Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatların yoksulluğu ve iktidar [Tartışma]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,529
Reaksiyonlar
944
Sakatların yoksulluğu ve iktidar

Bülent Küçükaslan*

BİANET / 13 Şubat 2008

"Baskı hem yok olmaya mahkûm etme işlevi görür, hem de susma emri, varolmayışın olumlanması ve dolayısıyla da tüm bu konularda söylenecek, görülecek ya da bilinecek hiçbir şey olmadığının tespit edilmesini sağlayacak biçimde işler" M. Foucault
Siz hiç oyun parkında çocuğunuzu izlerken, aynı yerde oyun oynayan down sendromlu çocuklar gördünüz mü? Kreşe giden çocuğunuzun sınıfında kör bir çocuk var mı? Çocuğunuzun eve davet ettiği arkadaşları arasında spastik bir arkadaşı oldu mu bugüne dek? Üniversite okurken sakat kaç arkadaşınız oldu? Sabahları işe yetişmek için koltuk-değneğiyle koşturan kaç kişi görüyorsunuz? Toplu taşıma araçlarında tekerlekli sandalye kullanan birilerine rastladınız mı hiç? İşyerinizde sakat olan arkadaşınız var mı? Sinema, tiyatro, sergi ya da herhangi bir sanat gösterisine gittiğinizde çevrenizde tekerlekli sandalye kullanan birilerini görüyor musunuz? Cafe'de otururken yan masanızda işaret diliyle hararetli hararetli sohbet eden sağırlara rastladınız mı bugüne dek? Beyaz bastonuyla caddeden karşıya geçmek isteyen kör birine otomobilinizle yol verdiğiniz oldu mu hiç? Kamuda ya da özel sektörde çalışan kaç sakata rastladınız? Sendika ya da başka bir sivil toplum örgütüne gittiğinizde oralarda sakatlığı olan birilerini görüyor musunuz?
Görmüyorsunuz değil mi? Peki nerede bu insanlar? Milyonlarca sakat nasıl oluyor da bu kadar görünmeden yaşayabiliyor bu ülkede? Neden görünmüyorlar? Nerede eğitim alıyor, nerede kendilerini geliştiriyor, nerede çalışıyor, nerede sosyalleşiyor, nerede çılgınlık yapıyor, nerede yaşıyorlar? Herkesin yararlandığı haklardan yararlanabiliyorlar mı? Yaşadıkları topluma -her birey kadar- müdahale edebiliyor, söz haklarını kullanabiliyorlar mı?
Sanırım bu sorulara da olumlu yanıt vermek çok güç olsa gerek. Evet, siyasi tercihler/körlükler toplumsal tutumlarla birleşince sakat olmak, çocukluktan itibaren gündelik yaşamdan dışlanmak; sosyal ve kültürel olanaklardan, eğitim, iş, hukuk, sağlık vb. tüm haklardan mahrum bırakılmak sonucunu doğuruyor. Yani sakatlar kelimenin tam anlamıyla sosyal dışlanma ile karşı karşıyalar. Sonuç: ayrımcılık, tutunamama, yoksulluk...

Eğer gerçek bir toplumdan bahsediyorsak, aynı coğrafyada yaşayan herkesin (aslında tüm canlıların) uyum içinde ve sürdürülebilir bir birlikteliğinin olması, her bireyin kendi doğrularını yaşayacak ve isteklerinin peşinde koşacak gücü/insiyatifi elinde tutarak özgürce varolabilmesi şarttır. Aksi halde, yaşamın her alanında ayrımcılığa uğrayıp dışlanan insanların yoksullukla-iyice-terörize-edilmiş-alanlara mahkûm edilmesi, birarada yaşama iradesinin yokolması, yani toplumun parçalanması kaçınılmazdır.
Ve bugün sakatların (aslında tüm farklı/güçsüz olanların) itildiği alan tam da burasıdır. Bugün sakatlar hem sosyal dışlanma ile karşı karşıyadırlar, hem -başta siyasetçiler olmak üzere- gücü elinde bulunduran kesimlerin politikalarının olumlama-aracıdırlar, hem de (postmodern) bireyin vicdanını rahatlatma nesnesidirler. Yani sakatlar bir yandan dışlanıyor, diğer yandan yardımseverliğin nesnesi konumunda tutularak politikaların olumlanması, ikiyüzlülüğün gizlenmesi ve kapitalizmin eziciliğinin maskelenmesi için kullanılıyorlar.

