Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlık ve Aile Üzerine | Dikmen Bezmez

bezmez

Üye
Üyelik
24 Kas 2008
Konular
11
Mesajlar
56
Reaksiyonlar
0
Bu yazıda amacım “aile” kavramını tartışmaya açmak. Daha özelde sakatlık ve aile ilişkisine odaklanmak istiyorum.
Çıkış noktam şu: Aile kavramının büyük önem taşıdığı bir toplumsal yapı içerisinde yaşıyoruz. Sakatlık söz konusu olduğunda ise, ailenin sakat kişi ile olan ilişkisi, bağları daha da yoğunlaşabiliyor. Bu yoğunlaşma sakatlanmanın hemen sonrasında hastane süreci ile başlıyor ve daha sonra evdeki yaşamda çoklukla bir ömür boyu devam ediyor. Ailenin böylesine merkezi bir rol üstlenmesine, Türkiye’deki sağlık sisteminin de büyük katkısı oluyor, devletin sunduğu sosyal hizmetlerin veriliş şeklinin de…
Bir diğer deyişle, sakatlanma sonrası hastanede yaşanan rehabilitasyon sürecinin ailenin varlığını temel alıyor olması da etkili bu süreçte, sakatlanan kişi evine çıktıktan sonra, ona hizmet sunan devlet sisteminin sakat kişinin ailesi ile yaşamaya devam ettiğini farz ediyor olması da… Bu durum, aileyi sakat kişilerin hayatlarının sıklıkla tam merkezine oturtuyor, ister istemez…

Buradan yola çıkarak, şunun üzerine düşünmemizi, tartışmamızı öneriyorum: Ailenin böylesine merkezi bir konuma sahip olması, sakat kişilerin hayatlarını ne yönde etkiliyor olabilir? Burada illa “kötü” ya da “iyi” aile resimleri çizmek değil amacımız. Ancak olumlu ya da olası olumsuz yönleri ile ailenin rolünü masaya yatırmak. Toplumsal düzen, sosyal hakların dağıtılış şekli, sağlık sisteminin çerçevesi, sakat kişiyi aile içerisinde değil de, bir birey olarak ele alsaydı, dolayısı ile sakatlanan kişi, görece daha bağımsız bir yaşam seçebilme olanağına sahip olsaydı, bu durum hayatı nasıl etkilerdi? Biraz bu konuda görüş alışverişinde bulunmaya ne dersiniz?

Bu soruların aklımızda yer etmesine, Sibel Yardımcı ile yaptığımız bir çalışma yol açtı. Bu çalışmayı İstanbul’da bir rehabilitasyon hastanesinde gerçekleştirdik. Yola çıkarken anlamaya çalıştığımız, rehabilitasyon süreçlerinin sakatlanan kişiler üzerindeki etkisiydi. Ancak çalışmanın her aşamasında, karşımıza aileler çıktı. Hastane ortamında aile denince sözünü ettiğim elbette ki refakatçi aileler. Bütün hastane süreci ve daha sonrası belli ki ailenin varlığını temel alarak şekilleniyordu. Dolayısı ile ailenin sakatlığa ve sakat kişiye yaklaşımı da, sakat kişinin kurgulamaya çalıştığı yeni hayatında çok başat bir rol oynuyordu.
Bunun üzerine aileye odaklandık. Bizim bulgularımız şunu gösterdi ki, ailenin varlığı önemli bir destek olmakla beraber, sıklıkla sakatlanan kişinin çeşitli açılardan daha bağımlı hale gelmesine de yol açabiliyor. Yani aile, sakatlanan kişinin bir yandan çeşitli ihtiyaçlardan ötürü vaz geçemediği, ama öte yandan da ve belki bu sebeple, bağımsız bir yaşam olasılığına da bir nebze ket vuran bir kuruma, eğer daha sert bir ifade kullanabilirsem, belki bir çeşit kapana dönüşebiliyor.

