Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Özdemir İnce

Sehribanu

Aktif Üye
Üyelik
23 May 2003
Konular
152
Mesajlar
2,954
Reaksiyonlar
0
BİR YAZ GECESİ GÜLÜMSEMESİ

-I-
Son konuk olacağım uyuyan kurşun gövdende
gözcü sudan ve terli topraktan başka
bir de yuvarlak turuncu ve asi

-II-

İki gözün olacak bakan irdeleyen yüzünde

bengi savaşcısı etin tuzun kara ekmeğin
umut aşkın yakın aşkın kin aşkın.

-III-

Ağzının ince sessizliğinde ve kara kışın
direnmesi öç alması gibi durgun etinde

yaşanacak eşit harlı günlerde
senin aşkın
benim gücüm olacak.

Özdemir İnce
 
BAHÇIVAN

Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
yakarmalarla gelmez dünya
sen git onun ayağına

Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
veba sesiyle konuşuyor kahinler
yasaların dünyayı kirlettiği söyleniyor
yas tutuyor üzümde şarap
ve su dileniyor kavmin çocukları

Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
zaman daralıyor, aylardan dikim ayı
derinden sür tarlanın toprağını
yeni mahyalar dik
mahşerin karıklarına

Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni

Sen dönek kent, yırtık kuma,
diye yaz kağıdın beyaz alınlığına,
sen hasret geçidinin softa bekçisi
çöl katlanıyor ve gelmiyor haberci.

Toprağa düşen neyin anlamıdır?

Özdemir İnce
 
BİR KENTİ YAŞAMAK
Bir kenti yaşamak
ona boyun eğmektir-
sözleşmesiz, anlaşmasız-,
ne derse tek tek yapacaksın,
düşünmeden, direnmeden.

Yabancıysan
ve gezgin değilsen
"bir kent yeter" diyeceksin,
"tek bir ölüm";
boğazına oturmuş olan
bir bardak su isteyen.

Boyun eğeceksin yolcu!
bir köle gibi tıpkı,
anlamak için belki,
nedir mutluluğu bir tutsağın?

ÖZDEMİR İNCE
 
BİR TARİH YORUMU

Başkaları karar veriyor senin yerine
seni bildiğini tanıdığını sananlar
seni değil sadece kendilerini savunanlar
ama ne su içmişler seninle, ne yola gitmişler,
o, diyorlar, şunu yapar bunu yapmaz
o, diyorlar şunu sever bunu sevmez
o, diyorlar, kışın hiç güneye gitmez
sıcak bölgelere göçmen kuşlar gibi;

senin ceviz ve çınara hasret göçmenliğini,
senin eller yakan hasretini anlayamayanlar.

ÖZDEMİR İNCE
 
SEVİYORSANIZ EĞER

Seviyorsanız eğer;
Geç kalmayın sakın aşkınızı
söylemeye
telgraf çekin, telefon edin,
mektup yazın...
Uçaklara, trenlere
tüm taşıtlara binin...
Koşun, arayın, bulun,
haber gönderin, birine anlatın...
Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın...
Yani deneyin bütün olanakları,
hiç olmazsa; iki yaprak
samanlı kağıda yazın...
Ama sakın geç kalmayın!

AŞKINIZI SÖYLEMEYE...

Özdemir İnce
 
YORGUN DEĞİLİM

Yorgun değilim,
seni beklemekten,seni düşlemekten,geçen günlerden,
yeniden başlasam da bir başka yenilgiye.

Yorgun değilim,
ne aşktan,ne dostluktan,ne de ölümden,
geceye gözlerimi açarak bakıyorum.

Yorgun değilim,
ne acıdan,ne umuttan,ne de korkudan,
sonbaharla birlikte kazıya başlıyorum.

Yorgun değilim,
ne geçmişten,ne şimdiden,ne de gelecekten;
bir yanlızlığım vardı,gittikçe aşıyorum.

ÖZDEMİR İNCE
 
PAY

Ev kurmak için bir zaman
tarla açmak için bir zaman
sevişmek için bir zaman

bakmak için bir zaman
görmek için bir zaman
anlamak için bir zaman

duymak için bir zaman
ayaklanmak için bir zaman
konuşmak için bir zaman

ekim için bir zaman
bağbozumu için bir zaman
kalmak için bir zaman

doğmak için bir zaman
yaşamak için bir zaman
çalışmak için bir zaman.

-Ölüm mü? demiştin?
Ölüme yer yok ülkemizde,
ölüme zaman yok.

