Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bahattin Karakoç

Değmez Mi

Yokluğunu çalıyor içimdeki orkestra,
Kaslarım yanmış gibi durmadan büzülüyor.

Kimi görsem yollarda benim gibi umarsız
Kayıtsız kaldığım an yüreğim üzülüyor.

Kozasının içinde bunalan kelebeğim
Canânın dünyasında perçemler düzülüyor.

Ülkemin toprağına yâr kadem bastığında
Sular hep çıldırıyor,buzullar çözülüyor.

Mavi bir gülücüğün on çeşit yorumu var
Sanki hergün batımı kızıl nar eziliyor.

Yârin hayali bana bir pençe vurup geçti,
Hâlâ güneşe doğru kartalca süzülüyor.

Ayrılık acısını bir ah’la içe çektim,
Sandım ki haritası göklerde çiziliyor.

KARAKOÇ bir maraldan vurgun yemiş,değmez mi?
Nevbaharın gelişi son kıştan seziliyor.
 
Yürek Bir Kırmızı Güldür Seninle

Güzel duygular yeşerip
Gök tatlı yemişler verince
Gönül kanatlarını gerince
Gördüklerine gösterip
“Bu hal ne hâldir” diye
“Bu yol ne yoldur” diye
Soramazsın ki

Sen bayramlar kadar
Canlı ve güzelsin
Bazen yanık bir türkü
Bazen gazelsin
Can masmavi bir göldür
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Koparamazsın ki

Ellerin bir çift beyaz kuş
Tanımıyor ki dur durak
Gönlümde pervaza durmuş
“Gel” demişse dostun sana
“Git” demişse deli yürek
Bağlasalar da yerinde
Duramazsın ki

Sen bayramlar kadar canlı
Has bahçelerden güzelsin
İp nerde inceliverse
Daha sağlam bağlar sesin
Sen hep özümde özelsin
Yürek bir kırmızı güldür seninle
İstesen de istemesen de
Ayıramazsın ki

Bahaddin KARAKOÇ
 
Kardeşçe

Aşk deyince duman çöker gözlere
Vuslat sana, hasret bana gülümser
Ruhum pervazlanır nebülözlere
Ay sulara, toprak cana gülümser

Her gece dolaşık düşler görürüm
Gölgemi gittiğim yere sürürüm
Her sabah duyduğum sese yürürüm
Dil ehline, göz civâna gülümser

Ha gayret de bıçkın gönül ha gayret
Yüksel gök katına, arz’ı seyran et
Sırt sırtadır dünya ile ahiret
Zemin berkse hep tavana gülümser

Ses atları alışınca eyere
Süvariler hazır demek sefere
Önde giden artta gelen nefere
Aras nehri nahçivan’a gülümser

Ağrı göğe bakar, kars’sa ığdır’a,
Rüzgâr bulut toplar yağmur yağdıra
Dağlar da, kentler de hep sıra sıra
Erzurum’sa erzincan’a gülümser

Yiğitler kadaya karşı duranda
Rüzgârlar uğuldar ulu turan’da
Ay’ın şavkı yüreklere vuranda
Yüce dağlar âsümâna gülümser


Bahattin Karakoç​
 
Baht Nazlı, Zemin Çok Oynaksa

Bir al-elma olsaydı
Eşit biçimde dilimler
Paylaşırdık mutluluğu

“Şu senin, bu benim”

Derdik

Tadını çıkara çıkara
Eminirdik
Elma değil dilemezsin ki

Küçücük bir çalıkuşu
Mutluluk
Ne zaman gelir
Ne zaman öter
Ne zaman susar
Nereye gider
Bilemezsin ki

BindikCe biner
Ağırlığı
Yalnızlığın
Özlemin yangınlara dönüşür
İçin bir yanar, bir üşür

“Geleceğim”

Dersin

Göz takvimde
Söz askıda kalır
Engel üstüne engel
Gelemezsin ki

Beni sorma var’la yok arası
Ey kara gözlerin çırası
Bütün mühletleri bitirdim
Ben, beni yitirdim
Gelsen de beni
Koyduğun yerde
Koyduğun gibi bulamazsın ki

