Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[caramel84] Sessiz Nöbetçi

Standart menü sevdalar...

İnanın yapabilirdim.

Tamamen bana kalmış bir adamla yeniden yol alabilirdim.

Bir çok hemcinsim gibi gerçeği görmezden gelip "kazanmış" rolü yapabilirdim.

Ama beceremedim.

Kendime yalan söyleyemedim.

Standart menü sevdalardan vazgeçtim.

Ve bir karar verdim; zor olsa da, aşk denizinde kendi serbest sitilimle

yüzeceğim...
 
Ben seni ne kadar sevdiğimi başka erkeklerle karşılaştığımda anlıyorum.

Bazen senden daha yakışıklı bulduğum erkeklerle karşılaştığımda bakıyorum da, hiç birisini seni sevdiğim gibi, seni sevdiğim kadar sevemeyeceğime yemin ediyorum. Sende öyle bir şey var ki, hiçbirinde bulamıyorum...

Bu öyle bir şey ki, işte bütün kaygılarım senle birlikteyken yok oluyor.

Ruhum bir şifa, bir huzur buluyor!

Dudaklarını gözlerime deydirdiğin an bütün varlığımın koşa koşa gelip ruhumda toplandığını, orada seninle buluşmaktan mutlu bir şekilde kaldığını hissediyorum.

Hele şuan düşünüyorum da ben dünya da senden başka hangi erkekle olsaydım hiç biriyle senin gibi olamayacaktım; seninle olduğum gibi böyle ruhuma kadar. canıma kadar içten...

Güzellik karşıda değil, onu gören gözdedir.Ne mutluki sana içindeki sevgi pınar olmuş taşmış, bu duygular senin, başkasının duygularınla oynamasına asla izin verme, sevgiyi karşı cinsle asla sınırlandırma.

Ne yazıkki hayat acımasız, bazen sevdiklerimizi elden kaybediyoruz, bu bazen kaza bazen hastalıktan, ölüm olabiliyor.Sevdiğimiz kişilere sevgimizi haykıralım, yarın cok gec olabilir cünkü.Herşey gönlünce olsun.
 
Kırılışlar...
Bir kadının bir adamı,bir adamın bir kadını,kendini idam edebilecek kadar çok sevmeleri..
Tövbeler...
Bir daha yapılacağını bile bile edilen binlerce yeminler..
Bir valiz dolusu gözyaşı..
Gözüme hasret kaçtı deyip saklanmalar...

Kime elimi uzatsam,Tutmamak için düşünmedi bile !
Kime dokunmaya kalksam,itmek için düşünmedi bile !
Kimi yüreğime katıp kaçmaya kalksam bu şehirden,dur demek için düşünmedi bile !
Kime sarılmaya kalksam,Gözlerime bakabilecek kadar yorulmadı bile !
Peki ben kime elimi uzatsam ?
 
Yine şizofrenik nöbetlerdeyim, anlam veremiyorum aslında pek ne nöbeti olduğuna..

Yemek yiyemiyor, düşünemiyor, kolumu dahi kaldıramıyorum..

Masamda tek başıma oturuyorum, arada bir iyi saatte olsunlar misafirliğe geliyor.

Hepsiyle tek tek tanışıyorum. Çok fazlalar... Gri bulutlar gibi gözlerimin önünde durmadan daireler çiziyorlar... Midemin bulandığını söylüyorum...

Bir tanesi elimi tutuyor..”Anlat bana” diyor...

Ağlamaya başlıyorum, korkularımdan bahsediyorum... Acı çekiyorum...Dudağımda bir yanma var...Çok sıkılmışım uçuk çıkmış...

Neden ben diyorum, her defasında neden ben...

Kendimi hep birilerini hayata döndürürken buluyorum..

Beni hayata döndürmek için kimse çaba sarfetmiyor...

Bu aralar içimdeki çocuk hep ağlamaklı..

Hep yorgun, kırgın kızıyor bana...

Elimdeki sevgiyle okşuyorum başını.

Yapma diyorum sen bari yapma...

Görüyorsun halimi...

Neden yapıyorsun bunu ikimize diye soruyor..

Görmüyormusun kendinin bile ne kadar aç olduğunu...

Sonra çekip gidiyor...Çok kızıyor bana... biliyorum..