ÖZDEMİR İNCE
 
GÜRLEVİK

bir şeye benzetirim kendimi durmadan
tüyleri uzamış solgun kendimi
bütün kapıları açarım belki de korkumdan
o incecik kelimeler içindir bu yalnızca
kaybolur kurtarmasam uzay karanlığımda

resimler yaparım kırmızıdır sokaksızlıktan
çünkü ellerimi yaparım yüzümü yaparım
teraziler kurulur işler tatlı vücudumda
renklerini yaparım mavisi değişken sesli kara
kum gölgeli yeni balıklar geçer altından
kralların ölümünü bir onlardan anlarım
bir onları anlarım kadınlardan

bir şeye benzetirim kendimi durmadan
kervanlar geçer uzanırım ayaklarımdan
bir yerde dururum güneyde dış kapılarda
bilmem her keresinde böyle olur anlamam
bir o yüzden anarım öperim fantomayı
yeryüzünde işte kadınlar ve erkekler için
ve bir derinlik için yemyeşildir saçları

Özdemir İnce
 
SANDIKLI PAZARINDA

Birden anımsadın bunca yıl sonra
o gördüğün badem gözlü
çingene kadını
tam yirmi beş yıl önce
Sandıklı pazarında

Şimdiye kadar hiçbir kadın
öyle bakmadı
meydan okumadı sana
gözlerini gördün
bir anda sevişip ayrıldınız

Gökyüzüyle birlikte bakmıştı sana
çaktırmadan arasta esnafında

Özdemir İnce
 
OT HIZI-1

Cema'atül - İfna(Yok Etme Meydanı)

V.
Hep yanımdadır benim kıblem:
Uyurgezer olduğum günlerde bile
geceleyin çatılarda dolaşırken.

Yalnız bırakmaz beni kendimle,
bir kez daha yitirince dönüş yolumu,
kuzeyi sorduğumda ağaç bedenlerine.

Dönüş yolu gerekmez, der sapkın dervişler,
bir kıblegâh yolunda Golgotha çıkanlara,
tabanlarının altında gizlidir dönüş yolu.

VI.
Masamda çilekeş karıncalar!
cerre çıkmış bir düğün alayı
ekmek kırıntıları arasında.

Bir aşk dulu bulsam aralarında,
alıp evime götürsem, avunmak için,
penceremde kedi yerine koysam.

Bir ad vermem gerekecek hallerine:
Tekir ya da Karabiber, yakışık almaz;
Ezgiler Ezgisi! desem, borçlu kalmam.

VII.
Tırnaklarımı rehin bıraktım özgürlüğe,
çöl yoluna düşerken yaşlı tırnaklarımı,
otların belleği için bir limon bahçesinde.

Afrika toprağında yaşamakta şimdi
bir başka bedenimin o ilk parçası.

Belki fala bakmakta, yılan oynatmakta,
bir kervan ararken ben Cema'atül-İfna'da.

VIII.
Ne korkunç çağrıdır arayıp kendini bulmak!
Razıyım ben ateşle suyun bir çift yıkımına,
halvet ile çözemeyeceksem tenimdeki ölümü?

Yürüdükçe, önümde arı peteği uçurumlar!
Çare yok: Kendime bir dalgıç mı olsam?

ÖZDEMİR İNCE

OT HIZI-2

Cema'atül - İfna
(Yok Etme Meydanı)

IX.

(Elias Canetti'nin "Çıkın"ı)

Alandaki her sesin içinde bir şey arıyorum,
aşinası olduğum bir şey olmalı, bir ses çıkını, -
bir başka hayattan kıyıya vurmuş bir artığım,
kayanın üzerine çömelmiş kalıntıma bakıyorum. -

("Yerde kahverengi küçük bir çıkın arıyordum;
bir sözcük bile değil, yalnızca bir ses çıkını,
pes perdeden, uzayıp giden, bir vınlamayla öten
"e-e-e-e-e-e"lerden oluşan bir kahverengi çıkın");

"Daha uzaktan kulak verip sesleri dinliyordum":

Bir yaz gecesi rüyası durmakta, kılık değiştirmiş,
dilenci halinde karşımda, bir kahverengi çıkın,
bağdaş kurup oturmuş, şaşırtıcı bir Mağribi anıtı -
taştan değildi ama bir varlıktı, kuşkusuz bir canlı,
bedeni ölmüş birkaç kez, ruhu sesiyle birleşmiş;

bir yaz gecesi rüyası olarak durmakta, karşımda,
bir yaşama denk ses ararken öteki sesler arasında.

X.

Şap ve kalay kokusu! Bıçakcı ustanın
bir fidye borcudur kutsal ocak hazretlerine,
tuzla demlenir çünkü aşığın cömert kalbi.

Gündüzün yüzlerce, gecenin bir adı var!

Bir çocukluk çağı yangını, tütmekte hâlâ,
Ashâb-ı Kehf'i anlatırken kör nakkaş,
su içmekte bir geyik ailesi, iki yanımda.

