Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Fotoğrafların Diliyle Gündem (2)[Hadi Konuşalım/KADIN]

Sayın Baben ,
şiirde'' azmış rafine histerik bir kadının'' duyguları dile getirilmiş.

Kötülerin olmadığı bir dünya düşünemiyorum ve seni çok seviyorum biliyorsun değil mi!!!
yazmışsınız Andante,burda 'seni Erol Taş Bayke, kötüde olsan seni seviyorum'' anladım ..

kadın diyince ilk aklıma gelen kelimeler;
hırs,lider,sinsi,akıllı,mantıklı,fırıldak kelimeleri geliyor belkide bu
özellikleri olan kadın miilletini tanıdım..

Türk sinemasındaki ,mutlu sonlarıda sevmem zaten
saf ,iyi niyetli esas kadın kazanmış gibi gösterirler..
kötü kadın kazansın,isterim .
hak edeni hayatıma sokarım ,
hak etmeyenin hayatına sokarım cinsi kadını severim.
öbürünün esas kadının
salak safiye hallerine kızarım.
SEVGİLER.. :D
 
Sevgili baben senin soruna yanıt vereceğim ama önce bayanlar diyerek ikinci baharın yazısına bir cevap vermek istiyorum.

Sevgili ikincibahar farkında olarak ya da olmayarak, pek te önemli değil, önemli bir konunun kapısını aralamışsın.

Herşeyden önce sevginin katagorize eilmesine karşıyım. Sevgi de nedenlere alışığız. İyi de bu nedenler ortadan kalkıncada ortada sevgi falan kalmıyor. Oysa sevgi çok farklı bir kavram nedenlerden çok nedensizliğiyle devamı olabilen bir olgu bana göre.

Bu birinci aralık.

Ama konumuza uygunluğu açısından bir ikinci aralık daha açılıyor yazdıklarınla. Farkındaysan bu konun başlangıcında kadını nasıl tanımlayabiliriz ki diye başladık...

Gerçekten tanımlamaya çalışmak sınırlayan bir şey. Burada farkında olmadan alıştığımız kadın tiplerinin dışındaki kadınlara giriverdik Lale Belkıs la. Bana soracak olursanız bu tipler hiç te küçümsenmeyecek kadar çok aslında dünyamızda. Hatta daha ,ileri gidip her kadının doğasında bu yapının olduğunu, ama yüzyıllardan beri kulağımıza fısıldananlar yüzünden sakladığımız ve derin bilinç altına attığımız bir yanımızdır desem bana karşı çıkarmısınız acaba?

Kesinlikle bu kadın konusu bittikten sonra erkekleri de ele alalım. Ama kadın kolay kolay biteceğe benzemiyor. :D

Burada kötü kadın olarak ele alınan, tanıtılan Lale Belkıs tiplemesi kadının doğasındaki sahip olma, elde etme,elinde tutma, gibi aslında erkeklere özgü sandığımız ama insan olarak bizim de doğamızda olan olgulardandır.

Lale Belkıs bu kötü kadın tiplemesiyle kadınlığını kullanır.Yani dişiliğini kullanır. Kullanmayan varmıdır acaba? Kullanamayan kullanmayı bilmeyenler olabilir ama inanın bana her kadın doğası gereği kadınlığını kesinlikle kullanacaktır. Herkese olmasa bile birilerine ama kullanacaktır.

Bunu son derece doğal şekilde yapan kadınlara biz kötü kadınlar diyoruz.Kötü kadın lale, kafasına koyduğunu binbir entrika yaparak kesinlikle elde eder.Geride gözü yaşlı hanım tipler bırakır, ve kaderine boyun eğen, günün birinde ilahi adaletin er geç oluşacağına inanan nayır nolamazlı kadınlar.

Türk filimleri der geçer ve çoğunlukla alay ederiz ama inanın bana alıcı gözle çevremize baktığımızda kadınların büyük bir çoğunluğunun bu tiplere yakışır şekilde davrandıklarını da görebilirz.

Burada doğruyu yada olması gerekenleri konuşmuyorum şimdilik. Sadece var olanların bir değerlendirilmesi olarak ele alın bence bunları.

Buradan yola çıkarsak kadınlara özgü bu kötü kadın tiplemesinin aslında erkekler için hiç te fena bir şey olmadığı ve doğanın bir yapısı olduğunu kabul etmek düşüyor bizlere.Ama aynı şekilde kötü adam tiplemesi Erol Taş lar yada Tecavüzcü Coşkunlar kabul edilemezlerdendir. Ne kadınlar tarafından ne de erkekler tarafından kabulu hemen hemen yoktur.

Ne garip değil mi? Kötü kadın tiplemeleri bile aslında hoşumuza gidenlerdendir ama erkeklerin kötü tiplemelerine her iki cinste rıza göstermez aslına bakarsanız.

Kötünün tanımında, erkekler için doğasına uygun bir cinsellik oluşabiliyorsa kesinlikle iyidir de ondan. :D

Yoksa sevgili ikincibaharcım kötü kavramı genel anlamda kabul edilemezlerdendir. Bu sebeple sevgili bayke, Erol Taş tiplemesine rıza göstermeyecektir bana soracak olursan. En iyi ve doğru cevabı o verir, bekleyelim versin derim ben. :D

Baben im,

Kadınların çoğu salaktır kardeşim. :D Dayak yer ve bunu sevgi olarak algılar. Hiç sevmese erkek, kadına neden kızsın ?, onun iyiliğini istiyordur mutlaka.Sevgi sözcüklerine de ne gerek var , şımarır sonra kadın başa bela olur.