Ailelerin sakatlanan yakınlarına yaklaşımlarını ele aldığımızda dört temel yaklaşım tespit ettik:
  1. Aileler sakatlanan yakınlarını yaşlarından tamamen bağımsız olarak birer çocuk gibi görmeye başlayabiliyorlar. Örneğin genç bir sakat erkek ya da kadın, aseksüelleşebiliyor birden ailenin gözünde. Yani, artık onun bir sevgilisinin olamayacağı, evlenemeyeceği, çocuğunun olamayacağı, hatta belki de aslında böyle ihtiyaçlarının dahi artık olmadığı var sayılabiliyor.
  2. Aileler sakatlanan yakınlarını birer “savaşçı” olarak kurgulayabiliyorlar. Yani onun “eğer isterse muhakkak yürüyeceği”ni var sayabiliyorlar; ya da “herşeyin sadece istemeye, yeteri kadar istemeye ve bunun için çabalamaya” bağlı olduğunu vurgulayabiliyorlar. Bunun sonucunda sakatlanan kişiden durmadan ve yıllarca çalışması, yürüyeceği güne kadarki hayatını dondurması beklenebiliyor.
  3. Sakatlanan kişinin bir birey olduğunu, “ayrı” bir birey olduğunu unutabiliyor aileler. Yalnızca “biz” hissi baskın çıkabiliyor. Sakatlanan kişi kaç yaşında olursa olsun, onun kendi arzuları, talepleri, tercihleri, duruşları olabileceği düşüncesi ikinci planda kalabiliyor.
  4. Bu son madde genellikle eşler arasında yaşanan bir durum kanımızca. Eşlerden sakat olmayan, sakatlanan eşi değersizleştirebiliyor. Özellikle sakatlanan kişi kadınsa, kocası eşini değersizleştirme, boşanma ile tehdit etme vs eğilimine sahip olabiliyor.
Ailelerin desteğini inkar etmek değil amacımız. Özellikle böyle bir sistemde, yani sakat kişinin ailesinden bağımsız hareket etmesinin hayal dahi edilmediği bir düzende, ailenin önemini elbette kavrayabiliyoruz. Ve tabii çok mutlu, sevgi dolu, birbirine destek veren bireylerin olduğu ailelerin varlığının da bilincindeyiz. Ancak aklımıza iki nokta takılıyor: 1- Hiç sevecen olmayan aileler de var bu hayatta, 2- En seveceni bile hayatta bu kadar merkezi bir yer edindiğinde, bunun bir de maliyeti olmuyor mu? Sakatlık söz konusu olduğunda bu maliyet ne tür şekiller alabiliyor?

Ne dersiniz?
 
Meraba FA hastasiyim 4yildir cikti ortaya 23 yasinda aktiv ve sosyal hayatim vardi universiteyi bitirmis yuksek lisans okurken aniden hayata kusdum ama sadece 3 ay surdu toparlandim ailemin desteyiyle yenicem dedim 4 yildir mucadelediz tedavisi yokmus ama yuruyorum konusmama etki etmesine izin vermedik.ise basladim edebiyyat ogretmeniyim coook buyuk bir ask nasip etdi rabbim bana sanki sagligimi aldi ama aski sevgiyi hediye etdi sevildim bu halimle hem de kabul edildim saglikli yakisikli genc bir adam tarafindan))) evlendim asklarin en guzeli evlat askini tatdim 4ay once yani engelleri olmak hayatdan kopmak deyil ne olur kusmeyin aile desteyi cok onemli
 
Engeli olmayan ve ailesiyle geçinemeyen birçok 18 yaş altı genç öğrenci, evden atılınca yada ayrılmak zorunda kalınca yaşadığı bölgeye göre uyuşturucu satıcısı, tinerci,gasp vs gibi kriminal bir hayat sürdürüyor. Genellikle ceza veya ıslah evlerinede alınmıyor çünkü topluma kazandırabilecek yeterli altyapı yok. Ailelerin eğitimsiz ve ekonomik durumunun iyi olmamasından söz edilmiyor. En basitinden tinerci sorunu dinsizlik ve imansızlığa bağlanıp kapatılıyor.

Ailesinden ayrılmak isteyen veya aileden ayrılmak zorunda olan engelli gençlere positif ayrımcılık yapılması gerekli. BM evrensel beyannemesine atılan imzaların önemi varmı, dayatılan kanunlar yeterlimi? yeni kuşaklar için avantaj sağlayabilirmi. bilmiyorum.

BM Engelli Hakları Sözleşmesi MADDE 19-
(a) Engelliler, diğerleriyle eşit bir şekilde ikametgahlarını ve nerede ve kiminle yaşayacaklarını seçme imkanına sahiptirler ve özel bir yaşama düzenine zorlanamazlar;
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 14/07/2009
 
Bu bir paradoks! Kendi deneyimimden biliyorum ki özellikle sonradan sakatlanan ve en azından ilk başlarda mutlak başkasının yardımına ihtiyaç duyan kişilerde aile en önemli iyileştiricidir. Yani, bizim gibi toplumlarda o travma anında aileyle olan bağ, o zor günleri atlatmak için lazım olan yegane ilaçtır. Ne var ki bunun yanı sıra, yine o günlerde, o güne dek öğrendiğimiz tüm önkabullerin üzerinden üzerinden geçerek yaşamlarımızı dibe çekme işini de ailecek yapıyoruz! :) Yani aslında yukarıda Dikmenlerin tespit ettiği "birey olamama" eleştirisinin temellerini atan sadece aile değil, sakatlanan kişinin bizatihi kendisi bu içe kapanmanın birincil aktörüdür. Paradoks da burada işte, maaile hem failiz hem mağdur.

Şimdi, mutlak bağımlılığın ne demek olduğunu kimse yaşamadan bilemez. Daha doğrusu, yaşamadan bildiklerimiz bize bunun ne olduğunu bi güzel bellettiği için sakatlık hali başa gelince kendimizi verili bir ortamda buluyoruz: kişisel trajedi, büyük felaket, kaybolan hayatlar, dönülmesi imkansız anılar, yarım-insan olma, seksten ve aşktan istisna kalma, ölümün eşiği...

