Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sahabe aşkı böyle olur

Gurbetli

Aktif Üye
Üyelik
9 Ara 2010
Konular
24
Mesajlar
2,336
Reaksiyonlar
0
[FONT=Georgia][SIZE=5]SAHABE AŞKI BÖYLE OLUR
[/SIZE][/FONT]
[SIZE=2][FONT=Georgia][SIZE=3]Asrısaadette Yaşanmış Gerçek Bir Kesit
Hz. Hifa ve Hz. Süheyb Ra.
[/SIZE][/FONT][/SIZE][SIZE=2]

[FONT=Georgia][/FONT]
[/SIZE][SIZE=2][FONT=Georgia][SIZE=2]Emirü'l-müminîn Hasan bin Ali -radıyallâhu anhümâ-'nın, Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'den naklettiği bir hadis-i şerifte:

"Sadece malı için bir kadınla evleneni, Allahü Teala fakir eder. Güzelliği için evlenen güzelliğinden fayda görmez. Dini için onunla evlenirse, o kadın erkeğe bereket olur." buyurulmuştur.

Hifa, Medine-i Münevvere'de, güzelliği dillerde dolaşan, genç ve zengin bir kadın idi. Bir gün Peygamber Efendimiz'in -sallallâhu aleyhi ve sellem- huzuruna gelip:
"-Ya Rasulullah, bana, beni Cennete götürecek bir iş öğret!.." dedi.

Herkesin durumuna ve ihtiyaçlarına göre nasihatlarda bulunan İki cihan güneşi Efendimiz:
"-Bir an önce evlenmeni tavsiye ederim. Böylece dininin diğer yarısını emniyete alırsın." buyurdular.

Hifa Hanım:
"-Ya Rasulullah, bana kim küfüv (denk) olabilir? Beni, Habeş hükümdarı Necaşi istemişti. Ubeydullah yüz deve ve daha bir çok şey mehir olarak vaad etmişti. Ben onu da kabul etmemiştim. Siz kimi münasip görürseniz, razıyım." dedi.
O sırada gönlünden, Peygamber Efendimizin kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi geçiyordu.

Rasulullah kimseyi gücendirmemek için:
"-Yarın sabah, mescide ilk önce gelen kimse ile bu hanımın nikahını kıyacağım." buyurdular.

Sabahleyin, Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- mescide ilk önce gelecek kimseyi bekliyordu. Birden kapıda Süheyb -radıyallâhu anh- göründü..
Son derece güzel ve zengin bir kadın olan Hifa'nın aksine, Süheyb, kimsesiz, fakir, siyaha yakın renkli, çelimsiz, görünüşü hoş olmayan bir kimse idi.
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazından sonra, Hifa Hatun'u çağırdı ve durumu bildirdi.

Hifa, Allahü Teâla'nın kazâsına ve Allah Rasulü'nün tavsiyesine gönül hoşluğu ile râzı oldu.

Bunun üzerine Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hutbe okudu ve:
"-Ey Süheyb, kalk, hanımın için çarşıdan bir şey al!" buyurdu. Süheyb:
"-Ya Rasulallah, bir dirhem gümüşüm bile yok!" dedi.
Hifa Hatun, kocasına 10 bin dirhem gümüş hediye ettiğini söyledi. Peygamber Efendimiz, Süheyb'i pazara gönderdi. Düğün için gerekli şeyleri alıp dönen Süheyb'e:

"-Ey Süheyb, şimdi de hanımının elinden tut ve onu evine götür!" buyurdular. Süheyb çaresiz boynunu büktü ve:
"-Ya Rasulallah, benim evim mesciddir, nereye götüreyim?" dedi.

Yüzü güzel olduğu gibi, kalbi de güzel olan Hifa:
"-Filan yerdeki konağımı sana bağışladım. Kalk, beni oraya götür!" dedi.
Allah'ın Rasülu ikisine de dua etti ve ashab-ı kiramla birlikte bu yeni aileyi yolcu ettiler.

Hifa Hatun veSüheyb -radıyallahu anhuma- yemeklerini hamd ederek tamamladılar. Yatacakları esnada, Hifa hatun:
"-Ey Süheyb, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür için, ben de bu mihnete sabır tevfikine şükür için, gel, bu geceyi ibadet ve taatla geçirelim. Sen şükür ediciler, bende sabır ediciler sevabına kavuşalım. Zira Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-: "Cennette yüksek bir çardak vardır. Burada sadece şükredenler ve sabredenler bulunur." Buyurmuşlardı." dedi.

O gece, ikisi de taat ve ibadet ile meşgul oldular. Süheyb, ertesi gün mescide geldiğinde, Cebrail aleyhisselam, geceki hallerini Rasulullah'a çoktan bildirmişti.

Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"-Ey Süheyb, geceki halinizi sen mi anlatırsın, ben mi haber vereyim?" diye sordular.

Süheyb -radıyallahu anh-: "-Ya Rasulallah, siz söyleyiniz." dedi.

Rasulullah, olanları ve ibadetlerini anlattı. Sonra da ikisini cennet ve cemâl-i ilahi ile müjdeledi.

Süheyb sevincinden o an başını secdeye koydu ve:
"-Ya Rabbi, eğer beni mağfiret etmişsen, bir daha günah kirine bulaşmadan ruhumu kabz et!" dedi.

Allahü Teala, duasını kabul etti ve secdeden başını kaldırmadan onun canını aldı. Olanları seyredenler şaşırmış, bir kısmı da ağlamaya başlamıştı.

Peygamber Efendimiz:
"-Size bundan daha tuhafını haber vereyim mi? Şu ân Hifâ da ruhunu Hakk'a teslim etti." buyurdular.

Bu iki aşk, teslimiyet ve takva âbidesinin cenaze namazını Peygamber Efendimiz bizzat kıldırdı. Ve onları yan yana defnettirdi. Başları ucuna iki tahta koyup, birine "bu, Allah Teâlâ'nın nimetine şükredenin kabridir"; diğerine de "bu Allah'ın mihnete sabredenin kabridir" yazıldı.

Ya Rabbi, Süheyb ve Hîfâ'nın hürmetine, hepimize Allâh Rasulü'nün emir ve yasaklarına uyma titizliği ve kulluk şuuru ver. Bizi nimetlere şükreden, belâlara sabreden salih kullarının arasına ilhak eyle! Kalbimizi senin mağfiret pınarından doya doya istifade edenlerden eyle! Amin
[/SIZE][/FONT][/SIZE]
 
amiiiiiin..Allah razı olsun arkadaşım,harika bir paylaşım olmuş..sahabei kiramdan alınacak dersler öyle çokki değilmi?
 
Allah razi olsun güzel paylasim icin Veli evet nekadar kötümser ortam olsa bile positiv enerjimizi karsitarafada yansitalim sevgi tebessüm etmeyi yüzümüzden eksik etmesin Rabbim ortami iyimser olmasini tesvik etmeye kazandiralim kendin icin degil baskalari icin yasamak....
 
zorluklari basarmak yüce Rabbime yakinlasmak demektir benim düsüncem sabir sükür bütündür
 
İLAHİ AŞK
“Aydınlanmanın Duygu Alanı”
” Aşk nedir? dediler Mansur’a. Sabredip bekleyin dedi.
Üç güne varmaz görürsünüz. Önce kollarını ayaklarını kestiler
Her uzvu Aşk dedi. Astılar, bedenini o yine Aşk dedi.
Yakıp küllerini nehre saçtılar
Her bir zerresi Aşk ile Enel-Hak dedi.”
—AŞK’TA ABDESTİ, SAHİBİNİN KANIYLA ALİNACAK İKİ REKAT NAMAZ VARDIR—

Aşk, insan duygusal alanı içinde en karşı konulmaz olanlarından biri. Çağlar boyunca insanın insana, insanın hayvana, doğal dünyaya hatta kendine duyduğu sevgi karşı konulmaz seviyelere gelince bu isimle anılmış. Ümitsiz aşıklar, efsaneler, aşkı için ölenler, öldürenler, bir prensesin aşkı için savaşan toplumlar, işgaller, yazılan şiirler, her yere kazınan baş harfleri, balkon altı serenatlar, gönderilen çiçekler, parfümler, yemekler, dijital aşklar, platonik aşklar, hayali aşklar, tek yanlı ümitsiz aşklar, ömür boyu süren aşklar ve anlattıkça uzayan milyarlarca aşk öyküsü.
Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni /
Ben yanarım dünü günü / Bana seni gerek seni
“Ben bu sûretten ileri adım Yunus değil iken /
Ben olidim, ol benidim, bu aşkı sunandayıdım.”
Sus Yunus Sus Söyleme Seni de Mansur gibi asarlar. / Yunus Emre”
Anam aşk, babam aşk, Peygamberim aşk, Allahım aşk, Ben bir aşk çocuğuyum, Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.” / Mevlana

