Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Sakatlık ve yoksulluk [Tartışma]

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,529
Reaksiyonlar
944
Sakatlık ve yoksulluk

  • * Sizce sakatlığı bulunan bir birey olmakla yoksulluk arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Ya da şöyle soralım: Sakat olmanın çocukluktan itibaren gündelik yaşamdan dışlanmak; sosyal ve kültürel olanaklardan, eğitim, iş, hukuk, sağlık vb. tüm haklardan mahrum bırakılmak sonucunu doğurduğunu, ve bu sebeple sakatların yoksullukla karşı karşıya bırakıldığını düşünüyor musunuz?
    * 'Sosyal dışlanma, yoksulluğun önemli bir sebebi ve sonucudur' önermesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
    * Sizce devlet ne tür sosyal politikalar uygulamalı ki hem sosyal dışlanma hem de yoksulluk ortadan kalksın?
 
yoksulluk insanı öldürmez ama süründürür
 
* Sizce sakatlığı bulunan bir birey olmakla yoksulluk arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Ya da şöyle soralım: Sakat olmanın çocukluktan itibaren gündelik yaşamdan dışlanmak; sosyal ve kültürel olanaklardan, eğitim, iş, hukuk, sağlık vb. tüm haklardan mahrum bırakılmak sonucunu doğurduğunu, ve bu sebeple sakatların yoksullukla karşı karşıya bırakıldığını düşünüyor musunuz?

Sakat olmakla gündelik yaşamdan tamamen dışlanmam mümkün değil benim. Eğer yoksul değilsem; çocukken okula gidebilmişimdir. Ailemin maddi gücü beni okuldan geri bırakmamıştır. Gidemediğim günlerde paramın gücüyle aksayan öğrenimimi tamamlamışımdır. Engelim her neyse ona göre tüm teknik cihazlar ve tüm gerekli araçlara sahip olmuşumdur. Mesela körsem; bana uygun kitap, defter alınmış; bilgisayarım bana göre donatılmış, tüm teknoloji emrime sunulmuştur. Dış dünyada tek başıma yaşayabilecek eğitimi almışımdır. Sakat biri olduğum için, evim bana uygun hale getirilmiştir. Asansörlü bir evde yaşamışımdır muhakkak ve gidebileceğim her yer de benim gidebileceğim şekildedir. Eğer param varsa bu durumda zengin bir muhitte yaşıyorumdur. Dolayısıyla alış veriş yapacağım yerde asansör vardır. Kaldırımları rampalıdır. Parklarında cirit atabiliyorumdur:)

Çünkü ben, günlük hayata dâhil olmak isteyen bir afacanımdır. Tabi bunda psikolojik destek almamın, sık sık Avrupa’ya ziyaretlerimin oradaki kolaylıkları ve yaşam standartları görmemin de faydası vardır:) haliyle ailem de dünyadan haberdar ben de:) o yüzden evimizi seçeceğimiz yer ben göz önüne alınarak seçilir. Havuza gidebilirim. Otobüslere zengin olduğum için şimdilik gerek yok. Bana uygun tasarlanmış son derece modern arabamız vardır. Üstelik ailem, kendilerinin işi olduğunu düşünerek bana şoför bile tutmuşlardır. Geleceğin büyük dâhisi (yani insanı… Bu devirde insan olmak dâhilik gerektiriyor sanki:) ) ben bağımsız kendi kitabımı almaya kırtasiyeye gidebilmeliyim.

Haliyle bu akılı alabilecek bir danışmanlık hizmeti de alıyordur ailem:) onlara bağımlı yetişmemin tehlikelerini anlıyorlardır. O yüzden benim ailem, maddi gücünü benim gündelik hayata dâhil olmama harcıyordur.
Yarın bir gün evleneceğim. Evim olacak. Artık arabamı kendim kullanabiliyorumdur. Çıktığım kız-erkek arkadaşım bile vardır eminim:)
Onla yürürken, bir hayatı paylaşırken yani bana düşen her şeyi yapabilecek sorumluluk bilincine sahibimdir. Üstelik ona vakit de ayırabilirim. Parayı ihtiyaçlarımız için araç olarak kullandığımdan, sevginin dilinden anlayan harika bir yaratığım ben:) zamanı nitelikli kullanan:)
Ama yoksul olsaydım bunlara ulaşmam zordu. Çünkü bana bu imkânları sunamayan bir ülkede yaşıyorum ben. Haliyle yoksul olmam beni bu ülkede ötekileştirecektir. Herkesin yararlandığı haklardan ben yararlanamayacak halde olacaktım.

Ben bu şartlara kendi kazanımlarımla geldim. Yoksul olmam beni tüm vatandaşların kullandığı haklardan mahrum etmemeliydi. O yüzden ben, devletin bu sorumsuzluğunu bertaraf edemem. Ne yaptıysam kendim ve ailemle yaptım. Ama bunlar, devletin suçunu hafifletmez. Hala binlerce çocuk dışarıda benim yararlandığım haklardan yararlanamıyor. Ve bu sorumluluk ailelere yükleniyor. Sakatlığa suç atılıyor. Bu şartlarda bunlara benim inanmam mümkün değil:)

