Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Toplumun Sakatlık Algısı ve Karşı Hamleler | Hakan Özgül

hozgul

Üye
Üyelik
18 Şub 2010
Konular
129
Mesajlar
3,365
Reaksiyonlar
107
Toplumun Sakatlık Algısı ve Karşı Hamleler

Engellilik ve Tanım Bakımından

Devletin benimsediği engellilik tanımı ile uluslararası belgelerdeki engellilik tanımı arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Devletin ve resmi ideolojinin engellilik tanımının temelinde kişinin eksiklikleri, noksanlıkları ve yetersizlikleri oransal ve yüzde değerleriyle ve tıbbi bakış açısıyla açıklanmaktadır. Ancak özellikle Birleşmiş Milletler’in (BM) 21. yüzyılın ilk insan hakları sözleşmesi olarak kabul edilen[1] Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (EHS) engelliliğin tanımını olabildiğince geniş tutmuş, tanımlar kısmına dahi koymamış ve engelliliği amaç kısmında hadisenin tıbbi boyutunu reddetmeksizin insan hakları boyutu ile tanımlamıştır. Sözleşme’nin 1. maddesinde yapılan tanıma göre: “Engelli kavramı diğer bireylerle eşit koşullar altında topluma tam ve etkin bir şekilde katılımlarının önünde engel teşkil eden uzun süreli fiziksel, zihinsel, düşünsel ya da algısal bozukluğu bulunan kişileri içermektedir.”[2] Ancak devletin ve resmi ideolojinin engellilik tanımı 5378 Sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3(a) maddesinde şu şekilde yapılmıştır: “Özürlü: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiyi,… ifade eder.”

Çeşitli akademik kaynaklar da, benzer tanımlara yer vermiştir. Örneğin, Faruk Söyler’in onaylanmış Yüksek Lisans tezinin özet bölümünde engellilik şöyle tanımlanmaktadır: “Özür kavramı genel manada bir kusuru bir eksikliği ifade etmektedir. Söz konusu özür, her insanın hayatında karşılaşması muhtemel bir olgudur. Bu olgunun ifadesi günümüzde ise daha çok engellilik olarak karşımıza çıkmaktadır.”[3]

5378 Sayılı Kanun, engelliliği hafif, ağır ve bakıma muhtaç özürlü olarak da tasnif etmekte, rehabilitasyonu ise özürlünün toplumla bütünleşmesi olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede Kanun, engellinin topluma entegre olabilmesi için rehabilitasyon hizmetlerini alması gerektiğini öngörmektedir. Fakat devlet, rehabilitasyonun toplumsal bir olgu olduğunu ve sadece engelli bireye yönelik çabaların yetersiz olduğunu görmezden gelmektedir. Örneğin görme yeteneğini kaybetmiş bir birey bağımsız yaşamakla ilgili her türlü habilitasyon ya da rehabilitasyon eğitimi almış olsa bile görme engelliler için yaşama elverişli kentler dizayn edilmedikçe görme engellinin hayata tam ve etkin katılımı söz konusu değildir.

Gerek devletin meseleyi ele alışı, gerek toplumsal bakış açısı, gerekse de yayınlanmış tezlerde engelli bireyler, tıbbi boyutu ile ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Engellilik meselesinin toplumsal bir mesele olduğu[4] yaygın olarak bilinmemektedir.

Araştırmalarda Engelli Bireyler

ÖZİDA[5] tarafından 26.02.2009 tarihinde “Toplum Özürlülüğü Nasıl Anlıyor Projesi”[6] kapsamında yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, araştırmaya konu olan katılımcılar, “Özürlü Denildiğinde Aklınıza Ne Geliyor?” sorusuna en yüksek tercih seçeneği ile %24,2 oranında “yardıma muhtaç kişi” şeklinde cevaplandırmışlardır. Aynı araştırmada katılımcıların %59,3’ü “süreğen hastalıklara sahip kişiler, engelli tanımına girmez”; %32’si “ruhsal ve duygusal”, %28,2’si “zihinsel engellilerle arkadaş olmam”; %33,6’sı “ruhsal ve duygusal”, % 30,1’i “zihinsel engellilerle çalışmam”; %25,9’u “ruhsal ve duygusal”, %19,1’i “zihinsel engellilerle komşu olmak istemem”; %18,2’si “hiçbir engelli akranlarıyla aynı sınıfta eğitim alamaz” şeklinde cevaplar vermiştir. Buna karşılık aynı kişiler, genel nitelikteki sorulara, “engelliler eğitim almalıdır”, “çalışmalıdır” gibi müspet cevaplar vermiştir. Araştırmada ortaya konulan verilerden çıkan sonuca göre, araştırmaya dâhil olan katılımcılar, eğer engelli bir birey kendi arkadaşı, çalışanı ya da komşusu “olmayacaksa” insan hakkı savunucusu gibi davranmakta, ancak kendi yakın çevrelerinde engelli bir birey görmek istememektedirler.

