Hz Ömer'e, Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye şehadet şerbetini içirten o gözü dönmüşlük sizi es mi geçer? O ateş yandığında hiç birinizin kutsalı, ötekini durdurmaya yetmez.
Bediuzzaman, müminler arasında nifak[1] ve şikak[2], kin ve adâvete[3] sebebiyet veren tarafgirlik[4] , inat ve hasedin (kıskançlığın) nasıl toplumsal bir zehir, bela ve zulüm olduğunu anlattığı Yirmiikinci Mektup'un, Birinci Mebhas'ında, zerre miktar imanı ve vicdanı olanları insafa getirecek, dehşete düşürecek misaller ve örnekler getirir.
Müminler arasında garazkarca taraf tutmanın, inatla hareket etmenin ve birilerinin yükselişini ve hizmetini kıskanıp ona hased etmenin hakikat açısından, hikmet açısından İslamiyet açısından insan ve toplum hayatı açısından ne kadar murdar ve aşağılık bir hal olduğunu anlattığı beş vecihten beşincisinde Âli İmran suresinin “Onlar (müminler) öfkelerini yutarlar ve insanları affederler” (134) ayetinin tahlilini yaparken, aynı zamanda vatan ve millet adına büyük bir tehlikeden haber verir.
“Ey ehl-i iman! Zillet içinde (aşağılanarak) esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan (ayrılıklarınızdan) istifade eden zalimlere karşı “müَminler kardeştir” hükmünün kutsal kalesi içine giriniz, tahassun ediniz (sığınınız). Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.
Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ birbirine karşı muvazenede (dengede) bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini (dengelerini) bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden (birbirinize karşı düşmanca tutumunuz nedeniyle), kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.”
Beoiuzzaman, birinci cümledeki ikazı ile diyor ki, “Ey bu ülkenin Müslümanları, aklınızı başınıza alınız. Irak'ı perişan eden ateş, Suriye'de taş taş üstünde bırakmayan fitne, Mısır'ı kan gölüne çeviren bela, bütün islam memleketlerinde Müslümanları birbirine kırdıran tarafgirlik sizi de perişan etmesin. Onların başına gelenler sizin de başınıza gelsin istemiyorsanız, acilen aranızdaki ihtilaflara bir son verin! Eğer son vermezseniz, o Müslüman toplumların başına gelenler sizin de başınıza gelecek!
Evet, bugüne kadar Risale-i Nur'un manevi bereketiyle bu memleket külli bela ve musibetlerden korundu. Ama musırrane inadınız ve her bir tarafın illa da kendi haklılığını ispat etmeye çalışması böyle devam ederse, o musibet bizim kapımızı da çalar.
Cennet-asa bahar, kapıdan burnunu göstermiş olabilir. Amma emin olunuz ki, eğer siz o işin mukaddemesi olan muhabbet ve uhuvveti ihmal ederseniz, o nimet gelse bile sizi tasfiye ettikten sonra gelir! Bu sözü kale alın!
Eğer şu manasız didişmeyi, anlamsız güç yarışını terk etmezseniz, ikinizin de gücü kırılır ve yeni ve daha ağır bir 28 Şubat sürecine kader sizi mahkûm eder. Ve siz de o zulme müstahak olursunuz! İşler zıvanadan çıktığında hiçbir kutsal, hiçbir hürmetli, fitneden nasipsiz kalmaz.
Hatırlayın ki Cemel Vakasına karışan Hz. Aişe validemizin deve üstündeki ok geçirmez mahfiline yüzlerce ok isabet etmişti. O mahfile ok atanların hepsi, o mahfilde oturanın Tüm Zamanların yegâne Efendisi Hz. Peygamberin (asv) eşi, tüm zamanların en sadık velisi Hz. Ebubekir'in kızı, ümmetin anası ve sahabenin fakih kadını Hz. Aişe olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen değil, o olduğu için onu oklamışlardı. Bugün aynı tehlike sizin ‘kudsileriniz' için de uç göstermeye başladı!
Hz Ömer'e, Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye şehadet şerbetini içirten o gözü dönmüşlük sizi es mi geçer? O ateş yandığında hiç birinizin kutsalı, ötekini durdurmaya yetmez. Hanginizin lideri ve imamı Hz. Aişe'den, Hz. Ömer'den, Hz. Ebubekir'den, Hz. Osman'dan ve Hz. Ali'den daha aziz ve daha kıymettardır? Onları acımasızca katleden habis fitne ruhu, sizin kutsallarınıza karşı mı insaf edecek?
