Sakat Mahkûmlar
Hür Bakış/Melek Kalem
Meydanlara çıkıyorsunuz bir haksızlığı protesto için. Duyduğunuz bir haksızlık karşısında anında tweet atıyorsunuz. Yapılan haksız ve yanlış bir uygulamayı haberiniz olduğunda yuhluyorsunuz.
Cop yiyen vatandaşın arkasındasınız. Üniversitelerdeki polisin işgal ettiği öğrencilerin derdini taşıyorsunuz. Ayrımcılık, şiddet, haksızlık gibi mağdurların her hikâyesini kaçırmamaya özen gösteriyorsunuz.
Mahkûmun da derdini taşıyorsunuz, öğrencinin de. Faşizme lanet de okuyorsunuz. Irk, dil, cins, din her ne varsa her türlü dışlanmışlığı lanetliyorsunuz. Her gün siyasetle iç içesiniz. Yeri gelince haksız her uygulamayı eleştiriyorsunuz.
Lakin bir şeyi unuttuğunuzun farkında bile değilsiniz. Siz her gün farkında olmadan sakatları çiğneyerek tam da üstünden geçiyorsunuz. Parsellenmiş şehirlerde, parsellenmiş binalarda parsellenmiş ayrımcılık öykülerinde unuttuğunuz bir öyküye sırtınızı dönerek yapıyorsunuz bunu da. Hepiniz bir ayrımcılık hikâyesini dert edinmiş ama unuttuğunuz bir ayrımcılık hikâyesinin farkında bile değilsiniz. Parsel parsel geziyorsunuz; ayrımcılığa, şiddete ve haksızlıklara karşı tüm hikâyeleri. Kendinize en yakın hikâyeyi ve tabii ki en başta da kendi hikâyenizi sahipleniyorsunuz.
Haksızlığa gelemeyen ruhunuz, ayrımcılıklara ve faşizme isyan eden ruhunuz nasıl da bir dışlanmışlık hikâyesini görmezden gelir değil mi?
Saçmalıyorum diye düşünüyorsunuz. Buyurun birlikte şehirleri dolaşalım.
Yürüdüğünüz o sokaklarda sakatları yasaklamak için panzerler dolaşmıyor. Polisler sakat vatandaşları geçip de coplamıyor. Evet, bunlar doğrudur. Çünkü gerek görmüyorlar. Bu kutsal görevi zaten başka bir biçimde yapıyorlar. Rampasız kaldırımlar, asansörsüz alt ve üst geçitler, her binanın girişindeki merdivenler, lokantalar, cafeler, sinemalar, tiyatrolar, şehirde ne varsa sizin cirit attığınız her yere giriş yasak. Sakat vatandaş alınmıyor o yerlere.
Alınmıyor diyorum çünkü şehirlerde sakatların dolaşmasını istemeyen zihniyet bu şekilde düzenledi şehirleri. Her gün çıktığınız merdivenlerde, her gün oturduğunuz o lokantada, çayınızı yudumladığınız o kahvelerde birileri yok. Olmayışının sebebi onların azlığı ve gelmeyişi değil. O yerlerin yasaklanması.
Yasağın göstergesi sadece polisin copu, panzeri değildir. Meydanlara çıktığında yediğiniz o gaz da değildir yasaklamanın göstergesi. Erişime izin vermemek sadece copla, panzerle olmuyor ki. Erişime izin vermemek; rampadır, merdivendir, asansörsüz alt-üst geçittir, binadır, okuldur, kamu binalarıdır, otobüstür, yasaklanan her bir şeydir.
Şimdilerde sakatlar şehir hapishanesinde dolaşmak için birçok yöntem keşfettiler. Mesela tuvalet haritası oluşturdular. Gülmeyin, ciddiyim. Hakikaten engelli bir tuvalet haritası keşfettiler. Googleda oluşturulan bu haritaya İstanbulda bulunan engelli tuvaletlerini işaretliyorlar. Bu şekilde İstanbulu gezerken bu harita imdatlarına yetişecek. Yani bu koskoca şehri engelli tuvaletlerine göre gezecekler.
