Bu seride ikinci olarak ele almak istediğim film 2013 yapımı, yönetmenliğini Çağan Irmakın üstlendiği Tamam mıyız?. Sadece Sen filmini izledikten sonra Irmak'ın filmi bir nebze daha üzerinde düşünülmüş hissi veriyor. Irmak sanırım bu filmin yapımından önce az da olsa sakatlık meselesi üzerine küçük çaplı bir araştırma yapmış olmalı. Ancak bununla birlikte film büyük oranda sakatlık ile ilgili genel geçer klişelerden kendini kurtaramamış bana kalırsa. Yine filmin kısa bir özeti ile başlayabiliriz:
Film en genel anlamda iki ana karakterin (Temmuz ve İhsan) arkadaşlığı üzerine kurulu. Temmuz genç bir adam ve hayatını çizim ve heykel yaparak kazanan bir sanatçıdır. Film boyunca açıklıkla ortaya konmasa da, Temmuz gey bir karakter aynı zamanda (Çağan Irmak'ın film boyunca açık gey olan karakterine gey dememeye ant içmiş gibi olduğunu yazan Gizem Yılmazer'in, Tamam mıyız? filmini eşcinsellik ile kurduğu ilişki üzerinden eleştirdiği yazısına şu linkten ulaşabilirsiniz: Kaos GL Haber Portalı).
Temmuz yakın zamanda sevgilisi tarafından terk edilmiştir ve zaten depresyona eğilimli olan bu karakter, söz konusu sıkıntılı dönemin de etkisiyle zor günler geçirmektedir. İhsan ise kolları ve bacakları olmayan, İstanbul'un yoksul semtlerinden birinde anne ve babası ile yaşayan bir başka genç adamdır. İkilinin yollarının kesişmesi bir dostluğu başlatır. Ancak bu çetrefilli bir yolculuktur; çünkü İhsan aslında ölmeyi istemektedir ve Temmuz'dan isteği, bunu kendisi için gerçekleştirmesidir. Bu talep karşısında ne yapacağını bilemeyen Temmuz, bir şartla bunu kabul eder: Birlikte okudukları kitabın bitmesini bekleyeceklerdir. Kitap oldukça kalındır ve kitabın okunduğu süre boyunca izleyici olarak İhsan ve Temmuz'un birlikte geçirdikleri zamana eşlik ederiz. Bu zaman içerisinde hikâyeye Temmuz ve İhsan'ın ailelerindeki diğer bireyler ve onların ördükleri kurgular girer; yan ve alt hikâyeler eklemlenir; hâsılı Temmuz ve İhsan birbirlerinin hayatlarındaki boşlukları doldurdukları için tamam olurlar ve ölüm fikri uzaklarda kalır.
Bir dip not olarak ekleyelim: Bu tamam olma hali hiçbir zaman bir âşık olma durumuna, sevgili olma haline dönüşmez. Gizem Yılmazer de filmi tam bu nedenle eleştirmektedir. Yılmazere göre Çağan Irmak eşcinsellik meselesine yalnızca dokundurmakta, ama bunu açıkça ortaya koymaya cesaret edememektedir. Biz buradaki meselemiz olan sakatlığa geri dönelim.