Bunu kabullenmek ve bu duygu ve düşünceyle yaşamak son derece ilginç olmalı vallahi ben bilemeyeceğim. Bu koşula göre hiç sevilmediğim ortada diyorum başka da bir şey demiyorum. :wink:
 
Kadınların çoğu salaktır kardeşim. Dayak yer ve bunu sevgi olarak algılar. Hiç sevmese erkek, kadına neden kızsın ?, onun iyiliğini istiyordur mutlaka.Sevgi sözcüklerine de ne gerek var , şımarır sonra kadın başa bela olur....
sevgılı andante bu dedıklerıne bende bısey ekleyeyım:kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksık etmeyeceksın.... dıye bı zıhnıyet malesef var....

turk fılmlerındekı kötu kadın karakterlerı gercek hayatın ıcınde gercekten de var.örnegın sitede acılan bı form vardı kadın kadının düşmanımı dıye... evet düşmanı hemde en büyük düşmanı.
iş hayatında özel hayatında heryerde kadın kadının en büuük düşmanıdır .cinsellıgını işvesını cılvesını ön plana cıkararak bı erkeğe sahıp olan yada iş hayatında istedıgı yerlere gelen kadınlarımız yokmudur?vardır..
aman yanlış anlasılmasın hemen ben her kadın böyledır demıyorum.ama malesef böyle olanlar vardır dıyorum....
 


hiç kimse ya da hiç bir şey salt iyi yada salt kötü değildir. şu meşhur yingyang resminde anlatıldığı gibi.
filmlerde erol taş salt kötüdür, ediz hun ise salt iyi.. benim adamım önder somerdir :) kötü ama kibar, aristokrat, sevenleri ayıran bi zampara ama onurlu bi yenilgiyi hazmedebilen geri çekileceği zamanı bilen, dolap çeviren ama şiddette baş vurmayan...
bu dünyada nasıl süpermanler, batmanlar, örümcek adamlar yaşamıyorsa ve onlar sadece film kahramanlarıysa ediz hun'lar erol taş'lar da yok. bu dünya genelde önder somer'lerin dünyası.
bi de artık günümüzde cinsellik zor ulaşılan bi tabu değil. erkekler sexsin ötesinde de artı bişeyler arıyor kadında. "modern" yaşam kadının en büyük silahını elinden almıştır.
ve diyorum ki toplumun kolay kadın olarak gördüğü, naz, niyaz yapmadan cinsel becerisini hemen sergileyen kadın bence en dürüst kadındır.
-lan ben istiyom sen istiyon daa ne süründürüyon beni..?
sinir olurum bu kafadaki kadınlara. şuna benzetirim bu olayı. uzun yoldan bi misafirin gelmiştir eve, bilirsin karnı açtır..yemekler pastalar kekler yapmışsındır onun için.
- ay ben tokum ,niye zahmet ettin vs vs der naz yapar..
- ye zıkkımlan işte aç olduğunu biliyorum bende açım seni bekledim dememek için kendinizi zor tutarsınız. sizce hangisi dürüstlüktür?

diğer konu: dayak düşkünü kadınlar(!) benim naçizane yorumum şöyle. erkeğin kadını dövmesi bi güç gösterisidir..bazı kadınlar zaman zaman bu gücü hissetmek ister çünkü bilir ki o güç aynı zamanda onu koruyan güçtür. 29 ekimde tankların, topların, askerlerin ana caddede resmi geçit yapıp güç göstermesi gibi bi şey..onları seyreden halk gurur duyar..bilir ki o güç zamanı gelince kendini düşmanlara karşı koruyacaktır.


İYİ VE KÖTÜ
Biliyorum, çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten. Birçok kötü, hatta alçak tanıdım. Çoğu neşeli insanlardı. Hiçbirinde çekingen bir ruh haline rastlamadım. Kötüler
atak, iyiler pısırıktır, etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekârlardır. Hepsi paldır küldür konuşan, ağız dolusu gülen insanlardır. Çünkü sahtekâr, sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur. İyi, sıkıcıdır. Kadınlar iyiler e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden.

Zaten aşk, denen altüst oluşla ancak bir üçkâğıtçı basa çıkabilir. Aşkın tadını çıkaramaz iyiler. Onlar sarılıp sessiz bir uzanmayı aşk zanneder. Tekdüzedirler. Yavaştırlar.. Sessiz ve efendi bir insan cümlesiyle tanımlanan bir iyilik kolaydır. Sahtekârlık daha zordur, maharet ister. Zeki, hızlı ve atak olmalıdır.

Enerjiktir. (Tabii kötü kötüler konumuz dışındadır. Yani hem, salak hem kötü olmaya çalışanlar için düşünmeye, yazmaya değmez.) üçkâğıtçı... Sahtekârın en sempatik, en başarılı şekli. İyi bir hatiptir o. İnandırıcıdır. Konuştuğu zaman etrafındaki tüm iyi ve dürüst insanlar ağzının içinde kaybolur. Hem çok iyi fıkra anlatır hem hüznün tüm renklerinden haberdardır. Kahkahasında pirzola tadı, hüznünde bazen ölümün sesi vardır.

Adam başarılıdır. Yeteneklidir. İyilik kolaydır. Kötülük maharet ister. İyi olmak için, kimseye kötülük yapmamak yeterlidir. Ama kötü olmak için daha çok çalışmalısınız! İyi, kötü karsısında güvensiz, enerjisiz, çaresizdir.

Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötünün hakkından gelemez. Yeminini bozar ve kavgaya girer. Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl. Biz iyi seyirciler perdedeki iyi adamımız kan döktükçe rahatlarız. Ve iyi kötüyü yendi diye seviniriz. Oysa artık hepimiz kötüyüzdür filmin sonunda. Hatta biz kötü den daha çok insan öldürmüşüzdür.

Bir iyi için en zor olan, kötüye Sen kötüsün demektir. Çünkü iyi, utangaçtır. Hırsıza hırsız diyemez. Kötünün yerine utanır, sahtekârın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer... Bu sırada kötüler, sahtekârlar, hırsızlar deli gibi eğlenmektedir. Çünkü onların yerine utanan, sıkılan, yerin dibine geçen birçok iyi insan vardır. Şeytan bile bazen yorulur kötülük yapmaktan. Ama hayatlarını salt kötülük yapmaya adayanlar asla durmazlar; bunu çok iyi biliyorum. Güzel kıyafetleri, briyantinli saçları, resmi arabaları, siyah gözlükleri ve korumaları vardır. Ama ruhları şeytandır. Kötünün en büyük avantajı iyideki kahrolası utanma duygusudur. Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürür ki ağzını açıp bir kelime söyleyemez. Halbuki öylesine kararlı çıkmıştır ki kötünün karşısına. Herşeyi açık açık söyleyecektir. Başına gelecekleri göze almıştır!.. Ama olmaz. Yapamaz.

