Geçen gün bana borcu olan biri benden tekrar borç karşılığı bir şey yapmamı istedi. Bense aradan uzun zaman geçmesine rağmen borcunu ödemediği için ricasını yerine getiremeyeceğimi ifade ettim. Başka biri aracılığı ile ödemelerini yaptığından mazeretine 3. bir şahsı da katarak şöyle bir savunmada bulundu: X Bey'e söyledim, arkadaş özürlü. Onun parasını yemem.
Kendisine nezaketen diğerleri ile eşit olduğumu ifade ettim. Muzipçe bir düşünce ile "Benim borcumu da ödeme" deme saflığına düşmedim tabii ki, ama doğru bir bakış açısı bunu da söylemeye çalıştığımı gösteriyor.
Bu söze karşı savunma yaparken, düştüğüm ironik durumları da anımsadım: “Bir çocuğa nasıl tecavüz edilir (büyüklere yapman iyi bir şey değil, ama görmezden gelebilir; kabullenebilirim), bir bebeğin canına nasıl kastedilir (büyükleri katletmen iyi bir şey değil, ama görmezden gelebilir; kabullenebilirim), bir sakatın tekerlekli sandalyesi (araba çalınsa dikkate bile almama değmez) nasıl çalınır?” Evet, arkadaşla aynı duruma düşmüşüm. Yazık bana…
Bir anı daha düştü zihnime: Kas hastalığı ellerimi ve kollarımı işlevsiz hale getirmeye başlamıştı. Artık bilişime ayak uyduracak kadar hızlı olmadığımdan, bu alanda kitap yazamaz hale gelmiştim. İşin kötü tarafı, yarın bugünden iyi olmayacaktı. Bu kayıp ve kesinlik bir anda tüm asaletimi kırmıştı. Ne söyleyeceklerini bile bile, arkadaşlardan teselli dileniyordum. Hâlbuki söz azme gelince beni örnek gösteriyorlar(dı). O dönem yaşadığım sıkıntıların bir etkisi var mıydı yoksa akli yetersizliğim miydi bilmiyorum; ama bir “Dolandırıldığımı sanma (bakış açısına göre dolandırıldım da denebilir)” durumu ile karşılaştım. O zaman avcıya beni (engelliyi) dolandırmasının yanlış olduğunu söyleyiverdim.
Sıkıntılarımın üzerinden 1-2 yıl geçti. Bilişim alanında yazmasam da, edebi alanda çıkış çabasındayım; ama bugün dolandırıldığımı sansam, dolandırıcıyı ikna gafletine düşmesem de, aynı şeyi düşünüyorum. Yani, masum bir sakata dokunulmamalı; ama sebebi de yüzüne vurulmamalı.
İçimden kendime “Uyanık sakat” diyesim geliyor. Küçüklüğünü bil, hatırlatan olursa, inkâr et. Sıkışırsan, sıkıştıranı suçla
Acaba diyorum, eskiden şeksiz bir şekilde erdemli bir sakat olduğuna inanan ben, şimdi doğruyu daha iyi mi tanımlıyorum yoksa kötü yola mı düştüm?
Kendisine nezaketen diğerleri ile eşit olduğumu ifade ettim. Muzipçe bir düşünce ile "Benim borcumu da ödeme" deme saflığına düşmedim tabii ki, ama doğru bir bakış açısı bunu da söylemeye çalıştığımı gösteriyor.
Bu söze karşı savunma yaparken, düştüğüm ironik durumları da anımsadım: “Bir çocuğa nasıl tecavüz edilir (büyüklere yapman iyi bir şey değil, ama görmezden gelebilir; kabullenebilirim), bir bebeğin canına nasıl kastedilir (büyükleri katletmen iyi bir şey değil, ama görmezden gelebilir; kabullenebilirim), bir sakatın tekerlekli sandalyesi (araba çalınsa dikkate bile almama değmez) nasıl çalınır?” Evet, arkadaşla aynı duruma düşmüşüm. Yazık bana…
Bir anı daha düştü zihnime: Kas hastalığı ellerimi ve kollarımı işlevsiz hale getirmeye başlamıştı. Artık bilişime ayak uyduracak kadar hızlı olmadığımdan, bu alanda kitap yazamaz hale gelmiştim. İşin kötü tarafı, yarın bugünden iyi olmayacaktı. Bu kayıp ve kesinlik bir anda tüm asaletimi kırmıştı. Ne söyleyeceklerini bile bile, arkadaşlardan teselli dileniyordum. Hâlbuki söz azme gelince beni örnek gösteriyorlar(dı). O dönem yaşadığım sıkıntıların bir etkisi var mıydı yoksa akli yetersizliğim miydi bilmiyorum; ama bir “Dolandırıldığımı sanma (bakış açısına göre dolandırıldım da denebilir)” durumu ile karşılaştım. O zaman avcıya beni (engelliyi) dolandırmasının yanlış olduğunu söyleyiverdim.
Sıkıntılarımın üzerinden 1-2 yıl geçti. Bilişim alanında yazmasam da, edebi alanda çıkış çabasındayım; ama bugün dolandırıldığımı sansam, dolandırıcıyı ikna gafletine düşmesem de, aynı şeyi düşünüyorum. Yani, masum bir sakata dokunulmamalı; ama sebebi de yüzüne vurulmamalı.
İçimden kendime “Uyanık sakat” diyesim geliyor. Küçüklüğünü bil, hatırlatan olursa, inkâr et. Sıkışırsan, sıkıştıranı suçla
Acaba diyorum, eskiden şeksiz bir şekilde erdemli bir sakat olduğuna inanan ben, şimdi doğruyu daha iyi mi tanımlıyorum yoksa kötü yola mı düştüm?