Tahmin edersiniz ki bu sersem halden çıkmak kolay olmaz. Nasıl olsun ki! Sakatlanan kişi, ailesi, arkadaşları, iş-okul çevresi, eski sevgilileri, bütün toplum hatta, elbirliğiyle sakatlanmış yaşamı dibe çekiyorken kim, nasıl bu döngüden sıyrılabilir ki? Dibe battığının farkına varman bile bilmem kaç yıl sürüyor! Sonra birisi -muhtemelen bu kişi sakat kişidir- birşeylerin ters gittiğini anlamaya başlayınca... :)

Avrupa’da, ama özellikle Amerika’da bireysel yaşam olmazsa olmaz bir kural gibidir. İnsanlar üniversite çağına geldiğinde kendi evine çıkmaya, kendi işiyle geçimini sağlamaya, kimseye hesap vermeden yiyip içip sevişmeye, yani özgür bir birey olmaya adım atarlar. Ve bizim sandığımızın aksine bunu sakatlar da bu şekilde yapar, bu şekilde yaşamaya çalışır. Zor günde gerekli dayanışma yapılır, sonra herkes kendi özel alanında yaşamaya, ihtiyaç duyulduğunda yine birbirine destek olmaya devam eder (konuyu idealize ettiğimi biliyorum, ama umduğum şey bu olduğu için bunu böyle yazmakta sakınca görmüyorum).

Bir başka deyişle sakatlanmak, başkasının mutlak yardımına ihtiyaç duyar hale gelmek aslında birey olmaya mani değildir. Ve eğer bizler bunu bir ön kabul olarak temel alırsak, toplumsal olarak buna uygun dayanışma araçlarını hayata geçirebilirsek, ekonomik paylaşımı hakkıyla gerçekleştirebilirsek ve bireyselliği özendirecek argümanları güçlendirecek şekilde bir sistem kurarsak , en geniş anlamıyla söylüyorum, ailecek düştüğümüz o çukurdan çıkmak hiç de zor değil.

Bu bir giriş yazısı olsun... Önemli bir konu ve ne kadar çok kişi deneyimini ve görüşünü paylaşırsa o kadar iyi.
 
Ebeveyn Tavırları (Aile Tipleri)


1. Aşırı Koruyucu Tavır
2. Otoriteryen (baskıcı) Tavır
3. Gevşek (Çocuk Merkezci Aile)Tavır
4. Tutarsız (kararsız) Tavır
5. Mükemmelci Tavır
6. İlgisiz ve Kaygısız Tavır
7. Dengeli Tavır (Sağlıklı Aile)

Yukarıda başlıca aile tipleri yazılı. Bu tipler sadece ülkemizde değil tüm dünyada rastlanan aile tipleri. Dikkat ederseniz sağllıklı ve olması gereken aile tipi bir tane ve ona gelene kadar olmaması gereken 6 tane aile tipi maddesi var.. Dolayısıyla bu kadar maddenin içine girmeyeceksinizki ancak 7. Sağlıklı maddenin içinde yer alabilesiniz ve sağlıklı bir bireyler olabilesiniz. Yani bu acıdan bakıldığında durum açıkçası çok parlak değil.
Aynı zamanda bireysel olarak siz sağlıklı bir aile hedefine ulaşacak yeterli bilgi ve bilinçe sahip olsanız bile bu yeterli değil. Çünkü bu toplumda asla tek başınıza kalamazsınız. İlk önce yakın aileniz var sonra çevreniz vardır daha sonrada en dış kabukta toplum vardır.
Konu sadece engelli için vahim olmanın çok dışında birey için de çok ciddi bir açmaz. En basitinden özgür hareket etme yeteneğine sahip bir çocuk yetiştirmek istersiz, çocuk bahçesine çocuğunuzu serbest bırakırsınız,kısa bir zaman dilimi içerisinde “bu çocuğun sahibi yok mu” diye yaftalanırsınız. Yani kimsenin bilgisi olmadığı gibi kimsenin de umrunda değildir özgür çocuklar. Ev içinde durum farklı olur orada yetişir diyorsanız üzgünüm yanılıyorsunuz!! Çünkü bu sefer sadece yaftalandığınız kişi değişir sadece “ayşe” yada “ahmedin” yerini “anne” “babanız” yada “kayınvalideniz” alır.
Yukarıdaki yazılanları 2 hatta 3 ile çarpın aynıları misli ile engelli birey için geçerli.
 
Araştırılması, öğrenilmesi gereken güzel bir konu. Ben engelli yakınıyım, oğlum çok iyi bir konumda, gelir düzeyi yüksek, iyi eğitim görmüş, sosyal yaşamın üst sıralarında bir bireydi. Ben ve eşim oğlumuzla gururlanırdık...Bir gün ...O gün...hayatımızın en kötü haberini aldık. Eşimin ve benim tüm hayatımız değişti, dostlarımızdan ayrıldık, göç ettik, çevremizden ve yıllarca sürdürdüğümüz ve alıştığımız yaşam tarzımız gerilerde kaldı. Bizim olayımız yeni, tecrübemiz yetersiz, bazen oğlumuzu incittiğimiz olmuştur. Korumacılık yapmak istiyoruz ama bunun dozu biraz fazla oluyor sanki!
Engelli kardeşim; bu duruma hep beraber uyum göstereceğiz ve aileleriniz ile el ele omuz omuza sorunları çözmeye çalışmalısınız. Özellikle anneler hoş tutulmalı...Hepinize geçmiş olsun...Şifalar diliyorum.
 
