Merhaba arkadaşlar.
Buraya babam için yazıyorum. Uzun yıllardır benim ve babamın içine dert olan bir durum için fikirlerinize, tecrübelerinize, varsa yol göstermenize ihtiyacım var.
Uzun bir anlatım oldu ama okumak istemeyenler için özeti: Babam askerde tatbikatta geçirdiği kaza sonucu engelli kaldı.
Babam vakti zamanında 1972 yılının 3. ayında Paraşütçü Komando olarak orduya katılıyor. Zamanlama Kıbrıs Barış Harekatının 1-2 yıl öncesi. 52/1 tertip olarak Acemi birliğine Eğridir Dağ Komando Okulu, Er Eğitim Merkezine katılıyor. 4 aylık eğitim sonrası Kayseri Hava İndirme Tugayı'na gidiyorlar. Burada 2. Paraşüt Taburu 2. Bölüğünde görevlendiriliyor. Bu zamanlarda Türkiye gündemi karışık. Kıbrıs'ta vahşet var. 5. atlayışlarından sonra Kıbrıs'tan haber geliyor. 64 soydaşımız katledilmiş. Tarih bilgisi olanlar ya da hatırlayanlar vardır. O dönemde (Asıl Barış Harekatına kadar) defalarca Kıbrıs'a müdahale değerlendiriliyor ve tatbikatlar yapılıyor. İstanbul Samandıra, Batman vs derken defalarca eğitim amaçlı indirme tatbikatları yapılıyor. Askerliğinin bitişine 24 gün kala İstanbul Habipler'de tatbikat emri geliyor. 3600 metrede uçuş yapılıyor. 2. Paraşüt Taburu komple orada tatbikatta. Gündüz tatbikatı. Güvenli atlayışlar için belirlenen rüzgar hızları varmış. Bu uçaktaki görevli komutanlar rüzgarın 14 KNOT hızı aşması halinde atlayış yapılmayacağını belirtmişler. Tüm tabur uçaklara biniyor ve kalkış yapıyorlar. Habipler semalarında rüzgar 38 KNOT olarak hesaplanıyor. Öndeki 2 uçak rüzgar hızından dolayı paraşütçü komandoları atmıyor ve Yeşilköy Havalanına dönüyor. Fakat babamın olduğu 3. uçaktaki komutan atlayış emri veriyor. Rüzgarın çok hızlı olması sebebiyle güvenli olmadığı belirtilmesine rağmen '1000 askerden 500'ü yere inse yeter. Savaşta rüzgar hızlı diye atlamamazlık olmaz.' diyor ve herkesi atıyorlar. O zamanki paraşütler tabiki şu andakiler gibi profesyonel değil ve tabiki bu rüzgar hızında kontrolü yok gibi bir şey. Neredeyse tüm askerler rüzgar sebebiyle savruluyor ve iniş yapamıyor. Rüzgardan dolayı paraşütlerini kontrol edemediklerinden yere yaklaştıkça yere vurup sekip tekrar tekrar vuruyorlar. Hemen herkes yaralı. Babam da onlardan biri. Ve babam belini vuruyor. Açık yarası yok. Sadece beline tendürdiyot sürülüp gönderiliyor. Meğer belindeki sinirler hasar görmüş ama kimse farkında değil.
Askerliğini bitirip köye dönüyor. Babası (dedem) babam 4 yaşındayken vefat ettiği için tüm iş babamın ve ninemin üstünde. Yaklaşık 2 ay sonra kahvede otururken beline ağrı giriyor. Başta önemsemiyor (köydeki çoğu iş beden gücüne dayandığından ona yoruyor). Ağrısı durmayınca dayısına söylüyor ve Bilecik'e hastaneye gidiyorlar. Romatizma sanılıyor ama babam o gece hastanede şuurunu kaybediyor. Ağrının sebebi anlaşılamayınca köye dönüyorlar. Ağrı durmayınca Eskişehir Devlet Hastanesine gidiyorlar. 32 gün orada yatıyor. Orada belden aşağısı tamamen felç durumuna geçiyor. Bu arada askerde belini vurduğu bölge askerden dönmesine rağmen anlattığına göre hala kızarık ve kaşıntı halinde. Hastanede beli tutmadığı için hareketi de azaldığından yara deliniyor. Eskişehir'de de sonuç bulunamayınca Ankara Hacettepe'ye gidiyorlar. Oradaki doktor durumu anlıyor ve sinir cerrahiye yönlendiriyor. Bu belindeki hasar sebebiyle oradaki sinirlerin hasar aldığı ortaya çıkıyor. Yürüyemezsin diyorlar. Babam haliyle inanamıyor. Önerebildikleri tek şey fizik tedavi ve ona da 2 ay sonraya gün veriyorlar. Bekleyemeyip Eskişehir Hava Hastanesine gidiyorlar. Orada Binbaşı Çetin Aslan muayene ediyor ve fizik tedavi başlıyor. Fakat bu sırada Kıbrıs Barış Harekatı başladığından binbaşı göreve gidiyor ve tedavisi yarım kalıyor. Mecbur köye dönüyorlar ama babam durumu kendine yediremiyor. O dönemde köyde yaşayan bir insan için ayağa kalkamamak cidden büyük sorun. Bundan sonra Eğirdir Kemik Verem Hastanesi, Bursa'da bir doktor, Ankara Devlet Demiryollarında bir doktor, tekrar Eskişehir'de farklı bir doktor gezip şifa arıyor ama ortak sonuç sinir hasarı nedeniyle hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağı. Fizik tedavi ile belli bir oranda yürüyebiliyor. Sonrasında artık o da umutlarını yitirip bunu kabul ediyor.
