YÜCEL KAYIRAN
1964 Adana doğumlu. İlk ve Ortaokulu Ankara, Bigadiç, Elbistan, Afşin, Adana, Ceyhan, Gaziköyü, Kozan ve Tufanbeyli'de okudu. Afşin Lisesi mezunu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Türkiye Felsefe Kurumu ve Edebiyatçılar Derneği üyesi. Ankara'da yaşıyor.
İlk şiiri 1984'te Yaba Öykü dergisinde çıktı. Bunu, o yıllarda Oluşum, Yarın, Morköpük ve Sanat Rehberi dergileri izledi. Ancak 87'de Doğu'ya gitti. Altı yıl Kilis, Afşin, Arapgir ve Malatya'da yaşadı. 1990'lı yıllarla birlikte eleştiri ve poetika yazılarıyla dikkati çekti. Şiir ve düzyazılarını Sombahar, Ludingirra, Hürriyet Gösteri, Defter, Varlık, Adam Sanat, Virgül, Cumhuriyet Kitap, Güldiken, Kitap-lık, Milliyet Sanat ve Yasakmeyve gibi dergilerde yayımladı.
2000'li yıllarla birlikte felsefi yazılara yöneldi. Felsefe dosyaları hazırladı. Şair ve eleştirmen kimliğinin yanı sıra felsefeci kimliği ile de dikkati çekti. İdeoloji ve dünya görüşüne karşı felsefi şiir poetikasını savundu. Felsefi şiir anlayışına ilişkin kapsamlı bir dosya hazırladı. Şiirlerinde, insanı, çıkmaz ve problem karşısındaki tek başınalığı ile kaybolma halinde göstermek, poetikasının temelini oluşturmaktadır.
BENİ HİÇ GÖREMEZSİN!
hafızadır!
benim aklıma beladır!
gözlerini gördüm
kalbimde kara noktadır!
sesini duydum
hançerimde yaradır!
yüzüne baktım
tenimde bedduadır!
beklemezsin böyle bir kara!
duymak istemezsin!
ben suya benzemem!
ateşe benzemem ben!
havaya toprağa benzemem!
bilemezsin gidersem!
beni hiç göremezsin!
YÜCEL KAYIRAN
RÜZGÂR
Çözülüyor ruhundaki sıva, dökülüyor duvar
derin bir oyuk açılıyor içindeki mağarada
yıkılıyor kalbini koruyan oda, oradaki vaha
dönüşüyor güven duygusunu yitirmiş bir çocukluğa
doğru başlayan bir yolculuğa sürüklüyor seni
zalimlerin ruhundan esen bu nemli rüzgar
izin vermiyor uzaklaşmana içindeki vahadan
farksız bir varoluş başlıyor bu sokakta
hangi kulağa seslensen kapıları mühürlü mahzen
hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere
hangi ele dokunsan panikle tutuşan dal
hangi sese kulak kesilsen yıldızını vermeyen gece
hatıra değil içine düşen kar tanesi,
düş değil peşinde gördüğün kâbus
soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından
çocukluktan mahsur kalmış her ben
koşarak geçiyor o sokaktan yıkılarak
giriyor o nemli yel içindeki mağaraya
titreyişten bir kilit vuruluyor, suskunluktan
belleğin ilkçağına açılan kapıya
varınca düşüyor varoluşun derin bir olanaksızlığa
çünkü orada her ben dinmemiş bir fırtına
savuruyor seni tekrar içindeki oyuktan
gözlerinin kıyısındaki ruhuna
Çözülüyor ruhundaki sıva, dökülüyor duvar
derin bir oyuk açılıyor içindeki mağarada
yıkılıyor kalbini koruyan oda, oradaki vaha
dönüşüyor güven duygusunu yitirmiş bir çocukluğa
doğru başlayan bir yolculuğa sürüklüyor seni
zalimlerin ruhundan esen bu nemli rüzgar
izin vermiyor uzaklaşmana içindeki vahadan
farksız bir varoluş başlıyor bu sokakta
hangi kulağa seslensen kapıları mühürlü mahzen
hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere
hangi ele dokunsan tutuşmaktan korkan kuru dal
soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından
çocukluktan beri orada mahsur kalan ben
koşarak geçiyor o sokaktan yıkılarak
giriyor o nemli yel içindeki mağaraya
titreyişten bir kilit vuruluyor, suskunluktan
belleğin ilkçağına açılan kapıya
varınca düşüyor varoluşun derin bir olanaksızlığa
çünkü orada her ben dinmemiş bir fırtına
savuruyor seni tekrar içindeki oyuktan
gözlerinin kıyısındaki ruhuna
YÜCEL KAYIRAN
1964 Adana doğumlu. İlk ve Ortaokulu Ankara, Bigadiç, Elbistan, Afşin, Adana, Ceyhan, Gaziköyü, Kozan ve Tufanbeyli'de okudu. Afşin Lisesi mezunu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Türkiye Felsefe Kurumu ve Edebiyatçılar Derneği üyesi. Ankara'da yaşıyor.
