Fırınlarda kullanılan un çuvallarının üzerinde bulunan yazıdaki 'Miksedilmiş Un' tanımından yola çıkan Mehmet Ali Bulut, skandal denilecek bilgilere ulaştı ve bu durumun insan sağlığını tehlikeye attığını öne sürerek Başbakan Erdoğan'dan duruma acil olarak el atmasını istedi.
İŞTE BULUT'UN KÖŞESİNE TAŞIYARAK DİKKAT ÇEKTİĞİ VE HERKESİN GÖZÜNDEN KAÇAN AYRINTI
EKMEKTE İNSAN KILI
Bu yazının başlığı aslında "Sevgili Başbakanımıza Açık Mektup" olacaktı.
Sonra "kim takar Yalova kaymakamını" dedim ve "Ekmekte İnsan Kılı" demeyi tercih ettim. Sevgili Başbakanımıza açık mektup yazıp da cevabını almazsam madara olurum diye vaz geçtim…
Başbakanımızın milletin makus talihini değiştirmek, milletin önündeki manileri kaldırmak için yoğun bir çaba içinde olduğunu biliyorum. Demokratikleşme Paketi de onun eseridir. Niyetinden de zerre şüphem yoktur. Başbakanımız bu milletin önünü açmak istiyor. Bu uğurda ulaşabildiği her meselede girişimde bulunuyor.
Tarım gıda ve hayvancılık konusunda yeterli açılımlar yapılmamış olabilir. Ben o konulara da sıra geleceğine inanıyorum.
Fakat hepimizi yakından ilgilendiren çok acil bir duruma dikkatlerini çekmek istiyorum. Bu konu, Türkiye'nin henüz farkında olduğu bir mesele değil. İlk defa Sabah Gazetesi -geçen Ocak ayında- bir haberle temas etti, geçti ama fazla da dikkat çekmedi…
Siz hiç bir çuval beyaz un gördünüz mü? Gördüyseniz, üzerindeki yazıları okudunuz mu? Eğer okumuş olsaydınız şöyle bir ifade ile karşılaşacaktınız: Miksedilmiş un…
Kül: % bilmem şu kadar. Protein: % bilmem bu kadar. Un: % bilmem ne kadar…
Un'a kül niye katılır, protein niye katılır bunu -muhtemelen- fırıncılardan başkası bilmez! Peki, o protein adı altında hepimize insan saçı, domuz kılı yedirildiğini söylersem ne dersiniz?
Mideniz bulandı değil mi?
Belki de "Yok canım bu kadar da olmaz artık! Bu bir şehir efsanesi…" deyip geçeceksiniz. Ben de öyle demeyi arzu ederdim. Soframdaki baş nimet bildiğim ekmeğime böyle bir şeyin reva görülmemesini dilerdim.
Evet, unun içinde, kıvam almasını, çabuk yoğurulmasını ve ekmek pişerken içinin de rahat pişmesini sağlamak için mutlaka bir miktar L-cystein katmaları gerekiyormuş. Öyle diyorlar. O yüzden de fabrikalar unu miks ederken bu aminoasidi de katıyorlarmış… Tabii ki size L-cystein demiyorlar. Ne diyorlar? E 920, E 921, E 910! Bunların ne olduğunu söylemiyorlar. Bunlar işte size sözünü ettiğim o aminoasit. Siyah saçlı insanların baş kılı, domuz kılı ve kaz-ördek tüyünden yapılan bir katkı maddesi.
Bugün bu maddenin en büyük üreticisi Çin (% 90)! Çin'de siyah saçlı erkek çok… L-cystein de en çok siyah saçlı insanın kılında bulunduğu için berber atıkları bu iş için kullanılıyor. Daha kolay elde edildiği ve ucuz olduğu için…
Ben fırıncılarla da konuştum. Onlar bunun mahiyetini bilmiyorlar ama o olmadan hamura şekil veremediklerini biliyorlar…
İnsandan yapılma bir ‘amino asidi'ni kullanmak, ne kadar az olursa olsun önünde sonunda insanı, insan yiyen bir canavara dönüştürür.
Unlu mamul üreticileri, E 920, E921 ve E 919 katkı maddelerini un hamurunun karışma zamanını kısaltmak, yayıldıktan sonra pizza ve hamur tabakasının büzülmesini (kendini çekmesini) durdurmak, hamurun şeklini muhafaza etmesini sağlamak, pastacılıkta hamura şekil vermek ve hamurun hareketine yardımcı olmak, özellikle ay çöreği, rulolar, bazı kekler, pide ve ekmekler, kraker ve tost gibi çeşitli fırın ürünlerinde kullanılması zorunlu bir katkı maddesi olarak görüyorlar.
