Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

'Sakatlık kötü bir şeydir'in Sorunsallaştırılması [Tartışma]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,589
Reaksiyonlar
1,048
‘Sakatlık kötü bir şeydir’in Sorunsallaştırılması

Bülent Küçükaslan*
Radikal 2 / 17 Haziran 2007

“Hapishane mi? O da ne?” M. Foucault​
Bir ‘şey’i (ya da durumu) anla(t)mak için başka bir ‘şey’e ihtiyaç duyuyor veya bir şeyin değerini başka bir şeyle kıyaslayarak ölçüyor ve onları o değerlendirmeye göre kategorilere ayırıp hiyerarşize ediyorsak, ortada ciddi, hatta yaşamsal bir sorun var demektir. Zira bir şeyi ‘normal’, ona uymayanı ise ‘anormal‘ olarak kurguladığımız anda, artık ‘normal’ olarak belirlediğimiz şeyin ‘iyi’, karşısına konumlandırdığımız ‘anormal’ olanın ise ‘kötü’ olarak yaftalanması neredeyse kaçınılmazdır.
Bu kaçınılmazlığı şu şekilde ispatlamak mümkün: Türk Dil Kurumu ‘normal’i, “Kurala uygun, alışılagelen, olağan, aşırılığı olmayan”, ‘iyi’yi ise, “İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan” şeklinde tanımlıyor. Yine TDK’ya göre “Genel olana, alışılmışa ve kurala aykırı olan”a ‘anormal’, “İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena” olana ise ‘kötü’ deniyor. Bu durumda bu tanımlara bakarak ‘normal olana iyi, anormal olana kötü’ dersek, sanırım mantık hatası yapmış olmayız.
TDK’nın rehberliğinde devam edelim: “İki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı”ya ‘insan’ deniyor. Kerameti kendinden menkul bu tanıma bakarsak, “Vücudunda hasta veya eksik bir yanı olan” ‘sakat’ları, “Kusuru olan, defolu” ‘özürlü’leri, “Vücudunda eksik veya kusuru olan” ‘engelli’leri, yani körleri, sağırları, topalları, çolakları, tekerlekli sandalye kullananları, spastikleri, otistikleri, down sendromluları, zekâ geriliği olanları, delileri, yani “anormal” olanları ‘insan’ olarak tanımlamak mümkün değil.
Pekii, bu durumda bu tanımların egemen olduğu bir toplumda “sakatlık normal bedenden bir sapmadır, anomalidir, insanlık dışıdır ve doğal olarak kötüdür” düşüncesinin ne kadar içselleştirilmiş olduğunu tartışmaya gerek var mı? İnsanı kusursuz, aksamayan, bozulmayan, bozulsa bile tamir edilen (edilmesi şart olan) bir makine gibi kurgulayan, insana dair hâlleri normal-anormal karşıtlığıyla ötekileştiren, dışlayan, hatta ‘ucube’ diye aşağılayan bir toplumda, “sakat olmak iyi bir şeydir” diyebilir miyiz? Sanmıyorum.

‘Normal’i sorgulamak
Başta da değindiğim gibi, bir durumu anlatırken başka bir durumla kıyaslama yapmak normal-anormal karşıtlığını getireceği için, yanlıştır. “Vücudunda hasta veya eksik (bazen de fazla) bir yanı olan” kişiye sakat demek, tamam, ama onu “kusur”, “defo” ve bundan dolayı (yapma-etme hâlini de kurgulayarak) anormal/kötü/ucube diye dışlamak ve ikinci sınıflığa itmek, hakarettir, haksızlıktır.
Freud, "normal bir ego, genel olarak normallik kavramı gibi, hayal ürünü bir beklentidir" der. Bir adım ileri gidersek, normal-anormal karşıtlığı/kurgusu üzerinde yükselen sistem (iktidar), her istediğinde kendi belirlediği (dikte ettiği) normallerini değiştirse de, değişmeyen tek bir şey oluyor; anormal sayılanların yaşamlarının toplumsal tutumlarla terörize edilmesi. Yani sizin ne olduğunuz çok da önemli değil; çünkü sizi değersiz kılan şey ne olduğunuz değil, ne olmadığınızdır. Beyaz, erkek, kaslı, yakışıklı, bedenine söz geçirebilen, dindar, laik, heteroseksüel vb. biri değilseniz, normal değilsinizdir, kötüsünüzdür.
Sakat olmak kötü bir şey değildir, sadece ‘bir şey’dir. İnsana dair yüzlerce özellik vardır ve bedensel özellikler bunlardan sadece biridir. Ve normal olan tek şey de işte bu farklılıklar gerçeğidir.