Ayrımcılığı Önleme Platformu’nun Engelli Konumlandırma (Algı ve Ayrımcılık) Araştırması da benzer sonuçlara işaret ediyor. Örneğin engelli bireylerle komşu olmak isteyemeyenlerin oranı %70’i buluyor. Aynı araştırma; engelli bireylere merhamet ve acıma duygularıyla bakıldığını ortaya koymaktadır.

Bürokrasinin Bakış Açısı

Ankara’da ayrımcılık konulu bir toplantıda tanıştığım bürokrat (büyük bir ilin vali yardımcısıydı) bizi çok şaşırtmıştı. O’na göre: “Merhamet, yardım ve acıma duyguları milli duygulardır ve bu duygulardan rahatsız olmamalıymışız.”

Ne zaman bir devlet büyüğü engelli bireylerden bahsedecek olsa, sürekli engelli bireylerin baş tacı olduğunu da ifade edilir.

Önemli İnsanların Açıklamaları

3 Aralık 2012 tarihinde Emine Erdoğan yıllarca kamuoyundan gizlediği bir bilgiyi paylaştı kürsüden. İlk kez burada açıklıyorum dedi. Meğerse adı Hayrettin olan ama aile arasında “Leylim” diye anılan ve sülalece “maskot” kabul edilen, down sendromlu bir süt kardeşi varmış. “Keşke bütün engeliler down sendromlu olsalar. Hiç kimseye zararlı yok faydadan başka” diyerek sözlerini tamamladı. Emine Hanım’ın samimiyetinden kuşku duymuyorum fakat engelli bireyler hakkında söyledikleri ve yüklediği anlamlar beni ziyadesiyle üzdü. Aslında durumu yani engelli bireylere bakış açısını anlamak için çok güzel bir yansımaydı bu sözler ve ayna misali toplumun engelli bireyleri nasıl anladığı meselesi gerçekten de daha iyi ifade edilemezdi. Zihnime fena halde yerleşti; “maskot, leylim, bütün engelliler down sendromlu olsa” sözleri.


Atasözlerimiz

Körle yatan şaşı kalkar,

Kör tuttuğunu, topal yakaladığını,

Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur,

Bitli baklanın kör alıcısı olur…

Görme yeteneğini kaybeden ve aile kuran çok sayıda insan var. Lütfen eşlerine sorar mısınız hiç şaşı kalktıklıkları olmuş mu? Düşünüyorum da aksayarak yürüdüğüm günleri. Hiç kimseyi kovaladığımı hatırlamıyorum. Evlilik kurumuyla ilgili sözler de çok garip değil mi?

“Hayırlısıyla eli ayağı düzgün biriyle baş-göz edelim…”

Bu söz genellikle ebeveynler tarafından sarf ediliyor. Çünkü yeti yitimi olan bir kişiye oğlunu ya da kızını yakıştıramıyor.

Bu düşüncelerimi çoğu zaman aktardığımda birçok kişi bana hak veriyor ve bu muameleleri yapanları ayıplıyor. Sonra ne oluyorsa bir an için tekerlekli sandalye kullanan ya da gözleri görmeyen ya da duyamayan ve konuşamayan ya da başka fiziksel yeti yitimleri olan bireylerle aile kurmayı reddediyorlar. Çünkü onlar daha az insan kendilerine göre.

