Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Aşk Neden Erkeklere Daha Çok Acı Verir?

Üyelik
21 Tem 2018
Konular
16
Mesajlar
50
Reaksiyonlar
0
Genellikle kadınlara oranla erkek bireylerin daha çok ve ızdırap verici düzeyde aşk acısı çektiğine şahit oluyoruz. Hatta bu acının derecesi bazen öyle boyutlara taşınıyor ki kişi hayatındaki her şeyden vazgeçiyor yada vazgeçmese de hayatında sahip olduklarının tadını ve keyfini çıkaramıyor.

Bunun temel nedeni ise karşı cinsin eksikliği ve yokluğudur. Çünkü karşı cins erkeğin hayatındayken erkek bütün sahip olduklarını ona adamıştır, onun için pek çok şeyden vazgeçmiştir. Bu sebepten ötürü karşıdaki kişi hayatından çıkınca acı duygusu başlamış oluyor.

Erkeklerin Aşk Hayatı
Bir erkek karşı cinsten birine aşk duymaya başladığında genellikle çabuk kapılır ve onun için pek çok şeyden vazgeçer. İşte bütün sorunda burada başlıyor. Yani erkeklerin daha fazla acı çekmesinin tek sebebi temkinsiz ve dikkatsiz bir şekilde hareket etmesi ve ayrıca bu dikkatsizlikten doğan yapılan büyük hatalardır.

Erkekler karşı tarafa nasıl olsa hiç hayatından çıkmayacakmış gibi kapılır. Fakat kadınlar ilerisini de düşünürler ve temkinli, dikkatli bir şekilde hareket ederler. Karşısındaki erkeğe değer verse de pek çok kadın için hayatı, idealleri ve geleceği daha önemli olduğundan erkek için hayatındaki önemli unsurlardan vazgeçmez ve hayatını erkeğe adamazlar.

Yani erkeklere göre kadınlar daha çok dikkatli davranır. Ama aynı zamanda hem dikkatli davranıp hemde değer veren kadınlarda mevcuttur. Görüldüğü üzere kadınlar değer verse de dikkatli hareket eder ama erkekler hem değer verir, hem kapılır, hemde dikkatsiz hareket eder. Ve ayrıca o kadının hiç hayatından çıkmayacağını zanneder.

Mutsuz Bir Son Aşk Acısı
Erkeklerin sergilemiş olduğu bu dikkatsiz ve düşüncesiz tavırlardan dolayı ortada büyük bir hata var olduğu için artık aşk acısı ortaya çıkmaya başlar. Gün gelir erkek sevgilisinden ayrılır ve hayatındaki adamış olduğu değerlerin artık karşı tarafın eksikliğinden dolayı dengesi bozulmaya başlar ve bu durum erkeğe acı ve ızdırap verir.

Ama kadın dikkatli davrandığı için pek fazla zarar görmez. Burada dikkatli davranmadan kasıt kişinin “ya karşımdaki kişi hep var olmazsa ve hayatımdan çıkarsa” düşüncesidir. Kadınların bir kısmı bu düşünceye sahip olduğu için değer vermeye bile çekinirler. Çünkü acı çekmekten korkarlar. Acı çekmekten korktukları için temkinli hareket ederler.

Ve ayrılık zamanı geldiğinde de dikkatli davranmanın meyvesini yerler ve pek fazla sarsılmazlar. Tabi ki bu durum her kadında geçerli değildir. Bazı durumlarda kadın daha fazla kapılır, erkek umursamaz ve yaşanacak olan olumsuzluklar bu sefer kadında görülür. Sonuç olarak bir insana değer verirken asla hayatımızdan vazgeçmemeliyiz.

Çünkü karşımızdaki kadın her zaman hayatımızda var olmayabilir. Ya kendi isteğinden ötürü yada dış etkenlerden dolayı hayatımızdan çıkabilir ve buda bize acı verir. Bu yüzden dikkatli tavırlar sergileyerek ilişki sürdürmekte yarar var. En doğrusu mantıklı bir ilişki kurmak ve hatta ciddi boyutlara gelinmesi hayal ediliyorsa mantık evliliği yapmaktır.

Kaynak; https://blog.gelismelisin.com Yazı ve Site Bana Aittir.
 
Aşk duygusu karşı cinsten olan partnerimiz hayatımızda olduğu sürece güzeldir. Partnerimiz hayatımızdan çıktığında ise devreye aşk acısı girer. Biz insanlar genellikle sonunu kestiremediğimiz veya sonuçlarını göz önünde bulunduramayacağımız şeylere kapılmaya eğilimliyizdir. Bir eylemi gerçekleştirmek veya kalbimizde o eylemin hissine yer vermek için o eylemin güzel hissettirmesini yeterli buluruz. Oysaki her güzel hissettiren eylem, durum veya olay bizim yararımıza ve çıkarımıza değildir.Bunun başında da aşk geliyor. Aşk duygusu genellikle insana çok iyi hissettiren ve hayatı toz pembe gösteren bir duygudur. Hal böyle olunca insan bu denli iyi hissedince işin sonunun nereye varacağını düşünmeden hatta düşünse de sırf güzel duygular yaşıyor diye direk aşk duygusuna kalbinde onay verir. O zanneder ki hiçbir zaman aşkın dünyayı toz pembe gösterme durumu sonlanmayacak ve yolun sonunda başına olumsuz hiçbir durum gelmeyecek.Oysa her insan bir yola girdiği zaman başına gelecek olan şeyleri yolun başında hisseder. Ama çoğu insan inanmaz, gerçekçi gelmez ve kabul etmez başına negatif yönlü bir durum geleceğini. Ve sonuç olarak bir gün aşk sıradan gelmeye başlar ve o inanmadığı ve sonunu hesap etmediği sonuç başına gelir. Burada bahsi geçen şey aşk acısı ve sıkıntı duygusudur.
Aşk Acısı Nasıl Meydana Gelir?
Aşk duygusu insana yalnızca karşı cins hayatında olduğu sürece veya daha birlikte olmaya başlamadan evvel hayatı güzel gösterir. Mesela aşık olduğu kişi ile birlikte olmaya başlamadan önce onunla birlikte olabileceğinin hayalini kurar ve bu durumdan büyük keyif ve mutluluk alır. Ve gün gelir aşık olduğu kişi ile birlikte olur.Hemen ardından ise aşık olduğu kişi artık hayatında olduğu için aşkın tadını çıkarır ve hayatı doruk noktalarda yaşar. Ama ne yazık ki bu güzellikte yalnızca birlikte olmadan önce ve birliktelik halindeyken insana mutluluk verir.Bir gün aşık olduğu kişi hayatından çıkarsa ve hatta artık aşık olan kişiyi kabul etmezse artık devreye aşkın yokluğundan dolayı acı girmeye başlar. Bahsedilen bu acı ise aşk acısı ve sıkıntıdır. Aşk sadece aşık olunan kişi var olduğu sürece güzeldir aşık olunan kişi artık olmayınca o kişi ile gelen aşk güzellikleri o kişi gittiğinde sönüp gider.
Aşk Zarar Verici Bir Duygu mudur?
Eğer aşık olunan kişi kıymet bilmeyen ve değer görmeyi hak etmeyen bir kişi ise aşk duygusu zarar verir. Hatta birlikte olunsa da bazı olumsuz sonuçları meydana getirebilir.Nasıl ki aşık olunan kişi aşık olanın hayatında var olduğu sürece güzellikler yaşanıyorsa, aşık olunan kişi sorunlu ve problemli biri olunca da daha aralarındaki ilişki sona ermeden olumsuzluklar yaşanmaya başlar. Sona erdiğinde ise değer bilen birinden bile daha fazla acı yaşatır insana.Bu sebepten ötürü bir kişi karşı cinsten birine aşık olmak istiyorsa ilk olarak onu iyi tanımalı ve ona göre aşk duymaya başlamalıdır. Birine aşık olmakta insanın kendi elindedir. Sonuçta her duygu bir düşünceye göre şekillenir ve aşk duygusu da aşk ile ilgili düşünceniz ne ise ona göre şekillenir ve meydana gelir.Ve son olarak belirtmek gerekiyor ki aşık olacağınız kişi eğer kıymet bilen ve değer görmeyi hak eden biriyse onla ciddi düşünmenizde yarar var. Ama her halükarda aşık olsanız da kesinlikle hayatınızı ve hayatınızda yer alan her şeyi ona adamayın.Çünkü eğer adarsanız o gittiğinde ortada düzgün bir hayat şekli kalmayacaktır. Eğer değer bilen iyi biriyse sadece aşık olmanız yeterli. Hayatınız daha önemli olduğu için değer verin, aşk duyun ama hayatınızı adamayın yani aynı kadınlar gibi değer verseniz de temkinli ve dikkatli davranın. Aşk acısı ve aşk sıkıntısı çekmemek için hayatınızı ve ideallerinizi göz önünde bulundurmakta ve buna göre davranmakta fayda var.

Kaynak ve Yazının ilk yayımlandığı yer: Parapsikoloji Forumu
 
"Birine aşık olmakta insanın kendi elindedir." Bu sözün %100 yanlış olduğunu düşünüyorum...
 
LORA;bt18063' Alıntı:
"Birine aşık olmakta insanın kendi elindedir." Bu sözün %100 yanlış olduğunu düşünüyorum...
kalbini ve gönlünü aşka açık tutarsan aşka tepki vermessen basit bir şekilde birine aşk duymaya başlayabilirsin ama karşı koyup tepki gösterirsen ozmn kolay kolay kimseye aşk duymazsın.
 
Özgüven problemi kişinin kendisini açıkça ifade etmek istemesi fakat edememesinden rahatsızlık duymasıdır. Özgüven sorunu yaşayan ve kendinden emin olmayan bir insan dış dünyaya atılma konusunda zorluk çeker. Özgüven problemi genel olarak kişinin herhangi bir işte başarısız olması durumunda ortaya çıkar. Kişi bir kere özgüven sorunu yaşadıysa bu diğer eylemlere de yansır. Dolayısıyla eğer özgüven probleminden kurtulmazsa başka konularda da özgüven sorunu yaşayacağından negatif bir duruma doğru sürüklenir.
Özgüven Kazanmak
Özgüven problemini genellikle kişi sadece kendinde olduğunu düşünür diğer insanların böyle bir sorun yaşadığına pek inanmaz. Bu yanlış bir algıdır çünkü başka insanlarda sorun yaşayabileceğinden onlarda özgüven problemi yaşayabilir. Kişi kendine olan özgüven sorununa odaklanmalı ve bu sorunun düzelmesi için kendisine değer vermelidir. Eğer kendisine değer vermez, kendisini hep küçük görür ise bu onu daha beter bir hale sokar. Dolayısıyla kendisine sürekli güzel telkinler, olumlamalar ve değer katacak sözler söylemelidir. Bu ise özgüven kazanmak için ilk adımlardan yalnızca biridir. Özgüven sorunu yaşandığı dönemlerde sizinle sürekli dalga geçen insanlar, özgüven kazandıktan ve kendinizin değerini bildikten sonra sizde olan değişikliği onlarda görecektir ve artık sizle dalga geçmeye cesaret edemeyeceklerdir. Dolayısıyla kendinize asla negatif enerji veren sözler telkin etmeyin. Başarısız olsanız da “olsun bir daha dener başarırım” gibi sözler söyleyin. Kendinize asla kötü hissettirecek sözler söylemeyin, aklınızdan bile geçirmeyin. İç sesinizi dinlemeyin, iç sesi genellikle kişiyi kötü yönde etkileyecek şekilde konuşur. Bu yüzden iç sesinizi bastırmayın, onu kontrol altına alın ve negatif düşünceler vermesine engel olun. Bedeninizi kendiniz yönetin. Son olarak sürekli özgüven kazanma ile ilgili veriler araştırın, kitaplar okuyun ve öğrenmiş olduklarınızı uygulayın. Uygulamadan sadece bilmek pek işe yaramaz.

Kaynak; Parapsikoloji Forumu
 
Kimilerine göre bir kabus olarak algılanan yalnızlık, pek çok kişi için ise mutluluğu ve huzuru bulma aracı olarak görülmekte. Daha henüz konunun başındayken söylemek istiyorum yalnızlık herkes için iyi bir şey değildir kişiden kişiye göre değişiklik göstermektedir.

Örnek vermek gerekirse benim için oldukça faydalı oldu yalnız kalmak. Tamam belki ailem var onların varlığından dolayı yalnız sayılmıyorum ve onların olmasından da şikayetçi değilim ama arkadaş ve sevgililik gibi durumlar bakımından konuşmak gerekirse çok uzun süredir ne arkadaşım var ve nede sevgilim o yüzden bu açılardan yalnızım diyebilirim.

Arkadaşım olsa iyimi olurdu kötümü olurdu bilmiyorum. Sevgilim olsa iyimi olurdu kötümü olurdu bilmiyorum ama onların var olduğu zamanlarda onlardan kaynaklı yaşadığım sıkıntıları, dertleri ve endişeleri artık onlar olmadığı için yaşamıyorum buda bana yarar sağlıyor.

Elbette ki bu durumun negatif yanları da var örneğin sosyallikten tamamen uzaklaşıp asosyal biri olmak gibi. Ama olsun onların varlığından kaynaklı problemleri tekrardan yaşamaktansa asosyal olmak benim için daha iyi bir seçenek.

Ama sizin için nasıl olur bilemem bu yüzden geneli kapsayacak şekilde araştırmalar sonucu ortaya konulan yalnızlığın faydalarından bahsetmek istiyorum biraz.
Yalnızlığın Faydaları;
#Uyku: Yalnız insanlar daha verimli bir şekilde uyurlar. Yatakta yorgan yastık kavgası yapmadan tek başına konforlu bir şekilde uykuya dalarlar. Bu yönde yapılan araştırmalar bu durumun oldukça faydalı olduğunu ve yalnız bireylerin birlikteliği olan çiftlere göre daha iyi uyuduklarını ortaya koymuştur.

#Özgürce Karar Alıp Plan Yapmak: Bu konuda bir ilişkisi olan bireyler herhangi bir karar alırken ve plan yaparken partnerinin isteklerini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Fakat yalnız bireyler tamamen kendi istek ve arzularına göre karar alıp plan yaparlar.

Bu durumda yaratıcılığı ve üretkenliği beraberinde getirir. Bu yüzden yalnız bir insan sadece kendi hakkında ve kendi için iyi sonuçlar doğuracak kararı kendi iradesi ile alır. Başkasının öneri ve tavsiyesine gereksinim duymaz.

#Sorunlara ve Problemlere Karşı Daha Başarılı Adımlar Atmak: Hayatınızda biri varken herhangi bir problem ile karşı karşıya kaldığınızda bu problemi hayatınızda olan kişinin yardımı ve desteği ile atlatabilirsiniz.

Ama peki ya o kişi hayatınızdan çıktığında ne olacak? Hemen cevaplayayım desteğiyle problemi yendiğiniz kişi hayatınızdan çıktığında o problem yeniden zuhur edecek çünkü kendi çabanızla değil başkasının varlığına dayanarak bu problemden kurtuldunuz.

Oysa yalnız insanlar bir problem ile karşı karşıya kaldığında kimsenin desteğine ve varlığına ihtiyaç duymadan problemi kendi çabasıyla olması gerektiği gibi çözer. Bu durumda yalnız kişiyi başkasının varlığına mecbur bırakmaz.

#Gereksiz İşlerden Uzak Dururlar: Bu konu hakkında yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki yalnız bireyler ilişkisi olan bireylere göre daha az gereksiz ve boş işler ile meşgul oluyor. Bu durumda sosyalleşmeyi beraberinde getiriyor ve stres duygusundan uzak tutuyor.

#Mutluluk: Yine yapılan araştırmalar doğrultusunda konuşmak gerekirse bazı evli çiftler evli değillerken daha mutlu ve neşeli olduklarını ifade ediyor. Ayrıca yalnız kalmak küçük şeylerden bile mutlu olmayı bizlere öğretiyor.

Bu bahsettiklerim araştırmalar doğrultusunda ortaya konulanlardı. Kendi görüşüm ise şu şekilde; hayatıma arkadaş veya sevgili herhangi biri girip mutluluk getirecekse bana hiç girmesin daha iyi. Çünkü başkasının varlığıyla gelen mutluluk başkasının yokluğunda gidecektir.

Yani ben tamamen kendi çaba ve gayretimle mutlu ve huzurlu olmayı tercih ediyorum. Böylelikle biri hayatıma girse de çıksa da benim mutluluğum olumsuz etkilenmez çünkü başkasının varlığıyla değil kendi çabamla mutluluk elde etmişimdir.