* Engelliler.Biz Platformu
 
Sakatları da kendi içlerinde
normal ve anormal olarak ayırmak lazım.

insana ait yüzlerce özellikten en önemlisi ,bedenen ve ruhen sağlıklı olmasıdır.
Birisi eksik olunca ,bir parçası kayıp puzzle gibi..
hayatımızı garip bir eksiklik duygusu ile geçiriyoruz.
ölüme gidişimiz bile sıkıntılı,
normal değiliz bizler hayatımızı eskisi gibi biçimlendiremiyoruz ..
sakatlık kötü birşey'dir.
yanlış ,gücenik ,çaresizliği öğreten,tekdüze,geçirilen bir hayattır.
Normal sınırımı, eksikliği bildiğim için ben koyuyorum .toplum ,doğa,istatistikler vs.. değil..


Yeditepe,
bukadar güzel yazılır bir sakatın her alandaki acziyeti.
Sen bir sakatsın artık bana göre :D
 
VAROLUŞÇULUK

İnsanın birşeye göre düşünmesi, en temel insani özelliğidir. Merkeze her zaman bir şey konulur, kendi konumun ,kendi değerlerin o merkeze koyduğun şeyle ölçülür, tabi kendi içinde. Kendi içinde KENDİSİNİN YARGICINI ve BEKÇİSİNİ taşıyan tek yaratık İNSANDIR. Merkeze neyi koyarsan ,yada neyi koyarlarsa, kendini o sanarak, yaşamın boyunca o kafana ÇAKILANLA, İNSANIM DİYE ortalıkta dolanıp durursun. Çok ağdalı oldu. Şöyle anlatayım; Kafanın içine birileri öyle pislikler tıkıştırırki eğitim adına yada toplumsal kişilik adına (SİSTEMİN TIKIRINDA İŞLEMESİ İÇİN) SEN KENDİNİ O SANIRSIN. Görünüşte özgürsündür. Halbuki seçeneklerin bellidir. Hangi seçeneği seçsen sonuç değişmez. Kendi içindeki yargıcın ve polisin seni yargılar ve tutuklar. Kıpırdayamazsın, aykırı düşünemezsin,
kendin olamazsın.
Halbuki kendi merkezini (tüm değer yargılarını, tüm istem ve arzularını) kendin oluştursan... İşte o zaman İNSAN olursun. İnsan dışındaki bütün nesnelerin varoluş nedenleri planlanır, yaratılır, üretilir. Ancak insan önce varolur, sonra özü oluşur.
Çağımızda insanın özüde nesnelleştirilerek üretilmekte. şeyleştirilmektedir. Yani insan kendine bile yabancılaştırılmaktadır.
Merkezimize koyduğumuz iyi ve kötüleri, normal ve anormalleri OLUŞTURULMUŞ değer yargılarımızla ne kadar tartışırsak tartışalım bir yere varamayız.
Önce değer yargılarmızın tümünü, ama tümünü, gözden geçirip kendi varoluşumuzu tamamlamak için çabalamalıyız. Yani kendi merkezlerimiz KENDİMİZİN OLMALI.
Burada herkesin başarabileceği şeylerden bahsetmiyorum ben. Şunu şundan ötürü düşünmek doğru mu dediğin anda bitecek insanlardan bahsetmiyorum. Acı çekmeye alşkın insanlardan bahsediyorum. Nasılsa alışkınız acıya diye bahsediyorum ,varsın biraz da fiziksel olmayıversin kaynağı.

Bu anarşi filanda değildir. İnsan başkaları ile mutludur. Paylaşırsa Özgürdür.
İşte vardığım yer orası benim. Total olarak oluşturulmuş bu iyi ve kötüler normal ve a-normaller aslında İNSANA özgü değil.

