Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Klasik Gitar Köşesi ..

andante

Üye
Üyelik
11 Ocak 2005
Konular
23
Mesajlar
755
Reaksiyonlar
0
Hadi başlayalım öyleyse;

Bencilce davranıp benim için en büyüklerden biri olarak gördüğüm Andres Segovia ya ne dersin?
:D


"Gerçeği söylüyorum. Hem de tüm tarafsızlığımla söylüyorum. Gitar insanoğlunun yaratmış olduğu en güzel çalgı benim için."
Andres Segovia’nın kendi kaleminden…



Şu anda Elhamra Sarayı’ndayız. Ben bu rüya evrenine ilk kez on yaşında ayak bastım. Buraya çok uzak olmayan bir yerde, Linares’te dünyaya gelmişim; doğanın ve sanatın güzelliklerine gözümü açtığım yer burasıydı. Ve işte, size çalmak için burada, karşınızdayım. Tanrı’nın benim ruhuma müzik tohumlarını Granada’da ekmiş olduğu için, bir yandan da bu fantastik mimariyi ve yüzyıllarca önce işlenmiş olan ince bezekleri seyredebilmenin ilave hazzını tadabilmeniz için seçtik insanı büyüleyen bu yeri. Ve inanın, burada olmak, insanın cennetin yakınına, yanı başına geldiği duygusunu veriyor insana.

Biraz önce doğduğum yerden söz ettim de, orada, evimizin yakınında bir yerlerde bir gitar dükkanının bulunduğunu söylemedim sizlere. Garip ama bu çalgının ruhu beşiğime kadar gelip buldu beni. İlk yazgım buymuş benim.

Bir gün evimize gitarıyla flamenko çalan biri çıkıp geldi. Onun ilk hoyrat rasguedusunda sandalyemden sıçramış, arka üstü yere düşmüştüm. Ama adam parmaklarını tellerde dolaştırmaya başlayıp herkesin bildiği bir ezgiyi çalmaya koyulunca, gitarın o güzelim sesi içimde bir yerlere derinlemesine süzülüvermişti. Adam bana dönüp, “Bunu çalmayı öğrenmek ister misin?” diye sormuştu. Yalvar yakar başımı sallamıştım dayım razı olsun diye. İki ay içinde, öğretmenimin bildiği her şeyi öğreniverdim; işin aslında, adamın bildikleri pek azdı; dayım benim gitar çalmayı bu denli kolay becerdiğimi görünce, önüne gelene, “Allah Allah, bu çocuk öğrenmiyor, ezberliyor düpedüz” deyip duruyordu.

Gitarın sesi, bizimkinden daha küçük ve zarif bir gezegenden gelen bir orkestranın sesi gibidir. Büyük İspanyol yazarı Eugenio d’Ors bir keresinde şunları yazmıştı : “Piyano sesi nutuk, viyolonselin sesi ise ağıttır. Oysa...bir şarkıdır gitarınki." Tanrı’nın bana bahşettiği müzik yeteneğini geliştirecek araç olarak gitarda karar kıldım ve gitar için yazılmış müzikleri aramaya koyuldum. Bütün öbür çalgıları bir yana bıraktım. O sırada Granada’daki icracıları orta vasat olduğu için, piyanoyu da. Gitar dışındaki çalgılardan hiçbiri beni kendine çekmiyordu. Gitarsa, insanın içine işleyen şiir dolu sesi, ses renklerindeki çeşitliliği, armoni olanaklarının zenginliği ile tutsak etmişti beni kendine. Ve ben de, duyarlı bir sanatçının gitarla ne denli güzel müzik elde edebileceği sezgisine sahip olmuştum.

Benim delikanlılık günlerimde gitarın müziğe yatkın bir çalgı olmadığı kanısı yaygındı; gitar yalnızca şaraplı ve genç kızlı halk eğlencelerinde şarkılara ve danslara eşlik etmek üzere kullanılan bir çalgı sayılıyordu. Oysa ben, sabahları erkenden kalkar otururdum gitar çalmaya. Bir keresinde otel odamda böyle çalışırken, kahvaltımı getiren hizmetkar kadın beni gitar çalarken görmüş, “Hayrola senorito, sabah sabah bunca neşe!” diye haykırıvermişti.

Dördüncü yıl sonunda dostlarım beni hayatımın ilk konserini vermek üzere zorla sahneye çıkardılar. Nasıl bir heyecandı o, anlatamam. Dinleyicilerin karşısına çıkma düşüncesi bile kemiklerime kadar takır takır titrememe yetiyordu. Ama ufacık bir ola, bütün korkumu bir an için de olsa, unutmama neden oldu. Sahneye doğru yürürken-gitarımı bir arkadaşım taşıyordu-ayağı aksayan yaşlı ve kibar bir flütçü yanıma yaklaştı: “Gitar çalacak delikanlıyı tanıyor musunuz?” diye sordu. Gülümsedim, “Hem de çok iyi tanırım,” dedim. “Yakın dostum olur.” “Peki, yeteneği nasıldır acaba?” diye sorgusunu sürdürdü flütçü. "Hiç, hem de zerre kadar yoktur yeteneği,” dedim. “Siz kendiniz değerlendirin.” Benim bu pek de ince olmayan yanıtıma şaştı, “Yoksa kıskanıyor olmayasınız onu?” dedi. Bozulmuştu, arkasını dönerek salondaki yerine oturmak üzere uzaklaştı. Ama, konserden sonra koşarak yanıma geldi, beni kucakladı, “Arkadaşınız gerçekten ama gerçekten benim tebriklerime ve bir o kadar da sizin kıskançlığınıza layık biriymiş.” dedi.