Tabi sadece engelli tuvaletlerinden oluşmuyor bu haritalar. Sakatlara uygun oteller, lokantalar, gezilecek yerler, yollar, kamu binaları, alışveriş merkezleri, sinemalar, alt-üst geçitler vs birçok şehir erişim haritaları oluşturuluyor. Define haritalarından daha kıymetli bu haritalar biliyor musunuz? Mahkûmiyetten kurtulmak için oluşturulan dehliz haritaları bunlar.
Bu şehir hapishanesinde siz hürsünüz. İstediğiniz her yer erişiminize açık. Yürüdüğünüz her sokakta, her binada, parkta, sinemada ayaklarınızın tam altında, yerin altında bir sakat cesedi göreceksiniz. Ayaklarınızın tam altında sakatların yaşadığı bir şehir hapishanesi var anlayacağınız.
Yerin altını kazan, şehri izin verilen yerlerden dolaşmaya çalışan sakat mahkûmlar bunlar.
Evlerinde odalarında hastalığından dolayı çıkmadıklarını düşünüyorsanız yanlış ve iftiradır. Şehirlere, sokaklara çıkmak istemedikleri sadece sizin kurgularınızdır.
Erişim ve hücre yasağı kalksa; o insanlar sizin komşunuz olacak, lokantada karşı masada sizle oturacak, üniversitede arkadaşınız olacak, birilerinizin sevgilisi olacak, iş arkadaşınız olacak, aynı meydanda eylem yapacaksınız, birlikte protesto çekeceksiniz, yan yana bu şehri dolaşabileceksiniz.
Lakin şimdilik bu mümkün değil.
Onlar ayaklarınızın tam altında, bu şehir hapishanelerinde mahkûmlar. Özgür değiller.
Aslında bu sakat mahkûmlara reva görülen kapkara bir utanç listesini sunacaktım bu yazımda. Lakin mahkûmiyet varken, dışlanmışlık varken, özgürlük mümkün değilken diğerlerini ne yapayım dedim vazgeçtim listeyi sunmaktan.
Özgürlük olmayınca diğerlerinin ne hükmü kalır ki?
Önce özgürlük illaki!
Hür Bakış/Melek Kalem
Meydanlara çıkıyorsunuz bir haksızlığı protesto için. Duyduğunuz bir haksızlık karşısında anında tweet atıyorsunuz. Yapılan haksız ve yanlış bir uygulamayı haberiniz olduğunda yuhluyorsunuz.
Cop yiyen vatandaşın arkasındasınız. Üniversitelerdeki polisin işgal ettiği öğrencilerin derdini taşıyorsunuz. Ayrımcılık, şiddet, haksızlık gibi mağdurların her hikâyesini kaçırmamaya özen gösteriyorsunuz.
Mahkûmun da derdini taşıyorsunuz, öğrencinin de. Faşizme lanet de okuyorsunuz. Irk, dil, cins, din her ne varsa her türlü dışlanmışlığı lanetliyorsunuz. Her gün siyasetle iç içesiniz. Yeri gelince haksız her uygulamayı eleştiriyorsunuz.
Lakin bir şeyi unuttuğunuzun farkında bile değilsiniz. Siz her gün farkında olmadan sakatları çiğneyerek tam da üstünden geçiyorsunuz. Parsellenmiş şehirlerde, parsellenmiş binalarda parsellenmiş ayrımcılık öykülerinde unuttuğunuz bir öyküye sırtınızı dönerek yapıyorsunuz bunu da. Hepiniz bir ayrımcılık hikâyesini dert edinmiş ama unuttuğunuz bir ayrımcılık hikâyesinin farkında bile değilsiniz. Parsel parsel geziyorsunuz; ayrımcılığa, şiddete ve haksızlıklara karşı tüm hikâyeleri. Kendinize en yakın hikâyeyi ve tabii ki en başta da kendi hikâyenizi sahipleniyorsunuz.
Haksızlığa gelemeyen ruhunuz, ayrımcılıklara ve faşizme isyan eden ruhunuz nasıl da bir dışlanmışlık hikâyesini görmezden gelir değil mi?
Saçmalıyorum diye düşünüyorsunuz. Buyurun birlikte şehirleri dolaşalım.