Yaşar Çabuklu'nun (Toplumsalın Sınırında Beden'in içinde) belirttiği gibi:

"Bireylerin vicdanı, medyanın zaman zaman düzenlediği yardım kampanyaları ya da Afrika'da açlık, savaş vb. nedenlerle düzenlenen konserler vasıtasıyla 'uyandırılıyordu.' Bu kesintili 'acil durumda oluşan' etik, gösterinin, show-biz'in göstergeler dünyasının, etik piyasasının bir parçasını oluşturmaktaydı. Genellikle starların öncülüğünde gerçekleşen bu yardım kampanyalarında yan dairedeki ya da mahalledeki muhtaç kişilerle hiçbir zaman yüzleşmek istemeyen televizyon izleyicileri ekrandan haber aldıkları durumlar için çek yazarak (ya da evdeki bilgisayardan elektronik havale yaparak) etik görevlerini yerine getiriyor, vicdanlarını rahatlatıyorlardı! Lipovetsky'nin de belirttiği gibi, medyanın düzenlediği bu hayırseverlik kampanyaları izleyiciyi aynı zamanda eğlendirerek ondaki suçluluk duygusunu hafifletiyordu. Medya, devamlığı olan bir vicdan, içselleştirilmiş bir görev duygusu yaratmaktansa, izleyicilerin fazla çaba ve zaman harcamadan katılabileceği etiksel durumlar, ürünler sunuyordu. [...] Postmodern toplumun etiği, hayırseverliği keyif kültürüne eşlik eden 'tasasız bir gönüllülük' çerçevesinde oluşmaktaydı."​
Törenle tekerlekli sandalye dağıtma gösterileri, sakatlar için televizyonlarda düzenlenen yardım kampanyaları, SMS ile bağış toplamalar, tekerlekli sandalyeye oturarak basın karşısında "duyarlılık" sergileyen Bakanlar, televizyon programlarına meze edilen sakatlar, "sakat kardeşlerimiz" duygusallığı, kameralar karşısında sakat bir çocuğun yanağını okşama "babalığı", sürekli muhtaç olduğunu beyan etmek ve istemek karşılığında dağıtılan nafakalar vs. vs. vs. Hepsi, vicdanları rahatlatacak "tasasız bir gönüllülük" show'unun sahneleri gibi.

Sakatları (aslında farklı olanı) daha en baştan itibaren dışlayan, onları "dışarıda" tutmak için yapılabilecek her ne varsa yapan ve bu mekanizmanın içselleştirilip "normal'leşmesini sağlayan tüm iktidar ilişkileri, sakatların yoksun ve yoksul olmasının/kalmasının da esas sorumlusudur. Dolayıyla, her şeyden önce, "boyun eğmeyi ahlaksal açıdan kabul edilebilir ve teknik açıdan yararlı kılan" (M. Foucault) bu iktidar ilişkilerinin deşifre edilmesi ve sorgulanması gerekir. Ancak ondan sonra gönüllü bir dayanışmadan ve ortaklıktan bahsedebiliriz.


* Engelliler.Biz Platformu www.engelliler.biz
 
formu takip etmeğe başladığımdan beri sanırsam sakatların bu ülkedeki durumlarını en iyi özetleyen yazılardan biri. gri ve boz hücrelerine sağlık bülent...

sakatlık (özünde dezavantajlı bir farklılık) kendi içinde değerlendirilebilir belki ama bu durumun boyutlarını belirleyecek olan yaşadığınız ülkedir. ingilterede, hollandada veya gelişmiş başka bir dünya ülkesinde sakat olmakla az gelişmiş veya gelişmekte olan bir ülkede sakat olmak arasında çok büyük farklar vardır ve başınıza gelmiş bu dezavantajlı durumun sizin hayatınızı ne kadar ne yönde etkileyeceği çok büyük oranda buna bağlıdır.

