Nietzsche'nin engelliler hakkında Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli kitabında ''Kurtuluş Hakkında/Üstüne'' başlığı altında yazdığı kısım...
Kurtuluş Hakkında
Zerdüşt birgün büyük köprünün üstünden geçerken etrafını sakatlar ve dilenciler aldı.
Bir kambur ona şöyle dedi:
"Bak Zerdüşt, halk da senden birşeyler öğreniyor ve senin mezhebine inanıyor. Ama
halkın sana tamamen inanması için birşey daha gerekir: Biz sakatları da ikna etmelisin.
Bak içimizde her çeşidi var. Körleri gördürebilirsin, kötürümleri yürütebilirsin,
kamburları biraz düzeltebilirsin. Zannederim ki sakatların Zerdüşt'e inanması için en
iyi çare budur."
Zerdüşt konuşana şu cevabı verdi: "kamburun kamburluğunu alsak canı da alınmış
olur. Halk buna inanır. Ve eğer körün gözünü geri versek, dünyada kötü şeyleri çok
görür ve bu yüzden kendisine şifa verene lanet eder. Kötürümü yürüten, ona en büyük
zararı verir, çünkü yürümeye başlayınca günahlar da onunla beraber harekete geçer.
Halk kötürümler için böyle der. Ve eğer halk, Zerdüşt'ten birşey öğreniyorsa Zerdüşt
halktan niye birşey öğrenmesin?
Fakat ben, insanlar arasında bulunalı beri görüyorum ki, birinin tek gözlü, öbürünün
sağır, bir üçüncüsünün de topal oluşu ve başka birinin dilini, burnunu veya kafasını
kaybetmiş olması önemsiz şeydir.
Ben daha kötü şeyler gördüm ve görüyorum. Öyle ki, hepsini anlatamam. Bazıları
hakkında da susmam. İnsanlar vardır ki, herşeyleri eksiktir, fakat yine de birşeyleri
fazladır. İnsanlar vardır ki; büyük bir gözden, büyük bir ağızdan, büyük bir karından
veya herhangi bir organdan başka birşey değildirler. Bunlara ters kötürümler derim.
Yalnızlığımdan dönüp de ilk defa bu köprü üzerinden geçerken gözüme inanamadım.
Bir baktım, bir daha baktım. Sonunda şöyle dedim: " Bu bir kulaktır, bir insan kadar
büyük bir kulak."
Daha dikkatli baktım; kulağın altında bir şey kımıldıyor ki, acınacak kadar küçük ve
çelimsizdi. Gerçekten o muazzam kulak küçük ince bir sapın üstünde oturuyordu. Sap
bir insandı. Gözünün önüne bir mercek koyan onda; küçük, kıskanç bir surat ve
bulanık bir ruhçuk ta görebilirdi. Fakat halk bu büyük kulağın yalnız bir insan değil,
büyük bir insan, bir dahi olduğunu söylüyordu.
Fakat ben halka, büyük insandan söz ettiği zaman hiçbir şekilde inanmadım. Ve büyük
insan dedikleri şeyin bir kötürüm olduğuna ve bir çok şeyinin eksik, yalnız bir şeyinin
fazla olduğuna hükmettim."
Zerdüşt, kambura ve onun temsil ettiklerine bu sözleri söyledikten sonra derin bir
kederle çömezlerine döndü ve şöyle dedi :
Gerçekten dostlarım ben insanlar arasında, insan kırıntıları ve oranları arasındaymışım
gibi dolaşıyorum.
Gözüm için en korkunç şey, insanı paramparça olmuş; bir savaş sahasında veya kasap
dükkanındaymış gibi görmektir.
Gözüm bugünden geçmişe kaydığında da aynı şeyi görür. Parçalar, organlar ve korkunç
rastlantılar. Fakat hiçbir insan göremiyor.
Dünyanın şimdiki ve geçmişteki hali; ah dostlarım, benim en tahammül edemediğim
şey budur. Eğer ben gelecek şeyleri de gören bir veli olmasaydım nasıl yaşardım?
Bir görücü, bir isteyici, bir yaratıcı, bizzat bir gelecek ve geleceğe bir köprü. Ve
üzgünüm bu köprünün üstünde bir kötürüm. Zerdüşt işte budur.