Yazı Bana Aittir. Yazının Kaynağı; Ferhat Arslan
 
İçinde bulunduğumuz toplum içinde hemen hemen herkes şizofreni kelimesini duymuştur. Hatta bazı kesimler vardır ki kavgada veya herhangi bir münakaşada birbirine hakaret etmek için şizofren kelimesini bile kullanabiliyorlar.

Peki nasıl bir şey? insanoğlunun hayatına ne gibi etkiler bırakıyor? gelin beraber bunu inceleyelim. Ayrıca konuma geçiş yapmadan önce sizleri bilgilendirmek adına yazmış olduğum “Şizofreni Hastalığı ve Hastalığın Tedavisi” ve “Şizofreni Hastalığının Tedavisi Var mı?” isimli konularımı da okumanızı tavsiye ederim. Tabi eğer şizofreni hastalığı ile alakalı bilgi almak istiyorsanız.

Şizofreni hastalığı bireyin yaşantısının bir kısmına değil bütün hayatına olumsuz yönde etki etmektedir. Bu hastalığa yakalanan kişi psikolojik olarak bir çöküntü içerisine girer, kendini kötü hisseder ve daha pek çok olumsuz etkiye maruz kalır. Dilerseniz bu etkileri sizlere açıklamaları ile beraber anlatayım.

Asosyal Olmak: Bu hastalığa yakalanan kişiler arasında en yaygın görünen etkilerden sadece biridir bu. Şizofreni hastalığını yüklenen kişi toplumdan soyutlanır kendi kabuğuna çekilir ve kendi küçük dünyasında büyük acılar ile yaşamına devam eder. Asosyallik boyutu o kadar büyüktür ki kişi biriyle arkadaş olmak istemez ve yalnızlığı seçer.

Hatta biri gelip onla dostluk kurmaya çalışsa bile hastalığı taşıyan kişi buna yanaşmaz. Özet olarak şizofreni hastalığının bireyde yarattığı etkiler den sadece biride kişinin asosyal olması ve asosyal olarak kalma isteğinde olmasıdır.

Can Sıkıntısı: Bir diğer olumsuz etkiye geldiğimizde ise bizi can sıkıntısı karşılıyor. Bu hastalığı taşıyan birey sürekli sıkıntı halindedir. Her ne ile uğraşırsa uğraşsın sıkıntısı geçmez. Eğer geçse de yine de biraz kalır.

Dolayısıyla yapmış olduğu eylemlerden, uğraş verdiği hobilerden hiç zevk almaz. Bireyin hobilerinden ve eylemlerinden zevk alamaması ise o kişinin içinden herhangi bir şey ile uğraşası gelmeyeceği anlamına gelir.

Bu durumun çözümü ise bir şeyler ile uğraşmak kişiye zevk, keyif verse de vermese de uğraşmaya devam etmelidir. Çünkü boş kaldıkça daha çok sıkılacak ve hastalığından kaynaklı olarak aklına tuhaf ve yanlış düşünceler gelecektir.

Acı Çekmek: Bu illet hastalığının bir diğer can sıkıcı zararı ise kişinin hastalığının varlığından kaynaklı olarak sürekli acı çekmesi ve hüzün duymasıdır.

Bu hastalığı taşıyan kişi derin ve ağır bir acı çeker. Genelde bu acının sebebini kimse bilmese de yine de acı içinden gitmez. Dediğim gibi bu acının sebebi tamamen şizofreni hastalığıdır.

Acıdan kurtulmak için ise ya hastalığı yenmeli yada hastalık ile yaşamayı öğrenip hayata adapte olmalıdır. Her iki şekilde de kişinin acısında ciddi derecede azalmalar yaşanacaktır.

Bireyin Kişisel Bakımını Yapmaması: Bu hastalık beraberinde büyük bir üşengeçliği ve tembelliği beraber getirir. Tembel olan kişi ise ya hiç bir şey yapmaz yada erteleyerek yapar. Fakat ertelemek doğru bir şey değildir. Kişi yapması gerekeni gereken zamanda yapmalıdır.

Bireyse artık tembellik olduğu için kendine bakma konusunda da gevşeklik gösterecek hatta hiç bakmayacaktır. Bireyin kendi kişisel bakımını ihmal etmesi ise diğer insanların ondan iğrenmesine ve uzaklaşmasına yol açacaktır.

Çözüm yolu ise yapılacak olan işi ertelemeden hemen yapmak ve tembellik alışkanlığından olabildiğince çabuk kurtulmaya çalışmaktır.

Karamsarlık ve Ümitsizlik: Bu hastalığa sahip birey hayata ve yaşama dair bütün ümidini keser. Sahip olduğu olumsuz düşüncelerden dolayı da derin ve dipsiz bir karamsarlık içerisine girer. Karamsarlığından kaynaklı olarak ta her işe olumsuz düşünceler ile başlar. Haliyle de bu olumsuz düşünceler yüzünden işlerinde başarı sahibi olamaz.

Öte yandan içerisinde bulunduğu derin acıda artık iyileşemeyeceğini ve normale dönemeyeceğini düşündürdüğü için hayata karşı olan tüm umudunu kaybeder. Böylelikle olumsuz, karamsar ve ümitsiz bir şekilde acı çekerek yaşamına devam eder.

Çare ise her ne kadar söylemesi kolay olsa da bu acıyı çeken kişi tarafından o kadar kolay olmayacaktır ama ben yine söylemek istiyorum. Bu hastalığa yakalanmasından kaynaklı olarak kişi karamsar olmamalı zira bu hastalığında bir çaresi bulunacaktır elbet. Her ne kadar doktorlar bu hastalığın çaresi yok dese de ben olduğuna inanıyorum.

Ümitsizlikten kurtulmak için ise ümitsizliğe sebep olan olumsuz düşünceleri güzel ve pozitifi düşünceler ile bertaraf etmektir.

Takıntılar: Bu hastalığın bireye zararlarından sadece bir tanesi de takıntılardır. Takıntılar insanı yaşamdan bezdirir. Yaptığından emin olduğun bir şeyi yapmadım zannedersin ve yeni kontrol edersin ve böylece sürüp gider.

Takıntılar genelde OKB yani Obsesif Kompülsif Bozukluk belirtisi olsa da şizofreni hastalarının bir kısmında da takıntılar bulunabilmektedir.

Herhangi bir takıntılı düşünceden uzak durabilmek için aklınıza gelen o düşünceyi sorgulayın eğer gerçekle, mantıkla ve akıl ile uyumsuz ise hemen o düşüncede kurtulun. Ancak bu şekilde takıntılı düşüncelerden kendimizi bertaraf edebiliriz.

Aksi halde bu düşüncelere itibar gösterirsek bir takıntı hastalığı olan OKB hastalığına da yakalanabiliriz. Bu da hem şizofreni hemde OKB hastalığı taşıyacağınız anlamına gelir ki bunu da herkes kaldıramaz.

İntihar Düşünceleri: Şizofreni hastalığına sahip olan kişinin çekmiş olduğu zorluklardan bir tanesi de intihar etme düşüncesidir. Kişi çektiği derin acıdan ve kurtulamamasının verdiği ızdıraptan dolayı intihar etmeyi düşünür. Hatta bazıları bizzat intihar eylemini gerçekleştirirken bazıları da ölümden veya ahiretten korkarak intihar etmeye yanaşmaz. Örneğin benim gibi.

Öncelikle belirtmek isterim ki intihar etmek kesinlikle çözüm değildir her ne kadar bu cümle sıradan geliyor olsa da gerçek bu. İntihar etmek demek kişinin kendisini büyük bir acıdan kurtarıp daha büyük bir acıya sokması demektir.

Unutulmamalıdır ki hiç bir acı intihar edip cehennemde yanmak kadar büyük değildir. Bu yüzden intihar gibi düşüncelerden kurtulmalı ve yaşamımıza devam etmeliyiz.

Son olarak intihar ederseniz yeniden normale dönmek ve düzelebilmeniz için elinizde hiç bir şans kalmamış olacak. Ama yaşamaya devam ederseniz belki bir gün düzelme şansına sahip olabilirsiniz. Sonuçta elimizdeki tek şansıda intihar ederek kaybetmek istemeyiz.

Başkalarına Zarar Vermeyi Düşünmek: Benimde başıma gelen ve en büyük zararlarından biri olan bu etki sizi çok daha beter bir duruma sokabilir. Hastalığınızdan kaynaklı ailenize veya çevrenize karşı şüphe duyup bu şüpheye dayanarak birine zarar vermek çok yanlış, kötü ve acı verici bir şeydir.

Pek söylemek ve hatırlamak istemiyorum ama benim başıma geldi bu durum ne yazık ki. Hastalığımın şiddetli dönemlerinde Allah’ın ilham yolu ile benle konuştuğunu zannediyordum. Ve bir gün Allah’ın ilham yolu ile benden babamı öldürmemi istediğini söyledi. Bende Allah’tan zannettiğim aslında şeytan vesvesesi olan bu düşünceyi gerçek sandım.

Ve Allah’a onun için her şeyi yapabileceğimi ispatlamak için babamı öldürmeye kalktım neyse ki bir şey olmadı. Ama ben bu durumun ardından çok büyük acılar yaşadım vicdan azabı tattım.

Özet olarak bu tür düşünceleri bünyenizde barındırmayın. Yoksa ya kendinize yada çevrenizden herhangi birine belki de geri dönüşü olmayacak şekilde zararlar verebilirsiniz.

Gerçeklik Algısını Kaybetmek: Bahsedeceğim son zararlı etkiye gelmiş bulunmaktayız. Hastalık sürecim boyunca benim en çok yaşadığım durumlardan bir tanesidir. O da gerçeklik algısını kaybetmek hayal ve gerçeği birbirine karıştırıp ayırt edememek.

Örnek ile bu konuya açıklık getirmek gerekirse; dışardayken bir yerde otururken bir hayal kuruyorum sonra hayal kurmayı bıraktığımda kendi kendime acaba az önceki düşüncem, hayalim gerçekmiydi yoksa kafamda kurguladığım bir kurgumuydu diye düşünüyordum.

Bazı rüyaları gerçek bazı gerçekleri de rüya zannediyordum. Ve bu bana derin bir sancı, derin bir acı veriyordu. Neyse ki son zamanlarda bu durum oldukça azaldı hatta öyle ki iyileşiyor gibi hissediyorum.

Son olarak doktorlar ve diğerleri sizlere de bu hastalığın tedavisi olmadığını söylüyorsa kesinlikle inanmayın. Çünkü ölümden başka her şeyin çaresi vardır. Fakat doktorlarda bu hastalığın çözümünü bilmediği için tedavisi yok diyorlar.

Oysaki onların bilmemesi bu hastalığın çaresinin olmadığı anlamına gelmez. Her şeye rağmen Allah’a inanın, Allah’a güvenin ve kurtulacağınıza inanarak çaba harcayın.

Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur. Kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak yazdığım bu yazıda sizlere bir şeyler katmayı hedefledim. Umarım başarılı olmuşumdur. Düşünceleriniz ve sorularınız var ise bana yorum olarak bildirebilirsiniz.

Yazının Kaynağı: Ferhat Arslan Kişisel Blog Sitesi
 
Başaracağınıza İnanın

Başarıya giden yol inanmaktan geçer. Eminim ki bu cümleyi defalarca kez duymuşsunuzdur. Bu cümleyi duymak bazılarına çok anlamsız ve önemsiz gibi gelir. Çünkü hayatlarında bir amaçları, gayeleri ve başarmayı istedikleri herhangi bir eylem yoktur. Bu sebepten ötürü eğer sende bir şeyleri başarmak istiyorsan ancak o zaman bu cümle senin için anlamlı bir hal alır.

Başarıya giden yolda, hatta başarıya giden yola çıkabilmek için ilk olarak inançsızlığından kurtul ve her ne olursa olsun sonuca, başarıya ulaşacağına emin ol. Ancak bu şekilde başarmak istediğin eylem ile arandaki engelleri kaldırabilmen mümkün olur.

Bahsettiğim bu şeyi gerçekliğinden şüphen var ise eğer tarihin tozlu sayfalarını araştırabilirsin. Orada başarıya ancak inanların ulaştığını açık ve net bir şekilde göreceksin.

Olumsuz Düşüncelerden Kurtulun

Başarı sahibi bir birey olman için yapman gereken diğer şey ise başarıya karşı zihninde var olan olumsuz tüm düşüncelerden kurtulmaktır.
Zira bu olumsuz düşünceler başarı ile arandaki engel sayısını artıracak ve adeta bir engel duvarı örecektir. Fakat buna rağmen istisnai olarak olumsuz düşüncelere sahip olduğu halde yinede başaran insanlar var.
Evet olumsuz düşünceler olsa da başarı belki gelebilir ama başarı yolunda ilerlerken bahsi geçen bu negatif düşünceler seni çok yorar ve yıpratır. Bu sebepten ötürü başarıya ulaşmanda zor olur. Zorluk devreye girince de bir yerde pes edip vazgeçebilirsin.
O yüzden her şeye rağmen olumsuz düşüncelerden kurtul, kurtulamıyorum dediklerin içinsede en azından elinden geliyorsa onların şiddetini mantık ile azaltmaya çalış. Böylelikle başarı ile arandaki engeller, zorluklar kalkabilir.

Negatif Enerji Saçan İnsanlardan Uzaklaşın

Aynı olumsuz düşüncelerin bizi kötü etkilediği gibi negatif enerji saçan, olumsuz insanlarda bizim yolumuza taş koy ve bize güçlük çıkarma potansiyelinde olduğu için bu tür insanlardan da uzak durmanız şarttır.

Peki bu negatif enerjiye sahip insanlar ne yapıyor da beni başarıdan alıkoyabiliyor diyebilirsiniz. Buna cevap olarak sizlere şunu söyleyebilirim; bu insanların büyük çoğunluğu sadece kendi ilgilendikleri işi önemli ve ehemmiyetli olarak görürler. Farklı bir insan onun ilgi alanının dışında bir şey ile ilgileniyorsa kendisinin o konuda bir fikri olmadığı için, ilgi alanına girmediği için o işi boş ve gereksiz olarak görür.

Örnek vermek gerekirse; siz tarih alanıyla ilgilisiniz ve bu yolda başarılı hamleler yaratmak istiyorsunuz diyelim. Fakat arkadaşınız ise vücut geliştirme ile ilgileniyor. Bu yüzden tarih onun ilgi alanına girmediği için hep olumsuz cümleler kuracak hep negatif enerji saçacaktır.

Haliyle bu durumda sizi bir ihtimal dahi olsa kötü bir şekilde etkileyebilir, hevesinizi kırabilir ve hedefinizden bile vazgeçmenize sebep olabilir.

Bu insanların böyle olmasının sebebi ise kendileri hiç bir konuda başarı sahibi olamadıkarı için çevresindeki insanlarında başarısız olacağını düşünüyor. Yani herkesi kendileri gibi beceriksiz görüyorlar. Oysa herkes aynı değildir.

Bu yüzden aynı olumsuz düşünceler gibi sizlerin önüne sürekli engeller çıkaracak ve hevesinizi kıracak kişilerden uzak durun.

Her Zaman Pozitif Olun, Olumlu Düşünün

Pozitif enerjiye sahip olmak ve olumlu düşünmek kişiye her zaman artı bir değer katar. Pozitif enerjiye sahip ve sürekli olumlu düşünen bireyler hayata daha umutlu bakar.
Umut pek çok durumda önemli bir kavramdır. Umutsuz yaşamak kişinin karanlık bir hayata düşmesine, boşlukta hissetmesine ve bazı psikolojik sorunlara sebep açar.
Bu yüzden pozitif düşünmek bize umut duygusunu da beraberinde getirecektir. Kişinin umutlu olmasıda onu karanlık ve acı verici bir yaşamdan uzak tutacaktır.

Başarı İçin Çok Çabalayın

Başarı sahibi olabilmek için sadece inanmak ve olumlu düşünmek yeterli değildir. İnanç ve olumlamalar bizi motive eder hemen başarıya ulaştırmaz.
İnanç ile birlikte eylem gerçekleştirmek ve bunun içinde çok çabalamak lazımdır. Ancak bu şekilde kişi başarı sahibi olabilir.
Fakat pek çok zaman kişi eylemi gerçekleştirse de hemen başarı sahibi olamaz. Bu genelde herkeste böyle olur. Ama buna rağmen inanmaktan ve çaba gösterip çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. Her ne kadar başarısız olsak ta inanmaya ve çabalamaya yeniden başlamalıyız. Ta ki istediğimiz noktaya varana kadar.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/basarili-olmak-icin-yapilmasi-gerekenler.html
 
Mükemmeliyetçilik Nedir?

