Sosyal Grupların ve Ayrımcılığın Kökeni
Bülent Küçükaslan
BİANET / 25 Aralık 2006
Öğrencilerini mavi ve kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırmış. Mavi gözlülerin diğerlerinden daha zeki ve üstün olduğunu, kahverengi gözlülerin onlarla aynı yerde oynamamaları gerektiğini, çünkü kahverengi gözlülerin yeterince iyi olmadıklarını söylemiş. Sonra kahverengi gözlülere, kahverengi gözlü olduklarını belli edecek işaretler taktırmış.
Kısa bir süre içinde iki grubun da içinde bulundukları durumu benimsediğini farketmiş. Mavi gözlüler küçük birer Nazi gibi davranırken, kahverengi gözlüler öğretmene ve mavi gözlülere karşı nefret hisleriyle dolmaya başlamışlar.*”
Devam etmeden önce lütfen üstteki alıntıyı bir kez daha (ve bu sefer tane tane) okuyun.
Şimdi, sakatlara otomobil kullanabilmeleri için verilen “özel” ehliyetleri, otomobillerine takmak zorunda oldukları “özel” plakaları, nüfus cüzdanlarına eklenen “özel” ibareleri, mesleki becerileri umursanmadan dayatılan “sakat statüsünde beden işçisi” kadrolarını, sakatlar için açılan “özel” parkları, otelleri, okulları, otobüsleri, vagonları, tuvaletleri düşünün; sonra “ben çocuğumun sınıfında sakat çocuk istemem, çocuğumun psikolojisi bozuluyor” diyen anne-babaları, “komşular rahatsız oluyor” gerekçesiyle evinden çıkmak zorunda bırakılan ve sakat çocuğu olduğu için yaşayacak konut bulamayan aileleri, “diğer çocuklar alay ediyor, ben de ilgilenemiyorum, ‘özel’ okula verin” diyen sınıf öğretmenlerini, “bu çocuk okuyamaz, götür evde otursun” diyen okul yöneticilerini, “duymuyorsan/görmüyorsan gelme okula” diyen üniversite hocalarını, ‘’ne diye uğraşıyorsunuz, Allah onları öyle yaratmış, Allah’ın veremediğini siz mi vereceksiniz, 124 Murat ile Mercedes’i yarıştırmak istiyorsunuz; bu çocukları neden lise giriş sınavlarına sokmak istediğiniz anlayamıyorum?‘’ diyen Milli Eğitim Bakanlığı en üst bürokratlarını, herkes gibi yurtdışı eğitim faaliyetlerine katılmak isteyen öğrenciye “sakat kontenjanı bize bildirilmedi” diyen üniversite yöneticilerini düşünün. Sonra, “sakata verilecek kızım yok”ları, “ayyyy yazık”ları, “ben olsam dayanamaz intihar ederdim”leri, “kim bilir ne günah işledi de Allah cezalandırdı”ları, “başının gözünün sadakası olsun”ları, “bak işte çoluk çocuğundan çıktı”ları düşünün. Sonra “Kalp Gözü”, “Sırlar Dünyası”, “5. Boyut” vb. isimlerle yayınlanan, ‘lanetli cezalar”ı pompalayan diziler/programlar da gelsin gözünüzün önüne.
Şimdi “mavi gözlüleri” bırakıp, “kahverengi gözlülerin”, “bizi bizden başka kimse anlamaz”, “sakat değilsen sakatların olduğu bir sitede ne işin var”, “bence bu sitede sadece sakatlar olmalı”larını düşünün. Sonra, “H sınıfı ehliyet, özel plaka uygulaması ve nüfus cüzdanına sakatlık ibaresinin yazılması ayrımcılıktır, kaldırılmalıdır” diyen sakatlara karşı, “sakatlığınızdan mı utanıyorsunuz”, “özel hakları kullanırken iyi de işaret koyulunca mı zorunuza gidiyor” ve/ya “konsolosluk ya da resmi araçlarda da özel plaka var, ne olmuş” diyen sakatları düşünün. Sonra “sakatız, tabii ki her koşulda yardıma muhtacız”, “bence de sakatlar farklı okullarda okutulmalıdır” diyen sakatları düşünün.
