Sağır ve Âmâ Bir Çocuğun Başarısı: Pedagog Helen Keller
Ülkemizde engelli sayısının hiç de az olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu kaderin ortak yolcularının yaşam standartlarında, sosyal devlet ilkesi gereğince her geçen gün bir nebze rahatlama olmakla beraber çok ciddi sorunlar yaşandığı muhakkaktır. “Ateş düştüğü yeri yakar.” misali engellilerin yakınları ve onların eğitimiyle ilgilenenler dışındakilerin çoğunluğu bu durumdan bihaber yaşamaktadır. Bundan dolayı empati kurmakta zorlanıyoruz. Sorunların çözümüne yönelik daha hızlı, kararlı ve keskin adımlar atılmıyor.
Bütün olumsuz şartlara rağmen gerek ülkemizde gerek dünyada çok çalışarak “Başarılı Engelliler” listesine girip, tarihe adını altın harflerle yazdıranların sayısı hiç de az değildir. Bu kahramanların tarihe yazılış biçiminde bir avuç inanmış kişi çok çalışır. Kimisi böylesi insanların filmini çekerek, kimisi türküsünü yakarak adından bahsettirir, kimi engelli de kendi yaşadıklarını yazarak adeta tarih yazıcılığına soyunur.
Ülkemiz dışından sağır ve görme özürlü bir pedagogun kendi hayat hikâyesini dinlemeye var mısınız? Haftanın kitabı olarak, geçtiğimiz aylarda Türkçeye çevrilen, Helen Keller’in “Her şey Su ile Başladı” isimli hatırasını anlatmayı uygun gördüm.
HELEN KELLER KİMDİR?
Kitabın başkahramanını, kitabı referans alarak birkaç cümlede anlatmak istiyorum. Helen Keller, 1880–1968 yılları arasında yaşamış, Amerikalı bir pedagogdur. On dokuz aylıkken geçirmiş olduğu bir hastalık sonucu görme, işitme ve konuşma yeteneğini tümden yitirir. Bu dönemden hafızasında sadece “su” sözcüğü kalır. Bayan Helen, yaşam mücadelesini bu sözcükten başlatır. Kitaba bu ismin verilmesi tesadüf değildir.
Keller’in kendi tarihinin çağ açıp-kapamasına neden olan gelişme ise öğretmen Anne Mansfield Sullivan ile tanışması ve Sullivan’ın kendisinin öğretmeni olmasıdır. Öğretmeni Sullivan’ın etkilerini abarttığımı düşünenler için Keller’in cümlelerine müracaat edebiliriz: “Böylece, Mısır’dan çıkıp Sina Çölü’nün karşısında durdum. Tanrısal bir güç bana dokunup görmemi ve mucizeler yaratmamı sağladı, Kutsal dağdan yükselen ses bana şöyle dedi: “Bilgi, sevgidir, ışıktır ve görmektir.”
Kendisi de kısmi kör olan Sullivan, uzun bir süre emek verdikten sonra Keller’e okuma-yazma öğretmekle birlikte normal bir eğitimin de yolunu açar. Bir yandan orta öğretim ve lisans eğitimini tamamlarken diğer yandan da gerek genel kültür gerek yabancı dil alanlarında kendini geliştirir. Öğretmeni Sullivan gibi Keller de ömrünü konuşma ve görme özürlülere adar, birçok kitap yazar.
Eserin başında Elanor Roosvelt ile yayınevinin yöneticisi Nil Gün’ün yazdığı “Sunuş” ve Ralp Barton Perry’un yazdığı “Önsöz” bulunmaktadır. Bayan Keller’in anlattıklarını John. A. Macy kaleme almıştır. Helen kitapta, telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in katkılarından, onun açtığı okullarda okuduğundan, kendisine gösterdiği yakınlıktan bahseder. Hatta yazar, kitabı Bell’e ithaf eder.
Hatıralar bilindiği üzerine sadece kişinin tarihini anlatmaz. Yaşadığı toplum ve ülke ile de ilgili çok önemli tespitler içerir. Yazar kendi tarihini anlatırken haliyle 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başındaki Amerika’nın fotoğrafını da yansıtmaya çalışır. Söz konusu dönemle ilgili ülkemiz tarihiyle ilgili bildiklerimi göz önünde bulundurduğumda, ülkemiz ile devrin Amerika’sını kıyasladığımda aradaki farkın aleyhimize tasavvur ettiğimizden daha çok işlediğini söyleyebilirim.
Keller, kitapta ömrünün ilk çeyreğini anlatır. Üniversiteden mezun olmasıyla birlikte anılarını noktalar. Kitabı okuyup bitirince yaşamının diğer dönemlerinin yazıya geçirilmemesine ne kadar hayıflandığımı söyledim. Bayan Keller’in azmi, mücadelesi ve çalışkanlığını hepimiz takdir etmek zorundayız.