Filmin bir yerde kıymetli bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Tamam olmak kurgusu, şimdiye kadar alışkın olduğumuz muhtaç sakat ve ona acıyan, yardım eden, bakıcılığını yapan kişi ilişkisini ortadan kaldırma potansiyeli taşıyor. Öyle sanıyorum ki Irmak filmde, hepimizin birbirimize ihtiyacımızın olduğu ve aslında birbirimize iyi gelebileceğimiz, birbirimizi tamamlayabileceğimiz düşüncesi ile yola çıkıyor. Bu ana çatı yardıma muhtaç sakat algısının yerine daha eşitlikçi bir ilişki şeklini oturtma potansiyeli taşıyor. İhsan Temmuz'a iyi geliyor, Temmuz da İhsan'a. Ancak sorun şu ki, filmin genel akışı, vaat ettiği bu sözü yerine getiremiyor. Şöyle ki:
İlk olarak, film boyunca İhsan'ın Temmuz'a neden iyi geldiğini anlamak mümkün değil. Evet, Temmuz zor bir dönemden geçmektedir; yalnızdır vs., ancak ona iyi gelen kişi neden İhsan'dır? Bu belli değil. İhsan Temmuz'a anlattıklarıyla, paylaştıklarıyla yeni bir dünya görüşü mü sunmuştur? Ona şimdiye kadar bulamadığı türde bir arkadaşlık mı vermiştir? Ona aşk mı vermiştir? Soruların yanıtı hep boşlukta kalıyor. Temmuz'a bu ilişkide neyin iyi geldiğinin açık bir yanıtı yok filmde (Belki bu boşluk Yılmazer'in eleştirisi çerçevesinde açıklanabilir. Irmak filmde iki erkek arasındaki aşk temasına açıkça dokunamadığı için, film izleyicide bu boşluk hissini bırakıyor olabilir). Dolayısıyla, insanın aklında geriye tek bir seçenek kalıyor. Temmuz acaba İhsan'a yardım etme fikrini mi seviyor? Hayatının anlamını burada mı buluyor? Irmak'ın filmde bu mesajı özellikle vermek istediğini sanmıyorum. Tam tersi, buna karşı durmak için yola çıktığını düşünüyorum. Tamam mıyız? ifadesi bence bu tercihe işaret ediyor. Ancak filmin genel akışı ister istemez insanın ağzında böyle bir tat bırakıyor. Bu güzel bir tat değil elbette. Çünkü tam da en başta sözünü ettiğim o eşitlikçi ilişki potansiyeli bu şekilde kırılmış oluyor. Oysa filmde Temmuz'un İhsan'a neden iyi geldiği çok daha net şekilde ortaya konmuş. İhsan'ın annesinin Temmuz'a dönüp onun yüzünü ilk sen güldürdün demesi, İhsan'ın kendisini öldürmek için dahi Temmuz'a ihtiyaç duyduğunu ifade etmesi bu yöndeki örneklerden birkaçı olarak sıralanabilir. Peki, Temmuz neden bu denli etkilenmiştir İhsan ile zaman geçirmekten? Bunu anlayamıyoruz.
Sakat karakteri eşit bir arkadaş, bir sevgili vs. olarak görmemizi filmde engelleyen bir başka önemli nokta daha var. Filmin akışı boyunca sakatlık deneyimine dair hem İhsan'ın ağzından, hem de filmin farklı sahnelerindeki görseller üzerinden çeşitli mesajlar veriliyor. Ancak bu mesajların sakatlık deneyiminde toplumsal yapının belirleyiciliğine dair neredeyse hiçbir şey söylemediğini, sakatlığı daha çok bireysel bir sorun olarak tanımladığını söylemek mümkün. Şunu demek istiyorum: İhsan bir sahnede otobüse biniyor, otobüsten iniyor. İstanbul gibi kalabalık bir şehirde gerçekleşen bu yolculuk esnasında İhsan hiçbir zorlukla karşılaşmıyor. Temmuz'un küçük bir yardımı bu otobüs yolculuğu için kâfi oluyor. Toplumsal olarak sakatlık deneyiminin ne denli zorlaştırıldığına dair bir mesaj almıyoruz filmden. Haksızlık etmeyeyim, bir iki sahnede sokaktaki insanların dik bakışlarına yer vermiş Irmak. Dikkatli bir izleyici görebilir. Oysa sakatlığın bireysel bir sorun olduğuna dair onlarca sahne var filmde. Bunları önce İhsan'ın ağzından dinliyoruz. İhsan bir kızın beline bile sarılamamaktadır; annesinin hayatı azap içinde geçmektedir; etrafındaki herkese yük olmaktadır. İhsan anlatmasa da filmin çeşitli sahneleri de aynı mesajı veriyor. İhsan yemek yerken, telefonla konuşurken, bir şeyler içerken hep başka insanlardan yardım almak zorundadır. Yardım almanın kendisi sorunlu olduğundan değil, ancak filmde İhsan, aslında kendi başına yapabileceği işleri bile -bir pipet, bir kulaklık bunun için yeterdi-, başkasının desteği olmadan yapamaz halde görünmektedir. Dolayısıyla bu haliyle, toplumsal bir sorun değildir sakatlık, bireysel bir yapamama edememe halidir. Dolayısıyla film İhsan'ın kendini öldürme isteğini de izleyici için meşru ve anlaşılır kılmış oluyor.
Ancak daha önce belirttiğim gibi, film tamam olma kurgusu üzerinden aslında bu sakatlık klişelerini aşmak üzere yola çıkmış ve fakat bunlardan kurtulamamış gibi görünüyor. Dolayısıyla film boyunca insan bazı sahneleri beğenmek ve diğerlerine sinirlenmek arasında gidip geliyor.
