Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Olimpiyatlarda sağlamcılık, yakıştı mı hiç Kevin Piette?

hozgul

Üye
Üyelik
18 Şub 2010
Konular
137
Mesajlar
3,539
Reaksiyonlar
286
Engellilik hali öteden bu yana, toplumda “normal” olarak benimsenmiş olanlar tarafından ötekileştirilmiştir. Geçmişte bazen Tanrı’nın topluma gönderdiği bir ceza veya mesaj, bazen cadılığın simgesi, bazen de canavar olarak tanımlanmaktaydı, sakatlar. Zira fonksiyon kayıpları alışıla gelen, çok olandan farklıydı. Sakatlar bazı dönemlerde, örneğin Nazi Almanya’sında genosit (soykırım) uğrayan ilk sosyal gurup içinde yer aldı. Bugün için bile halen, dünyada engelliler çok talihsiz şekilde katledilebilmektedir. Örneğin Tanzanya’da yaşan Albinolar, batıl inançlar yüzünden tecavüze uğramakta, uzuvları kesilmekte veya öldürülebilmektedir.

Engelliler Orta Çağ’da gibi muamelelerle karşılaşmasa da, bugün için halen “merhamet objesi”, “acınacak kişi”, “aciz”, “güçsüz”, “yardım edilen” vb. görülmeye devam etmektedir. Üstelik bu kanaatler oldukça yaygın ve güçlü olarak durmaktadır.

Bu bakış açısını besleyen en önemli unsur, engelli olmayanların, olanlara karşı geliştirdiği hiyerarşidir. Bu düşünceye göre engelliler; “fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal sakatlıkları sebebiyle eksik ve/veya kusurludur. Dolayısıyla yaşamlarını diğerlerine göre sürdürmeleri mümkün değildir. Çünkü yaşamı herkes gibi sürdürebilmek için biyolojik, psikolojik ve sosyal tüm fonksiyonların (örneğin yürümek, duymak veya görmek vb.) tam ve eksiksiz şekilde çalışması gereklidir.” Bu yaklaşım çok olanın olmayana karşı dayattığı ideolojik bir tutumdur ve çok olan daha üstündür, daha yeteneklidir. Bu ideolojinin literatürdeki adı ise (ableism) sağlamcılıktır.

Tüm bu tutum ve davranışların elbette sosyo-kültürel ve hatta “bilimsel” bir altyapısı var. Örneğin Francis Galton’un öjeniye kadar giden fikirlerinin etkili olmadığını söyleyebilir miyiz? Bu bakış açısıyla ele alınan insanın bir “standardı”, “normali” olmalıydı ve bu tanımlara uymayanlar, başka bir deyişle “iyi döl” sahibi olmayanlar elemine edilmeliydi.

İnsanları fonksiyon kayıpları üzerinden ele alabilecek tıp bilimi bu değerlendirmeleri yapabilecek en yetkin kesim olarak görülmekteydi. Bugün için bile neyi yapıp yapamayacağımıza, örneğin hangi meslekleri seçebileceğimize halen bu yaklaşım karar vermiyor mu? Aslında bu yaklaşımın literatürdeki karşılığı tıbbi/medikal modeldir.

Tıbbi/medikal model birçok toplumda terkedilse de Türkiye gibi henüz bu kavramların ne demek olduğunu dahi bilmeyen coğrafyalarda varlığını sürdürdüğünü söylemek hata olmayacaktır. Hatta geçmişte ve bazen günümüzde sakatlık hareketinin politik olarak kavgasının verildiği ülkelerde dahi sağlamcılığın hayat bulduğunu söylemek yine hata olmayacaktır.

Sağlamcılığın hayat bulduğu son hadise Paris’te düzenlenen olimpiyatlarda karşımıza çıktı. Teessüf edilmelerdir ki temsilcisi ise tekerlekli sandalye kullanan bir kişiydi.

s4kmduk.JPG

Betimleme: Kalabalık bir grup içinde, elinde olimpiyat meşalesi olan Kevin üzerine giydiği iskeletle sokakta ilerlemeye çalışıyor. Boş sandalyesi de yanından gidiyor.

Sosyal medyada sizin de dikkatinizi çekmiştir: Geçirdiği bir kaza sonucu omurilik felçli olarak yaşamını sürdüren Kevin Piette olimpiyat meşalesini taşıyan kişilerden biriydi. Olimpiyatlarda meşale taşıyan ve tekerlekli sandalye kullanan birini ilk kez görmüyorduk. Bu neredeyse her olimpiyatlarda rastladığımız bir durumdu.

lckp6jb.JPG

Betimleme: Tokyo Olimpiyatlarında, tekerlekli sandalyesi ile meşale taşıyan bir kadın. Elleri iki yana açmış ve gülümsüyor.