Bırak kendini hayatın akışına...
Ben sen oldum neden farkında değilsin,
Beyninden kalbinden düşüncelerinden ne geçiyorsa ben olmuşum.. ruhum dolmuş vucuduna.
Göremiyorsun... Görmek istemiyorsun...
Çok küçüğüm sevgine ilgine ihtiyacım var.
Canımı acıtma artık. Gel hadi tut elimi...
 
"Geçecek bi tanem geçecek. Her şeyin geçtiği gibi. Kıyılarına vurup duran bir deniz var içinde. Durulacaksın."

Ne anlatmalıyım sana. Yüreğim acıyor. Ellerim sıyrık içinde... Yenildim. Yine bilmem kaçıncı kez yenildim.
Yeminlerim, asık yüzlü kararlarım, asla olmazlarım....... hiç biri kar etmedi. O, gelişi hep bilinen ama çaresiz
teslim olunan kasırga gibi. Direnmeyeceğim. Bir idam mahkumu gibi teslim olacağım.

Kimse yok, ellerimi bırakma, düşeceğim..."

Gece kanıyor sessiz ve derinden. Yüreğim iki parça, ay gibi. Ellerim kanıyor, sar onları.
Ellerim sana kanıyor, tut onları.......tutabilirsen. Sorularına cevap alamamayı sevmezsin ya,
aslında hep cevaplarını bilmediğim sorular var hayatta. Durmadan onları soruyorsun.
Oysa konuşacak ne çok şey var. Şu huzursuz insan kalbinin sukun bulduğu cennet bahçelerinden
söz etmek isterdim mesela. Kalbim sakinleşirdi belki.Sonra masallardaki peri kızlarından bahsetmedik.
Hani hep bir sırları vardır da ifşa ederlerse bir güvercin olup uçup giderler.
Gülüyorsun içinden, "Peri kızı mı sanıyor bu kendini?", diyorsun. Biliyorum. Ama sen bilmiyorsun...

Hayat; benim için boşlukları doldurabilme becerisi

Geceyi kanatıyor bakışların. Sessizce iniyor üstümüze rahmet. Taa derinlerde kimsesizlik. Ben mi?
Ben boşlukları dolduruyorum; boş sandalyeleri, boş saatleri, fill in the blanks'le belirtilen kelime arası boşlukları,
avare boş gönülleri... Eyvallah etmiyorum ne sana, ne neon ışıklı hayatlara ya, yine de bir parçam kalıyor orada.
Çekilmiyor hayat ya da çekemiyorlar bizi, bilmiyorum. Boş ver. Saçlarını okşayıp, dudağındaki tebessüm oluyorum,
usulca kalbine dokunuyorum sonra.

Ey aşk! Son hamleni yap şimdi. Hazırım...

Yoruldum. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibiyim. Çırpındıkça daha hızlı, daha hızlı düşüyorum.
Tutunmaya çalıştıkça parçalanıyor ellerim. Ey aşk, hadi gel! Buradayım. Yeter uykusuz gecelerim,
yürek çarpıntılarım, kor gibi yakan hasretlerle geçen günlerim.
Ne mümkün sevgili ve ne mümkün toprak.

Ey aşk! Hazırım. Son hamleni yap şimdi....
 
[SIZE=5]Hayat yaşandığı kadar vardır; Ötesi ya hafızadaki hatıra Ya da hayaldeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde tanıyorum; Yaşamak mümkünken yaşayamamış olmakta...[/SIZE]
 
[SIZE=6]Canım çok sıkılıyor...... Bir ara geçer miii???????????[/SIZE]
 
Ben yine gün gelir herkesin aklında
sabahlarım...

Sarmış bedenimi yalnızlığın soğuğu,
Bırakmış sevenlerim gitmişler uzaklara doğru.

Unutulmaktı fobim ben şimdi onu yaşıyorum.

Kırılmışım insanlara ,sevdiklerime.
Belki benim sevmeyi bilmeyen,
Belki onlar sevgiyi anlamayan...
 