Siz de çok defa soruyorsunuz. Zerdüşt kim? Bu bizim neyimiz. Bana olduğu gibi
kendinize de soruyorsunuz.
O, bir adayıcı mıdır, bir gerçekleştirici midir, bir fatih midir, yoksa bir varis midir, bir
güz müdür, yoksa bir sapan demiri midir, bir hekim midir yoksa bir şifa bulan mıdır?
Bir şair midir yoksa bir gerçek midir? Bir kurtarıcı mıdır yoksa bir bağlayıcı mıdır? Bir
hayır mıdır yoksa bir şer midir?
Ben insanlar arasında geleceğin parçaları arasındaymışım gibi dolaşıyorum, gördüğüm
geleceğin.
Benim bütün şiirim ve düşüncem : Parçaları, bilmeceleri ve korkunç rastlantıları tek
parça haline getirmektir.
Ve eğer insan; şair, bilmece çözen ve rastlantıdan kurtaran olmasaydı , insan olmaya
nasıl dayanabilirdim?
Geçmişleri kurtarmak ve bütün "Böyleydi "leri " Böyle istiyordum" haline getirmek.
Bence kurtuluş budur.
İrade kurtarıcı ve sevinç getiricinin adı budur. Dostlarım size bunu öğrettim. Fakat
şunu da öğrenin; bizzat irade henüz hapistir.
İrade kurtarır. Fakat kurtarıcıyı da zincire vuran şeyin adı nedir? "Böyleydi" iradenin
diş gıcırtısı ve en çileli derdi budur. Olmuş şeylere karşı iktidarsız olan için, bütün
geçmişlere karşı kötü bir seyircidir.
İrade geriye gitmesini istemez. Zamanı ve zamanın tutkularını kıramaması, iradenin en
çekilmez derdi budur.
İrade kurtarır. Kederinden kurtulmak ve zindanın alayından kurtulmak için irade ne
bulur?
Ah, her tutsak bir çılgın olur ve tutsak irade de kendisini çılgınca kurtarır.
Zamanın geri gitmemesine kızar. Geçmiş, onun yuvarlayamadığı taştır. O böylece gam
ve hiddet taşları yuvarlar ve kendisi gibi gam ve öfke duymayandan intikamını alır.
İrade, böylece bir kurtarıcı ve bir acı verici oldu. Ve acı çekebilen herşeyden de geriye
gidemediği için ,intikam alıyordu.
İntikam : iradenin zamana ve geçmişe karşı tiksintisinden ibarettir.
Gerçekten, irademizde de büyük bir delilik var. Ve bu iradenin espri öğrenmesi her
insani şeye bir lanet oldu.
Kin ruhu: Dostlarım, insanları şimdiye kadar en çok düşündüren buydu. Ve acı olan
her yerde ceza bulunmalıydı.
Bu ceza, intikamın kendi kendisine verdiği addır. o, bu yalan söze sığınarak iyi
vicdanlı görünmek ister.
İrade, geçmişi kapsamadığı için ıstıraplıdır. Onun için bizzat irade ve hayat birer ceza
olmalıdır.
Sonunda ruhun üzerine bulutlar yığılır ve şu çılgınlık hükmü meydana gelir: "Herşey
sona eriyor, onun için herşey bitmeye layıktı. Zamanın çocuklarını yemesi yasası bizzat
adalettir." Delilik bunu telkin eder.
"Herşey hukuk ve cezaya göre ve ahlaki bir sıraya uydurulmuştur. Öyleyse olayların
akışından ve varlık cezasından kurtuluş nerede?" delilik bunu söyler.
" Sonsuz bir hukuk varsa kurtuluş olabilir mi? Ah 'böyleydi' taşı, kımıldatılmaz. (Yani
geçmişe etki edilemez) O halde, bütün cezalar sonsuz olmalı", delilik bunu söyler.
"Hiçbir eylem yok edilemez, ceza ile nasıl olmamış hale gelir. Varlık denen ceza şundan
dolayı sonsuz: O daima eylem ve suç olmaya mecburdur. Meğer ki irade kendini
kurtarsın ve istemek, istememek haline gelsin". Fakat kardeşlerim, bu bir çılgınlık
masalıdır.