Avrupa Birliği Ülkeleri, Amerika, Kanada ve tabii Türkiye'de fırınlar, maalesef insan saçından üretilen L-cyctein katılmış un kullanmaktadır. Hâlbuki Endonezya'da sentetik malzemeden üretim yapılmakta.
Müslümanlar için insan saçından yapılan katkı maddesi kesin olarak haramdır ve uzak durulması gereken bir şeydir… L-cyctein aminoasidi, pekâlâ kaz ve ördek tüyünden, sığır boynuzundan da üretilebiliyor. Sadece biraz daha pahalıya geliyor…
Nerede ise diyeceğim ki iki haramdan birisi yapılacaksa bari domuz kılından yapılanı tercih edin. İnsan proteini almaktan evladır! Ama bunun helal yolları varken neden bu insanlara insan kılından aminoasitler yüklensin! Proteinler DNA'nın da yapı taşıdır. Kendisini doğrudan DNA'ya monte eder. Gelecek nesiller ve genetik sapmalar açısından son derece tehlikeli bir durum! O yüzden bunun farkına varan Dubai bu meseleyi çözmüş, pahalı da olsa suni ama haram olmayan malzemelerden L-cystein ürettiriyor… Türkiye de bunu yapabilir ve hatta üretebilir...
Bu mesele henüz Türk medyasının gündeminde değil. Ama merak edenlerin meraklarını giderecek oranda araştırma sonucu, herkesin erişimine açık… Dünyada özellikle helal ve kosher standartları açısından son derece hassas bir konu çünkü.
Bu milletin geleceği ile son derece ilgili olan Sayın Başbakanımız, ülkenin selameti için Demokratikleşme Paketlerini açarken, birilerinin el altından milleti nasıl sinsi sinsi canavarlaştırdığını da açığa çıkarsın ve şu rezalete son versin!
Kesinlikle bunu ne fırıncılar biliyor ne un üreticileri. Kimseyi de karalamıyorum. Sadece haber veriyorum. Ve diyorum ki E920, E921 ve E910, insan kılından üretilen proteinlerdir. Bunu bilsinler. Nesli ve harsı bozmanın en tehlikeli yolu olan gıda ile onu canavarlaştırma politikalarına artık son verilmeli. Kendilerinin bu konularda çok hassas olduğunu yakinen biliyorum. Bir mülakatta "artık can boğazdan çıkıyor" diyerek meselenin farkında olduğunu ortaya koymuştu…
Şimdi diyorum ki "Sevgili Başbakanımız… Lütfen unumuzdaki insan kılına son verdirin. Ta ki millet size ebediyyen duacı olsun ve sofrasındaki nimeti baş tacı bilsin…"
Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut
İŞTE BULUT'UN KÖŞESİNE TAŞIYARAK DİKKAT ÇEKTİĞİ VE HERKESİN GÖZÜNDEN KAÇAN AYRINTI
EKMEKTE İNSAN KILI
Bu yazının başlığı aslında "Sevgili Başbakanımıza Açık Mektup" olacaktı.
Sonra "kim takar Yalova kaymakamını" dedim ve "Ekmekte İnsan Kılı" demeyi tercih ettim. Sevgili Başbakanımıza açık mektup yazıp da cevabını almazsam madara olurum diye vaz geçtim…
Başbakanımızın milletin makus talihini değiştirmek, milletin önündeki manileri kaldırmak için yoğun bir çaba içinde olduğunu biliyorum. Demokratikleşme Paketi de onun eseridir. Niyetinden de zerre şüphem yoktur. Başbakanımız bu milletin önünü açmak istiyor. Bu uğurda ulaşabildiği her meselede girişimde bulunuyor.
Tarım gıda ve hayvancılık konusunda yeterli açılımlar yapılmamış olabilir. Ben o konulara da sıra geleceğine inanıyorum.
Fakat hepimizi yakından ilgilendiren çok acil bir duruma dikkatlerini çekmek istiyorum. Bu konu, Türkiye'nin henüz farkında olduğu bir mesele değil. İlk defa Sabah Gazetesi -geçen Ocak ayında- bir haberle temas etti, geçti ama fazla da dikkat çekmedi…
Siz hiç bir çuval beyaz un gördünüz mü? Gördüyseniz, üzerindeki yazıları okudunuz mu? Eğer okumuş olsaydınız şöyle bir ifade ile karşılaşacaktınız: Miksedilmiş un…
Kül: % bilmem şu kadar. Protein: % bilmem bu kadar. Un: % bilmem ne kadar…
Un'a kül niye katılır, protein niye katılır bunu -muhtemelen- fırıncılardan başkası bilmez! Peki, o protein adı altında hepimize insan saçı, domuz kılı yedirildiğini söylersem ne dersiniz?
Mideniz bulandı değil mi?