Doktorlardan Bir Örnek

Geçen sene Özürlüler Vakfı’nın düzenlediği Yeti Yitimi Konferansı ve Çalıştayı’na katılmıştım. Bir hekim çok doğru ve yerinde bir tespitte bulundu ve şöyle söyledi mealen: “Bizler engelli bireyler hakkında donanım kazanmadan mezun olduk ve şimdi anlıyorum ki O’nlar hakkında çok az bilgiye sahibiz.”

Sakatlık Bir İlahi Ceza Mı?

Engelli bireylerin yeti yitimlerinin sebepleri ilâhi ceza olarak bilinmektedir yıllar yılı.[7]

Epilepsi nöbeti geçirenlerin “cinlere karışması” gibi.

Tekerlekli sandalye kullanan (kimileri buna mahkûm diyor ve çok ahmakça olduğunu bilmiyor) bireylere “Allah belâsını vermiş” gibi.

Gözleri görmeyenlere; “Allah kimilerinin bu dünyayı görmesini istemiyor” denilmesi gibi.

Anne ve babasının sözde günahı olan işitme ya da zihinsel engelli bireyler gibi. Hepsi takdir-i İlâhi…

Medya’da Engelli Bireyler

Adını vermek istemediğim bazı televizyon kanallarının diziye benzer programları hiç dikkatinizi çekti mi? Adları genellikle bir gizemlilik içerir: “Kalp Gözü”, “3. Boyut”, “6. His” vb. Bu dizilerde kötü bir insan başroldedir. Ölesiye içki içer, kumar oynar, karısı ve çocuklarını döver, her türlü çirkefliği yapar. Karısı genellikle mazbut, umutlu ve dayağı içselleştirmiştir.

Kadının rüyasına aksakallı bir amca gelir ve der ki:

Kızım sabret…!

Aradan zaman geçer ve o kötü adam bir kaza geçirerek felç olur. Seyirci ekran karşısında moral kazanır: “Oh oldu sana”, “Allah’ın sopası yok”, “Gördün mü gününü” diye.

Kötü adam birden bire hidayete erer ve erenlerden oluverir. Filmin sonunda eskiden kötü ama şimdi melek gibi olan adamın yürüyerek evden ayrıldığını görürüz…

Öyle Bir Geçer Zaman Ki adlı diziyi seyredenler hatırlar. Murat adındaki karakterin yataktaki başarısızlıkları aslında toplumun başka bir bakış açısını sergiliyordu. Felçli bir kişinin cinsel hayatı olamaz düşüncesini empoze ediyordu. Felç geçirmedim ama sanıyorum ki tekerlekli sandalye kullanıyor olmamdan ötürü; evli ve bir çocuğumun olduğunu duyanların yüzlerindeki garip şekil değişikliklerini pek anlamlandıramazdım.

Daha birçok engelli birey algısına örnek verebilmek mümkün. Fakat bu kadarla iktifa edebiliriz diye düşünmekteyim.

Öte taraftan engelli bireylerin bu tutum ve davranışlara karşı geliştirdiği bazı “kendini ispat” durumları da ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Engelli birey kendini topluma karşı kabul ettirebilmek bakımından ilginç davranışlar da ortaya koymuyor değil. Suçlayıcı olmayacağım bu hususta zira hepimiz zaman zaman kendimizi kaptırmıyor değiliz. Zira engelli bireyler hayatta hep maça yenik başladıkları düşünmektedirler ve bu eşitsizliği gidebilmek adına çana sarf etmektedirler. Bu çabalar bazen ilgi ve merak uyandırırken bazen de komik duruma düşmemize neden olabilir.

Toparlamak gerekirse: Toplum engelli bireyler ve yaşamları hakkında bilgi sahibi değiller. Eğitim kurumları (daha ilk basamaklarından başlayarak) başta olmak üzere, farkında olamadıkları bir kitle var toplumun önünde: "ENGELLİ BİREYLER." Bazen yardım etmek uğruna bazen de açıkça ötekileştirerek toplumun dışında bırakılan kesim.

Hakan Özgül


[1] bülten - 13 convent tr | UNDP Türkiye (erişim: 02.06.2010).

[2] Sözleşme metni için bkz. 14 Temmuz 2009 tarih ve 27288 sayılı Resmi Gazete. Fakat Sözleşme’nin orijinal metninde dış faktörlerin engellilik üzerinde etkisinden bahsedilirken kanunlaşan halinde bu durumdan hiç bahsedilmemiştir.

