Bu yazıda sizlerle üzerinde pek konuşulmayan bir konuyu paylaşmak istiyorum. Üzerinde konuşulmadığı kadar da önemli olduğunu düşündüğüm bir konu bu. Sakatlık ve cinsellik meselesini masaya yatıralım istiyorum. Aslında üzerinde konuşulmadığını söylemek belki çok da doğru bir ifade olmadı. Konuşuluyor konuşulmasına da, benim vurgulamak istediğim bağlamda değil. Sakatlık ve cinsellik daha çok iki başlık altında ele alınıyor kanımca: 1-Cinsel taciz -ki çok önemli bir konu bu ve Süleyman arkadaşımızın yazısı bu bağlamda çok kıymetli-; 2- Sakat kişilerle yapılan evlilikler sonucu sakat bebek doğurma olasılığı ve bunu engellemek için yapılabilecek genetik taramalar -Bu konuya dair düşüncelerimizi Sakat Bebek Doğurmak: Sakatlık, Kürtaj ve Gen Teknolojileri başlığı altında hep beraber tartışmıştık-.
Oysa benim tartışmaya açmak istediğim alan sakatlıkları olan kişilerin cinselliği. Bunu neredeyse hiç konuşmuyor olmamız sakat kişilerin cinsellikleri olmayan, aseksüel bireyler olarak algılanmalarına yol açıyor. Ya da sakatlanan kişinin kendisinin sıklıkla Benim cinsel hayatım artık bitti. Bundan sonra unut gibi bir yanılgıya kapılmasına neden oluyor diye düşünüyorum. Sakatlandıkları zaman erkekler erkekliklerinden oluyor sanki, kadınlar da kadınlıklarından (LGBT-Lezbiyen-Gey-Biseksüel ve Trans sakat bireyleri konuşmak zaten her daim zor). Sibel Yardımcı ile birlikte sürdürdüğümüz bir saha araştırmamız var. Burada gerçekleştirdiğimiz görüşmeler de bu düşünceyi doğrular nitelikte. Örneğin sakatlanan bir kadın, sanki hala kadın olduğunu ispatlamak zorunda hissediyor kendisini. Bunun için de kadınlık rollerine değiniyor. Ben hala ev işi yapabiliyorum, Ben hala kocama evde bakabiliyorum ifadeleri, sakatlanan kadının bu yöndeki bir çabası olarak okunabilir gibi geliyor bana. Halbuki sakatlıkları olan bireylere dair baskın olan bu söylem ve algı -sakat bireyin aseksüel görülmesi; sakat kişinin cinselliği rafa kaldırması gerektiği düşüncesi- doğru değil. Cinsellik de bize dayatıldığı gibi tek bir formata sahip, erkek ereksiyonu ve penetrasyonuna dayalı, mekanik bir aktivite değil. Tüm hayal âleminin kapılarını aralayacak kadar çeşitlilik içeriyor cinsellik ve her türlü bedensel farklılığı da bin bir rengi ile kapsıyor. Aseksüelliği bireysel bir eğilim olarak yaşayan kişiler dışında, her birimiz kendi farklı bedenlerimizle bin bir farklı cinselliği yaşayabilecek bireyleriz. Biraz bunu açmak istiyorum.
Sakat bireyin cinselliğinin söz konusu edilmemesinde, sakat kişinin sanki cinsellik dışı/ötesi bir varlıkmış gibi algılana gelmesinde rol oynayan temel etmenin baskın normal cinsellik anlayışı olduğunu düşünüyorum. Nedir bu baskın normal cinsellik anlayışı? Kanımca birkaç ana noktayı kapsar:
1- Bu anlayışa göre cinsellik, yalnızca bir erkek ve bir kadın arasında gerçekleşebilir. Yani heteroseksüel bir ilişkidir. Böylelikle LGBT bireylerin cinselliğini dışlar.
2- Erkeğin ereksiyonu ve penetrasyon odaklıdır. Yani ereksiyon ve penetrasyon dışı cinselliği dışlar. Cinselliğin bin bir şekline tahammülü yoktur. Penetrasyonun olmadığı bir cinselliği başarısız addeder. Bu bağlamda sadece bazı sakatlıkları olan kişileri değil, aynı zamanda birçok sakat olmayan erkeğin cinselliğini de dışlar. Bugün özellikle orta yaş ve üzeri çok sayıda erkek gündelik yaşamın stresinden, yorgunluktan, sigara kullanımından vs ötürü iktidarsızlık yaşayabiliyor. Dolayısı ile baskın normal cinsellik anlayışı, sadece bazı sakat bireylerin değil, aynı zamanda sakat olmayan birçok bireyin de artık erkek olmadığı düşüncesi ile yaşamasına neden olabiliyor.
