İstanbul'da bir hipermarketten çıkıp arabama binmiştim. Kapıda kucağında bir torba kömürle ayakta zar zor duran iki büklüm yaşlı bir kadın gördüm.
Bir torba kömürle durduğuna göre evi yürüme mesafesinde olmalıydı, çekip gidemedim. Arabana inerek yaşlı kadının yanına gittim.
-- Teyzeciğim yardım edebilir miyim, evinize bırakabilirim dedim.
-- Sağol evladım Allah razı olsun çok iyi olur dedi.
Ben kucağındaki o bir torbaya sarılacakken önüme düşüp beni en az 10 torba olan bir kömür yığınının yanına götürdü.
Önce bir şaşkınlıktan sonra artık yok denemeyeceğinin farkındalığıyla yapıştım kömür çuvallarına
Allahtan aracın bagajı genişti, hepsini taşıdıktan sonra teyzeyi de ön yolcu koltuğuna oturttum evi göstersin diye.
Git git aha geldik demez kadın, yürüme mesafesi derken kesin bir 10 km lik yolculuktan sonra evine ulaştık.
Bi de ne göreyim evde hiç kimse yok, iş başa düştü.
O kömürleri tekrar arabadan teyzenin gösterdiği yere taşıyıp istifledim, bi Allah razı olsunu alıp arabaya bindim.
Pişman mıyım, elbette hayır, ama şöyle düşündüm;
O kadar torba kömürü o kadar mesafeye zaten bu yaşlı kadın taşımayacaktı bu imkansızdı, mutlaka birileri ya da güvendiği bir yer vardı. Bu düşünceyle birazcık enayi gibi hissettim kendimi o kadar. Yoksa gerçek bir yardım olacaksa akşama kadar emrinde çalışabilirdim öyle iki büklüm bir teyzenin.
Yorgunluğuma, kömür tozu karışımı ter içinde kalmış madenci suratıma mı yansam, üstümün başımın arabanın bagajının kömür karasına mı bilemedim