[3] Faruk Söyler, Hadislerde özür kavramı ve Hz. Peygamber’in özürlülere yaklaşımı (The concept of disability in the hadith and the approach of the Prophet Muhammad to the handicapped individuals), yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,http://tez2.yok.gov.tr/tezvt/liste.php?-skip=0&-max=10&Bolum= Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, 2010,
http://tez2.yok.gov.tr/tezvt/liste.php?-skip=0&-max=10&DanismanAdSoyad==A. Kadir Evgin (erişim: 02.06.2010).

[4] Hasan Yaşar Coşkun, Özürlü birey ve ailesinin sosyal iletişim sürecinde karşılaştığı ve yaşadığı durumlar hakkında teorik ve ampirik bir çalışma (A theoretical and empirical study about encountered and experienced conditions of handicapped person and the family in the process of social communication), yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, 2010, http://tez2.yok.gov.tr/ (erişim: 02.06.2010).

[5] Kurumun adı Yaşlı ve Engelli Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir.

[6] ÖZİDA, Türkiye Özürlüler Araştırması 2002, http://www.ozida.gov.tr/guncel/arastirma_sonuclari.pdf (erişim: 02.06.2010).

[7] Bkz: Sakatlık Çalışmaları: Sosyal Bilimlerden Bakmak, Dikmen Bezmez, Sibel Yardımcı, Yıldırım Şentürk, İstanbul, Koç Üniversitesi Yayınları, 2011
 
Yazılacak çok şey var ama bugün yaşadığım olaydan başlayayım. Yaşlı bir dedemiz akülü sandalyesiyle kaldırımın diğer ucundan çıkmış geldi sonuna. Rampanın önünde araç park edilmişti. Bağırarak buldurdu sahibini aracın. Arkasındanda gelen aynı yaşlardaki başka bir 'adam' kaldırımdaki o yaşlı dedemizin yanından geçerken 'boşuna yer kaplıyorsun' dedi. Yaşlı dedemizde küfür etti. Toplumun algılarından bitaneside buymuş demekki...
 
Sevgili KKELEBEKK,

Yazıyı yazarken şöyle bir his oluştu: Nereden tutsam... Nereden tutsam elimde kalıyor.

Benzer bir hadiseyi dün yaşadım. Kaldırımı işgal eden bir araba vardı. Üstelik park ettiği yerde de tekerlekli sandalye girişi olduğu yazılıydı. İş yerime giremiyordum. Sahibini bulduk ve aracı çekmesini istedik. 10 dakika sonra ineceğini bildirmiş. Fotoğraf çekmeye başlayınca ve bekleyecek zamanımın olmadığı ve derhal çekmesi gerektiğini haber yollayınca hemen aşağıya indi. Büyük bir pişkinlikle şuradan geçemez mi (dediği yerde de 15 cm kaldırım var) dedi. Suskun ve kızgın bakışlarım cevap olunca derhal çekiverdi.
 
Biz bayanların suskun kızgın bakışlarını hiç aldırmıyorlar ne yazıkki.işaretle benim yolumu kapatmışsınız demişdim bir keresinde,trafik müsait gidebilirsin diye cevap gelmişti...
 
Atasözleri toplumun kültürünü yansıtır!

Aslında herşey ortada yukardaki yazınızda belirtmişsiniz. Zihniyet değişmeden hiçbirşey değişmez ;
Bence bizim ülkemizde zihniyet deyişmez ÇÜNKÜ; Fiziksel engeli veya vicut sakatlığı bulunmayan yani devlet düzeninde normal kabul edilen
vatandaşların bence % 90 düşünce engellidir.


Atasözlerimiz (Yukardaki yazıdan alıntıdır)

Körle yatan şaşı kalkar,

Kör tuttuğunu, topal yakaladığını,

Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur,

Bitli baklanın kör alıcısı olur…

Görme yeteneğini kaybeden ve aile kuran çok sayıda insan var. Lütfen eşlerine sorar mısınız hiç şaşı kalktıklıkları olmuş mu? Düşünüyorum da aksayarak yürüdüğüm günleri. Hiç kimseyi kovaladığımı hatırlamıyorum. Evlilik kurumuyla ilgili sözler de çok garip değil mi?