En adi kıskançlıklar gördüm, kavgalar, zulümler, işkenceler, en ucuzundan kirli çamaşırlar, paçavralar, çamurlar, irinler, çirkefler gördüm. Seni tanıyıncaya kadar dinlediğim çatlak sesli bir plaktı, berbat bir filmdi seyrettiğim. Seni görünceye kadar kötülükten yana ne varsa tanıdım,çirkinlikten yana ne varsa gördüm. Tut ki bir kum çölündeydim, kızgın bir güneşin altında susuzluktan çatladı dudaklarım. Şimdi senin dupduru kaynağına eğilip su içerken varlığının paha biçilmez değerini daha iyi anlıyorum. Yokluğunu bu kadar derinden tatmasaydım, varlığının eşsiz anlamına varamazdım. Tut ki yıllarca süren bir geceydi senden öncesi. Güneşsiz aysız, yıldızsız bir gökyüzüydü. Kupkuru bir eski deniz kalıntısıydı. Çekilmiş bir nehir yatağıydı. Senden önce bir gün seni bulmak ümidiydi beni yaşatan. Tohumun yeşermek icin yağmuru, çiçeğin açmak için güneşi beklediği gibi bekledim seni. Nasıl bir nehir denize kavuşmak için uzak mesafelerden çağlaya çağlaya gelirse; işte ben de öyle geldim senin denizlerine.
 
Yeni bir hayat...

Bir şeylere adım atarken sonunda ne olacağını yeterince düşünüyor muyuz bilmiyorum; ama iyi olacak dediğimiz birçok şey kötü şekilde sonuçlanıyor. Aşklar dostluklar ve bitmesini hiç istemediğimiz hayatlarımız...

Gülücüklerle karşıladığımız güzellikleri, gözyaşlarıyla uğurluyoruz kimi zaman. Sonlanan herşey yeni bir umudun temsilcisi oluyor bizler için.

Yeni aşklar, dostluklar ve yepyeni bir hayat. Şuankinden çok daha güzel, yepyeni bir hayatım olacak mı acaba? Bekliyorum... Hiç umudum yok desem yalan olur. Az buçuk, kenarda köşede sıkışmış umutlarım var benimde. Hayallerim gerçekleşirse, işte o zaman anlayacağım ki yeni bir hayat gerçekten mümkün...
 
Yoksa büyüdün mü Artık küçük kız?

[FONT=Calibri][SIZE=3]
07_child_55566.jpg
[/SIZE][/FONT]

Bu gördüğüm sen misin, ne oldu sana böyle küçük kız, nasıl kıydın kendine?
Hangi duvarın dibinde kurşuna dizdirdin, o ele avuca sığmayan, o kartallar gibi yükseklerden uçan tutkularını?
Hani o pırıl pırıl bakışların, o kocaman gözlerindeki ışıklara ne oldu?
Hangi pazarda sattın, o bütün bedenini rüzgara tutulmuş yaprak gibi titreten saf öfkelerini?
Kim çaldı senden yüreğinin derinliklerinden kopup gelen kahkahalarını?
Nerede unuttun yüreğinin bütün gücüyle sarılmaları?
Nerede şiirlerin, nerede kaldı şiir gibi yaşamın, nerelere gömdün içinden kopan kıyametleri?
O engin kadınlığının üzerine geçirdiğin zırhın anahtarını nereye attın küçük kız?
Nasıl çıkarıp atabildin ruhundaki insanları mıknatıs gibi çeken o pozitif enerjiyi?
Kadehlerin kadife yumuşaklığında tokuşturulduğu dost sohbetlerindeki ışıldayan gülüşlerine ne oldu?
Küçücük mutlulukları bile “işte hayat bu” diyerek büyük bir sevinçle karşılayan sen, nasıl olup da vazgeçtin hayata asılmaktan?
Bir masum öğücüğü bile kutsallaştıran derin duygularını, ne çabuk kaldırıp attın içinde yarattığın çöp dağlarının bir yerlerine?
Ölüm bile korkarken senden bir zamanlar, nereden aklına geldi şimdilerde Azrail’le komşuluk senaryoları?
Kim öğretti sana kinden ve intikamdan kaleler inşa etmeyi, kim girdi kanına da nefret eder oldun, o her birini birer roman kahramanı kadar sevdiğin insanlardan?
Hangi tozlu raflarda unuttun, hayatı daha da şiirleştirmek üzere uykularını feda ettiğin projelerini?
Hangi hayat katilinden öğrendin, seni sen yapan yanlarına bir profesyonel gibi tetik çekmeyi?
Ne oldu da ağır gelmeye başladı sana, boynunda mahallenin delisi olduğunu haykıran madalyayı taşımak?
Kimler fısıldadı kulağına, daha otuzuna gelmeden hayata sırtını dönmen gerektiğini?
O kadar kolay mı olacaktı, çılgınlıklarını adsız bir mezara gömerek akıllı uslu bir kadın olmayı başarmak?
Nasıl kıyabildin aşka, kimler vazgeçirdi seni delişmen sevdalarından, hangi teoriyle ikna ettiler seni görkemli sevişmelerden uzak durmak için?
Hatırlıyor musun? Bir akşam vaktiydi ve o kocaman gözlerinle bakarken bana, “büyüme sakın küçük kız" demiştim sana.
 