Mükemmeliyetçilik nedir sorusuna verilebilecek en bariz cevap; herhangi bir bireyin yapmakta olduğu veya yapacağı işi mükemmel, kusursuzca ve sorunsuzca yerine getirme isteğidir. Oysaki bu mümkün olan bir şey değildir. Çünkü insan hata yapabilen bir varlıktır ve yaptığı işlerinde de hata yapabilir buda oldukça normal bir durumdur tabi mükemmeliyetçilik duygusuna sahip olan bir kişi için normal değil problemli bir durumdur.

Zira yaptığı her işin mükemmel olmasını isteyen bir birey hata meydana geldiğinde bunu sorun eder. Sorun edince de daha büyük problemler meydana gelir. Herkes için olağan ve normal olan hata yapma durumu artık onun için büyük bir sıkıntı meselesi olur.

Mükemmeliyetçilik Hastalık mıdır?

Mükemmeliyetçilik ilk etaplarda hastalık değildir. Fakat kişi hata yapmamaya çalıştıkça ve hata meydana geldiğinde bunu sorun etmeye devam ettikçe artık kalıplaşmış bir hastalık halini alır. Oysa hata yapabileceğini kabul etse ve hatalarını da bir ders çıkarma vesilesi olarak görse hem ortada hastalık kalmaz hem de kendisi için daha doğru ve faydalı olur.

Mükemmel olmak biz yaratılanlarda mümkün olan bir şey değildir. Mükemmellik sadece yaratıcımız olan Allah’a mahsustur. Bu gün dünyada birey olsun veya bir kurum olsun pek çok insan yapmış olduğu bazı işleri mükemmel olarak nitelendirebiliyor. Oysa bu doğru değildir. Sadece yapmış oldukları işleri iyi yapmışlardır ve bu işlerini iyi yapabilmeleri için de pek çok hata ve deneme yanılma yöntemi gibi bazı evrelerden geçmişlerdir.

Oysa mükemmellik demek hiç hata ve kusur olmadan bir işi gerçekleştirmek demektir. Fakat insanların yaptıkları işlerinde her zaman hata ve kusur meydana gelir ve bu hatalar bizlerin işimizden vazgeçmemiz için olan bir şey değil tecrübe edinmemiz için olan şeylerdir.

Mükemmeliyetçilik bir hastalık haline geldikten sonra bu hastalıktan kurtulmak için yapılması gereken tek şey ise kişinin kusursuzca ve sorunsuzca bir işi becerme isteğinden vazgeçmesi ve hata yapabileceğini kabul etmesidir.

Mükemmeliyetçilik Belirtileri Nelerdir?

Mükemmeliyetçiliğin bazı belirtileri vardır. Bu belirtileri sizlere ufak bir liste halinde sunmak istiyorum.

  • Yapılan veya yapılacak olan kişi kusursuzca ve sorunsuzca yapma isteği
  • Aşırı kontrol hissi. Yaptıkları her işi enine boyuna kontrol ederler.
  • Yapılacak işi en doğru şekilde yapmak için sürekli ertelemek.
  • Hata yapmaktan korkmak
  • Hata ve sorun meydana geldiği zaman bunları aşırı şekilde kafaya takmak.
  • Başarısız olma korkusu
  • Onaylanmama korkusu
  • Ulaşılması ve gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller kurmak ve bu hayalleri gerçekleştirmeye çalışmak.

Mükemmeliyetçilik Nasıl Aşılır?

Daha öncede belirtmiş olduğum gibi mükemmeliyetçilikten kurtulmanın tek yolu olması mümkün olmayan işlerin hayalini kurmaya bırakmak ve hata yapabilen bir canlı olduğumuzu kabul etmektir. Ancak bu şekilde bu durumu aşabiliriz. Kişi eğer bunu yapamıyorsa veya yapmakta çok güçlük çekiyorsa acilen yardım alması gerekmektedir.

Bir doktorun yardımıyla ve bireyin bizzat kendi çabaları ile bu durumu aşması imkansız değildir. Zira belirli bir süre sonra hastalık haline gelen mükemmeliyetçilik kurtulabilmesi mümkün olan bir rahatsızlıktır.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/mukemmeliyetcilik-nedir-belirtileri-nelerdir.html
 
Bilinçaltı Temizliği

Yaşamımız boyunca türlü türlü olaylar yaşar ve çeşit çeşit durumlar ile karşı karşıya kalırız. Hayatımıza normal bir şekilde devam ederken karşımıza çıkan bu durumların bir kısmı bizi etkilerken bir kısmıda hemen hemen hiç etkilememektedir.
Sizinde tahmin edebileceğiniz üzere bizi etkileyen durumlar olumsuz ve can sıkıcı durumlardır. Etkilemeyen durumlar ise bizim açımızdan önemi bulunmayan durumlar olarak nitelendirilebilir.
Hayatımızda herhangi bir şey ile karşılaştığımızda bu şeyi analiz etmeli eğer bir sorun ise çözmeliyiz ve kesinlikle umarsamamazlık tavırlarına girmemeliyiz. Zira başımıza gelen herhangi bir olumsuz durumu kafaya takmazsak, görmezden gelirsek bu durum bizi etkilemez gibi görünür fakat aslında etkiler biz farkında bile olmadan bilinçaltımıza yerleşir.
Haliyle her olayda aynı yanlış tavrı sergilersek bilinçaltımız adeta bir çöplüğe dönüşür ve can sıkıcı ne varsa orada birikir. Bilinçaltında biriken bu olumsuz etki ve izler günü gelir gün yüzüne çıkmaya çalışır ve bu durumda bizim hayatımızı oldukça olumsuz yönde etkiler.
Bir örnek ile konuya açıklık getirmek istiyorum; Eğer bir kişinin başına başarı ile alakalı olumsuz bir şey geldiyse ve o kişide bu olayı yok sayıp görmezden gelirse artık başına gelen bu olumsuz şeyin etkileri bilinç altına yerleşir ve ileride o kişi başarıyla ilgili bir şey yapmaya kalktığında, bir eylemi başarmaya çalıştığında bilinçaltındaki başarı ile alakalı kötü ve olumsuz iz onun karşısına çıkar ve başarılı olma durumun ciddi oranda olumsuz bir şekilde etkiler.

Herşeyi İçinize Atmayın

Size bu yazıda anlatmak istediğim şey şu başınıza gelen kötü şeyleri içinize atmayın, içinizde bilinçaltınızda biriktirmeyin. Siz içinize attıkça gizli kalacağını hatta sorunun hallolduğunu düşünürsünüz ama gün gelir içinize atıp biriktirdiğiniz her şey dev bir dağ gibi karşınıza çıkar ve hangi eylemi veya hedefi gerçekleştirmeye çalışıyorsanız size o konuda ciddi zorluklar çıkarır.
Bu yüzden içinize atmak yerine o sorun ile yüzleşin, ne olduğunu anlamaya çalışın ve mantıklı bir düşünce anlayışı ile o sorunu bertaraf edin ama sakın umursamama tavırlarına girmeyin çünkü böyle yapmakla sorun çözülmez. Sorun ancak onun ile yüzleşirseniz çözüme kavuşabilir.
Size canlı bir örnek olarak kendimi takdim etmek isterim 🙂 Ben zamanında çok acı ve sıkıntı çekiyordum bir türlü mutlu olamıyordum. Fakat günü geldi bir gün çok güzel bir mutluluk ve huzur elde ettim. İşte o günden sonra ne insanları nede olumsuz durumları hiç birini umursamıycam, kafaya takmayacam diyordum ki öylede yaptım.
Sonra nemi oldu ben böyle böyle olumsuzlukları ve insanları umursamamaktan başladım çok aşırıya gittim ve en sonunda hiç birşeyi umursamayan bir insan oldum hatta kendimi bile. Bunun sonucunda da anlayacağınız gibi derin bir boşluğa düştüm hislerimi kaybettim. Ve şuan hala tam düzelebilmiş değilim. Bu yüzden sözlerimden anlamanızı istediğim şey şu yanlış olan size zarar getirecek olan şeyi yapmayın yapmanız şart olursa da aşırıya gitmeden yapın yoksa benim gibi acı durumlara düşebilirsiniz.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/bilincalti-temizligi.html
 
Genellikle kadınlara oranla erkek bireylerin daha çok ve ızdırap verici düzeyde aşk acısı çektiğine şahit oluyoruz. Hatta bu acının derecesi bazen öyle boyutlara taşınıyor ki kişi hayatındaki her şeyden vazgeçiyor yada vazgeçmese de hayatında sahip olduklarının tadını ve keyfini çıkaramıyor.

Bunun temel nedeni ise karşı cinsin eksikliği ve yokluğudur. Çünkü karşı cins erkeğin hayatındayken erkek bütün sahip olduklarını ona adamıştır, onun için pek çok şeyden vazgeçmiştir. Bu sebepten ötürü karşıdaki kişi hayatından çıkınca acı duygusu başlamış oluyor.

Erkeklerin Aşk Hayatı

Bir erkek karşı cinsten birine aşk duymaya başladığında genellikle çabuk kapılır ve onun için pek çok şeyden vazgeçer. İşte bütün sorunda burada başlıyor. Yani erkeklerin daha fazla acı çekmesinin tek sebebi temkinsiz ve dikkatsiz bir şekilde hareket etmesi ve ayrıca bu dikkatsizlikten doğan yapılan büyük hatalardır.

Erkekler karşı tarafa nasıl olsa hiç hayatından çıkmayacakmış gibi kapılır. Fakat kadınlar ilerisini de düşünürler ve temkinli, dikkatli bir şekilde hareket ederler. Karşısındaki erkeğe değer verse de pek çok kadın için hayatı, idealleri ve geleceği daha önemli olduğundan erkek için hayatındaki önemli unsurlardan vazgeçmez ve hayatını erkeğe adamazlar.

Yani erkeklere göre kadınlar daha çok dikkatli davranır. Ama aynı zamanda hem dikkatli davranıp hemde değer veren kadınlarda mevcuttur. Görüldüğü üzere kadınlar değer verse de dikkatli hareket eder ama erkekler hem değer verir, hem kapılır, hemde dikkatsiz hareket eder. Ve ayrıca o kadının hiç hayatından çıkmayacağını zanneder.

Mutsuz Bir Son Aşk Acısı

Erkeklerin sergilemiş olduğu bu dikkatsiz ve düşüncesiz tavırlardan dolayı ortada büyük bir hata var olduğu için artık aşk acısı ortaya çıkmaya başlar. Gün gelir erkek sevgilisinden ayrılır ve hayatındaki adamış olduğu değerlerin artık karşı tarafın eksikliğinden dolayı dengesi bozulmaya başlar ve bu durum erkeğe acı ve ızdırap verir.

Ama kadın dikkatli davrandığı için pek fazla zarar görmez. Burada dikkatli davranmadan kasıt kişinin “ya karşımdaki kişi hep var olmazsa ve hayatımdan çıkarsa” düşüncesidir. Kadınların bir kısmı bu düşünceye sahip olduğu için değer vermeye bile çekinirler. Çünkü acı çekmekten korkarlar. Acı çekmekten korktukları için temkinli hareket ederler.

Ve ayrılık zamanı geldiğinde de dikkatli davranmanın meyvesini yerler ve pek fazla sarsılmazlar. Tabi ki bu durum her kadında geçerli değildir. Bazı durumlarda kadın daha fazla kapılır, erkek umursamaz ve yaşanacak olan olumsuzluklar bu sefer kadında görülür. Sonuç olarak bir insana değer verirken asla hayatımızdan vazgeçmemeliyiz.

Çünkü karşımızdaki kadın her zaman hayatımızda var olmayabilir. Ya kendi isteğinden ötürü yada dış etkenlerden dolayı hayatımızdan çıkabilir ve buda bize acı verir. Bu yüzden dikkatli tavırlar sergileyerek ilişki sürdürmekte yarar var. En doğrusu mantıklı bir ilişki kurmak ve hatta ciddi boyutlara gelinmesi hayal ediliyorsa mantık evliliği yapmaktır.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/ask-neden-erkeklere-daha-cok-aci-verir.html
 
Sanırım mesele duygusallığı mantığın önüne koymaktan kaynaklı.
Bayanlar da erkeklerde hem mantık hemde duygu ile hareket eder ama şu var ki;
Erkekler duyguyu mantığın önüne koyar.
Bayanlar ise mantığı duygunun öneme koyar.
Bu yüzden erkek birazda gereksiz yere duygusala bağlar ve duygusallığı yanlış kullanma derecesine getirir..
Ama bana öyle değil bir süre sonra mantık ağır bastığı için acı çekmeyecek derecede meseleyi unutur..
Adrenochrome yazıyı okumadan yazdım bu düşüncemi şuan müsait değilim okuyunca yazıtı daha detaylı yazabilirim belki sadece başlığa cevap🙂
 
Pek çoğumuzun hayatta ulaşmayı istediği bir hedefi, amacı veya gayesi vardır. Hayatımızı sürdürürken bu hedeflerin bir kısmı gerçekleşirken bir diğer kısmı da gerçekleşmemiş olabilir. Peki bunun sebebi nedir? Neden bir takım hedeflerimiz gerçek olurken diğer bazı hedeflerimiz gerçekleşmez.

Esasen bunun temel sebebi oldukça basittir. Gerçekleşen hedeflerimiz için doğru yol üzerinde ve doğru şekilde hareket ettiğimiz için amacımıza ulaşmış oluyoruz. Fakat gerçekleşmeyen hedeflere veya amaçlara gelindiğinde ise yaptığımız yanlış eylemler amaçlarımız ile aramıza oldukça uzun mesafeler koyuyor.

Benim bu noktada bahsetmek istediğim şudur gerçekleşmeyen hedeflerimiz için yaptığımız eylemler hırs duygusunu içinde barındırdığı için gerçek olmamaktadır. Gerçek olsa bile bize zarar verecektir.

Öte yandan ulaştığımız hedeflerimize ise azim ve sabır ile yaklaşmışızdır ve bu yüzden doğru olan eylemi yaptığımız için amacımız artık ayağımıza kadar gelmiştir.

Hırs ve Azim Arasında ki Fark Nedir?

Bazı insanlar hırs ve azmi aynı şey olarak algılayabiliyor. Fakat bu iki kavram bütünüyle birbirinden farklıdır. Hatta bazı kişiler bile var ki hırslı olmayı daha doğru bir şey zannediyor. Oysa gerçek böyle değildir.

Gerçek şu ki hırs her zaman kötü şeylere sebep olan bir duygudur. Azim ise böyle değildir. Hırslı olan insan hedefine ulaşmak için her şeyi ama her şeyi yapar. Yani hedefine ulaşması için kötü bir şey olsa bile, kendisine ve çevresine zarar verici olsa bile yine de yapar. Çünkü hedefine ulaşmayı şiddetle arzular ve artık hırstan adeta gözü kör olmuştur.

Taktir edersiniz ki hırsla ve hiddetli bir şekilde doğru olsun olmasın hedefine ulaşması için her şeyi yapan kişi illaki bir zarar görecektir. İşte bu yüzden kalbimizde hırs gibi duygulara yer vermemeliyiz. Bunun yerine azim duygusunu bünyemizde barındırmalıyız.

Öte yandan azim konusuna gelindiğinde ise hırs konusuna oranla sizlere olumlu, pozitif şeylerden bahsedeceğim. Çünkü doğru olan seçenek azimli olma seçeneğidir.

Hırslı olan bireyin de hedefi vardır, azimli olan bireyin de hedefi vardır. Her ikisi de hedefine ulaşmak için bir şeyler yapar. Fakat hırslı olan iyi kötü ne varsa hiç düşünmeden yaparken, azimli olan birey ilaveten sabır ile yoluna devam eder.

Hedefine ulaşması için doğru olan ne ise onu yapar. Yanlış bir eylem yapmak aklına geldiğinde ise bunu yapmaz çünkü kötü bir eylem gerçekleştirmenin sonuçlarının kötü olacağını bilir. Bu sebepten ötürü azimli olan insan hedefine ulaşmak için bir şeyler yaparken aklına gelen her türlü eylemi değil sadece doğru olan ve gerçekten kendisini hedefine ulaştırabilecek olan şeyleri yapar.

Burada hem hırs duygusunu hem de azim duygusunu sizler için karşılaştırdım ve artık sizde hırs yerine azim sahibi olmanız gerektiğini biliyorsunuz.