bizlerle ilgili sorunların açıldığı başlıklarda dikkatimi çeken bişei vardı. genellikle talepler ya da çözüm alternatiflerinde bu ülkenin gerçekleriyle/yaptıklarıyla/çözüm anlayışıyla pek örtüşmeyen öneriler çıkıyordu ortaya. yanlış anlaşılmasın ben burada işler böyle yürüyor deyip kestirip atmaktan bahsetmiyorum. elbette her durumda insan onuruna yakışanın, olması gerekenin söylenmesi savunulması gerekiyor. demek istediğim türkiyede sermaye sahibi veya siyasi güce sahip/sahip olanlara yakın, medya patronu veya herhangi bir şekilde elinizde siyasi/maddi bir güç bulundurmuyorsanız ne kadar insansınız? peki sakat olmanız bu durumu niçin değiştirsin? sakat olmanız bu durumu sadece dahada kötüleştirir. 8 milyon 10 milyon 20 milyon olsanızda eğer sistemde kendi varlığınızı hissettirecek insan niteliğine sahip değilseniz, sistemin size ihtiyacı yoksa yada sesinizi duyuracak başka bir gücünüz yoksa çok olmak aslında bi b.. değildir. bülentin yazısından anladığım kadarıyla sakatlar böyle bir kısır döngünün içine sokulmuştur ve bu kısırlık kendi kendini beslemeye devam etmektedir.

ben bugünlerin, münferiden sakat sorunlarının ele alınarak ülke standartlarından bağımsız bir çözüme kavuşturulacağına inanmıyorum. ne zaman ki bu topraklarda insana sırf insan olduğu için değer verilmeye başlanır, kişi hak ve hürriyetleri popülizmin önüne geçer, insanlar sistemi benim gemim yüzsünde kiminki batarsa batsın ya da bi köşede ben tutayım bir güç merkezide ben olayım ki piramidin üstüne tırmanayımla deilde, insan olmanın onuru yakışığı ve gereğiyle değerlendirir o zaman sakatlarda, kadınlarda, dar gelirli de ve tüm farklı ve dezavantajlı ve güçsüz herkesde gülecektir. bu bir süreçtir ve birgün bu tartıştığımız konular geride kalacaktır. Konuşula konuşula tartışıla tartışıla...
 
Yaşanılan zorlukların sorumluluğunu kendi bedenmize atmamak önemli. Bize bir yaşam dayatılıyor ve bizden bu sınırlar içinde debelenmemiz isteniyor. Bi adım geri çekilip, o tekere çomak sokmamız gerek!
 
geçenlerde bir tv de bir dilenci kadının duygu sömürüsünü izliyordum..işin garibi kadın ayaklarını öyle iyi gizlemiş ki..ben yürüyemiyorum,mantalitesinde duygu sömürücülüğü yapıyordu gelen geçen bireylere...bundan yola çıkarak söylemek istiyorum ki;

bizler kullanılıyoruz..insanlar yapmak istedikleri her bir olay karşısında bizi aciz göstererek kullanıyor..cahiller de bizi kullanıyor..zeki insanlarda üstümüzden politika yaparak bizi kullanıyor..
cahil insanların sömürgesi engelli bireylerin kendilerine yetememesi..
üst kademe insanların sömürme mantığıda üstümüzden siyaset yaparak kendilerine rant sağlamaları..

neden engelli insan üzerinden rant sağlanıyor..o kadarmı acınası haldeyiz..işte asıl nokta burdan başlıyor..daha temele inersek bence ailelerin yetersizliğinden ileri geliyor bir çok nokta..sonra sağlık sistemlerinden maddi yetersizlikler sonuçu yararlanamama olarak izleyebiliriz yolu...eğer aile çocuktan utanmasa,ve çocuğa sen bunu yapamazsın duygusunu aşılamasa,ve toplum içinde diğer insanlardan farklı olmadığını gösterebilse çocuğa bu kadar ezik bir statü kazandırmamış olacak..

türkiyede engelli birey olmak başka ülkelerden daha da zor sanırım..çünkü 2. sınıf vatandaş sıfatına kimliğinizin önündeki engelli sıfatı karar veriyor..
iş ailede başlıyor..ailenin çocuğu özünde kabulünde..ve elbette bunun daha da derini maddiyat ne yazıkki..her geçen gün daha da kötüye giden hayat şartları..

of derin mevzular..:)
 