“Hayırlısıyla eli ayağı düzgün biriyle baş-göz edelim…”

Bu söz genellikle ebeveynler tarafından sarf ediliyor. Çünkü yeti yitimi olan bir kişiye oğlunu ya da kızını yakıştıramıyor.

Bu düşüncelerimi çoğu zaman aktardığımda birçok kişi bana hak veriyor ve bu muameleleri yapanları ayıplıyor. Sonra ne oluyorsa bir an için tekerlekli sandalye kullanan ya da gözleri görmeyen ya da duyamayan ve konuşamayan ya da başka fiziksel yeti yitimleri olan bireylerle aile kurmayı reddediyorlar. Çünkü onlar daha az insan kendilerine göre.

Bizi engelleyende aslında en az sahip oldugumuz fiziksel engeller kadar bu normal kabul edilen vatandaşların düşünce engelidir. Birlikle aslında bir çokşey bertaraf edilebilir fakat bizim ulkemizde imkansız!
 
Sevgili Mine,

Çoğunlukla erkekler de kadınlardan farklı olamıyor. Adam yerine bile koymazlar diye bir söz var ya hani..! Sakat olduğuna bakmaz bir de dışarı çıkmışsın bile derler. Bir keresinde Allah sana belanı zaten vermiş demişti. Daha neler neler...

Sevgili Engelsizbiz,

Engelli olmak ve başaramamayı biz de içselleştirmişiz sanki. Toplum da bunu hep körüklemiş. Birlikle başarabileceğimizler hakkında konuşmak ne güzel
 
Sevgili Hakan bey; bizim toplumumuz hastalıkları ve fiziksel güçlükleri dile getirmeyen, üstüne örten bir toplum olma yolunda ilerliyor, kimi acıyarak bakıp karşısındaki kişinin özünü ve güzelliğini görmeyi kaçırıyor, görmüyorlarki beyazlanan saçlar bilgeliğin simgesi, eksik bir uzuv gücün göstergesi, her tedavinin geriye kalan izi denemenin ve cesaretle yaşamışlığın nişanı, kim hangi durumda olursa olsun asla tamire ve değiştirilmeye ihtiyacı yok, görebilen gözler için her farklılık her iz bir güzellik getiriyor beraberinde, ben gönüllü olarak 1 yıla yakındır terminal hastalara hizmet veren bir bakım merkezinde çalışıyorum boş vakitlerimde ve öğrendiğim en önemli şeyse; fiziksel olarak vücut tükendiğinde fonksiyonlarını yavaş yavaş yitirdiğinde bile ruhun bütünlüğü ve güzelliği her zaman kalıcı oluyor ve bunu kabullenen kişiler muhteşem bir güzellik yakalıyor, yaşıyor ve yayıyor etraflarına, ben bunu her seferinde hayranlıkla izliyor ve tanık oluyorum.. Sevgilerimle
 
merhaba

merhaba, bende bi otobuse bindiğim gunlerden birinde; engelli yerini işgal eden bi bayana (daha yirmili yaşlarda) pardon yer verebilirmisin dedim. kız kalktı sonra yanındaki bey amcası oluyormus gel kızım sen otur neyse arkama geçti. sonra ayakta duruyor. saga sola bakıyor nerde engelli yeri bunun neresi engelli, v.s. döndüm görmüyormusun yazan tabelayı, dedim yok sert istemişim yeri. bende kaç yıldır zihniyeti olmayanlardan yer isteye isteye bi hale geldim dedim. senin neren engelli, ben ortopedik engelliyim diyince oda tuttu sen bi zihin doktoruna gözük dedi. ben de şöyle bi baktım kalktım yerimden arkadaşa dedim hadi iniyoruz. dedim seni Allaha havale ediyorum.
 
Özge Hanım Merhaba,

Terminal dönem çok karanlık ve işlenmeyen konular arasında yer alıyor. Doğrusu zor bir iş üstlenmişsiniz. O hareketsiz kalan uzuvların altında görerek anlattıklarınız doğrusu bana umut verdi. Ne güzel tarif ettiniz. Entelektüel hayatın etkilenmediği ALS hastaları geldi gözümün önüne. Yaşam mücadeleleri ve azmi ve bize neler neler öğrettikleri.