İkinci Bahar :Anladığım kadarı ile sonradan sakat kaldın ve sağlamken sakatlara bakış açın şimdi silah olarak sana dönmüş durumda. Merkezini değiştiremezsen yaşam sana yük olmaya devam edecek.

Yeditepe iki cümle de sana: Kendine yetebilen, acz içinde olmaz. Toplumdan bana ne, kesseler yine böyleyim, yalnızlık beni korkutmaz diyebilmek için uğraşan bir yanın var. Öte yanınsa sevilmek, alkışlanmak ve biryere ait olmak istiyor.

Saygılar
 
Bir şeyi merak ediyorum;

Diyelim ki, sakatlığa ait hemen her şey düzelmiş durumda.Sakat için eğitim problemi yok, sağlık problemi yok, ulaşım problemi yok, sakatlığa olduğu gibi bir bakış var, ayrımcılık ve engellenmişlik yok, vs. vs....

Yine de sakatlığı bu yukarıda yazılı olan durumlar içersinde mi algılarsınız?

Sakatlığa mı yoksa sakatlığın yarattığı sorunlara mı üzülüyoruz?
 
Sanemcim, yüzde 90, sakatlık öne sürülerek karşıma çıkartılan engelleri (yani ayrımcılığı, sakatlığım yaşamama engel teşkil etmediği halde yaşayamıyor olmamı) SORUN EDİYORUM; yüzde 10, sakatlığımdan dolayı bişeyleri yapamıyor olma (koşmak, çekip gitmek, akıl almaz çılgınlıklar yapmak...) halini DERT EDİYORUM.
 
OturanBoğa' Alıntı:


Bir ‘şey’i (ya da durumu) anla(t)mak için başka bir ‘şey’e ihtiyaç duyuyor veya bir şeyin değerini başka bir şeyle kıyaslayarak ölçüyor ve onları o değerlendirmeye göre kategorilere ayırıp hiyerarşize ediyorsak, ortada ciddi, hatta yaşamsal bir sorun var demektir.

Bence burada ciddi bir mantık hatası var!

Adı üstünde "sıfat" yahu..

Bir 'şey'i, bir 'durum'u, bir başka şeyle, bir başka durumla karşılaştırma yapmadan nasıl algılayabiliriz ki?

"Uzun" diyelim. Neye göre uzun, kime göre uzun? Bu sorulara cevap verebilmek için; mutlaka ve mutlaka "başka bir şeyle kıyasla"ma yapmak zorundayız! Başka türlü onun niteliğini anlayamayız.. Buna kısaca "emsal gösterme" deniyor ve her bi 'şey'de, her bi 'durum'da yapılıyor.. Sonuçları hoşumuza gitse de, gitmese de... Bazen açık açık yapılıyor, bazen 'gizil' olarak yapılıyor ve bunu herkes yapıyor.. Biz de.. ;)




Sanemcim, bir başka başlıkta da yazmıştım, "istersen uzay merkezi gibi döşe her yeri" yani hiçbir engel kalmasın; ancak, bu durumda bile, "sakatlığa olduğu gibi bir bakış" olmayacaktır, hele "ayrımcılık" kaldırılamayacaktır. Bunlar "toplumsal beyin" sorunsalıdır! İkisi de (maddi gelişim ile-toplumsal düşün) eşzamanlı olarak değişmiyor.. :(
Ayrıca, ayrımcılık kalktığı zaman, dolayısı ile "pozitif ayrımcılık" da kalkacaktır! Bu da hiçbir zaman olmayacak bir şeydir..

Ama sen "diyelim ki" dedin. O zaman da Bülent'in oranları devreye girecektir. ;) "Sakatlık oranları" niye veriliyor ki sanıyosun? .. :roll:
 
Sevgili dostlarım,

Gerçekten samimiyetle verdiğiniz yanıtlar için teşekkür ederim. Bence daha fazla yanıt gelebilmeli ki neden bu soruyu sorduğumu ve düşüncelerimi açıklayabileyim.

Uzun yıllardan beri burada sitemizde sakatlıkla ilgili hemen hemen her türlü sorunu tartışıyoruz. Yapılan her tartışmayı büyük bir ciddiyetle takip ediyorum.