Ertesi sabah, mahalli gazetelerden birinde konserime ilişkin değerlendirmeyi okuyunca, toyluk bu ya, tüm dünyaya ün saldığım sanısına kapıldım.

Kendime verdiğim en zorlu görev, o sıralar oldukça kıt ve de yoksul olan, keman, viyolonsel, piyano vb.nin sahip olduğu yüzlerce harika kompozisyonla rekabet edecek kadar önem taşımayan gitar repertuarını zenginleştirmek oldu. Gitar tekniğimi oluşturmak dört yılımı aldı. Konser kariyerimde kendimi yetersiz sayıda gitar parçası karşısında buldum. Gene de, bu küçük repertuarla dinleyicilerin ve müzisyenlerin, tanınmış İspanyol ve yabancı müzisyenlerin sıcak ilgisini gitara çekebilmeyi başardım, onları rekabete geçirebildim. Çağrıma yanıt verenlerden ilki, İspanyol senfoni bestecisi Federico Moreno Torroba oldu.

İrademin yarattığı bu mucizeye bilseniz nasıl hayret ederim. Pek çok engelin üstesinden gelirsiniz, güçlü bir iradeniz olsun yeter ki; ama sanırım bana şansım da kanat gerdi, tüy gibi hafif parmaklarıyla yaşamımdaki tüm engelleri çekip kaldırdı.

Benim yaşamım, yükselen bir çizgiyi, ağır ağır ama yükselen bir çizgiyi izlemiştir. Her şey kondu benim önüme, akla gelebilecek her şey, ama ben başka hiçbir çağrıya kulak asmadım. İradem işte buradaydı benim, tuttuğum yolda ayak diremekteydi. Geri kalanıysa, benim gök kubbemin gizemli yıldızlarında yatıyordu.

Bilirsiniz, ben kalkıp da başka bir çalgıyı, piyano ya da kemanı filan seçmiş olsaydım, hayatımı berbat eder çıkardım. Gerçeği söylüyorum. Hem de tüm tarafsızlığımla söylüyorum. Gitar insanoğlunun yaratmış olduğu en güzel çalgı benim için.

Kaynak
 
Çok güzel olmuş Pathetique,

Sağolasın !!!!

Söz konusu Villa Lobos olduğu zaman kendisinin gezgin kişiliğini vurgulamakta yarar var bence.

Bu özelliğiyle kendi ülkesinde gezmediği yer kalmamıştır. Doğal olarak kendi yöresine ait melodileri derlemede ustadır. Ancak bilinmelidir ki bu özelliğiyle ona bir halk müziği sanatçısı demek çok doğru olmaz.

Aynı zamanda Avrupa da müzik eğitimi aldığından bu müziği de doğal olarak çok iyi biliyordu. Ama yine bir ancak dersek, Avrupa nın bu müziğine tamamiyle sarılmayıp, kendi melodilerini de işin içine katarak oldukça değişik bir besteci olduğunu söyleyebiliriz.

Ya sevgili Alperrrrrrrrrr, burada seni görmek isterim. Bence söyleyeceğin çok şey olmalı diye düşünüyorum.

Sonuçta ben bir piyanistim, anlarsın ya :D
 
Hey hey heeeeeeeeeeeeeeeey!
Yettim gaaari, gitar konuşuluyor burada (Baben dostum fısıldadı sağolsun ,teşekkürler Baben)
İki elim mousta olsa da geldim...
Geldim gelmesine de azıcık soluklanayım şuracıkta....
Hele bir Robert de Visee dinleyip yatıştırayım kendimi ...
Ya da John Dowland mesela...
Geleceğim vallahi söz :)
Sevgilerimle
 
F.Sor: Variations On A Theme Of Mozart Op.9
Hayatımın 2 yılı ;)
J.Bream'den dinleyip de çalmaya çalışmaktan vazgeçtiğim eser...
Hatırlatma için teşekkürler sevgili dostum...
 
MÜZİSYENLERİMİZE BAŞARILAR...MÜZİK RUHUN GIDASI.....İNSANLARI DİNLENDİREN STRES ATABİLDİKLERİ NOTALARIN BİRBİRİYLE BÜTÜNLEŞİP ÇIKARDIĞI EŞSİZ SES....MÜZİK....MÜZİKLE İLGİLENEN ARKADAŞLARIMIZIN İNANIYORUM Kİ KENDİNİN OLDUĞU KADAR KARŞISINDAKİ İNSANLARINDA NEGATİF ELEKTİRİĞİ ALIP POZİTİFE DÖNÜŞÜYORDUR....
 
Sağ elin üç parmağını kullanarak klasik tremolo tekniği ile çalınan ve kulakta mandolin etkisi yaratan eseri "Recuerdos de la Alhambra" (Alhambra sarayı anıları) hatırlatmadan geçemezdim.
Teşekkürler Pathetique dostum...
 
Bence de insan nasıl en iyi ve rahat hissederse gitarına öyle sarılmalı.
İşte bir usta ; Paco de Lucia! Flamenko ustası ama çok rahat, hızlı ve temiz çalıyor.
Rahatça bir bacağını diğerinin üzerine Akdeniz usulü atıyor ve kucağına alıyor gitarını.

Paco.jpg
 
Bugün biraz daha modern bir besteciyi tanıtmak istiyorum:

NIKITA KOSHKIN(1956- ):

NikitaKoshin_200a.jpg


Genellikle kendi enstrümanı için eser yazan besteciler, enstrümanın teknik ve müzikal kapasitelerini ortaya çıkarmak ve genişletmek amacı gütmüşlerdir. Paganini, kemanın teknik limitlerini zorlamış enstrümanın müzikal olasılıklarını arttırmıştır. Chopin, büyülü melodileri ve müziğe kattığı, genişlettiği yeni formlarla piyanonun "anlatımcı" tarzını ortaya çıkarmış kendinden sonra gelen bestecilere bu anlamda büyük etkisi olmuştur.