Ben, irade yaratıcır, dediğim zaman sizi bütün bu masallardan uzaklaştırmış oldum.
Yaratıcı irade "Böyle istiyordum, böyle isteyeceğim" deyinceye kadar "Böyleydi"
hükümleri bir kırıntı, bir bilmece ve bir korkunç rastlantıdan ibarettir.
Fakat böyle konuşuyor muydu, bu ne zaman olacak? İrade kendi deliliğinden
korunabilir mi?
İrade bizzat kendisinin kurtarıcısı ve sevinç getiricisi oldu mu? Kini ve diş bilemeyi
unuttu mu? Ona zamanla barışmayı ve bütün barışmaların daha üstünde olan şeyi kim
öğretti?
Kudret isteyen irade, barışmaktan daha üstün bir şey istemelidir. Bu nasıl oluyor?
Geçmişi istemeyi ona kim öğretti?"
Zerdüşt sözünün burasında birdenbire durdu. Pek fazla korkmuş gibi bir hal aldı.
Korkmuş gözlerle şükredenlere baktı. Bakışı, onların fikirlerini ve içlerinde saklananı
bir ok gibi deldi, fakat az sonra yine gülümsedi ve tatlılıkla şöyle dedi:
" İnsanlarla beraber yaşamak güç; çünkü susmak güç, hele bir geveze için."
Zerdüşt böyle dedi. Fakat kambur, konuşmayı dinlemiş ve bu sırada yüzünü örtmüştü.
Fakat Zerdüşt'ün güldüğünü duyunca soran bakışlarla gözünü açtı ve yavaşça şöyle
dedi:
- " Fakat Zerdüşt şükredenlerine neden bizimle konuştuğu gibi konuşmuyor? "
Zerdüşt cevap verdi: "Bunda şaşacak ne var? Kamburlarla kamburca konuşulabilir.
"Pekala " dedi kambur, "öğrencilerle de okul dedikodusu yapılır. Fakat
Zerdüşt
neden öğrencileriyle kendisiyle konuştuğu gibi konuşmuyor?"
(Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche)
Okudum, bilgi sahibi olmanız için sizinle paylaşmak istedim. Yanlış anlaşılmak istemem.
Kurtuluş Hakkında
Zerdüşt birgün büyük köprünün üstünden geçerken etrafını sakatlar ve dilenciler aldı.
Bir kambur ona şöyle dedi:
"Bak Zerdüşt, halk da senden birşeyler öğreniyor ve senin mezhebine inanıyor. Ama
halkın sana tamamen inanması için birşey daha gerekir: Biz sakatları da ikna etmelisin.
Bak içimizde her çeşidi var. Körleri gördürebilirsin, kötürümleri yürütebilirsin,
kamburları biraz düzeltebilirsin. Zannederim ki sakatların Zerdüşt'e inanması için en
iyi çare budur."
Zerdüşt konuşana şu cevabı verdi: "kamburun kamburluğunu alsak canı da alınmış
olur. Halk buna inanır. Ve eğer körün gözünü geri versek, dünyada kötü şeyleri çok
görür ve bu yüzden kendisine şifa verene lanet eder. Kötürümü yürüten, ona en büyük
zararı verir, çünkü yürümeye başlayınca günahlar da onunla beraber harekete geçer.
Halk kötürümler için böyle der. Ve eğer halk, Zerdüşt'ten birşey öğreniyorsa Zerdüşt
halktan niye birşey öğrenmesin?
Fakat ben, insanlar arasında bulunalı beri görüyorum ki, birinin tek gözlü, öbürünün
sağır, bir üçüncüsünün de topal oluşu ve başka birinin dilini, burnunu veya kafasını
kaybetmiş olması önemsiz şeydir.
Ben daha kötü şeyler gördüm ve görüyorum. Öyle ki, hepsini anlatamam. Bazıları
hakkında da susmam. İnsanlar vardır ki, herşeyleri eksiktir, fakat yine de birşeyleri
fazladır. İnsanlar vardır ki; büyük bir gözden, büyük bir ağızdan, büyük bir karından
veya herhangi bir organdan başka birşey değildirler. Bunlara ters kötürümler derim.
Yalnızlığımdan dönüp de ilk defa bu köprü üzerinden geçerken gözüme inanamadım.