Bir adım atabilmemiz için doğru teşhislerin konulmasında büyük fayda var. Gördüğüm kadarıyla sakatlar arasında sakatlıkla ilgili o kadar farklı düşünceler söz konusu ki, sakat olmayanların bu konu da neler yapması gerektiği de ister istemez sürümceme de kalabiliyor.

Tanımlar, bilirsiniz ben tanımlamalara karşıyım. Tanımlamalar sınırlar insanı. Ama herşeye rağmen tanımlara da ihtiyaç duyuyoruz işin tuhaf tarafı. Yinede tanımların doğruyu ortaya koymada çok fazla yararlı olduğuna inanmamaya devam ediyorum.

Oturanboğa nın % 90 olarak verdiği yanıt önem kazanıyor benim için. Geri de kalan sakat olmaktan dolayı duyduğu sıkıntı, sakat olalım ya da olmayalım insanın doğası gereği her insan da kendisiyle ilgili olarak duyduğu özlemlerdir.

Benim 45 kiloluk değişmeyen kiloma ulaşabilmek için canını verenleri çok iyi bilmekle beraber bu durum benim için ya bir kaç kilom daha olabilseyle sonuçlanabiliyor mesela..

Ama diğer %90 lık oran işte bu çok ama çok önemli. O zaman bu başlıkta bana göre bir tuhaflık ortaya çıkıyor.

Bizler sakat olmamızla ilgili bir sorun yaşamıyoruz, bunu Bülent in tanımlarına göre normal karşılıyoruz, ama sakatlığımızdan dolayı yaşantımızı insanca yaşayamamak , işte anormal olarak değerlendirilen kısım burada yatıyor benim için.Sakatlığımız anormal bir durum falan değildir. Anormal olan insan gibi yaşamamıza etken olan olaylardır.

Buradan yola çıktığımızda ise, insanoğlunun biri için sakat kalacak endişesi yaşamasını da lütfen sizler anormal bulmayın bu duruma göre.Çok iyi biliyoruz ki sakat biri bu toplumda iyi eğitim alamayacak, engellerle karşılaşacak, ayrımcılığa uğrayacak.... vs. vs.

Eeee, o halde birinin sakat kalabilme olasılığı ortaya çıktığında insanoğlunun üzülmesi anormal bir şeymidir?

Kısacası Bülentcim, detaylara sonradan girerim de, normal de anormal de yeri ve zamanı geldiğin de iyi yada kötüdür. Salt bir cümleyle normal e iyi anormal e kötü diyebilme şansımız yoktur. Durum ve mekana göre şekil alır bu iş.

Evet baben sana katılıyorum.Ayrımcılık kalkmayacaktır, pozitif ayrımcılık ta kalkmayacaktır. Öyleyse bizler sorunlarımızı ve isteklerimizi var olan bu gerçeğe göre daha akılcı bir düşünme mekanizmasıyla harekete geçirmeliyiz. Bu ne olabilir? İşte bence bunun cevabını bulmak zorundayız.
 
Bu sorunun doğru yanıtını bulmak için sorduğum sorulara yanıt vermen gerekiyor bana soracak olursan yeditepe :D

Buna cevap vermeden yorumda bulunmak o kadar da doğru değil.

Yine yazdıklarında doğruluk payı var gibi gözükse de eksik kalan yanlar çok daha fazla.

Sakat olmayanlar için bu sorunların çözülebilir olduğunu vurgulamışsın.

Yanlış!!! sakat olmayan biri olarak bu sorunların aşılabilecek olduğuna inanmayanlardanım ben, bak baben de aynı şeyi söylemiş.

Bence sakatlar en az engeller kadar sakatlıklarından da rahatsız. Bunu toplum size göre ortaya koyduğunda pis, öcü oluyor. Verdiğin örneklerden yola çıkıyorum sakın yanlış anlama.

Belki de sakat olduklarından çok daha fazla rahatsızlar, bilemiyorum, cevap verilmiyor ki değerlendirme yapayım. Sakatlık denilince engellerden çok en azından burada senin yazında belirttiğin gibi toplumdan yola çıkarak sakat birinin beğenilmemesini örneklemen yeterli bence.