Merhaba,
Sakatlık ve aile başlığı açılmışken, belki biraz tahrikkar sayılabilecek bir tez ileri sürmek istiyorum.
Türkiye özelinde, örgütlü olarak resmî sakatlık söyleminin dışına çıkmaya yeltenen tek kesim körlerdir. Körlük denince akla gelen ilk örgüt olan Altı Nokta Körler Derneği'nin Kör olmayanların üyeliğine kapalı olması, bu durumun sonucu ve nedenlerinden biridir mesela bana kalırsa. Belki değişmiştir bilmiyorum ama en azından on yıl öncesine kadar böyleydi. Kadın hareketinin içinde baba ve kocaların da etkin olduğunu düşünün... :)
Özellikle 1980-2000 arasında, gerek sokak eylemlerinde gerekse siyasi kulislerde körlerin görünür ve aktif olduğu etkinliklerin varlığı da bu durumun sonuçlarından biri olarak görülebilir.
Yukarıda yazdıklarım doğruysa, bunun en belirleyici nedenlerinden birinin körlerin içlerine doğdukları ailelerden uzaklaşması olduğunu düşünüyorum. Son 10-15 yıl içinde, özel eğitim politikalarındaki değişiklikler, kentsel nüfusun artışı ve benzeri nedenlerle azaldığını sanıyorum ama, özellikle geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, birçok kör kişi körlere özel yatılı okul ve yatılı rehabilitasyon merkezlerinin tedrisatından geçmiştir. Örneğin, bu satırların yazarı 7 yaşından itibaren üniversiteyi de dahil edersek 16 yıl boyunca, senenin en az 9 aylık bölümünde ailesiyle birlikte olmamıştır. Altı Nokta ve benzeri örgütlerde aktif olarak rol alan kişiler için de benzer bir durumun geçerli olduğunu tahmin ediyorum.
 
Merhabalar,

Katkılarınız için teşekkürler arkadaşlar. Birkaç nokta dağınık şekilde geçiyor aklımdan. Birincisi, tartışmaya açtığımız noktanın, yani aile ve birey ilişkisine dair söylediklerimizin sadece sakatlık ile sınırlı olmadığını düşünüyorum. Daha önce de belirttiğim gibi sakatlık söz konusu olduğunda daha yoğunlaşan bir ilişki söz konusu elbette. Bununla beraber bu ilişkiyi başka örneklerle de sorunsallaştırmak mümkün sanırım. Örneğin eşcinsel bir bireyin ancak ve ancak aile bağlarından sıyrıldığında kendini yaşayabildiği durumları ekleyebiliriz belki bu örnekler silsilesine. Ya da "ailem üzülmesin" diye sakladığımız onlarca sıradan ıvır zıvırı. Sanırım diyeceğim o ki, bu "aile sevgisi" denen şey hiç de masum olmayabiliyor en masum görünen şekliyle bile. "Seni seviyoruz" "sana birşey olursa çok üzülürüm, mahvolurum" türünden en masumane ifadeler bile "engelleyici" olabilirler. "O kadar sevme beni", "yahu iki dakka da üzülme bi" demek de her zaman kolay olmayabilir :)

Körlük meselesine bu açıdan bakmak ilginç. Evet, yazdıklarım sanırım körlük söz konusu olduğunda geçerliliğini yitiriyor. Ve surveyor'ın bu konuyu sakat hareketine bağlayışı da ilginç bence. Aileler bu kadar işin içinde olmasa idi, acaba sakat hareketi ne durumda olurdu?
 
bence mesele ailenin işin içinde olup olmaması değil. Ailesinin içinde yaşayıp engellenen insanlar olduğu kadar, ailesinin desteği ile birçok noktada bireyselliğini koruyup başarıya ulaşmış çok sayıda engellide bulunuyor ülkemizde. Burada önemli olan nokta ailenin doğru ve sağlıklı tavırları. Yukarıda yazdığım tavırlardan sıyrılıp 7. madde içinde yer alan ve bu davranışları sergileyebilen ailede doğal olarak sağlıklı bireyler yetişecektir.

Aile kavramında bir sıkıntı yok, aile kavramının içine doldurduğumuz tavırlarda sıkıntı var. Bu konuyla ilgili milli eğitimin en önemli projelerden biri 7 - 19 aile eğitimi. Bu eğitimlerde 8 hafta boyunca aileler haftanın bir günü 3 er saatlik eğitimlerden geçiyorlar ve özgüven eğitiminden alında, çevresel tehditlere kadar birçok konuda bilinçlendiriyorlar. Eğitimin en önemli konularından biri ki bence en önemlisi aileiçi iletişim. Burada sadece anne yada babanın çocukla doğru iletişimi değil aynı zamanda anne ve baba arasındaki etkili iletişim konusundada eğitimler ve etkinlikler mevcut.