Şimdi de “sakatlara vergi indirimi”, “sakatlara şehirlerarası yolculuklarda %50 indirim”, “sakatlara %3 istihdam kotası”, “sakatlara muhtaçlık maaşı”, “sakatlara hastanelerde öncelik hakkı” gibi uygulamalarla, sakatları (diğer tüm özelliklerinden ve dezavantajlarından bağımsız halde) tek-tip olarak gören, ve sakat=muhtaç formülüyle sorunlara “çözümler” arayan anlayışı düşünün.
Son olarak, varolan sivil toplum hareketlerinde sakatların neredeyse hiç olmadığını, ayrışmış halde (ve sadece sakatlığa özel konularda) faaliyet yapan bir konumda olduklarını, ülke nüfusunun %12’sini kapsamalarına rağmen sokakta, işyerinde, sinemada, alışveriş merkezinde, okulda, mahallede hiiiiç mi hiç görünmediklerini de hatırlayın.
Şimdi mecaliniz kaldıysa (bu sefer düşünmeden) cevap verin: Sizce ülkemizde sakatlar ötekileştiriliyor mu, bütünleştiriliyor mu, ve sizce çözüm ötekileştirmekte mi, bütünleştirmekte mi?
Not: Biliyor musunuz ki ben mavi gözlüyüm, kardeşimse kahverengi!
* Hafif.Org
Bülent Küçükaslan
BİANET / 25 Aralık 2006
“Levinas, sorumluluğu anlatırken, ‘hücrelerinde duyulan bir huzursuzluk’tan bahseder. Durduğu yerde duramamak, olup biteni görmezden gelmemek sözkonusudur. ‘Sessiz kalmanın imkânsızlığı’nı yaşıyoruz”
Asuman Bayrak
“Bir ilkokul öğretmeni (Jane Elliott) 1970 yılında, dış görünümünden dolayı nedensiz yere ayrımcılığa uğramanın nasıl bir şey olduğunu öğrencilerine gösterebilmek için sıradışı bir yöntem kullanmış.Asuman Bayrak
Öğrencilerini mavi ve kahverengi gözlüler olarak iki gruba ayırmış. Mavi gözlülerin diğerlerinden daha zeki ve üstün olduğunu, kahverengi gözlülerin onlarla aynı yerde oynamamaları gerektiğini, çünkü kahverengi gözlülerin yeterince iyi olmadıklarını söylemiş. Sonra kahverengi gözlülere, kahverengi gözlü olduklarını belli edecek işaretler taktırmış.
Kısa bir süre içinde iki grubun da içinde bulundukları durumu benimsediğini farketmiş. Mavi gözlüler küçük birer Nazi gibi davranırken, kahverengi gözlüler öğretmene ve mavi gözlülere karşı nefret hisleriyle dolmaya başlamışlar.*”
Devam etmeden önce lütfen üstteki alıntıyı bir kez daha (ve bu sefer tane tane) okuyun.