Toplumu oluşturanlar sadece sakat olmayanlar değil bildiğin gibi. sakatlarda bu toplumu oluşturan bireyler.Durum bu kadar vahimse senin belirttiğin gibi bu toplumun bir parçası olan sakatlar da gerçekten öncelikle sakat olmalarını sorun yapıyor olmasın?

Buradaki yazılarda, tartışmalarda, sohbet odasında gördüğüm kadarıyla kimse gerçekten engellenmişlikleriyle pek ilgilenmiyor. İşte bu durum sakatlar için en büyük tehlikeyi oluşturuyor bana soracak olursan. Toplumun alışagelmiş örneklerini kullanmak ve toplumu bir yerde suçlamak çok kolay bir yöntem.

Başka bir yol bulalım. Toplumun alışagelmiş algılayışlarının dışına çıkmayı neden aklımıza getirmiyoruz ve değişmeyeceğine inandığımız düşüncelerin ortasında savrulup gidiyoruz?

Toplum bu. Düşünce yapısı bu. Sakata acıma dolu gözlerle, iyiki ben böyle değilim gözüyle bakılıyor. Pekii sakatlar kendilerine nasıl bakıyor?

Kendimizi gerçek anlamda irdeleyebildik mi? Bir sakat olarak ben önce.... diye başlayan kaç tane cümlelerimiz var burada, yada diğer tartışmalarda, yada sohbet odalarımızda....
 
sakatlığa ait herşey düzelse hiç bişeyi sorun etmem. çünkü o zaman yapabileceklerimi yapıyor olurum dolayısıyla sakatlıkta ortadan kalkar başkasının ne gözle baktığı yada ne düşündüğü umurumda olmaz.
 
Sevgili baben,

Evet, ben diyelim ki diye sordum, seninde vurguladığın gibi. Sen de bende ayrımcılığın pozitif yada negatif nasıl olursa olsun, kalkmayacağına inananlardanız. Öyleyse yanlış bir mücadele içinde değilmiyiz dersin?

Haklar için mücadele etmek çok farklı.Bu kesinlikle yapılmalıdır. Ama bunun dışında topluma olması gereken mesajları verirken, bu sorunla daha mı çok ilgileniyoruz dersin?

Bana öyle geliyor ki, yüreğimizin bir parçası kırık ve bu yüzden bu konuyu çok daha fazla önemsiyoruz, bu arada asıl mücadeleyi es geçiyoruz.

Ne dersin?.. :wink:
 
Yaa ben şu "topluma mesaj verme" işini de hiiiiiiiiiç anlamıyorum. :(

Verilen mesajları alabilecek düzeyde bir toplum olsa sorun kalmayacak, ama içinde bulunduğumuz toplumun yapısını, neyi alıp neyi alamadığını/alamayacağını yaşayarak görüyoruz. :( Bu durumda, hayatta kalabilmek için, "pozitif ayrımcılık" yapılmasında haklarımızı çoğaltmak amacıyla mücadele vermekten başka şansımız yok! Önce "yaşamın devamı"nı sağlamalıyız yani..
 
Geçen haftanın konusundan bir mesajımı da ben alıntılayım:

Baben' Alıntı:
Ben sakatım ama ev içerisinde engelli değilim! Ama evden çıkınca engellenmeye başlarım; asansörü uygun olmayan binalar, yüksek merdivenler, kaldırımlar, alışveriş edemediğim marketler, film seyredemediğim sinema salonları, izleyemediğim konserler vb. hem sakat, hem de engelli olmama yol açar!

Tabii buradaki ev dışı eylemler hep sanaldır. :) Empati mi ne diyorlar, ondan işte. :p



yeditepe' Alıntı:
baben sence sadece "sakatlık" mı sorun? yoksa sakatlıktan dolayı yaşadığın sorunlar mı?
bu konuya en iyi cevabı sen verebilirsin. çünkü emeklisin. okul sorunun yok. çalışma sorunun da yok. evdesin. sadece bir odadasın. ve senin gibi insanlar da var.
bu konuyla ilgili andantenin yukardaki sorularını kendinden yola çıkarak cevaplayabilir misin? çünkü gerçekten bu cevaplara artık ihtiyacımız var...