Allah'tan korkun! Bu zaman, ‘haklı olma' ispatına kalkışma zamanı değil! Ümmet birbirine girdiğinde, kanları heder olduğunda haklılığınız bir şeye yaramaz!
Hz. Aişe mi Haklıydı, Hz. Ali mi haksızdı? Ne fark eder? Birinin haklı ötekinin haksız olması neyi değiştirdi? Cemel Vakası, sadece ekseriyet aleyhine fırsat gözleyen Emevilerin ihtirasına yaradı! İyiler birbirini kırdığında kalanlar ‘Emeviyet'e müstahak olurlar. Cemel Vak'ası iki “haklı”(!) tarafın birbirini kırmasıyla neticelendi. O da, köşede bekleyen fitneye yaradı. Ve İslam'ın kalbi ve bedeni bir daha onarılamayacak şekilde yara aldı. Kuran'ın mahza adalet olan hükümleri, padişahların, sultanların iktidarının payandası oldu! O hallerdir ki sonunda biz Müslümanları zillete düşürdü!
Sen kimden yanasın diyorsunuz? Hanginizin yanında yer alsam bu mesele çözülür bilmiyorum. Tabii ki Gönlüm “Ali”den yanadır. Kur'an'ın adalet-i mahzasından yanadır! Maksadı katam mevki değil Allahın rızası olandan yanadır! Ama biliyorum en masum bir nifak bile milyonların hayatına mal oluyor. Cemel Vakası 30 bin sahabinin hayatına mal olmuştu!
Ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar bulunduğunu bilmiyor musunuz? Hepsi sizin gücünüzü kaybetmenizi, zaafa düşmenizi bekliyorlar. Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Onların her birine karşı dayanışarak, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu kolaylaştırmak, onların İslâm'ın harimine girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve düşmancasına inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışmıyor.
Laikçilerden ulusalcılara, Ergenekonculardan derbecilere, Siyonistlerden Masonlara, İslam düşmanı Hristiyan Batı'dan Batıcılara, Evanjeliklerden Neoconlara, Tapınakçılardan Vatikanlara kadar iç içe daire daire düşmanlarınız karşınızda sıralanmışken, tüm fanatik İslam düşmanları Muhammed (asv) ümmetine karşı zaten diş biliyorlarken bir de siz, ‘birbirinizin kanını dökmeye denk tutumlar' içine girerseniz, hangi Rabden merhamet dileneceksiniz?
Evet, ehll-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet almış; birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Ey mümin, bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kalen, uhuvvet-i İslâmiyedir. İslam kardeşliğidir. Bu büyük sığınağı, bu hasin (korunaklı) kaleyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmanın, ne kadar büyük bir vicdansızlık ve İslam'ın ruhuna ne kadar aykırı olduğunu bil ve ayıl, ne olur!
Bu halinizle ahir zaman alameti oluyorsunuz! Ne buyuruluyor hadislerde: "Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek olan o zararlı müthiş adamları, beşerin -ve inananların da- tabiatında bulunan hırs ve şikakından yararlanarak, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alırlar”
İşte sizin bu kavgalarınız, İslam memleketleri içinde, huzurun hâkim olduğu bir iki memleketten biri olan şu güzel yurdumuzu, o şeytani planların koçağına, o fitne ateşinin içine atıyor. Bu toprakların da o ateşle yanmasına zemin hazırlıyor.
Ve yazık ki Sıffin'e, kapıyı bir kere daha araladınız. Fitne okçuları biribirine ok atmaya başladılar çünkü
Allah şu milletin geçmişte İslam için yaptığı fedakârlıklar hürmetine, inşallah bizi o musibete duçar etmez.
Aksi halde, mukadderat önümüze öyle bir fatura çıkarır ki bedeli kan ve göz yaşı olur ve hiç kimse kendini o ateşten koruyamaz!
“Allahumme Ente'l-Latîf. Es'eluke'l-lutfe, fî mâ ceret bihil meqâdiru!”
[1]) İnanmadığı halde Müslüman gibi görünmek, ikiyüzlülük, insanların arasını açmak, bozgunculuk yapmak, dinde usule uymamak…
[2]) Nifak. Ayrışmaya sebebiyet vermek. Kırmak, dağıtmak, toplum içindeki sevgi bağlarını kırmak... Fitneye zemin hazırlamak
[3]) Düşmanlık.
[4]) Akıl, izan içermeyen, duygusal taraftarlık. Fanatik bağlılık. Muhakemeden yoksun bir şekilde bir tarafı kayırmak.