Keşke bir gün hastaların mahremiyetine sadık kalmak kaydıyla terminal dönemi bize yazsanız... Ne çok şey öğreniriz.

Selamlar,

Hakan
 
kulak duyup dil konustumuydu dertler guzel sergilenir edebiyatla:eek: topallarla korler edebiyat konusunda ustadir:) sagirlari kimse anmamis :( hadi olsun onlar aslangibi:eek:
 
Hakan bey ne mutlu bana size umut olduysam. Aslında bende onlardan öğreniyorum umudu ve yaşama bağlılığı. Farkında olmadan bana öyle çok şey öğrettilerki hepsine minnetarım. Bakışları konuşmaları her biri bir parça umut bana. Onlarla olmak benim başıma gelen en güzel şey.

Yazmayı çok isterim (dediğiniz gibi mahremiyete dokunmadan)

Onlarla tanışmanızı ve gülen gözlerini görmenizi de çok isterdim doğrusu, inanın onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
 
söylenenlere aynen katılıyorum ne yani şimdi ben görme engelliyim ki gerçekten öyle benim eşimde engelli olsa ne olur ya da ben engelsiz biriyle evlensem ne olur size bir olay anlatayım
bundan 1.5 ay önce falan babam bir dükkana giriyor bir yerden konu açılıyor babam dükkan çalışanıyla sohbet ederken kadın bir kız kardeşi olduğundan bir avm de işe girdiğinden falan bahsediyor babmda şakayla karışık oğluma alayımmı kardeşini diyor kadın:
-işsiz güçsüz oğlunu işe giren kardeşime mi layık gördün diyor babam:
-benim oğlum devlet memuru kardeşinin iki katı maaş alıyor deyince kadının yüz ifadesi değişiyor bu arada babam görme engelli olduğumu söylüyor kadın:
-o zaman kendi gibi biriyle evlenmesi lazım diyor babamda:
-önemli olan gözde değil düşüncede engel olmaması diyor kadında:
-sen de haklısın amca diyor
ha bir de babama oğluna kız arıyorsan engelli olduğunu söylemezsen daha kolay bulursun diyorlarmış babamda öyle şey olur mu yarın bugün bir sıkıntı olursa ne yaparız vebal altında kalırız deyince o zaman oğluna zor kız bulursun demişler işte bizim toplumumuzun belli bir kesminin hatta büyük çoğunluğunun engelliye bakış açısı malesef böyle
 
Bizim bir arkadaşın başından geçen hadise şöyle cereyan etti:

Müstakbel Damat- Kızınızı seviyorum ve evlenmek istiyorum
Müstakbel Kayınpeder: Bak oğlum, ben engellileri severim. Onlara yardımcı da olmak lazım. Ama bu kadar da değil
 
doğru diyorsun sayın özgül sorsan iyi çocuktur derler ama kızlarını biribirini sevse bile vermek istemezler çok yanlış bir algı
 
Gerçekten güzel anlatmışsınız engellilere olan tutumu ama bu tutum nasıl ve ne zaman değişcek? Kesinlikle değişmeli çünkü artık huy haline mi geldi bilinmez gözümüzü kapatıyoruz aman görmeyelim ,duymayalım,acil şifalar... falan derken aslında çok fazla yol katedilemiyor .. Keşke ilkokullarda falan bununda bi dersi olsa çocuklara ve daha önemlisi yarının büyüğü olan çocuklara engellilerinde bizim hayatımızın çok normal bir parçası olduğu öğretilse çünkü küçük yaşlardan başlayan tutum ve davranışlar çocuğun aileden -sosyal çevresinden gördüğü okuldan öğrendiği konular hiç yadsınmayacak noktalar ...
Saygılar..
 
biz türkiyede hala bunlari tartisiyorken avrupa ve amerika ülkelerinde insnalarin bakış açısı yıllar önce deişmiş kaderimiz böyle arkadaşlar bu insanimizin zihniyetini deiştiremeyiz ben böyle düşünüyorum medeniyet ilerledikçe bizler geriliyoruz........
 
bu yazıya çok alıntılarla cevp verilebilir bende şunu yaşadım bunu yaşadım fila filan.. önemli olan toplumla iletişimimizde ben egelliyim diye çığırtkan olammak
 
Üst Alt