanmamışların özlemiyle bana gel !

Meral VURGUN
 
Bir Daha Öp

ay bırakmışım kar altında
beni orada ara ellerinde yıldız
bu şehir buz gibi yanmış
yakışmıyor ömrüme soğuk mevsimler
şimdi gel / bahar gibi

sen beni öpüyorsun ya
ısınıyor elleri güvercinlerin
sen beni öpüyorsun ya
öpüşüyor bütün canlılar
matriste kıpırdıyor cenin
sen beni öpüyorsun ya
salkım salkım üzüm oluyor gözlerin
bense sarhoşum dut gibi

içimde boydan boya istanbul
deniz üstü martı sürüsü
elem, keder, yokluk
kaynıyor meydanlar
dost ellerde çiçek açıyor umut
tarihin cilvesine bak
ne menem bir bilmece bu
yanyana direnç ve teslimiyet
yaşamaksa illet mi illet

sen okyanussun uzakların oğlu
gözlerin kah turkuaz, kah akdeniz mavisi
köpük köpük dök dalgalansın düşlerin
hadi, bir daha öp beni
meyveli bir dal gibi birikmişim sana
sedef rengi dudaklarından
yağmur olup boşalsın sevincin ışınları

gökkuşağıyım bu gün
nereye baksam çiy düşüyor
yüzüme kelimeler diziyorum
her bir hecesinde bin can saklı
anılar çiziyorum tarihsiz
mezar taşları gibi susuyor gülüşler
yıllar ne kadar uzak güneşe

üşüyorum işte
beni bir daha öp
dudaklarında değilse
dünyanın kutupları nerde
ben neredeyim
neredeyim şimdi


Meral Vurgun​
 
Gece Susunca Gel

gecenin sustuğu yerde başla söze
ay bir yana düşsün, sen bir yana
öyle aç ki mavilerini
yürek yansın
söz sussun
dönsün köze

bilmez misin
kara bulut kaş üstü perçemler kar düşer
ecel gelir dayanır kapına
serden geçsen olmaz
yardan geçsen olmaz

varıp postu yadellere serdik
acı ağu sofralar kurduk
zehiri katık ettik aşımıza
şarabı gözlerimizden içtik
kuşluk vakitleri sarhoş düştü yollara
kahve karası bakışlarımız
kılavuz edindik de kargayı
koku almadı burnumuz

binlerce yoldan geldik
taban eskittik çağlarca
her zaman ve hep
kızıl karanfil kaldı sol yanımız
taze tomurcuk
bir uslanmaz haylaz çocuk
kulağını çeksen arsızlaşır
vurur ayağını yere, inatlaşır

yüreğin yamaçları çiğdem nergiz
deli şahan tay olur
ele avuca sığmaz
gem'e gelmez
bağlasan durmaz olur

sapı samanı yok zamanın
iki ucu kirli değnek
neresinden tutsan bulaşır
yapışır ellerine
kırk tas su
kırk kalıp sabun yetmez olur

gökte ay vurulur
yıldızlar ığıl ığıl ağlaşır
bütün kuşları yaslı bu şehrin
kırlangıçlar terketmiş saçakları
güvercinler firari
serçeler unutmuş sevişmeyi
martılar bir hoş
sorsan kimseler bilmez
gözler mi kanamış
kırmızı şarap mı sarhoş

hani hüzünler vardır bilirsin
bir yüzü acı bir gülüş
öte yüzü volkan ağzı
hani gülüşler vardır
mut üstü sağanak dökülür
tam kavradım derken uçuverir elinden

hani aşklar vardır
sende senden öte
ulu dağları devirir
akar suları çevirir
can koyarsın da sen
o kıvrılır yalpa yalpa
yitik bir lahit olur, kalır içinde
kurşun gibi taşırsın da göğsünde
paslı hançer acısı duyarsın yine de sırtında