Kısacası yukarıda bahsettiğimiz sorunlara daha yakından bakıldığında, birçoğunun aileiçi iletişimsizlikten ve yanlış tavırlardan kaynaklandığı düüşünülürse, bu ve buna benzer ulusal ve yerel eğitimleri artırarak aileyi devredışı bırakmadan sağlıklı bireyler yetiştirebiliriz..
 
kagit uzerinde, ulusal bireysel egitimler cok guzel geliyor kulaga gozede:eek:fasist dunyada nasil isler bunlar acp dusunurseniz. en basta sakatin egitimine azami onem verilmeliki aile sonraya kalsin surveyor dedigi:eek:
 
çeşitli sakatlıkların birbirinden farklı sosyal ilişkiler doğurduğuna şahit oluyoruz. yukarıdaki körlük örneği gerçekten irdelemeye değer. ben omurilik felçlisiyim, omurilik zedelenme seviyem üstlerde olduğundan bağımlılık paralel olarak fazla. başkasının fiziksel olarak yardımına bağımlı olmanın ülkemiz açısından doğrudan sonucu ise aile ile yakın bir bağ kurulması zorunluluğu. Aile yanında olmaz ise sakat için, eğitimi bırakın temel ihtiyaçların karşılanması bile çok mümkün değil. Zaten yukarıda doğru şekilde temas edildiği üzere sosyal yardım ve hizmetler ile rehabilitasyon bile "aile temel" alınarak planlanmakta. Kendi hayat öykümde ailem belirleyici olmuştur. Bir nevi karar ve onay mercii gibi çalışan ailemin -yardım ve destelerini inkar etmemekle birlikte- bireyselleşemememe neden olduklarını iddia etmek hatalı bir değerlendirme olmayacaktır. bu bir anlamda otosansür misali bir tepki de doğurmaktadır sakatta. aileyi düşünüp, kararlarını ailenin isteğini uydurma güdüsü.

sakat ailenin gözünde büyümez. karar alınırken, -onun hakkında veya aileye dair- sakatın görüşü önemsenmez. ya da sakatın görüşü kerhen sorulur. bir noktadan sonra, maalesef kişi isteklerini doğrudan dile getiremez, istekler ailenin kabulüne bağlı tatmin edildiğinden, karşı tarafa yönlendirilmiş sorular -ya da öneriler- olarak dile getirilir. sakat çarşıya gitmek istemektedir, tek başına dışarı çıkması mümkün olmadığından, "dışarı çıkalım mı" sorusu aslında dışarı çıkma talebinin dolaylı dile getirilmesidir. bu örnek günlük hayatın her anına yayılabilir. (yemek yiyelim mi, banyo yapalım mı, yatalım mı... vs.)

evlenmeden önce ailemle olan yaşadıklarım çoğunlukla anlattıklarımla örtüşmektedir. bu yönde kişilik sorunları yaşamamak gerçekten çok zor. çözüm? sakatın bağımsız, kendi kendine yetebilmesine zemin hazırlayacak sosyal hizmet alt yapısının tesisi gibi görünüyor.
 
Saros1, samimi paylaşımın için teşekkürler...
 
