Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Perihan Baykal

Fırtına

Aktif Üye
Üyelik
12 Haz 2007
Konular
52
Mesajlar
1,117
Reaksiyonlar
0
Aşkın Akkor Hâli

surlara yazdım surlara yazdım surlara
sırlar yazdım sırlar yazdım ah sırlar

aşkın kaç hâli var ustam kaç hâli
ustam sedefkârım kaç hâli
ben kaçıncı hâliyim bu kaçıncı

yırtılışım yeni(m) den

-göçler delisi-

hangi yayın okuyum ucunda kanlı temren
günler soldum güller soydum yastığımda
lavanta kokusu kokusu bahçeler doydum

soyundum terimden tenimden giyindim sen
haddelerden geçtim mavisinden kobaltın
bir geyik ağlıyordu gülüyordu gözlerimden

çıldırmış bir şıvgının peşinde
önünde bir şıvgının çıldırmış

esrik çiçek

-işte o körükte açan-

usulca fısıldadı eğildi kulağıma
bildim! akkor hâliyim aşkın


Perihan Baykal​
 
Çünkü Biz En Çok Aşkı Sustuk

-daha bağları yazacaktım uzayıp giden
masalını ninemin bin bir geceden-

çünkü biz en çok aşkı sevdik, sedefli
inci taneleri aradı ince ellerimiz
boncuk terli ayasında mavinin
yedeğimizde hep bir kırba sevinç

tabanlarımızda can kırıkları
özümüz her yandığında inceden elenen h'ûn
aşk ile aşılanan ol yaralı nesteren

-dağları yazacaktım daha kavi
ıhlara vadisinde yatan gemileri-

çünkü biz en çok aşktan öldük inan
kıyımız derin kuyumuz yusuf
çevrenimiz
derya deniz

ağyara suçtuk yârene bağış
uyuduk uyandık sil belendik umuda
şahbaz idik şah olduk şahmaran
yeniden yineden mor mineden doğduk
kor lüleli saçlarını güneşin

-kantarması gül dalı alatavlı taze tay
daha suları yazacaktım deliboran karlı çay-

şıramız üzüm dilimiz şiirden
ayaklarımız gök
balımız balamız sütten
kesilmeden

karış dilini dilime
barış

çünkü biz en çok
aşkı sustuk


Perihan Baykal​
 
Yüreğim Bir Ok, Sana Doğru

pirinci taştan ayıklar gibi
s'ayıklıyorum dilimi
taşlar mı yoksa tadı veren, sektiren şiiri
mavinin buzunda, buluşmanın pırıl incisi
duyulmadık at donları, tiradlar, kundakçı fitilleri
kişneyen tayı tabunun
katli vâcip
âti

ben böyle şiirler de yazdım bak
çeperlerimde çiviler, duvar yazıları

'yürüdük.. yapıncak üzümleri arasından
pembe ve buğulu'

ah! şampanyanın rengine vurgun arsız sevinç
savaş baltam, siyretim
içimde bir orman, yangınını büyüyor
paleontolojik acun kazıları

-sonra mamutlar
sonra ayın en saf hâli-

ben önce sulara yazdım

-en çok öğlenleri-

kıvrım kıvrım boşluğa
biraz telaşlı bir sükûnettim
eşiğimde manolyalar ve kör bir kedi

üfledim çayırlarına gök/çe/yüzünün
yeşil bir pencere gibi giyindim seni
soyundum çırıl
bir kucak dolusu limon çiçeği sana hâk
ki dilim tutuştu şimdi bir yangın
kokla açılırım

her zerrem çağırırken ateşi
kânın derininde lâl ve hûn
yüreğim temreni alevden bir ok
arasına, iki kaşının

aşkın sonu kül
ko yanalım






Perihan Baykal​
 
Füruğ'a Derkenar

aşk; nevbahar
belki sonsuza açılan kapı
yan yatmış bir sekiz kadar

sonu almayan göze
sığmaz hiç bengisu

füruuuuğ
âyet-i kerime'si şiirin
ki gözlerinde bir çift kuğu
kendi gecesine bakar

tahtlara inat, tahtırevanlara
şâhımerdanlara
aşkı soyup alacalı kabuğundan
eb-rû-li

tâcı deli kız çeyizi
çalabı gök yüzü zambak

paslı kında
çın çın çınla yan

ben göğe akıyordum o yere
orada
kumlara karışmış fısıltıları arasında
deniz kızlarının

dedim mayıs! dedi beni kan tutar
kaysı gül

-çölü içinde-

çağırgan ve yüngül

'geliyorum, geliyorum, geliyorum de'

aşk! 'uslandır beni'

sus'u bilmeyen dil
olur mu bülbülü dilşat

bir kez daha
suç ortağınım gönlüm

ver gitsin külümü yele


Perihan Baykal​
 
İllâ'h

gülü düşünür gül olurum bülbülü sen
insan bir pagan rüyadır bazen
tanrının gördüğü

i (di) l

taylar suvarıyorum içimde kıvrak, doru
değiyor gazelim bengi suyuna
diriliyor yeşil, hâreleniyor ebrû