Varoluşuyla başlayan kimlik arayışı insanı çeşitli uygulamalara itmiş. Her araştırma yeni bir fikir yeni bir duygu getirmiş. Ancak dünyanın çeşitli zamanlarında ve yerlerinde bazı insanlar benzer şeyleri söylemiş, hissetmiş ve yansıtmış.
İşte Aşk, burada imdada gelir. Boşluk kadar sonsuz sessizlik kadar yakan kavuran önünde durulmayan bir Aşk her birinin hem dilinden hem eylemlerinden dökülür.
Aşk diyerek anlattıkları durumda çevrelerindeki herşeyi sevdikleri tanım ötesi olan hakkında konuşulamayan bilinç durumunun yansıması olarak görürler. Artık onlar ölümsüz bir oluş ve farkındalık içindedirler. Bilinç ve akıl doğacak ve ölecektir onlarsa dünyanın kendi içlerinde cereyan ettiğini söyleyecektir.
İlahi Aşk sırlarla dolu bir sırdır. Anlatması sırdır. Anlaması sırdır. Paylaşması sırdır.
Aşk öylesine bütünseldir ki “Onları affet” der “Ne yaptıklarını bilmiyorlar” Bu sevgi öylesine bütündür ki bir ata vurulduğunda kendi bedeninde hisseder acısını, öylesine nefes aldırmazdır ki semalara koşturur, şiirler dillendirir, en kötüye bağışlama yüreğini açar, en karanlığa ışık götürür.
İnsanlar benleriyle sevdikçe bu Aşk bilinmez. Sadece o Aşka dalanların pervaneler gibi o ışığın aşkıyla daldıklarını duyarsınız ateşe yanıp dirildiklerini tekrar yandıklarını tekrar attıklarını görürsünüz o ateşe. Mecnunlar bile utanır onların sevgisi karşısında İlahi Aşk işte öyle birşeydir.
alıntıdır
 
Sevmekten vazgeçmeyin,

iyiliğinizden vazgeçmeyin;

etrafınızdaki akrepler sizi soksalar da
biz doğamıza göre davranalım karsımızdaki kötü olsada devamlı iyi olalım kısaca doğamızda iyilik olmalı..
................

:confused: iyilerin başı sanırım her zaman bu tür olaylarla doludur..ben bizzat yaşıyorum..yüreğimdeki güzellikleri, sevgiyi, iyiliği karşı tarafa yansıtmaya devam...
ikiyüzlü ,kıskanç, fesat insanlar ise uzak dursun..rabbimden dileğim bu..
 
"ikiyüzlü ,kıskanç, fesat insanlar ise uzak dursun..rabbimden dileğim bu.." iyiligimizi sevgimizi öyle gösterelim ki karsimizdaki ne kadar kötü ise nekadar onun da bir kalbinin kösesinde bir kivilcim iyilik vardir oraya bizim iyiligimizi yansititirsak onunda kötü fesatlik dan vazgececegine eminim yani bizler onlari hor görüpde onlara sirtimizi dönersek onlar öyle kalmayi tercih ederler,ama onlara pozitiv enerjimizi yansitirsak onlar da bizlere imrenirler ve bizim gibi olmayi isterler bizler yardim sever olmamiz gerekiyor......
 
pozitif enerjimle her yerde dikkati çeken biriyim çok denedim denedimm ne yazık üzülen ben oldum..artık yoruldumm..herkesin bir tahammül sınırı vardır ben pes ettim..belki yüreğimden dilediğim bir çok şeyi kaybettim ama rabbime olan inancımı kaybetmedim.. bu yüzdendir ki o alıntı hoşuma gitti yorum yapayım dedim.. :)
 
aminnn.allah razı olsun gurbetli arkadasım cokk guzel bır paylasım.allah bızı sükredenler ve sabredenşerden eylesin.
 
[FONT=Arial][SIZE=2]Mecnun bir köpeği okşayıp öpüyor ve karşısında eriyordu.
Köpeğin çevresinde saygıyla dönüyor ve ona safa gül şerbetleri veriyordu.
Bre cahil Mecnun, dedi bir boşboğaz, bu yapıp durduğun hokkabazlık da ne böyle?
Köpek, ağzını hep pisliğe bulaştırır ve oturağını dudağıyla temizler.
O kişi, köpeğin birçok ayıbını saydı. Ayıptan anlıyordu ama gaipten pay almamıştı.
Mecnun dedi, sen tümüyle dış görünüş ve cisimsin. İçeri gir de ona benim gözümle bak.
Bu, sevgilinin çözülmez tılsımıdır. Bu köpek Leyla'nın sokağının bekçisidir.
Bak çabasına, yüreğine ve tanıyışına. Nereyi yurt seçip de mesken tutmuş baksana.
O, mağaramın kutlu yüzlü köpeğidir (Ashab-ı Kehf'in köpeğine işaret edilmektedir). Hatta o benim dert ortağımdır.
Onun mahallesinde kalan köpeğin bir kılını nasıl olur da aslanlara değişirim?
Onun köpeklerine aslanlar köle olsun. Artık söze imkan yok, sus, vesselam.
Dostlarım, dış görünüşten geçerseniz, cennet ve iç içe gül bahçeleri vardır[/SIZE][/FONT]
 
Üst Alt