tutamadığın elleri düşünürsün
Temmuz'da susuz kalır bir yanın
öpemediğin dudakları düşünürsün
ürkek, çocuksu, garip
durdurulmaz çığ olur yüreğin
tanrısız bir baş olup çıkıverirsin
bütün kutsal kitaplar yazsa da aşkını
afarozsundur artık
sığmazsın dine imana
zincire vursan durmaz isyanın

acıyı bilirsin
açılmaz yarene-yoldaşa
inceden bir iç kanamadır
gelmez olur beklediğin
gelse de görmez olur
kifayetini yitir kelimeler
kalemin bile tanımaz parmaklarını
işte tam da o anda
gecenin sustuğu yerde başla söze



Meral Vurgun​
 
Duygularınız maksimum düzeyde kutlarım hepinizi:)
 
Aşk kokardın

gülüşüne dizeler dizerdim
göğsünde şahan taylar şahlanırdı
karanfil kokardı ellerin
ay dağlanırdı gözlerinde
yağmurlara inat
sen aşk kokardın
ipek dökerdi kirpiklerinin kozası
ne çabuk aktın
ırmak mıydı yüreğinin yeşil ovası

dediler ki
yol boyları menekşeler açmaz artık
açsa da gün düşmez yüzüne
bakma doğuşuna güneşin
artık ay yüzün ışıtmaz o dağları
şimdi kuğuları sevişmez şafakların
öyle çabuk gittin ki
dönsen de artık açılmaz kolların

gelişini düşlerdim
başkaldırırdı içimdeki çocuk
bakışını düşlerdim
susmalar yakardı içimin ovalarını
çok uzaklarda açan iğde çiçeğiydi gözlerin
ruhu yolunmuş iğdiş aşklar gibi düştün
batıra batıra kanıma tırnaklarını
kopar canımdan şimdi seni
al gözlerini yüreğimden
hadi git gidebilirsen


Meral Vurgun​
 
Tan Çocuk

bir ezgi düşer dalgınlığıma
bölünür gece mavisi düşlerim
yüzünün en aydınlık yerinde dururum
buğulanır kahve karası derinleri
engin bir deniz olur aynamda gözlerin
baksam boğulurum
bakmasam ölürüm

yoksun
şuramda bir ince sancı
yarım kalmışsa dilimde türküler
susmuşsam bu gece böyle mahzun
dil bilmezlik değil bu
bir gizli haykırış, bir sessiz çığlık
kulak ver dinle
sana bu susku
bu lal oluş
beni bir sen bilirsin
bir de şu sarı yıldız

bilirsin
gecenin en karanlık yerinde ölür şair
gör ki, sakat doğmasın tan çocuk
ışısın gözlerinde ne varsa aşka dair
ve duyulsun dört mevsim
yedi iklim senfonisi şafağın...
 
Benliğimin Türküsü


yabancı, bana türkümü soruyorsun
hayata çığlıkla başladığım türkü
anamın karnında beslendi
babamın tohumlarıyla döllendi
yabancı, benliğimin türküsünü soruyorsun
ekonomik mucizenin çocuğuyum ben
çocuğuyum ilk kaloriferlerin ve süpermarketlerin
oynardım her şeyi betonlar yutmadan önce
karla kaplı şehir üstünde
ilk aşkımı bağlarda öpmüştüm
kral alkolle yüzümde ergenlik sivilceleriyle karşılaştım
hedefim yoktu
taşkınlıkların başdönmelerindeydim
yaşamım sarhoşlukla geçip gidiyordu
bir İnercity’de oturmuşum ve uyanıyorum bu gün
bana türkümü sorduğun yerde
yabancı, bir savaşçı olmak isterdim
avının kanını içen
ama benim zamanımda ve benim yurdumda
hükmediyor kravatlar ustalığımız üstüne
ve yollarımız tamponlar tarafından sislendirilmiş
bir savaşçıyım, muharebeyi
bir kere bile çarpışmadan kaybetmiş
yabancı, özdeşliğinin türküsünü dinledim
ve etkilendim
halkların daha çok günü var kazanacak
alçak gönüllülükle eğiliyorum yazgıya
gölgelerini gölgeler diyarına yolluyorum
kırılmış kalplerin
ve son kez kırılıyor omurgam
bir savaşçıyım düşlediğimden başka olan bir ülkede
olmayaydı beni umduran im’ler
vazgeçebilirdim türkümden de