Bir baktım, bir daha baktım. Sonunda şöyle dedim: " Bu bir kulaktır, bir insan kadar
büyük bir kulak."
Daha dikkatli baktım; kulağın altında bir şey kımıldıyor ki, acınacak kadar küçük ve
çelimsizdi. Gerçekten o muazzam kulak küçük ince bir sapın üstünde oturuyordu. Sap
bir insandı. Gözünün önüne bir mercek koyan onda; küçük, kıskanç bir surat ve
bulanık bir ruhçuk ta görebilirdi. Fakat halk bu büyük kulağın yalnız bir insan değil,
büyük bir insan, bir dahi olduğunu söylüyordu.
Fakat ben halka, büyük insandan söz ettiği zaman hiçbir şekilde inanmadım. Ve büyük
insan dedikleri şeyin bir kötürüm olduğuna ve bir çok şeyinin eksik, yalnız bir şeyinin
fazla olduğuna hükmettim."
Zerdüşt, kambura ve onun temsil ettiklerine bu sözleri söyledikten sonra derin bir
kederle çömezlerine döndü ve şöyle dedi :
Gerçekten dostlarım ben insanlar arasında, insan kırıntıları ve oranları arasındaymışım
gibi dolaşıyorum.
Gözüm için en korkunç şey, insanı paramparça olmuş; bir savaş sahasında veya kasap
dükkanındaymış gibi görmektir.
Gözüm bugünden geçmişe kaydığında da aynı şeyi görür. Parçalar, organlar ve korkunç
rastlantılar. Fakat hiçbir insan göremiyor.
Dünyanın şimdiki ve geçmişteki hali; ah dostlarım, benim en tahammül edemediğim
şey budur. Eğer ben gelecek şeyleri de gören bir veli olmasaydım nasıl yaşardım?
Bir görücü, bir isteyici, bir yaratıcı, bizzat bir gelecek ve geleceğe bir köprü. Ve
üzgünüm bu köprünün üstünde bir kötürüm. Zerdüşt işte budur.
Siz de çok defa soruyorsunuz. Zerdüşt kim? Bu bizim neyimiz. Bana olduğu gibi
kendinize de soruyorsunuz.
O, bir adayıcı mıdır, bir gerçekleştirici midir, bir fatih midir, yoksa bir varis midir, bir
güz müdür, yoksa bir sapan demiri midir, bir hekim midir yoksa bir şifa bulan mıdır?
Bir şair midir yoksa bir gerçek midir? Bir kurtarıcı mıdır yoksa bir bağlayıcı mıdır? Bir
hayır mıdır yoksa bir şer midir?
Ben insanlar arasında geleceğin parçaları arasındaymışım gibi dolaşıyorum, gördüğüm
geleceğin.
Benim bütün şiirim ve düşüncem : Parçaları, bilmeceleri ve korkunç rastlantıları tek
parça haline getirmektir.
Ve eğer insan; şair, bilmece çözen ve rastlantıdan kurtaran olmasaydı , insan olmaya
nasıl dayanabilirdim?
Geçmişleri kurtarmak ve bütün "Böyleydi "leri " Böyle istiyordum" haline getirmek.
Bence kurtuluş budur.
İrade kurtarıcı ve sevinç getiricinin adı budur. Dostlarım size bunu öğrettim. Fakat
şunu da öğrenin; bizzat irade henüz hapistir.
İrade kurtarır. Fakat kurtarıcıyı da zincire vuran şeyin adı nedir? "Böyleydi" iradenin
diş gıcırtısı ve en çileli derdi budur. Olmuş şeylere karşı iktidarsız olan için, bütün
geçmişlere karşı kötü bir seyircidir.
İrade geriye gitmesini istemez. Zamanı ve zamanın tutkularını kıramaması, iradenin en
çekilmez derdi budur.
İrade kurtarır. Kederinden kurtulmak ve zindanın alayından kurtulmak için irade ne
bulur?
Ah, her tutsak bir çılgın olur ve tutsak irade de kendisini çılgınca kurtarır.
Zamanın geri gitmemesine kızar. Geçmiş, onun yuvarlayamadığı taştır. O böylece gam
ve hiddet taşları yuvarlar ve kendisi gibi gam ve öfke duymayandan intikamını alır.