Nikita Koshkin'in de kendi enstrümanı için eser yazarken iki amacı vardır; Biri, gitarın efekt dağarcığını genişletmek, ikincisi ve daha da önemlisi bu efektleri müzikal anlatımlarla birleştirmek.

Koshkin 1956 Moskova doğumlu.4 yaşından itibaren Shostokovich ve Stravinski'nin müziklerine ilgi duymaya başladı. ailesi Koshkin için diplomatik bir kariyer planlarken o 14 yaşında tek tutkusu olan rock müzikle ilgileniyordu :) . Aynı yıl büyükbabası ona bir gitar ve Segovia'nın kayıtlarını verdikten sonra hayatı değişti. Artık tek amacı gitar çalmak ve bu enstrüman için eser bestelemekti. Bu amacını gerçekleştirmek için Moskova müzik kolejinde Edgar Emanov ile çalıştı aynı zamanda Victor Egerov ile kompozisyon çalıştı.

Koshkin'in adı ilk olarak 1980 yılında yazdığı "The prince's toys"(ya da prensin oyuncakları" adlı suite'iyle duyuldu. Bu eser, bir çocuğun oyuncaklarının canlanması ve onu farklı bir boyuta kaçırması hikayesine dayanır. Suite, hikayenin anlamını ortaya çıkarmak için birçok efekt kullanılarak yazılmıştır..Örneğin, oyuncak askerlerin havasını daha gerçekçi hissettirmek için gitarın 5 ve 6'ıncı telleri üst üste getirelerek trampet sesi verilir.

Koshkin'in müziğinde zaten esas amaç budur. Her eserinin ayrı bir hikayesi vardır ve bu hikayeyi müziğinde kattığı çeşitli efektlerle gerçekten yaşatmaya çalışır. "Merlin's dream"(Merlin'in rüyası) adlı eserinde cadı merlin'in çok güzel başlayan rüyasının bir kabusa dönüşmesi yine aynı teknikle çok başarılı anlatılmıştır. "Usher Waltz/Valse" Edgar Alan Poe'nun "The fall of the house of Usher" adlı romanından esinlenerek yazılmıştır. Klasik bir valse tadında başlayan eser giderek bozularak valse havasından çıkar ve bir korku filmi havasına döner sonra yine durulur ve çok sakin biter...

Koshkin'in müziğine gençken dinlediği rock müziğin çok etkileri olmuştur. Bazı eserlerinde elektro gitarla verilen efektleri klasik gitarla vermiştir(bayağı da yakışıyor :) ). Eserlerini çalmak çok büyük bir teknik kapasite istemez ancak modern müziğe alışkın olmak lazım...Değişen ritmler ve belirli bir melodinin olmayışı yorumcuyu bu anlamda biraz şaşırtabilir...
 
Ne ayıp bana..Bu besteciyi tanımıyormuşum.
Öğrenecek ne çok şey var.
Teşekkürler dostum
Sevgilerimle
 
Rica ederim sevgili alperstein. Koshkin'in eserlerini bir ara bulursan mutlaka dinlemelisin bence yorumlayan birçok gitarist var. Olmazsa bir şekilde ulaştırmaya çalışırım...

Yarın Bach ve klasik gitar ile ilgili bir konuya değinmek istiyorum aslında ama metaryelleri toplamam lazım. Malum Bach klasik gitar bestecisi olmadığı için ve çaldığımız eserleri transcript olduğu için biraz komplike bir konu :)
 
Sevgili Dostum
Vallahi rahmetli Segovia usta kütür kütür çalıyordu Bach'ın viyolonsel için yazılmış ve kendisinin gitara çevirdiği transkripsiyonlarını.
Bach'ın keman için yazılmış Re minör Chaconne'unu gitarda çalmaya çalışmıştım.
Barok çalmak da ayrı bir konu tabii.
Neyse laf atmadan geçemedim yine.
Sevgilerimle
 
Tabii ki klasik gitarda çok da güzel çalınabiliyor Bach eserleri. Ben şahsen Bach yorumcusu olmak istiyorum zaten :)

Benim esas derdim Bach'ın Luth için yazdığı suite'lerinin klasik gitarda ne kadar hakkı verilerek düzenlendiği. Büyük yorumcu Julian Bream'i tanıtırken bu konuyla ilgili şöyle bir açıklama yapmıştım;



Julian Bream Bach'ın Luth için yazdığı suite'leri bizzat luth'la çalar. Bunda çok haklı nedenleri vardır; Ses sınırları göze alındığında, Luth'un gitara oranla daha çok tele sahip olması, ses sınırının da o oranda daha geniş olmasına yol açar. Gitara yapılan Bach uyarlamalarında, özellikle bas notalarının bir bazen de iki oktav yukarı alınmaları eserlerin orijinal yazısını bozmuş, bas çizgisinde atlamalara neden olarak armonik hatalara neden olmuştur. Bu nedenle Bream ve onun gibi yorumcular Bach'ın eşsiz melodilerini hatasız çalmak için eserlerini ya luth ile ya da özel yapılmış gitarlarla seslendirmeyi tercih etmişlerdir.


Kesinlikle Bach'ın luth suite'lerinin gerçekten hakkının verilebilmesi için luth ile çalınması gerektiğini düşünüyorum.