Sakatların yoksulluğu ve iktidar

hepinizin yazılarına sonuna kadar katılıyorum
biz ne kadar bu tekere çomak sokmak istesekte teker malesef bir şekilde o çomağı kırabilliyor o zaman biz ne yapmalıyız ?
bir çomak yetmediğine göre daha fazla comakla bu tekeri durdurmalıyız buda sivil toplum kuruluşlarınla ama ciddi kuruluşlarla olur bence tabi
 
Sakatların yoksulluğu ve iktidar [Haftanın Konusu]

OturanBoğa abi yazını okuduktan sonra sana hak vermemek elde değil yerden ğöge kadar sonuna kadar haklısın ama ne yapsak olmuyor abi örnek vermek gerekirse "arabambenim bacaklarım kampanyasına" ilgililerin gösterdiği ilgi ortada abi ne yapsak olmuyor ya bu ülkede adam gibi insan gibi yaşamak için zengin olmak gerekiyor bence fakirsen bu ülkede hele bide sakatsan eyveh ki ne eyveh bu ülkede insan gibi yaşamak için ne yapmamamız gerek bir türlü anlayamadım ya valla eğer imkanım olsa çekip gidecem bu ülkeden ya avrupaya yada öbür tarafa bıktım ya insanı bıktırıyorlar iyice
 
Bu ülkede özürlü ve fakir olmak insanı dipsiz bir kuyuya atmak gibi bir şey.İçinden çıkamıyorsun.Özürlünün bilgisine değil özürlülüğüne parasına bakıyorlar.Yaşamaya az çok beceren arkadaşlara sesleniyorum. Aldırmayın.Bu zihniyeti değiştirmek çok zor.Bazı arkadaşların dediği gibi alıp başını gideceksin imkanı varsa.Biz reyting malzemesi değiliz.Biz acılı arabesk değiliz. Bizdede birlik yok.Yeteri kadar kurumsallaşmadık. Kendimizi diğerlerine anlatamadık.İlerisi ne olur bilmiyorum.
 
haftanın konusu

sevgili arkadaşlar
yukarıda yazan ların hepsine teşekkürler,iyi ki varsınız ,neden böyle düşündüğümü şimdi açıklayacağım:
ben 1976 yılından beri sakat yada özürlü ler (ne derseniz )ile iç içeyim.
eski ye göre sizler şanslısınız,kendinizi ifade edebiliyorsunuz.
önceleri özür diye ifade edilen bazı organlarını aktif kullanamama durumu, hayatın sonu gibi görülüyordu,eğitimlisi de cahili de.:(gerçi öyle düşünen ler şimdi de var ama sizler varsınız,bir avuç ta olsanız),oysa ana güç yani beynin sağlam ve sağlam olan başka pek çok organların hala sende,,,,gidenlerin ((organlar))arkasından yas tutmak toplumsal bir baskı ve alışkanlık olsa gerek,

Yeni hayata en kolay uyum sağlayanlar eğitimi az olanlar,yoksullar ve sağlıklı günlerinde ailesi ,çevresi ve kendi ile sorunları az olanlar .Büyük çoğunluğu ya kadercilikten ya yoksulluğun getirdiği üretime katılma mecburiyetinden, ya 1.derecede yakın çevrenin gerçek destekleri ile yada başka sebeplerden kendilerini yaşamın içinde buluyorlardı
En zor eğitimli ve varlıklı kesim kabullenemiyor,ve sonucunda kendini eve kapatıyor,herkesten dışlıyor,psikolojik savaşın içinde buluyor kendini,
eminim hepinizde yaşadınız. işte bu geçiş süresi değişken oluyor.
oysa ergenlik dönemine giren her canlı her gün her dakika birşeylerini yitiriyor,çünkü olgunlaşma gerçekleşmiş artık iniş yolu başlamıştır, bazılarında ise bu süreç hızlı işliyor..
kayıpları arkada bırakıp bende neler kaldı diyerek önüne bakmayı becerebilenler sayesinde sizler sesinizi duyuruyorsunuz,
sizlerin çabaları da sizlerden sonrakilere ,doğru gidilen yolu genişletecektir diyorum
 
