Son yıllarda otizm önü alınamaz bir salgına dönüştü. Tıptaki baş döndürücü ilerlemeler nedense bu salgının önünü alamıyor. Artık 60-70 çocuktan biri otistik. Birçok anne baba ya da anne baba adayları çocukları otistik olabilir korkusunu yaşıyor. Bültenimizin bu sayısında otizmin muhtemel nedenlerini irdeleyeceğiz. Bu yazı editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın ‘Taş devri diyeti’ kitabının Otizm bölümünden alınmıştır.
Otizmli çocukların aileleri de size başvuruyor. Otizm son yıllarda çok fazla telaffuz edilen bir hastalık oldu ne gibi özellikleri var otizmin?
Otizm, kişinin dil, sosyal ve iletişim becerilerini bozan gelişimsel bir hastalık tablosu ve son yıllarda bir salgın gibi artmaya başladı.
Otistik olguların çoğu erken bebeklik çağında tümüyle normal. Belli bir süre (genellikle 6 ay-18 ay) geçtikten sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlamakta. Otizmim bu sık görülen şekline regresif otizm deniyor. Bu ebveyn için yıkıcı bir durum, sapasağlam çocukları, yavaş yavaş geriliyorlar ve normal davranışlarını sergilemiyorlar. Otistik çocukta çok fazla sayıda klinik belirti tespit edilebiliyor. Tabii bunların hepsinin aynı çocukta olması şart değil.
Birçok otistik, çocuk bir başka kişi ya da ebeveynleri kendisine seslendiklerinde hiç tepki vermiyor. Bu durum çocukta sanki bir işitme problemi olduğu düşüncesini akla getiriyor. Bu yüzden birçok hekim diğer araştırmalara girmeden önce çocuğa işitme testleri yapılmasını istiyor. Halbuki iyi bir sorgulama yapıldığında çocuğun bazı seslere tepki verdiği anlaşılır. Örneğin televizyonda bir reklam sesini duyduğunda çocuk hemen televizyon odasına doğru koşar. Hatta motor sesi, kedi miyavlaması ya da köpek havlaması gibi bazı seslere şiddetli tepki gösterirler. Kulaklarını kapatırlar.
Otistik çocukların çoğu bazı görsel uyaranlara karşı da yeterli tepkiyi veriyorlar. Örneğin ebeveynleri ya da bir başka kişinin yüzüne ya da çevrelerindeki birçok nesneye bakmıyorlar ya da kısa süre bakıyorlar. Yani göz temasından kaçıyorlar. Buna karşılık hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı nesnelere uzun uzun bakıyorlar.
Birçok otistik çocuk acıdan, sıcaktan ve soğuktan fazla etkilenmiyor. Bu nedenle yanabiliyorlar ve yara-bere içinde kalabiliyorlar. Bunun temel nedeni otistik çocuklarda buğday (glüten) ve süt (kazein) proteinlerininin yeteri kadar sindirilemeden kana geçmesi. Bu sindirilmemiş proteinler vücutta morfin etkisi yapıyor. Anlayacağınız çocuk küçük çapta kronik bir morfin zehirlenmesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle çoğunda tehlike ve korku duygusu yok. Örneğin, korkusuzca trafiğe çıkabiliyor, ateşle oynayabiliyorlar. Bu nedenle çocukların sürekli gözetim altında tutulması ve boş bırakılmaması gerekiyor.
Otistik çocuklar kapı açma, kapı kapama, dans etme ve yüzme gibi kaba motor becerileri, sayfa çevirme, delikten ip geçirme, kağıt kesme gibi ince motor becerileri yapamamakta ya da gecikerek yapmaktalar.
Otistik çocuklar ellerini, kollarını ve bacaklarını da farklı şekilde kullanıyorlar. Örneğin parmak uçlarında yürüyorlar; mevlevi ayinlerinde olduğu gibi kendi etrafında dönüyorlar; ellerini çırpıyorlar. Bu davranışların çoğu beyindeki azalan kan akımını artırmaya yönelik.
Fiziksel temastan aşırı derecede rahatsız oluyorlar, çevrelerindekiler ile ilişki kurmaktan kaçınıyorlar, kendi iç dünyalarında yaşıyorlar. Bütün içine kapanıklıklarına rağmen otistik çocukların büyük bir çoğunluğu çok hareketli, yani hiperaktif.