İşin açıkçası sakat olmam, beni gündelik hayattan dışlamaz. Ama herkesin kullandığı seçenekleri yoksulluktan dolayı kullanamamam, beni gündelik hayattan dışlar. Parka, sinemaya, kafeteryaya, okuluma kendi alışverişimi yapmaya gitmeye çalışırken koşullarımın düzeltilmesi gerekir. Bu durumda beni sakatlığım değil; parasızlık, rampasız yollar, asansörsüz evler, okuyamadığım kitaplar, gidemediğim okul vurur. Benim gündelik hayata dâhil olabilmem için bir arabaya; bana uygun tasarlanmış bir eve, bir sokağa, bir yola, bir taşıta vs. birçok şeye ihtiyacım var. Yoksul olmam, benim durumumda olan insanların yaşam kalitesini düşürüyor, adil biçimde en temel haklarımdan yararlanmama engel olabiliyor, beni gündelik yaşamdan kovuyor! Bunun için benim zengin olmama da gerek olmamalıydı. Sosyal devlet benim/bizim de bu ülkede yaşadığımı/zı hesaplamalıydı! Hatırlatırız efendim:)

* 'Sosyal dışlanma, yoksulluğun önemli bir sebebi ve sonucudur' önermesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yoksul olmam sebebiyle gündelik hayata dâhil olamıyorsam sosyal bir birey olmam da zorlaşır. Haliyle gözden ırak bir yaşama sürüklenirim. Bu durum beni çabuk ötekileştirir. Gönülden de uzak olurum haliyle:) alışveriş yapmadığım bir market beni unutur. Ben yokum diye rampa yaptırmaz. Okul unutur beni. Sanırlar ki sakat olduğumdan dolayı çıkamıyorum. Bu benim kaderim sanılır:) E ülkenin başına büyük bir maddi gider olacağımdan dolayı da hatırlanmam baya zordur:) o yüzden benim sosyal dışlanmamın kaynağı olarak, sakatlığımı görmeleri daha işlerine gelir:) oysa sosyal dışlanmışlığımın arkasında ne yoksulluk vardır ne de sakatlığım. Benim insan olduğumu ve herkes gibi insanlık değerleriyle anılmam gerektiğini unutmuşlardır. İnsan olduğum hele bir vatandaş olduğum hatırlansa bunların hiç biri olmayacaktır:) herkes gibi bir “insan”ın yararlanması gereken her türlü haklardan ve seçeneklerden yararlanıyor olacaktım. Buna parasızlık, sakatlık gibi bir mazeret aranmayacaktı. En basiti apartmanlarda benim de dairemin olacağı hesaplanacaktı:) bir ev sahibi “yahu bu apartmanda bir sakat yaşayamaz, müşteri kaybederim” diye hayıflanacak kadar beni hatırlayacaktı!
(Bu şehirde bir ben düşünülmüyorum yani! Bir yoksula bile bir sürü seçenek var!)

Eğitim hakkım ben sakatlanınca elimden alınmaya bir mazeret olamayacaktı.

Bir sakat ya da fakir olmam beni okula göndermeye engel oluyorsa bir yerlerde, bu ülke utanacaktı! Hep birlikte hem de!

* Sizce devlet ne tür sosyal politikalar uygulamalı ki hem sosyal dışlanma hem de yoksulluk ortadan kalksın?

Devlet sadece şunu yapsın. Vatandaşlara eşit mesafede dursun. Ve hizmeti her kesime götürsün. Bu ülkede sadece zengin, dinci, eğitimli, sağlam vs. yok. O yüzden her ne yapılacaksa yapılsın tüm vatandaşlar hesaplanmalı. Hizmeti her vatandaşına götürebilmeli.
Okul, sinema, yol vs. yapılacaksa; sakata da göre olmalı. Kaldırımlarda yaşlı da yürüyebilmeli. Sakat da sandalyesiyle kimseye muhtaç olmadan marketine evinden gidebilmeli. Zaten sakatın girdiği her yere, herkes girer:) Okullar, yollar, devlet kurumları bu şekilde olursa özel sektör zaten buna uyacaktır.

Devlet, vatandaşlara eşit mesafede durursa, bu durum; toplumda birçok yolsuzluğu, üçkâğıtçılıklarla öne çıkmayı, çelme takarak ilerlemeyi vs. yanlış yöntemleri durduracaktır. (Sakat vatandaş olan bana çelme takıp; yolları, evleri, beni itekleyerek yapıyorlar yaw:) ) Her ne yaparsa yapsın kendisinin başka bir vatandaştan ayrıcalıklı yaşayamayacağını gören biri -ister zengin, ister fakir, ister sağlam, ister sakat, ister aydın biri- sadece birey olarak üstüne düşeni yapmak zorunda kalacaktır. Vaktini; üstünlük taslamakla, kendini acındırmakla, birilerini ötekileştirmekle, birilerine çelme takmakla, rekabeti insan aleyhine kullanmakla öldürme şansı kalmayacaktır. (herkesin yararlanacağı bir yol yapacak mesela. Rampaya sebep oluyorum diye bin takla atıp, üçkâğıtçılığa yönelemeyecek:) ) böyle bir fırsat eşitsizliğine yeltenemeyecek. tabi bunun için devletin bireylere ve kurumlara böyle bir fırsat vermemesi gerekir.