Sonuç olarak hırslı olup kısa sürede hedefe ulaşıp bir süre sonra elimizdekileri yitirmektense, azimle ve sabırla hareket edip sonuca doğru şekilde ulaşabilir ve yeni hayatımıza merhaba diyebiliriz.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/hirsli-olmak-mi-yoksa-azimli-olmak-mi.html
 
mufto 27;bt18809' Alıntı:
Sanırım mesele duygusallığı mantığın önüne koymaktan kaynaklı.
Bayanlar da erkeklerde hem mantık hemde duygu ile hareket eder ama şu var ki;
Erkekler duyguyu mantığın önüne koyar.
Bayanlar ise mantığı duygunun öneme koyar.
Bu yüzden erkek birazda gereksiz yere duygusala bağlar ve duygusallığı yanlış kullanma derecesine getirir..
Ama bana öyle değil bir süre sonra mantık ağır bastığı için acı çekmeyecek derecede meseleyi unutur..
Adrenochrome yazıyı okumadan yazdım bu düşüncemi şuan müsait değilim okuyunca yazıtı daha detaylı yazabilirim belki sadece başlığa cevap🙂


yorumunuz için teşekkürler :) hemen hemen aynı şeylerden bahsetmişiz.
 
Şu hayatta hepimiz çeşit çeşit şeyler yaşıyoruz. Bazen acı anlar ile baş başa kalırken bazen de tatlı anlar bizi karşılar.

Kimimiz mutluyuz kimimiz ise mutsuz. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşam süren küçük bir çocuk açlık ve sefalet içerisinde mutsuzluk yaşıyorken yine dünyanın bir diğer köşesinde bir çocuk zenginlik ve bolluk içinde mutlu bir hayat yaşayabilmektedir. Peki mutluluk ve mutsuzluk nasıl meydana gelir. Bizleri mutlu yapan ve mutsuz yapan şeyler nelerdir?

Bu yazıda sizlere mutsuzluğun sebepleri hakkında elimden geldiğince bahsedeceğim. Mutsuzluk durumunu kimileri bir hastalık olarak görür. Kimileri ise de rütin bir durum olarak görür. Peki işin aslı ne?

Mutsuzluğun Sebepleri Nelerdir?

Mutsuzluğun pek çok sebebi vardır. Bir birey bu sebeplerden sadece birine sahipse bile mutsuz olabilir. Mutluluğu ise ancak mutsuzluğa sebep olan durumlardan kurtularak elde edebilir. Eğer gerçekten bu sebeplerden kurtulursa az önce bahsettiğim gibi bir çocuk açlık içinde mutsuz bir diğeri zenginlik içinde mutlu demiştim bu durum tam tersine dönebilir.

Yani açlık ve yoksulluk çeken çocuk bizleri mutsuz yapan sebeplerden kurtulursa açlığa ve sefalete rağmen mutlu biri olabilir. Yine aynı şekilde zengin çocukta eğer mutsuzluk sebeplerinden birini veya birden fazlasını taşıyorsa o zamanda zengin çocuk tüm varlığına rağmen mutsuz olabilir.

Şimdi lafı daha fazla uzatmadan bizleri mutsuz kılan sebeplere geçmek istiyorum.

Kıskançlık: Kıskançlık müthiş derecede korkunç bir şeydir. İnsanı içinde içe kemirir ve yiyip bitirir. Eğer kendi hayatımızdan memnun olmayıp diğer insanları yani bizden daha fazla güzelliğe sahip olan insanları kıskanırsak bu durum bize mutsuzluk getirir. Kıskançlık hissini taşıyan kişi kıskandığı kişinin sahip olduklarına sahip olmak ister ve elinde olanları da görmezden gelir, önemsiz sayar. Haliyle bu durumda ona mutsuzluk verir.


Herkes Ne Der Düşüncesi: Kendimize fayda sağlayacak herhangi bir iş yapacağımız zaman acaba el alem ne der hakkımda neler düşünürler gibi düşüncelerde bizleri mutsuzluğa sürükleyen sebepler arasında yer alıyor. Yapılması gereken şey gerçekten bize fayda sağlayacaksa eğer insanlara rağmen, onların kötü sözlerine ve kınamalarına rağmen doğru olan eylemi gerçekleştirmeliyiz. Aksi taktirde o ne der bu ne der diye düşünüp hiç bir şey yapmaz isek bir gün bizim yapmaya cesaret edemediğimiz şeyi başkası yapar fakat bu bize bir fayda sağlamaz.

Burada ayrıca belirtmek isterim ki yaptığımız şey faydalı ise eğer ancak o zaman diğerlerini dinlemeden gerekeni yapmalıyız. Yoksa yanlış bir şey yapmayı düşündüğümüzde insanları ne dediği önem arz edecektir. Benim belirtmek istediğim umut kıran ve heves kaçıran insanların olumsuz sözlerine karşın gereken faydalı eylemi gerçekleştirmektir.

Eldeki ile Yetinmemek: Mutsuzluğun en temel sebepleri arasında yer alan bir durum bu. Yani elimizde olan nimetler ve güzellikler ile yetinmeyip gözümüzü yükseklere dikmek ve bizden daha fazla güzelliğe sahip olan insanları kıskanmak. Eğer gözümüzü yükseklere dikmeyi bırakmazsak ve elimizdekiler ile yetinmeyi öğrenmezsek hem mutsuz oluruz hem de önemini bilmediğimiz sahip olduğumuz şeyleri de kaybederiz.

Bu sebepten ötürü elimizdekiler yetinmek ve bunlar ile mutlu olmayı öğrenmek gerekir. Fakat kişi elindekilerin değerini biliyorsa ama yine de daha iyi bir hale gelmek istiyorsa o zaman durum başkadır. Böyle olması mutsuzluğa sebep olmaz çünkü bu gelişim demektir. Bunu yapabilmek içinde sahip oldukları şeyler ile daha iyi bir duruma gelmek için gayret ve çaba göstermesi gerekmektedir.

Boş Durmak: Boş durmak herhangi bir iş ile meşgul olmamak bizim canımızı sıkacaktır. Can sıkıntı ise beraberinde bizlere mutsuzluk getirebilir. Ayrıca can sıkıntısı ile beraber gelen mutsuzluk bir süre sonra bir şeyler ile uğraşmaya başlasak bile geçmeyecektir. Çünkü uzun bir süre boş kaldıktan sonra herhangi bir iş ile meşgul olmaya kalkıştığımızda o iş keyif vermeyecektir. Bunun sebebi de belirttiğim gibi uzun süre boş durmaktır. İşten keyif alamamakta o işi bırakmamıza sebebiyet verecektir. Haliyle yine boş boş duran bir birey oluruz.

Bu durumu düzeltmenin ve can sıkıntısıyla gelen mutsuzluğu gidermenin yolu keyif verse de vermese de bir iş ile meşgul olmaya başlayıp devam etmektir. Zaten bir süre sonra boş durmanın yaratmış olduğu olumsuz etkilerden kurtulacak ve artık meşgul olduğunuz işten keyif almaya başlayacaksınız.

Şükretmemek: Sahip olduklarımız şeyler için yani Rabbimiz olan Allah’ın bize verdiği nimetler ve güzellikler için Allah’a şükretmezsek yine mutsuzluk ile karşı karşıya kalabiliriz. Zira sahip olduğuna şükretmeyen kişi sahip olduğunun değerini bilmiyordur yada bilse de önemsemiyordur.

Ayrıca Rabbimiz olan Allah “verdiklerime şükrederseniz artırırım, eğer şükretmeyip nankörlük yaparsanız elinizden alırım” şeklinde buyuruyor. Bu yüzden sahip olduklarımızın önemini kavramaları ve bunları bize veren Allah’a şükretmeyi ihmal etmemeliyiz.

Utangaçlık: Utangaçlık duygusu da mutsuzluğa sebep olan temel etkenlerden biridir. Utangaçlık ancak yerli yerinde güzeldir. Yani burada demek istediğim edep ve hayadan kaynaklı olan utangaçlığın güzel olmasıdır. Yoksa öbür türlüsü yani sosyal ilişkilerimizi olumsuz etkileyecek düzeyde olan herhangi bir şeyi başarmaya kalkıştığımızda içimizden gelen utangaçlık güzel değildir.

Bu yüzden bize başarı ve fayda sağlayacak bir eylemi gerçekleştirmeye kalkıştığımızda gelen utangaçlık duygusundan kurtulmamız gerekmektedir. Aksi taktirde mutsuzluk ile beraber başarısızlık da bizlerin peşini bırakmayacaktır.

Bu yazımda sizlere mutsuzluğun sebepleri nelerdir sorusuna elimden geldiğince yanıt vermeye çalıştım. Umarım sizler için faydalı ve bilgilendirici bir yazı olmuştur. Aklınıza takılan herhangi bir konu var ise bu yazımla alakalı bana yorum olarak bildirebilirsiniz.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/mutsuzlugun-sebepleri.html
 
Düşüncelerimizin hayatımızda ki yeri ve önemi oldukça büyüktür. Düşüncelerimiz eğer inançlarımız ile beslenirse yani zihinden geçen düşünceye karşı inanç duyuyorsak bizim hayatımızı şekillendirir. Yaratıcımız olan Allah bile kitabından bu konuya değinmiş ve “Güzel şeyler düşününki başınıza güzel şeyler” gelsin diye buyurmuştur.
Bu bağlamda düşünmenin hatta olumlu ve güzel düşünmenin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Düşünceniz ister olumlu olsun ister olumsuz olsun eğer inancınız varsa düşüncenize karşı kesinlikle gerçek olacaktır.
İşte bu yüzden kötü şey düşünmemeli, istemeden düşünecek bile bu kötü düşünceye inanç duymamalı ve karamsar olmamalıyız. Hali hazırda şuan bazı negatif enerji saçan düşüncelere sahip olabilirsiniz. Ama bunun da çözümü var elbet o da olumsuz düşünceleri giderecek eylemlerde bulunmak, zihnimizden kötü enerji saçan negatif düşünceleri giderecek şeyler düşünerek bu duruma çözüm bulunabilir.
Özet olarak olumsuz düşüncenin yerini olumlu düşünce ile doldurun böylelikle aklınızdaki güzel düşüncelerden olumsuz düşüncelere yer kalmasın. Peki esas konumuza gelelim olumlu düşünen bir zihin yapısına sahip olabilmek için neler yapmamız gerekiyor? Gelin beraber buna göz atalım.

Olumlu Düşünmek İçin Yapılması Gerekenler

Çaba ve Gayret: Bu konuyu okuduğunuza göre büyük bir ihtimal ile olumsuz düşüncelere sahip bir birey olduğunuzu düşünüyorum. İşte tam da bu etapta olumsuz düşüncelerinize bir son vermeye başlayın. Olumlu ve güzel düşünen bir zihin için inançlı bir şekilde kafanızdan güzel, olumlu ve mantıklı düşünceler geçirin ve bu düşüncelerin hayatınızı şekillendireceğini kabul edin.
Göreceksiniz bunu yaptıkça zaman içerisinde zihniniz artık kendiliğinden olumlu ve güzel şeyler düşünmeye başlayacaktır. Haliyle sizde karamsarlıktan ve kötü düşünmekten kurtulmaya başlamış olacaksınız.

Umudunuzu ve Ümidinizi Kaybetmeyin: Her ne kadar acı çekerseniz çekin, sıkıntı yaşarsanız yaşayın ama asla umudunuzu yitirmeyin. Zira umudunuzu kaybederseniz daha çok acı çekersiniz.

Ne kadar acı olursa olsun umudunuzu koruyun. Umut etmeyip acı çekmektense umut edip acı çekmeyi tercih edin. Zira umutsuz bir şekilde acı çekerseniz düzelme şansınız çok ama çok düşük olur büsbütün çukura düşersiniz çünkü. Fakat acıya ve sıkıntıya rağmen umut sahibi olup yine de acı çekmeye devam ederseniz gün gelir umut etmenizin karşılığını alır ve sıkıntılar, acılar, sorunlar ortadan kalkar ve güzel düşüncelere sahip bir zihin ile hayatınızı verimli ve keyifli bir şekilde yaşamaya devam edebilirsiniz.

Sabırlı Olun: Kötü düşüncelerden kurtulup iyi ve güzel düşüncelere sahip olmak için çaba harcarken asla vazgeçmeyin. Sabredin ve bu sabrın sonunda istediğinizin eline geçmesini bekleyin. Göreceksiniz çaba ve sabır ile sizde artık güzel bir hayatın anahtarı olan güzel düşüncelere sahip olabileceksiniz.

Negatif Düşünceye Sahip İnsanlara İtibar Göstermeyin: Çevrenizde illaki bu tip insanlar vardır. Sizlere havalı görünmek veya düşüncenizi değiştirmek için sürekli eleştiri yaparlar ve olumsuz düşüncelerini bizlerin yüzüne kusarlar.
Böyle insanların dediklerine kesinlikle katılmayın ve onaylamayın. Zira onlar kendileri bir şeyler beceremedikleri için sizin başaramamanızı istiyorlar ve bu yüzden insanı karamsarlığa düşürecek sözler kullanıyorlar.
Eğer çevrenizde bu tip insanlar var ise hemen alakanızı kesmenizi öneririm. Yok eğer alakanızı kesmeniz mümkün değilse o zamanda kalbiniz ile onun dediklerini reddedin ve onaylamayın. Bu da sizin için faydalı olacaktır.

Hatalarınızdan Ders Çıkarın: Bir hata yaptığınız zaman sinirlenip üzülmeyin. Unutmayın bu hata olmasaydı neyi daha iyi yapabileceğinizi anlayamazdınız. Fakat hata yaptınız ve gördünüz ki bu hatayı yapınca bir şeyler ters gidiyor. Bu yüzden yakınıp söylenmek yerine hatanızı kabul edip bir daha bu hatayı yapmamak için sabırla gayret gösterin.
Yine aynı hatayı yaparsanız yine üzülmeyin çünkü ikinci kez aynı hata yapmanız sizi daha da dikkatli ve temkinli biri yapacaktır. Ta ki bu hatayı hiç yapmamaya başladığınız zaman işte o zaman hatadan bütünüyle ders çıkarmış ve gereken tavrı takınmış olacaksınızdır.

Şükredin: Her zaman halinizden memnun olun ve şükredin. Göreceksiniz şükrettikçe Allah’ta bizlere söylediği gibi şükrümüzün karşılığı olarak verdiği nimeti daha da çok artıracaktır.
Böyle “bir hayatın nesine şükredim” diye düşünmek yerine “bu hayatın daha beterini yaşayabilirdim ama yaşamıyorum, beterin beteri var ve bana Allah en beterini yaşatmadığı için şükürler olsun” diyin.
Sizin kötü bir hayat yaşamanız daha kötü bir hayatın olmadığı anlamına gelmiyor bu yüzden yaşadığınız hayattan daha beterini yaşayıp tatmadığınız için her zaman şükür edin ve nankör olmayın.

Elinizdekiler ile Yetinin: Fakirseniz kendinizi zenginler ile karşılaştırıp elinizdeki nimetleri görmemezlikten gelmeyin. Zengin olsanız da fakir olsanız da elinizdekiler ile yetinin. Unutmayın sizin elinizdekilere sahip olamayan insanlar da var.
Bu yüzden nimet olarak sizden daha fazla nimete sahip olan kişilere kendi hayatınızı yetersiz bulup isyan etmek için bakmayın. Elinizde ne var ise onu değerlendirmeye çalışın. Eğer olur da daha fazlasını isterseniz ve elinizdekiler gerçekten yetmemeye başlarsa bunun için gerekeni yapın ve daha fazlasına ulaşmak için çabalayın.

Küçük Şeyleri Büyütmeyin: En ufak şeyi bile gözünüzde büyütmeyin, ufacık meselelere sinirlenipde kendinizi yıpratmayın.
Evet arkadaşlar bir liste halinde sunmuş olduğum bu gereksinimleri yerine getirmek için gayret gösterirseniz sizde zamanla olumlu düşünmeye başlayacaksınız ve hayatınızda olumlu bir şekilde şekillenecektir. Umarım sizler için faydalı bir yazı olmuştur.
 
Şizofreni kavramı içinde bulunduğumuz toplumda kişiden kişiye değişiklik gösteren bir kavramdır. Şöyle ki; bu hastalığın adını ara sıra duyanlar hatta hiç böyle bir hastalıktan haberdar olmayanlar şizofreni kelimesinden bahsedildiğinde bu terimi kendisine bir hakaret olarak algılar. Yani bu tip bir kişiliğe sahip olan kişiler için şizofreni kelimesi tamamen bir hakaretten ibarettir.

