Madem bu başlık güncellendi, Bay Kemal rahmet istemiş olmalı.
En son numarasını paylaşayım sizinle:
Birkaç ay önce bir akşam vakti Kemal’in çok eski ve yakın bir arkadaşı, telefonla beni aradı ve bana bir şey anlatmak istediğini söyledi.
O gün çok bunalmış, derdimi dökebileceğim, akıl danışabileceğim en yakın dostum Kemal var, bana cevap veremese de ben yine ona anlatırım diye düşünüp akşama doğru mezarlığa gitmiş. Mezarın başına oturup bir saate yakın içini dökmüş, ağlamış, onu çok özlediğini söylemiş. “Sanırım beni duymuyorsun ama eğer duyuyorsan bir işaret ver ne olur” diye yalvarmış. Sonra havanın kararmakta olduğunu fark edip ürkmüş ve arabasına binmiş. Tam arabayı çalıştırdığı sırada farın birisi patlamış. Bunun sadece bir tesadüf olduğunu düşünürken, diğer far da patlamış. Hem çok korkmuş, hem de bunun Kemal’in verdiği bir işaret olup olamayacağını düşünmeye başlamış.
Farları değiştirmek için gittiği serviste beklerken heyecanla beni aradı.
Her ne kadar sırça köşkler kurup kendimi avutsam da Kemal’in bizi duyduğuna dair fiziksel bir işaret verebilmesinin akla ve mantığa yatkın olmadığını biliyorum. Bu tür şeylerin kendi psişik güçlerimizden kaynaklanabileceğini söyledim arkadaşına. Ondan bir işaret, bir ses duymayı çok istediği için, kendi beyin dalgalarının böyle bir olaya sebebiyet vermesinden başka açıklaması yok çünkü.
Bilimsel ve makul bir açıklama yaptım ama, telefonu kapattıktan sonra yüksek sesle söylenmeye başladım. “Alacağın olsun Kemal, arkadaşını duyduğuna dair bir işaret gönderiyorsun da bunca zamandır bana niye böyle bir işaret göndermedin?” Daha lafım bitmeden büyük bir gürültüyle odanın ampulü patladı. Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık, ampulü değiştirmek için yeni ampul ararken de sigorta attı…
E tabi bu sefer korkuyla bağırmaya başladım:
“Hayır, ben işaret falan istemiyorum, beni duyduğunu biliyorum” dedim.
“Kadın milleti değil mi, ne istediğine bir türlü karar veremiyor” diye dalgasını geçmiştir.