O yüzden ben diyorum ki devlet, hizmeti her vatandaşına götürmeli. Bana da uğramalı:) bana da seçeneklerle gelebilmeli:)

Bana (sakat bana) uğrayamayan, buna mazeret arayan bir devlet; “insanlık değerlerini anlamada ve uygulamada” hala çıkmazdadır demektir. Vatandaşlarına hizmet götürmede adil değildir. Üstelik bu konuda yetersizdir. Hukuk yerlerdedir…

Kapıma zekâtla gelmesi, benim bir ailemin olduğunu ve keyfimin yerinde olduğunu düşünmesi ayrı bir mesele ayrıca:)

Bu, sadece sakat beni; diğer vatandaşlarından ayırt etmesinin, ötekileştirmesinin başka bir tezahürüdür. Sakat beni bunlarla avuturken, sağlam olanları vs. ötekileri de nasıl avutur kim bilir:)

Girmeyelim oralara:)





(yaramaz bir çocuktan sevgiler)

; )
 
toplumların uygarlıkları

Merhabalar,ekonomik durum engellilerin sosyalleşmesi için birincil şart.anti oksidan arkadaşımızın yazısına katılıyorum.ama toplumların uygarlık seviyeleri de çok etkili.ben Londara da 3.5 ay bulundum.kardeşim seyahatte bulunduğu için 15 gün evden çıkamamıştım. kardeşimin komşusu gelerek, kocası ile beni merdivenlerden indireceklerini ve benim gezmeye ihtiyacım olduğunu söyledi.
ben hayatımda ailemden bile böyle teklif almamıştım.bu olaydan sonra benim kendi toplumuma bakışım değişti.
ama devlet de gerekli alt yapıyı hazırlamiş.gece birlere kadar ring seferi yapan minübisler saati saatine gelip alıyorlar.buradaki gibi göstermelik değiller.
belki bu konu size değişik bakış açısı getirebilir.
 

* Sizce sakatlığı bulunan bir birey olmakla yoksulluk arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır? Ya da şöyle soralım: Sakat olmanın çocukluktan itibaren gündelik yaşamdan dışlanmak; sosyal ve kültürel olanaklardan, eğitim, iş, hukuk, sağlık vb. tüm haklardan mahrum bırakılmak sonucunu doğurduğunu, ve bu sebeple sakatların yoksullukla karşı karşıya bırakıldığını düşünüyor musunuz?

Yoksul olma ve engelli olma durumlarının her biri eğitim ve yaşam düzeyi belli bir seviyenin üzerine çıkamayan her ülkede sosyal yaşamın her alanında var olabilmenin önünde bir handikap zaten. Bu handikap birileri tarafından mahrum bırakılmak olarak değil yaşanılan yerin arzu edilen medeniyet seviyesine ulaşamamasıyla açıklanabilir ancak.

Finansal durum olarak ülke genelinin çoğunluğu fakirlik sınırı altında yaşayan bir ülke olan Türkiyede engellilerin bilinçli olarak yoksul bırakıldığı yönünde bir bakış açı biraz acımasız olur sanırım..

* 'Sosyal dışlanma, yoksulluğun önemli bir sebebi ve sonucudur' önermesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kişiler yoksul dahi olsalar belli bir sosyal yapının içinde varolabilir ve varlıklarını sürdürebilirler. Önerme yanlıştır.

* Sizce devlet ne tür sosyal politikalar uygulamalı ki hem sosyal dışlanma hem de yoksulluk ortadan kalksın?Öncelikle Eğitim, kişilerin yaşam kaliteleri aldıkları eğitimle paraleldir. Her vatandaşa her anlamda eğitim hakkını eksiksiz verebilmeli devlet.
 
- Ne alaka var yoksul olmak ile engelli olmak arasında? Şans, kaderle daha ilintili. Bir piyango çıkar bir yerden... Sayısal da olabilir.. Bak Acun'da veriyor.. Veren de Allah, alan da Allah... Sorgu sual olmaz...

- Yaaaa, bizi dışlayanlar utansın... Onlar önce kendi insanlıklarını sorgulasınlar...

- Devlet zaten üzerine düşeni yapıyor... Hele son senelerde... Allah millete, devlete zeval vermesin...

Kırsal kesimlerde çok yanlış bir uygulama vardır sevgili Oturanboğa; Büyükler ağızlarında çiğnedikleri lokmaları, yani geviş getirerek yumuşattıkları lokmaları dişsiz çocuğun ağzına verirler... Bu da o iş işte...' 'Sinyalcilikten'' haber ver sen... Starlıktan haber ver... Çokaşır insanlar... Yoksa sakatım abi derler...
 
nerden bashlasam ki? :?...

egitim demish wale mesela;
tr'de sakat cocuklarin egitim hakkindan bahsedilir mesela ara ara ama bildigim kadariyla egitim almalari kanunen mecbur tutulmaz... e, nasi koysunlar ki öyle bi mucburieti; sonra sormazlar mi adama madem mecburuz cocuklarimizi okutmaya o zaman okullari da cocuklarimizin okuyabilecegi hale neden getirmiosunus, cocuklarimizin okula gidip gelebilmesini neden garanti altina almiosunus da yeri gelio sirtimizda tashimak zorunda birakiosunus bizi diye?!... ne gerek var shimdi bissürü tantanaya!!!... maddi durumu müsait olanlar nasi olsa bakabiliolar bi türlü bashlarinin caresine; yeteri kadar parasi olan özel okul da buluo cocuguna göre, spor imkani da saglayabilio cocuklari sosyalleshsin diye, vs de... fakirler de okutmayiversinler canim sakat cocuklarini! saglamlari okutmushlar da sakatlar mi kalmish! nasi olsa mecbur deiller... ille de okutucaz diye tuttururlarsa önce bi shansimisi deneris; "ne gerek var shimdi bu haldeki bi cocugu yormaya, okiyp ta nolucak sanki, uurashtirmayin garibimi boshuna!" deris mesela... e, hala daha "yok, bis okutucas, gerekirse sirtimizda da tashiris, bütün ishimizi gücümüzü birakip okul siralarinda yanlarinda da otururus, onlarin bacaklari, gözleri, kulaklari, elleri, kollari olurus icabinda ve cocugumuzu okuturus!" diye tuttururlarsa da kendi problemleri! napalim, bis elimisden geleni yaptik; "sakat cocuklariniz okuma mecburietinden muaftir"dan daha ii bi pozitif ayrimcilik mi olurmush, canim! alla alla!!! :)...