Çok eksiğim bu aralar, bir açlık, bir istemsizlik, bir doyumsuzluk...
Herşey boş, yüreğim mayhoş, duygularım akşamdan kalma...
Sıcak bir yürek, sıcak bir el arıyorum dipsiz kuyularda..
Çok derin çıkartamıyorum yerinden, korkuyorum kendimden...
Saçlarım okşanmıyor, gözlerime bakılmıyor, yüzümde keşifler yapılmıyor..
Ellerim bomboş...Hep bişeyler arayışında kendini kandırıyor...
İçimdeki ben ağzını bozuyor basıyor küfrü,
Sıçayım böyle hayatın tam ortasına,
Oynamıyorum ben vazgeçtim bu oyundan,
Vazgeçtim, hani benim hayallerim, hani isteklerim
Hani benim gençliğim Anne?
Herşey güzel olacak değil mi Anne?
Hani sen dersin ya hep,”kızım herşeyin hayırlısını Allahtan iste”
Hayırlı olacak mı herşey Anne....
 
Dün gece bir bebeğin gözlerinde, gülüşünde, sevinç çığlıklarında ve kavrama refleksinde buldum kendimi...

Dün gece bir dost cümlelerinde buldum kendimi...

Bekle, sabret, üzülme benim için dene diyordu...

Dün gece bir çiçeğin yapraklarında buldum kendimi..

Suyla buluşmasında tekrar hayata dönmesinde buldum...

Dün gece çıplak bedenime buz gibi suyun deydiğinde buldum...

Sonra Annemin kucağında son bulan ağlama nöbetlerinde buldum kendimi..
 
Sana mucizeler vadedemem ama

“Sana mucizeler vaadedemem ama, mucize aratmayacak kadar çok sevebilirim
seni”

Bir sevda masalı bu… Yazmaya henüz başlamadım… İnsan yaşarken yazamıyor
bazı şeyleri, aynı kelimelerin arasında gidip geliyor…. Ne zaman yazmaya
kalksam hep aynı cümleler… Onun için, yazmaya başlamadım daha…Ama bu bir
masal… Bu bir sevda…

Ben seni sevdiğimde, aklım hür bir çocuktu… Ne istersem yapabileceğimi, ol
dersem olabileceğini, dünyanın ekseninde ömrümü geçireceğimi sanıyordum…
Ben seni sevdiğimde en çok kendimi seviyordum…Şimdiyse, seni…

Sana dair ilk cümlem -korkuyorum senden- di… O anki gülüşün hala
aklımda… Anlayamayan, hoşuna gitmiş, kafası karışmış bir gülüş…
-masalları sever misin?- demiştin bana, sonra da küçük kızının masal
kitabından bir masal okumaya başlamıştın… Ben de bu sevda masalını
yaşamaya… Masalları severdim, evet… Ama bunu sana söyleyemedim.
Korkuyordum senden… Şimdiyse, seni kaybetmekten…

Konuşamıyordum, anlatamıyordum, dinleyemiyordum, dizginleyemiyordum
duygularımı, içimde deli bir nehir gibi çağlayan aşkı tutamıyordum…

Yapamadığım çok şey vardı… Ama sevdim seni…

Sana mucizeler vaadetmedim… Ama sen, mucizenin ta kendisiydin… Ben de
seni mucize aratmayacak kadar sevdim…
 