Öncelikle başlığı açan kişiye teşekkür ederek başlayayım.
Bildiğimiz gibi yaşam biçimleri teknolojiyle değişip şekillenebiliyor. bilimin ilerlemesiyle tedaviler ileri sevyelere taşınıyor. teknik gelişmelerle engelleyiciler, sakatların engellilerin özürlülerin önünden kaldırılabilir duruma gelebiliyor. ülke yönetimlerinin iktidarının sosyal sağlıksal yardımlarıyla yeterli yetersiz sakatların yaşamıda rahatlatılıyor , sakat ailelerinin yüküde hafifletiliyor.
sakat bireyi olmayan aileler yaşamında ailenin durumu gözönüne alındığında boşanmalar kavgalar ayrılmalar vs çeşitli nedenlerden ve ekonomik sosyal yetersizliklerden dolayı aile sorunları yaşanıyor. aiyle bireyleri ve aiyle normaldışı olabiliyor. sakat bireyi olmayan ailelerde bunca olumsuzluk yaşanırken elbette sakat bireyi olan ailelerdede zorlu yaşam kaçınılmaz oluyor.
sakat bireyin aiyleye bağımlılığı yaşadığımız ülke koşullarında neredeyse mecburi halde. çalışamayan iş gücü olmayan bakıma yardıma muhtaç sakat bireylerin yaşamını idame ettirmede aiylenin önemi fazlasıyla yüksek. sakat olmayan bir bireyin aiyle yardımlaşmasından dayanışmasından kopuk askeri ücreti gözönüne alarak yaşamını idame ettirmesi nekadar zorsa, sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşam kıyaslaması bile nerdeyse olanaksız.
aiylenin bağımsız olmadığı durumda sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşaması mümkünmü? baktığımızda sakat bireyi olman aileler bile açlık sınırının aaltında fakirlik ve sosyal yardıma bağımlı yaşarken , bağımlı bir aiylenin sakat bireyi aiyleden bağımsız nasıl yaşayabilir ???
ekonomik yaşamda aiyle bireyleri sosyal güvencesiz iş güvenliği olmadan çalışma saat leri uygun olmadan kamu güvencesinden yoksun zorunlu meesaiye tabi çalışırken varsayalımki sakat birey çalışıyor bu ekonomik çalışma iş şartlarında aiyleden bağımsız çalışşarak yaşamını sürdürebilirmi?
sosyal yaşamda aiyle bireyleri ulaaşım sıkıntısı yaşarken tatil sorunu yaşarken barınma sorunu sağlık sorunu beslenme sorunu spor geleneksel kültürel sanatsal sosyal aktivite sorunu yaşarken, sakat birey bu sosyal şartlarda aiyleden bağımsız sosyal yaşamını sürdürebilirmi?
aiyle bireyleri çarpık kentleşme standartdışı mimari yetersiz altyapı yetersizz riskli erişim sorunları yaşarken, sakat birey varsayalım tekerlekli sandalyesiyle bu koşullarda aiyle yardımlaşma dayanışmasısı olmadan aileden bağımsız yaşayabilirmi?
görüldüğü gibi hayatın birden çok alanında sakat bireyin aiyleden bağımsız yaşaması mümkün değil durumda. peki neden ? bunca engellemeyi oluşturmuş olan şey ne ? sakat bireyinn aiyleden bağımsız yaşamasını engelleyen şey ne?
tarım toplumu köylü toplumu yani feodal toplumda sakat bireyin çapa yapması köy yolunda ilerlemeesi oldukça zor. içinde bulunduğumuz sanayi tolumu yani kapitalist toplumda teknoloji bilim teknik feodal topluma kıyasla çok çok ilerdeyken sakat bireyin ve sakat olmayan bireyin önündeki bu engellemeler neden var neden bu engelleme devamettiriliyor.
günümüzde sakat bireyin toplum içinde yük görülüp bakımıda dahil olup aiyleye bağımlı edilmesi ve bu sorunların çoğunun aiyleye yaşatılması , yaşadığımız ülkenin sistemi kapitalist sistemin sakat engelli özürlü bireyleri sırtındaki kambur gibi görmesi engellemesi aiylenin vicdanına terketmesi aiylenin üzerine atması hem aiyleyi hemde sakat bireyi zordurumda bırakması görünür durumda.
çözülmesi gereken bir sorunu çözmek için o surunu yaratan kaynağı bulmalıyız. sağlıksal sorunlarda ekonomik kültürel sosyal sınıfsal topmlumsal sorunlardada sorunları yaratan kaynağı bulmalıyız çözmek için.
sakat bireyin aiyleyle karşıkarşıya getirilmesi bu tartışmada sakat bireye hiç bir fayda sağlamayacaktır . karşıkarşıya getirilmesi gereken sakat bireyli aiyleyle kapitalist sistemdir. sakat bireyin bağımsız yaşamasına engel olan aiyle değil kapitalist sist sistemdir.
 
Sakat bireylerin aile ilişkilerini tartışırken sadece duygusal tepkilere ve bireysel bakış açılarına odaklanmak yanıltıcı olur. Bunların yanına ailenin ekonomik durumu ve sosyal statüsü gibi değişkenler eklendiğinde daha bütüncü bir düşünce tarzına sahip oluruz. Yazıda sakat bireylerin bir takım ihtiyaçlarının ailelerce göz ardı edilebildiği ve onların bireyselliğinin ihmal edilebildiği vurgulanıyor. Ekonomik nedenler bu durumu daha somutlaştırıyor. sakatlara devletçe sağlanan bir takım avantajların onların hayatlarnı iyileştirmek yerine ailenin diğer üyelerine ekonomik kaynak transferi halini aldığını görüyoruz. Örneğin Sakata sağlanan vergi avantajı ile ona alınması gereken arabanın sağlam abiye alınması. Mizah duygusu gelişmiş bir sakat bunu şöyle ifade ediyor. " Hani paravan şirketler olur ya ben bizim evin paravan evladıyım.Kağıt üzerinde her şey benim ama hiçbir şeyim yok"
 
karışık düşünceler

2 yıldır aynı konu üzerinde düşünüyorum nasıl bağımsız olabilirim :) ailemle yaşamaktan bıkmış durumdayım özellikle bedensel engel olunca işin çok daha zor her şeyi talep eden olmak iyi olmuyor ama biliyorum ki bana onlardan çok değer veren yine olmayacak ülkeyi iyi tanıdığımdan. Çıkmazlardayım işte!
 