Çünkü iyiler korkaktır.
Çünkü iyiler herkese acır, en çok da kendilerine.
Susmak,
acımak,
utanmak,
korkmak...

Farkında mısınız ey iyi insanlar, ne kadar sıkıcı şeylerle uğraşıyorsunuz! Kötüler kazanınca da şaşırıyorsunuz! Tarih boyunca iyiler kazanmasalar da, bir şekilde ayakta kalmayı başardılar. İyinin yazgısıydı bu. Şeytan her zaman saldıracak, yere yıkmaya çalışacak, akılları karıştıracak ve iktidarına devam etmeye çabalayacaktı. Babalarımız iyi insanlardı ve bize de iyi olmamızı öğütlediler. Biz de iyi insanlarız. Ve çocuklarımıza aynı şeyi öğütlüyoruz. .

YILMAZ ERDOĞAN
 
bayke' Alıntı:
sevgili baben hanımlardan yorum istemişsin ama ben yaziim
o dizeler -anadolu'da ki - kadınlarımızın çoğu tarafından benimsenen
KOCAM DEĞİL Mİ SEVER DE DÖVER DE nin şiirselleştirilmiş halidir :)


ikinci bahar' Alıntı:
Sayın Baben ,
şiirde'' azmış rafine histerik bir kadının'' duyguları dile getirilmiş.


andante' Alıntı:


Kadınların çoğu salaktır kardeşim. :D Dayak yer ve bunu sevgi olarak algılar. Hiç sevmese erkek, kadına neden kızsın ?, onun iyiliğini istiyordur mutlaka.Sevgi sözcüklerine de ne gerek var , şımarır sonra kadın başa bela olur.

Bunu kabullenmek ve bu duygu ve düşünceyle yaşamak son derece ilginç olmalı vallahi ben bilemeyeceğim. Bu koşula göre hiç sevilmediğim ortada diyorum başka da bir şey demiyorum. :wink:

bayke' Alıntı:


diğer konu: dayak düşkünü kadınlar(!) benim naçizane yorumum şöyle. erkeğin kadını dövmesi bi güç gösterisidir..bazı kadınlar zaman zaman bu gücü hissetmek ister çünkü bilir ki o güç aynı zamanda onu koruyan güçtür. 29 ekimde tankların, topların, askerlerin ana caddede resmi geçit yapıp güç göstermesi gibi bi şey..onları seyreden halk gurur duyar..bilir ki o güç zamanı gelince kendini düşmanlara karşı koruyacaktır.


Arkadaşlar, yaptığınız yorumlar için çok çok teşekkürler.

Bu başlığa yazıp yazmamak konusunda başından beri kararsız kaldım. Çünkü; reel hayatta, derin yorumlar ve genelleme yapacak kadar bir arada bulunmuşluğum olmamıştır kadınlarla. O yüzden önceleri, izlemeyi tercih ettim..

Biraz geç katıldığım için de, "kadın ve şiddet" konusuna yumuşak bir geri dönüş (ne demekse :p ) yapayım dedim.


Baba diyalektiğe :D göre: Olayları neden-sonuç ilişkisi içinde incelemeliyiz! Her ama her olayın bir nedeni vardır ve bu genellikle bir önceki olayın sonucudur. Genellikle diyorum, çünkü olayların sonucunun hemen yeni bir olaya neden olması koşulu yoktur! Bunlar da "nicel" birikim yapıp, nitel sıçramayla yeni bir olayın nedeni olurlar! Olayların sonucunun olumsuz ya da çözümsüz olması ve bunların birikimi; olumsuz ve kontrol edilemeyen şiddeti doğurur! (Bir de; "olumlu ve kontrol edilebilir" şiddet vardır: Zıtların Birliği ya da Çatışması dediğimiz anda "şiddet" ögesini kabul etmiş oluyoruz, zaten. Bu durumda; (geniş anlamda) "şiddet nereden gelirse gelsin karşıyım" tümcesinin ayakları havada kalıyor biraz. ;)

Çünkü + ve - 'nin bir araya gelmesiyle/çatışmasıyla oluşan "elektrik akımı/gücü" de bir şiddet ürünüdür. Dolayısıyla her ama her şeyin kökeninde şiddeti görebiliriz.

Elbette ki; bizim burada kastettiğimiz/karşı olduğumuz şiddet, dar anlamda olanı yani olumsuz ve kontrol edilemeyenidir.) diyip devam edelim ;)


Günümüz hastalığı "stres" için, yukarda sözünü ettiğim "olumsuz ya da çözümsüz" olaylar karşısında yenik düşmesidir diyebiliriz.. İşte, deliganlı erkek tipi de, (kıro, maço ya da maganda da diyebilirsiniz) bu yenilgiden dolayı yerlerde sürünen karizmayı daha fazla cızdırmayalım, diye gücünün yettiğine şiddeti uyguluyor.. Bunlar da ilk etapta kadınlar ve çocuklar oluyor.. Sıkıysa Arnold Şıvayzenger'e çatsa ya.. :p Doğru muyum? :oops:

Devamı sonra.. ;)
 
Artık çatladım,konuya bende dahil oluyorum...


Baben baba izin verirsen olaya senin pencerenden bakacağım;Tamam,tarihin ilerleyişini böyle anlayabiliriz.

Formül doğru ama burada zıtlar yada çelişki KADIN-ERKEK olamaz diyorum ben.Sanki olay oraya varmaya

başladı gibime gelmeye başladı.O zaman Engels'in mülkiyetin temeli aile vs kadar uzanmak,çözümüde

oralarda aramak lazım,bence çok gereksiz.