Senden sürekli kaçmam gerektiğine dair bir his var içimde. Yüreğime sorsan çoktan kabullendi bu sevdayı ama mantığım kabullenemiyor. Gecelere sığınışım seni içimden atmak istemeyişim boşuna ben sırtımı çevirdikçe duygularım beni sana getiriyor. Senle birlikte hayatın tezatlarını da yaşıyorum. Seni göremediğim vakitlerdeki çırpınışım, gördüğüm vakitlerde bakamayışım, bir o kadarda sevdana tutsak oluşum.. Ben seni aklımdan atmak istedikçe kitap sayfalarına simanın kazınışı seni, bu yürekten atmamı daha da zorlaştırıyor. Issız dünyanda hangi fırtınaların koptuğunu bilmiyorum, tek bildiğim şey benim bu dünyaya girmek istemeyişim, aksine yüreğimin bunu isteyişi. Seni gözümün göremeyeceği bir diyarda olmayı isterdim. Belki daha kolay avutabilirdim bu yüreği, vuslata erişememe düşüncesi seni daha çabuk unuttururdu. Gece yatmadan önce okuduğum dualardan sonra daha az aklıma gelirdin. İlkin nasılda kandırmıştım kendimi, böyle saçma sapan bir duygunun oluşmayacağına dair. Yavaş yavaş kendimi kaptırmaya başladığım zamanlarda bile istememişti bu mantık seni. Ama aramızdaki uçurumların bu kadar olabileceğini tahmin etmemiştim. O yüzden yüreğim ne derse desin senden ve sana beslediğim duygulardan kaçışım devam edecek. Yaşamın kıyısının en uç noktasındayım sanki hayat bana zorlu sevdaları yaşatmak zorun damı? Mantığım kabullenmese de bu sevdayı, bazen durgunken birden gülümseyişimin, hayata sarıldığım zamanlarda diğer günü özlemle bekleyişimin, tek sebebi sensin. Ama yinede yanlış bir sevdaya tutuldum, gözlerimin ferini söndüren bir sevdaya...
 
Sen hiç amaçsızca yürüdün mü sokaklarda, hiç yollara vurdun mu kendini dile getirmeye utandığın sevdanı unutmak için.

Özlemlerinin ve sevilerinin aklına düşmediği bir rüzgarlı gün yaşadın mı? En soğuk rüzgarların bile içini serinletemediği zamanlar oldu mu?

Acıdan başka bir şey kazandırmayan sevdalara hiç yüreğini kapattığın zamanlar oldu mu, hiç açmamacasına?

Yinede gönül pencerenden bir kuş uçtu mu? Gurbetin tatlı zamanlarını yaşadın mı hiç, birde üstüne vuslatı. Demlenmiş bir çaydan aldığın anlatılmaz tadı, hiç hayattan aldın mı? Ve hayatın toplama ve çıkarmadan oluştuğunu düşündün mü, elde edilenin sıfır olduğunu
ne zaman anladın, hangi çağında kavradın?

Sen hiç sevdiğini unutmanın vicdan azabını çektin mi? Kimsenin seni anlayamadığı ve çözemediği bir zaman diliminde yaşadın mı? Olduğun yerin doğru yer olmadığını, doğru olan yere ulaşmanın imkansızlığını yaşadın mı?

Ömrünün ilkbaharını yaşayacağın yerde sonbaharını yaşadın mı? Sonunda gerçekten sevmeye değer birini bulduğunda onu kazanabileceğin günün kaybedebileceğin gün olduğunu idrak ettin mi, bu yüreğine işledi mi hiç? En umutsuz zamanlarında yaradana sığınıp ağlayarak dua ettiğin zamanlar oldu mu?

Herkes seni unuturken, dualarının cevabını yollayan, senin şükre ulaşmanı sağlayan yaradanın, seni unutmadığını ne olursa olsun, hayat boyu yanında olduğunu hissettiğin zamanların oldu mu?

En fırtınalı zamanlarda büyük bir ağacın yıkıldığına şahit olurken, küçük bir fidenin buna rağmen dimdik bir şekilde ayakta kalabildiğini gördün mü? O vakit hayata karşı verdiğin mücadelenin bir hiç olduğunu anladın mı, küçük fidenin verdiği mücadele karşısında...
 