dışarıda yüreği ağzında felfelek nisan
amber dilli, bela dilli, santuri
ah o dizgin tutmaz küheylan, o mavi
gecenin satenine yıldız diken kılaptan

ve illâ'h
papirüs kıyısında sır kokan nil
ağzının buhurundan süzülen
o sonsuz lil

bütün kiplikleri kıran sırça teber



başkaldıran bir eda var sesinde

-ama kime-

o hep yanıtsız soruya yanıt

-ama hangi soru-

tadın damlıyor içime

–şıp, şıp-

akan suyun billursu serinliği

bu gece üç kat daha bilge bizden
tenimiz; bütün dilleri bilen dilsiz

çıkar batıklarımı derûnumdan, çil çil
birer birer
hadi ov lambayı, çıksın cin
biledim bütün dilekleri

âh

dilini unutmuş bir ezberim şimdi
ezberini unutmuş bir leylî

ve illâ'h
bir gülün iç çekmesi
aşk ile iç çekmesi bir gülün
kızıl bir uçurumun tarifsiz derinliği


Perihan Baykal​
 
Sus Çiçekleri


Uç beyi miydik şehriyârın
sürgünü mü?
Geceye mi zincirliydik
yoksa biz miydik ebesi
nevbaharın?

Dilimizde zakkum acısı.

Bizdik şehristanların beton ormanlarını yara yara geçen, elimizde ufunet denizlerini biçen asâlar. Kanımızdan karanfiller bıraktık geçtiğimiz yollara ki yaladı ardımızdan gecenin yarasa dilleri. Gazel damarımızdan daha yakındı bize yağının paslı kılıcı ve başımızın üzerinde alıcı kuşlar dolaşırdı.

Reddettik kayraları. Sunduk gülnar bedenlerimizi kan rengi şafak çığlıklarına.

Fâili meçhul kurşunlara geldi imlerimiz.

Paslı dilinizde zehirli sus çiçekleri.[FONT=Arial][/FONT]
 
Ay/rılık Baladı

-ayrılık ay gibi sessiz gelir-

hüzzam bir gece acıtırken akşam sefalarının rengini
bölünürken dilim dilim
o gayya kuyusu kesir
çözüp nakışından sevdamızın renkli ipliklerini
kırışalım
hangi renkleri istersin
birlikte sevmiştik kırmızıyı
kokusunda avcunda parlattığın elmanın tadı
erguvanları biz boyamıştık mora
bir Mayıs sabahı
polis düdükleri arasında
al kitaplarını içinde kuruttuğum güllerle
okudum hepsini


-ayrılık ay gibi sessiz gelir-

unutulmuş derbendinde bir dağın
unutur gibi dikenler arasında açan
o mavi çiçekleri
yüzüme çizdiğin gök kırıntısı
senden yadigâr kalsın
ellerime ellerinden
ağzımda öpüşünden bulaşan
cam kırıkları
meşum kuvars
git
parmaklarımın arasından akan su gibi
çarığın, âsan, saçındaki kırağı
senin olsun
bütün renkler


-ayrılık ay rengidir-

bana beyaz yeter
yeter yüzük taşımda
göllenen zehir

Perihan Baykal​
 
Gecenin Yaşı Kaç

00.00
şiir söndü

sarkıyorum köhne balkonlarından gecenin
tut elimden dünya

01.00
değmezmiş! ne okuna ne yayına
ne kuyruğuna ışıl ışıl yalaza
ne temrenine yâkut

çırpına çırpına can veriyor
sevinç kuşu, içimdeki

yutkun, ey ankebut

02.00
hangi çifte vurdu çifte kumrularımı
hangi kör tahradan kalma
gülün ağzındaki ağır avaz

doldurdum gecenin afyonunu çubuğuma
siyahı çokcaydı günün
gecem bu yüzden çınayaz

03.00
ey olağan ışk
biz yaralı bir güzden geldik
biz sarı benekli ol parsın
kor ateşten gözünden
biliriz gülün kırmızısını
da dilini kuytu yaprağın
ve geceyi nereden deldiğini
şol tirendaz didenin

sığmayız çula çuvala
sözün sığına hiç
elbet veririz hakkını
olsa da kerhen şerrin

04.00
örüp duruyorum
bir ters bir yüz
bitmeyen bir çileyi boynuma
salacak'ta bir ölüyüm, havar
belki de zırtaze bir deli

fıratım gitti gideli
fıratım gitti gideli

-gecenin yaşı kaç-


Perihan Baykal​
 
Köprüyü Geç

nergiz
unutup yüzünü suda, perirû
pür telaş.. pür sevda.. pür atlas
elâ bir denizi dolar gözlerine
amor amor! ah, mine'l aşk
avuntusu göğün ve gülün
ilmeğinden boşalan
tığ ve ten

kurumuş gül defterimin arasında
epriyen gün, ezilen yonca
ne çabuk geçti söğüdün gölgesi ve yaz
nemli, derin, uzak
bir denklemi küflenir
bilinmeyeni sen

yine de bir şey var eskimeyen
ah, eskimeyen! taze, buğulu
boyayan gemilerimi gövde çatı palamar
o sırnaşık begonvil, o çılgın rakkas

ucuz şarap başımı ağrıtır bilirsin
meyhaneleri sevmem
iyot kokusu içir bana
balıklar nasıl sevişir öyle sevişelim
köprüyü geç, ordayım
ağzımda bir parabol eğrisi
elimde nü bir soru
imi ben