Şimdi, sakatlara otomobil kullanabilmeleri için verilen “özel” ehliyetleri, otomobillerine takmak zorunda oldukları “özel” plakaları, nüfus cüzdanlarına eklenen “özel” ibareleri, mesleki becerileri umursanmadan dayatılan “sakat statüsünde beden işçisi” kadrolarını, sakatlar için açılan “özel” parkları, otelleri, okulları, otobüsleri, vagonları, tuvaletleri düşünün; sonra “ben çocuğumun sınıfında sakat çocuk istemem, çocuğumun psikolojisi bozuluyor” diyen anne-babaları, “komşular rahatsız oluyor” gerekçesiyle evinden çıkmak zorunda bırakılan ve sakat çocuğu olduğu için yaşayacak konut bulamayan aileleri, “diğer çocuklar alay ediyor, ben de ilgilenemiyorum, ‘özel’ okula verin” diyen sınıf öğretmenlerini, “bu çocuk okuyamaz, götür evde otursun” diyen okul yöneticilerini, “duymuyorsan/görmüyorsan gelme okula” diyen üniversite hocalarını, ‘’ne diye uğraşıyorsunuz, Allah onları öyle yaratmış, Allah’ın veremediğini siz mi vereceksiniz, 124 Murat ile Mercedes’i yarıştırmak istiyorsunuz; bu çocukları neden lise giriş sınavlarına sokmak istediğiniz anlayamıyorum?‘’ diyen Milli Eğitim Bakanlığı en üst bürokratlarını, herkes gibi yurtdışı eğitim faaliyetlerine katılmak isteyen öğrenciye “sakat kontenjanı bize bildirilmedi” diyen üniversite yöneticilerini düşünün. Sonra, “sakata verilecek kızım yok”ları, “ayyyy yazık”ları, “ben olsam dayanamaz intihar ederdim”leri, “kim bilir ne günah işledi de Allah cezalandırdı”ları, “başının gözünün sadakası olsun”ları, “bak işte çoluk çocuğundan çıktı”ları düşünün. Sonra “Kalp Gözü”, “Sırlar Dünyası”, “5. Boyut” vb. isimlerle yayınlanan, ‘lanetli cezalar”ı pompalayan diziler/programlar da gelsin gözünüzün önüne.
Şimdi “mavi gözlüleri” bırakıp, “kahverengi gözlülerin”, “bizi bizden başka kimse anlamaz”, “sakat değilsen sakatların olduğu bir sitede ne işin var”, “bence bu sitede sadece sakatlar olmalı”larını düşünün. Sonra, “H sınıfı ehliyet, özel plaka uygulaması ve nüfus cüzdanına sakatlık ibaresinin yazılması ayrımcılıktır, kaldırılmalıdır” diyen sakatlara karşı, “sakatlığınızdan mı utanıyorsunuz”, “özel hakları kullanırken iyi de işaret koyulunca mı zorunuza gidiyor” ve/ya “konsolosluk ya da resmi araçlarda da özel plaka var, ne olmuş” diyen sakatları düşünün. Sonra “sakatız, tabii ki her koşulda yardıma muhtacız”, “bence de sakatlar farklı okullarda okutulmalıdır” diyen sakatları düşünün.
Şimdi de “sakatlara vergi indirimi”, “sakatlara şehirlerarası yolculuklarda %50 indirim”, “sakatlara %3 istihdam kotası”, “sakatlara muhtaçlık maaşı”, “sakatlara hastanelerde öncelik hakkı” gibi uygulamalarla, sakatları (diğer tüm özelliklerinden ve dezavantajlarından bağımsız halde) tek-tip olarak gören, ve sakat=muhtaç formülüyle sorunlara “çözümler” arayan anlayışı düşünün.
Son olarak, varolan sivil toplum hareketlerinde sakatların neredeyse hiç olmadığını, ayrışmış halde (ve sadece sakatlığa özel konularda) faaliyet yapan bir konumda olduklarını, ülke nüfusunun %12’sini kapsamalarına rağmen sokakta, işyerinde, sinemada, alışveriş merkezinde, okulda, mahallede hiiiiç mi hiç görünmediklerini de hatırlayın.
Şimdi mecaliniz kaldıysa (bu sefer düşünmeden) cevap verin: Sizce ülkemizde sakatlar ötekileştiriliyor mu, bütünleştiriliyor mu, ve sizce çözüm ötekileştirmekte mi, bütünleştirmekte mi?
Not: Biliyor musunuz ki ben mavi gözlüyüm, kardeşimse kahverengi!
* Hafif.Org