Köprüler söküldü…
Gök ikiye ayrıldı…
Ve ben suları ateşe verdim o gece…
Yangın, yangın olduğunu anladı; ben yanmayı öğrendim. Kızıl bir aşktan çıkan mavi alevlerle örselendi ruhum ve farkına vardım, ruhumu örseleyen aşktan bedenimde tek bir çizik kalmadığının. Damarlarımdan dışarıya sızdığını hissettiğim şey, kan değil ‘aşk’mış…
Bir yanımdan ‘ben’ sızdım, bir yanımdan ‘aşk’ sızdı. Bir masaldan başka bir masala geçerken atılacak farklı bir başlıktı bu uğurlama. Gömdüm içimde zamansız büyüyen çocuğu, sade bir törenle uğurladım içimden. Biraz toprak, biraz ‘ben’ ve bir şiirle örttüm üstünü.
Göğü kucakladım; sevdam ve gökyüzü sığmadı kucağıma. Suya verdim deli sevdayı. Dalgalar her vurduğunda yüreğimin kıyısına, ben denizi anladım; deniz deli sevdayı anladı. Korktu rüzgarını, tuzunu yitirmekten; korktu çaresizce kayalıklardan merhamet dilemekten; korktu asi deniz bana benzemekten. Yitirdiğim bütün aşklarıma ağladım. Hepsi benim oldu sandım ve çok sonraları anladım sadece yol üstündeki bir liman olduğumu. Anladım ve bir kez daha sevdim yüreğimi; bu kadar insana aşkı öğretip her giden aşktan sonra ayakta kalmayı becerebildiği için. Sağol yüreğim, dedim; sağol…

Ben artık suya yazıyorum şiirlerimi. Sadece rüzgar için ağlıyorum ve yakmıyorum canını ateşin; ateş ateşliğinden utanmıyor. Yolculuklarda fark ettim hayatın yazılmış bir piyesten farksız olduğunu. Açılan perde hep aynı; ama farklı zamanlarda kapanıyor, tıpkı yol üzerindeki mola yerleri gibi. Her otobüsün mola yeri ve zamanı farklı; ama hepsi durmak zorunda. Bizler için perdelerin kapanma zamanı farklı. ‘Aşkta kötü oyuncularız, yazılmış senaryoları iyi oynayamıyoruz.’

O gece uğurladım tenime değen birbirinden farklı her damla teri. Kirli bir çamaşır gibi sıyırırken omuzlarımdan o terlerle birlikte gitti içimden biri. Oturup dünya dedemin kucağına, ağaran sakallarını sevdim. Bir yıldıza göz kırptım, bir bulutla seviştim o gece. Helalinden temiz bir günah daha yazdırdım kendi ellerimle amel defterime, temiz bir günah daha… Huysuz yosma bir fırtına çıktı o akşam, sevmedi beni, sevemedim onu. Savurup attı beni bilmediğim karanlık diyarlara.Bir yosmadan aşkı yosmaca yaşamayı öğrendim.
Aldatıldım, her aldatılışta nasırlaştı yüreğim. Nasırlarım her sızladığında acıyı öğrendim. Aldatmayı ve sırtımdaki kambura meydan okurcasına ayakta dimdik durabilmeyi. Kahrolmayı da öğrendim, kalleşlikte ustalığı da. Ben bütün aşklarımın üstünü şiirle örttüm ve her giden aşkımla bir şiirimi toprağa gömdüm.
Köprüler söküldü…
Gök ikiye ayrıldı…
Ve ben suları ateşe verdim o gece…
Yangın yangın olduğunu anladı,ben yanmayı ve her aşktan biraz daha âşık ayrılmayı…
 
«BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN»

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Hey gidi nazım hikmet nasıl bir aşk yaşadın nasıl bitirdinki böylesine içli dokunaklı sitem dolu ancak içinde hala aşk sevgi dolu bir şiir yazdın...
Şiir tadında yaşadım hep aşkları, kendi yerime koydum karşımdakileri...
Ama gördüm ki öyle olmuyormuş,
Şiir boşuna, kendi yerine koymak çok boşuna...
Ne maddi ne manevi...
Kalkıp nesin ki sen, ne verdin ki beceriksizliğinden başka denebiliyormuş..
Ben ortada dımdızlak kalırken,
Sen yeni hayatlara, yeni ilişkilere, yeni umutlara yelken açacaksın..
Aşk demiyorum ama, aşk senin için başka.
Aşk senin için daha oluşmayan kelime ve hayatlardan ibaret...
Diyeceksin işte, bana dediğin gibi başkalarına da..
Şununla görüşmüştüm ama yok bana göre değil..
Araya 2-3 cümle yaşandı bitti...
 