Engelliler ve Aile

Türkiye deki bütün sosyal politikalar gibi Engellilere yönelik uygulamalr da ne yazık ki Kervan yolda düzülür kolaycılığına teslim edilmiştir. Bunun sonucunda da Ait olma birey olma ikilemini yaşayan engeli bireyleri kendilerine sunulan ve aslında "Temel bir hak" olarak değerlendirilmesi gerekirken bir lütuf muş gibi biz engellilerin başına kakılan ön kabuller neticesinde ortaya çıkan tablo En hafif tabirle büyük bir hukuksuzluğu ve sosyal içerikli bir zulüm politikasını içermektedir. Çünkü; Otorite makamı olarak aile yi konumlayan zihniyet kutsal metinlere atıf yaparak birey i adeta köleleştirmek te, Ait olmadığı bir hayata sahip olmaktan muzdarip olabileceği dikkate alınmadan sahte kadercilik le makyajlanmış bir hayata ve yaşam biçimine mahkum edilmektedir. Hele hele özelde ve genelde sosyal hayatın olmazsa olmaz gereklilikleri olan. iş hayatı aile hayatı ve sosyal hayat arasındaki denge söz konusu olduğunda durum daha da karmaşıklaşmakta ve geleceğin dünyasını inşaa etme gayesi güden ve zaten engelli olan bireyler bir de "MEVZUAT HAZRETLERİ" nin kutsadığı uygulamalar ile kısıtlanmaktadır. Bir sağlık personeli olarak bu "kısıtlı" tanımına özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Hukuk sistemimiz ne yazık ki mahkeme kararı ile dahi olsa bir insanı etrafındakilerin şikayet ve gerekçelerine bakılarak mahkeme tarafından "kısıtlı adayı" olarak tanımlanması bile başlı başına bir insan hakları sorunu olarak karşımıza dururken; Hatta bazı engel grupları "Özellikle Psikolojik engelliler" Toplum için tehdit oluşturma gibi akla ziyan gerekçelerle sosyal izolasyona maruz bırakılırken "Sosyal izolasyon" tanımı" nın sanki tıbbi bir müdahale ile ortaya çıkmamış gibi hastalık belirtisi tanımında kullanılması başlı başına bir tezat teşkil etmektedir. Benzer bir şekilde kendi varoluşunu anlamlandırma çabası olan insanların karşısında "Senin için en iyi olan bu" şeklinde bir cevapla çıkan zihniyet in de kendisini çek etmesi ve vicdan muhasebesi yaparak kabul sınırları dışındaki önerileri bertaraf etmesi gerekmektedir. Kaldı ki; İnsanoğlunun en doğal hakkı saygın bir hayata sahip olma hakkı dır. Yaşama hakkı ne kadar kutsal ise Saygın bir hayat kurma hakkı da o kadar ve saygı duyulmalıdır. Ancak bizim gibi geri kalmış ve özellikle de din üzerinden kurgulanan "Aile kurumundaki sahiplenme" duygusunun tatmini ni temel alan yaklaşımlar engelli bireylere kendi yaşamsal seçimlerini yapma şansı tanımamıştır. Yani düşünün. .Bir insan zaten seçmediği bir bedensel, Piskolojik ve sosyolojik durumla dünya ya geliyor. Simdi hangi vicdan bu insanın duygularını, Düşüncelerini, Değerlerini ve karar alma biçimlerini yargılayacak?
Oysa ki birleşmiş milletler in Türkiye nin de altına imza attığı "Engellilerin kendi yaşamlarını kurma hakkı" nı düzenleyen sözleşme maddesini dikkate aldığımız vakit bu sorun aslında bir hak ihlali olduğunu ve ANAYASAMIZ ın uluslar arası sözleşmeleri iç hukuk un bir parçası olarak kabul ettiği gerçeğinden hareketle "Eğitim, İstihdam ve Sosyal Farkın dalık" temelinde yapılanların ne yazık ki engelliler i birey olmaya hazırlamaktan çok ait olmaya yönelten ve yönlendiren bir kanaate sahip olduğu tartışılmaz birıa vakdır. Dolayısıyla; Engelililer ve aile faktöründen bahsederken her şeyden önce BU SORUNLU BAKIŞ AÇISI üzerinde durulmalı ve ona göre bir çzzüm kompıozisyonu hazırlanmalıdır. Aksi takdirde sayıdıs örnekte de müşahade ettiğimiz gibi İyi niyetli cehalet "AKİM KALMIŞ PARLAK FİKİRLER MEZARLIĞI" ndaki müstesna yerini koruyacaktır..
 
merhaba şu yazınızda sakat kelimeleri yerine engelli kelimesini kullansanız daha iyi olacak bence
 