Tekerlekli sandalye kullanan birinin meşale taşıması elbette toplumsal farkındalık için kullanılabilecek güzel bir fırsat. Burada tuhaf olan, Kevin Piette’in bir dış iskelet ile yürümeyi taklit etmesiydi. Yanında da sandalyesi onu takip ediyordu.

Bu davranışın altında önemli bir ürün pazarlama faaliyeti olduğunu bir kenara koyalım. Önemsiz bulduğum için değil ancak o kısma değinmeyi düşünmüyorum. Asıl değinmek istediğim, hareket etmek için yürüme fonksiyonunu kaybetmiş birinin aslını, sakatlığını inkâr edercesine, bu cihazla yaptığı yürüme taklididir.

Sonrasında verdiği röportajda da benzer tutumunu sürdürmüş. İyileşmekten, tedavi edilmekten, sandalye “kullanmamaktan” bahsetmiş. Ne yazık!

Öncelikle bu cihazlara elbette toptan karşı değilim. “Bu haliyle,” (o da belki) bir rehabilitasyon merkezinde, faydaları tartışmalı da olsa, -ki zararları da olabilir psikososyal açıdan yararlı olabiliyorsa, kullanılabilir. Günlük hayatta kullanmak ise çok saçma! Bu cihazla ayağa kalkıp oda değiştirmek bile yaşam pratiğine aykırı. Hele meşale taşımak, asla!

Bu videoyu ve altına yazılan yorumları gördüğümde kendi varlığıma bir sataşma ve hatta bir saldırı olarak algıladım. Çünkü benim gibi tekerlekli sandalye kullanıcılarının sağlamlığa öykünmesini kabul etmem mümkün olamazdı. Kabul görmek için bu soytarılıklara katlanmalı mıyız?

Eğer iki ayağımın üzerinde değilsem, sesli iletişim kuramıyorsam, dünyayı gözlerimle algılamıyorsam, psikolojik halim senin gibi değilse, sosyal becerilerim senden farklı ise yani, “iyi döl” sahibi değilsem “normal” değil miyim? Bu halim insan çeşitliliği içinde değil mi? Yaşamın içinde varlığımı sürdürülebilmem için çok olana mı benzemeliyim? Kabul görmek için sınanmalı mıyım? Hepimiz aynı mı olmalıyız? Değilsek eğer neyi hak ediyoruz? Hepimiz aynı olmadığımız için homo sapiens sapiens bu günlere ulaşabilmiş olabilir mi?

Filmlerde temsil edildiği gibi; lahit içinden çıkan mumya gibi hareket etmeye ve bunu da bir zafer olarak tanımlamaya hiç ihtiyacım yok! Sizin duygu seliniz, sevgi gözyaşlarınız, merhamet odağınız, sevimli pıtırcığınız, oyuncak peluşunuz olma niyetinde değiliz.

Hayır, sakatlığımı yenmiş değilim. Zira bu bir savaş değil.
Hayır, kendimi aşmış değilim. Çünkü sakatlık aşılacak bir durum değil sadece “benim açımdan fiziksel” bir farklılık.
Hayır, üstün değilim. Herkes gibi zaman zaman sorunları olan ve bunları çözmeye çalışan sıradan biriyim.
Hayır, yürüyemediğim için yürüyenlere öykünmüyor. Daha çok Hamamizade ile Mozart, gözlerimin önünde.
Hayır, sakatlık hayatımın en büyük sorunu değil. Doğrusunu söylemek gerekirse daha çok ekonomi endişelendiriyor.
Hayır, medyan zekâ ne övünülmeyi ne de yermeyi hak ediyor. Ama medyan zekânın altında olmak da üstünde olmak da kimsenin değerini etkilememeli.
Hayır, Polyanna değilim. Bazen gergin, bazen mutlu oluyorum. Çünkü bu hayat böyle.

Farklılar statükoya karşı bir gün eşitsizliği dengeleyecek. Buna inanıyorum ama bu kendini inkâr ederek olmayacak. Mesela dayanışma ile olacak. Evet, hiçbir şeye ihtiyacımız yok ve evet, aslında her şeye ihtiyacımız var. Biz bütün farklılıklarımızla koca evrende küçük bir türüz, insanız.
 