Zaten dünyadaki insanları ikiye ayırıp,yarısı adına genelleme yapmak ne kadar doğru olur ,oda

tartışılır ya... Ayırdık ve tartışıyoruz diyelim.Peki hangi kadını?Ezilen kadınımı?Yoksa sadece KADINImı?

Dünyadaki kadınların, aynı sorunları, eşit derecede yaşadıklarını sanmak safdillik olur bence.Her ülke

kadınlarının kendine özgü ,kendince önemli sorunlarının sıralamasının değişik olduğuna inanıyorum.

Tamam tarih sınıfların mücadelesi yada zıtların çatışmasının sonucudur.Bence burada kadını ait olduğu

toplumsal sınıfa (yada guruba yada kast'a ne dersen de) dahil etmek gerek.Yukarıda birtakım istatiksel

veriler vardı.Mülkiyet filan gibi,ama zaten bütün dünya çok az sayıda insanın elinde.Ezilen insanlar içinde

en çok ezilen kadınlardır derseniz onu bir dereceye kadar tartışırım...Buradaki fikir ayrılıklarının temelinde

bu yatıyor zaten...Kültürümüzde ,tarihimizde bir sürü ezen ve şiddet uygulayan kadında vardır.Kim bana

anlatabilir;sakatlar daha az şiddet görüyor diye?Kim anlatabilir çocuklar daha az istismar ediliyor diye?;

kim ölçtü marjinal insanların daha az şiddet gördüğünü?

Bu anlattığım bakış açısıyla; Elbette aynı guruba dahil insanlar içinde müthiş ve acımasız

bir şiddet hüküm sürmektedir.Ama buradaki şiddeti sadece ve salt kadınlara uygulanıyor vede erkekler

uyguluyor derseniz,buna karşı çıkarım.UYGARLIK Öyle bir VAHŞİ ORMAN yarattıki,...İnsancıklar,

öyle yalnızlaştıki...ORMAN KANUNLARI içindede herşey mübah artık.Herkesin herkese şiddet uygulayabildiği

bir ortam yaratıldı,normal karşılanır ,hatta beklenir oldu.Bunlar yenimi oldu?Tarihin her döneminde böyle değilmiydi?

Bence yeni oldu,BAŞKA uluslara karşı vardı ama bu kadarı KENDİNE yeni döndü.

Uzattım galiba...Son sözüm şu;BİR TARAFTA SİZ VARSINIZ (YAŞAMAK ZORUNDASINIZ HEMDE İYİSİNDEN)

BİR TARAFTA CANGIL VAR (EN VAHŞİSİNDEN) SAVAŞMAK ZORUNDASINIZ.İşte zıtların birliği;Herkesde elindeki

silahı neyse onunla giriyor savaşa....Savaştığı ise....Kendisinden zayıf kimi görüyorsa.Kör tuttuğunu misali...

Silah,bazen cinsellik,bazen duygusallık,bazen acındırma,bazen din sömürüsü

bazen güzellik,bazen kabullenme ....Şiddet,hırsızlık,dolandırmak karşındakinin hakkını gasp etmenin,onu sindirmenin

sadece ve sadece basit birer örneği.İnanın bunlar patlojik değil.İnsanın özünde yok bunlar,çaresizlikten...Haaa şunuda

belirteyim bir şekli KARŞI ÇIKIŞTIR bu durum.Amenna, bana göre değilde....saygılar....

Vatanım kadındır diyenlerdenim ben.Biracı ve vatancı Bayke'ye özel sevgiler,
 
Hoş geldin sevgili kuyucak,

Kadın ve erkek doğaları gereği, her durumda zıt ya da çelişkidir!

TEZ: (ya da antitez) Erkek

ANTİTEZ: (ya da tez) Kadın

SENTEZ: Çocuk

Daha net anlatım olamaz ki!!

Ama biz, zıtlık ya da çelişkiyi her durumda olumsuz ve uzlaşamaz olarak ele alırsak bazı şeyleri gözden kaçırabiliriz. Yani her zıtlık gibi, kadın ve erkek de zaman ve mekan içerisinde, birbiriyle çatışabilir, savaşabilir ama barışabilir ve ortak düşmana karşı UZLAŞABİLİR de!! (Ve kesinlikle böyle olmalıdır! Yani "bir elmanın iki yarısı" durumu. ;) )



Zaten, "Dünyadaki kadınların, aynı sorunları, eşit derecede yaşadıklarını sanmak" gibi bir düşüncemiz yok! Ama özellikle ülkemizde, sanki ayrı bir "SOSYAL SINIF" durumundadır, kadın: "Üçüncü sosyal sınıfımız!"

Nazım yıllar önce:
"ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen" demiş! Ne değişti o günden bugüne, teknoloji dışında? Devrim oldu da ben mi göremedim? Toplumsal bilinç ve kültür, Teknolojinin getirdiği kazanımlarla eşit düzeyde yükselmedikçe, bu uyuşmaz çelişkiler egemenliğini devam ettirecektir ve olumsuz şiddet (de) son bulmayacaktır. :(
 
Peki babencim, eğer şiddet kavramına yumuşak bir dönüş yaptıysan şiddetin tanımı yapmakla işe başlamak doğru olacaktır.

Sözlüklere baktığımız zaman;"sertlik, katılık, sözle yola getirme yerine kaba kuvvet kullanma; azarlamada ve cezalandırmada aşırı gitme" şeklinde açıklanıyor.Kuşkusuz şiddetin devamında salgırganlıkta işin içine girmeden edemiyor

Açıkcası ben salgırganlığı içinde barındırmayan şiddetin hemen hemen her kesimde ve alanda son derece yaygın olarak kullanıldığını düşünmekteyim. Biz şiddet deyince genel anlamda vurdulu kırdılı şeyler anlıyoruz. Oysa şiddet çok daha kapsamlı bir şey.

Ve ne gariptir biz şiddeti araştırmaya kalkışırsak tarihin derinliklerinde kaybolurken tarihin şiddet eylemleriyle yol aldığını göreceğiz.Tüm tarihler şiddet eylemleriyle yol alırken toplumun tüm ilişkilerini ve kurumlarını da içine almıştır.