Cello ve keman transkripsiyonları gayet iyi ama IV.Suite'in Prelude'ü gitarda kemanda olduğu kadar güzel tınlıyor mu sence? :) . Bizde yay kullanmak gibi bir lüks olmadığı için bu eserde kemanın hızına kesinlikle ulaşamıyoruz bir kere...Parmaklar bir yere kadar hızlanabiliyor:). Böylece eserin ruhunu gerektiği gibi ortaya çıkaramıyoruz...

Demek istediğim doğru Bach eserlerini seçip seslendirmek en mantıklısı sanırım. Yoksa benim klasik gitar-Bach konusunda hiçbir derdim yok aksine çok çok severek yorumluyorum eserlerini...tek sorunum bu büyük bestecinin yani "Büyük Bach"ın eserlerini hakkını vererek yorumlayabilmek :)

Chaconne'u deşifre etmeye bile yeltenmedim cesaret edemiyorum!! :D . Bana göre en güzel yorumlar Manuel Barreuca ve Julian Bream'inkilerdi. Onların elinden dinlendiğinde gerçekten de çalmaya korkuyor insan :)
 
Aslında Bach'ın konusu bu forumda daha önce de açılmış ancak gitaristler için de çok önemli ve ayrı bir yeri olduğu için ben yineliyeceğim:

JOHANN SEBASTIAN BACH(1685-1750):

Bach.jpg


Yüzyıllar boyunca müzikçi yetiştirmiş olan Thüringen'li Bach ailesi içinde "büyük" sıfatıyla anılan besteci, Johann Sebastian Bach'tır. Bu sıfat, aile içindeki "büyük" müzikçiyi belirlediği kadar, Bach'ın besteci olarak müzik tarihindeki yerini de vurgular.

O çağa kadar gelişen birçok biçimde (örneğin suite biçiminde), birçok yazı tekniğinde (örneğin fugue tekniğinde) ileriki yüzyıllarda Bach'ı aşan olmamıştır. Çağına kadar olup bitenleri özetlemesi, bu yolda son sözü söylemesi, kendinden sonraki bestecileri artık yeni biçimler, yeni yazı yöntemleri aramak zorunda bırakması bakımından Bach'ın 18.yy ortasındaki durumu, Brahms'ın 19.yy sonundaki durumuna benzetilebilir.

Bach, yenileyici olmaktan çok, bir yerleştiricidir. Yenileyici olmak gibi bir amacı da yoktu. Kendinden önceki ustaların ve kendi çağının ileri gelen bestecilerinin yapıtlarını incelemiş, kopyalarını çıkartmış, sağlam işçiliğini bu yolla elde etmiş, kendine özgü bir müziğe de asıl bu sağlam işçiliğinden yararlanarak varmıştır.

Fugue (füg)'de, kanonda polifon yazıyla, kantata, passion, missa, suite, concerto grosso ve toccata en yüksek noktalarına, en büyük dolgunluğa, onun eserlerinde varmıştır.

Bach'ın erişilmez anlatım gücü, en koyu ve sık dokunmuş yoğun bir polifonluk ve son bir birleştirimle o çağa değin görülmemiş büyüklükte eserler ortaya koyması, Almanya'da kapanmakta olan Barok anlayışının ta kendisidir.

Bach ve gitar ilişkisine gelince;

Görünüşü ve yapısı (ancak tınısı değil) nedeniyle Bach'ın Luth için yazdığı 7 eserin tamamı gitara uyarlanmıştır. Bunların bazıları orijinal, bazıları ise uyarlamadır. Barok dönemde enstrümanlar henüz kişisellik kazanmadıklarından, biri için yazılan bir eser, bir diğerine uyarlanabiliyordu.

Ünlü Alman lutenist ve besteci S.L.Weiss, Bach'ın yakın arkadaşıydı. Ayrıca Avrupa'nın tanınmış lutenistlerinden E.G.Baron da Bach'ın müzikal toplantılarına sıksık katılmaktaydılar. Bach'ın luth için eser yazamaya başlamasında, bu beraberliklerin büyük önemi olduğu düşünülmektedir. Bach, Köhen'de yaşadığı yıllarda, tınısı luth'a benzeyen ve aynı ses sınırları içerisinde olan tuşlu bir çalgı icat etmişti. "Lautenwerck". Luth eserlerini yazarken bu enstrümanı kullandığı sanılmaktadır. Bulunan el yazması notalarda, iki porte ve iki anahtar olması bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Bazı el yazmaları ise Tablature sistemiyle yazılmış olup bunların çoğu Bach'ın lutenist arkadaşları ve öğrencileri tarafından kaleme alınmıştır.

Bach'ın luth eserlerinin klasik gitarla çalınınca ne kadar anlamlı olup olmayacağı fikrimi daha önce belirttiğim için bir daha yinelemek istemiyorum.

Bach'ın cello, keman ve klavsen için yazdığı suite'ler gitara uyarlanmıştır ve gitar repertuarında önemli bir yer tutarlar.

Her enstrümanda olduğu gibi klasik gitarda da Barok stili çalmak ayrı bir düzen ve disiplin gerektirir. Özellikle Bach yorumlarken kararlı, her notanın hakkını vererek/ duyurarak, tempoyu bozmadan çalmak gerekir.

Romantik dönemin özgürlüğünü Barok çağ eserleri yorumlarken bulamasak da özellikle Bach'ın eserlerindeki yoğun polifoni ve matematiksel düzenin büyüsüni enstrümanda duyurmak ayrı bir keyiftir. Yorumculuğa da büyük katkısı vardır...
 
