Osmanlılar hakkında batıda çıkan yazılardan ve Evliya Çelebi'nin notlarından yaptığı derlemelere göre 1500-1700 yılları arasında Osmanlı sarayında mahkemelerde hizmet etmeleri amacıyla bulundurulan bir sağırlar topluluğu yer almaktaydı. (Bu yıllarda batıda işitme engellilerin kullandığı dil ise hiçbir kurumun parçası değildi). Hatta bazı sultanların bu dili öğrendikleri ve halka bir tercüman aracılığıyla hitab ederken işaret kullandıkları da arşivlerde yer almaktadır.
Osmanlı'larda ilk işitme engelliler okulu Osmanlı döneminde II. Abdülhamit tarafından kurulan (1902) Yıldız Sağırlar Okuludur. Bu okulda, günümüz Türk İşaret Dili'nin muhtemel alt yapısını oluşturan Osmanlı İşaret Dili, öğretmenler tarafından okullarda sözel dille beraber kullanılıyordu. Tıpkı yazılı dilde olduğu gibi, bu okulda kullanılan işaret alfabesi de şu anda kullanılan alfabeden farklıydı. Bu okullarda batıda kullanılan işaret dillerinin kullanıldığına dair de hiçbir kanıt yoktur.
Ancak bu okulda 1953'te çıkarılan bir Milli Eğitim Bakanlığı kanunuyla işaret dili kullanılması yasaklanmıştır. Bunun nedeni işitme engellilerin eğitiminde sözel eğitimin gerekli olduğuna inanılması ve işaret dilinin çocukların konuşmasını engelleyeceği düşüncesidir. Yıldız'da bulunan okul Fatih'e taşındı ve şimdi Yıldız okulundaki arşivler Fatih İşitme Engelliler okulunda bulunmaktadır.
Osmanlıda Bedensel Engellilere Yönelik Yapılan Çalışmalar
Bedensel engellilere yönelik yardım çalışmaları Osmanlılara hatta Selçuklulara dayanmaktadır. Selçuklular devrinde bir yardım kurumu olarak faaliyet gösteren AHİLİK teşkilatının sakatlara da hizmet götürdüğü çeşitli kaynaklardan öğrenilmektedir. 19.yüzyılın ikinci yarısında Hilal-i Ahmer Cemiyeti olarak kurulan ve sonradan 1935’de Türkiye Kızılay Derneği olarak adı değişen kurum, bedensel engellilere tedavi ve tekerlekli sandalye vb. yardımlar sağlamaktaydı.19.yüzyılın sonlarında ise Abdülhamit tarafından kurulan Darülaceze bünyesinde kimsesiz, fakir, çalışamayacak olanların yanı sıra bedensel engelliler de barındırılmıştır. Türkiye’de ilk rehabilitasyon çalışmalarına Bursa’da başlanmıştır. Harp sakatlarına protez sağlamak amacıyla 1918 yılında bir atölye açılmıştır. Bugünkü adı Bursa Kara Kuvvetleri Komutanlığı Fizik Tedavi Hidroklimatoloji ve Rehabilitasyon Hastanesi olan Bursa Askeri Hastanesi,1922 yılında Kurtuluş savaşında yaralananlar ve sakatlar için kurulmuş ve bunların bakımı, tedavisi ve tertipleri yapılmıştır.(Çağlar,1982,s.142)
Osmanlı döneminde ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavisi: )
Osmanlı dönemi incelendiğinde ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavilerine büyük önem verildiği ve tedavileri için hertürlü imkanın seferber edildiği görülmektedir.
Aynı dönemlerde avrupa’da akıl hastalarının “içlerinde şeytan var” denilerek yakılırken, Osmanlıda ruhsal ve zihinsel engelliler müzik ve suyla tedavi edilmekteydi.
Osmanlı döneminde sadece ruhsal ve zihinsel engellilerin tedavi edildiği yerlere “Bimarhane” denilmekteydi.
Bimarhane kelimesinin zaman içerisinde anlam kayması sonucu “tımarhane” gibi sadece akıl hastanelerinin tedavi edildiği yer anlamına geldiği kabul edilmektedir.
Osmanlı döneminin ünlü Bimarhaneleri:
İmparatorluğun en parlak devrinde Mimar Sinan tarafından İstanbul’da inşa edilen, bugüne sağlam durumda ulaşan Haseki Hastanesi (1538–1550), Süleymaniye Külliyesi’ndeki şifahane ile tıp medresesi (1550–1557) ve Atik Valide Hastanesi (1583–1587) her türlü hastanın yanı sıra akıl hastalarının da tedavi edildiği ünlü Osmanlı hastaneleridir.
Edirne’deki II. Bayezid Darüşşifası, gerek ilk defa az personelle yüksek randıman almayı amaçlayan merkezi sistemi ve gerekse o döneme göre çok ileri hatta XVIII-XIX. yüzyıllardaki hastane yapılarına ışık tutacak kadar mükemmel hastanelerden biridir.
Sonuç
Dönem itibariyle Osmanlı ve Avrupa dönemi incelendiğinde gerek bedensel engelliler gerekse ruhsal, zihinsel engellilerin tedavisi, topluma uyumu, ekonomik açıdan desteklenmesi açısından Osmanlı döneminin Avrupa’ya nazaran çok daha ilerde olduğu görülmektedir. Özellikle ojenik akımlar göz önüne alındığında (b.k.z
Tarihsel süreçte sakat ayrımcılığı bu durum çok daha bariz kendisini gösteriyor.
Bugünün Avrupa sı ve Türkiye si karşılaştırdığında engellilere yaklaşımda (ne yazık ki) Tarihsel süreçle ters orantıda bir işleyiş olduğu görülmektedir.
Buda sosyolojik açıdan üzerinde önemli durulması gerekli bir durumdur.