Birkaç gün önce Şişli de arabamın içinde birkaç bayan arkadaşımla yol kenarına park etmiş şekilde bekliyorum. Bir ara cama birinin yanaştığını ve parmaklarıyla cama vurup açmamı isteiğini farkettim. Camı usulca hafif şekilde araladım ve bu genç arkadaşa ne istediğini sordum.
Daha ağzını açmadan ne diyeceğini tahmin etmiştim. Çünkü İstanbul da uzun zamandır karşılaştığımız yeni bir dilencilik sisteminin mensuplarından biri olduğu o bildik masumlukla karışık yılışık tavrından belliydi.
Eğreti duran bir kibarlık gösterisiyle lafa giren bu arkadaşların ortak yanı hepsinin Erzurum ya da Bayburt şivesiyle konuşuyor olmaları. Yıllardır bu şekilde dilenenlerin içinde başka yörenin şivesiyle konuşan birine raslamadım. Sanırım memleketimizin bu bölgesinde yaygınlık kazanmış bir durum.
Konuşma aynen şöyle;
-Buyur birader.
-Abi afedersin ama size bir şey söylemek istiyorum.
-Buyur kardeşim, dinliyorum.
-Şimdi abi sen genç bir arkadaşsın. Halimizi anlarsın.
-Eee
....
- Söyle kardeşim para mı lazım?
-Abi iş bulmak için geldik İstanbul a ama paramız bitti. Şimdi de geri dönemiyoruz...(Bu cümle artık bu sistemde klasik olmuştur).
-Peki kardeşim sana inanıyorum. Hatta sana para da vereceğim. Ama önce bana cüzdanını açıp gösterir misin? Paran olmadığından emin olmak istiyorum. Tabi bir sakıncası yoksa.
Buraya kadar yapmacık nezaketine devam eden arkadaşın yüz çizgileri birden sertleşti. Suratında bir maske gibi duran o masum ifade yerini öldürmek üzere olduğu düşmanına bakan birinin korkunç ifadesi aldı. İsteğim o kadar zoruna gitmişti ki kendini tutamamaya ve sert cümleler kurmaya başladı.
-Sana neden cüzdanımı göstereyim kardeşim?
-Çünkü benden para istiyorsun ve ben para vereceğim insanın gerçekten buna ihtiyacı olup olmadığını bilmek istiyorum.
-Ben senden para mara istemedim.
- Ne istedin peki?
-Ben senden hiçbir şey istemedim. Ne zaman para istedim ki senden?
-Yani ihtiyacın yok mu paraya?
-Sana ne kardeşim ya?
?????!!!!!
Bu cümleler sarfedilirken yanımdaki bayan arkadaşlar "ya bülent uyma şuna , ırak gitsin" gibi birşeyler söylüyor.
Ama bu son derece sağlıklı ve istediği zaman insana herşeyi başarabileceği duygusunu veren genç arkadaşa bu dilencilik nedeniyle birkaç cümle etmekten kendimi alamıyorum.
- Bak kardeşim. Aslan gibi delikanlısın. Üstelik insanları son derece onurlu, kişilik sahibi bir yöremizin evladısın. Eminim eşin dostun akrabaların bu yaptığından büyük utanç duyacaklardır. Eğer istersen çalışarak kendine çok güzel bir gelecek sağlayabilirsin. Bu şekilde kendine de haksızlık yapıyorsun. Sana tavsiyem bir iş bulup çalışman ve kendine yakışanı yapmandır.
Arkadaşın suratı iyice gerildi. Bana ana avrat dümdüz gitmemek için kendini zorladığı belliydi.
-Akla ihtiyacım yok, dedi.
-Madem akla ihtiyacın yok ne arıyorsun arabamın yanında?
Arkadaşımız içinden bildiği bütün küfürleri ettiği belli olacak şekilde külhanbeyi edasıyla usulca yanımızdan uzaklaştı. Giderken vucüt dili en küçük bir mahcubiet taşımıyordu.