Meral Vurgun​
 
Gülüşünü Sulara Dök

gülüşünü sulara dök
akıp gelsin doludizgin
yaralı bir denizim ben

ırmakların
değişen yataklarına ser uykularını
içinin acılarını çağlayanlara bırak
köpük köpük ört üstünü
bir sel gelir, götürür dünyanın yalanını

gülüşünü sulara dök
sabır taşları bıraktım koyaklarda
nergizler açmazsa kuytularda
adına ölüm denir elbette
sen bir gelincikle yürü
ben gelirim ardından karafillerle

gülüşünü sulara dök
ve beni orada bekle
mezhepsizdir yoksulluk
susku imansız, dinsiz, ve Allah’lı
işkence vatansız/ırkçı
zulüm küresel
düşünce tutsak/esir
direniş evrensel ve destansı

gülüşünü sulara dök
dök ki, gelip içsin çocuklar
beni suretinde arama
şarapnel parçalarıdır yutkunduğum sözcükler
yüzünü görsem kanatlanır gözlerim
uçabilsem düşüp ölmezdim
yüklendiğim çiçeklerle

gülüşünü sulara dök
adalet dedikleri
kralların koynunda çürüyen bir yosmadır
mezar aralarımızda dolaşan kara gölgeleri
yakmak için tutuşan meşale
acının steplerini harlandırır

gülüşünü sulara dök
gelip suretini öpeceğim....

 
Yağmur Getir

ruhuma doğurdum seni
melankolik bir rüya gibi
gecenin koynuna yaslayınca başımı
şafaklara durdum / duruldum

ağladın
içime damladı kan gibi yaşların
güldün, ay düştü kaşlarına
öyle edepsiz seviştim ki seninle
bıçak gibi kesti dilimi ay tenin
kanadım / yoruldum

sensizliğe koyayım seni şimdi
gittiğin yer uzak
ölmüşsün gibi kahırlıyım bu gece
başım yemişli bir dal
gülüşlerini çoğaltayım
yaşanmalı yarın / vuruldum

gittiğin yer çok uzak
ağlıyormuşsun gibi ıslandı dünya
gülüyormuşsun gibi kaynıyor yüreğim
ateş kuşları konuyor düşlerime
içimde inatların korkusu
kabus / savruldum

bana bir kaç damla yağmur getir
senin olsun yarınlar
seninle yaşadığım günlerin
anısı bana yeter / kurudum



Meral Vurgun​
 
Salkım Söğüde Mektup

aç bütün dallarını
eğ üstüne zamanın
gel yaslan omuzuma
boynuma sar kollarını
mahsus mahalden
hal ve ahvalden söz edelim seninle
ellerini bastırıp yarana
dimdik doğrulmak gibi bir şeyden mesela

umut çırılçıplak bir çığlıktır örneğin
ve hiç bir mutluluğu affetmeyecek kadar
dehşettir yaşamak özlemi
üstelik sıka sıka dişlerini
direnerek ve dayanarak yaşamak

ve yaşamak
öyle bildiğin gibi değil
iblis’e inat yağmur yağmur
tabusuz bir başın adaletiyle
ortaya koyduğun canı avuçlarına taşımaktır

usta şairler demişler ve etmişler öğüt
şöyle ki salkım söğüt

-sevilmek
ve sevişmek gibi yok bir lüksümüz
fakat, dopdolu sevmeliyiz
inat mı inat-

oysa solacak senin de köklerin
başından savsakladığın güneş
dönmeyecek bir daha geri
ölüm ki
o kadar da korkunç değil aslında
varsa eğer bir yoldaş mezarı yanıbaşında

işte böyle salkım söğüt
eğ bütün dallarını
sabaha karşı
bir su başında
öyle sarıl ki bana
varsın affetmesin seni hiç bir dostun
sen ölümüne sevda büyüt