yoksul olmak zaten zorlashtirir "hayati"; paran yoksa en iilerden olmak zorundasin bi yerlere gelebilmek icin!... kafan cok cok ii calishmassa, sadece shöle ortasheker bi kavrama yetenegine sahipsen, unut gitsin üniversiteyi falan, kimse burs murs vermes sana... e, bi de üstüne üstlük sakatsan (ve ii calishan bi kafanin yanisira bir de ceshitli yardimci aletlere falan ihtiac duyuyosan mesela [size=2](otomobilden bahsetmeye dilim varmio bile hic)[/size]) uhiiiiiyyyy!!! hepten unut gitsin, megerki süper güclerin ola :)...


selamlar :)...


[size=2]not; anti oksidan, süper dökülmüsh kaleminden kelimeler, ellerine saalik, yaramas cocuk :)...[/size]
 
Rekursion; Eğitim ile ilgili yazdığım üçüncü soruya ("Sizce devlet ne tür sosyal politikalar uygulamalı ki hem sosyal dışlanma hem de yoksulluk ortadan kalksın?") yönelik cevaptı. : ) Engellilerin sosyal yaşam içerisinde aktif olarak var olmalarının yolu eğitimden geçtiğine inanıyorum. Türkiye özellikle son yıllarda engellilerin eğitimi konusunda çok aşama kaydetti. Tabiki arzu edilen seviyede değil ancak hissedilir bir iyileştirme söz konusu.
 
DİREK OLMASADA İLİŞKİSİ VAR

Bana göre yoksulluğa asıl neden sakatlık değil ,sakatlığın getirdiği psikolojik yıkımla dünyadan vazgeçme ve bu nedenle vakit kaybetme.Ben kendi adıma konuşursam yoksulluk ailemden gelen bişey,sakat ve hasta olmasaydım kendi hayatımı kazanabilirdim.Fakat zenginlik başka mesele hele bu ülkede çalışarak pek az kimsenin zengin olduğunu herkes bilir...
 
sorulara teker teker cevap vermek yerine, yoksulluk ve engellilik konusu üzerinde genel olarak yazarken, satıraralarında da sorulara cevap vermiş olacağım.

yoksulluk tarihin başlangıcından beri varolagenel bir sorun değil. bildiğimiz ilk toplumlar toplayıcı ve avcı idiler. karınları aç gezdikleri günler olsa da, buna yoksulluk değil yoksunluk demek doğru olacak. zira bizim anladığımız manada yoksulluk hem niceliksel hem de niteliksel veriler ve bağlamlar aracılığıyla anlaşılabilmekte.

günümüzde yoksulluk nedir? yoksulluk ölçmek için bir çok ölçü var. bazısı temel ihtiyaçları gözetirken, bazısı daha farklı bir yöntem uyguluyor. bu yönde, BM, dünya bankası'nın çalışmaları mevcut. ülkemizde de TÜİK faaliyette. hatta ve hatta yoksulluğun verilerle ölçülemeyeceğini göreceli olduğunu ileri sürenler, dile getirenler var. tarihte de yoksul da sürekli değişmiştir.

20. yüzyılın ortalarını geçtiğimizde yoksulluğun -batı toplumları için konuşuyorum- mazide kaldığı düşünülmeye başlamıştı. zira o tarihlerde, tam istihdam sağlanacak anladıkları manada yoksulluğun izi silinecekti. ancak yüzyıl öncesi sanayi devriminin ilk yıllarında batılı toplumlar tamüstü istihdam ile geceli gündüzlü çalışmakta iken büyük kısmı açlıktan bitap düşüp, iş kazalarında telef olup, sapır sapır kırılmakta idi. ortaçağda avrupa'da dilenciler şehirlerde kendi kastlarını kurmuştu. ilk yardım faaliyetleri, ve devletin gösterdiği yatacak yer ve giyecek, yiyecek temini de ortaçağa rastlar. (yoksulların çoğu çalışamayacak şekilde sakat olan kimselerdi.)

insanlık tarihi göstermektedir ki, yoksulluk tamamen bir kültür. şehirleşme ve ilerlemenin yanetkilerinden. yoksulların olmadığı bir toplum mümkün. ancak şuanda bana kalırsa ütopik ve pembe bir hayal. dolayısıyla hayatın acı gerçekleri üzerine düşünmek, şimdi için en hayırlısı.

günümüz küreselleşme, küresel krizler çağı. ve yoksulluk da buna uydu ve yeni bir yoksulluk ortaya çıktı. bunu biraz açmak gerekiyor. yeni yoksulluk dediğimde bildiğimiz anlamda yoksulluğun bütünüyle yok olmadığını, bununla birlikte, bundan 30, 40 yıl önce sık karşılaşmadığımız bir durumun doğduğunu anlatmak niyetim. (bunlar sosyal bilimlerde sık kullanılan terimlerdir, yani benim görüşüm ve saptamam değil) farkındaysanız, devlet kamu hizmetlerinden elini eteğini çekiyor. ulusal şirketlerde ya küçülüyor ya da uluslararası şirketler ile şirket evlilikleri yaparak değişiyorlar. işçi azaltıyor, çalışma saatlerini uzattıkça uzatıyor, fazla çalışma ücreti vermeyi bile akıllarına getirmiyorlar. bununla birlikte, ağızlarından düşmeyen bir terane var. "rekabet edebilmek için"...