Toplumların değişimleri, dev transatlantiklerin orta boy limanlara yanaşmasına benzer.. Sürekli manevralar yada sağdan soldan yardımlar ile doğru düzgün girebilirler limana.. İşte engelliler konusunda da durum budur Türkiye'de.. Binlerce yıllık bir sorun yumağı halinde, üstelikte sorun değilmiş gibi gösterme çabaları var.. Bir yıla yakın zamandır yazdığım her yazıda şunu dile getirmeye çalıştım: Toplumun kültürel, sosyal bakış açısı, kısa zamanda çözülecek gibi değil.. Kentsel yaşama alışmaya çalışana ülkemizde, engelli sorunlarını bu günden yarına çözmek pek olası değil.. O yüzden kısa vadede, ilk ve öncelikli hedefimiz ekonomiktir bizim.. Şimdiye kadarki yazılarımda ;

- Devletten iki türlü alacaklıyız; Sakat kalmamızdan bir şekilde sorumlu olduğu için toplu tazminat hakkı.. Her yıl yeniden üretilen milli hasıladan payımız.. Bunun miktarını da şöyle hesaplamaya çalışmıştım: Milli gelirden payımıza düşen payın, engellilik oranı kadar fazlası.. Bu oran bize nefes aldırtır demiştim.. Yolunu da göstermiştim.. Yeni hazırlanan anayasaya şu madde konsa yetecekti;
Devlet evlenen engellilere ev, araba ve iş yardımında bulunur.. Ancak hükümet binlerce sorunun kaynağında kendisi olmasına rağmen attı bir çaput önümüze (onu da atan o) biz de kedilerin oynadığı gibi oynuyoruz.. Kedi kuyruğuyla nasıl oynarsa yani.. İçselleştirilmiş bir sorun çünkü.. Kişilik olmuş artık bizle mezara gider..

- Engelliler genellikle eğitimsiz kalır.. Eğitimsiz kalan işsiz kalır.. İşsiz kalan fakir kalır.. Formül budur işte.. Peki bu kör döngü nasıl kırılacak? İyi bir örgütlenme, iyi bir siyasi baskı başlangıç olacaktır bence.. Yoksa biz kendi kendimizi eğiteceğiz, iş bulacağız, fakirlikten kurtulacağız.. Yonca ekilecekte, büyüyecekte İnek yiyecekte, süt olacakta... Bize yarayacak... Başaranları örnek vererek vicdanları da rahattır vicdansızların..
Şu anda kim başarı isterse engellilerden iyi yaşamak için; Kızılcık sopasıyla dövülmeyi hak eder bence..

Hükümetlerin burada acayip bir ikiyüzlülüğü var.. Vermek ve Hak kavramları birbirine karıştırılıyor.. Hükümetler iyi oldukları için verdiklerini iddia ediyorlar.. Her hükümette bir şey vermiştir, az yada çok.. O yüzden de hepsi iyi olduğunu iddia edebiliyor.. Ölçüt hep kendisinden önceki olduğu için, hepsi İYİ VERİCİDİR..
Oysa ölçüt madem her konuda Avrupa Birliği, bize verilenlerde yani HAKLARIMIZDA onun ölçülerinde olsa, bakın ne KADAR KIYMETLİ OLDUĞUMUZA.. Sırtta taşırlar bizi her yere, biz istemesek de..
 
avrupabırlıgı dayattı dıye bıras bısıler yapmıs gıbı yapıp engellının onune bısıler cıkardıgının ıddıasıyla ogunen ıktıdar
fakır fukarayı accık komur bulgur patatesle tavlayan ıktıdar
bunları yaptım dıye ananı alda gıt dıyenler
eh oy vermısık
bole olucak artık butuuun sorunlar cozulmustur fakır sakat ne kelıme ıktıdarın cok ısı var su caput meselesı kadar hıc bısı onemlı degımıs ole dıyolar
 
OturanBoğa' Alıntı:
Törenle tekerlekli sandalye dağıtma gösterileri, sakatlar için televizyonlarda düzenlenen yardım kampanyaları, SMS ile bağış toplamalar, tekerlekli sandalyeye oturarak basın karşısında "duyarlılık" sergileyen Bakanlar, televizyon programlarına meze edilen sakatlar, "sakat kardeşlerimiz" duygusallığı, kameralar karşısında sakat bir çocuğun yanağını okşama "babalığı", sürekli muhtaç olduğunu beyan etmek ve istemek karşılığında dağıtılan nafakalar vs. vs. vs. Hepsi, vicdanları rahatlatacak "tasasız bir gönüllülük" show'unun sahneleri gibi.