10 yıl boyunca kendine yediremiyor bunu. Evlendirmek istiyorlar ama kimsenin günahına girmek istemedim oğlum diyor. Bir şekilde annemle görücü usülü evleniyorlar. 33 yaşındayken. Bu dönemde de engelli raporu alıp ilçeye yerleşiyor ve bir fabrikaya giriyor.
Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim Uzun oldu farkındayım ama yazmak zorundaydım. Babam bu aşamaların hiç birinde TSK'ya başvurmuyor. Nedenini sorduğumda cahilliğimizden aklımıza gelmedi. Başımda babam olmayınca yol gösterenim de olmadı oğlum diyor.
Yıllardır çalışırken çektiği çileyi, bizi bu günlere nasıl getirdiğini düşündükçe doluyorum. Şu an 32 yaşındayım ve bir kamu kurumunda devletime hizmet ediyorum.
Babam öyle birisi ki şu an %70 üzeri engelli ve 67 yaşında olmasına rağmen hala belediye otobüsüne bile parasını vermeden binmez. Bunu kendine yediremiyor. Bu sağlık konusuna da kader olarak bakıyor. Ama ben artık doldum. Onlarca yılın çilesi sonucunda hala çalışmak istiyor. Koltuk değneklerine yaslanıp uzaklara dalıyor.
Babam askerde tatbikatta geçirdiği bir kaza sonucunda engelli kaldı. 55 yıldır bunun çilesini çekiyor. Ve ben öncelikle manevi ve pek sanmıyorum ama maddi olarak mutlu olmasını istiyorum. Böyle göçüp giderse ben kendimi hiçbir şey yapmadığım için affedemeyeceğim.
Başta da belirttiğim gibi bu konuda nereden nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. En küçük de olsa yardımlarınızı bekliyorum.
Buraya babam için yazıyorum. Uzun yıllardır benim ve babamın içine dert olan bir durum için fikirlerinize, tecrübelerinize, varsa yol göstermenize ihtiyacım var.
Uzun bir anlatım oldu ama okumak istemeyenler için özeti: Babam askerde tatbikatta geçirdiği kaza sonucu engelli kaldı.
Babam vakti zamanında 1972 yılının 3. ayında Paraşütçü Komando olarak orduya katılıyor. Zamanlama Kıbrıs Barış Harekatının 1-2 yıl öncesi. 52/1 tertip olarak Acemi birliğine Eğridir Dağ Komando Okulu, Er Eğitim Merkezine katılıyor. 4 aylık eğitim sonrası Kayseri Hava İndirme Tugayı'na gidiyorlar. Burada 2. Paraşüt Taburu 2. Bölüğünde görevlendiriliyor. Bu zamanlarda Türkiye gündemi karışık. Kıbrıs'ta vahşet var. 5. atlayışlarından sonra Kıbrıs'tan haber geliyor. 64 soydaşımız katledilmiş. Tarih bilgisi olanlar ya da hatırlayanlar vardır. O dönemde (Asıl Barış Harekatına kadar) defalarca Kıbrıs'a müdahale değerlendiriliyor ve tatbikatlar yapılıyor. İstanbul Samandıra, Batman vs derken defalarca eğitim amaçlı indirme tatbikatları yapılıyor. Askerliğinin bitişine 24 gün kala İstanbul Habipler'de tatbikat emri geliyor. 3600 metrede uçuş yapılıyor. 2. Paraşüt Taburu komple orada tatbikatta. Gündüz tatbikatı. Güvenli atlayışlar için belirlenen rüzgar hızları varmış. Bu uçaktaki görevli komutanlar rüzgarın 14 KNOT hızı aşması halinde atlayış yapılmayacağını belirtmişler. Tüm tabur uçaklara biniyor ve kalkış yapıyorlar. Habipler semalarında rüzgar 38 KNOT olarak hesaplanıyor. Öndeki 2 uçak rüzgar hızından dolayı paraşütçü komandoları atmıyor ve Yeşilköy Havalanına dönüyor. Fakat babamın olduğu 3. uçaktaki komutan atlayış emri veriyor. Rüzgarın çok hızlı olması sebebiyle güvenli olmadığı belirtilmesine rağmen '1000 askerden 500'ü yere inse yeter. Savaşta rüzgar hızlı diye atlamamazlık olmaz.' diyor ve herkesi atıyorlar. O zamanki paraşütler tabiki şu andakiler gibi profesyonel değil ve tabiki bu rüzgar hızında kontrolü yok gibi bir şey. Neredeyse tüm askerler rüzgar sebebiyle savruluyor ve iniş yapamıyor. Rüzgardan dolayı paraşütlerini kontrol edemediklerinden yere yaklaştıkça yere vurup sekip tekrar tekrar vuruyorlar. Hemen herkes yaralı. Babam da onlardan biri. Ve babam belini vuruyor. Açık yarası yok. Sadece beline tendürdiyot sürülüp gönderiliyor. Meğer belindeki sinirler hasar görmüş ama kimse farkında değil.