Ama bir de insanlar arasında karşılıklı şiddetler söz konusudur.İki kişi arasındaki şiddet yani.Ben şiddetin insanın yapısında içgüdüsel olarak var olduğuna inananlardanım.Bazı bilim adamları bu görüşe karşı çıkıyor belki ama ilk bakışta şiddet insanın içgüdüsel bir davranışı gibi geliyor açıkcası bana.

İnsanın yaşamak için ve devamını sağlamak için güçlüden yana olan doğa kanunları bu güdünün hala kaybolmadığının bir göstergesi gibi geliyor bana.

Vallahi Freud u çoğu yönden eleştirsem de bazen haklı gibi geldiği de oluyor bana göre.Freud a göre iki temek güdümüz var.
1) Yaşam içgüdüsü
2)Ölüm içgüdüsü

Ve tüm davranışlarda bu temel iki güdünün etrafında dolanıp duruyor.Kuşkusuz doğuştan gelen bir özellik olmadığını savunan ve sonradan kazanılmış bir davranış olduğunu söyleyenlerde var. Öyle ya da böyle, bir şekilde insanda var olan bu duyguyu tamamiyle yok etmenin söz konusu olabileceğine inanmayanlardanım.

Çeşitli ahlaksal normlarla en önemlisi beynimizle bu ilkel yanımızı yok edemezsek bile köreltilebileceğine inanıyorum sadece. Ama gördüğüm insanoğlunun bu güdüsünden acayip keyif alması. Bir şekilde var olduğumuzu kendimize kanıtlamanın en kolay ve ilkel yolu olarak tanımlıyorum ben şiddeti.

 
Şu meşhur yingyang resmi her zaman ilgimi çekmiştir.Bir kadın ve erkeğin bütünlüğünü anlatan en güzel çizimdir bana göre.

Ancak bilinmelidir ki, tek tek ele alındığında erkek ve kadın cidden birbirinden ayrı bir dünya.

Bugün izin verirseniz sizlere yaşadığım bir öyküyü anlatacam. Anlatıcı bir kadın olduğu için kadın düşüncesinin yoğun olduğu gerçek bir öykü dinleyeceksiniz. Erkeklerin yorumlarıyla ilginç olacağa benziyor.

Eğer bir isim vereceksek buna;

Şüphe diyelim.

Ben okuluma Anadolu yakasından deniz otöbüsünü kullanarak gidiyorum.Son derece rahat ve dakik bir araç. Özellikle sabahları cam kenarını seçiyorum ki, 20 dakikalık süreç içersinde hafifçe de olsa kestireyim.

Cam kenarına oturarak uyuklama pozisyonumu aldım ki, yanımdaki iki boş koltuğa iki kadın oturdu. Epeyce dertli olduğu belliydi ki oturur oturmaz konuşmaya başladı. Hem de öylesine yüksek sesle ve heyecanla konuşuyordu ki değil uyumak neredeyse konuşmaya dalabilirdiniz.

Konu bir hayli ilginç, kadının sevgilisi sanırım kadına ihanet ediyordu. Kadın bu konudaki haklı şüphelerini anlatıyordu.Diğeri de onu destekliyordu,

"haydi yaaa, allah allahhhhhh" cümleleriyle. Arada bir fikrini de söylüyordu, onunda şüpheleri vardı ama başka bir yönde,

" Ya bu adam seni seviyor aslında yaaaaaaa, nasıl olur!!!!" neye inanacağını bilememenin derin şaşkınlığındaydı.

Konu bir hayli ilginçleşmeye başlarken çok sıkı fıkı oturma şeklimiz ister istemez bir yerden sonra kadınlarla beni göz göze getirdi, ve gülümsedik birbirimize. İnsanlara ait hiç bir şeye müdahale etmek gibi bir niyetim olmasa da öyle bir doğal ortam gelişti ki sanki bende arkadaşlarıymış gibi konuya girmiş buldum kendimi.

Öğretmen olduklarını öğrenince daha bir farklılaştı ilişkilerimiz aslında. Ama ne yazık ki iskeleye varmak üzereydik ve konuyu henüz halledememiştik. Hemen okullarına gidip gitmemeleri üzerinde bir soruyla karşı karşıya kalınca biz üç kadın iskelenin yanındaki çaybahçesinde konuya devam etme kararı aldık. :D

İşte dostlar, bir erkek asla böyle bir şey yapmaz.İşine gücüne devam eder, ama biz kadınlar mutlaka sorunu masaya yatırıp ameliyat bile etmek zorunda hissederiz kendimizi.

Zor bir şey kadın olmak....

Şimdi kadın niye şüphelenmiş, onu anlatıp şimdilik noktalayayım, biz henüz konuyu bitiremedik çok iyi dost olduğumuz için telefonlarımızı alıp gelişmelerden birbirimize haber vereceğiz. :D

Şİmdi dostlarım, öğretmen olduğu için şüpheci kadın iki yıl önce bir kampanya kapsamında Avea hattı almış iki tane. Ve bir tanesini de sevgilisine vermiş.Öyle ya bedava konuşmak varken neden para versinler değil mi? Çok doğal bir şey. Önceleri bayağı kullanmışlar bu telefonu ama bakmışlar ki, zaten sürekli beraberler telefonla konuşma ihtiyaçları aslında pek fazla değil. :D

Zamanla bu telefon hattını birbirimizle kullanmamız yok denecek kadar az hale geldi dedi şüpheci kadın. Ama ben diğer faturalarımla birlikte onları da otomatik ödeme yaptığımdan bedelleri de ödeniyordu. Şimdiye kadar zarfı açıp ne kadar diye bakmak hiç aklıma gelmediğinden yırtıp atıyordum dedi.

Ama iki ay önce niyese açmış zarfı. :D

Allahım ya bizleri seviyorummmmmmm. Hiç sorunumuz yokken sorun çıkartmada üstümüze yoktur.