Bediuzzaman, müminler arasında nifak[1] ve şikak[2], kin ve adâvete[3] sebebiyet veren tarafgirlik[4] , inat ve hasedin (kıskançlığın) nasıl toplumsal bir zehir, bela ve zulüm olduğunu anlattığı Yirmiikinci Mektup'un, Birinci Mebhas'ında, zerre miktar imanı ve vicdanı olanları insafa getirecek, dehşete düşürecek misaller ve örnekler getirir.
Müminler arasında garazkarca taraf tutmanın, inatla hareket etmenin ve birilerinin yükselişini ve hizmetini kıskanıp ona hased etmenin hakikat açısından, hikmet açısından İslamiyet açısından insan ve toplum hayatı açısından ne kadar murdar ve aşağılık bir hal olduğunu anlattığı beş vecihten beşincisinde Âli İmran suresinin “Onlar (müminler) öfkelerini yutarlar ve insanları affederler” (134) ayetinin tahlilini yaparken, aynı zamanda vatan ve millet adına büyük bir tehlikeden haber verir.
“Ey ehl-i iman! Zillet içinde (aşağılanarak) esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilâfınızdan (ayrılıklarınızdan) istifade eden zalimlere karşı “müَminler kardeştir” hükmünün kutsal kalesi içine giriniz, tahassun ediniz (sığınınız). Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.
Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda (terazide) iki dağ birbirine karşı muvazenede (dengede) bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini (dengelerini) bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden (birbirinize karşı düşmanca tutumunuz nedeniyle), kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.”
Beoiuzzaman, birinci cümledeki ikazı ile diyor ki, “Ey bu ülkenin Müslümanları, aklınızı başınıza alınız. Irak'ı perişan eden ateş, Suriye'de taş taş üstünde bırakmayan fitne, Mısır'ı kan gölüne çeviren bela, bütün islam memleketlerinde Müslümanları birbirine kırdıran tarafgirlik sizi de perişan etmesin. Onların başına gelenler sizin de başınıza gelsin istemiyorsanız, acilen aranızdaki ihtilaflara bir son verin! Eğer son vermezseniz, o Müslüman toplumların başına gelenler sizin de başınıza gelecek!
Evet, bugüne kadar Risale-i Nur'un manevi bereketiyle bu memleket külli bela ve musibetlerden korundu. Ama musırrane inadınız ve her bir tarafın illa da kendi haklılığını ispat etmeye çalışması böyle devam ederse, o musibet bizim kapımızı da çalar.
Cennet-asa bahar, kapıdan burnunu göstermiş olabilir. Amma emin olunuz ki, eğer siz o işin mukaddemesi olan muhabbet ve uhuvveti ihmal ederseniz, o nimet gelse bile sizi tasfiye ettikten sonra gelir! Bu sözü kale alın!
Eğer şu manasız didişmeyi, anlamsız güç yarışını terk etmezseniz, ikinizin de gücü kırılır ve yeni ve daha ağır bir 28 Şubat sürecine kader sizi mahkûm eder. Ve siz de o zulme müstahak olursunuz! İşler zıvanadan çıktığında hiçbir kutsal, hiçbir hürmetli, fitneden nasipsiz kalmaz.
Hatırlayın ki Cemel Vakasına karışan Hz. Aişe validemizin deve üstündeki ok geçirmez mahfiline yüzlerce ok isabet etmişti. O mahfile ok atanların hepsi, o mahfilde oturanın Tüm Zamanların yegâne Efendisi Hz. Peygamberin (asv) eşi, tüm zamanların en sadık velisi Hz. Ebubekir'in kızı, ümmetin anası ve sahabenin fakih kadını Hz. Aişe olduğunu biliyorlardı. Buna rağmen değil, o olduğu için onu oklamışlardı. Bugün aynı tehlike sizin ‘kudsileriniz' için de uç göstermeye başladı!
Hz Ömer'e, Hz. Osman'a ve Hz. Ali'ye şehadet şerbetini içirten o gözü dönmüşlük sizi es mi geçer? O ateş yandığında hiç birinizin kutsalı, ötekini durdurmaya yetmez. Hanginizin lideri ve imamı Hz. Aişe'den, Hz. Ömer'den, Hz. Ebubekir'den, Hz. Osman'dan ve Hz. Ali'den daha aziz ve daha kıymettardır? Onları acımasızca katleden habis fitne ruhu, sizin kutsallarınıza karşı mı insaf edecek?