Dış dünyayı sadece sanal olarak bilince bu soruları cevaplayabilmem olanaksız oluyor! Çünkü, vurguladığın gibi, tek yanlı yaşıyorum ben! Engellenmeyince sorun da yok ya da sadece kişisel!


"Paylaşım" burada da var.. Belki farklıdır reel olandan ama ayrı bir güzelliği var. Tercih meselesi oluyor biraz yani.. ;)
 
Devam edeceğiz galiba...

''Büyük türk felsefecimiz, denizcimiz, gezginimiz, erkek hakları savunucumuz'' Selahattin Duman derki ;
''Türk halkının en eğitimlileri bile hayatını 300 (üç yüz) kelime ile yaşar ve bu kelime sayısıda hızla düşmektedir''. Varın gerisini siz düşünün... Eğitim seviyemizi, toplumdaki ortalama eğitim seviyemizi ve kullanılan kelimelerin siz hesap edin. Bu bakış açısı doğrultusunda:

Yakında herşeyi altı kelimeye indirsek olacak galiba. Normal-anormal, iyi -kötü, evet-hayır... Sonrasıda malum, vücut dili ve seslerle anlaşmaktır.

Sakatlık fizikseldir,maddidir... Elbette istenilmeyen, acı veren, kısıtlayandır. Kötüdür, yanlıştır ne dersen denebilir. Normal değildir ve insanın bundan kaçınması, korkması doğaldır. Sakat bir insanında bundan
kurtulmaya çalışması... Normaldir. Bunları tartışmasız kabul ederim. Başka türlüsü abesle iştigal olur.

İtirazım ise; İnsan denilen (kişilik,ego, bilinç yada ben) şey , MADDİ bir varlık değildir. Trafik kazası sonrası 'ben' lere protez takılmıyorki... Yada doğuştan sakatların 'ben'leri ayrıcamı programlanıyor?

MADDİ olan bir sorun (sakatlık) ile İNSAN olan ' BEN'lerimizi AYNI KEFEYE koyup, adınada SAKATLAR derseniz böyle saçma sapan yerlere varılır işte... Sakatlar homejen bir yapımı arzediyorki, vardığınız sonuçlara herbiri tıpatıp uysun? Türk toplumundaki sağlamlar homejen bir yapı mı sergiliyorki de, birisini yada yüzünü inceledğimizde bir fikre varabilelim?

Varoluş biçemi, yaradılış, adına ne derseniz deyin, bizler ayrı, mahlukat yada kutsal değiliz.
Ben burada diyorumki; 'BEN' imi oluşturan herşey aynı... Tezgah aynı.. Maddi olan sınırlanmışlıklarımı siz yarattınız, onlarla yaşayabilmem için gelin şu engelleride beraber kaldıralım... Sakat bir insan için sakatlık sıfatlarla anlatılmaz. Sakatlık iyi kötü değildir. Bu bir OLGU dur. Sağlamlık nasıl bir insan için olguysa bu da onun için bir olgudur. İşte bu olgu ile insanlar 'ben'ini rahatça yaşayabilmeli, gelişebilmelidir.
Her insan içinde bulunduğu olgu ile mutlu olabilir.

Ben hayatımda, SADECE sakatlar için, tek ve bir tek şey savundum o da pozitif ayrımcılık.
Onun dışında hiç bir yerde hiç bir zaman 'bir sakat olarak ben....' diye düşünmedim. Hep kendimi toplumdan birisi olarak gördüm. Her okuduğum, her düşündüğüm toplum içindi. Zaten Dünyada sadece sakatlar için ne felsefe ne psikoloji ne de müzik vs düşünülmüştür, iyide yapılmıştır. HER İNSAN gibi bizler de onlar da kendimizi aramışızdır.

Bundan önceki yazımda insan denilen egonun biçimlendirilmesinin şeklini ve karşı çıkışı anlatan bir akımı anlatmıştım. Bunu, toplumun nasıl bölünüp parçalandığını, bireyin bilinçli olarak yalnızlaştırıldığını, kullanılabilecek her tür örgütlenmenin önüne set çekildiğini, insanın atomize edildiğini, sakatların da bundan nasibini aldığını iyi anlatabilmek için yaptım. Sakat ve sağlam ayrımı yok benim kafamda.
Bize biçilen toplumsal kişiliğe sakat-sağlam demeden bir karşı çıkış var. Üstelik narsist bile sayılırım.
 