Faturada 22 konuşma varmış, ama bu konuşmanın 19 u tek bir numaraya aitmiş.Böyle düzgün bir fatura göremezsiniz diyor şüpheci kadın.Sevgilisine hiç bir şey söylememe kararı alıp bir ay daha beklemeye karar vermiş.

İşte böyle sabırlıyızdır.

O ayda durum hiç farklı değil miş. İster istemez içine bir şüphe girmiş. Bu numara kim diye. Süphe artan bir ivmeye sahiptir, dallanıp budaklanır ve hemen sorunu halletmek zorundasınızdır, yoksa asla rahata kavuşamazsınız.

Hemen aramış numarayı ve karşısına bir kadın çıkmış tabiiiiiiiiiii :D

Devamını sonra anlatacağım.

 
Bizim şüpheci kadın dehşet içinde tabii. Bir an ne yapacağını bilmez bir şekilde dolanırken telefonla sevgilisine bu durumu anlatmaya karar vermiş. Ve telefonu açarak numarayı söyleyerek " şu numarayı tanıyormusun? " diye soruvermiş. :D

Bu soruyu pek adil bulmadığımı söyledim şüpheci kadınımıza. Çünkü ben şu anda bana kızımın telefon numarasını sorsanız söyleyebilecek biri değilimdir. Ezberimde kendi numaramdan başka bir numara yok mesela.Zaten bu sebeple de cep telefonu benim için rehber görevini yerine getiriyor.

Bu soruya hayır bilmiyorum yanıtını çok rahatlıkla verebileceğinden onu kapana kıstırdığını düşüneceksin, ama o doğru söylemişte olabilir bilmiyorum diyerek diye fikrimi koydum ortaya.

Şüpheci kadınımız bana katıldığı gibi daha da ileri boyuta götürdü duygusunu. Adilliğin ötesinde adice de biliyorum dedi. :D

Ne olduğumuzu ve ne yaptığımız çok ince ayarlarına kadar bilmemize rağmen saf ve haksızlığa uğramış rolü yapmada üstümüze yoktur aslında.

Ama şüpheci kadınımız gerçekten ilginçti ve beni şaşırtmaya devam ediyordu.

Böyle bir cevabı tabikii biliyordum, ama o numarayı arayıp karşımda bir kadın olduğunun farkına vardığımda duyduğum incinmenin tarifi mümkün değil diye sürdürdü sözünü. Şüphenin gerçek olma ihtimali ne kadardır. daha doğrusu şüphe içinde gerçekliği barındırır mı?

Böyle durumlarda barındırmamasını öylesine çok arzuluyorsun ki ama şüphenin gerçeğe dönüşmesi durumunda parçalara bölünüyorsun.Yanılmış olmayı bir çok defa istemişimdir ama elim o telefona giderken ki gibi yoğun hissettiğimi hiç hatırlamıyorum dedi.

Diğer kadınla birlikte tüm dikkatimizi şüpheci kadına vermiş dinlemeye devam ediyorduk.

İster istemez bir öfkeye kapılıyorsun, ve bu öfke öyle sıradan bir öfke değil,kendini ve karşındakini yok etmeye bile gidebilecek ama kendini dizginlediğin bir öfke. Bu da seni saçma sapan davranmaya itebiliyor hiç kuşkusuz diye sürdürdü sözlerini.

Tabikii bizim adamımızın da cevabı, hayır bilmiyorum ama bakayım olmuş. Bir süre sonra şüpheci kadınımızı aradığında evet bildiğim bir numaraymış diye itirafta bulunmuş. :D

Pekii bu konu hakkında neler söyleyeceksin diye sormuş şüpheci kadın.

Aman dedim büyük hataaaaaaaaaaaa!!!!!!!

Çünkü cevap belli. Eğer akıllı bir adamsa saldıraya geçecektir. Bir ilişkinin temeli güvene dayanır, sen bu güveni duymuyup bunu sorguluyorsan, asıl konuşulması gereken bu diyecektir dedim.

Aynen dedi şüpheci kadın aynen bu anlama gelecek laflar söyledi. :D

Beklenmedik cevaplar karşısında kişilerin davranışları farklı da olsa da genelde aynıdır. Bir kaç dakikalık duraksama kişinin zekasına ve yeteneğine göre kozları karşı tarafa geçirebilir.

İşte erkeklerin de usta oldukları yönlerden bir tanesi de budur.

Ne yaptığının farkındamısın diye sormuş bir de şüpheci kadınımıza, bir ilişkiyi zedeleyebilecek ve derin bir yara almasını sağlayacak bir tavır sergiliyorsun. Durum sandığın gibi değil, eğer cevabı gerçekten istiyorsan sana bunu açıklarım ama şimdi değil.

Yerlerin çok çabuk yer değiştirebileceği bir fotoğrafla şimdilik sonluyorum. Devamı var.. :wink:

 
Sanırım hepimiz beklemek eyleminin sıkıcılığı hakkında iyi kötü bilgileri ve izlenimleri vardır.

Tüm bekleyişler sıkıntılı ve sancılıdır. Şüpheci kadınımızda sevgilisinden gelecek yanıtı bekliyordu onu tanıdığım zaman. Deniz ötöbüsünde ve daha sonra çay bahçesinde oturduğumuz süre içersinde telefonundan gelecek bir sesi beklediğini söylüyordu.

O beklenen cevap gelmiyordu bir türlü ve ister istemez gittikçe hırçınlaşmaya başlayacağından korkuyordu. Neden kendisinin aramadığını sordum tabikii. Ya da yanına gitmediğini.

Öyle ya neden insan bu kadar sabırsızlıkla beklediği bir yanıt varsa kaynağın kendisine gitmez?

Diğer kadın cevapladı bu soruyu. Son zamanlarda hatta aylarda diyebiliriz onun işle ilgili bir çok sıkıntısı vardı.( Kimin yoktu ki? Bu çok tanıdık geliyordu bana aslında.)Bir kaç aydır bazı işlerin peşinde son günlerde de bu işlerin peşinde koşturduğundan onu yakalamak oldukça zor. Ama ben uygun zamanı bulduğu anda arayacağını biliyorum, derken bir eliyle de şüpheci kadınımızın elini tutuyordu.