Meral Vurgun​
 
Aforoz

-esip geçti mi başından o deli rüzgar
o her sızıya kan damlatan hançeri aşkın
tırpan misali biçip geçti mi sol göğsün ateşini-

gitme
dayanamam
sarhoşum bu gece
öpsem gülüşün yanar şuramda
dudakların daha çok yıllanmış sanki
kırgın elimdeki kadehin kan rengi

işte çarpıp bütün kapıları seninle
çıktık kutsal sayfalardan
aforozuz şimdi
aşk bir yanımızda, hasret bir yanımızda

kitaplar yazmamış yazgısını
unutulmuş sayfalarda dili tutuşur aşkın
yaprak yaprak kilit vurulmuş
açamadım yürek kapılarını

senden önce geceler işgaldi
iki adım cehennem şurası
aşıp gidecektim bir solukta sıratı
arasatta durup baktığım kapılarda
unuttuğun yüzüm kalmayacaktı
belki de bu kadar çoğalmasaydın bende
ve bu kadar erken gitmeseydin eğer

bakışın sevgili
ay yangını şimdi
aynalara yüzün düşer
silüetim buhardır
küf tutmuş bütün duvarlar
usul usul kan damlar

gelemem
bekleme beni
an be an hicran sensizlik
yürekli sanırdım ben de beni
hınca hınç sevda
dipsiz uçurumdu sevmeler
işte düştü yürek
bak üşüyorum
her mevsim kış şimdi

şiir diyorsun sevgili
söyleme, yazma
peki kim susturabilir çığlığını gecelerin
sen mi, yoksa ben mi
geç bir kalem



Meral Vurgun​
 
Ay Doğuyor

bulutların arasından geçiyoruz
okşayarak kanadını kuşların
karanfil kokuyor yıldızlar
güneş kadar yakınız birbirimize
şarap dediğin nedir ki
aşk bir salkım üzüm senin gözlerinde

gözlerin ay
ay diyorum yabancı
bak üstümüze doğuyor
bir bedir, bir hilal
ve biz gül çiziyoruz geceye

dön bak gerilerine gecelerin
zorbalar gelip geçmiş dünyamızdan
krallar devrilmiş
kimi kan içerek
kimi kan kusarak
ben seni aramışım bin yıl
yurttan yurda göçerek
sonsuzluğa solumuşum aşkı
ürkmüş uzaklığın sınırları
ve umut yeşil
ve umut mavi
ve umut kızıl
umut beklemiş toprak gibi baharı
oysa senin saçların başak gibi sarı

buğday sarısı
kanı sıcak topraklardan gelmişim
üç yandan kucaklar denizi memleketim
aşkı önce kilimlere dokur kızları ülkemin
çiçekleri elma dalı gibi saçlarına oyalar
bu yüzden ya kerem’dir
ya ferhat’dır yavuklular
erguvan kokularınca büyür çocuklar
yayla güneşi gibidir anaların bağrı
hep yanık, hep yaralı

kanı sıcak topraklardan gelmişim
alev alevdir yüreğim
sen önsözüm ile sonsözüm arasında dur
ömrüm gibi seni seveceğim
al bu leylak kokularını koynuna doldur

Meral Vurgun
 
Aşkolsun

sen ey
çakmak taşında yanan ateş
elimi yaktı eline düştüğü avuçlar
aşkolsun be sana
aşkolsun aşk adına
elimi uzatsam
tutacaktım aşkı

gitmekse, gittin
sitemse, ettin
bir avuç köz kaldı senden geriye
göm yüzünü şimdi kendi küllerine

gelsen ne olur artık
kalsan kim ölür
söndü gökteki yıldızlar
ama söylesene
nasıl sönecek içimdeki yangınlar