Teknolojinin gelişmesine her gün hayranlık duyan ve yanlış yüzyılda dünyaya geldiğimi düşünen ben pek katılmadım bu düşünceye.....bireysellik yada birileri olmadan da hayatını sürdürmek için müthiş bir adım...bunun bı tık sonrası çok korkulan çipler olacak ve bu alet ilk adımı aslında....birçok yaşlı için merdiven inip çıkmak adına güzel bir gelişme....
 
teşekkür ederim @mkaravural

@feromon, İngilizce 'ye çevirmeyi düşünmedim değil aslında. ancak üzerinde çalışmak lazım, haklısınız.
Yazınız için teşekkürler.
katkınız için ben teşekkür ederim.

Teknolojinin gelişmesine her gün hayranlık duyan
ben de hayranlık duyuyorum. keşke 500 yıl sonrasında biraz yaşayabilsem :)
Ancak durum tam olarak teknoloji karşıtlığı değil. mesela kullandığım sandalye teknolojisi hiç de fena değil. yazımda da bu teknolojilere karşı olmadığımı ifade etmiştim. Daha çok işin yaklaşımı ile eleştirilerim. nerede ve nasıl kullanıldığı ile amacın ne olduğu sorularına yanıt vermek lazım. üstelik günlük hayatta bu cihazlar inanın bana hiç ama hiç pratik değil. desem ki size bir odadan diğer bir odaya bu cihazla ayakta mı gitmeyi isterseniz yoksa sandalyenizle mi? benim açımdan sorunun yanıtı çok açık.

birçok yaşlı için merdiven inip çıkmak adına güzel bir gelişme....
şu soruyu soralım mı: yapılarda neden sadece merdiven var? dikey dolaşımın başka bir yöntemi yok mu? çünkü "bu tür yapılar inşa edenler sağlamcı ideolojiye yaslanmaktadır" desek, ne dersiniz?

sakatlık çalışmalarında önemli bir isim Tobin Siebers bakınız bu durumu nasıl izah ediyor: "yaşadığımız toplumun her alanında merdivenlerin olması, mimarlarımızın çoğunun erişim olanağı hakkında ciddi ciddi düşünmeyen, sağlam bedenli kişiler olduğunun işaretidir.” (Teoride Sakatlık: Toplumsal İnşacılıktan Bedenin Yeni Çekimine, Bezmez D., Yardımcı S.,Şentürk Y. (Der.), Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2011, s.81)
 
Bu teknoloji bizim gibi din ile yönetilen müslüman ülkelerine asla uğramaz.

Bilim bizden uzak yalnız bilim adamları işitme engelli kişilerin beynine müdahale edebilecek ve duyabilecekler. Tekerlekli sandalye çöp olacak fareler üzerinde güzel sonuçlar alıyorlar.

Yaşasın bilim diyorum bizim gibi ülkeler zaten 500yil geriden geliyor o yüzden bizden bir cacık olmaz. Müslüman ülkelerin maalesef hepsi böyle bir deprem ile insanlar uzuvlarini kaybetti. Ailesini ve sevdiklerini kaybetti. İşini, evini kaybetti. Kimse engelli kişilere acımamalı ve onları anlamalı diye düşünüyorum. Sevgi ve saygı gösterip, ayağa kaldirmalari tüm insanlığın yararına olur. Bilim adamları bunun farkında ve ellerinden gelen her şeyi deniyorlar.
 
Bu teknoloji bizim gibi din ile yönetilen müslüman ülkelerine asla uğramaz.
Tam olarak öyle değil. Şöyle düzeltebilir belki: Bu tür teknolojileri "sadece parası olanlar" kullanabilir. Zira sosyal devlet Türkiye'de tam olarak çöktü
 
Parasını ödediği f35 yeni nesil uçakları bile alamadılar. Para bir yere kadar dış siyaset bile etkiler. Yarın bir ambargo koysalar ilaç bile vermezler yani tamamen dışa bağımlı yaşıyoruz.
 
F35 ilginç bir örnek tabi ama teknoloji, sakatlık ve güncel yaşamla ilişkilendirilmek pek doğru olmayabilir...
Öyle düşünme bir ambargoya bakar iş ilaç bile bulamaz hâle geliriz. Zaten şuan bile kur farkı yüzünden bazı ilaçlar yok o yüzden dış politika çok önemli ve bir gece yarısı geliriz dersen seni yerin 7 kat dibine sokar sokar çıkarırlar. Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır elinde yeni nesil uçak yok, para yok, ekonomik çöküş içindesin ama İsrail'i tehdit edecek cesaretin var.

Teknoloji bizim artistlik yaptığımız ülkelerin elinde ve bize neden versin? Ben olsam vermem artistlik yapıyordun ya diye süründürürme politikası ve ambargo uygulardim.
 
Üst Alt