Sizi bilmem ama ben bu kadar iyi niyetli değilim, ama yeni tanıdığın birine de;

Kardeşim manyakmısın sen, şu anda gerçekten çok önemli bir konu var, sevdiğini söylediğin kişi seni tanıyan biri . Tanımasa bile bir insan bekleyiş içindeyse ve bunlar sevgiliyse öncelik senin tatmin edilmendir, başlarım işe de güce de demek geliyordu ama yapamıyordum.Uzun ve dataylı konuşmaları sonraya erteleyebilirsiniz bu olayı irdelemek için ama verilecek bir cevapta bekletilemezsin, bu haksızlık ta diyemedim tabiki... :D

Zaman dolmuştu ve hepimiz okullarımıza gitmek zorundaydık . İşte o arada birbirimizden telefonlarımızı aldık ki devamını izleyebilelim, yada birbirimize dokunacak bir yardımımız olsun.

Seni ben aramayacağım dedim. Sıkıldığın anda beni sen ara. Çünkü şu anda çalınan bir telefonda duymak istediğinin sesin ne olduğunu biliyorum.Seni aradığım anda o kişi olmadığımı farkettiğinde yaşayacaklarını yaşatmak istemiyorum açıkcası.

Hafifçe güldü ve hiç tanımadığın biri senin için dikkatli olabilirken sevdiğin kişi dikkatsiz olabiliyor, bu da acıtıyor beni biliyormusun dedi.

Hiç üzülme dedim, şarkılar boşuna yazılmamıştır, bak ne demiş zülfü;

Kardeşin duymaz el oğlu duyar... :D Var bir bildiği adamın demekki.

O gece telefonum sık aralıklarla çaldı. Arayan soran yoktu.Dayanamadım ara şu adamı dedim. Onu ikna etmek çok kolay olmadı ama aradı sonunda.

Cuma günü arayacağını söylemiş adam. Ama cuma olmasına rağmen öyle kolay bir arama olmadı aralarında. Şüpheci kadınımız artık zıvanadan çıkmış bir durumdaydı.Ne olayın kendisiyle ilgilenebiliyordu ne de başka bir şeyle. Takılıp kaldığı, haklı olarak tabii, adamın gerçekten insafsızlığıydı.

Kuşkusuz adam kendine göre çok haklı sebepler üretebilirdi ama diğer tarafta beklemekten telef olmuş bir kadın vardı. Sonunda tabikii bunlar konuşabildiler. Adam kızgındı hala. Kendi penceresinden haksızlığa uğradığını düşünüyordu bir de. Çünkü masumdu. Evet öyle bir arama vardı ama bu aramanın gerçekliği bilinen anlamda bir gerçeklik değildi.

Tek bir cevap vardı o da şüpheci kadınımızın yanıldığıydı.Yani cevap verilmişti aslında. İyi de neydi kimdi nedendi bunlar çok fazla önemli değildi. Olayın yüzlerce açılımı vardır ve bakış açısı da bu yüzden çeşitlidir ve gerçek her kişi için farklı olabilirdi.

İşte savunma mekanizması buydu adamın ve aslında kendisinin hakarete uğradığını düşünüyordu :D

Bu arada şüpheci kadınımızın neler hissettiği ve ne durumda olabileceği gözünüzün önüne gelebiliyordur.

Bunlar bana telefonla aktarılanlar ve sevgilisiyle telefonda yaptığı konuşmaların özeti. Hala yüzyüze gelememişlerdi.

Geleceklerdi, ve orda yaşanılanları da yazmaya devam edeceğim, çünkü az kaldı. :D
 
Yazın sıcak ve sıkışık trafiğinde yazmaya fırsat bulamadığım için herşeyden önce özür dilerim. Aynı zamanda anlatmaya başladığım hikaye kahramanıyla kendi kendime yüzyüze görüşmeyi de beklediğimden biraz uzadı .

Şüpheci kadınımız nihayet sevgilisiyle yüzyüze görüşmüştü. Bir önceki gün onunla evimin balkonunda biralarımızı yudumlarken gelişmeleri dinliyordum .

Hemen girişi yapayım. Herşeye son nokta konulup yollar ayrılmıştı.

Öyle bir hale gelimiştiki şüpheci kadınımız artık işin aslı yani, telefondaki numaranın dışında, olayın akış diliminde yaşadıkları çok daha ağır gelmeye başlamıştı.

Hak veririz yada vermeyiz bu konu da bir şey demiyorum şimdilik, ama süreç içersinde şüpheci kadınımızın kendini sorgulayan,kendisine yabancı bir sürü davranış göstermiş olmasının sıkıntısı daha ağır basıyordu.

Öyle bir hale geldim ki Sanem dedi, kendimden şüphe etmeye bile başladım.Acaba durduğu yerde sorun çıkartan, şımarık birimiyim diye kendi kendimi sorguladım. Olay çok basitti işin ilk başlarında, basit bir cevaptı aslında istediğim, ama bildiğin gibi bu cevap bir türlü gelmiyor ve bir yerde dolaylı olarak suçlanıyordum.

Biliyormusun diye devam etti......İhanet yada kıskançlık rüzgarları değildi dağılmama sebep olan. Evet biriyle çok özel bir görüşme yapılmıştı ve bunu inkar da etmedi bildiğin gibi, ama olması gereken birşeydi bu diye direnmesini hala anlayabilmiş değilim.

Bizlere ihanetin yada aldatmanın çok basit tanımları öğretiliyor. Bu konuyla ilgili belli kalıplar var beynimizde. Ama ihanet öyle sıradan bir şey değil ve bizlere öğrettikleri gibi de bir şey değil. Bir adam yada kadın arasına farklı birinin girmesi, nayır nolamazlarla dolu bir anlayışımız var ihanetle ilgili olarak.

İhanetin aslı nedir?