Sharon Isbin

Bugün klasik gitar meraklılarına bir gitar virtüozundan sözetmek istiyorum. Gitarist denince aklımıza hep erkek gitar sanatçıları gelir. Bu kez bir kadın sanatçıdan sözedeceğim: Sharon Isbin...

lull2.jpg



Sharon Isbin (7 Ağustos 1956, Minneapolis, Minnesota) 9 yaşında gitar çalmaya başlamıştır.
Grammy ödülleri tarihinde 28 yıldan sonra 2001 yılında ilk klasik gitar
ödülünü almış klasik gitar ustası kadın sanatçıdır.

Guitar Player dergisinin düzenlediği Madrid Queen Sofia ve Toronto
yarışmalarını kazanmış, Münih yarışmasını kazanan ilk gitarist ünvanını
almıştır.

Bugüne kadar 20 nin üzerinde albüm yapmıştır. Barok müzikten latin
müziğine, ispanyol müziğinden günümüz jazz-fusion müziğine dek geniş
bir müzikal yelpaze içinde çalışmalarını sürdürmektedir.

1995 yılında Amerikan uzay üssü Atlantis ile Rus uzay üssü Mir'in tarihi
uzay buluşması, Isvbin'in müziği eşliğinde gerçekleşmiştir. Aynı sene
Isbin, ünlü gay-lesbian OUT dergisine lezbiyen olduğunu açıklamıştır.

Amerika'da gösterilen, gay-lesbian ve biseksüellerin hayatını konu eden The L-Word dizisinde kendisini oynamıştır.

Ünlü rock gitarcısı Steve Vai ve Isbin premiere “Blossom Suite”
ParisŞubat 2005, Theatre du Chatelet.

isbinvai.jpg


GRAMMY ÖDÜLÜ - 2001 "Dreams of a World " albümü ile en iyi solo yorumcu ödülü...
cov-drm.jpg

grammy1.jpg


Isbin, Classical Guitar Answer Book yazarıdır ve Aspen Music Festival direktörü, aynı zamanda Juilliard School'da gitar eğitimi vermektedir.

Aşağıdaki linkte Tarrega'nın Recuerdos de la Alhambra eserinin videosunu izleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=AmudbgFPjqA
 
Teşekkürler sevgili Alperstein Sharon Isbin gerçekten çok iyi yorumculardan biridir özellikle Bach yorumlarına bayılırım...

Hazır konu bayan gitaristlerden açılmışken tekniği ve yorumuyle çook beğendiğim bir bayan gitaristi de ben tanıtayım (heveslendim :) )...

ELENA PAPANDREOU:

phm3.jpg


1966 Atina doğumlu Yunan gitarist Elenea Papandreou ilk konserini 15 yaşında verdi. National Conservatory'de Evengelos Boudounis ile klasik gitar çalışmış, 1985'de onur derecesi ile mezun olmuştur. Çalışmalarına Royal Northern College of Music'de Gordon Crosskey ile devam etmiştir. Papandreou ayrıca Oscar Ghiglia, Alirio Diaz, Julian Bream, Leo Brouwer and Ruggero Chiesa gibi dünyanın en önde gelen gitaristleri ile çalışmıştır...

Papandreou üç uluslararası yarışmada birincilik ödülleri almıştır; "Maria Callas" (Yunanistan), "Gargnano"(İtalya), "Alessandria" (İtalya). Ayrıca dünyanın en meşhur ve en önde gelen klasik gitar yarışmalarından "Guitar Foundation of America"'dan ikincilik ve "NAXOS" ödüllerini almıştır."NAXOS" ödülü Papandreou'ya Naxos şirketinden albüm yapılmasını sağlamıştır. Daha önceden 5 albümü olan sanatçının 6'ıncı albümü bu yarışmada aldığı ödül sonucunda çıkmıştır...

Papandreou birçok Avrupa ülkesinde konserler vermiştir-düzenli olarak her sene Türkiye'ye de gelir - ayrıca Amerika, Brezilya, Kanada, Venezuela gibi denizaşırı ülkelerde de birçok konserler vermiştir...

Alirio Diaz, Oscar Ghiglia, Roland Dyens, Nikita Koshkin, Evangelos Boudounis and Yorgos Mouloudakis gibi büyük gitaristlerle beraber çalışmıştır. Boudounis gibi gitarist besteciler ona eserlerini ithaf etmişlerdir...

Papandreou "harika çocuk" olarak başladığı klasik gitar kariyerine her geçen gün kendinden gerek müziğine olsun gerek teknğine olsun çook şeyler katarak devam etmiştir....

Hani hep erkeklerin dünyası denir klasik gitar dünyasına :) . Tam anlamıyla hem fiziksel, hem teknik hem de müzikal güçlülüğü ile erkek gibi bir gitaristtir! :D (bkz: müzikte ince espriler :) )...
 
Teşekkürler sevgili Pathetique,

Bayan gitaristleriden bahsetmemin sebebi, errrkekk gibi değil bir kadın gibi gitar çalma tarzları olduğundandır;-)

Bir erkek olarak bir bayan gitarcının yorumunu dinlemek, daha çok heyecan verici gelir bana :)

Sevgilerimle
 
Elena Papandreou için "erkek gibi gitarist" dememin nedenini ellerine ve ellerdeki kas yapısına bakarsan çok iyi anlarsın sevgili Alperstein :)...

Kendisinin hem masterclass'ına katıldım hem de birçok defalar yakından izledim artık çok çalmaktan mıdır bilmiyorum ama sıradan bir klasik gitarcıdan çok daha fazla hatta fazladan kaslar oluşmuş ellerinde :) . Ne dersek diyelim çoğunlukla fiziksel bir kas gücü gerektiren gitarda bazen bayanların tonları zayıf kalabiliyor. Tabii ki bu çeşitli egzersizlerle güçlendirilebilir...

Ama bayan olsun erkek olsun tonu iyi olmayan gitaristi de ben dinlemem :) ...

