Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Rabiâ-tül Adeviyye

asi93

Üye
Üyelik
15 Kas 2009
Konular
20
Mesajlar
305
Reaksiyonlar
0
RABİATÜL ADEVİYYE…



Râbia-tül Adeviyye yetişkin bir yaşta değilken annesi ve babası vefât etti. Üstelik, Basra'da kıtlık ve fevkalâde pahalılık vardı. Bu hengâmede Râbia'nın ablaları dağıldılar. Kimsesiz kalan Râbia'yı zâlim bir kimse yakaladı ve hizmetçi olarak iş gördürdü. Sonra da köle olarak altı gümüş karşılığı bir ihtiyara sattı. O ihtiyarın hizmetçisi olarak, gösterilen zor işleri sabırla yapmaya çalışıyordu. Çok sıkıntılı günler geçirdi. Çok zahmetler çekti, fakat isyân etmedi. Allahü teâlânın takdirine râzı oldu. Edebi fevkalâde idi.


Bir gün karşısına bir nâmahrem, yabancı çıktı. Ondan sakınayım diye hızla giderken düşüp kolu kırıldı. Acz ve kırıklık içinde, mahzûn olmuş bir kalb ile Allahü teâlâya yalvardı.
"Yâ Rabbî! Garip ve kimsesizim. Yetim ve öksüzüm. Köle edildim. Bir de kolum kırıldı. Lâkin ben bunların hiç birine üzülmüyor, yalnız senin rızânı istiyorum. Benden râzı olup olmadığını da bilmiyorum" dedi.


Bu sırada bir ses duydu.


"Üzülme, sen âhirette meleklerin bile imreneceği bir makamda bulunacaksın." diyordu.
Râbia tekrar efendisinin evine döndü. Günlük hizmetleri yerine getirir, akşama kadar ayakta dururdu. Bununla beraber her gün oruçlu olur, geceleri de Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle geçirirdi. Bir gece efendisi uyandığında Râbia'nın odasından sesler geldiğini işitti. Pencereden bakınca, Râbia'nın, secde ettiğini, Allahü teâlâya şöyle yalvardığını duydu. Diyordu ki:


"Ey Rabbim! Benim arzumun senin emrine uymak olduğunu biliyorsun. Benim saâdetim senin huzûrunda bulunmaktır. Eğer elimden gelse, sana ibâdetten, bir ân geri kalmam. Fakat ev sâhibimin hizmetinde bulunduğum için ona hizmet ediyorum ve sana gereği gibi ibâdet edemiyorum..."


Ev sâhibi, bunları duydu. Ayrıca, Râbia'nın başı üstünde bir kandil bulunduğunu, kandilin bir yere asılı olmadan havada durduğunu, odanın o kandilin nûru ile aydınlandığını gördü ve hayretten dona kaldı.


"Artık Râbia köle olamaz!" diyordu.


Sabaha kadar uyuyamadı. Sabah olunca hemen Râbia'yı çağırdı ve dedi ki:
"Artık serbestsin. Dilediğini yap. Ama burada kalırsan ben sana hizmet ederim."
Râbia;
"Gideyim." dedi.


Oradan ayrılıp küçük bir eve yerleşti. Bütün vakitlerini ibâdetle geçirir, bir gün ve gecesinde bin rekat namaz kılardı. Kefenini dâimâ yanında taşır, namaz kılacağı zaman onu serer, üzerine secde ederdi. Kefeni yanında olmadan gezdiğini, kefenini beraberine almadan konuştuğunu kimse görmedi. Süfyân-ı Sevrî ve Hasan-ı Basrî, ondan feyz alırlardı. (alıntıdır)

Rabiatül Adeviyye hazretleri köle olurken tutulurken Ona nice eziyetler ettiler.günlerce susuz bırakmalarına rağmen kendisine içmesi emredilen şaraptan bir yudum içmedi!Aşağıda O’na dair birkaç menkıbeyi zikredelim;

Kendisi Tâbiînden olup Süfyân-ı Sevrî (k.s.) ve Hasan-ı Basrî Hazretleri ile aynı asırda yaşamış büyük bir veliyye hanımdır.
Gönlü aşk-ı ilâhî ile dopdoluydu. Gözü devamlı yaşlıydı:
"Bizim istiğfârımız yeni bir istiğfâra muhtaçtır." derdi.
Geceleri kâim (huzûr-i ilâhîde ibâdet hâlinde), gündüzleri sâim (oruçlu) idi.
Bir gün ona:
"Kul, ne zaman rızâ makâmına ulaşmış olur?" diye sordular.
O da:
"Başa gelecek musîbetler, kişiyi nimetler gibi sevindirecek olursa..." şeklinde cevap verdi.
O’nun en meşhûr duâsı da şudur:
"Yâ Rabbî!