Hele de ülkemiz insanlarının model fukaralığı çektiği şu dönemlerde sadece engelli ve onların yakınları değil, ibret almak isteyen bütün gözlerin bu eseri okumasını elzem görüyorum. Öbür taraftan Keller’in sağır ve görme özürlü biri olmasına rağmen dünyaca başarılı pedagog haline gelmesinde öğretmeni Anne Mansfield Sullivan Hanımın gayretleri, mücadelesi hemen dikkat çeker.
Özellikle de ülkemiz öğretmenlerinin önemli bir kısmının öğretme heyecanlarının azaldığını ve yitirdiklerini göz önünde bulundurduğumuzda bir eğitimci olarak şöyle bir tahminde bulunabilirim. Sullivan’ın eserde söz konusu olan çalışmalarını okuyan öğretmenlerin kaybettikleri heyecanlarını kazanacaklarını umut ediyorum. Sullivan gibi öğretmenleri kendisine rehber alanların yaşamda kazançlı çıkacağına inanıyorum.
Helen Keller, Her Şey Su İle Başladı, Çeviren: İpek Van Den Born, 97 Sayfa, Aralık 2009, İstanbul, Kuraldışı Yayınları
Şüphesiz engellilere yönelik ciddi anlamda emek harcayan birçok kişinin de olduğu hakikattir. Hele de çocukları dolayısıyla bu durumu birebir yaşayan, ülkenin kaderinin yazılmasında söz sahibi olanların yaptıkları unutulmayacaktır. İlk aklıma gelen isimler işadamı rahmetli Sakıp Sabancı ile politikacı, eski Meclis Başkanı Köksal Toptan’dır. Bu ünlü kişilerin çocuklarının özürlü olması dolayısıyla, ekonomik ve siyasî nüfuzlarını engellilerin sorunlarının çözümüne yönelik kullanarak birçok kalıcı esere imza attığını biliyoruz.
Konuya vakıf olmayanlar için çevirmenin notunu yazayım. “Yazar burada Musa’nın Mısır’dan ayrılarak, halkını vaat edilen topraklara götürdüğü uzun yolculuğu kendi yolculuğu ile özdeşleştirir.”
Kaynak: Erzurum Gazetesi
Ülkemizde engelli sayısının hiç de az olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu kaderin ortak yolcularının yaşam standartlarında, sosyal devlet ilkesi gereğince her geçen gün bir nebze rahatlama olmakla beraber çok ciddi sorunlar yaşandığı muhakkaktır. “Ateş düştüğü yeri yakar.” misali engellilerin yakınları ve onların eğitimiyle ilgilenenler dışındakilerin çoğunluğu bu durumdan bihaber yaşamaktadır. Bundan dolayı empati kurmakta zorlanıyoruz. Sorunların çözümüne yönelik daha hızlı, kararlı ve keskin adımlar atılmıyor.
Bütün olumsuz şartlara rağmen gerek ülkemizde gerek dünyada çok çalışarak “Başarılı Engelliler” listesine girip, tarihe adını altın harflerle yazdıranların sayısı hiç de az değildir. Bu kahramanların tarihe yazılış biçiminde bir avuç inanmış kişi çok çalışır. Kimisi böylesi insanların filmini çekerek, kimisi türküsünü yakarak adından bahsettirir, kimi engelli de kendi yaşadıklarını yazarak adeta tarih yazıcılığına soyunur.
Ülkemiz dışından sağır ve görme özürlü bir pedagogun kendi hayat hikâyesini dinlemeye var mısınız? Haftanın kitabı olarak, geçtiğimiz aylarda Türkçeye çevrilen, Helen Keller’in “Her şey Su ile Başladı” isimli hatırasını anlatmayı uygun gördüm.
HELEN KELLER KİMDİR?
Kitabın başkahramanını, kitabı referans alarak birkaç cümlede anlatmak istiyorum. Helen Keller, 1880–1968 yılları arasında yaşamış, Amerikalı bir pedagogdur. On dokuz aylıkken geçirmiş olduğu bir hastalık sonucu görme, işitme ve konuşma yeteneğini tümden yitirir. Bu dönemden hafızasında sadece “su” sözcüğü kalır. Bayan Helen, yaşam mücadelesini bu sözcükten başlatır. Kitaba bu ismin verilmesi tesadüf değildir.