Bir bayan gitarist olarak da diyorum ki gitar gibi feminen bir enstrüman bayanlara çoook yakışıyor farklı bir yakışıyor yani :) . Artık taraflı mı konuşuyorum bilmiyorum :) ...
 
Ya sevgili Alper ne diyeyim ben sana yaaaaaa :D

Burası gitar köşesi ama uzun zamandır hep aklımdaki bir sorunun da tam yanıtı olmasa da yarım yanıtının verildiği bir yer oldu şimdi.

Müzisyen denildiğinde, tabii çalan kişi olarak ele alalım şimdilik. Bir çalgıyı en iyi çalan virtioz olarak ele aldığımızda benim aklıma hangi çalgı olursa olsun cinsiyet gelmez. Çünkü tüm çalgılarda en ustalardan kadın erkek diye ayırmadan her türlü isimleri sayabiliriz.

Ne yazık ki gitar denildiğinde en fazla erkek adı aklımıza gelir.Sharon Isbin... adı mesela benim aklıma ilk gelen isimdir ve sonrasında "hımmmmmm" gibi bir düşünme payı isterim açıkcası. Çok fazla değil , hatta çok az.

Sahii bir araştırma yapılsa gitar bölümünde erkek ve kız öğrenci oranları nedir acaba merak ediyorum.


Pathetique , örneğin sen bu konuda bana yardımda bulunabilirmisin? Bölümünüzde kaç erkek ve bayan öğrenci var bu sayıyı söyleyebilirmisin?

Kuşkusuz bir geneli bağlamayacaktır bu sayı ama bir ip ucu olabilir...Fizksel bir kas gücü gerektirdiğine kesinlikle inanıyorum gitar için. Her çalgının kendine göre geliştirdiği bir fiziksel bölüm var. Çok ince parmaklarım olmasına rağmen parmak uçlarımla kimseye vurmayı denemem ben mesela. Yumruk atmış kadar olduğunu söyleyebilirim. Tüm güç orada toparlanıyor.Fazladan bir kas yaptığını sanmıyorum herşeye rağmen, sadece kasları daha güçlendiriyordur. Sanırım Pathetique sende onu söylüyorsun.

sıradan bir klasik gitarcıdan çok daha fazla hatta fazladan kaslar oluşmuş ellerinde

Bu cümleni ilk okuduğumda önce pek anlayamadım açıkcası, ama sonradan demek istediğini anladım. :D

Bu sebeple gitar erkeklere endeksli bir çalgı kesinlikle değil, ama var bir şey bu gitar da. :D

Bildiğin gibi sevgili Alper benim şakacı tarafımı biliyorsun ve ben bundan gitarın gövdesinin yapısına bağlıyorum bu işi. Ve aslına bakarsan bir erkekle çok güzel uyuşuyor görüntü olarak. :D

Bu arada Sharon Isbin le ilgili olarak kulağıma fısıldanan şeye artık inanmaya başladım dersem yalan olmayacak :D

Yine de benimde en sevdiğim kadın gitarcılardan biridir diyorum ve bu konunun nasıl gelişeceğini merakla bekliyorum....
 
Bölümümüzde toplam 7 erkek 4 tane de bayan gitarist var sevgili Andante. Tabii bu da çok radikal bir değişim olmuş bizim bölüm için çünkü bizden önce hiç bu kadar çok bayan gitarist bu bölümde okumamış :) ...

Bu bir kriter midir? Elbette değildir ama yurt dışı da dahil olmak üzere gerek okullarda olsun gerek profesyonel müzik dünyasında olsun daha çok erkek gitarist olduğu da bir gerçek...

Okulumuza masterclass'a gelen Johannes Möller çok şaşırmıştı mesela çünkü eğitim verdiği dünyanın en önde gelen okullarından biri sayılan Londra'daki "Royal Academy Of Music" de sadece 1 bayan gitarist varmış "burada ne kadar çok bayan gitarist var ne güzel" demişti :D ...

Konu müziğe geldiği zaman kadın/erkek ayırımı yapmam ben pek. Şimdi klasik gitar hakkında konuştuğumuza göre bayan olsun erkek olsun tonu sağlam yorumu güçlü olmayan bir gitaristi ben dinlemem, dinleyemem de. Eh bu çeşit bir kaliteyi sağlamak için de fiziksel bir gücün gerekliliği tartışılmaz :) ...

Müzisyen denildiğinde, tabii çalan kişi olarak ele alalım şimdilik. Bir çalgıyı en iyi çalan virtioz olarak ele aldığımızda benim aklıma hangi çalgı olursa olsun cinsiyet gelmez. Çünkü tüm çalgılarda en ustalardan kadın erkek diye ayırmadan her türlü isimleri sayabiliriz.

Buradaki görüşüne kısmen katılıyorum sevgili Andante. Kısmen çünkü şu paragraftan da çok farklı bir tartışma çıkabilir :) ...

Virtüözite ile yorumculuğu birbirinden ayrımak gerektiği kanaatindeyim. Virtüözite çok sağlam bir teknik ile güçlü bir yorumculuğun birleşimidir çünkü. O yüzden her yorumcuya "virtüöz" denmesine karşıyım ben çünkü her yorumcu bir virtüöz değil! :) ...

Tekniği çok da sağlam olmayan bir çalgıcının yorumu harika olabiliyor veya tam tersi çok sağlam bir teknik olup da yorum çok zayıf olabiliyor. Herhangi bir kaydını dinlediğinde müzikten çok icracının kişisel gösterisini duyuyorsun yani...