Sana cennetin için ibâdet ediyorsam, beni cennetine koyma!Eğer sana cehenneminden korktuğum için ibâdet ediyorsam, beni cehenneminden çıkarma!.. Eğer sana senin rızân için ibâdet ediyorsam, beni cemâlini seyretmekten mahrûm etme!"



Rabiatül Adeviyye Hazretlerini yahut Allah-u tealanın muhabbetine muhatap olmuş zatı mübareklerden birini anmak bizim için ne cüret,ama onlarla şereflendirmek dillerimizi, ve onları hayallerimizin ulaşılmaz noktalarında da olsa abideleştirmiş,idol haline getirmiş olmak ne güzel saadet…


alıntı...
 
cok güzel bir paylasim oldu Hz. Rabiatül Adeviye evliya kadinlardan biri olarak tsk. ederim
 
Allah (c.c.) O'ndan, O'nu sevenlerden, O'nun yolunda gidenlerden razı olsun inşallah.

Bir yerde Rabiâ-tül Adeviyye'ye ait olduğu söylenilen bir söze rastladım. Onun ruh halinden bir fikir vermesi açısından paylaşmak istedim.

"Ben ne zaman ezan sesi duysam, kıyamet gününün ilan edilişini duyar gibi olurum. Ne zaman kar yağdığını görsem, amel defterimin sayfalarının uçuşacağı anı hatırlarım. Ne zaman sıcakla karşılaşsam, mahşerin sıcaklığını ve hesap gününün hararetini hatırıma getirip erimeye başlarım... "

asi93 teşekkürler...
 
ben teşekkür ederim okuduğunuz için yorumlarınız için
 
Yüce Rabbim hepimize o mübarek insanların yolundan gidebilmeyi nasip eylesin...amin...
 
doğumuyla basrada aylarca yagmayan yagmur yagmış,doğdugunda babası ismail hüzünlenmiş sebebi bu kıtlık ve yoklukta nasıl bakarım diye bu hüzünle uykuya dalmış. rüyasında peygamber efendimiz(sav)görmüş uyanınca su melike git bana her gün 100 salavat okuyordu cuma gününü unuttu ceza olarak sana bir altın versin dedi.ismailde aynısını yaptı
efendisi tarafından azat edilmeside
efndisi yiyecek vermiyordu aynı olay hz Meryem validemizin basınada geldi kaldığı yerdeki yiyecek ve içeçekleri Allah(cc)tarafından hediye olarak geldiğini söylüyor
kefen ise rabiatül adaviye hanın evliya ibadet ederken eve hırsız giriyor evde calacak bi sey bulamayınca kefen bezini alıyor gitmek istediğinde kapının yerini bulamıyor kefen bezini yer koyuyor bu arada ibatetini bitiren evliya hırsızın boş gitmesine dayanamıyor ve seccadeyi hırsıza veriyor kalan hayatında ise seccade olarak kefenine secde ediyor
ne büyük ince gönüllülük hırsıza dahi acıyarak evden boş gitmesini istememek
Peygamber efendimizin (sav)sahabeye anlatığına göre Rabiatül Adaviye hz için ölünce 70 bin kişiye şefaat edecegini ve bunu az buldugu için her 70 bin kişiye bi okadar daha kişiye şefaatçi olacagını haber veriyor
inşallah bizlerde şefaatine nail oluruz

amin ne kadar güzel bir insan

böyle paylasimlar okunmadan gecemem ben asi Allah razi olsun güzel oldu ..

saolun hepimizden inşallah
 
rabia sembol bir kadın.ne mutu çağdaş rabialara....
 
Bir sohbetlerinde Hasan-ı Basri (ks) “Nasıl ki erkeklerin aslanları varsa, dişi aslanlar da vardır” dedi.

“Kimdir bu dişi aslan?” diye sorulunca, o da dişi aslanın Rabiatül Adeviyye olduğunu söyledi.

Bunun üzerine, zamanın şeyhleri ve mürşid’leri Rabiatül Adeviyyenin evine ziyarete geldiler. Rabiatül Adeviyyenin evi o kadar mütevazı idi ki, dünyalık birkaç parça eşyadan başka hiç bir şey yoktu. Evinde ışık dahi bulunmamakta, karanlık bir yerdi. Gelen ziyaretçiler, Rabia anamızı tebrik edip, bu makama nasıl geldiğini soracaklardı. Hasan-ı Basri o karanlıkta: - “Sen sağa, sen sola, sen de buraya otur” diyerek, herkesi yarım ay şeklinde topladı.

Bundan sonra:

“Mallarınız, çocuklarınız sizin için birer fitnedir.”(Teğabün /15)

“Sakın ola ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın (cc) zikrinden alıkoymasın” (Münafıkun /9)

ayetlerini okuyarak sohbete başladı. Çeşitli ayet ve hadislerle Allah’ı (cc) sevmenin yollarını anlattı. Daha sonra sözü Rabia anamıza bıraktı. O mübarek kadın da:

─ Herkes sevdiğinden bahseder. Ben Allah-ü Teâlâ Hazretlerini öyle seviyorum ki Muhammed’il Mustafa’ya dahi kalbimde yer kalmadı” deyince, orada bulunanların hepsi “Allah, Allah” diye hayıflanıp ağlamaya başladılar.