Bir diğer kesim ise şizofreni teriminden haberdardır fakat şizofreni hastalarına karşı taşımış olduğu yanlış ön yargıları vardır. Bu tip kişiliğe sahip olan bireyler bir şizofren gördüğü zaman ondan her türlü kötülüğü bekler, onu tehlikeli olarak ve hatta toplum içine çıkmaması gereken biri olarak görür.

Birde bir diğer kesim var ki onlar bu hastalık hakkında en doğru düşünceye sahip olan kişilerdir. O kişiler ki şizofreninin bir rahatsızlık olduğunu bilir, bu hastalığı taşıyan kişinin bir suçu olmadığını bilir. Ve şizofrenleri kesinlikle tehlike arz eden bir birey olarak görmezler. Doğru olanda budur. Her ne kadar toplumda şizofreni hastalarının tehlikeli olduğundan söz edilse de şizofreni hastalığı kişiyi tehlikeli yapan bir rahatsızlık değildir.

Elbette ki şizofreni hastalığına sahip olup etrafa tehlike saçan insanlar da var. Fakat onların çevreleri için tehlike unsuru olmalarının sebebi şizofreni değil kişilik yapılarıdır. Kişilik yapısı sinirlenmeye, öfkelenmeye ve saldırganlığa meyilli olan bireyler şizofren olsa da olmasa da çevresi için tehlikeli biri olur.

Bunun örneği ise şöyle verilebilir; sakin, uyumlu bir birey bu hastalığa yakalandığında sakin yapılı kişiliği değişmediği sürece etrafa bu hastalıktan kaynaklı olarak tehlike saçmayacaktır.

Öte yandan fevri hareketler sergileyen ve sinirli olan bir birey bu hastalığa yakalandığında etrafına tehlike saçacaktır. Fakat bunun sebebi şizofreni değil dediğim gibi bütünüyle kişilik yapısıdır.

Toplum tarafından bu hastalığı taşıyan insanlara karşı beslenen yanlış ön yargıların tam aksine şizofreni hastalığı ile yaşayan kişiler oldukça uyumlu, sakin ve efendi kişilerdir. Çevreye zarar vermek istemezler, kimseyle kavgalı olmak istemezler. Çok hassastırlar. Fakat bu hassaslık onlara zarar verici bir boyuta gelmiştir.

Zira en ufak şeye karşı bile duyarlı ve hassas oldukları için çok ufak şeye bile üzülür ve stres altına girerler.

Şizofreni Hastalarına Karşı Beslenen Ön Yargılar

Şimdi sizlere bir liste halinde şizofreni hastası olan kişilere karşı beslenen asılsız ve uydurma ön yargılardan bahsedeceğim.
Bu ön yargıların hemen hemen hepsi kişinin kendi kötü zannına göre oluşmuş ön yargılar olup pek çoğu gerçeği yansıtmamaktadır.

  • Şizofreni Hastaları Tehlikelidir: Böyle bir şeyin olmadığını en azından şizofreni hastalığından kaynaklı olarak böyle bir şeyin olmadığını yukarıda açık bir şekilde belirttim.
  • Şizofreni Hastaları Delidir: Çoğu kişi tarafından olmasa da bazı kesimler tarafından şizofrenlik ve delilik aynı keseye konulur. Oysa ki bu iki kavram tek bir şey dışında bütünüyle birbirinden alakasızdır. Bu iki kavramın tek ortak noktası ikisinin de akıl hastalığı olmasıdır. Fakat şizofrenlikte kişi kontrollü, aklını kullanabilen biri iken deli olan kişi ise aklını kullanamaz. Şizofreni için ise deliliğin tam aksine aşırı zekalık olduğunu söyleyenlerde var. Bununla beraber delilikte bilinçli davranışlar sergilenmezken şizofrenide bilinçli hatta aşırı bilinçli haller vardır. Öyle bir bilinç ki neredeyse vücutta ki kan akışını bile gözümüzle canlandırabileceğimiz düzeydedir.
  • Şizofreni Hastalığının Tedavisi Yoktur: Bir diğer yanlış düşünce de bu hastalığın tedavisi olmadığı düşüncesidir. Toplumda bu düşüncenin kaynağı yani bu düşünceyi ortaya atan kişi doktorlardır. Doktorlar almış oldukları eğitime rağmen bu hastalığın çaresini kendileri bulamamışlar ve öğrenememişlerdir. Bu yüzden de hastalığın tedavisi yok demişlerdir. Oysaki onların bu hastalığın tedavi yolunu bilmemiş olması tedavinin olmadığı anlamına gelmez. Hemen böyle bir yargıya varmaları çok yanlış olmuş. Bir şeyin bilinmemesi demek olmaması demek değildir. Zira bizler insanı ver her şeyi bilemeyiz, bilemediğimiz bir şeyinde varlığı reddedilemez.
  • İlaç İçmez ise Kötü Olur ve İyileşemez: Bu düşünce şeklinde ise kimileri için doğruluk payı vardır kimiler içinse doğru değildir. Zira ilaç içerek iyileşen insanlar olduğu gibi, ilaç içmeden ilaçlara bağımlı kalmadan iyi olan insanlar da vardır. İşte bu yüzden bu düşünce için tam olarak bir şey söylemek mümkün olmuyor.
  • Şizofrenlerin Söyledikleri Her Şey Kurgudur: Bu düşünce insanı en çok üzen düşüncelerden biridir. Yani şizofren bir bireyi çok derinden sarsar. Çünkü doğruyu da söyleyese yanlışı da söylese kimse inanmaz ve kafasında kurguluyor her şeyi derler. Evet bu hastalığa sahip olanlar kafalarında kurgusal düşünceler barındırsa da tüm söyledikleri kurgu değildir. Gerçeği söyledikleri zamanlarda vardır.
  • Hastaneye Yatmaz ise İyileşemez: Son olarak bahsi geçen ön yargılardan biride budur. Şizofreni olan bireyin ailesi veya dışardan bir çevresi tarafından hastaneye yatırılması yoksa iyileşemeyeceği söylenir. Oysa ki hastaneye yatmadan da şizofreni hastalığı ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Yani hastanede hemen hemen farklı bir şey yapmıyorlar orada da ilaçlar ile tedavi yapılıyor dışarıda da. Bu yüzden bir şizofreni yakını olan kişi şizofreni olan kişiden tehlike görme endişesi ile yaşıyorsa bu korkudan emin olmak için onu hastaneye yatırmasın. Bunun yerine eğer mümkünse farklı evlerde yaşasınlar. Zira hastaneye yatırması o kişiyi aşırı sıkacak ve daha kötü yapacaktır. Hastanelerin hapisten farkı yok özelliklede bu hastalık ile alakalı hastanelerin.

Sonuç Olarak;

Sizlere elimden geldiğince şizofreni hastası olan bireylere karşı beslenen ön yargıların yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım. Umarım bunu kabul edebilecek düzeye gelmişsinizdir. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum ki bazı insanlar bu hastalığı cool, havalı bir davranış olarak görüyor ve kendisini şizofren olarak nitelendiriyor.
Böyle insanlardan olmayın çünkü bu hastalığın hava atmamızı sağlayacak bir yanı olmadığını ancak hastalığı taşıyanlar bilir. Bu hastalığı taşıyanlar çok iyi biliyor ki bu insanı yerin dibine sokan bir hastalık ve hava atılacak hiç bir yanı yoktur.
Unutmayın şizofren olmayı biz seçmedik bizim seçimlerimiz dışında gelişen olaylardan dolayı yanlış ön yargılarınız ile biz şizofrenleri suçlamayın. Bizler şizofren olmayan insanlardan bile daha az tehlikeliyiz çünkü bela değil sakinlik ve huzur istiyoruz.

Yazının Kaynağı; Ferhat Arslan - Kişisel Blog Sitesi
 
Özgüven problemi kişinin kendisini açıkça ifade etmek istemesi fakat edememesinden rahatsızlık duymasıdır. Özgüven sorunu yaşayan ve kendinden emin olmayan bir insan dış dünyaya atılma konusunda zorluk çeker.

Özgüven problemi genel olarak kişinin herhangi bir işte başarısız olması durumunda ortaya çıkar. Kişi bir kere özgüven sorunu yaşadıysa bu diğer eylemlere de yansır. Dolayısıyla eğer özgüven probleminden kurtulmazsa başka konularda da özgüven sorunu yaşayacağından negatif bir duruma doğru sürüklenir.

Özgüven Kazanmak

Özgüven problemini genellikle kişi sadece kendinde olduğunu düşünür diğer insanların böyle bir sorun yaşadığına pek inanmaz. Bu yanlış bir algıdır çünkü başka insanlarda sorun yaşayabileceğinden onlarda özgüven problemi yaşayabilir.

Kişi kendine olan özgüven sorununa odaklanmalı ve bu sorunun düzelmesi için kendisine değer vermelidir. Eğer kendisine değer vermez, kendisini hep küçük görür ise bu onu daha beter bir hale sokar. Dolayısıyla kendisine sürekli güzel telkinler, olumlamalar ve değer katacak sözler söylemelidir. Bu ise özgüven kazanmak için ilk adımlardan yalnızca biridir.

Özgüven sorunu yaşandığı dönemlerde sizinle sürekli dalga geçen insanlar, özgüven kazandıktan ve kendinizin değerini bildikten sonra sizde olan değişikliği onlarda görecektir ve artık sizle dalga geçmeye cesaret edemeyeceklerdir. Dolayısıyla kendinize asla negatif enerji veren sözler telkin etmeyin. Başarısız olsanız da “olsun bir daha dener başarırım” gibi sözler söyleyin. Kendinize asla kötü hissettirecek sözler söylemeyin, aklınızdan bile geçirmeyin.

İç sesinizi dinlemeyin, iç sesi genellikle kişiyi kötü yönde etkileyecek şekilde konuşur. Bu yüzden iç sesinizi bastırmayın, onu kontrol altına alın ve negatif düşünceler vermesine engel olun. Bedeninizi kendiniz yönetin. Son olarak sürekli özgüven kazanma ile ilgili veriler araştırın, kitaplar okuyun ve öğrenmiş olduklarınızı uygulayın. Uygulamadan sadece bilmek pek işe yaramaz.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/ozguven-sorunu-nedir.html
 
Şizofreni hastalığı ve bu hastalığa sahip olan bireylere genellikle toplum tarafından ön yargı ile yaklaşıldığı için çok kötü ve tehlikeli bir hastalıkmış gibi algılanabiliyor.

Oysaki bizzat bu hastalığı yaşamış biri olarak söylüyorum hastalık zamanlarımda ben kimseye zarar vermek istemiyordum. Tamam bu hastalıktan önce pek çok insana zarar vermiştim hem fiziksel hemde duygusal olarak ama bu hastalık baş gösterdiğinde yine insanlara zarar verip eskisi gibi kötü biri olmaktan ve herhangi birine zarar verip başımı belaya sokmaktan çok korkardım.

İşte bu sebepten ötürü insanlara zarar vermeyi hiç istemedim. Vermedim de zaten. Ama hastalıktan kaynaklı olarak sürekli/bazen aklıma gelirdi böyle bir şey yapmak ama ben her seferinde kendime “hayır, insanlara zarar veripte kendi başımı belaya sokmayacağım” diyordum ve kimseye zarar dokundurmuyordum. Artık başımın belaya gireceğini o kadar çok düşünmüştüm ki insanlara zarar vermeyi bırakın onların kalbi kırılmasın diye çok yumuşak davranmaya çalışırdım.

Bunları size neden anlatıyorum derseniz eski bir şizofreni hastası olarak bu hastalığa sahip olan kişilerin tehlikeli biri olmadığını anlayın diye. Tam aksine bende dahil olmak üzere hastalık kaynaklı olarak, insanlar bir şey yapsa da yapmasa da biz diğer insanlardan hep tehlike bekliyorduk, onları tehlikeli olarak görüyorduk. Çünkü en ufak kötü davranışları bile bizi üzerdi. O yüzden bu hastalığı taşıyan insanlara ön yargı ile bakmayı bırakın onlar hastalık yüzünden bu halde keyiflerinden değil.

Şizofreni Nedenleri:

Şizofreni hastalığının belli başlı bazı sebepleri vardır. Bunları bir kaç örnek ile belirtmek istiyorum;

  • İçinde yaşadığımız toplum
  • Kişilik yapımız
  • İsteklerimiz ve bu istekler için yaptığımız aşırı şeyler.
  • Genetik, Aileden herhangi birinde bu hastalığın olması.
  • Beyin yapısında meydana gelen dalgalanmalar/dengesizlikler.

Şimdi sizlere şizofreni hastalığına sebep olan bu listedeki durumlardan biraz bahsetmek istiyorum.

İçinde yaşamış olduğumuz toplum bizim davranışlarımızı hatta bazen de düşüncelerimizi etkiler. Bu yüzden içinde yaşadığınız toplumdan kaynaklı olarak farklı/garip davranışlara bürünüyor ve gerçeği yansıtmayan şeyler düşünüyorsanız o ortamı değiştirmediğiniz sürece bunlardan kurtulamazsınız.

Tabi ki de toplumsal kaynaklı her düşünce şizofreni hastalığına sebep olmuyor fakat yinede toplumsal kaynaklı olarak garip/tuhaf düşünceleri zihninden geçirip bu hastalığa yakalananlarda var.

Sonrasında ise eğer kişilik yapınıza da bahsi geçen bu düşünceler saçma değilde mantıklı geliyorsa yine bu hastalığa yakalanma ihtimaliniz var olabilir. Zira normal ve sağlıklı zihin yapısına sahip bir insanın aklına saçma bir düşünce geldiği zaman saçma olduğunu anlar ve öyle bir şey düşünmez.

Ama kişilik yapısından dolayı saçma düşünceleri normal olarak görenler ise sağlıklı bir zihin yapısına sahip değildirler ve bu yüzden bu saçma düşünceyi gerçek olarak görmeye başlayacaklarından bu hastalığa yakalanma ihtimalleri vardır.

Bir diğer sebep ise isteklerimizdir. Bir şeyi istiyorsak ve o olmuyorsa bizde bu durumda daha çok çaba harcamaya başlarız. Fakat ne kadar çaba harcasakta isteğimizin olmadığını görürüz ve en sonunda aşırıya kaçar isteğimizin gerçekleşmesi için çok abartılı şeyler yapmaya başlarız. Her şeyin aşırısı/fazlası zarar olduğu için bu durumda zihnimizdeki düşünceleri olumsuz etkileyecektir.

Ayrıca bu hastalık genetikte olabilir. Ailenizden veya soyunuzdan birinde olan bu hastalık sizde de baş gösterebilir. Fakat benim ailemde hiç kimse de böyle hastalık olmamasına rağmen ben bu hastalığı yaşamıştım.

Son olarak çeşitli bazı sebeplerden dolayı; örneğin psikolojik sebepler veya vücuda zarar verici maddelerden dolayı beyinde yaşanan dalgalanmalar bu hastalığa sebebiyet veren unsurlardan yalnızca biridir.

Şizofreni Tedavisi Ne Kadar Sürer?

Şizofreni tedavisinin son bulması için söylenebilecek kesin bir zaman yoktur. Çünkü her bu hastalığa sahip olan kişinin hastalık şiddeti farklılık gösterdiği için kimi insanda hastalığının şiddeti az olan insanda kısa sürebilirken, hastalık şiddeti yüksek olan insanlarda ise uzun sürer.

Bu alt başlıkta sizlere belirttiğim düşünce benim düşüncemdir. Yani ben bu hastalığın çaresi olduğuna hep inanıyordum çünkü Allah gibi bir varlık var. Ama bazı doktorlar ve annem hastalığın tedavisi olmadığını ileri sürüyordu. Ben de tabi ki de bu saçmalığa inanmadım.

Eğer onlar bu hastalığın tedavisi yok diyorsa muhakkak onlar eksik eğitim almıştır, yada bu hastalığın tedavisini anlayacak kadar eğitim görmemişlerdir. İyi de siz bulamadınız diye nasıl tedavisi yok dersiniz bu kadar basit şekilde anlamadım. Odanızda olan telefonu bulamayınca telefon yok mu oluyor.

Tabi kide ben burada doktorlardan daha bilgiliyim, onlar tedavi yolunu bilmiyor ben biliyorum demiyorum. Ama sadece şunu söylüyorum bu hastalığı yaşayan bendim ve kendi içimdeki bir şeyi nasıl atlatacağımı da en iyi ben bilirdim. Hiç bir zaman doktorlara ve anneme inanmadım iyileşemezsin laflarını hiç kabul etmedim.