ekonomiden anlayan ve gözlerini yummak istemeyenlerin cesur beyanlarından anladığımız bu iddiaların doğru olmadığı. ancak savları doğru olmasa bile, sonuç bu. yeni şirketler ise ufak bir krizde elemanlarını ortaya bırakmada hiç tereddüt etmemekle mimli. bu şirketler işçiiyi işi bırakması için teşvik ediyor bile denebilir. zaten sizde duymuşsunuzdur kaç kişi işine istemeden, "şimdilik" giriyor. sonuçta aynı yerde çalışmaya başlayıp emekliye ayrılan kimseler nadir. şirketler bir aidiyet yaratmaya çalışsa da, ikiyüzlü davranıyor. şirket haftasonu, şirket gecesi, bir anlamda şirket vatandaşlığı tezgahlanıyor. ancak, günümüzün evlilikleri misali "sadakat" geçer akçe değil. en ufak bir hata da, hatta zor günde kapı dışarı edilmek tehdidi her çalışanın zihninin bir yerine kazılmış durumda. bunun ötesinde her geçen gün binlerce genç, arzulu, hırslı ve her koşulda çalışmaya hazır şekilde iş arıyor. Bunun üstüne bir de yaş ayrımcılığı nedeniyle iş bulamayan orta yaş üstü işsizleri ekleyin.

Eskilerin yoksulları çalışan emekçilerdi. İşçiler birlik içinde, sosyal dayanışma içinde davranırlar, bir yönde savunma mekanizması işlerdi. Günümüzde beyaz yakalıların bu yönde bir işbirliği yok. İşsiz kalındığında kendi başına kala kalıyor…

bu koşullarda, beyaz yakalı işçiler 20. yüzyılda bulundukları rahatı çoktan kaybetmiş. tipik ruh halini taşıyan orta karar insan bir defa kaybettiğinde, pes ediyor ve yeniden ve yeniden ayağa kalkamıyor. zaten -özellikle batıda ve bizim ülkemizde de yavaş yavaş şehirlerde- dayanışma kan kaybetmiş. aile ilişkileri zedelenmiş. tuhaf bir "ben merkezci" yaşam gelmiş tahtına kurulmuş. Eskiye nazaran birden bire ve çok daha keskin düşüşlerle karşı karşıyayız. Köyden şehre göçenler ikinci ve üçüncü kuşakta bağlarını gevşetiyorlar. Yaşlılar, tek başlarına yaşamak zorunda kalıyor. Sonuçta, çöp evlerde tek başına can veren ihtiyarların kokuşmuş bedenleri, anca üst kat komşusunun narin burnunu rahatsız edince bulunur olmuş.

Nihayetinde, çöpleri karıştıran çocuklar, teneke veya kartonla ev yapmaya çabalayanlar artık aramızda yaşıyor. Bir defa bu duruma düşen kişinin iş bulması kolay kolay mümkün olmuyor. Çevreden dışlanıyor. Elinde parası olsa bile, yüzü gözü kir içinde, leş gibi kokan, sokaklarda uyuyan bu kimseler dışlanıyor.

Evet önceden de ülkemizde yoksulluk vardı. Fakat, hatırlarsınız, Newyork’un ıssız sokak aralarında, duman çıkan mazgalların üstüne serilmiş kartonlar üstünde sabahlayan evsizleri televizyonda gördüğümüzde ortaya çıkan derin şaşkınlık hali idi. şimdilerde ise pişkin bir kanıksama ile kendi evsizlerimizi selamlıyoruz. Zira, Büyükşehirlerimiz bu konuda büyük ağabeyleri Newyork’u yakaladı.

Yoksulluğun durumu böyle. Engelliliğe dönük baktığımızda, ilk söylenecek yapılan araştırmaların sonuçları. Öncelikle yoksulluğun kültürel çeşitlilikle kopmaz bir bağı olduğu gerçeğine rağmen engelli kimselerin bütün toplumlarda ekonomik olarak en alt tabakayı oluşturduğu belirtiliyor. Bunun yanında yoksulluğun da insanların sakatlanmasında çok büyük bir etken olduğu dile getiriliyor. Zira, sakat doğumlar, yaralanmalar, yaralanma sonrası tedavi eksikliği, bulaşıcı hastalıklar genellikle yoksulları etkiliyor. Şu tespit doğru; bu mekanizma çift taraflı işliyor; yoksulluk sakatlığı, sakatlık yoksulluğu besliyor. Bununla birlikte her sakatın yoksul, her yoksulun da sakat olması gibi bir tez yok. ( olmasın da zaten 

Bu çalışmalarda, yoksulluk ile engellilerin genel profillerinin de birbirine benzediği tespiti yapılıyor. Kabaca sıralamak gerekirse kamu hizmetlerinden yararlanamamak (eğitim, sağlık vb. ) siyasetten bu anlamda karar mekanizmalarından uzak kalmak, iletişim kurmakta zorluk, kendini iyi ifade edememek vb. Sonuç, yoksulların ve engellilerin dışlanmasına varıyor.

