Seni sevmek
bir yağmurun ıslığında ıslanmak gibiydi seni sevmek ...
çok sevmişliğimiz var idi
suyu ve dahi ateşi
canımı sunduğum nice haziranlar gömdüm saçlarının karasına
dili tutulmuş mevsimlerin isyanından kime ne
kirpik uçlarına çizdiğim ummanları
topladığım yıldızları azat ettim bakıra çalan tenine
şimdi susuzum
and olsun kutsal kılınan incir ağaçlarına
ellerimde soğuttuğum güneşler acı vermiyor artık
adının halsizliğine ve yıkılmış bentlerine nehirlerin
bizi ölüm mü tutuyor yoksa sevdiğim
bölünmüş anıların yalnızlığında
ölüm...
her sabah kapısının önüne varsam diyorum bazen
sonra vazgeçiyorum beni sana getirecek otobüslerden
yaşımın yirmi olduğunu düşlemek gibi güzel vuslatı düşlemek
eşkalini versem tüm kentlere,öpse suretin elektrik direklerini
sabahtan akşama dek sürsem adını harap aydınlıklara
ve bir deprem olsa da yıksa yokluğunun tüm faylarını
oysa sevdiğim,
harran ovasının uykusuna salkım saçak yağmur boşaltan
mavi bir gökyüzü vardı üstümüzde
içimizde park çitlerine düşen yorgun gölgeler
ve açmaya nazır çiy damlaları uzak dağlarımızda
bir yağmurun soluğunda yaşamak gibiydi seni sevmek
çok sevmişliğim vardı
yaşamayı ve seni
elleri camda kalmış bir akşamüstünün
gözlerinde biten ateş ve su gibi
yan ve yak
alnımızda kan revan bir masal okunmakta
koca bir gün çökmekte omuzlarıma
tut beni
tütün kolonyalarının kokusu uçar o daracık penceremizden
yağmurun tadı damağında mı hâlâ
hangi rengi çok sevdin
ve çayın sigaran masanda mı hâlâ
ama sen yine de
öyle ürkek, öyle çocuk bakma
bir erkeğin göz yaşına kaç maktul gömülür
.................................................Evvel
bir yağmurun ıslığında ıslanmak gibiydi seni sevmek ...
çok sevmişliğimiz var idi
suyu ve dahi ateşi
canımı sunduğum nice haziranlar gömdüm saçlarının karasına
dili tutulmuş mevsimlerin isyanından kime ne
kirpik uçlarına çizdiğim ummanları
topladığım yıldızları azat ettim bakıra çalan tenine
şimdi susuzum
and olsun kutsal kılınan incir ağaçlarına
ellerimde soğuttuğum güneşler acı vermiyor artık
adının halsizliğine ve yıkılmış bentlerine nehirlerin
bizi ölüm mü tutuyor yoksa sevdiğim
bölünmüş anıların yalnızlığında
ölüm...
her sabah kapısının önüne varsam diyorum bazen
sonra vazgeçiyorum beni sana getirecek otobüslerden
yaşımın yirmi olduğunu düşlemek gibi güzel vuslatı düşlemek
eşkalini versem tüm kentlere,öpse suretin elektrik direklerini
sabahtan akşama dek sürsem adını harap aydınlıklara
ve bir deprem olsa da yıksa yokluğunun tüm faylarını
oysa sevdiğim,
harran ovasının uykusuna salkım saçak yağmur boşaltan
mavi bir gökyüzü vardı üstümüzde
içimizde park çitlerine düşen yorgun gölgeler
ve açmaya nazır çiy damlaları uzak dağlarımızda
bir yağmurun soluğunda yaşamak gibiydi seni sevmek
çok sevmişliğim vardı
yaşamayı ve seni
elleri camda kalmış bir akşamüstünün
gözlerinde biten ateş ve su gibi
yan ve yak
alnımızda kan revan bir masal okunmakta
koca bir gün çökmekte omuzlarıma
tut beni
tütün kolonyalarının kokusu uçar o daracık penceremizden
yağmurun tadı damağında mı hâlâ
hangi rengi çok sevdin
ve çayın sigaran masanda mı hâlâ
ama sen yine de
öyle ürkek, öyle çocuk bakma
bir erkeğin göz yaşına kaç maktul gömülür
.................................................Evvel