Sonrasında bir gün doktor bana “bazı durumlarda bu hastalık geçebiliyor” tarzında bir cümle kurdu. İşte o zaman daha net anladım haklı olduğumu. Ama şunu da belirtmek isterim her ne kadar doktorlar bu hastalığın tedavisi olduğuna inanmasa da verdikleri ilaçlar (ölü gibi yapsa da) çok etkili gerçekten.

Özellikle Leponex ilacı benim için çok faydalı oldu. Hastalığımın geçmesinde de bu ilaçların payı büyük. Şimdi ise hala tedavi görüyorum fakat hasta olduğum için değil, hastalık gelmesin diye.

Şizofreni Hastalığı Geçer mi?

Bu soruya ben kesinlikle evet olarak cevap veriyorum. Ama benim düştüğüm zor durumlara düşmeyesiniz diye bir kaç şey söylemek isterim. Öncelikle çok iyi bir araştırma gerçekleştirin. Ben hiç araştırma yapmamıştım sadece iyileşeceğim derdim başka da bir şey demezdim.

Araştırma yapmamamdan dolayı benimle aynı fikirde olmayan, iyileşeceğime inanmayan insanlar bazen çok mantıklı şeyler söyleyince bende kendi inanışımla çelişse bile onlara inanıyor ve kafa karışıklığı yaşıyordum acaba onlar mı haklı yoksa ben mi? diye. Bu yüzden iyi bir şekilde araştırma ve analiz yapın ki her kafadan bir ses çıktığında siz gerçeği araştırıp öğrendiğiniz için diğer insanların laflarına kanmayın. Böylelikle kafa karışıklığı da yaşamazsınız.

Evet arkadaşlar sizlere elimden geldiği kadar şizofreni hastalığı hakkında bu hastalığın geçmediği algısını yıkmak için bir paylaşım oluşturdum. Umarım gerçeği göstermek konusunda verimli olmuşumdur ve yine umarım şizofreni hastalığı geçermi sorusuna yanıt verebilmişimdir.

Unutmayın çaresi olmayan tek şey ölümdür ve bu hastalığın tedavisi vardır. Dünyada bu hastalıktan kurtulan hatta ilacı bırakıpta kurtulan insanlarda var. İlacın bırakın demiyorum ama kurtulacağımız varsa her şekilde kurtulabiliriz demek istiyorum. Ayrıca bu hastalık ile alakalı olarak “Akıl Oyunları” filmini izlemenizi tavsiye ederim. O zaman bir şeyler daha iyi bir şekilde yerine oturacaktır.

Yazının Kaynağı; Ferhat Arslan Kişisel Blog
 
OKB Nedir?

OKB bir takıntı hastalığıdır ve bir kısaltma olarak kullanılan kelimedir. OKB kelimesinin açılımı Obsesif Kompülsif Bozukluktur. Hepimizin aklına bazı kötü düşünceler, vesveseler yani kuruntulu düşünceler gelebilir. Bu normal bir durumdur fakat aklımıza gelen kötü düşünceleri kafamıza takarsak, bunları ciddiye alır veya bizzat kendi düşüncemiz zannedersek işte o zaman OKB adı verilen hastalık kapsamına girecektir.

Aklımıza gelen kötü düşünceleri vesvese olarak da nitelendirebiliriz. Vesvese Arapça kökenli bir kelimedir vesvesenin Türkçe’de karşılığı kuruntulu düşüncedir. İngilizce olarak da bunan obsesyon diyebiliriz. Daha öncede söylemiş olduğum gibi aklımıza vesvese yani kuruntulu kötü düşünceler bizi rahatsız edici düşünceler gelebilir bunları ciddiye almamalıyız yoksa hastalık boyutuna ulaşır. Hastalık boyutuna geldiğinde ise kişi artık bu düşünceleri kendinden zanneder ve bu düşüncelerden kurtulmak için çaba gösterir. Fakat görür ki bu düşüncelerden kurtulmaya çalıştıkça bu düşüncelerin boyutu daha da artar.

Çünkü vesvese böyle bir şeydir ehemmiyet verirseniz büyür ve dev gibi olur eğer ehemmiyet vermez ve önemsemezseniz yok olup gider. Öte yandan bu vesveseler bireyin kendisine ait değildir. Dolayısıyla kendisine ait olmadığı için bu düşünceleri gidermeye çalışmasına gerek yoktur. Tek yapılması gereken bu düşünceler ne kadar kötü gelirse gelsin önemsememektir.

OKB Hastalığının Belirtileri

OKB adı verilen bu hastalığın belirtilerinin tümü takıntı kaynaklıdır hastalığın adında anlaşılabileceği üzere. Birey gerçek ile örtüşmeyen düşüncelere sahiptir ve bu düşünceler artık takıntı boyutunu almıştır. Kişi bu takıntılı düşüncelerin gerçek olmadığını içten içe bilmektedir fakat yine de belirtiler bu duruma rağmen ortadan kalkmaz. OKB hastalığının takıntı içerikli belirtileri ise şu şekildedir;

  • Mükemmeliyetçilikten kaynaklı olarak hata yapmaktan aşırı korkma
  • Şüphe. Aşırı derecede herhangi bir şeyden veya birinden kuşkulanma
  • Dini takıntılar. Örneğin kişi Allah’a inanıyor ve ibadet ediyorsa aklına sürekli Allah’a karşı saygısızlık içeren kötü düşüncelerin gelmesi.
  • Sosyalleşme konusunda yaşanılan takıntılar: Kişi herhangi bir davranışı gerçekleştirirken insanlara karşı rezil olmaktan korkar.
  • Başkasına karşı zarar verme korkusu.
  • Düzen takıntısı: örneğin herhangi bir şey düzgün ve simetrik durmuyorsa bu kişinin kendisine uğursuzluk getireceğine inanır ve hemen düzeltmeye çalışır.
  • Zaten bildiği bir şeyi öyle değilmiş gibi zannetmek: yani örneğin bir birey ocağı kapatıp evden çıkar ocağı kapattığını içten içe bilir fakat daha kapıdan çıkmadan acaba ocağı kapattım mı düşüncesi ile yeniden ocağı kontrol eder.

OKB Hastalığına Ne Sebep Olur?

OKB hastalığına hem içerisinde yaşadığımız toplum yani çevresel faktörler hem de biyolojik faktörler neden olmaktadır. Biyolojik faktör olarak genlerden dolayı kişiye ailesinden bulaşmış olabilir. Örneğin serotonin’in düşük olması bu hastalığa sebebiyet verdiği araştırmalar sonucu ortaya konmuştur. Bir bireyin aile fertlerinden herhangi birinde örneğin anne de serotoninin düşük olması genler yoluyla çocuğuna da geçebileceği için çocukta bu hastalığın meydana gelmesine sebep olabilmektedir.

Bu hastalığa sebep olan çevresel faktörler ise çeşit çeşittir ve kişinin elinde olmayan sebeplerden meydana gelmektedir. Yani hayatında meydana gelen ve kişinin elinden bir şey gelmediği durumlar da bu hastalığa sebebiyet verebilir. Örnek vermek gerekirse herhangi bir yakınımızı kaybetmek, diğer insanlardan bize bir baskı veya zulüm yapılması, iş veya okul hayatı ile ilgili yaşanan değişiklikler ve benzeri gibi durumlar bu hastalığa sebebiyet verebilmektedir.

OKB Hastalığının Tedavisi Var mı?

OKB hastalığı birden bire ansızın geçen bir hastalık değildir. İllaki tedavi görülmesi gerekmektedir. OKB tedavisi olarak alternatif yöntemler kullanıldığı gibi tıbbi yöntemler ile de tedavisi mümkündür. Kişi bu hastalığa yakalandığını düşünüyorsa ve bunu kabul ediyorsa derhal ilaç ile tedaviye başlanmalıdır. Kişi ilaçlarına devam ettikçe iyileşmeye başlayacaktır. Burada önemli olan bir nokta var oda sadece ilaca bağlı kalmamak. Yani kişi “ben hastayım ilacı içimde geçsin” gibi bir düşüncede olmamalı ve ilaç ile beraber hastalıktan kurtulmak için kendisi de bir şeyler yapmalıdır.

Zira bu hastalık grip vb. gibi bir hastalık olmadığı için sadece ilaç içerek ve ilaca bağlı kalarak hastalığa çözüm bulabilmek mümkün değildir. Evet bu hastalığın tedavisi vardır fakat doğru yöntemler yani ilaç kullanarak ve hastalıktan kurtulmak için araştırmalar yapıp bilgi edinip bu bilgiler doğrultusunda eylem gerçekleştirerek kurtulabilmek mümkün olacaktır.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/okb-nedir-okb-hastaliginin-tedavisi-var-mi.html
 
Her ne kadar kimse kendisi için kötülük sıfatını kullanmayı tercih etmese de içimizden bazılarımız kötü insanlarız. Bu kötülük ise ya kendimize karşıdır yada çevremizdeki insanlara karşı. Eğer çevredeki insanlara kötülük yapmayı anladık fakat kişinin kendisine kötülük yapması nedir diye soracak olursanız o konuya da değinmek isterim.
Bir insan kendi isteklerinden çok diğerlerinin isteklerini ön planda tutuyorsa, insanların ihtiyaçlarını gidermesi konusunda onlara yardımcı oluyor fakat kendi ihtiyaçları ve gereksinimleri konusunda herhangi bir şey yapmıyorsa bu kişi diğerlerine karşı iyi fakat kendisine karşı kötü biridir denilebilir.
Çünkü kendinden çok diğer insanları memnun ve tatmin etmeye çalışıyordur. Bu tip insanların kendilerine verdiği zarar bir yana dursun yardımda bulunduğu ve iyilik yaptığı kişilerden de çoğunlukla zarar görürler. Zira toplumun büyük çoğunluğu kendisinden çok onlara değer veren insanları hep 2. planda tutar, önemsemez ve kendilerine yapılan iyiliği de suistimal ederler. Sanırım kişinin kendisine karşı nasıl kötü biri olur sorusuna yanıt aldığınızı düşünüyorum.
Bir diğer konuda ise kişi kendine karşı iyidir fakat diğer insanlara karşı kötüdür. Bu tip insanlar genelde sadece ama sadece kendini düşünür diğer insanları zerre kadar düşünmez. Bahsi geçen bu tip insanların bazılarının böyle yapmaları için geçerli bir sebebi vardır. Bazıları ise sadece keyif için ve ego tatmini için diğer insanlara karşı kötü kendine karşı iyi bir birey olurlar.
Diğer insanlara karşı kötülük yapan ve bunun için gerekçesi olan bireyler kendilerini asla kötü biri olarak nitelendirmez ve kimseye kötülük yapmadığını düşünür çünkü kendi içinde, sergilemiş olduğu tavır ve davranışlar için geçerli bir sebebi vardır. Şöyle ki; diğer insanlar tarafından kötü olarak nitelendirilen kişi pek çok insanda olduğu gibi diğer insanlara karşı iyilik yapmak aklına geldiğinde hemen iyiliğinin boşa gideceğini, karşıdaki insanın buna değmeyeceğini ve iyiliğinin suistimal edileceğini düşünür ve iyilik yapma eylemini gerçekleştirmez.
Bu tip insanlar zamanında yara aldıkları için yani insanlara iyilik yapmış olduğu geçmiş zamanlarda yapılan iyiliğin karşılığını almadığı için artık diğer insanlara iyilik yapmak istemiyorlar. Evet diğerlerine karşı iyilik yapmalarına engel olan tek şey korkularıdır. Zira geçmişte aldıkları yara yüzünden yine iyilik yapacakları zaman üzüleceklerini düşünürler ve bu yüzden iyilik yapmaya yanaşmazlar. Fakat sadece kendi çıkarları doğrultusunda kendilerine fayda sağlayacak şekilde iyilik yaparlar.
Birde iyilik ve kötülüğün arasında kalmış insanlar vardır. Size iki tip kötü insandan bahsettim bunlardan biri kendisine karşı bir diğeri de çevresine karşı kötü olan insanlardı. Arada kalanlar dediğim kişiler ise hem iyi olmaya hem de kötü olmaya tam olarak yanaşmayan ve bu yüzden ikilemde kalan insanlardır.
Bu tip kişiliğe sahip insanlar ise iyilik yapacakları zaman ezik olarak görüleceğini zannederler. Kötülük yapacakları zaman ise iyi bir yerlere geleceğini ve insanlar tarafından değer göreceğini zannederler ama yine de kötü olmaya tam anlamıyla cesaret edemezler.
Tamda bu noktada insanların neden kötü biri olmayı tercih ettikleri gün yüzüne çıkıyor. Zira insanlar kötü oldukları zaman diğerlerine karşı söz geçireceğine ve onlar üzerinde bir kontrole ve denetime sahip olacağını düşünüyorlar. Kötü olmayı isteyen insan diğer kötülerin güzel bir makam ve mevkide olmalarını görüyor ve sırf kötü biri oldukları için onların güzel bir konumda olduğunu düşünüyor ve bu doğrultuda kötü olan ve güzel bir konumda olan insana özenerek kötülük yapmaya başlıyor ve kötülüklerin sonucunda da özendikleri kişiler gibi güzel bir hayat elde edeceklerine inanıyorlar.
İşin aslına bakılırsa bu bütünüyle saçma ve gerçekle örtüşmeyen bir düşüncedir. Zira bir kaç kötü insanın güzel bir konumda olması onu bulunduğu konuma kötülüğün getirdiği anlamına gelmez. Adam veya kadın çalışmıştır, çabalamıştır ve güzel sonuçlara ulaşmıştır. Diğer insanlarda zannediyor ki adam veya kadın kötü bir birey olduğu için böyle güzel konumlara ulaşmış. Halbuki böyle bir şey yok güzel konum ve mevki sahibi olanlar emeklerinin ve çalışmalarının karşılığı olarak o konuma varıyorlar insanlara kötülük yaptıkları için değil.
Elbette ki onlardan bazıları kötü biri olabilir ama bu kötülüğün onları bir yerlere getirdiği anlamına gelmiyor. Bu yüzden insanlar artık “dünya kötülerin, kötülük yapan kazanıyor” gibi düşünceleri bırakmaları ve kendilerine ve çevrelerine karşı iyilik yapan birileri olmaları daha doğru bir seçenek olacaktır.
Sonuç olarak başta belirttiğim gibi iyi biri olmalı fakat iyilik hem çevreye hem kendimize karşı olmalıdır. Çevreye iyilik yapıp kendimizi unutmamalı sadece kendimize iyilik yapıp çevreye karşıda olumsuz ve kötü enerjiler saçmamalıyız.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/insanlar-neden-kotu-olmayi-tercih-eder.html
 
Hiçbirimizin hayatı dört dörtlük sürmüyor. Hepimiz bazı dert, sıkıntı ve zorluklar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Karşımıza çıkan bu sorunlarda ise bazılarımız şükredip dayanıyor, bazılarımız şükretmiyor isyan ediyor ve hep şikayetçi oluyor. Birde diğer bir kesim olarak başına gelen zorluklara dayanamayan ve hayatına son verme amacı ile intihar eden insanlar var.

Onları kınamak gibi olmasın ve kesinlikle onları kınamak gibi bir niyetim yok ama intihar etme niyetinde olan kişi ölünce derdinin sona ereceğini ve kurtulacağını düşünüyor. Oysa ölünce doğrudur derdi de bitecek ama bu seferde daha farklı dertler ile karşılaşacak örneğin cehennem gibi. Bunun tabi inançlı olan için söylüyorum, Allah’a ve dinine inanan bir kişi kendini öldürerek dünyevi olan derdinden kurtulur fakat bu seferde ahirette azap çekmeye dert çekmeye başlar.

Ayrıca kişinin intihar ile birlikte sadece derdi bitmez hayatı da sona erer. Bu yüzden başımıza kötü bir şey geldiğinde bir derde yakalandığımızda yapmamız gereken şey hoşumuza gitse de gitmese de o derde sabredip kurtulmak olmalıdır. Aksi taktirde yakalandığımız bir dert yüzünden tüm hayatımızı sona erdirip kendimizi yaşama şansından alıkoymak doğru bir davranış değildir.