Kucağa alınmak istemiyor, kendilerini sevdirmiyorlar. Bazı sesleri işittikleri çok net olmasına rağmen en yakınlarının seslerine bile herhangi bir tepki vermiyorlar. Ebeveynlerin bütün gayretlerine rağmen klasik anne-çocuk, baba-çocuk ilişkisi yeteri kadar kurulamıyor.
Otistik çocuklar zamanlarının çoğunu tek başına oynayarak geçiriyorlar; ortak oyunlara katılmıyorlar. Onlar kendi dünyalarında yaşıyor ve rahatsız edilmek istemiyorlar.
Normal bir çocuk 9-10 aylıkken anne baba, dede gibi 3-5 sözcüğü konuşabilir. Hatta daha önceki aylarda konuşma gayretleri, agulamalar, babıldamalar vardır. Otistik çocuklarda ilk dikkati çeken bulguların başında bebeğin zamanında konuşmaya başlamamasıdır. Otistik çocukların %80-90’ının erkek olması ve toplumda ‘erkek çocuk geç konuşur’ gibi bir inancın yaygın olması bebeklerin hekime geç götürülmesine neden oluyor. İşin ilginci birçok hekim, aile tarafından uyarılmasına rağmen bu durumu önemsemiyor.
Azımsanmayacak kadar önemli bir grup otistik çocuk ise başlangıçta biraz gecikerek ya da normal süresinde konuşmaya başlasalar da ‘Su ver’, ‘baba gel’ gibi basit cümleleri ise neredeyse hiç kuramazlar. Karşılıklı küçük diyaloglar yapamazlar. Öğrendikleri kelimelerin çoğunu, hatta tamamını unutabiliyorlar. Bu durumun saptanması ile ebeveynler artık çocuklarında ciddi bir sorun olduğuna tereddütsüz bir şekilde kani oluyorlar.
Biraz konuşabilen otistikler bile çoğu kez düzgün ve anlamlı konuşmuyorlar. Bazıları karşısındakilerin kendisine söyledikleri kelimeleri papağan gibi sürekli olarak tekrarlarlar. Buna yankı (eko) kelimesine atfen ekolali deniyor. Otistik çocuklar radyodan, televizyondan ya da çevresindeki bir kişiden duydukları ya da kendi uydurdukları kelimeleri durup dururken ve bağlam dışı olarak sürekli tekrarlıyorlar. Otistik çocuklar konuşmadıkları ya da konuşmakta zorluk çektiklerinden dolayı isteklerine ulaşmak için çevresindeki kişilerin elinden tutarak istedikleri şeyi işaret ediyorlar.
Bazı otistik çocuklar çok agresif ve saldırgan oluyorlar. Kendilerine, ev halkına zarar verebiliyorlar. Çoğu kez bu saldırganlıkları hafifletmek için ilaç kullanılmak zorunda kalınır.
Otistik çocuklar sürekli olarak görmeye ve yapmaya alıştıkları şeylerin değiştirilmesine aşırı bir tepki gösteriyorlar (basmakalıplık). Mesela evdeki eşyaların yerleri değiştirilmesini istemiyorlar, hep aynı giysiyi giymek istiyorlar. Belli etkinlikleri her zaman belli bir sırayla yapıyorlar. Örneğin önce televizyonu açıp sonra yemek yemek ve sonra oyuncakları ile oynamak gibi. Bunların sıralamasında en ufak bir değişiklik olursa sinir krizine giriyorlar.
Otistik çocuklar bazı nesnelere takıntı derecesinde bağlıdırlar. Meşrubat kutuları, plastik şişeler, sigara tablaları, kalemler gibi. Sevdikleri nesneler kaybolursa bulunana kadar aşırı huysuzlaşırlar.
Bazı otistik çocuklar sürekli tekerlek gibi yuvarlak şeyleri döndürmek isterler, ya da bakmaya doyamazlar. Otistik çocukların çoğu suyla oynamayı ve otomobille dolaşmayı çok severler.
Otistik çocukların %80’ninde süte ve/veya unlu gıdalara aşırı düşkünlük vardır. Bu düşkünlüğün nedeni bunların tam sindirilemeden kana geçen morfin bileşikleri içermeleridir. Yani gerçek anlamda uyuşturucu bağımlılığı var.
Birçok otistik çocukta mide bağırsak sorunları var. Kabızlık, gece uykudan uyandıran sancılanmalar, pis kokulu ve yağlı dışkılamalar ve gaz çıkartma sık.
Otistik çocukların çoğu kalem, silgi ya da küçük bir ip parçası gibi nesneleri elinden bırakmazlar (nesne takıntıları).