Keller’in kendi tarihinin çağ açıp-kapamasına neden olan gelişme ise öğretmen Anne Mansfield Sullivan ile tanışması ve Sullivan’ın kendisinin öğretmeni olmasıdır. Öğretmeni Sullivan’ın etkilerini abarttığımı düşünenler için Keller’in cümlelerine müracaat edebiliriz: “Böylece, Mısır’dan çıkıp Sina Çölü’nün karşısında durdum. Tanrısal bir güç bana dokunup görmemi ve mucizeler yaratmamı sağladı, Kutsal dağdan yükselen ses bana şöyle dedi: “Bilgi, sevgidir, ışıktır ve görmektir.”
Kendisi de kısmi kör olan Sullivan, uzun bir süre emek verdikten sonra Keller’e okuma-yazma öğretmekle birlikte normal bir eğitimin de yolunu açar. Bir yandan orta öğretim ve lisans eğitimini tamamlarken diğer yandan da gerek genel kültür gerek yabancı dil alanlarında kendini geliştirir. Öğretmeni Sullivan gibi Keller de ömrünü konuşma ve görme özürlülere adar, birçok kitap yazar.
Eserin başında Elanor Roosvelt ile yayınevinin yöneticisi Nil Gün’ün yazdığı “Sunuş” ve Ralp Barton Perry’un yazdığı “Önsöz” bulunmaktadır. Bayan Keller’in anlattıklarını John. A. Macy kaleme almıştır. Helen kitapta, telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in katkılarından, onun açtığı okullarda okuduğundan, kendisine gösterdiği yakınlıktan bahseder. Hatta yazar, kitabı Bell’e ithaf eder.
Hatıralar bilindiği üzerine sadece kişinin tarihini anlatmaz. Yaşadığı toplum ve ülke ile de ilgili çok önemli tespitler içerir. Yazar kendi tarihini anlatırken haliyle 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başındaki Amerika’nın fotoğrafını da yansıtmaya çalışır. Söz konusu dönemle ilgili ülkemiz tarihiyle ilgili bildiklerimi göz önünde bulundurduğumda, ülkemiz ile devrin Amerika’sını kıyasladığımda aradaki farkın aleyhimize tasavvur ettiğimizden daha çok işlediğini söyleyebilirim.
Keller, kitapta ömrünün ilk çeyreğini anlatır. Üniversiteden mezun olmasıyla birlikte anılarını noktalar. Kitabı okuyup bitirince yaşamının diğer dönemlerinin yazıya geçirilmemesine ne kadar hayıflandığımı söyledim. Bayan Keller’in azmi, mücadelesi ve çalışkanlığını hepimiz takdir etmek zorundayız.
Hele de ülkemiz insanlarının model fukaralığı çektiği şu dönemlerde sadece engelli ve onların yakınları değil, ibret almak isteyen bütün gözlerin bu eseri okumasını elzem görüyorum. Öbür taraftan Keller’in sağır ve görme özürlü biri olmasına rağmen dünyaca başarılı pedagog haline gelmesinde öğretmeni Anne Mansfield Sullivan Hanımın gayretleri, mücadelesi hemen dikkat çeker.
Özellikle de ülkemiz öğretmenlerinin önemli bir kısmının öğretme heyecanlarının azaldığını ve yitirdiklerini göz önünde bulundurduğumuzda bir eğitimci olarak şöyle bir tahminde bulunabilirim. Sullivan’ın eserde söz konusu olan çalışmalarını okuyan öğretmenlerin kaybettikleri heyecanlarını kazanacaklarını umut ediyorum. Sullivan gibi öğretmenleri kendisine rehber alanların yaşamda kazançlı çıkacağına inanıyorum.
Helen Keller, Her Şey Su İle Başladı, Çeviren: İpek Van Den Born, 97 Sayfa, Aralık 2009, İstanbul, Kuraldışı Yayınları
Şüphesiz engellilere yönelik ciddi anlamda emek harcayan birçok kişinin de olduğu hakikattir. Hele de çocukları dolayısıyla bu durumu birebir yaşayan, ülkenin kaderinin yazılmasında söz sahibi olanların yaptıkları unutulmayacaktır. İlk aklıma gelen isimler işadamı rahmetli Sakıp Sabancı ile politikacı, eski Meclis Başkanı Köksal Toptan’dır. Bu ünlü kişilerin çocuklarının özürlü olması dolayısıyla, ekonomik ve siyasî nüfuzlarını engellilerin sorunlarının çözümüne yönelik kullanarak birçok kalıcı esere imza attığını biliyoruz.
Konuya vakıf olmayanlar için çevirmenin notunu yazayım. “Yazar burada Musa’nın Mısır’dan ayrılarak, halkını vaat edilen topraklara götürdüğü uzun yolculuğu kendi yolculuğu ile özdeşleştirir.”
Kaynak: Erzurum Gazetesi