Unutmamak gerekiyor ki yaşarken hala bir şeyleri düzeltmek için şansımız vardır fakat öldüğümüzde ise hem ahireti hem de dünyayı düzeltmek için artık çok geç olacağından ortada bir şansımızda kalmıyor. Buraya kadar size inançlı birinin intihar etmesinin doğru olmadığından bahsettim inançsız birinin intiharından bahsetmek gerekir ise;

Yine aynı şekilde inançsız biri içinde intihar bir çözüm değildir. Örneğin; bir ateist Allah’a ve dine inanmıyorsa öldükten sonra yok olacağını düşünür ve intihar edip derdinin son bulmasını ve yok olmayı daha mantıklı bulabilir ve bu doğrultuda intihara kalkışabilir. Fakat yok olmak kesinlikle yaşamaktan güzel değildir. İnançsız biri öldüğünde bilinci de yok olacaktır bu sebepten ötürü derdinin bitip bitmediğini anlayamaz çünkü ne dert vardır nede artık o kişi vardır. Bu sebepten ötürü yine inançlı insanda olduğu gibi intihar etmek yerine derdine çözüm yolları aramalı ve derdinden kurtulup yaşamına devam etmelidir.

Sizlere hem inançlı hem de inançsız insanlar için intihar etmenin neden yanlış olduğunu elimden geldiği kadarıyla düşüncelerim doğrultusunda anlatmaya çalıştım. Her ne derde uğrarsak uğrayalım hayattaki hiç bir acı ölüm acısı kadar şiddetli değildir. Benimde mesela bazen aklıma intihar gelir ama hep kendi kendime (ben inançlı biri olduğum için) ölüp daha kötü bir yere gidip daha kötü bir acıya düşmek istemiyorum diye telkinler veririm ve intihar düşüncesini zihnimden uzaklaştırırım. Sizde bu ve benzeri düşünceler ile eğer intihar gibi bir niyetiniz var ise bu niyetinizden arınabilirsiniz.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/intihar-etmek-dertleri-degil-yasami-bitirir.html
 
Bilincinde olsak ta olmasak ta pek çok zaman zihnimizden bin bir türlü düşünce geçiyor. Bu düşüncelerin bir kısmı bizim üzerimizde etki bırakmazken bir kısmıda oldukça önemli sayılabilecek düzeyde üzerimizde etki bırakır. Peki hangi düşünceler üzerimizde etki bırakıyor hangileri bırakmıyor? dilerseniz bu soruya yanıt arayalım.

Bizi Etkileyen Düşünceler

Bizim hayatımıza olumlu yada olumsuz olacak şekilde etki eden düşünceler bizzat ve bilinçli bir şekilde aklımızdan geçirdiğimiz düşüncelerdir. Zira bilinçsiz ve farkında olunmayan bir düşünce pek bir öneme sahip olmadığı için zihne geldiği gibi kısa sürede zihinden uçup gidecektir.
Bir örnek vermek gerekirse herhangi bir birey herhangi bir dersten geçebilmesi için ancak o derse çalışması halinde başarılı olabileceğini ve dersi geçebileceğini bilinçli bir şekilde düşünür. Bu düşüncede onun herhangi bir iş hakkında başarı sahibi olabilmesi için çalışması gerektiğini ancak gereken emek verildiğinde başarılı olabileceğini fark ettirir.
Yani özet olarak zihninde bilerek ve isteyerek geçirdiği bu düşünce ona bir farkındalık kazandırarak o kişiye etki etmiş olur.

Bizi Etkilemeyen Düşünceler

Bizi etkilemeyen düşüncelere gelindiğinde ise bu düşünceler genellikle ve çoğunlukla insanın kendi iradesi dışında zihnine gelen ve önemsenmedikçe de zihinden kısa sürede uzaklaşan düşüncelerdir. Genellikle bu düşünceler vesvese olabilmektedir.
Ancak akla gelen ve kısa sürede akıldan uzaklaşan bu düşüncelere kişi önem verirse ve ciddiye alırsa o zaman bu düşünceler insanı etkileyecektir hem de olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Çünkü belirtmiş olduğum gibi bu düşünceler genellikle vesvesedir ve vesveselere önem vermek onları gerçek olmadığı halde gerçek zannetmek insanda bazı ruhsal sıkıntılara sebep olabilir.
Bu yüzden diğer tüm normal insanlarda olduğu gibi akla gelen ve gerçekliği yansıtmayan düşüncelere önem vermemeli ve onlar gerçek zannetmemeliyiz.

Düşüncelerimizin Önemi

Düşüncelerimizin hayatımızdaki önemi zannettiğimizden de büyüktür. Zira düşünceler inanışlara, inanışlarda davranışlara dönüşebiliyor. Bir birey ya gerçeklere göre düşünür yada düşünmüş olduğu şeyler gerçek olur.
Belirtmiş olduğum gibi aklımızdaki bir düşünce inanışa dönüşebilir. Bu konuya bariz bir örnek vermek gerekirse; dini inancı olmayan bir birey dinin gerçek olduğu hakkında bir düşünceyi zihninden geçirirken bir süre sonra bu düşünceye inanmaya başlayabilir.
Artık inançlı biri olduktan sonra ise düşünceden evrilen inanış ona din için bir şeyler yapması gerektiğini anımsatır. Artık inanan biri olduğu için inançları doğrultusunda eylemler ve davranışlar gerçekleştirir.
İnançları doğrultusunda sergilediği davranışlarda zamanla alışkanlık haline gelebilir örneğin namaz gibi. Haliyle alışkanlık haline gelen davranışları da artık onun yaşamını şekillendirmeye başlar. Kişinin davranışları ve sergilediği eylemler nasılsa hayatı da ona göre şekillenir.
Yani iyi ve doğru davranışlar sergiliyorsa hayatı güzel yönde, yok eğer kötü, hoş olmayan ve inancına aykırı davranışlar sergiliyorsa o zamanda hayatı güzel olmayan ve kötü olan bir biçimde şekillenecektir.
Ben size sadece dini açıdan örnek verdim diye bu durumun sadece dini durumlarda geçerli olduğunu zannetmeyin bahsini ettiğim bu durum hayatın her alanında ve her konuda geçerlidir. Çünkü düşünceler bizim hayatımızı şekillendirir. Kötü ve olumsuz düşüncelere sahip olan insanların hayatı kötü bir biçimde şekillenirken iyi ve olumlu düşüncelere sahip olan insanın hayatı da güzel bir biçimde şekillenebilir.
Yaratıcımız olan Allah’ta Kuran-ı Kerim’de bizlere “Güzel düşününki başınıza güzel şeyler gelsin” diye ifade de bulunarak olumlu ve güzel düşünmenin önemini bizlere vurgulamıştır.

Sonuç Olarak; Elbette ki sadece aklımızdan bazı düşünceleri geçirerek olmayacak şeyi olduramayız. Örneğin zengin olmayan biri sadece zengin olmayı düşünerek zenginliğe kavuşamaz. Fakat zengin olmayı hayal eder, düşünür ve düşünceleri doğrultusunda zengin olmak için gerektiği gibi çalışırsa ancak o zaman zenginliğe kavuşma şansı olabilir.
Düşünceler tek başına yeterli değildir. Düşünceleri eylemler ile desteklemek gerekir. Eğer siz eylemini gerçekleştirdiğiniz işin olacağına ve gerçekleşeceğine inanmıyorsanız düşünceniz olumsuz olduğu için başarmaya çalıştığınız iş için yaptığınız şeylerden de hevesiniz kaçacaktır ve hatta belki de yapmaktan vazgeçeceksinizdir.
Bu yüzden güzel düşünmenin önemi büyüktür. Yapılan iş hakkında güzel düşünceleri beynimizde barındırmak o işi yapmaya karşı bize şevk verecektir fakat kötü şeyler düşünürseniz o işten hevesiniz kaçacağı için kısa sürede vazgeçebilirsiniz buda hedefimize ulaşmamıza mani olacaktır. Güzel ve pozitif düşünmenin önemi şimdi daha iyi anlamışsınızdır diye umuyorum.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/dusuncelerimiz-ve-dusuncelerimizin-onemi_29.html
 
Yapmış olduğumuz eylemler ve sergilemiş olduğumuz tavırların hemen hemen hepsi ruh halimizi bir şekilde etki altında bırakmaktadır. Sergilediğimiz davranışlar doğrultusunda ruhumuz olumlu veya olumsuz bir şekilde etki altında kalır. Bu yazıda ise bahsedilecek olanlar hangi davranışların veya eylemlerin ruhumuzu olumsuz etki altında bıraktığıdır.

Ayrıca davranışlarımız sonucu olumsuz bir şekilde etkilenen ruh hali için neler yapmak gerekli bunlardan da bahsedeceğim. Dilerseniz lafı fazla uzatmadan konumuza geçelim.

Ruh Halimizi Olumsuz Etkileyen Eylemler

#Boş İşlerle Uğraşmak: Psikolojimizi yani ruh halimizi olumsuz etkileyen eylemleri en başında boş işler ile meşgul olmak geliyor. Farkında olsakta olmasakta boş ve amacı olmayan işler ruhumuzu sıkmaktadır. Bununla beraber boş bir işle uğraşmamız bize fayda verecek bir iş ile uğraşmamızın önüne geçer. Kişinin artık boş işlerden kaynaklı olarak kendisine fayda veren şeylerle uğraşmaya hevesi kalmaz. Örneğin sürekli oyun oynayan bir kişi kendisinin dünyasına ve ahiretine fayda veren herhangi bir iş ile uğraşmaya hevesi kalmaz. Bu durumun çözümü olarak kişi kendisine fayda vermeyen amacı ve gayesi olmayan boş işleri terk etmesi ve faydalı işlere yönelmesi gerekmektedir.

#Sürekli Aynı İşi Yapmak: Ruh daraltan bir diğer etken sebepte her gün her an aynı işi yapmaktır. Elbette ki bazı işler her gün yapılmayı gerektirse de her gün yapılması gerekmeyen işleri ya terk etmeli yada sıklığını seyreltmeliyiz. Hadislerde de belirtildiği gibi 2 günü aynı olan ziyandadır. Bu yüzden yaptığımız işlerin yanı sıra her günümüzü farklı kılacak bir eylemde gerçekleştirmemiz bizler için faydalı olacaktır.

#Boş Durmak: Boş durmakta en çok can sıkan ve ruh daraltan sebepler arasında yer almaktadır. Kendimize faydalı ve işe yarar meşguliyetler bulup onlarla vaktimizi geçirmeliyiz. Boş durmak insanı sıkacağı için kendimize faydalı bir iş bulup onla meşgul olmak boş durma durumunu ortadan kaldıracağından ruhumuzu daraltacak bir sebepte ortada kalmamış olacaktır.

#Zamanı Değerlendirememek: Vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz. Yapacak olduğumuz işleri belirli bir zaman sıralamasına koymalı ve aynı anda birden fazla iş yapmak yerine zamanlara bölünmüş şekilde yapmamız gereken işleri gerçekleştirmeliyiz. Zamanlanma yapılmamış ve planlama yapılmadan gerçekleştirilen bir eylem bazı karışıklıklara ve ruhani daralmaya sebep olacağından vaktimizi doğru değerlendirmek önemlidir.

Sonuç olarak sizlere ruhumuzu daraltan bir kaç sebepten kendi görüşlerim doğrultusunda bahsettim. Umarım sizlerin bir şeyleri farketmesine sebep olabilmişimdir.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/ruh-halimizi-olumsuz-etkileyen-eylemler-nelerdir.html
 
Sabretmek acılar ve sıkıntılar karşısında kişinin metanetini bozmadan tahammül göstermesidir. Ayrıca sabretmenin bazı çeşitleri de bulunmaktadır. Bunu açıkça belirtmek gerekirse; günah işlemeye karşı sabır, ilim öğrenirken gösterilen sabır ve zorluklara, sıkıntılara karşı olan sabır olarak dile getirebiliriz.

Sabır zorlukları tatlı bir hale getirir. Şöyle ki herhangi bir birey başına gelen sıkıntıya veya zorluğa karşı sabır gösterirse başına gelen zorluk onun için faydalı bir hale dönüşebilir. Yok eğer başına gelen zorluk ve sıkıntıya karşı sabır göstermezse çok büyük bir ihtimal bu neden benim başıma geldi diyerek isyan bataklığına düşecektir.

İşte bu sebeplerden ötürü sabretmenin önemi ve ehemmiyeti büyüktür.

Sabretmenin Faydaları

Sabretmenin bireye pek çok faydası bulunmaktadır. Bu konuya dini kaynaklardan bir örnek vermek gerekirse; Hz. Musa Hz.Hızır'a nasıl ledün ilmini elde ettiğini sorar ve Hz.Hızır'da ona günahlara sabrederek bu ilime ulaştığını belirtir.

Görüldüğü gibi sabretmek ile Hz.Hızır ledün ilmine sahip olmuştur. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki; sabretmek ile sadece ilim ve bilgiye değil dayanıklı olmaya, güçlü ve dirençli olmaya da başlarız. Özet olarak sabretmek bize hem bilmediğimiz bilgileri getirir, hem bize güç ve direnç verir hem de zorluklara karşı dayanıklı olmamızı sağlar.

Sıkıntıya Sabretmek

Sabır çeşitlerinden biri olan sıkıntıya karşı sabretmek yolun sonunda sıkıntıların ortadan kalkmasına ve yerine güzelliklerin, kolaylıkların gelmesine vesile olacaktır. Çekmiş olduğumuz sıkıntılar sabır gösterdiğimiz sürece bir müddet sonra güzelliklere ve kolaylıklara dönüşecektir.

Bu durum ise bizi eskisinden daha güçlü ve kuvvetli bir hale getirecektir. Ayrıca yaşadığımız sıkıntı ve zorluktan ibret alarak bir ders çıkarmamızı bile sağlayabilir.

Allah için Sabretmek

Kimi insan başına gelen olumsuz duruma karşı Allah için sabreder. Yani sabretmesindeki amacı Allah'ın rızasını kazanmaktır. Kimi insan ise Allah için değil de sabrın sonunda elde edeceği güzellik için sabreder.

Esasen belirtmek gerekirse iki şekilde de insan muradına kavuşur. Yani biri Allah için sabretmedi diye sabrın sonunda güzelliğe kavuşamaması gibi bir durum meydana gelmez. Özet olarak hem Allah için sabreden hem de zorlukla beraber gelecek olan güzelliği elde etmek için sabreden kişi sabrının mükafatını er yada geç alacaktır.

Sabretmenin Önemi

Sabretmek kişiye kazandırmış oldukları şeyler bakımından büyük öneme sahiptir. Zorluğa sabreden kolaylığa, sıkıntıya ve acıya sabreden mutluluğa erişeceği için sabretmenin hayatımızdaki yeri ve önemi büyüktür.

Sabretmek sıkıntıları ve zorlukları ortadan kaldıracağı için kişinin hayatındaki yeri ve önemi oldukça büyüktür.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/sabretmek-sabretmenin-onemi-nedir.html
 
İçimizden bazıları mutluluk ile ilgili bu gerçeği bilirken bazılarımız da bu gerçeğin farkında bile değil. Sizin de tahmin edebileceğiniz üzere sürekli mutlu olmanın güzel ve doğru olup olmamasından bahsediyorum.

Az öncede belirtmiş olduğum gibi sürekli mutlu olmak ile alakalı gerçeğin bazılarımız farkında bazılarımız farkında değil. Farkında olmayan kişiler mutluluktan bir zarar gelmez düşüncesi ile aşırı mutluluk denizine dalıyorlar ve her an her saniye mutluluk içinde olmak istiyorlar.

Bu durum hakkında gerçeğin farkında olanlar ise her an mutlu olmanın doğru bir şey olmadığının farkında ve işte bu yüzden hayatı acısıyla tatlısıyla yaşıyorlar ve her an her saniye mutlu olmak gibi bir gereksinimleri de yok. İşte doğru olan budur.

Sürekli Mutlu Olma Hastalığı

Bahsi geçen bu durum kişi gerçeğin farkına varmadığı ve sürekli mutlu olmayı istediği sürece belirli bir zaman geçtikten sonra adeta bir hastalığa dönüşecektir. Bu hastalığın adı da "sürekli mutlu olma" hastalığı şeklinde bilinir.

İsmi itibariyle pek önemsenmese de bu ciddi bir rahatsızlıktır. Çünkü kişinin her an her saniye mutlu olmayı istemesi ayrı bir hastalık sebebi, her an her saniye mutlu olması da yine ayrı bir hastalık sebebidir.

Bahsedilen bu hastalıkta kurtulmak için ise gerçekleri düşünmeli ve hayatımızda acının ve sıkıntının da varolabileceğini kabul etmeliyiz. Çünkü sıkıntısız, dertsiz ve acısız mutlu sorunsuz gibi görünen bir hayat sorunun ve problemin bizzat ta kendisidir.

Özet olarak bu hastalığa yakalanan kişi başına gelebilecek sıkıntı ve dertleri de kabul etmeli ve bu şekilde inişlerin çıkışların olduğu mutlu bir hayat sürmesi gerekmektedir.