İşte görmek istediğim bir cevap;

Sakatlık iyi kötü değildir. Bu bir OLGU dur.

Teşekkürler kuyucak.

Tanımlarla kafamızda olmayan şeyleri bile neredeyse oluşturmaya başlayacağız.

Sakatlıkla ilgili her türlü şeylerin tartışılmasından yanayım, özellikle engellenmişlik kısmı olursa hiç dayanamıyorum. Ama bu tarz her tarafa çekilebilecek ve gerçekte tam bir tanımı olmayan konularda yazılan ve çizilenler sakatlığın olumsuzluğunun pekiştirilmesine, ve istemediğimiz toplum davranışlarının yayılmasına sebep olacaktır.

Bence bırakalım dağınık kalsın bunlar. :D İyi mi kötü mü, sorun mu değil mi, sorunsallaşmış mı vallahi bunları tartışırken faydadan çok zararımız oluyor diye düşünenlerdenim.

Sakatlık bizim gerçeğimizdir hepsi bu.
 
Sevgili Andante,
Kişisel olarak sakatlığın ruhumda açtığı, asla çözüm bulmayacak
girdaplarına öyle çok üzülüyorum ki,
bu kronik hüzün ,sakatlığa dair sorunları da büyütüyor gözümde.
sakatlığın yarattığı sorunlar belki maddi,teknolojik vs..bi çok materyal ile aşılabiir ,
ama sakatlık hiç birşekilde düzelmez.
normal değilsin çünkü,benim gerçeklik ilkem budur ..
İnsan özgür olmalı,bir materyale,bir nesneye birkişiye,bir eve çıkamadığı için bağımlı olmak insanı normal sınırından çıkarıyor benim gözümde,
bu durumda ben anormalim,
eskiden normaldim,çünkü yapabilme gücüm vardı.

sevgiler..
 
Asla sana yanlış düşünüyorsun diye bir şey söylemeyeceğim sevgili ikincibahar.

Çünkü senin gerçeğin bu.Gerçekleri sorgulamak, yok o öyle değil böyle diye çıkarımlarda bulunmak beyhude çabalardır.

Seni gerçekten anlıyorum, ne haklısın, ne de haksız. :D

Aslına bakarsan şu seni anlıyorum lafına da gıcık olmuyor değilim ya, ne amaçla dediğimi sanırım anladın. Açıkcası, diyorum ki nasıl düşünürsen nasıl algılarsan algıla" kabul". Seni bu düşüncelerinle önemsiyor ve değerli buluyorum.

Gördüğünüz gibi arkadaşlar oldukça değişken cevapları okurken, soruna bakış açılarımızı da görebiliyoruz. Değişken bunlar. Bunun normali anormali doğrusu eğrisi yok. Bir çok şeyde olduğu gibi. İşte sırf buyüzden insan olmayı pek çok seviyorum. Aynı ve benzer düşünceleri oluşturmaya çalışmak daraltıyor bana göre dünyayı.

Kolonlanmış gibi aynı tipte, aynı düşünce yapısında, aynı tanımlamaları kabul eden ve sıradanlaşan insanlığı red ediyorum.
 
Evrende herşey göreceli. Herşey birbirine göre değer kazaniyor. Büyük-küçük, zengin-fakir, uzun-kısa v.s. ve Sakat-Sağlam
Normal olan, sayısı diğerlerine göre çok olandır. Sayısı ne kadar çok olursa olsun normaller, anormallerle değer kazanır. Birşeyin anormali yoksa normalide olmaz. Normali olmayan şey zaten normalde yoktur.
Demek oluyorki var olan herşeyin mutlaka referans alınarak değerlendirileceği başka bir eştaşı veya zıttaşı mutlaka vardır.
Bu durumda sakatlık ve sağlamlık ta birbirlerine değer kazandıran, değer kaybettiren iki durumdur.
Ama ben sakatlığı, sağlam insanlar karşısında değer kaybettiren bir durum değilde, sakatlığın sağlam insanlara değer kazandıran bir durum olduğunu düşünüyorum.
Çünkü sakatlık diye bir durum olmasaydı insanlar yine bir şekilde bir birleri karşısında normalliği, üstünlüğü tarifleyecek bir durum ortaya koyacaklardı. Bu durumda sakatlık belkide normal insanı tarifleyen en belirgin bir özellik ve normal insan tanımını koruyon en dış sur oluyor.
Bu sebeple sağlam insanlar sakat insanlara ne kadar minnettar olsalar azdır. :D
Normal insanın tarif edilmesi için sakat insanlar gerekmekte, sakat insanın tariflenmesi içinde normal insanlar gerekmekte.
Bence sakat insanlar, sağlam insanlar için varlar. Çünkü sağlamların sakatlar için olmadığı kesin.
 