Bunun ötesinde filmde Yeşilçam filmlerini andırır şekilde iyilerin çok iyi (İhsanın annesi), kötülerin çok kötü (İhsanın babası) olması gibi başka klişeler de var, ancak bunlara direk sakatlık meselesine dokunmadıkları için burada yer vermek istemedim. Filmin bir de meşhur bir tuvalet sahnesi var ki, izleyenler ile burada onu da ayrıca tartışmak anlamlı olabilir.
Film en genel anlamda iki ana karakterin (Temmuz ve İhsan) arkadaşlığı üzerine kurulu. Temmuz genç bir adam ve hayatını çizim ve heykel yaparak kazanan bir sanatçıdır. Film boyunca açıklıkla ortaya konmasa da, Temmuz gey bir karakter aynı zamanda (Çağan Irmak'ın film boyunca açık gey olan karakterine gey dememeye ant içmiş gibi olduğunu yazan Gizem Yılmazer'in, Tamam mıyız? filmini eşcinsellik ile kurduğu ilişki üzerinden eleştirdiği yazısına şu linkten ulaşabilirsiniz: Kaos GL Haber Portalı).
Temmuz yakın zamanda sevgilisi tarafından terk edilmiştir ve zaten depresyona eğilimli olan bu karakter, söz konusu sıkıntılı dönemin de etkisiyle zor günler geçirmektedir. İhsan ise kolları ve bacakları olmayan, İstanbul'un yoksul semtlerinden birinde anne ve babası ile yaşayan bir başka genç adamdır. İkilinin yollarının kesişmesi bir dostluğu başlatır. Ancak bu çetrefilli bir yolculuktur; çünkü İhsan aslında ölmeyi istemektedir ve Temmuz'dan isteği, bunu kendisi için gerçekleştirmesidir. Bu talep karşısında ne yapacağını bilemeyen Temmuz, bir şartla bunu kabul eder: Birlikte okudukları kitabın bitmesini bekleyeceklerdir. Kitap oldukça kalındır ve kitabın okunduğu süre boyunca izleyici olarak İhsan ve Temmuz'un birlikte geçirdikleri zamana eşlik ederiz. Bu zaman içerisinde hikâyeye Temmuz ve İhsan'ın ailelerindeki diğer bireyler ve onların ördükleri kurgular girer; yan ve alt hikâyeler eklemlenir; hâsılı Temmuz ve İhsan birbirlerinin hayatlarındaki boşlukları doldurdukları için tamam olurlar ve ölüm fikri uzaklarda kalır.
Bir dip not olarak ekleyelim: Bu tamam olma hali hiçbir zaman bir âşık olma durumuna, sevgili olma haline dönüşmez. Gizem Yılmazer de filmi tam bu nedenle eleştirmektedir. Yılmazere göre Çağan Irmak eşcinsellik meselesine yalnızca dokundurmakta, ama bunu açıkça ortaya koymaya cesaret edememektedir. Biz buradaki meselemiz olan sakatlığa geri dönelim.
Filmin bir yerde kıymetli bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Tamam olmak kurgusu, şimdiye kadar alışkın olduğumuz muhtaç sakat ve ona acıyan, yardım eden, bakıcılığını yapan kişi ilişkisini ortadan kaldırma potansiyeli taşıyor. Öyle sanıyorum ki Irmak filmde, hepimizin birbirimize ihtiyacımızın olduğu ve aslında birbirimize iyi gelebileceğimiz, birbirimizi tamamlayabileceğimiz düşüncesi ile yola çıkıyor. Bu ana çatı yardıma muhtaç sakat algısının yerine daha eşitlikçi bir ilişki şeklini oturtma potansiyeli taşıyor. İhsan Temmuz'a iyi geliyor, Temmuz da İhsan'a. Ancak sorun şu ki, filmin genel akışı, vaat ettiği bu sözü yerine getiremiyor. Şöyle ki:
İlk olarak, film boyunca İhsan'ın Temmuz'a neden iyi geldiğini anlamak mümkün değil. Evet, Temmuz zor bir dönemden geçmektedir; yalnızdır vs., ancak ona iyi gelen kişi neden İhsan'dır? Bu belli değil. İhsan Temmuz'a anlattıklarıyla, paylaştıklarıyla yeni bir dünya görüşü mü sunmuştur? Ona şimdiye kadar bulamadığı türde bir arkadaşlık mı vermiştir? Ona aşk mı vermiştir? Soruların yanıtı hep boşlukta kalıyor. Temmuz'a bu ilişkide neyin iyi geldiğinin açık bir yanıtı yok filmde (Belki bu boşluk Yılmazer'in eleştirisi çerçevesinde