Kendimden biliyorum
Çok göçük altında kaldım
Nice hülyâlara daldım
Bir sevdaya kaptırdıysan yakanı
Bir daha kurtaramazsın ki

Köprünün o yakasında sen
Bu yakasında ben
Aynı ırmağı seyrediyoruz
Hep bu vakitlerde
Nedir bizi yakan
Nedir üşüten
Neden
Akla yakın cevap yok
Bulamazsın ki

Yeniden
Yeniden ilân ediyorum

Yüreğimdeki tomurcuk gülümsün
Ezgiler dokuyan
Varı yoğu ayet ayet okuyan
Gönül dilimsin

Gökte dolunay vardı
Sözleştiğimizde
Gene var
Bilmeyenler bilsin
Sevgilimsin

Duyduğunu
Dinlediğini
Beni anladığını biliyorum
Başka türlü benim olmazsın ki


Bahaeddin KARAKOÇ
 
Anadolu Türkçesiyle Bir Ulu Çınar Konuştu

Görkemli geçmişime nice yasaklar koyup
Bizden görünenler kesti benim en gür dallarımı
Dört duvar ortasında acıdan anıt yüzüm
Ben eskiden böyle kuru bir ağaç değildim

Yokluk kılıç kuşanamazdı benim toprağımda
Tuttuğum altın olurdu ellerimde çil çil
Ve her selâmım bir ülkeyi beslerdi tekmil
Gözüm tok, gönlüm tok, hiç aç değildim

Sipahiler uçururdum seferlerden seferlere
Demezlerdi Asya neresi, Avrupa nere
İnsanlığı benden öğrenirdi palazlanan her kefere
Şimdiki gibi Batı’ya muhtaç değildim

Elçiler yığılırlar, yüz sürerlerdi eşiğime
Ufuklar açılırdı, sesime, ışığıma
Besmeleyle su verilmiş bir çelik kılıçtım ben
Teneke değildim, saç değildim

Tuna, Sakarya kadar Türk’tü; Fırat kadar Türk
Kılıç tutan iki kolumdu Kırım’la, Kerkük
Kestiler, acıdan sarhoşum şimdi kör-kütük
Kendi derdime bile ilaç değilim

Estergon Kalesi bre aman su başı durak
Git bulut üstümden, git de Vardar Ovası’na bak
Ne aşklar yaşamıştır orda yürek
Hilâldim her yerde, hiç haç değildim

Dün er gibi savaşırlardı başı örtülü kızlarımız
Bu gün cıscıbıllar, şimdi hepsi birer yalancı yıldız
Ne ezgiler bizim ezgimiz, ne ağızlar bizim ağzımız
Has ekmektim, baldım, bulamaç değildim

Düşmüşüm çemberine ateşin, yağmurun, karın
Kokularıyla yaşıyorum şimdi o eski baharların
Sür git önüme çıkan haçlı akbabaların
Önlerinden kaçacak keklik, turaç değildim

Baş benim başımdı, eller benim ellerimdi
Çağlara hükmeden medeniyetimin mayası adaletti, dindi
Pis uğurlar yüzünden toprağımın bereketi tükendi
Ben eskiden böyle yoz-kıraç değildim

Şimdi garip çocuklarım yaban ellerinde iş ararlar
Kiliselerin gölgelerinde ezik ve sürgün yaşarlar
El uşaklarıysa her gün bir kökümü daha koparırlar
Eyvah ki eyvah, ben eskiden böyle dalaç değildim



Bahaddin KARAKOÇ
 
Akşama Gazel

Güneş çekip gidince gökten döküldü akşam
Lâmbalar göz kırparken bir kara güldü akşam

Sofrasında türkü var, hüzün var karanlığın
Günün yorgunluğuyla kömürdü, küldü akşam