Bülentçim, sen bunları burada yazarken, bir haber grubunda (newsturkiye.net) dünyanın artık bir "SHOW DÜNYASI" olduğu, bunun miladının da 1980 olduğu, o yıllardan sonra hızla geliştiği konusunda söyleşiyorduk arkadaşlarla..

Evet.. 80'lerden sonra bütün dünya bir SHOW dünyası oldu ve onun kuralları biçimlenmeye, yazılmaya başlandı.. :(

Bu dünyada gemiler para ile yüzüyor.. "Paranın" da adresi: Rek-lam-laaaaar.. :D E.. reklamın iletileceği kişi sayısı önemli tabii.. Buna da kısaca "reyting" deniliyor.. Yani "ne kadaa ekmek, o kadaa köfte". :p Reytingin fazla olması için gösterinin o kadar "sıradan" ve aynı zamanda "sıra dışı" olması gerekiyor. Yani herkesin yapabileceği ama çok az kişinin üstün başarı göstererek altından kalkabileceği alanlar olması gerekiyor.. Örneğin futbol, basketbol vb.. Başlı başına bir sektör bunlar.. Dünyanın parasını kırıyorlar her maçta.. Bu, özetin özeti.. Çok daha geniş ve karmaşık bir yapısı var. İlgili okullarda ders hatta özel bir bölüm bile olabilir. Öyle di mi Pegacım? ;)

Gelelim sakatlara.. "Sakatlar" bu dünyanın neresinde?

Bazı "sıra dışı" durumlar dışında ne yazık ki, Bülent'in yukarıda anlattığı gibi, vicdan rahatlatma (o bile show amaçlı kullanılıyor :( ) malzemesi olmaktan öteye gidemiyor..



Sevgili kuyucak, önerin şu aşamada pek rasyonel gelmedi bana.. Adamlar memleketin satılmadık noktasını bırakmayacaklar neredeyse, 400 milyar $ borcu ödemek için. Sinekyağı teknolojisine başvurmayı bile düşünüyorlar mı bilmem. :p


kuyucak' Alıntı:
Bunun miktarını da şöyle hesaplamaya çalışmıştım: Milli gelirden payımıza düşen payın, engellilik oranı kadar fazlası..

İyi güzel de.. Engellilerin milli gelire katkılarını da hesaba katmak gerekir, kanımca.. Buradaki denge fazla bozuk olduğunda "sadaka edebiyatı" hayat ve rağbet buluyor. :(


kuyucak' Alıntı:
- Engelliler genellikle eğitimsiz kalır.. Eğitimsiz kalan işsiz kalır.. İşsiz kalan fakir kalır.. Formül budur işte.. Peki bu kör döngü nasıl kırılacak? İyi bir örgütlenme, iyi bir siyasi baskı başlangıç olacaktır bence.. Yoksa biz kendi kendimizi eğiteceğiz, iş bulacağız, fakirlikten kurtulacağız..

Offffff. :) Bu da süper de.. Sağlıklı bir 'örgütlenme'yi kim kaybetmiş de biz bulacağız? :p O "İyi bir"in içerisinde; eğitim/bilinç ve "engelsiz insanların örgütleriyle birlikte hareket" yoksa bir işe yaramaz zaten..
 
Özlemişim seni Baben baba..Bi düşüneyim senin dediklerini.. Yine de isteyenin bir yüzü kara, vermeyen zenci.. Büyük isteyelim de adımız dilenciye çıkmasın diyorum ben..
 
:oops: Sağolasın..

Aslında ikisinin ortasını bulmak gerekiyor.. Fazla büyük de olmamalı fazla küçük de.. :wink:

Bir de hani klasik bir deyim vardır.. "Hak verilmez alınır!" diye.. Biz istedikçe isteğimize göre değil de kafalarına göre 'verdiler'. Daha sonra bu hale geldik.. :( Bir de şöyle söke söke 'almayı' becerebilsek.. :|
 
pardon?

