Hemingway, Emily Dickinson, Virginia Woolf, Edgar Allan Poe, hatta Amadeus Mozart gibi isimleri bir düşünün. Parlak, yaratıcı, olağanüstü zekalar trajik anksiyeteleriyle beraber bipolar bozukluk, depresyon, anksiyete atakları ve özellikle de panik ataklarla bir ömür geçiştirdiler kişilerin hepsi tanınmış simalardı. Ancak tarihte, kendi küçük dünyasında yaşayan sessiz, yanlış anlaşılmış ve yalnız dehalar da her zaman oldu.
aslında temel sorun damga :
Ruhsal bozukluğu olan kişiler damga nedeniyle genellikle izole, yalnız ve yanlış anlaşılmış olarak yaşamak zorunda kalabilirler. Ruhsal hastalıklara yönelik damgalama eğilimi ve bu eğilimin sonucu hastaların toplumdan dışlanması, hastaların ve yakınlarının yaşam kalitesini bozmakta, tedaviye uyumlarını ciddi şekilde engellemektedir.
Dünya üzerinde ruhsal hastalıklara yönelik inançlar genellikle olumsuzdur. Bu nedenle birçok hasta hastalığını saklamak çabası içindedir.
Araştırmalara göre, toplumda ruhsal hastalıklara yönelik yaygın olumsuz inanışlar ve düşünceler şu şekilde sıralanmaktadır:
- Ruhsal hastalıklar gerçek birer hastalık değildir,
- Ruh hastaları kurumlarda kilitli tutulmalıdır,
- Ruh hastası olan birey asla normal yaşamına dönemez,
- Ruh hastaları tehlikelidir,
- Ruhsal bozukluğu olan birey ve gençler acı çekmezler,
- İyileşen ruhsal bozukluğu olanlar gerçekten önemli veya sorumlu pozisyonlara uygun olamamaları nedeniyle düşük iş seviyelerinde
çalışabilir,
- Ruhsal bozukluğu olan kişiler kendi hataları nedeniyle hastalanırlar. Ruhsal bozukluğu olan insanlara ilişkin damgalamada medyanın da etkisi
bulunmaktadır. Haberler, şiddet suçları işleyen bireylerde bunun nedeninin bir ruhsal hastalık olduğunu vurgular,
televizyon haberleri suç işleyen insanları ruhsal hastalığa sahip olan insanlar olarak tanıtır;