Elveda Birtanem Bu kez Elveda...

Elveda bir tanem, bu kez elveda…
Her şeyi anlatıyor bu kelime,
Gidiyorum, kalamam bir an bile.
Acı çekiyor bedenim, kanıyor yüreğim,
Ben senin uğrunda ölecek kadar deliydim.
Hiç anlatamadım, hiç inandıramadım!!
Seninle bir türlü konuşamadım..
Sessiz feryatlar yüreğimden yükseldi semalara.!
Elveda bir tanem, bu kez elveda…
Elveda!
İşte söyledim beklediğin, istediğince!
Olamadım seninle, düşlerimde bile.
Hep seninle paylaşmak istedim duygularımı,
An be an yaşadım yarın planlarımı.
Gün geldi tıkanıverdi sevginin can damarı.
Bu coşkunun bedeli yok olmak mı?
Kesildi soluğum, sarhoşladım bir anda.
Çıkmıyor benden ne bir ses, ne bir seda..
Elveda!
Elveda bir tanem, bu kez elveda…
Geri dönüşü olmayan yola girdim şimdi,
Gönlümdeki fırtınalar zamansız dindi.
Güneş doğmayacak sabahlarıma bundan sonra..
Gökyüzü ağlayacak nasılsa.
Sen gündönümü yaşamak istediğimdin..
Sen dilimdeki türküydün, şiirdin, güzelliğimdin..
Bir sana tutkulu olmuştum tüm zamanlarda..
Noktayı koymak gerekiyordu bir gün mutlaka..
Elveda!
Elveda bir tanem, bu kez elveda…
Ayrılıkları anlatan kelime,
Sessizliğe gömülüyor akşamlar sen düşünce gönlüme..
Acıyor bedenim, yok olurken umutlar,
Tüm zamanların isyanları başlarken yüreğimde,
Oynandı bitti bu oyun, kapandı şimdi perde.
Bir gün gelecek belki yeniden çiçeğe duracak.
Zamanı yakaladığımda, gün benim günüm olacak.
Senli düşlerim, anılarımda kalacak,
Sileceğim gönlümden seninle ilgili ne varsa,
Apak bir sayfa açacağım, kirlenmişliklere inat!!
Yok olacaksın bende, bu saatten sonra..
Yarın çok geç olacak, bunu anlayacaksın..
Yaşamın vedalarla dolacak, her yeni kavuşmada..
 
Her sabah uyandıgım gün ısığındı,kücük dünyama sızan aydınlıgın kendisindesin.Geldiginde apaydınlık kaplanan gözleri,gittigin vakit en koyu karanlıklara düser biliyor musun?

SEN NERDESİN BENDE BİLİYOR MUSUN?

Gün boyu yasadıgım her dakikayı gösteren sol yanımda tasıdıgım saatimin akrebindesin.Her gösterdigi anda seni özlerim her saniye gecişinde sensizligi cekerim.Bu nekadar zordur sana atan yüregimde biliyor musun?

SEN NERDESİN BENDE BİLİYOR MUSUN
Kalemimin ucundan damlayan siir tadıyla her bos kagıda yazılan en güzel kelimelerdesin.Ne kalemim yazabilir ne kelimeler anlatabilir ifade zorlugu cektigim en yogun sevgimdesin bendeki seni anlatmak nekadar zordur biliyor musun?

SEN NERDESİN BENDE BİLİYOR MUSUN?
Her gece dalmak istedigim uykulara inat beynimin her hücresini kaplayan düsüncemdesin.Uyumaya calıstıgım en pembe düslerimdesin.Sensiz yasadıgım rüya aleminin her defasında benim icin kabus gibi oldugunu biliyor musun?