Meral Vurgun​
 
Şair Ölür Şiir Doğar

yapayalnız düşersin uçurumuna
ıpıssız uzanır önünde gece
savunmasız kalır içinin kaleleri
bakışların dipsiz bir kuyudur artık
bütün yıldızlarını döker de gökyüzü
dehşet olur gözlerin

haykırsan dibe vurur çığlığın
başlar içinde savaş çanları çalmaya
bir saman çöpü gibi savrulursun
yoktur çünkü kendinden başka gidecek bir yerin
ve bir külçe gibi düşersin yine kendi içine

ölüm bu sevgili
olmadık bir anın şair ölümü
imge yeşertir üstünü örten toprak
şiir ağlar başucunda
öyle içli
öyle derin

Meral Vurgun​
 
Şiir Deposu

boşuna bir kolaylık arıyorum
dağılmalar buluyorum biraz
çevirirken Nazım Hikmet’in lirik sayfalarını
meyhane kapısında Noel donanımları
gece katlamış kendini güne
oturuyorum bilinmeyen bir ahşap bank üstünde
bira kavranmaya hazır, duruyor önümde
olsaydı keşke bir şiir deposu
dolması için boş kafalarımızın
uygun bir zaman
bakışlarım ayrılmıyor servis kadının dolgun kıçından
gözleri temelli yanmış, gülümseyen ağzı
ayça gibi
meyhane kısa bir hortum
selamet

boşuna kolaylık arıyorum
düşünceler sessiz ve tedirgin meyve sinekleri gibi
geçiyor ruhumun önünden
yolculuk bu günden yarına
huzursuzluktur
bilinmeyen ahşap bir bankta oturan
bira bardağına hazırlanan bir misafirim
Nazım Hikmet lirikleri gözler önünde
garson kadının dolgun kalçası gibi mi
olsaydı bir şiir deposu keşke dolması için
boş kafalarımızın
uygun bir zaman
yabancı insanlar dokunuyor duygularıma
sanki bir sanat eseriymiş gibi şefkatle düzenlenmiş
bir serginin
meyhane masalarında gaz lambaları yanıyor
kendini kasan bir kadının boş göbeği
anne bebeğini alıyor pusetinden
göğsünde sallıyor
küçük yaratık yakalıyor bir parmağını
ışıldıyor gözlerimiz

gece günü getirdiğinde
donatılmış şehrin soğuk kışında
boşuna bir kolaylık arıyorum
kronik bir dumağı altında inliyor ruhum
olsaydı bir şiir deposu dolması için
boş kafamın
uygun bir zaman

Meral Vurgun
 
Tepeme Çıkan Şiir

“bak cin gibi çarparım bütün cinlerini
bütün uykularını kara delikler gibi deşerim
tir tir titrersen yapayalnızlığının okyanusunda
getirmez beni adımların sahiline - bilesin-
yak gitsin postumu bu ıssız dağlara” Yaşar Doğan


TEPEME ÇIKAN ŞİİR


başımın ağrısı ki
üzerime karabasan gibi çöken zaman
bütün sınırları aşmış –yasaklar ihlal-
kanatlarını düşlerimde okşadığım şahin
türküsüdür zirvelerin

yaslandığım dağ olsun omuzbaşın
kanata kanata karanlığın omurgasını
yedi iklim dört kıta’ya
şan veren sözcükler biriktirdim sana
işte başımın ağrısı, tepeme çıkan şiirin öyküsü

bizden önce de buradaydı bu gökyüzü
toprağımıza düşürüp salkımlarını
gülerken güneşin yüzü, misafirdim
koynuma gelmişti kirpiklerin –pır pır uçarak-
yıldızlardan süzülüp alnından öpmüştük ay’ı
derimizi etimizden soyarak
Meral Vurgun
 