Evet İstanbul da çok sık karşılaştığımız dilencilik şekillerinden biriydi bu. Hemen her semtte karşımıza çıkan bir durum. Daha önce ayakta yürürken yolumu keserek ya da kazadan sonra arabamın içinde otururken cama yanaşarak konuşmak isteyen onlarca kişiyle yaşadığım dilencilik hali.
Bu olayın en önemli yanı bu şekilde dilenenlerin kesinlikle sakatlık argümanını kullanıyor olmamaları. Diencilikte sık kullanılan sakatlık argümanının yerine konulan şey "mağduriyet hali". Muhataplarımız son derece sağlıklı genç insanlar ve dilencilik gerekçesi olarak içine düştükleri "istenmeyen" ve "geçici" mağduriyet halini kullanıyorlar.
Yani dilenci olmak için birilerinin sandığı gibi sadece sakat olmak gerekmiyor. Dilencilik bir sömürü halidir. İnsanların tedirgin vicdanlarını, sorumluluk duygularını, güvenlerini sömürür ve bundan ekonomik kazanım elde edersiniz.
Bu hikayeden alınacak bilgi; dilencilerin sadece acıma duygularını kaşımadıklarını, aksine bu olayda olduğu gibi sorumluluk duygularını da ranta dönüştürmek isteyebilecekleri gerçeğidir. Çünkü bu olayda kandırılan vatandaş bu gençlere acımıyor. Aksine bir özdeşim haline girerek kendini o insanın yerine koyuyor ve benzer bir durumda kalabileceğini düşünerek sorumlu davranmaya çalışıyor ve bu insanı sözkonusu durumdan kurtarmaya çalışıyor. Yani bir tür sosyal sorumluluk duygusu giriyor devreye. Dilenen kişi burada bir acıma nesnesi değil. Çünkü son derece sağlıklı-bazen son derece yakışıklı- ve genç insanlar sözkonusu olan.
Kısaca dilenmek kendine çok farklı stratejiler bulabilen ilginç ve bu denli yaygın olduğuna göre de oldukça başarılı bir sömürü aktivitesidir.
Daha ağzını açmadan ne diyeceğini tahmin etmiştim. Çünkü İstanbul da uzun zamandır karşılaştığımız yeni bir dilencilik sisteminin mensuplarından biri olduğu o bildik masumlukla karışık yılışık tavrından belliydi.
Eğreti duran bir kibarlık gösterisiyle lafa giren bu arkadaşların ortak yanı hepsinin Erzurum ya da Bayburt şivesiyle konuşuyor olmaları. Yıllardır bu şekilde dilenenlerin içinde başka yörenin şivesiyle konuşan birine raslamadım. Sanırım memleketimizin bu bölgesinde yaygınlık kazanmış bir durum.
Konuşma aynen şöyle;
-Buyur birader.
-Abi afedersin ama size bir şey söylemek istiyorum.
-Buyur kardeşim, dinliyorum.
-Şimdi abi sen genç bir arkadaşsın. Halimizi anlarsın.
-Eee
....
- Söyle kardeşim para mı lazım?
-Abi iş bulmak için geldik İstanbul a ama paramız bitti. Şimdi de geri dönemiyoruz...(Bu cümle artık bu sistemde klasik olmuştur).
-Peki kardeşim sana inanıyorum. Hatta sana para da vereceğim. Ama önce bana cüzdanını açıp gösterir misin? Paran olmadığından emin olmak istiyorum. Tabi bir sakıncası yoksa.
Buraya kadar yapmacık nezaketine devam eden arkadaşın yüz çizgileri birden sertleşti. Suratında bir maske gibi duran o masum ifade yerini öldürmek üzere olduğu düşmanına bakan birinin korkunç ifadesi aldı. İsteğim o kadar zoruna gitmişti ki kendini tutamamaya ve sert cümleler kurmaya başladı.