Birçok otistik çocuk başını sallarlar ve sık sık uyanırlar. Bu davranış bozuklukları muhtemelen ağrıya karşı verdikleri cevaptır.
Otizmli çocukların aileleri de size başvuruyor. Otizm son yıllarda çok fazla telaffuz edilen bir hastalık oldu ne gibi özellikleri var otizmin?
Otizm, kişinin dil, sosyal ve iletişim becerilerini bozan gelişimsel bir hastalık tablosu ve son yıllarda bir salgın gibi artmaya başladı.
Otistik olguların çoğu erken bebeklik çağında tümüyle normal. Belli bir süre (genellikle 6 ay-18 ay) geçtikten sonra hastalık belirtileri ortaya çıkmaya başlamakta. Otizmim bu sık görülen şekline regresif otizm deniyor. Bu ebveyn için yıkıcı bir durum, sapasağlam çocukları, yavaş yavaş geriliyorlar ve normal davranışlarını sergilemiyorlar. Otistik çocukta çok fazla sayıda klinik belirti tespit edilebiliyor. Tabii bunların hepsinin aynı çocukta olması şart değil.
Birçok otistik, çocuk bir başka kişi ya da ebeveynleri kendisine seslendiklerinde hiç tepki vermiyor. Bu durum çocukta sanki bir işitme problemi olduğu düşüncesini akla getiriyor. Bu yüzden birçok hekim diğer araştırmalara girmeden önce çocuğa işitme testleri yapılmasını istiyor. Halbuki iyi bir sorgulama yapıldığında çocuğun bazı seslere tepki verdiği anlaşılır. Örneğin televizyonda bir reklam sesini duyduğunda çocuk hemen televizyon odasına doğru koşar. Hatta motor sesi, kedi miyavlaması ya da köpek havlaması gibi bazı seslere şiddetli tepki gösterirler. Kulaklarını kapatırlar.
Otistik çocukların çoğu bazı görsel uyaranlara karşı da yeterli tepkiyi veriyorlar. Örneğin ebeveynleri ya da bir başka kişinin yüzüne ya da çevrelerindeki birçok nesneye bakmıyorlar ya da kısa süre bakıyorlar. Yani göz temasından kaçıyorlar. Buna karşılık hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı nesnelere uzun uzun bakıyorlar.
Birçok otistik çocuk acıdan, sıcaktan ve soğuktan fazla etkilenmiyor. Bu nedenle yanabiliyorlar ve yara-bere içinde kalabiliyorlar. Bunun temel nedeni otistik çocuklarda buğday (glüten) ve süt (kazein) proteinlerininin yeteri kadar sindirilemeden kana geçmesi. Bu sindirilmemiş proteinler vücutta morfin etkisi yapıyor. Anlayacağınız çocuk küçük çapta kronik bir morfin zehirlenmesi ile karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle çoğunda tehlike ve korku duygusu yok. Örneğin, korkusuzca trafiğe çıkabiliyor, ateşle oynayabiliyorlar. Bu nedenle çocukların sürekli gözetim altında tutulması ve boş bırakılmaması gerekiyor.
Otistik çocuklar kapı açma, kapı kapama, dans etme ve yüzme gibi kaba motor becerileri, sayfa çevirme, delikten ip geçirme, kağıt kesme gibi ince motor becerileri yapamamakta ya da gecikerek yapmaktalar.
Otistik çocuklar ellerini, kollarını ve bacaklarını da farklı şekilde kullanıyorlar. Örneğin parmak uçlarında yürüyorlar; mevlevi ayinlerinde olduğu gibi kendi etrafında dönüyorlar; ellerini çırpıyorlar. Bu davranışların çoğu beyindeki azalan kan akımını artırmaya yönelik.
Fiziksel temastan aşırı derecede rahatsız oluyorlar, çevrelerindekiler ile ilişki kurmaktan kaçınıyorlar, kendi iç dünyalarında yaşıyorlar. Bütün içine kapanıklıklarına rağmen otistik çocukların büyük bir çoğunluğu çok hareketli, yani hiperaktif.
Kucağa alınmak istemiyor, kendilerini sevdirmiyorlar. Bazı sesleri işittikleri çok net olmasına rağmen en yakınlarının seslerine bile herhangi bir tepki vermiyorlar. Ebeveynlerin bütün gayretlerine rağmen klasik anne-çocuk, baba-çocuk ilişkisi yeteri kadar kurulamıyor.