Sus Bu Gece

sus gözlerimde bu gece
dumanı tütmez mangal misali
narı sinemde küllendi
harman yeri yangındır sevdan
estirme nefesini sakın
savrulur, kor olur yüreğini yakarım

bakma, görme
binbir öfke demlenir yıllardır içimde
çözme
düğümlü kalsın dilimde her hece
çağlar, coşar bendini yıkarım

bu cehennem
bu susku, bu hasret bana
ha desem kıyamet kopacak
eğri yağıyor bütün yağmurlar
kirpik uçlarım keskin bıçak
dolu dolu döker güllerini yolarım

ay küstü karardı bu gece
sus
sökmüyor şafak
hüzün topladım yıldızlardan
taktım takıştırdım
duvak tellerim kan kızıl ölüm
soyunur alları karalar bağlarım

sus gözlerimde bu gece
ses düşümü, türküsüzüm
yok hiç tadım
derin uçurumdur sensizlik
zehirli sarmaşıklara tutundum
kaç asırlık ateş
yakındır
'rahmetli' olunca adım
ok olur yüreğine saplanırım

Meral Vurgun​
 
[FONT=Trebuchet MS] HOŞ GELDİN MAVİM

hoş geldin mavim
cehenneminde gelincikler açmış
açıktır kapım
kokunu aldım
bin yıllardır susuzum
büyüyen çığlar gibisin
ömrüme ömür
bedenime can
damarıma kandır öpüşlerin
sevmelerime yasla başını
çöller yağmura muhtaçmış
bin yıllardır beklediğim çiy damlası gibi düş yüreğime
kirlenmiş varlık’ların var’larını süpür
tarihin yüzünü aşk ile yıka
istemem senden gayrı hazine
bir ateş yak dağlarında yüreğinin
Demirci Kawa yeniden doğsun
dehle Dehak’ları, sür yurdundan
gürül gürül gökyüzü sevda yağsın
hoş geldin mavim
yazmamın al oyası
kalemimden adın düşüyor
sayfalar gökkuşağının yedi rengi
adı konmamış şiirler adadım sana
ömrümün iklimleri maviye çalar
güneşin dağlarıma şavkımış
karlar eritmiş
bahar getirmişsin
yitirilmişlerimiz
yarım kalmışlarımız adına
ne var ne yoksa senden öte
senden yana
sevdaya dairleri heybende getirmişsin
namus borcum
yazgımdır iki kaşının arasından öpmek
hükmü verilmiş
eğ başını dudaklarıma
karayağız bakışın Anadolu’m
gülüşün biçilmemiş başak
sevdanın dili anadilim
türküler seni söylesin
teller seni inlesin
dört bir yandan sarayım yüreğini
hasreti kalmasın umudun

hoş geldin mavim
bana beni getirdin
bütün yaralarını kanat gözlerime
kanat ki
alnın yaylasında çiğdemler açsın
iklimsiz mavi
karlı boranlı başım şimdi
içimde bir haylaz çocuk çıldırıyor
büyümelerdeyim
duman içir doruklarından
sarhoş et beni
Neyzen ile Nesimi’ye eyle selamı
gülüşüne yaslandığım
delirip delirip uslanmadığım
us’umu sustur
yüreğim döksün kelamı
hoş geldin mavim
yüzün memleketim ekinleri
tapınaklarına sığınmak isterim
yurtsuz koma beni
sana ömrümü sundum
baş koydum gelişine
çingene gülüşlerimle koynunda
ölümüne yaşamanın adı ol
böyle sevdalar görmemiş bu eller
bu dağlar soğuk bu mevsim
sığmıyor iklimlere
birikmiş üşümelerim
bedenime çal kibriti
tutuşsun bozkırların külümsü renkleri
yak bütün geceleri
yak ki
kıvılcımlar yalımlansın
büyüsün, büyüsün, büyüsün...