Gözlerini kapatmış kuşlar tüneklerinde
Benimse gözlerimde bir kızıl tüldü akşam

Balkonda resimlerken bu seneki eylülü
İçimdeki mezara sanki gömüldü akşam

Yıldızlara bakarken orda göz göze geldik
İhanete uğramış dertli gönüldü akşam

Gadanı karşılarım, benimle konuş, dedim
Eğreti dikiş gibi tel tel söküldü akşam

Çağlayanda sıçrarken saçları alev almış
Aşkını hecelerken sustu, çekildi akşam

Ömrü geceye akan akşamı yağmur öptü
Sanki dalgalı bir saç, altın kâküldü akşam

Bahattin Karakoç​
 
Bir Çift Beyaz Kartal

Hangi yayla yeşil, nerde keklik çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Kayalar, kayalar... Sırt sırta vermiş;
Kimi yeni mürit, kimisi ermiş.
Otlar dalgalansın biz yürüdükçe
Sular düze insin kar eridikçe,
Gün burnunda bana mavi mavi gül;
Ağız-burun lâle, kaş ve göz sümbül.
Doruklardan doruklara sekelim,
Bir elim göklerde, sende bir elim;
İkimizin yüreciği bir atsın,
Bizi gören bin katarak anlatsın,

Hangi yayla karlı, nerde çiçek çok
Gel seninle orda olalım çocuk.
Bulutlar, bulutlar iç-içe girmiş
Bulutlar ki göğe perdeler germiş;
Çiğdem devşirelim, çiçek biçelim
Susayınca hep ezgiler içelim
Batmasın eline bir gül dikeni
Sen hep beni kolla, bense hep seni
Çıkıp yükseklerden taş bırakalım,
Kopan sese, kalkan toza bakalım,
Tavşanlar ürkerken bu gürültüden
Kaçan tavşanlara ıslıklar çal sen.

Hangi yayla yüce, nerde kavga yok
Gel seninle orda olalım çocuk;
İster Maraş olsun, ister Erzincan,
Sonsuzluk düşüne set değil mekân,
Başın omzumda, omuzum gökte
Ölüm bir ak çiçek bu özgürlükte,
Yaşamaksa bir ışık cümbüşüdür,
Çağıl çağıl akan sevgi düşüdür.
Hani gökyüzünün toy vakti olur,
Kaynaşırlar yıldızlar bulgur bulgur;
En uzak nereyse ora gidelim,
Bulutları yara yara gidelim.

Hangi yayla serin, nerde bühtan yok,
Gel seninle orda uçalım çocuk.
Meşeler, ardıçlar, çamlar yan yana
Biz kanat çırpınca dursun divana.
Bir çift beyaz kartal, hey bu da nesi?
Diyerek şaşırsın çobanın hepsi;
İlk kez görüyoruz desin görenler,
Bütün oymaklarda dolaşsın haber.
Keşiş dağlarından görünsün İstanbul,
Bütün dağ gölleri ışırken pul pul.
Güzel dost, ey hüzne âşina yürek,
Gel gidelim keklik gibi sekerek. [FONT=Arial][/FONT]
 
Beyaz Bulutlar Altında

Açmayın yüzünü ölünün
O üstünde yatıyor şimdi
Vakitsiz solmuş gülünün

Ağlatmayın kızını ölünün
Melekler kalıbını alıyor şimdi
Kanatları yolunmuş dilinin

Silmeyin izini ölünün
Melekler kalıbını alıyor şimdi
Üstüne serilecek halının

Çalmayın sazını ölünün
O bütün notaları unuttu şimdi
Tılsımı bozuldu elinin

İri kanatlı kuşlar götürdü yazını ölünün
O sonsuza bakan bir başak gibi
Kilidi sökülmüş yolunun

Bahattin Karakoç​
 
Yürek Yordamıyla Aradığımız

En vefalı gönüllerde en nazlı güzeller
En süslü sandıklarda çeyizler örselendi
«Anneler günü” «Dünya Çocuk Yılı» diye
Günler, haftalar ve yıllar kurtlarca parsellendi
Söyler misiniz bize ey pergelli çok bilmişler
Gün görmeden giden canlar nerede