Baben' Alıntı:
Bir 'şey'i, bir 'durum'u, bir başka şeyle, bir başka durumla karşılaştırma yapmadan nasıl algılayabiliriz ki?

"Uzun" diyelim. Neye göre uzun, kime göre uzun? Bu sorulara cevap verebilmek için; mutlaka ve mutlaka "başka bir şeyle kıyasla"ma yapmak zorundayız! Başka türlü onun niteliğini anlayamayız.. Buna kısaca "emsal gösterme" deniyor ve her bi 'şey'de, her bi 'durum'da yapılıyor.. Sonuçları hoşumuza gitse de, gitmese de... Bazen açık açık yapılıyor, bazen 'gizil' olarak yapılıyor ve bunu herkes yapıyor.. Biz de.. ;)
Elbette Bülent'le Babür'ü kıyaslarken Bülent Babür'den uzun, Babür Bülent'ten zayıf vb. denilir. Ama sen "Bülent"i norm(al) kabul edip, Babür'ü normalin dışında diye hiyerarşize eder, "bülentliğe" fazladan bir değer atfedersen, o zaman sorun başlıyor. İfade etmeye çalıştığım da bu. Zaten aksini söylemek, farklılıkları konuşurken insanı ortada bırakır.
Bugün mesela normal sayılan boy-kilo, göğüs-kalça ölçüleri, saç rengi-uzunluğu, giysilerimiz, önem atfettiğimiz değer yargıları... aklımıza gelebilecek her norm(al) çok değil 10 sene önce tepetaklaktı. Bugün normalin dışına atılan her şey/değer insanlık tarihi sürcinde norm(al) olarak kabul görüyor veya sıradan "hal" olarak algılanıyordu.
Böyleyken, "insan"ı ... diye norml sayp, dışında kalanları ötekileştirmek, bana insana haksızlık gibi geliyor. Biz sakatlığı olan "anormal"lerin bu "normal"leri sorgulamasını çok önemsiyorum...
 
E.. Sen de vurgulamışsın ya.. 10 yıl önceki değer yargıları tepetaklaktı, diye. 10 yıl sonra bambaşka şekillere girecek belki de.. Bilim ve teknoloji o kadar hızlı değişiyor/gelişiyor ki, insanların düşünsel yapısı o hızın karşısında, her ne kadar "yaya kaldın Tatar ağası" modunda ilerlese de, tümüyle kapsama alanı dışında kalmamak için koşturmaya çalışıyor. Dahası, bu koşuşturmayı kimi kişiler/gruplar -öylesine- becerebiliyor (ya da becerebildiğini sanıyor), kimileri de yarış dışı kalıyor. Bu da doğal olarak, insanlararası kategorizasyonu, daha da ileri gidersek, senin deyiminle 'hiyerarşize'yi ortaya çıkartıyor. Ama bunu 'ret etme'nin, 'yok ya da olumsuz sayma'nın, 'olmaması gerek'tiğini söylemenin çok bi önemi olmuyor. Çünkü bu da 'normal.' :D Yani bir OLGU. (Sağolasın kuyucak ;) )

Ha diyorsun ki: "… sorgulamasını çok önemsiyorum." Tamam sorgulayalım. İşimizin adı ne ki? :D 'Mücadele' de edelim. Ancak, 'ortadan kaldırmak' için değil, karşısında 'ayakta durabilmek' amacıyla 'yeni haklar (pozitif ayrımcılık) elde edebilmek için.' Bu arada yarıştan kopmamak için, kendimizi yetiştirmeyi de ihmal etmeden tabii.. ;)
 
Üst Alt