-Sana neden cüzdanımı göstereyim kardeşim?
-Çünkü benden para istiyorsun ve ben para vereceğim insanın gerçekten buna ihtiyacı olup olmadığını bilmek istiyorum.
-Ben senden para mara istemedim.
- Ne istedin peki?
-Ben senden hiçbir şey istemedim. Ne zaman para istedim ki senden?
-Yani ihtiyacın yok mu paraya?
-Sana ne kardeşim ya?
?????!!!!!
Bu cümleler sarfedilirken yanımdaki bayan arkadaşlar "ya bülent uyma şuna , ırak gitsin" gibi birşeyler söylüyor.
Ama bu son derece sağlıklı ve istediği zaman insana herşeyi başarabileceği duygusunu veren genç arkadaşa bu dilencilik nedeniyle birkaç cümle etmekten kendimi alamıyorum.
- Bak kardeşim. Aslan gibi delikanlısın. Üstelik insanları son derece onurlu, kişilik sahibi bir yöremizin evladısın. Eminim eşin dostun akrabaların bu yaptığından büyük utanç duyacaklardır. Eğer istersen çalışarak kendine çok güzel bir gelecek sağlayabilirsin. Bu şekilde kendine de haksızlık yapıyorsun. Sana tavsiyem bir iş bulup çalışman ve kendine yakışanı yapmandır.
Arkadaşın suratı iyice gerildi. Bana ana avrat dümdüz gitmemek için kendini zorladığı belliydi.
-Akla ihtiyacım yok, dedi.
-Madem akla ihtiyacın yok ne arıyorsun arabamın yanında?
Arkadaşımız içinden bildiği bütün küfürleri ettiği belli olacak şekilde külhanbeyi edasıyla usulca yanımızdan uzaklaştı. Giderken vucüt dili en küçük bir mahcubiet taşımıyordu.
Evet İstanbul da çok sık karşılaştığımız dilencilik şekillerinden biriydi bu. Hemen her semtte karşımıza çıkan bir durum. Daha önce ayakta yürürken yolumu keserek ya da kazadan sonra arabamın içinde otururken cama yanaşarak konuşmak isteyen onlarca kişiyle yaşadığım dilencilik hali.
Bu olayın en önemli yanı bu şekilde dilenenlerin kesinlikle sakatlık argümanını kullanıyor olmamaları. Diencilikte sık kullanılan sakatlık argümanının yerine konulan şey "mağduriyet hali". Muhataplarımız son derece sağlıklı genç insanlar ve dilencilik gerekçesi olarak içine düştükleri "istenmeyen" ve "geçici" mağduriyet halini kullanıyorlar.
Yani dilenci olmak için birilerinin sandığı gibi sadece sakat olmak gerekmiyor. Dilencilik bir sömürü halidir. İnsanların tedirgin vicdanlarını, sorumluluk duygularını, güvenlerini sömürür ve bundan ekonomik kazanım elde edersiniz.
Bu hikayeden alınacak bilgi; dilencilerin sadece acıma duygularını kaşımadıklarını, aksine bu olayda olduğu gibi sorumluluk duygularını da ranta dönüştürmek isteyebilecekleri gerçeğidir. Çünkü bu olayda kandırılan vatandaş bu gençlere acımıyor. Aksine bir özdeşim haline girerek kendini o insanın yerine koyuyor ve benzer bir durumda kalabileceğini düşünerek sorumlu davranmaya çalışıyor ve bu insanı sözkonusu durumdan kurtarmaya çalışıyor. Yani bir tür sosyal sorumluluk duygusu giriyor devreye. Dilenen kişi burada bir acıma nesnesi değil. Çünkü son derece sağlıklı-bazen son derece yakışıklı- ve genç insanlar sözkonusu olan.
Kısaca dilenmek kendine çok farklı stratejiler bulabilen ilginç ve bu denli yaygın olduğuna göre de oldukça başarılı bir sömürü aktivitesidir.