Rabiatül Adeviyye (ra)’ın sözlerinden anladığımız O’nun hem Rasulullah’ta hem de Allah-ü Teâlâ da fani olduğudur.

Hasan-ı Basri, kadınları irşad edecek, onlara Allah ve Resulü’nü sevdirecek bir insanla hayatına devam etmek istiyordu. Bu sebeple Rabiatül Adeviyye ile evlenmek istedi. Onunla görüşmeleri için aracılar yolladı. Rabiatül Adeviyye bu teklifi duyunca:

─ Ben dokuz nefsime sahip oldum da, O bir nefisine sahip olamadı mı? Hayır, istemiyorum” deyip aracıları geri yolladı.

Cevabı duyan Hasan-ı Basri Hazretleri:

─ Eyvah! Teklifimi nefsanî zannetmiş, yanlış anlaşılmışım, deyip, bizzat kendisi yanına gitti. Ona:

─ Ya Rabia! Biz seni burada mahcup gördük. Seni Allah için nikâhlayıp, haneme götürmek istedim. Tüm mü’minlerin senden ve senin ilminden istifade etmesini arzuladım, deyince.

Rabiatül Adeviyye:

─ Eğer benim son nefesimde imanla gideceğime, kabrimde suallere cevap verebileceğime, sırat köprüsünden geçebileceğime dair bir ruhsat, bir imza verebilirsen, hemen kıyalım nikâhımızı, dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basri Hazretleri:

─ Katiyen böyle bir şey yapamam” deyip ağlayarak evine gitti. Bu olaydan kısa bir süre sonra Rabiatül Adeviyye vefat etti. O’nun tabiri ile: “Âşık, maşukuna kavuştu” O sıralarda Selman-ı Farisi (ra) Hazretleri 129 yaşında olduğu halde, Kufe şehrine Hasan-ı Basri Hazretleri ile görüşmeye geldi. Ona Allah-ü Teâlâ’da fani olmanın formüllerini gösterdi. Böylece Hasan-ı Basri Hazretleri, Seyr-i Sülûk’unu tamamladı. Kemale erip, Efendimizin varisi yani Varis-i Nebi oldu. Bir gün Rabiatül Adeviyyenin (ra) kabrinin başına gelerek:

─ Ah Rabia ah! Öyle ruhsatlar varmış ki; eğer şimdi benden o ruhsatları isteseydin; İman ile gitmene, Kabir suallerine yardımcı olacağıma, Sırat köprüsünden geçeceğine, Amel defterinin sağdan verileceğine, Livaü’l-Hamd sancağına gideceğine dair, değil imza, mühür basarım mühür... der.

Ehlullahın haber verdiği bu kıssadan anlaşılacağı üzere, Allah’ın kendilerine izin ve ruhsat verdiği nice zâtlar, Allah katında Şefaatçi olacaklardır. Allah katında Şefaat etmeye izin verilenler, öncelikle bu Ümmete haliyle, yaşantısıyla örnek olmuş, ışık olmuş Önderler olması icap eder. Zira onlar, Allah-ü Teâlâ’yı kullara sevdiren ve kulları da Allah’a sevdiren Önderlerdir. Mürşid-i Kamil olmanın kendisine uyanlara ne gibi bir şahsiyet kazandıracağı hakkında, Rabia (ks) ile Hasan Basri (ks) arasında geçen bir hadiseyi anlatarak, Kamil Mürşidin Hak Teâlâ katında ulaştığı mertebelerin ehemmiyetine işaret etmektedir.

***************************************************


Bir gün namazda iken evine hırsız giren Rabia, namazını bitirinceye kadar hırsızın birşey bulamayıp eli boş döndüğünü anlayınca seslendi: “Ey muhtaç adam, bari ibrikteki sudan abdest alıp iki rek’at namaz kıl da emeğin büsbütün boşuna gitmesin...”
Hırsız şaşırmış, korkuyla karışık bir ruh hâline kapılmıştı. Hemen abdest alıp orada namaza durdu. Rabia bundan sonra ellerini kaldırıp dua etti: “Yâ Rab, bu muhtaç, benim evimde alacak bir şey bulamadı, onu Senin kapına gönderdim. Sen elbette benim gibi değilsin. Onu boş çevirmezsin.”
Namazı bitiren hırsızın, tevbe, istiğfar etmeye başladığını duyunca, bu defa da şöyle yalvardı: “Yâ Rab, bu adam kapında birkaç dakika bekledi, hemen kabul ettin; ama bu âciz, bütün ömür boyu kapındayım, hâlâ böyle kabul edilemedim!” Kalbine doğan ses şöyleydi: “Üzülme, onu senin hürmetine kabul ettik!”
 
Üst Alt