Gündüzün yüzlerce, gecenin bir adı var!

Ocağın başında harf sırrına ermiş bir usta,
alnında batıl zamanların sapkın vahiy teri;
bir Hızır görmüş, yıkandığı ateşin suyunda.

Gündüzün yüzlerce, gecenin bir adı var!

"Aşık ve maşuk benim!" diyor dilsiz meddah,
"Diyeti ödenmiştir dinsiz ocağın, ateşe,
bıçak sapı olacak kurbanlarımızın boynuzu!"

Gündüzün yüzlerce, gecenin bir adı var!

XI.

Bir binek taşı tanıdı beni, sefernamemde,
görüp tırnağı dökülmüş başparmağımı,
(çıkarmıştım demir çarıklarımı, yorgun)
kılık değiştirmiş emanet halimle bir vahada
nişanemden tanıdı beni. Ah, yolum kırıldı!

Sıçrayarak uyandım bir bedevi uykumdan
ve baktım : Sığdığım sahranın ucu bucağı yok;
gördüm ki suretimi gizlemekte bütün taşlar.

Bilemezdim, kimse söylememişti nedense bana:",;
"Bir cehennemdir kendinden haberli olmak!"

XII.

Bir Alan'dayım! Hiçbir yerde!
Bir aşkla, sığışıyoruz birbirimize.

Çekip gölgemi mıknatıs gölgesiyle
kalabalığın içinden
gezdiriyor beni bana doğru
içine alıyor beni
içime alıyorum onu
geziyor beni
bir aşkla, sığışıyoruz birbirimize
taşıyoruz birbirimizi
taşıyoruz birbirimizden

(0 ve ben!)
dağları akarsuları denizleri geçerek
bir çöldeymiş gibi, bana doğru,
bir çöldeymiş gibi, ona doğru
çile yollarımdan birinde
ne gönül ne fitil ne ateş. ..

Mum ışığında olmuştu son gelişim,
ispermeçet açmayacak dönüş yolumu.

*
Çıplak ayakla durdum güneşin huzurunda,
Duydum : "Lambada titreyen alev üşüyor"

Bedenim çıplak, durdum, güneşin arkasında,
rüzgârın bir tarağını kırdı fildişi saç telim.

Tez olun, kırk haramiler el koydu uykuma,
benim, bir eksik yaşamlı, bu zamansız kafirin.

*
Doğdukları evlerde ecelle ölen kadınlar!..
Adak çiçekleri toplamadan, bir kez olsun,
bir hasret ırmağına fırlatmadan onları, aşkla.

Hiç sitem etmezler günün doğuşuna, hiç,
bu yas onlar için, diyor, bu heyula düğün,
onlar içindir, diyor, bu zındık şeb-i yelda.

Kıl torbasına koyuyor aşık kemiğini, sonra,
dar zamanlarda büyü bozan efsane bekçisi.

*
Uykusuz gecelere bir sor bulmak istiyorsan kendini,
ama ne korkunçtur, dayanabilir misin, kendini bulmak.

Aklın varsa yitirirsin kendini bulduğun bir anda,
sarp yolunda gidersin, müşrik yatırlar selamlar seni.

Kendine kıyar bir gün bir şey olmak isterse tuğla.

ÖZDEMİR İNCE
 
EY OĞUL YAZICI OLURSAN

Ey oğul bir gün yazıcı olursan
gözü gözünde yüreği yüreğinde eli elinde
inancın tadını söyle ülkemin çocuklarına

Ey oğul bir gün yazıcı olursan
kuşkunun birikmenin ve beklemenin yazıcısı
sakın masal anlatma ülkemin çocuklarına

Zaman akıp gitmekte dağ taş değişmektedir
demir paslanmakta temel çürümektedir
al kalemi bildiğin en gerçek sözü yaz

İşte ateş tuğlası ağaçlar kökleri
işte ayağımızın bukağısı sırtımızdaki hançer
yazılmamış şiir isimsiz kapalı kitap

Erkeklerimiz var elmanın bir yarısı
biraz sabır biraz öfke biraz sarmaşık
sorusu sorulmamış yanıt boynu Pir Sultan

Ey oğul bir gün yazıcı olursan
sesini sev sevgini çoğalt yüreğini aç
onu güzel ölüyü anlat ülkemin çocuklarına


ÖZDEMİR İNCE
 
EVREN YORUMCUSU

Atlayarak çiz dünyayı
gerçekler söylenmeyen alanlarda kalsın
yani gerçekleri söyle, sadece onları

Bana sorarsan -ki sormasan da olur-
yüreğindedir yaşamın bütün ipuçları

ÖZDEMİR İNCE
 
Üst Alt