SEN NERDESİN BENDE BİLİYOR MUSUN
Sen benim icime cektigim nefessin.Bunu böyle bilipte aldıgım nefesi bosluga üflemek nedemek biliyor musun?

SEN NERDESİN BENDE BİLİYOR MUSUN?
Gözlerimde,ellerimde,yasadıgım her saniyemde,bugünümde,yarınımda,aksamımda.Yanlız odamı kaplayan duvarların yankısında sana hissettiklerimi sana olan özlemimi bir kagıtlara siir gibi birde o duvarlara her gece haykırdıgımı biliyor musun?


SEN NERDESİN BENDE SİMDİ ANLIYOR MUSUN...
 
Sen Nerdesin Bende Biliyor musun ? harikaaaaa caramel çok güzel yazmışsın yüreğine sağlık...Diğer yazılarını da beğenerek okuyorum kalemine ve yüreğine sağlık...Sevgiler...
 
Canım çok güzel yazıların var...Duygularını ne kadar güzel dile getirmişsin böyle...
Etkilenmemek inan elde değil... yazılarının devamını bekliyoruz...
 
insan susar ya bazen susuşları aslında çığlığıdır bunlarda benim çığlıklarım...
saolun...
 
..üstat, beni müsait bir şiirde indir...


bugün bir şiir bile uğramadı yanıma
sana uğradı mı bilmiyorum
pencere kenarında yağmuru seyrettik yalnızlığımla,
balkona astığımız düşlerimizi içeri aldıktan sonra

kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim../..ayrılırken
ama sen herkesin öğrettiğini yineledin
şimdi aşk../..inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda

deniz kabuklarından bir mumluk yapmıştım sana,
vermeye zamanım olmadı
şimdilerde içinde yakıyorum,
sesini duyuramayan kelimelerimin yorgunluğunu
biliyor musun../..bilmem
sen cümlelerimin 1. Kordonuydun


Ne istediğini bilmeyen serseri bir mayın gibi ordan oraya savruluyorum...
Biri üzerime basarda patlarım diye bekliyorum...

Gecenin bir yarısı kendimi sokakta bulurken,
Haykırıyorum sana... Bağırıyorum avazım çıktığı kadar...

Hangi mezara gömdün beniii...
Hangi dipsiz kuyuya attınn..
Hangi şehirde sattınn..

Senin için göze aldıklarımı bilseydin,
Hayatımı hiçe saydığımı,
Severmiydin benii??
Özlermiydin??
Yüreğimi okşarmıydın...

Ağlayarak dizlerimin üzerine düşüyorum...
Önümde duran biri var..
başımı kaldırıp bakıyorum..
Teyzem gelmiş...
"Kalk hadii..." diyor
Anlıyor benii...
Susuyor...
Benden iyi tanıyor seni...
 
Bazen aşk gider... ve hayatta gider onun peşinden terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın bir sabah uyanırsın ki gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir.

Aynada tek parça görünen bedenin aslında lime limedir nefes diye içine çektiğin ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır her sabah ölmeyip neden uyandığına lanet edersin bazen aşk gider önünde bir kadeh rakı küllükte bir ölüm dolusu izmarit öylece bakakalırsın arkasından..kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır zaman dursun saatler hiç geçmesin istersin tanrım ne olur gerçek olmasın ne olur güneş doğmadan geri dönsün teninde baksa tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki hiçbir şey sormam ona bu geceyi yaşanmamış sayarım unuturum yeter ki aşık olmasın...içimde durmaksızın çığlık atar dualar ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın tanrı bile gider peşinden sonra sabah olur güneş doğar aşkın gelmez bir türlü bir gecede değişir ömrün o bir türlü inanmak istemediğin kader seninle alay eder gibidir...ömürünü adadığın yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede başka bir hayata karışmıştır işte bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur İNANAMAZSIN!

Bazen aşk gider..Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın... Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları...
 
Bayram var kalp ülkemde nicedir...

Sevgi, Aşk, Özlem dolu kıyafetler giydirdi annem,

Herkesin elini öpecekmişim sıkı sıkı tembih etti...

Kendi elimi öptüm önce,

Bir şey hissetmedim,

Sonra Sevgilim geldi,

Öptüm elini...

Güldüm halime...


Özlemişim yazmayı...
 
Üst Alt