"Bir çalgıyı en iyi çalan virtüöz" deyince sen benim de burada kafam karıştı da :) . Hani neye göre en iyi çalan? sorusu aklıma geldi o yüzden böyle bir açıklama yapma gereği duydum...

Konuyu fazla dağıtmadan (hoş gerçi hepsi birbiriyle ilintili konular bunlar) bayan olsun erkek olsun enstrümanının gerektirdiği fiziksel kapasiteyi yakalamalı bence...

Tabii fizikti, kas gücüydü bunlar her zaman sadece müzik yapmak için birer yardımcı elemanlar. Önemli olan müzik olmalı her zaman , yorum olmalı en önemlisi ruh ve tutku olmalı bir müzisyende yoksa tüm bu yardımcı elemanlar tam olsa da pek birşey değiştirmiyor en amiyane tabiri ile yalan oluyor yapılan müzik :D veya yapılan "şey" müzik olmuyor...

Sevgili Alperstein'ın bayan gitaristleri dinlerken duyduğu heyecanın nedeni bir bayan gitaristin müziğe kattığı ruhtur belki de :wink: ...

Hani her duyguyu en yoğun boyutu ile yaşayan kadınlar müziğe de çok farklı bir bakış açısı katabiliyorlardır belki. Daha zarif, daha tutkulu, daha yoğun vs...

Tabii bunlar küçük nüanslar Andante'nin de dediği gibi en iyi çalgıcıları saydığımızda genelde kadın/erkek ayırımı yapmadan sayarız. Müziği dinlerken bu ufak- ama bizim içi çook büyük- nüansları duyabilmek için de iyi bir kulağa sahip olmak, iyi bir dinleyici olmak gerekir :) ...
 
Evet sevgili Pathetique ,

Verdiğin bir çok cevapla kafamda zaten oturmuş olan cevapların pekişmesini sağladın sana bu anlamda teşekkür ediyorum. :D

Kuşkusuz bütün çalgılarda teknik mi ruh mu diye bir ikilem vardır müzik dünyasında. Kimi tekniği savunur, kimi ruhu, bazıları da her ikisi de olmalıdır bunlar birbirini tamamlayan unsurlardır der. Hiç bu tartışmalara girmek niyetinde değilim. Fikrimi soracak olursan benim için virtüoz teknik olarak usta olmakla beraber ruhunu da bu işine katanlardır.

Neyse bunu geçiyorum........

Kesinlikle sadece burada değil hemen her yerde kullandığım bir şeyi burda da kulanacağım.

Benim için beynin cinsiyeti yoktur...

Bir müzik dinlerken çalan kişinin cinsiyetini düşünmek aklımın ucuna bile gelmeyen şeylerin başında gelir. Ama artık kesinlikle seninde yazdıklarından dolayı yola çıkacak olursam; gitar kadar kas yapısının gelişmesiyle doğru orantılı olarak çalınabilecekse bu işi erkeklere bırakmakta fayda var. :D

Ya da en azından kadın gitarcılar bence kas geliştirici spor yapabilirler bu anlamda. :D

Gerçekten hangi anlamda olursa olsun bir çalgı güç gerektiren bir olgudur. Bu anlamda işte tekniği geliştirici şeyler kesinlikle her çalgının çalınışını kolaylaştıracak şeydir.

Gitar çalmayı bilemem, ama piyanoda tahmin edemiyeceğimiz kadar teknik beceriyi beraberinde getiren bir çalgıdır.Tüm gücü sadece parmak uçlarında toparlayabilmek te etüdlerle gelişebilecek bir olgudur. Bu arada farkında olmadan ne kadar zayıf olursak olalım, pazularımızda bir güçlenme olur, ama tuşlara değen parmaklarımızda kas yapıcı bir şey olmadığından piyanoyu bir kez daha sevmeye başladım.

Tek korkumuz tüm çalgılarda olduğu gibi parmaklarımıza gelebilecek zarardır. Bu sepeple tüm çocukluğum bahçede voleybol oynayan çocuklarla voleybol oynayamayarak geçmesinin dışında hayıflandığım bir şey olmamıştır.

Neyse gitarcılara devam edelim derim ben......
 
Neyse gitarcılara devam edelim derim ben......

Aynen katılıyorum ve müziği teknik üstünlüğünün de üstüne geçmiş olan bir gitaristi tanıtıyorum. Benim için müzik hep tekniğin üstündedir işte o yüzden buyrunuz efendim :) :

DAVID RUSSELL:

david_russell_main.jpg


David Russell'ı diğer gitaristlerden ayıran en önemli özellik özgün yorumudur. Başta romantik dönem olmak üzere çaldığı tüm eserleri kendi duygusal aura'sının içine sokup insanın tüylerini diken diken edebilecek kalitede yorumlar...

Aynı eseri on icracıya çalsın diye verseniz ve sonradan dinleseniz belki aralarından birkaç tanesini kimin çaldığını tam olarak çıkaramayabilirsiniz. İşte icracılık buna denir; eline aldığı eseri çalabilme yetisine sahip olan kişiye "icracı" denir. bu da ayrı bir yetenektir tabii ki ancak bir eseri kendi stili ile kendinden birşeyler de katarak çalan kişi de yorumcudur. kimseden kopya etmeden veya nota üzerindeki dinamiklerle yetinmeyen yetenektir yorumcu. yüz çalgıcının arasından kolayca ayırt edilebilir stiliyle. işte David Russell da böyle bir yeteneğe sahip büyük yorumculardan biridir. şahsen bana bir klasik gitar eserini yüz farklı gitaristten dinletseniz Rusell'ı "hah işte budur" diye kolayca aralarından çıkarabilirim...