Ben bütün konuyu baştan aşağı okumadım fakat şunu belirtmek isterim aile den önce bizler kendimizin önemi çok büyük bizler "SAKAT" değiliz Engelli bireyleriz "SAKAT" kelimesi affedersiniz özür dileyerek diyorum hayvanlara kullanılan bir kelime öncelikle bu algıyı kendi kafamızdan sonra ailemiz den değiştirirsek inanıyorum ki yaşam standartları artacaktır ama biz kendimize bunu yaparsak ailemizi geçtim dışarıdan birine kızmamız çok yanlış olur önce sen değişeceksin ki etrafın da değişsin sen değişmezsen hiçbir şey değişmez değişemez o yüzden talebim şu yöndedir ilk adımı bu konu da atalım "SAKAT" kelimesi geçen her yeri düzenleyelim eğer hadimi aştıysam çok çok özür dilerim herkesten
 
s.a

ben kendimden yola çıkayım %92 oranında engelliyim yani çalışmam mümkün değil şimdi diyenler olacaktır senden daha ağır durumda olup çalışabilenler var tabi süper zeka iseniz olabilir ben günde 4-5 saat eğzersiz yapıp vücudumu zinde tutmalıyım üstüne birde 7-8 saat çalışmak yattığın yerden bile olsa pek mümkün değil kendi başıma tekerlekli sandalyeme bile oturabilecek durumda değilim tuvalet kişisel bakım tabi bunları da tek başıma yapamıyorum burada tek çare sizi destekleyecek bir aileniz olması bu durumda bireyselleşmek mümkün değil he bütün bunlara rağmen bireyselleşmek ister misin? derseniz bu bireyselleşme sadece engelli bireyi yalnızlaştırır ailem olmasa bir bakım merkezinde olurum ailenin yerini de yabancı insanlar alır bunu kim ister sizin bu bireyselleşme işi anca kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayabilen ve maddi durumu iyi olan engelliler için geçerli olabilir. ama inanın onlar bile aileleri ile yaşamak isterler eğer evli değilseler çünkü engelli olmak zor bir psikoloji insan bazen düşündükçe kendini bir çıkmazın içinde bulabiliyor karamsarlaşıp içine kapanabiliyor bu durumda bir an durup sağına soluna baktığında tanıdık yüzler görmek her insana engelli olmasa dahi iyi gelir. birde olaya aile açısından bakın derim sana muhtaç bir engelli var bu yüzden gerek maddi gerek manevi açıdan hayatında bir çok şeyi erteliyorsun yada vazgeçiyorsun asıl bireyselleşemeyen ailenin diğer üyeleri olabiliyor burda anne babadan çok kardeşleri kastediyorum benim bakımım için benle aynı evde yaşamak zorunda kalıyorlar evin geçimi için çalışmak zorundalar üste birde kendi hayatlarını kurmaları lazım yani hayatımız tam bir kaos engelli fiziksel açıdan bağımlı olmayı geçtim maddi açıdan bağımlı ise zaten orada bireyselleşmek söz konusu değildir. devletten bir bakım maaşı alabilmek için bile açlık sınırında yaşamamız gereken bir ülkede yaşıyoruz yani önce sosyal devletimiz engellisini maddi açıdan bağımsız kılacak şartları sunmalı daha sonra bireyselleşecek ortamlar olabilir.
 
Aile içinde sakat-sağlam vs olmaz, olursa aile olmaz. Zorluklar olabilir maddi manevi. Aile olmak demek her zorluğa TEK yumruk olarak karşı koymaktır.

Kendinizi sakat hapishanesine kapatmayın. İnsanlar engelli engelsız diye ayrılmazlar. Aslında TEK pencereden bakabilirsek her şeyde bir güzellik bulabiliriz. Güzellik bulaşıcıdır, güzellikle kalın. Ha bu arada güzelliğin de sakatı makatı olmaz...
 
Ayın var Aynı mal nasılsa annamaz, kıl, Ben sonradan %40 engelli yım içinde bulunduğum hayat benim hayatım öz geçmişin, Dünya fani ölüm gerçek insanlar gelip geçecek, insan kendisini nasıl tanımalı, kimim ben diye haykırmak dağın bir tepesinde,
Her insan güçlü olmayı ister ama engelli ama selamın aleyküm küme, ve bir şeyleri değiştirmek ister doğası gereği, her insan bir engelli adayıdır önemli olan o engelleri iyi tanıyıp ortadan kaldırmak,
Hiç bir Aile çocuğunun yaşadıklarını görmezden gelemez, her müslüman özgür ve bağımsızdır ne kadar engelli bir Aile olsun, ben yarım olan eksik olan yönlerini keşfediyor sorunlarını bir engelli olarak halletmeye çalışıyorum, tabi bu biraz zor, geri dönüşü olmayan bir durum, tedavisi olmayan bir durum,
Umudunu inancımı hiç bir zaman yitirmedim, Aile bağımı koparmadım Çoğu kez eşimle tartışıiyorum orda bir köy var uzakta o köy bizim köyümüzdür gitmesem de görmesemde, İnsan kendini biraz bilmeli güçlü ve güncel olmalı.
Engellilerin hakları öteden beri üç aşağı beş yukarı yıllardır hep aynı, lakin engellinin bir kahraman bir şehit bir ünlü olmasını hiç kimse istemiyor çünkü engellilerin yapacakları işler belli biraz oyun biraz turizim biraz spor lüks yaşantısı şeffaf bir ortam bağımsız bir ortam özgür bir ortam, yinede şartlar ne olursa olsun yaşamın en büyük değerleri engellilerdir, Her ülkenin engelli si o ülkenin katma değeridir vergisidir
 
Üst Alt