açıklanabilir. Irmak filmde iki erkek arasındaki aşk temasına açıkça dokunamadığı için, film izleyicide bu boşluk hissini bırakıyor olabilir). Dolayısıyla, insanın aklında geriye tek bir seçenek kalıyor. Temmuz acaba İhsan'a yardım etme fikrini mi seviyor? Hayatının anlamını burada mı buluyor? Irmak'ın filmde bu mesajı özellikle vermek istediğini sanmıyorum. Tam tersi, buna karşı durmak için yola çıktığını düşünüyorum. Tamam mıyız? ifadesi bence bu tercihe işaret ediyor. Ancak filmin genel akışı ister istemez insanın ağzında böyle bir tat bırakıyor. Bu güzel bir tat değil elbette. Çünkü tam da en başta sözünü ettiğim o eşitlikçi ilişki potansiyeli bu şekilde kırılmış oluyor. Oysa filmde Temmuz'un İhsan'a neden iyi geldiği çok daha net şekilde ortaya konmuş. İhsan'ın annesinin Temmuz'a dönüp onun yüzünü ilk sen güldürdün demesi, İhsan'ın kendisini öldürmek için dahi Temmuz'a ihtiyaç duyduğunu ifade etmesi bu yöndeki örneklerden birkaçı olarak sıralanabilir. Peki, Temmuz neden bu denli etkilenmiştir İhsan ile zaman geçirmekten? Bunu anlayamıyoruz.
Sakat karakteri eşit bir arkadaş, bir sevgili vs. olarak görmemizi filmde engelleyen bir başka önemli nokta daha var. Filmin akışı boyunca sakatlık deneyimine dair hem İhsan'ın ağzından, hem de filmin farklı sahnelerindeki görseller üzerinden çeşitli mesajlar veriliyor. Ancak bu mesajların sakatlık deneyiminde toplumsal yapının belirleyiciliğine dair neredeyse hiçbir şey söylemediğini, sakatlığı daha çok bireysel bir sorun olarak tanımladığını söylemek mümkün. Şunu demek istiyorum: İhsan bir sahnede otobüse biniyor, otobüsten iniyor. İstanbul gibi kalabalık bir şehirde gerçekleşen bu yolculuk esnasında İhsan hiçbir zorlukla karşılaşmıyor. Temmuz'un küçük bir yardımı bu otobüs yolculuğu için kâfi oluyor. Toplumsal olarak sakatlık deneyiminin ne denli zorlaştırıldığına dair bir mesaj almıyoruz filmden. Haksızlık etmeyeyim, bir iki sahnede sokaktaki insanların dik bakışlarına yer vermiş Irmak. Dikkatli bir izleyici görebilir. Oysa sakatlığın bireysel bir sorun olduğuna dair onlarca sahne var filmde. Bunları önce İhsan'ın ağzından dinliyoruz. İhsan bir kızın beline bile sarılamamaktadır; annesinin hayatı azap içinde geçmektedir; etrafındaki herkese yük olmaktadır. İhsan anlatmasa da filmin çeşitli sahneleri de aynı mesajı veriyor. İhsan yemek yerken, telefonla konuşurken, bir şeyler içerken hep başka insanlardan yardım almak zorundadır. Yardım almanın kendisi sorunlu olduğundan değil, ancak filmde İhsan, aslında kendi başına yapabileceği işleri bile -bir pipet, bir kulaklık bunun için yeterdi-, başkasının desteği olmadan yapamaz halde görünmektedir. Dolayısıyla bu haliyle, toplumsal bir sorun değildir sakatlık, bireysel bir yapamama edememe halidir. Dolayısıyla film İhsan'ın kendini öldürme isteğini de izleyici için meşru ve anlaşılır kılmış oluyor.
Ancak daha önce belirttiğim gibi, film tamam olma kurgusu üzerinden aslında bu sakatlık klişelerini aşmak üzere yola çıkmış ve fakat bunlardan kurtulamamış gibi görünüyor. Dolayısıyla film boyunca insan bazı sahneleri beğenmek ve diğerlerine sinirlenmek arasında gidip geliyor.
Bunun ötesinde filmde Yeşilçam filmlerini andırır şekilde iyilerin çok iyi (İhsanın annesi), kötülerin çok kötü (İhsanın babası) olması gibi başka klişeler de var, ancak bunlara direk sakatlık meselesine dokunmadıkları için burada yer vermek istemedim. Filmin bir de meşhur bir tuvalet sahnesi var ki, izleyenler ile burada onu da ayrıca tartışmak anlamlı olabilir.