İrade, böylece bir kurtarıcı ve bir acı verici oldu. Ve acı çekebilen herşeyden de geriye
gidemediği için ,intikam alıyordu.
İntikam : iradenin zamana ve geçmişe karşı tiksintisinden ibarettir.
Gerçekten, irademizde de büyük bir delilik var. Ve bu iradenin espri öğrenmesi her
insani şeye bir lanet oldu.
Kin ruhu: Dostlarım, insanları şimdiye kadar en çok düşündüren buydu. Ve acı olan
her yerde ceza bulunmalıydı.
Bu ceza, intikamın kendi kendisine verdiği addır. o, bu yalan söze sığınarak iyi
vicdanlı görünmek ister.
İrade, geçmişi kapsamadığı için ıstıraplıdır. Onun için bizzat irade ve hayat birer ceza
olmalıdır.
Sonunda ruhun üzerine bulutlar yığılır ve şu çılgınlık hükmü meydana gelir: "Herşey
sona eriyor, onun için herşey bitmeye layıktı. Zamanın çocuklarını yemesi yasası bizzat
adalettir." Delilik bunu telkin eder.
"Herşey hukuk ve cezaya göre ve ahlaki bir sıraya uydurulmuştur. Öyleyse olayların
akışından ve varlık cezasından kurtuluş nerede?" delilik bunu söyler.
" Sonsuz bir hukuk varsa kurtuluş olabilir mi? Ah 'böyleydi' taşı, kımıldatılmaz. (Yani
geçmişe etki edilemez) O halde, bütün cezalar sonsuz olmalı", delilik bunu söyler.
"Hiçbir eylem yok edilemez, ceza ile nasıl olmamış hale gelir. Varlık denen ceza şundan
dolayı sonsuz: O daima eylem ve suç olmaya mecburdur. Meğer ki irade kendini
kurtarsın ve istemek, istememek haline gelsin". Fakat kardeşlerim, bu bir çılgınlık
masalıdır.
Ben, irade yaratıcır, dediğim zaman sizi bütün bu masallardan uzaklaştırmış oldum.
Yaratıcı irade "Böyle istiyordum, böyle isteyeceğim" deyinceye kadar "Böyleydi"
hükümleri bir kırıntı, bir bilmece ve bir korkunç rastlantıdan ibarettir.
Fakat böyle konuşuyor muydu, bu ne zaman olacak? İrade kendi deliliğinden
korunabilir mi?
İrade bizzat kendisinin kurtarıcısı ve sevinç getiricisi oldu mu? Kini ve diş bilemeyi
unuttu mu? Ona zamanla barışmayı ve bütün barışmaların daha üstünde olan şeyi kim
öğretti?
Kudret isteyen irade, barışmaktan daha üstün bir şey istemelidir. Bu nasıl oluyor?
Geçmişi istemeyi ona kim öğretti?"
Zerdüşt sözünün burasında birdenbire durdu. Pek fazla korkmuş gibi bir hal aldı.
Korkmuş gözlerle şükredenlere baktı. Bakışı, onların fikirlerini ve içlerinde saklananı
bir ok gibi deldi, fakat az sonra yine gülümsedi ve tatlılıkla şöyle dedi:
" İnsanlarla beraber yaşamak güç; çünkü susmak güç, hele bir geveze için."
Zerdüşt böyle dedi. Fakat kambur, konuşmayı dinlemiş ve bu sırada yüzünü örtmüştü.
Fakat Zerdüşt'ün güldüğünü duyunca soran bakışlarla gözünü açtı ve yavaşça şöyle
dedi:
- " Fakat Zerdüşt şükredenlerine neden bizimle konuştuğu gibi konuşmuyor? "
Zerdüşt cevap verdi: "Bunda şaşacak ne var? Kamburlarla kamburca konuşulabilir.
"Pekala " dedi kambur, "öğrencilerle de okul dedikodusu yapılır. Fakat
Zerdüşt
neden öğrencileriyle kendisiyle konuştuğu gibi konuşmuyor?"
(Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche)
Okudum, bilgi sahibi olmanız için sizinle paylaşmak istedim. Yanlış anlaşılmak istemem.