Engellilerin yoksulluğunun nedenlerini sorgulandığında benim okuduğum araştırmalarda –bana göre hatalı bir düşünüş olmakla birlikte- istihdam temel sorun olarak gösteriliyor. Ancak, engelli kimsenin ücretli bir işte çalışsa dahi temel ihtiyaçlarını karşılaması ve hayata dahil olması çok zor. Ve günümüz toplumlarında yoksulluğun çaresi olarak “hala” istihdamın gösterilmesi kesinlikle hedef saptırmadır. Çalışma hakkı anayasalara ve uluslar arası temel hak sözleşmelerine girmiştir. Fakat çalışma hakkını sadece ve sadece yoksulluğu önlemek amacıyla savunmak mümkün değildir. Çalışma kişinin kendine karşı güvenini tesis eden önemli unsurlardandır. Fakat günümüz şartları çalışmanın tam zamanlı ve uzun erimli olmasından ziyade esnek olmasını talep etmektedir. Bazı düşünürler çözüm olarak “garanti edilmiş bir gelirin” çalışan çalışmayan herkese sağlanması gerektiğini iddia etmektedir. Batıda bu uygulama mevcuttur. Çalışsın çalışmasın geliri belirlenen garanti edilmiş gelirin altında olan herkese bu yönde ödeme yapılmakta. Yanlış anlaşılmasın, burada sözü geçen garanti edilmiş gelir bir hak. Yasalarında hak olarak düzenlendiğinden talep etmesi de kolay. Fakat, sosyal mimleme burada da harekete geçiyor, bu ödemeyi almak halk arasında acizlik olarak addediliyor.

Konuyu dağıtmadan engellilerin durumuna dönelim. Kısaca, engellilerin hayatın her alanında karşılaştıkları insan haklarını ihlal eden “ayrımcılık” dışlanmaya ve yoksulluğa neden olmaktadır. Gerek engelli gerekse yoksullar açısından sosyal dışlanma ile baş etmenin yolu, öncelikle bir olup sesini duyurmaktan geçmektedir. Zira, ne kadar yasal düzenleme olursa olsun, sivil toplum tarafından denetlenmeyen uygulamalar kadük kalmaya mahkumdur. Ardından sosyal güvenlik şemsiyesi altında hak olarak yasa tarafından öngörülen sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin eşgüdümlü yürütülmesi gelir. Sosyal hizmet; çünkü sosyal dışlanmanın mali boyutunun ötesinde daha karmaşık bir katmanı mevcuttur. Ve ayrımcılıkla mücadele; mücadelenin hayata geçirilmesi. Yasada var olan ayrımcılık yasaklarının yargı makamlarına taşınması gerekmektedir. Emsal kararlar alındıkça bu işin önemi kavranacaktır. Engelli camiası bu yasaklar uygulamaya geçtiği takdirde; -naciz fikrim- yasağın koyulmasında vermedikleri mücadeleyi, yasağın kaldırılmaması sırasında verecektir.
 
Sakat ve yoksul olmak : hem kel hem fodul olmak gibi biişe oluyor.
Hoş sakat biri zaten fakir adayıdır.
Ayrıca daha çok fakirlerin sakat adayı olduğunu düşünecek olursak
Sakatlık ve yoksulluk birbirinden ayrılmayan kavramlar olarak karşımıza çıkar.
Taki sakat insanın elinden devlet tuta. Yada Allah yürü ya kulum diye.
 
Sevgili oturan boğa,
yine kazık kompozisyon sorusu hazırlamışsınız :lol:
fakat hiç notlarımızı okumuyosunuz hocam
kalıyoruz mu ?geçiyoruz mu?bizde bilsek :lol:
hem sakat hem yoksul olmak
düşünemiyorum bile !
paran yoksa ,bunun yanında sosyal güvencen de yoksa
zaten sakat olmasan da herşeyden mahrum sayılırsın.
çok zengin, parası çok olan sakatlarımızın sakat olmaları sorun teşkil etmez sanırım.
dünyayı gezer,hizmetçileri vardır vs..
herşey ona sunuluyordur mutlu olsun diye psikolojik sorunları dışında bir sorunu olmaz .
sadece sakat olmak kaderidir .

sakatlık/yoksulluk sosyal dışlanmayı sürükleyerek getirir.
ben elinde bi kaç olanağa sahip olan bir sakat olarak sosyal dışlanmayı damardan alıyorum sanki.böyle hissdiyorum.
okulun bir yemeği olsa hiç benim yürüyemediğimi düşünmüyorlar,
ben de kek gibi yemeğe gidince ,''aaa biz seni hiç düşünmedik'' diyorlar .
ve bizler öğretmeniz,
hiç sakat (ortopedik)öğrencimiz yok ki,
işitme engeli dışında bi sakat beni görmüşler beni de hiç bi sosyal faaliyetde düşünmeselerde oluyor.
bi söz vardır''fakirin hastası ,,zenginin o..su belli olmazmış.
biz sakatlarda neyimiz olursa olsun belli değiliz bu toplumda..

ben devletden umutlu değilim ,
yine de imkanı olmayan sakatlar için dilerim başarabilirler..

devlet gelir dağılımını dengeye getirecek politikalar uygulayabilmeli.
yoksulunu/sakatını kendi haline çaresizlikle başbaşa bırakmamalı.
yoksulluk kader değildir sanırım.
 