Askerliğini bitirip köye dönüyor. Babası (dedem) babam 4 yaşındayken vefat ettiği için tüm iş babamın ve ninemin üstünde. Yaklaşık 2 ay sonra kahvede otururken beline ağrı giriyor. Başta önemsemiyor (köydeki çoğu iş beden gücüne dayandığından ona yoruyor). Ağrısı durmayınca dayısına söylüyor ve Bilecik'e hastaneye gidiyorlar. Romatizma sanılıyor ama babam o gece hastanede şuurunu kaybediyor. Ağrının sebebi anlaşılamayınca köye dönüyorlar. Ağrı durmayınca Eskişehir Devlet Hastanesine gidiyorlar. 32 gün orada yatıyor. Orada belden aşağısı tamamen felç durumuna geçiyor. Bu arada askerde belini vurduğu bölge askerden dönmesine rağmen anlattığına göre hala kızarık ve kaşıntı halinde. Hastanede beli tutmadığı için hareketi de azaldığından yara deliniyor. Eskişehir'de de sonuç bulunamayınca Ankara Hacettepe'ye gidiyorlar. Oradaki doktor durumu anlıyor ve sinir cerrahiye yönlendiriyor. Bu belindeki hasar sebebiyle oradaki sinirlerin hasar aldığı ortaya çıkıyor. Yürüyemezsin diyorlar. Babam haliyle inanamıyor. Önerebildikleri tek şey fizik tedavi ve ona da 2 ay sonraya gün veriyorlar. Bekleyemeyip Eskişehir Hava Hastanesine gidiyorlar. Orada Binbaşı Çetin Aslan muayene ediyor ve fizik tedavi başlıyor. Fakat bu sırada Kıbrıs Barış Harekatı başladığından binbaşı göreve gidiyor ve tedavisi yarım kalıyor. Mecbur köye dönüyorlar ama babam durumu kendine yediremiyor. O dönemde köyde yaşayan bir insan için ayağa kalkamamak cidden büyük sorun. Bundan sonra Eğirdir Kemik Verem Hastanesi, Bursa'da bir doktor, Ankara Devlet Demiryollarında bir doktor, tekrar Eskişehir'de farklı bir doktor gezip şifa arıyor ama ortak sonuç sinir hasarı nedeniyle hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağı. Fizik tedavi ile belli bir oranda yürüyebiliyor. Sonrasında artık o da umutlarını yitirip bunu kabul ediyor.
10 yıl boyunca kendine yediremiyor bunu. Evlendirmek istiyorlar ama kimsenin günahına girmek istemedim oğlum diyor. Bir şekilde annemle görücü usülü evleniyorlar. 33 yaşındayken. Bu dönemde de engelli raporu alıp ilçeye yerleşiyor ve bir fabrikaya giriyor.
Buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim Uzun oldu farkındayım ama yazmak zorundaydım. Babam bu aşamaların hiç birinde TSK'ya başvurmuyor. Nedenini sorduğumda cahilliğimizden aklımıza gelmedi. Başımda babam olmayınca yol gösterenim de olmadı oğlum diyor.
Yıllardır çalışırken çektiği çileyi, bizi bu günlere nasıl getirdiğini düşündükçe doluyorum. Şu an 32 yaşındayım ve bir kamu kurumunda devletime hizmet ediyorum.
Babam öyle birisi ki şu an %70 üzeri engelli ve 67 yaşında olmasına rağmen hala belediye otobüsüne bile parasını vermeden binmez. Bunu kendine yediremiyor. Bu sağlık konusuna da kader olarak bakıyor. Ama ben artık doldum. Onlarca yılın çilesi sonucunda hala çalışmak istiyor. Koltuk değneklerine yaslanıp uzaklara dalıyor.
Babam askerde tatbikatta geçirdiği bir kaza sonucunda engelli kaldı. 55 yıldır bunun çilesini çekiyor. Ve ben öncelikle manevi ve pek sanmıyorum ama maddi olarak mutlu olmasını istiyorum. Böyle göçüp giderse ben kendimi hiçbir şey yapmadığım için affedemeyeceğim.
Başta da belirttiğim gibi bu konuda nereden nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum. En küçük de olsa yardımlarınızı bekliyorum.