Rusell bas seslerini çalarken sesin daha anlamlı ve tok çıkması için çok uzatmaz(ancak kesik kesik de çalmaz) böylece gitarda genellikle çok eksikliği hissedilen kuvvetli bas tonlarının rengini ve sesini arttırmış olur bir piyano dinliyormuş hissine kapılabilirsiniz. bu stili özellikle D.Aguado "Rondo" ve J.K.Mertz "Elegie" yorumlarında çok daha belirgindir. hiçbir gitaristin bu iki eseri onun kadar mükemmel yorumlayabileceğine inanmıyorum şahsen...

Özgün yorumu, tonlaması ve gitara olan hakimiyetiyle Russell şu anda yaşayan en iyi gitaristlerden biri sayılmaktadır. Bach yorumları ve konçertoları da ayrıca dinlemeye değer. Klasik gitarın verebileceği maksimum hazzı bu adamdan alabilirsiniz diyorum ve kapatıyorum :) ...
 
Ah ah ahhhhhhhhh!!!!!!

İçimde bir yara olan bir konuya parmak bastın şimdi!!!!

Ya bu adam geçen sene sanırım şubat ayında İstanbul a konser vermek üzere geldi ve ben biletimi aldığım halde gidemediğimden konseriyle ilgili yorumları da okumaktan ve dinlemekten kaçınmıştım.

Gerçekten klasik gitarın en iyilerinden biri bu adam. 2005 yılında grammy ödülü almıştı. Bence bunu almayı hak etti açıkcası.

Ya nerden çıktı bu adam yine karşıma :D Bir çalgıyla böylesine bütünleşebilen biri çok zor bulunuyor. Eserlerini cd de dinlemek kuşkusuz ayrı bir keyif te, onun ellerini izlemeyi dört gözle beklerken, bak yine aklıma geldi!!!!

Yine gelir umarım, İstanbul şanslı kentlerdendir bunu biliyorum :D
 
CRR senfoni ile çaldığı açılış konserini diyorsun sanırım? Vivaldi re maj ve rodrigo aranjuez konçertolarını çalmıştı . Eh yorumlarını okumak ve dinlemekten kaçındığına göre sevgili Sanemim her ne kadar ellerime yazmaması için zor hakim olsam da bir yorum yapmayacağım konserle ilgili :) ...

Ama olsun merak etme Türkiye'yi düzenli ziyaret eden gitaristlerden Russell eminim bu sene yine CRR'ye her sene düzenlenen klasik gitar günlerine katılacaktır. veya borusan'da akm'de yıldız teknik gitar günleri'nde bir yerde konser haberini alacağız onun(hem kim bilir belki masterclass bile yapar!) şahsen dört gözle bekliyorum onu ve festivallere katılacak olan diğer gitaristleri eh haberlerini de buradan veririz artık :) ...
 
gıtar ınanılmaz derecede rahatlatır benı o tellerden cıkan sesler bu kadarmı guzel olur calmayıda o kadar cok ısterdımkı :roll:
 
müzikte aşkım gitar

müzikte aşkım gitar o sese hayranımya çıkan ses bana anlatılmaz duygular hissettiriyor çalamıyorum sol kolumun olmamasından.
çalabilenlerin yetenekleri ömürlük olsun.çervremdede çalabilen canlı dinliyeceğim biride yok şimdilik maalesef şarkılarla idare ediyorum.
bu mütiş sesi çıkarabilenlerin ellerine yüreklerine sağlık hiç eksik olmayın.
 
Hani bazı parçalar vardır ya, onların tanımı yapılamaz, her dönemin eseridir. Aradan bilmen kaç yüzyıl geçse de o parça daima var olacaktır...

Benim de böyle parçalarım var.Bir tanesini aşağıya kopyalıyorum, umarım beğenirsiniz.

Recuerdos de la Alhambra

Klasik gitar denildiğinde aklıma gelen ilk parça.....
 
Ya arkadaşlar bu youtube u çok seviyorum. Umarım bunun da başına bir şey gelmez. :D

Sizlere ,iki parça kopyaladıktan sonra dolanıyordum klasik gitarın derinliklerinden çok sevdiğim Quenn in bir parçasını hemde en çok sevdiğim parçasının klasik gitar yorumuyla buldum.

Sizinle paylaşmadan olmaz dedim...

Bohemian Rhapsody
 
Bağlama çalıyorum. Ve birazcıkta ney üflüyorum. Ama kendi halime işte.
Geçen sene gitara merak saldım ve gidip bir gitar satın aldım. Valla ne yalan söyliyim gitar bağlamadan daha bir hoş geldi bana. Vakit buldukça kendi kendime çalıyor, öğreniyorum. Daha tam öğrenemedim ama türküleri solo çalarken gerçekten çok haz duyuyorum. İyiki almışım.
Bana göre gitar her müzik türüne gidebilir bir enstruman.
Gitar akorlarının Türk halk müziğinde çok işe yaradığını düşünüyorum.
Belkide türkülerimiz her enstrumana yakışıyodur.
Ama sonuçta gitar hoş bir enstruman ve nasipse gayem çok ilerletmek.
 
andante' Alıntı:
Ya arkadaşlar bu youtube u çok seviyorum. Umarım bunun da başına bir şey gelmez. :D

Sizlere ,iki parça kopyaladıktan sonra dolanıyordum klasik gitarın derinliklerinden çok sevdiğim Quenn in bir parçasını hemde en çok sevdiğim parçasının klasik gitar yorumuyla buldum.

Sizinle paylaşmadan olmaz dedim...

Bohemian Rhapsody
Eline sağlık dostum, gerçekten ilginç olmuş... Gitar tınısı da yakışmış bu muhteşem besteye.
Teşekkür ederim,
 
Üst Alt