İlk şiiri 1984'te Yaba Öykü dergisinde çıktı. Bunu, o yıllarda Oluşum, Yarın, Morköpük ve Sanat Rehberi dergileri izledi. Ancak 87'de Doğu'ya gitti. Altı yıl Kilis, Afşin, Arapgir ve Malatya'da yaşadı. 1990'lı yıllarla birlikte eleştiri ve poetika yazılarıyla dikkati çekti. Şiir ve düzyazılarını Sombahar, Ludingirra, Hürriyet Gösteri, Defter, Varlık, Adam Sanat, Virgül, Cumhuriyet Kitap, Güldiken, Kitap-lık, Milliyet Sanat ve Yasakmeyve gibi dergilerde yayımladı.
2000'li yıllarla birlikte felsefi yazılara yöneldi. Felsefe dosyaları hazırladı. Şair ve eleştirmen kimliğinin yanı sıra felsefeci kimliği ile de dikkati çekti. İdeoloji ve dünya görüşüne karşı felsefi şiir poetikasını savundu. Felsefi şiir anlayışına ilişkin kapsamlı bir dosya hazırladı. Şiirlerinde, insanı, çıkmaz ve problem karşısındaki tek başınalığı ile kaybolma halinde göstermek, poetikasının temelini oluşturmaktadır.
BENİ HİÇ GÖREMEZSİN!
hafızadır!
benim aklıma beladır!
gözlerini gördüm
kalbimde kara noktadır!
sesini duydum
hançerimde yaradır!
yüzüne baktım
tenimde bedduadır!
beklemezsin böyle bir kara!
duymak istemezsin!
ben suya benzemem!
ateşe benzemem ben!
havaya toprağa benzemem!
bilemezsin gidersem!
beni hiç göremezsin!
YÜCEL KAYIRAN
RÜZGÂR
Çözülüyor ruhundaki sıva, dökülüyor duvar
derin bir oyuk açılıyor içindeki mağarada
yıkılıyor kalbini koruyan oda, oradaki vaha
dönüşüyor güven duygusunu yitirmiş bir çocukluğa
doğru başlayan bir yolculuğa sürüklüyor seni
zalimlerin ruhundan esen bu nemli rüzgar
izin vermiyor uzaklaşmana içindeki vahadan
farksız bir varoluş başlıyor bu sokakta
hangi kulağa seslensen kapıları mühürlü mahzen
hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere
hangi ele dokunsan panikle tutuşan dal
hangi sese kulak kesilsen yıldızını vermeyen gece
hatıra değil içine düşen kar tanesi,
düş değil peşinde gördüğün kâbus
soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından
çocukluktan mahsur kalmış her ben
koşarak geçiyor o sokaktan yıkılarak
giriyor o nemli yel içindeki mağaraya
titreyişten bir kilit vuruluyor, suskunluktan
belleğin ilkçağına açılan kapıya
varınca düşüyor varoluşun derin bir olanaksızlığa
çünkü orada her ben dinmemiş bir fırtına
savuruyor seni tekrar içindeki oyuktan
gözlerinin kıyısındaki ruhuna
Çözülüyor ruhundaki sıva, dökülüyor duvar
derin bir oyuk açılıyor içindeki mağarada
yıkılıyor kalbini koruyan oda, oradaki vaha
dönüşüyor güven duygusunu yitirmiş bir çocukluğa
doğru başlayan bir yolculuğa sürüklüyor seni
zalimlerin ruhundan esen bu nemli rüzgar
izin vermiyor uzaklaşmana içindeki vahadan
farksız bir varoluş başlıyor bu sokakta
hangi kulağa seslensen kapıları mühürlü mahzen
hangi yüze baksan perdeleri çekili pencere
hangi ele dokunsan tutuşmaktan korkan kuru dal
soluk soluğa çıkıyor yüzünün yeraltından
çocukluktan beri orada mahsur kalan ben
koşarak geçiyor o sokaktan yıkılarak
giriyor o nemli yel içindeki mağaraya
titreyişten bir kilit vuruluyor, suskunluktan
belleğin ilkçağına açılan kapıya
varınca düşüyor varoluşun derin bir olanaksızlığa
çünkü orada her ben dinmemiş bir fırtına
savuruyor seni tekrar içindeki oyuktan
gözlerinin kıyısındaki ruhuna
YÜCEL KAYIRAN