Bir bakıma haklılık payı var engelli kişinin içinde bulnduğu aile yapısı,kültürel düzeyi,ekonomik durumu, sosyal çevreleri engelli kişinin sosyal veya asosyal ya da bağımlı veya bağımsız bir engelli vatandaş olma yönündeki kaderini çizmede tabiki etkilidir diye düşünüyorum :!: Engelli birisine birey olma bilinci ailede verilmeye başlanır sürekli dış etkilerden korunması amacıyla aşırı koruyuculuk eğilimi gösteren ailelerin çocukları kendi kimliklerini ve güvenlerini oluşturmada sıkıntı yaşayacağı için bağımlı ve maddi durumu çokda iyi olmayan aileler içinde dünyaya gözlerini açtıkları için ne yazık ki engellilik paralelinde yoksullluğunda başa baş gittiğini görebiliyoruz :idea:

Engelli bir kişinin sosyalliği için kesinlikle maddi yeterliliğinin imkanlarının olması şarttır :!: Engelli evinden dışarı çıkar en basitinden bizim site buluşmalarından birine gidebilmek ulaşımı sağlıklı birine göre daha çok maddiyet isteyebilir, ya arabasıyla ya taksiyle gitmek zorunda olduğunu farzedelim ulaşım para,gittiği yerde yeme-içme para, evine dönüşü aynı şekilde yine para :!: napolyon sanki bizim için söylemiş para para para :roll: para neden önemli normal sınırlarda yaşayabilmemmiz için cidden bir engellinin ekonomik bağımsızlığa maddiyata ihtiyacı var :shock:
Bu durumda yine yoksulluk paralelinde sosyal dışlanmayı bağlantılı düşünmek kesinlikle doğru bir önermedir diyebiliriz.

Bir çok engellinin sosyalleşip evlerinden çıkamamasında en önemli etkenlerden biri alt yapı bozukluğu uygun bir çevre düzenlemesi, engelli aylıklarının belki bir asgari ücret düzeyine getirilmesi, engellilerin eğitim ve iş olanaklarında daha adilane ve gerçekci uygulamaların yapılması(kamu ve özelde şu kadar oranda engelli alınır ibaresinin sadece yasada kalmayıp pratikdede uygulanması :!: ,uygulamaların takipi caydırıcı cezaların verilmesi) tatil yerleri,tiyatro-sinema vb.sosyal ortamların engellilerinde kullanımına uygun hale getirilmesi gibi
 
Eğitimden bahsedildi yukarıda, öğretmenlik yapmamış ve eğitimin "e" sinden anlamayan birisini milli eğitim bakanı yaptıkları şu memleketimizde eğitim sistemi tamamen çökmüştür, kaldı ki sakatlara eğitim daha bi çaba ve kalite gerektiren birşey.

Bence asıl sebep sakatların eğitim alamamaları ve bunun sonucunda da ekonomik gelirlerinin ve sosyal yaşantılarının düşük olmasıdır...
 
Sakatlık ve yoksulluk

Her sakat olan insan yoksul olacak veya her yoksulun bir bireyi sakat olacak diye bir durum yoktur, ancak şu gerçek ki, hayatımız gün be gün daha zora gitmekte yani yaşama için gelir sağlamak, bu durum normal insanlar için de zor olabilmekte, ki kaldıki bizler için bir kaç gömlek daha zorlaşıyor. Sağlam bir insan taşımacılık yapabilir (eşya taşıma, yük taşıma yani bedensel) biz ne yapabiliriz, yaparımız aklımızı kullanmaktır, kafamızla veya yapabildiğimiz herhangi bir yetenkele bu engelleri aşabiliriz. Hiç bir zaman karamsarlığa yer olmamalı mutlak ve mutlak bir kapı vardır diye düşünüyorum. Herkes kendi çabasında birşeyler yapabilir. İlla zengin olmak gerekmez bence, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilelim yeter bence, zaten zenginiz, çoğu sağlıklı insandan daha zenginiz diye düşünüyorum.
 
Yoksulluk nedir, yoksul kime denir?
Yoksul, en temel ihtiyaçlarını, yaşadığı çoğrafyaya, günün şartlarına ve ait olduğu sosyal çevrenin standartlarına göre kendi imkanlarıyla yeteri kadar temin edemeyen insan olarak tanımlanır.yoksul, beslenme, giyinme, barınma, sağlık, eğitim ve evlenme gibi en zarurî ihtiyaçlarını, günün şartlarına, yaşadığı coğrafyaya ve sahip olduğu sosyal konuma göre belirlenecek olan standartlara uyacak şekilde kendi imkanlarıyla karşılayamayan insan olarak tarif edilir. Bu tariften anlaşılacağı gibi, yoksulluk, içinde bulunulan zamana, yaşanılan sosyal çevreye ve ait olunan coğrafyaya göre değişecektir.
Sakatlık nedir,sakat kime denir?
Sakatlık,doğuştan veya sonradan bir kaza veya hastalık sonucu vücutta gelen eksiklik demektir.Sakat ise;doğuştan,kaza veya hastalık sonucu vücudunda eksiklik meydana gelen kişi diye tarif edilir.
Yoksulluğun iki ana sebebi vardır.
1)Ülke olarak üretim kapasitesi düşüktür.Bu tür yoksulluk ülkenin genel karakterinden kaynaklanmaktadır.
2) Ülke esas olarak zengin olduğu halde, Yoksulluk; gelir dağılımı bozukluğunun sonucudur.
Sakatlığın sebepleri nelerdir?
Doğuştan sakatlık hariç;toplumun sağlık alanında tam olarak bilinçlendirilmemesi,yolların istenilen düzeylerde yapılmaması,insanların temel ihtiyacı olan gıda ve vitaminlerin yoksulluktan dolayı temin edilmemesine bağlı olarak sağlıklı beslenmenin yapılmaması v.b nedenler sayılabilir.
Ülkemizde yoksulluğun sebebi çok az üreten ve çok tüketen bir ülke konumunda olmasıdır.Kişiye gelince kişi neden yoksul düşmüş olabilir.Kişi doğuştan bedensel,zihinsel ve ruhsal engelli oluşundan dolayı yoksulluğa düşmüş olabilir.
Sağlıklı bir kişi, amansız bir hastalığa yakalanarak, ya da trafik kazalarında sakatlanarak sağlığını kaybedip çalışamaz duruma düşer ve yoksul olabilir. Kişi, bakmak zorunda olduğu insanların amansız bir hastalığa yakalanmaları nedeniyle de yoksulluğa düşebilir. Kişi, yeterli bir eğitimi olmadığı için iş bulamaz ve yoksulluğa düşebilir.
Yoksulluğun sonuçları; Açlık, yoksulluğun en alt ve en tehlikeli basamağıdır. Yoksulluğun en alt basamağını oluşturan açlığın tehlikeleri saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Bu bakımdan devlet aç ve yoksul insanları kendi başlarına bırakmamalı onlara yardımcı olmanın yollarını aramalı ve bulmalıdır.
Sakatlığın sonuçları;İşsiz kalma,gerekli eğitimi alamama, iflas etme,toplumdan dışlanma gibi nedenler sayılabilir.Devlet; sakat insanlara sahip çıkmalı,işe yerleştirmeli,ticaretle uğraşmış olanlara devlet borçları konusunda yardımcı olmalı,toplumu sakatlara sahip çıkma konusunda bilinçlendirmeli, ihtiyaçları konusunda gerekli düzenlemeleri tamamlayarak bir an önce hayata geçirmelidir.
Yoksulluk ve sakatlık birbiriyle ilişkili iki sosyal sorundur.Devlet biran önce bu iki sorunu çözmeli ve yasalar çerçevesinde gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.
 