hoş geldin mavim
asi bir kız doğurmuş yeditepeli şehir
büyümemiş kökleri saksıda
yaylalarına götür
turna sürüleriyle havalansın
gezdir bütün iklimlerini hayatın
iki damla yaş dök
dört mevsim yaz-bahar
nasıl yeşerir çiçeklenirim gör

hoş geldin mavim
selam et yarınlara
alınacak öcümüz var zamandan
okyanus gibisin bencileyin
öyle derin, öyle dolu
dudakların volkan
parçala kraterleri
lav lav savrul
savruldukça çoğal
çoğaldıkça dağıl
dağıldıkça çözül
çözüldükçe birik
biriktikçe büyü bana...

hoş geldin mavim
karşılığım sensin
sana yaşamaya geldim
öpsem tutuşursun
tepeden tırnağa alev alır yanarsın
kirpiklerin hasret bulutu
dök bana içinde bin yıllardır biriken yağmuru
her damlada deniz olsun gözlerim
günahkar dünyanın kiri yıkansın
çağın yüzü sevda ile aklansın

hoş geldin mavim
nefesin soluğuma rüzgarları
gülüşün dağ nergizleri getirdi
doruklarım çırılçıplak bahar şimdi
hoş geldin mavim
düşürdüğün çığlar kadar seviyorum seni...
[/FONT]

[FONT=Trebuchet MS]
[FONT=Palatino Linotype, Palatino, sans-serif][SIZE=5] [/SIZE]
[/FONT]
[/FONT]
 
Teselli

biliyorum
gül gibi geçinmiyoruz seninle
ama kötü de sayılmayız hani
kötünün kötüsüne kıyasla yani

kuşkusuz
başka tellerden çalıyoruz zaman zaman
ama yine de bir yolunu buluyor
ve onarıyoruz kırılan kristallerimizi
yani bırakmadan ellerimizi

bir ipte oynayan ve denge tutmaya çalışan
iki cambaza benzediğimizi de söylebilirsin
denge bozulduğunda düşecek birimiz
belki dibine kadar yedi kat yerin

tutan olur mu elinden, bilemem senin
ama ben düşersem eğer
kendim tutacağım kendi ellerimden
ver yansın edip gelmişine geçmişine dünyanın
bir kaç kadeh şarapla kendim saracağım
senden kalan yaraları

sizde ne derler bilmem
ama bizde derler ki

“ağlamaz kendi düşen”


Meral Vurgun​
 
Aşka Dair

önce kavak yelleriydi başımız üstü
kaçamak bakışlar estikçe
tek tek düşen yapraklarla savrulan
okul defteri sayfalarına çizilen kalp içinde
yan yana iki harf
düşsel bir peri masalıydı aşk

avuçlarımda değildi ya ellerin
asi gelinciğin isyanıydı gülüşüm
kendimden kaçıp yine kandime sığınmalar
senden uzak, seni bulamadığım anlar
fırtınaydı, seldi, yangındı aşk

bir yudum sevda, bir ömür kavga
bir ucu elimde, kayıptı öbür ucu
bir yazılama sonrası sırılsıklam ıslak dönüşlerde
bağlamanın tellerine düşen ağıtlardı aşk

beton zeminler üzerinde
dört adımda saatlere sığmayan voltalar
taş yastıklara yanyana baş koymalar
mektup yasaklı günlerde
'bu gün posta günü canım sıkılır'
türküsünün hep bir ağızdan söylenişiydi aşk

boyundurukta boynu ala öküzün
toprakta özlem yağmura
başak başak güneşe bakan bir çift göz
karasabanı koynuna alma arzusu
tohumun toprağı yarmasıydı aşk

beni yüreğinde ara can bakışlım
sensiz öldüğüm gecelere sor
dizelere düşürdüğüm hecelere
kayıp yıllar arasından koparıp aldığım
alıp vurgunca sakladığım
sığındığım gözlerinde ayışığıdır şimdi aşk

Meral Vurgun​
 
Üst Alt