Bülent bey yazınız için önce size tşk elinize sağlık.Ben bundan yirmi beş yıl evelisi , medeniyetin m sinin bilinmediği fi tarihinde, ist bul aksaraydaki necati akay b efendinin atölyesine engelli bir yakınım için takma kol almıya gittim, ve o tarihteki necati beyle ne olacak bu engellilerin insan gibi muamele görmesi için diye konuşurken bir anısını bize anlattı, dediki ben engelliler için araç gereç getirmek için almanyaya gidiyorum.NECATİ AKAYINDA trafik kazasından dolayı iki ayağı diz üstünden yok, kendi zengin olduğundan dolayı kalan ömrünü engellilere adamış biri işte.Ve necati akay almanyaya gittiğinde o sıra almanyanın en popüler müzik gurubunun konseri varmış,arkadaşına demişki hazır almanyaya geldik şu konsere gidelim bali, ve konser salonunun karşı sıra sında trafiğin durmasını beklerken, caddeden karşıya gecmeleri gerekiyormuş, orda konser salonu ününde görevli bir polis memuru atılmış trafiği durdurmuş, kendi karşıya geçip necati beyin tekerlekli sandalyesinden iterek karşıya geçirmiş,kapı görevlilerine necati beyi teslim ettikten sonra necati beye dönmüş demişki, b efendi bana size yardım etme fırsatını verdiğiniz için çok tşk ederim iyi eğlenceler demiş.Görevlilerde bu kez necati beyi salonun en ön sırasına götürmüş yerleştirmişler iyi eğlenceler demişler,He pardon almanyadaki bu gibi faliyetlerden dolayıda engellilerden üçret almıyorlarmış,Şimdi allah için söyleyin avrupalılar taaa fi tarihinde değil kendi engelli vatandaşlarına dünya vatandaşına o tarihlerde insan muamelesi yapıyormuş.Eller ayaaa biz yaya pardon.
 
ben bunları yazdığımda bazıları tarafından acıtasyon yapmakla suçlandım

arkadaşlar ben engelli bi yazar gazeteciyim ama benim yazdıklarıma ürettiklerime hala bazıları dudak bükerek "bu mu yazmış" deniyor. bizi bilenerek istenerek gizliyor eve kapanmaya zorluyorlar.
çünkü biz engelliyiz bi işe yaramayız! ama kendimizi kanıtlamak için mezara kadar uğraşacağız. insan engelli olunca maalesef ikinci sınıf vatandaş mağmelesi görüyor.
aç kalacağız diyorum "acıtasyon yapıyorsun" diyorlar. yahu biz insan değil miyiz bizimde insanlık onurumuz gururumuz yok mu?
yoplum içinde olduğumda bunu daha çok hissediyorum. tanımadığım biri dahi olsa bana siz değil de "sen" diye hitap ediyorlar
benim de bi kişiliğim var diye bağırasım geliyor.
 
Arkadaşlar,ben de bir engelli olarak katkı yapmak isterim yazılanlara.geçmişte trafik kazaları yoktu.bunun anlamı şu;sakatlıklar doğumsaldı.bundan 50-60 sene önceyi düşünün.bir aile engelli çocuğunun eğitim almasını nasıl sağlıyacak .okula yürüyerek giderdik. işte ,toplum eğitim alamamış,eve kapatılmış bu tür engellilere alışmıştır.bir de dilenen engellileri de ekleyin üzerine.
Nasılki özel arabalar ve taksilerin çoğaldı,eğitimli,meslek sahibi insanlar sakat kaldı işte orada sancılar başladı.bu sancılar çok uzun sürebilir.Avrupa çok uzun süren mücadeler verdi.biz daha yeni başlıyoruz.uyanmamızın nedeni de gene teknoloji sayesinde.
Baben arkadaşımız HAK VERİLMEZ ALINIR demiş. bu hakkı alabilmek için HUKUK yollarını kullanmak lazım.aramızda kaç kişi acaba çıkar ki.... bir belediyeye veya başka kuruma dava açsın.bir dava kaç sene sürüyor?bunu göze alabilir mi?
Eğer hukuku işletebilirsek tazminat davaları açabilirsek belki birşeyler değişebilir.herkese bu zorlu süreçte kolay gelsin
 
Üst Alt