Normal ve Mutlu Bir Hayat İçin Neden Sıkıntılar Şart

Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi normal bir hayat inişleri ve çıkışları olan hayattır. Kimse her zaman en tepede kalmaz, kimsede her zaman çukurun dibinde kalmaz bu yüzden ara sıra olan sıkıntıları ve problemleri gözümüzde büyütmemeli, kendimize dert etmemeli ve oldukça olağan bir şekilde karşılamalıyız.

Ancak bu şekilde huzurlu ve mutlu bir insan halini alabiliriz. Buradan da inişlerin ve çıkışların hayatımızdaki yerini ve önemini kavrıyoruz. Sıkıntı olmazsa huzur olmaz, zorluk olmazsa kolaylık olmaz ve acı olmazsa, mutluluğa dönüşecek bir şey ortada kalmaz. İşte bu sebeplerden ötürü normal bir hayat sürmek için inişler ve çıkışlar oldukça normal ve olağan şeylerdir.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/surekli-mutlu-olmak-dogru-mu.html
 
Şizofreni dışında pek çok hastalık vardır. O hastalığa yakalanan kişi ilacını içer ve bütünen iyi olmaya başlar. Burada elbette ki psikotik bozukluklardan bahsetmiyorum diğer bazı ilaçla tedavisi mümkün olan ve ilaç içince bireyin tamamen iyi olmasını sağlayan ilaçlardan bahsediyorum.

Ne yazık ki şizofreni ve benzeri gibi psikotik bozukluk hastalıklarında böyle bir durum mümkün değil. Hatta şizofreni hastalığı için ilaç içse de bir tedavi yöntemi olmadığı ileri sürülüyor. Peki bu durumda ilaç içmek şizofreni hastalığını taşıyan bireylerde ne gibi bir fayda sağlıyor.

İlaçların Şizofreni Hastalığına Etkisi

Bu hastalık ile alakalı kullanılan ilaçların bu hastalığa hiç bir etkisi yoktur diyemeyiz. Zira gözle görülecek düzeyde bu hastalık üzerinde oldukça olumlu etkilere sahip bu ilaçlar.

Kişi şizofreni hastalığından dolayı çok kötü bir durumdayken tedaviyi kabul ederek ve ilaç kullanımına devam ederek kötü durumdan iyi duruma gelebilir. Bu duruma örnek olarak kendimi verebilirim.

Ben hastalık kaynaklı çok kötü bir durumdaydım hastanelere yatırıldım, ilaç kullandım. İlk zamanlarda hasta olduğumu kabul etmiyor kendimi özel biri zannediyordum. Haliyle bu zamanlarda çok kötüydüm hem kendime hem de çevreme zarar veriyordum.

Tedaviyi reddettiğim zamanlarda kendimi dini kaynaklarda bahsi geçen Mehdi zannederdim, Allah'ın benimle ilham yoluyla konuştuğunu zannederdim ve iç seslerimi de Allah'ın ilhamları zannedip iç sesimin emrettiği her şeyi yerine getirmeye çalışırdım. Bahsettiğim bu zamanlarda uyuşturucu kullanmıyordum ama daha evvelinde kullandım ve uyuşturucu da bu kötü durumda olmam konusunda oldukça etkili bir rol oynamıştı.

Her neyse en sonunda hasta olduğumu kabul ettim ve ilaç tedavisine başladım. Başlarda bir kaç kez hastaneye yatırıldım. Sonra ise ayaktan tedaviye devam ettim. Evet artık eskisinden daha iyiyim o kötü durumdan bu iyi duruma ilaç kullanarak geldim.

Burada demek istediğim sizin de anlayabileceğiniz üzere ilaçların bu şizofreni hastalığı üzerinde olumlu sayılabilecek etkileri kesinlikle var.

İlaçların etkileri var fakat ne yazık ki ilaç bizleri daha kötüyken daha iyi bir hale getiriyor tamamen sonuca ulaştırmıyor ve tamamen iyileşmemizi sağlamıyor.

İlaçlara Bağlı Kalmayın

Bu hastalıktan kurtulmak için ilaçlar yeterli değil bunu herkes kabul ediyor. Ancak kişi gerçekten kurtulacağına inanırsa ilaçların ve Allah'ın yardımı ile kurtulabilir. ve ben buna inanıyorum bir gün iyileşeceğim.

Her neyse iyileşmek için ilaç kullanmaya devam edin ama ilaçlara bağlı kalmadan çareler aramaya çalışın. Hem ilaç kullanın ilaçtan faydalanın hem de bu hastalıktan kurtulmak için dua ile çözümler aramaya çalışın.

İnsanların hemen hemen hepsi bu hastalığın tedavisi olmadığını söylüyor. Bende diyorum ki sadece ilaç kullanıp ilaç kullanarak iyileşmeye çalışırsak ancak o zaman onlar haklı çıkar. Ama hem ilaç kullanıp hem de kulaktan dolma ve motivasyon zedeleyici sözleri göz ardı edip çabalamaya devam edersek bir gün mutlaka kurtulacağız.

Şizofreninin Tedavi Yolu Var mı?

Daha öncede belirttiğim gibi pek çok birey bu hastalığın tedavisi olmadığını söylüyor. İlaçlar ile de sadece hastalığın şiddeti azalıyor tamamen geçmiyor.

İnsanların tedavisi yok demesinin sebebi henüz hastalığın tedavi yönteminin bilinmiyor olmasıdır. Oysa bir şeyin bilinmemesi o şeyin var olmadığı anlamına gelmez.

Bir gün bilinmeyen ama var olan bu tedavi yöntemi ortaya çıkacak diye umuyorum. Böylelikle hepimiz bu elem veren hastalıktan kurtulma şansına kavuşacağız benim inanışım bu yönde.

İlaçların Yan Etkileri

Şizofreni ve benzeri gibi psikotik bozukluklarda kullanılan ilaçlar bazı zamanlarda insanı çok büyük bir ikilemde bırakabiliyor.

Bu konuyu açıkça ele almak gerekirse; ilacı içince hastalığın şiddeti azalıyor fakat ruh gibi oluyorsun. Adeta ayakta uyuyor gibi dolaşıyorsun etrafta. Birde çok ağır derecede uykusunu getiriyor insanı. Sırf bu etkilerden dolayı ilacı kullanmak istemiyorum pek çok zaman ama ilacı kullanmayınca da uyuyamıyorum. Bu yüzden mecbur ilacı kullanıyorum.

Eğer ilacı kullanmazsakta bu seferde hastalık geriliyor, hastalık belirtileri ortaya çıkıyor ve çok kötü hissetmeye başlıyoruz.

Bu durumda haliyle insanı ikileme sokuyor içsek ayrı bir dert içmesek ayrı bir dert. Benim gönlümden geçen ilaçsız olarak bu hastalıktan kurtulmak ama ne yazık ki henüz bunu başarabilmiş değilim.

Sonuç Olarak: Özetle sizlere son cümlelerimi söyleyeyim ilaç içmemenin sizde ne gibi bir etki bıraktığını bilmediğim için ilacı içmeyin diyemem sonra meydana gelecek tatsız durumlardan ben sorumlu tutulmak istemiyorum çünkü.

Benim ilacı içmeme sebebim artık ilaç olmasa da eski halime dönmüyorum ve eskisi gibi kötü hissetmiyorum. Bu yüzden ilaç içmeden de kurtulabileceğimi düşünüyorum. Ama eğer siz ilaç içmeyince kötü oluyorsanız ilaç içmeye devam edin ama sadece ilaç içmekle yetinmeyin bu illet hastalıktan kurtulmanın yollarını da arayın. Dua da edebilirsiniz size iyi hissettirecek ve faydası dokunacaktır.

Ama hiç bir şey yapmayıp dua etmek bir şeye yaramaz. Hem çabalayın hem ilaç için hem de Allah'tan yardım dileyin. İlaçlarla ama ilaçlara bağlı kalmadan çabalamaktan vazgeçmeyin. Her neyse umarım düşüncelerimi sizlere dosdoğru şekilde yansıtabilmişimdir. Hepinize iyi günler.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/ilaclar-sizofreni-hastaliginda-etkili-mi.html
 
Pek çoğumuzun iyi veya kötü olmak üzere bir arkadaşı bulunuyor ama ben hariç :D çünkü abartısız söylüyorum benim bir tane bile arkadaşım yok ve bu benim seçimim. Her neyse buna yazının ilerleyen kısımlarında değineceğim. Şimdi ilk olarak arkadaş seçimi yaparken nelere dikkat etmeliyiz bundan bahsetmek istiyorum.

İyi Davranışları ve Alışkanlıkları Olan Arkadaş Seçmek

Hepimizin aile fertlerinin istediği gibi kötü alışkanlıkları olmayan bir arkadaş edinmeliyiz. Tam da bu noktada kötü alışkanlık denildiği zaman akla uyuşturucu maddeler geliyor.

Evet doğru aile fertlerimiz bu konuda haklı uyuşturucu gibi kötü alışkanlığı olmayan bir arkadaş seçmemiz gerekiyor ama bu yeterli değil çünkü kötü alışkanlıklar sadece uyuşturucudan ibaret değil birde uyuşturucu, sigara ve benzeri gibi kötü alışkanlıkları bulunmayan ama hem kendisine hem de çevresine zarar veren bazı davranışları alışkanlık haline getirmiş olan insanlarda bulunmakta.

İşte bu yüzdendir ki arkadaş seçimi yaparken sadece madde kullanıp kullanmamasına bakmamalı her açıdan bizlere fayda sağlayacak bir arkadaş veya arkadaşlar seçmeliyiz.

Bizlere sıkıntı veren, hoşnut etmeyen, motivasyon zedeleyici sözler kullanan ve kıskanç insanları kesinlikle arkadaş edinmemeliyiz. Bizlerin işini kolaylaştıran, mutluluk ve kendimize güvenmemizi sağlayan sözler kullanan ve bizi sıkmayan arkadaşları edinmek daha mantıklı bir seçenek olacaktır.

Birinin İyi Bir Arkadaş Olacağını Nasıl Anlarız?

Bir bireyin bizler için iyi bir arkadaş olup olamayacağını hem bize karşı olan davranışları ile hem huy edindiği davranışları ile basit bir şekilde gözlemleyip anlayabiliriz.

Benim ergenlik dönemlerimde iyi arkadaş denildiği zaman akla hemen kavgamıza giren kişi olarak gelirdi. Yani bir kişi benim kavgama giriyorsa o kişi artık iyi arkadaş olarak sayılırdı. Bu durum ise saçmalıktan ibarettir.

Zira bir kimsenin iyi bir arkadaş olup olamayacağını kavga ve benzeri durumlar belirleyemez. Belirlese bile yeterli değildir.

Şimdilerde iyi arkadaş denildiği zaman akla neler geliyor bilmiyorum ama kendi düşüncelerime göre iyi arkadaş kavramından bahsetmek bir insanın bizim için iyi bir arkadaş olup olamayacağını belirtmek istiyorum.

İyi arkadaş bence , arkadaşının haberi olsa da olmasa da onun için iyilik yapan. Ona kendini iyi hissettirici sözler söyleyen, arkasından kötü kötü konuşmayan, onu koruyup kollayan ve savunan kişidir. Bu bahsettiklerimin dışında daha pek çok şey olabilir iyi arkadaşlık kavramını belirleyen ama benim aklıma gelen bunlar.

Evet bir kişinin kavgasına girmek onu korumak ve kollamak manasına gelebilir fakat sadece kavgamıza girdi diye o kişiyi iyi arkadaştan saymamız doğru olmaz. Zira kimse ona korkak demesin diye de kavgamıza girmiş olabilir.

İslamda Arkadaşlık Kavramı

İslam dininde de arkadaşlık kavramının önemi oldukça büyüktür. Peygamber efendimiz Hz.Muhammed(s.a.v) "kişi arkadaşının dini üzeredir"diye buyurarak arkadaşlığın önemini apaçık bir şekilde ortaya koymuştur.

Ayrıca yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de de iyi insanlar ile arkadaşlık kurmamız bizlere öneriliyor.

Sonuç olarak: umuyorum ki iyi bir arkadaş seçmenin bizler için ne kadar önemli olduğunu anlamışsınızdır. Birde arkadaş edinecek iyi davranışlara sahip bir insan bulamıyorsanız size önerim hiç arkadaşlık edinmeyin kimse ile ta ki iyi huylu arkadaş olabileceğiniz insanlar karşınıza çıkana kadar.

Yazının başında da belirttiğim gibi artık benim hiç arkadaşım yok ve bu senelerdir devam ediyor. Ben bizzat kendim yalaka ve yancı olarak nitelendirilen kişilerden olmamak için arkadaşlarımdan kendim uzak durdum ve onlar ile bağımı kopardım. Artık tek başınayım sadece ailem ve Rabbim var ve bu durumdan pek şikayetçi değilim.

Kötü arkadaşlarım olacağına hiç olmaması benim için daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/arkadas-secimi-nasil-olmali.html
 
Sinir ve sinirlenme sonucu gerçekleştirilen eylemler hemen hemen hepimizi yıpratan sebepler arasında yer almaktadır. Buradan da sinirlenmenin yani daha doğru bir tabir ile sinirlerimize hakim olmamamızın kötü bir şey olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Yapılması gereken şey sinirlensek bile sinirlemize hakim olmaktır. Aksi taktirde sinirlerimiz yatıştıktan sonra pişman olacağımız eylemleri kendimizi kaybetmemizden dolayı gerçekleştirebiliriz.

Dini kaynaklarda da müslümanlar için belirtildiği gibi "onlar sinirlendiği zaman öfkesini yutarlar" ifadesini bir hayat felsefesi haline getirmeli ve öfke, sinir gibi duygulara göre hareket etmemeliyiz. Sinirli bir anımızda öfkemize yenik düşüp sergilediğimiz yanlış bir davranış hem kendimiz hem de çevremizdekiler için geri dönüşü olmayan zararlara sebep olabilir bunu da mutlaka aklımızdan çıkarmamalıyız.

Kendi deneyimlememe göre söylüyorum sinirlendiğimiz zaman sinirimizi bastırıp öfkemizi yutmak gerçekten devamında insana çok iyi hissettiriyor ve motive ediyor. Böyle yapıldığı zaman aklımıza "sinirlenip onu kırabilirdim ama ben sinirime hakim olup yanlış bir davranış sergilememeyi tercih ettim" diye düşünce geliyor ve bu insana inanılmaz derecede keyif ve lezzet veriyor.

Yine aynı zihniyetle birde şöyle düşünelim sinirlenip karşımızdaki kişi veya kişilere zarar verici bir davranış sergilediğimizde bu seferde "sinirlerime hakim olmalıydım, keşke sinirlenmeyip onu kırmasaydım" gibi bir düşünce gelir ve deminki durumun aksine buda bizlere elem ve ızdırap verir.

Size iki durumdan da bahsettim. Sinirlenmek veya sinirlerimize hakim olmak tamamen size kalmış bir durum. Ben elem ve ızdırap duymak istemediğim için sinirlerime hakim olmayı tercih edip yanlış bir şeyler yapmıyorum ve her defasında da iyi ki sinirlenmemişim diyip kendimi iyi ve keyifli hissediyorum.

Bazıları ise bu durumu eziklik olarak algılayabilir. Oysa kişinin sinirlerine hakim olmayı istemesi bütünüyle kötü şeyler olmayı istememesindendir eziklikten değil. Ben eminim ki sinirlerine hakim olmayı bilen kişi olurda sinirlerini kontrol altında tutmayı bırakmayı isterse pek çok kişiden daha fazla zarar verici olacaktır. Çünkü içinde biriktirdikleri vardır.

Bu durumda sinirlerimize hakim olmanın ve bu doğrultuda metanetli hareket etmenin eziklik olmadığının göstergesidir.

Yazının Kaynağı; https://www.ferhatarslan.net/2021/05/sinirlerimize-hakim-olmak_29.html
 
Doğru bir tespit, erkek aşk acısını kadınlardan daha fazla çeker.

Buna en somut toplumsal örnek deney de diyebiliriz,
özellikle Z kuşağı öncesi erkekler arabesk şarkılarına yoğun rağbet ettiler,
şöyle diyelim; acılarını Müslüm, Orhan, Ferdi, Bülent vb. sanatçıların
aşk acısına mahkum olan figürü anlatan şarkılarını hep sevdiler dinlediler.
Özellikle varoş kesim ki, elit kesim varoş olarak doğsaydı aynı şeyi yaşardı herhalde.
Duygusalız evet, hatta galiba beynimiz bile kadınlardan farklı çalışıyor olabilir.
 
Üst Alt