Yürüdüğünüz o sokaklarda sakatları yasaklamak için panzerler dolaşmıyor. Polisler sakat vatandaşları geçip de coplamıyor. Evet, bunlar doğrudur. Çünkü gerek görmüyorlar. Bu kutsal görevi zaten başka bir biçimde yapıyorlar. Rampasız kaldırımlar, asansörsüz alt ve üst geçitler, her binanın girişindeki merdivenler, lokantalar, cafeler, sinemalar, tiyatrolar, şehirde ne varsa sizin cirit attığınız her yere giriş yasak. Sakat vatandaş alınmıyor o yerlere.
Alınmıyor diyorum çünkü şehirlerde sakatların dolaşmasını istemeyen zihniyet bu şekilde düzenledi şehirleri. Her gün çıktığınız merdivenlerde, her gün oturduğunuz o lokantada, çayınızı yudumladığınız o kahvelerde birileri yok. Olmayışının sebebi onların azlığı ve gelmeyişi değil. O yerlerin yasaklanması.
Yasağın göstergesi sadece polisin copu, panzeri değildir. Meydanlara çıktığında yediğiniz o gaz da değildir yasaklamanın göstergesi. Erişime izin vermemek sadece copla, panzerle olmuyor ki. Erişime izin vermemek; rampadır, merdivendir, asansörsüz alt-üst geçittir, binadır, okuldur, kamu binalarıdır, otobüstür, yasaklanan her bir şeydir.
Şimdilerde sakatlar şehir hapishanesinde dolaşmak için birçok yöntem keşfettiler. Mesela tuvalet haritası oluşturdular. Gülmeyin, ciddiyim. Hakikaten engelli bir tuvalet haritası keşfettiler. Googleda oluşturulan bu haritaya İstanbulda bulunan engelli tuvaletlerini işaretliyorlar. Bu şekilde İstanbulu gezerken bu harita imdatlarına yetişecek. Yani bu koskoca şehri engelli tuvaletlerine göre gezecekler.
Tabi sadece engelli tuvaletlerinden oluşmuyor bu haritalar. Sakatlara uygun oteller, lokantalar, gezilecek yerler, yollar, kamu binaları, alışveriş merkezleri, sinemalar, alt-üst geçitler vs birçok şehir erişim haritaları oluşturuluyor. Define haritalarından daha kıymetli bu haritalar biliyor musunuz? Mahkûmiyetten kurtulmak için oluşturulan dehliz haritaları bunlar.
Bu şehir hapishanesinde siz hürsünüz. İstediğiniz her yer erişiminize açık. Yürüdüğünüz her sokakta, her binada, parkta, sinemada ayaklarınızın tam altında, yerin altında bir sakat cesedi göreceksiniz. Ayaklarınızın tam altında sakatların yaşadığı bir şehir hapishanesi var anlayacağınız.
Yerin altını kazan, şehri izin verilen yerlerden dolaşmaya çalışan sakat mahkûmlar bunlar.
Evlerinde odalarında hastalığından dolayı çıkmadıklarını düşünüyorsanız yanlış ve iftiradır. Şehirlere, sokaklara çıkmak istemedikleri sadece sizin kurgularınızdır.
Erişim ve hücre yasağı kalksa; o insanlar sizin komşunuz olacak, lokantada karşı masada sizle oturacak, üniversitede arkadaşınız olacak, birilerinizin sevgilisi olacak, iş arkadaşınız olacak, aynı meydanda eylem yapacaksınız, birlikte protesto çekeceksiniz, yan yana bu şehri dolaşabileceksiniz.
Lakin şimdilik bu mümkün değil.
Onlar ayaklarınızın tam altında, bu şehir hapishanelerinde mahkûmlar. Özgür değiller.
Aslında bu sakat mahkûmlara reva görülen kapkara bir utanç listesini sunacaktım bu yazımda. Lakin mahkûmiyet varken, dışlanmışlık varken, özgürlük mümkün değilken diğerlerini ne yapayım dedim vazgeçtim listeyi sunmaktan.
Özgürlük olmayınca diğerlerinin ne hükmü kalır ki?
Önce özgürlük illaki!