Belki de "Yok canım bu kadar da olmaz artık! Bu bir şehir efsanesi…" deyip geçeceksiniz. Ben de öyle demeyi arzu ederdim. Soframdaki baş nimet bildiğim ekmeğime böyle bir şeyin reva görülmemesini dilerdim.
Evet, unun içinde, kıvam almasını, çabuk yoğurulmasını ve ekmek pişerken içinin de rahat pişmesini sağlamak için mutlaka bir miktar L-cystein katmaları gerekiyormuş. Öyle diyorlar. O yüzden de fabrikalar unu miks ederken bu aminoasidi de katıyorlarmış… Tabii ki size L-cystein demiyorlar. Ne diyorlar? E 920, E 921, E 910! Bunların ne olduğunu söylemiyorlar. Bunlar işte size sözünü ettiğim o aminoasit. Siyah saçlı insanların baş kılı, domuz kılı ve kaz-ördek tüyünden yapılan bir katkı maddesi.
Bugün bu maddenin en büyük üreticisi Çin (% 90)! Çin'de siyah saçlı erkek çok… L-cystein de en çok siyah saçlı insanın kılında bulunduğu için berber atıkları bu iş için kullanılıyor. Daha kolay elde edildiği ve ucuz olduğu için…
Ben fırıncılarla da konuştum. Onlar bunun mahiyetini bilmiyorlar ama o olmadan hamura şekil veremediklerini biliyorlar…
İnsandan yapılma bir ‘amino asidi'ni kullanmak, ne kadar az olursa olsun önünde sonunda insanı, insan yiyen bir canavara dönüştürür.
Unlu mamul üreticileri, E 920, E921 ve E 919 katkı maddelerini un hamurunun karışma zamanını kısaltmak, yayıldıktan sonra pizza ve hamur tabakasının büzülmesini (kendini çekmesini) durdurmak, hamurun şeklini muhafaza etmesini sağlamak, pastacılıkta hamura şekil vermek ve hamurun hareketine yardımcı olmak, özellikle ay çöreği, rulolar, bazı kekler, pide ve ekmekler, kraker ve tost gibi çeşitli fırın ürünlerinde kullanılması zorunlu bir katkı maddesi olarak görüyorlar.
Avrupa Birliği Ülkeleri, Amerika, Kanada ve tabii Türkiye'de fırınlar, maalesef insan saçından üretilen L-cyctein katılmış un kullanmaktadır. Hâlbuki Endonezya'da sentetik malzemeden üretim yapılmakta.
Müslümanlar için insan saçından yapılan katkı maddesi kesin olarak haramdır ve uzak durulması gereken bir şeydir… L-cyctein aminoasidi, pekâlâ kaz ve ördek tüyünden, sığır boynuzundan da üretilebiliyor. Sadece biraz daha pahalıya geliyor…
Nerede ise diyeceğim ki iki haramdan birisi yapılacaksa bari domuz kılından yapılanı tercih edin. İnsan proteini almaktan evladır! Ama bunun helal yolları varken neden bu insanlara insan kılından aminoasitler yüklensin! Proteinler DNA'nın da yapı taşıdır. Kendisini doğrudan DNA'ya monte eder. Gelecek nesiller ve genetik sapmalar açısından son derece tehlikeli bir durum! O yüzden bunun farkına varan Dubai bu meseleyi çözmüş, pahalı da olsa suni ama haram olmayan malzemelerden L-cystein ürettiriyor… Türkiye de bunu yapabilir ve hatta üretebilir...
Bu mesele henüz Türk medyasının gündeminde değil. Ama merak edenlerin meraklarını giderecek oranda araştırma sonucu, herkesin erişimine açık… Dünyada özellikle helal ve kosher standartları açısından son derece hassas bir konu çünkü.
Bu milletin geleceği ile son derece ilgili olan Sayın Başbakanımız, ülkenin selameti için Demokratikleşme Paketlerini açarken, birilerinin el altından milleti nasıl sinsi sinsi canavarlaştırdığını da açığa çıkarsın ve şu rezalete son versin!
Kesinlikle bunu ne fırıncılar biliyor ne un üreticileri. Kimseyi de karalamıyorum. Sadece haber veriyorum. Ve diyorum ki E920, E921 ve E910, insan kılından üretilen proteinlerdir. Bunu bilsinler. Nesli ve harsı bozmanın en tehlikeli yolu olan gıda ile onu canavarlaştırma politikalarına artık son verilmeli. Kendilerinin bu konularda çok hassas olduğunu yakinen biliyorum. Bir mülakatta "artık can boğazdan çıkıyor" diyerek meselenin farkında olduğunu ortaya koymuştu…
Şimdi diyorum ki "Sevgili Başbakanımız… Lütfen unumuzdaki insan kılına son verdirin. Ta ki millet size ebediyyen duacı olsun ve sofrasındaki nimeti baş tacı bilsin…"
Haber 7 yazarı Mehmet Ali Bulut