Bence engellilerin yoksulluğu eğitim düzeyleri ile ilgilidir. Genele baktığımızda engellilerin çoğu ilkokul mezunu; bunun en büyük sebebi de engelli ailelerinin eğitimsizliğidir. Eğitimin önemini kavrayamayan bir aile çcuklarına eğitimin önemini nasıl anlatabilir ki? Engelli bireye düşense kendini yetiştirerek kabuğundan çıkmak olmalı. Birşeyleri devletten ya da aileden beklerken "üzerimize düşeni yapıyor muyuz?" diye önce kendimizi eleştirelim. Benim hayatım engelli ya da engelsiz insanlara eğitimin önemim anlatmakla geçti ve de geçiyor. İnanın öyle engelli insanlar tanıdım ki inadına okumak istemiyorlar ve ısrarla içlerine kapanmayı tercih ediyorlar. Böyle olunca da ailelerinin maddi durumu iyi değilse kendilerini isteyerek yoksulluğa mahkum ediyorlar. Örneğin, bir çok engelli arkadaşa iş buldum ama kısa sürede işi bıraktılar. Neden mi? Tembelliğe alışık oldukları için. Çalışmak ağır geldiği için. Kendine acımak daha kolay olduğu için. Bu söylediklerim bu ülkedeki işsizlerin (engelli ya da engelsiz) %90'ı için geçerli. Bana göre Türkiyede gerçek işsizlikten çok iradi işsizlik var. Konu engellilerle ilgili olduğu için yine oraya dönelim. Örneğin elinde küçük bir engeli olan bir arkadaş tekstil firmasında işe girdi ve bir ay sonra ayrıldı. Neden diye sorduğumda çok ayakta kaldığını söyledi. Oysa bacaklarında sorunu yok. Kimisi de parayı beğenmiyor, bu kadar para için çalışamazlarmış. Asgari ücretten bahsediyorum. Bu ülkede bir çok insan asgari ücretle çalışıyor.

Aslında yoksulluk insanın beyninde sanırım. Beyniniz ne kadar yoksulsa siz de o kadar yoksul olursunuz. Önce beyinlerimizi zenginleştirmeliyiz. Nasıl mı? Eğitimle tabi ki...

Kendimden örnek vereyim. Polio sekeli sonucu ortopedik engelliyim ve sağ bacakta uzun yürüme cihazı kullanıyorum. İlk ve orta okuldayken baston kullanıyordum. Arkadaşlarımın bastonumu alıp kaçmalarına rağmen, beden dersinde sınıfı beklememe rağmen okulu bitirdim ve liseye başladım. Lise 2'ye giderken çok zor oluğunu ama yürüme cihazı kullanabileceğimi öğrendim. Hemen denemeye karar verdim. Sağ bacağım 15 cm. kısa olduğu için gerçekten acı çektim ama liseyi bitirdiğimde kısalığı 7 cm. 'e indirmeyi başarmıştım. Sonra üniversiteye devam ettim, tüm o tuhaf bakışlara ve sorulara rağmen... O da bitince öğretmenliğe başvurdum. Sene 1983 ve "öğretmen olamaz" raporunu alınca "beni istemeyeni ben hiç istemem" dedim ve üniversite okutman oldum. Yani daha iyi bir işim oldu milli eğitim bakanlığı sayesinde. Ha bu arada üniversiteye girmem de kolay olmadı. O günkü dekanın odasına çağrıldım ve dekan bana "SEN BU SAKAT BACAĞINLA BU İŞİ NASIL YAPACAKSIN Kİ MÜRACAAT ETTİN?"diye sordu. Bir profesörün yaklaşımı buydu arkadaşlar daha ne diyeyim? Neyse ben de " SİZ BU YOLLARI MERSEDESİNİZLE GELİRKEN BEN 4 YIL YÜRÜDÜM EFENDİM" dedim. Hemen işe girdim. Malulen falan da emekli olmadım, 22 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum ve halen de part time olarak evde çalışıyorum.

Sonuca gelelim; insan önce kendi istemeli. Evet Allah bazılarımıza çeşitli engeller vermiş ve bunları değiştiremeyebiliriz. Ama değiştirebileceklerimiz de var ve bu da bizim elimizde.
 
Üst Alt