Allah'tan korkun! Bu zaman, ‘haklı olma' ispatına kalkışma zamanı değil! Ümmet birbirine girdiğinde, kanları heder olduğunda haklılığınız bir şeye yaramaz!
Hz. Aişe mi Haklıydı, Hz. Ali mi haksızdı? Ne fark eder? Birinin haklı ötekinin haksız olması neyi değiştirdi? Cemel Vakası, sadece ekseriyet aleyhine fırsat gözleyen Emevilerin ihtirasına yaradı! İyiler birbirini kırdığında kalanlar ‘Emeviyet'e müstahak olurlar. Cemel Vak'ası iki “haklı”(!) tarafın birbirini kırmasıyla neticelendi. O da, köşede bekleyen fitneye yaradı. Ve İslam'ın kalbi ve bedeni bir daha onarılamayacak şekilde yara aldı. Kuran'ın mahza adalet olan hükümleri, padişahların, sultanların iktidarının payandası oldu! O hallerdir ki sonunda biz Müslümanları zillete düşürdü!
Sen kimden yanasın diyorsunuz? Hanginizin yanında yer alsam bu mesele çözülür bilmiyorum. Tabii ki Gönlüm “Ali”den yanadır. Kur'an'ın adalet-i mahzasından yanadır! Maksadı katam mevki değil Allahın rızası olandan yanadır! Ama biliyorum en masum bir nifak bile milyonların hayatına mal oluyor. Cemel Vakası 30 bin sahabinin hayatına mal olmuştu!
Ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar bulunduğunu bilmiyor musunuz? Hepsi sizin gücünüzü kaybetmenizi, zaafa düşmenizi bekliyorlar. Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Onların her birine karşı dayanışarak, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu kolaylaştırmak, onların İslâm'ın harimine girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve düşmancasına inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışmıyor.
Laikçilerden ulusalcılara, Ergenekonculardan derbecilere, Siyonistlerden Masonlara, İslam düşmanı Hristiyan Batı'dan Batıcılara, Evanjeliklerden Neoconlara, Tapınakçılardan Vatikanlara kadar iç içe daire daire düşmanlarınız karşınızda sıralanmışken, tüm fanatik İslam düşmanları Muhammed (asv) ümmetine karşı zaten diş biliyorlarken bir de siz, ‘birbirinizin kanını dökmeye denk tutumlar' içine girerseniz, hangi Rabden merhamet dileneceksiniz?
Evet, ehll-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet almış; birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Ey mümin, bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kalen, uhuvvet-i İslâmiyedir. İslam kardeşliğidir. Bu büyük sığınağı, bu hasin (korunaklı) kaleyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmanın, ne kadar büyük bir vicdansızlık ve İslam'ın ruhuna ne kadar aykırı olduğunu bil ve ayıl, ne olur!
Bu halinizle ahir zaman alameti oluyorsunuz! Ne buyuruluyor hadislerde: "Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek olan o zararlı müthiş adamları, beşerin -ve inananların da- tabiatında bulunan hırs ve şikakından yararlanarak, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alırlar”
İşte sizin bu kavgalarınız, İslam memleketleri içinde, huzurun hâkim olduğu bir iki memleketten biri olan şu güzel yurdumuzu, o şeytani planların koçağına, o fitne ateşinin içine atıyor. Bu toprakların da o ateşle yanmasına zemin hazırlıyor.
Ve yazık ki Sıffin'e, kapıyı bir kere daha araladınız. Fitne okçuları biribirine ok atmaya başladılar çünkü
Allah şu milletin geçmişte İslam için yaptığı fedakârlıklar hürmetine, inşallah bizi o musibete duçar etmez.
Aksi halde, mukadderat önümüze öyle bir fatura çıkarır ki bedeli kan ve göz yaşı olur ve hiç kimse kendini o ateşten koruyamaz!
“Allahumme Ente'l-Latîf. Es'eluke'l-lutfe, fî mâ ceret bihil meqâdiru!”
[1]) İnanmadığı halde Müslüman gibi görünmek, ikiyüzlülük, insanların arasını açmak, bozgunculuk yapmak, dinde usule uymamak…
[2]) Nifak. Ayrışmaya sebebiyet vermek. Kırmak, dağıtmak, toplum içindeki sevgi bağlarını kırmak... Fitneye zemin hazırlamak
[3]) Düşmanlık.
[4]) Akıl, izan içermeyen, duygusal taraftarlık. Fanatik bağlılık. Muhakemeden yoksun bir şekilde bir tarafı kayırmak.