Otistik çocuklar zamanlarının çoğunu tek başına oynayarak geçiriyorlar; ortak oyunlara katılmıyorlar. Onlar kendi dünyalarında yaşıyor ve rahatsız edilmek istemiyorlar.
Normal bir çocuk 9-10 aylıkken anne baba, dede gibi 3-5 sözcüğü konuşabilir. Hatta daha önceki aylarda konuşma gayretleri, agulamalar, babıldamalar vardır. Otistik çocuklarda ilk dikkati çeken bulguların başında bebeğin zamanında konuşmaya başlamamasıdır. Otistik çocukların %80-90’ının erkek olması ve toplumda ‘erkek çocuk geç konuşur’ gibi bir inancın yaygın olması bebeklerin hekime geç götürülmesine neden oluyor. İşin ilginci birçok hekim, aile tarafından uyarılmasına rağmen bu durumu önemsemiyor.
Azımsanmayacak kadar önemli bir grup otistik çocuk ise başlangıçta biraz gecikerek ya da normal süresinde konuşmaya başlasalar da ‘Su ver’, ‘baba gel’ gibi basit cümleleri ise neredeyse hiç kuramazlar. Karşılıklı küçük diyaloglar yapamazlar. Öğrendikleri kelimelerin çoğunu, hatta tamamını unutabiliyorlar. Bu durumun saptanması ile ebeveynler artık çocuklarında ciddi bir sorun olduğuna tereddütsüz bir şekilde kani oluyorlar.
Biraz konuşabilen otistikler bile çoğu kez düzgün ve anlamlı konuşmuyorlar. Bazıları karşısındakilerin kendisine söyledikleri kelimeleri papağan gibi sürekli olarak tekrarlarlar. Buna yankı (eko) kelimesine atfen ekolali deniyor. Otistik çocuklar radyodan, televizyondan ya da çevresindeki bir kişiden duydukları ya da kendi uydurdukları kelimeleri durup dururken ve bağlam dışı olarak sürekli tekrarlıyorlar. Otistik çocuklar konuşmadıkları ya da konuşmakta zorluk çektiklerinden dolayı isteklerine ulaşmak için çevresindeki kişilerin elinden tutarak istedikleri şeyi işaret ediyorlar.
Bazı otistik çocuklar çok agresif ve saldırgan oluyorlar. Kendilerine, ev halkına zarar verebiliyorlar. Çoğu kez bu saldırganlıkları hafifletmek için ilaç kullanılmak zorunda kalınır.
Otistik çocuklar sürekli olarak görmeye ve yapmaya alıştıkları şeylerin değiştirilmesine aşırı bir tepki gösteriyorlar (basmakalıplık). Mesela evdeki eşyaların yerleri değiştirilmesini istemiyorlar, hep aynı giysiyi giymek istiyorlar. Belli etkinlikleri her zaman belli bir sırayla yapıyorlar. Örneğin önce televizyonu açıp sonra yemek yemek ve sonra oyuncakları ile oynamak gibi. Bunların sıralamasında en ufak bir değişiklik olursa sinir krizine giriyorlar.
Otistik çocuklar bazı nesnelere takıntı derecesinde bağlıdırlar. Meşrubat kutuları, plastik şişeler, sigara tablaları, kalemler gibi. Sevdikleri nesneler kaybolursa bulunana kadar aşırı huysuzlaşırlar.
Bazı otistik çocuklar sürekli tekerlek gibi yuvarlak şeyleri döndürmek isterler, ya da bakmaya doyamazlar. Otistik çocukların çoğu suyla oynamayı ve otomobille dolaşmayı çok severler.
Otistik çocukların %80’ninde süte ve/veya unlu gıdalara aşırı düşkünlük vardır. Bu düşkünlüğün nedeni bunların tam sindirilemeden kana geçen morfin bileşikleri içermeleridir. Yani gerçek anlamda uyuşturucu bağımlılığı var.
Birçok otistik çocukta mide bağırsak sorunları var. Kabızlık, gece uykudan uyandıran sancılanmalar, pis kokulu ve yağlı dışkılamalar ve gaz çıkartma sık.
Otistik çocukların çoğu kalem, silgi ya da küçük bir ip parçası gibi nesneleri elinden bırakmazlar (nesne takıntıları).
Birçok otistik çocuk başını sallarlar ve sık sık uyanırlar. Bu davranış bozuklukları muhtemelen ağrıya karşı verdikleri cevaptır.