Beraber olduğun birini ne adına olursa olsun, bir anlık yada bir sürelik bir yere koymak ve onun ona en çok ihtiyacı olduğu anda bu ihtiyacı görmemezlikten gelmek ve bir başkasına hangi konu da olursa olsun kanalize olmak. Ve kanalize olurken diğerine haber vermemek.

İhanetin özünde saygısızlık vardır. Onu görmemek yada hiç yerine koymak vardır. Dedi.

Kesinlikle doğru dedim , çok doğru ve mantıklı bir yaklaşım daha doğrusu tanım. Evet bizler, ihanet dediğimizde bir adamın yada kadının bir başkasıyla cinsel ilişkisini gözümüzün önünde canlandırırız. Ama anladığım kadarıyla senin olayında böyle bir şey yok. Sadece bu süreç içersinde sevdiğin adamın bir başkasıyla ne adına olursa olsun bir muhabbeti söz konusu. Bir çok şeyi içinde barındırırabilir bu konu. Son derece masum da olabilirler. Hatta bu kişi bir erkek arkadaşı da olabilirdi.Burda önemli olan sen huysuzlanmaya başladığında net ve açık olabilmek öncelikle bunu yapmadı bu adam.

İkincisi sen anladığım kadarıyla daha detaylı bir derinliktesin. Yaşandıklarınızı bilmiyorum ama senin ona ihtiyacın olduğu bir anda, sen onun başkalarıyla bir ilişki içinde olmasını kabullenmekte zorlanıyorsun. Biraz bencilce ama haklı bir mantığın vardır kuşkusuz..

Evet dedi. Henüz yeni tanıştık gelişmeleri kesinlikle bilmemene rağmen bu kadar sağduyulu olmanda beni şaşırtıyor dedi. :D

Şaşırtmamalı. Anlattıkları yaşantımın bir çok zaman diliminden öylesine uyan pencelereler gösteriyordu ki. Parçaları birleştirmek pek zor değildi aslında.

Bunlar geçen sene evlenmeye karar vermişler ama birden bire adamın işlerinin ters yüz olması nedeniyle ertelemek zorunda kalmışlar.

Bana göre ertelemenin bir anlamı yoktu. Sonuçta birbirimize bakabilecek ve geçimimizi sağlayabilecek durumdaydık dedi. Ama erkekler daha mı korkak yaşama karşı diye soruverdi?

Sanmıyorum dedim. Daha korkak değil ama bir şekilde gücü ellerinde tutmayı seviyorlar. Ne adına olursa olsun güç daima ellerinde olmalı. Ekonomik anlamda da.Erkek olmanın mantıklarından bir tanesi bu. Bu sebeple adamı anlamak zor değil.

Ben de anladım zaten dedi. Hiç sorun çıkartmadım. Onun yine eski gücüne kavuşabileceğini zaten biliyordum. Kolay olmayacaktı çünkü ülkedeki ekonomik zorlukları da biliyorum ama dayanabileceğimizden emindim dedi.

Bu süreç içersinde işler pek kolay olmamış. Adam yapmaya çalıştığı şeyleri elde edemediği süre içersinde kendi içine kapanmaya başlamış.

Ve şüpheci kadınımız için sevdiği adamın gün be gün çöküşünü izlemek kolay olmamış tabii.Elimden bir şey gelmiyordu, sadece sabır ve şefkat göstermekten başka dedi.

İşte bu noktada şüpheci kadınımızı anlamak o kadar kolay ki benim için. Bizler erkeklerimize istediğimiz kadar sabır ve şefkat gösterelim , bu zaten bizim doğamızda var, bir erkeğin bunu hazmedebilmesi o kadar kolay olmuyor işte. O salak erkeklik onuru denilen şey , hemen herşeyin yanlış anlaşılmasına kadar vardırabilir herşeyi.

Böyle zamanlarda aaa dersin, beee anlaşılır genelde. Kırılırsın. Bir şeyler yavaş yavaş dağılmaya başlar.İstediğin kadar anlayışlı olduğunu söyle, içinde bir ses seninde duymayı istediğin sözlerle çınlamaya başlar, şefkati sende arzularsın ama ne kendine duyurabilirsin bu sesi ne de karşındakine dedim.

Ve birden bire bir telefon numarasıyla dağılıp gidersin. Dolma anındır o senin. Bir başka zaman diliminde olsan gülüp geçeceğin bir şey senin patlama noktan çoktan olmuştur değil mi diye sordum şüpheci kadınımıza.

Aynen dedi. Aynen böyle oldu işte. Bitirmekle doğrumu yaptım çok emin değilim sadece dedi.

Niye bitirdin dedim?

Sevdiğim için dedi. :D

İşte dedim çoğu kişinin anlayamayacağı bir şey söyledin.Sevdiğim için diyorsun ya, salak der çoğu kişi sana ama seni anlıyorum.Yaşanmış bir sürü güzel şey var aranızda, onların taze ve canlı kalması lazım, Bir şekilde aptalca bir şey yüzünden yanlış anlaşıldınız, kırdınız döktünüz birbirinizi. Ama yaptıklarınız gerçekti. Bu gerçeklikle koruyabilmek sevgiyi yada koruyamamak.... işte tüm sorun bu. :D

Koruyamayacağına karar vermiş olmalısın ki , bitti demişsin. Hiç itiraz gelmedi mi adamdan ya dedim. :D

Hayır dedi. Ne ben blöf yaptım hayatımda ne o?

Farkındamısın dedim hepimiz geleneksel Türk filimlerine öylesine alışığız ki. Adamın çıkıp hayırrrrrrrrr, sensiz olamam demesini burda da bekliyoruz.

Yazık oldu demek geliyor içimden izin verirsen dedim. Gülümsedi.

Neyse dedim her gece sabahlara gebedir. :D

Biralarımızı yudumlamaya devam etmekten başka bir şey yoktu, en azından şimdilik....

 
Duyurulur...bu bölüme uygun bir fotoğraf sergisi var daha dün açıldı.KADIN GÖZÜ İLE FOTOĞRAF.Sergisi.Kadıköy Nautiluse da.

iYİ SEYİRLE,TATLI DİNLENMELER :=)
 
Üst Alt