Perihan Baykal​
 
Kuşlar Yıkanır Sesimde

tuz basılmış yaralarıma inat
pervaneyim ışığında
ey hayat

devrik bir sultanın
kahreden kederi
yanmış yıkılmış
saray öreni
değil artık yüreğim
zinciri kopart

ay çapında bir dul gecede
sular uyurken uyandım
dudağımda çiy
gül yaprağında kan
dizginleri yağmura dolanan
doru taydı zaman

gömdüm ölülerimi
bir kızıl gülün dibine

sorgucum Anka tüyü
saltanatım gül
böğürtlen mevsimi
kuşlar yıkanır sesimde

Perihan Baykal​
 
Yâre

bütün ruhumla
sana taşındım sevgilim
pâre pâre
yaralarımla

diri ve kırmızı
kalbimdi bıraktığım avuçlarına

sığamadım
sığamadım
sığamadım

ah o şahlanan maya, o burcu hisar
nağmesi aya değen çağanak
yer ile yeksan

yan! ılgım… katlan yine eğnine
sarılarını sar geri, sırlan

dinler gibi kendini ney
susar gibi kendine neyzen
kalsın bende yalnızlığın
suretâ bir sağanak

unutma
acıdır suyu pişmanlığın
gün gelir hatırlarsın
kıyından geçmişti bir vakit
yelkenleri güneş fırtınası
bir dev kadırga

hercâi alacası değil çün
açar kızıl kan rengi
bir zor gülün bağrında

ve hak edene takar tâcını
aşk

Perihan Baykal​
 
Eğnimde Yıldız Yarası

batık bir deniz çalkalanır içimde
gamında siren sesli martılar
yaktı serdümen ufku
arduvaz taşa döndü gök
duldası gül kurusu​

kaç ay eskiteceğiz, kaç eprimiş ay
değmeden maviye yeşil, tutsak
ellerim ellerindeki kavruk çizgiye​

kaç sabah öğüttüm bekleyişin
kör değirmeninde. -silme
bırak çizsin yanağını acı-
kaç kere yoldan döndü dengim
içim dışım resif, keskin kayalar
keser yolumu... safir gözleri suyun
kedere de yakışır aşka da
beyaz mürver çiçeği​

gelemedim ah... gelseydim
kalyonlar kaldıracaktık o gül ülkesine
eğnimde yıldız yarası... mavi​

[FONT=Verdana]PERİHAN BAYKAL[/FONT]
 
Ben Hayatta En Çok Seni Sevdim

ben hayatta en çok seni sevdim
sen çıkıp yeldin, geldin ya yeğin
gündüzler gece oldu, geceler gündüz
güneş tabakta turunç, ay gölde tavus

kazaz inceliğiyle yontardık aşkı, biz aşkı
tek tek, tane tane, an be an
fırat kıyısında içilen mırradan acı
ve deliydi balımız

-ki en çok sevdiğini kanatır insan-

ben hayatta en çok seni öptüm
dudağım dudağına
tenin tenime değende
en güzel kırmızısı dünyanın

ben en çok sana güvendim hayatta
tuttum elini eğildim uçurumuna yüzünün
kar yağarken düşlerimize incecik
sen gibi örtmedi bir daha kimse üstümü

ben hayatta en çok sana küstüm
giderdim senden sana varırdım
sığındığım dulda yine senin kuytun

iflah olmaz martısıydım göğünün
ben tufeyli, ben evcil, ben vahşi
ne olduysam hep senden yana, sana doğru

yirmi bin gözüyle baktım kelebeğin sana
bakar gibi suya gül, uçsuz ve sonsuz
bir yavru kuş ağzıydı yüreğim ağzında
işte öyle, işte öyle, işte öyle sevdim

hayatta ben en çok seni sustum
yaşım göstermedim yağı yabana
geceler boyu eğirdiğim kınnaptın ince
ellerim kalebent, gözlerim sufi
ben seni bir büyük yemin gibi sevdim

ben hayatta en çok seni

şimdi kim özür dileyecek kuşlardan, kim
hangi dal, hangi mavi

Perihan Baykal
 
Mavi

telvede murattın, eşkin
yoluma torlak harâmi
şehre şehrâyin, çün çölde şelâle

-döküldü geceye ayn(an) ın sırrı
bir bir açıldı kapılar-

olayım zühre yıldızı, şol gecene şems
doğur beni akşamdan
uyut uykularında ılık ve derin
başım boynunda; vertigo

gece nerde, çöl ve şehir
nerde karıştı denize nehir
kanadıkca topuğumuzda lâle
yazıldı elifinden her cüz

çiy gibi düştük temmuz'un döşüne
karıştı gülce köklerimiz
sana dokunduğum yerde
başladı bak en güzel mavi



Perihan Baykal​
 
Üst Alt