Analar panik içinde, çocuklar zayıf ve tutsak
Şahin avını gökte avlar, yerde parçalar
Tohumu besleyemiyor artık bu yorgun toprak
Ve güldürürken ağlatıyor bütün palyaçolar
Söyler misiniz bize ey ekilmeden gövermişler
Toprağı doyuran kanlar nerede

En saf mermerin yüreğinde mavi bir (ben) dir hasret
Seğirir ışığın temposuna seher kuşları öterken
Cezrin bile yüksekliğine erişemiyor artık med
Bir beton mezarlıktır bütün kentler gün batarken
Söyler misiniz bize ey yel esmeden yerlere eğilmişler
Yapılan bunca talanlar nerede

Ayrık ayrık gözlerle baksanız da göremezsiniz
Gönül gözünüze mil çekilmişse ya da doğuştan kapanıksa
Yaz boyunca saz çalsanız da kozanıza öremezsiniz
Kaderinizde Hakk'ın rahmeti yoksa
Söyler misiniz bize ey kıraç topraklara düzensiz ekilmişler
Leylekler nerede, yılanlar nerede

Evler neden meyhane, mabetler niçin boş
Sızım sızım sızlayan telefon telleri değil ata kemikleri
Her meyveden şarap yaptık ve herkes sarhoş
Sevgiyi dumanlarla boğduk, kucakladık kemlikleri
Söyler misiniz bize ey sahneden çekilmişler
Sevgiyi ışık yapıp çoğaltan insanlar nerede

Bir el arıyoruz, kopan liflerimizi bağlayacak bir el
Saatleri yeniden iyi günlere ayarlasın
Helâl tatlılarla beslensin her soylu güzel
Şanımız ötelere doğru parıldasın
Söyler misiniz bize ey sürekli sorulara takılmışlar
Tabanlar nerede, tavanlar nerede

Hep yokuşlara mı tırmanacağız düzü görmeden
Hep buzullarda mı taşıyacağız baharı yazı görmeden
Uzak dillidirler, çorak dillidirler çilesiz spikerler
Karınlarına basılınca öten oyuncak kuşlar gibidirler
Söyler misiniz bize ey göklere yıldızca çakılmışlar
İhlasla dolan kovanlar nerede



Bahaddin KARAKOÇ
 
ben seni bekliyorum

Seninle başladı, bitsin seninle

Ve gün be gün, ben seni düşünürüm.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili.

Rüzgarlara ezberlettim türkülerimi,
Ben hep uzaklara türkü yazarım

Sılamsın, sevdamsın, sabır taşımsın
Kalemim adından başka ad yazmaz
Bu kütükte başka bir ad okunmaz
Narına nuruna kurban olduğum
Seven sevdiğinden asla yakınmaz

Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yarim yok.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili

Ben rol gereği aşık değilim
Deme bu garibin benimle işi ne

Aşkım beni teşhir eder, Sesim içime saklanır
Aklanırsa adım, seninle aklanır.

İstersen durmadan adres değiştir,
Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni.
Ben, türkülerde tanıdım Fizan'ı, Yemen'i
Anlasam ki sesim sesine değmiştir,
Bütün gemileri yakar gelirim.

Bu bir taahhüttür; sına beni
En deli rüzgarların önüne sür, bulut-bulut,
Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut.
Son kurşunu kendime sıkar gelirim.

Bir et kemik torbası değilim ben
Bir hasar raporu değil yazdığım
Bir aşk mektubudur ey sevgili,
Kızıl-kıyametten önce

Ve görmek için bakmaya gerek yok
Her dilde güzeldir senin adın

Meydanlar sarsılır sen ortaya çıkınca
Yeter ki görecek göz, göz olsun.

Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok
Dil hicabından lal olmalı seni anarken
Ey benim tabibim, tacidarım
Gündönümüdür ben seni bekliyorum

Bahattin KARAKOÇ
 
Üst Alt