3- Ataerkil bir cinselliktir bu ve bu bağlamda kadının cinselliğini de dışlar. Baskın normal cinsellik anlayışına göre, kadın cinselliği erkek kadar arzulamaz. Erkek çok eşli olabilir; sıklıkla partner değiştirebilir; bir gecelik ilişkiler yaşayabilir. Oysa bu anlayışa göre kadınların cinselliği yaşama şekli çok daha sınırlıdır. Kadın daha az arzuladığı gibi -bunun karşılığı olarak erkek her daim hazırdır-, ancak yoğun bir duygusal paylaşım sonucu cinselliği yaşayabilir. Bu anlayışa göre zaten bunun ötesi ahlaksızlıktır. Burada söylemek istediğim bütün kadınların bütün erkekler gibi çok eşli olabilecekleri değil elbette. Söylemek istediğim aynı erkekler arasında bilumum farklılıklar olduğu gibi, kadınlar arasında da bilumum farklılıkların bulunduğu. Hatta Sibel arkadaşımın dediği gibi, her birimizin kendi bedenlerimizin içerisinde aslında biricik olduğumuz ve hayatın bütün boyutları gibi, cinselliği de nasıl yaşayacağımızı bu biricikliğimizin belirlediği Bu halimiz de elbette ki baskın normal cinsellik anlayışından çok farklı olabilir.
Kısaca şunu söylemek istiyorum. Baskın normal cinsellik kurgusu, sakat bedenleri dışladığı gibi, kadın bedenini de dışlıyor büyük oranda, farklı nedenlerden ötürü bu normlara uymayan sağlıklı erkek bedenini de dışlıyor; LGBT bireylerin cinselliğini de dışlıyor. Ve cinsellik gibi, her türlü tahayyülü içinde barındırabilecek kadar zengin bir olguyu alıp, daracık kalıplara sıkıştırarak, kadını, erkeği, sakatı, LGBT bireyi anormal addediyor. Bir başka ifadeyle güzelim hayatlarımızı zindana çeviriyor. Aslında sadece ve sadece miniminnacık bir azınlığı içine alıyor. Daha ötesine tahammülü yok. Ben kendi adıma, bu baskın anlayışı sorgulamak eğilimindeyim. Bir kadın olarak bana dayatılan kalıpları yeniden üretmek istemiyorum; onlara nasıl uygun davrandığımı ispatlamak da istemiyorum. Sakatlık açısından bakarsak, sistem sakatları aseksüel addederken ve örneğin sakat erkeğin olası bir ereksiyon olmama halinden ötürü cinselliğinin bittiği düşüncesini iddia ederken, bu düşünce sistemine ayak uydurmaya çalışarak mutsuz olmak da mümkün -ve bu ayak uydurma çabası da ironik şekilde sistemi yeniden üretmektedir-; cinselliğin bin bir rengi olduğunu düşünerek o renkleri keşfe çıkmak da Söz konusu keşif sadece sakatları değil, bütün dışlanmışları özgürleştirecektir ve buna hepimizin ihtiyacı var.
Oysa benim tartışmaya açmak istediğim alan sakatlıkları olan kişilerin cinselliği. Bunu neredeyse hiç konuşmuyor olmamız sakat kişilerin cinsellikleri olmayan, aseksüel bireyler olarak algılanmalarına yol açıyor. Ya da sakatlanan kişinin kendisinin sıklıkla Benim cinsel hayatım artık bitti. Bundan sonra unut gibi bir yanılgıya kapılmasına neden oluyor diye düşünüyorum. Sakatlandıkları zaman erkekler erkekliklerinden oluyor sanki, kadınlar da kadınlıklarından (LGBT-Lezbiyen-Gey-Biseksüel ve Trans sakat bireyleri konuşmak zaten her daim zor). Sibel Yardımcı ile birlikte sürdürdüğümüz bir saha araştırmamız var. Burada gerçekleştirdiğimiz görüşmeler de bu düşünceyi doğrular nitelikte. Örneğin sakatlanan bir kadın, sanki hala kadın olduğunu ispatlamak zorunda hissediyor kendisini. Bunun için de kadınlık rollerine değiniyor. Ben hala ev işi yapabiliyorum, Ben hala kocama evde bakabiliyorum ifadeleri, sakatlanan kadının bu yöndeki bir çabası olarak okunabilir gibi geliyor bana. Halbuki sakatlıkları olan bireylere dair baskın olan bu söylem ve algı -sakat bireyin aseksüel görülmesi; sakat kişinin cinselliği rafa kaldırması gerektiği düşüncesi- doğru değil. Cinsellik de bize dayatıldığı gibi tek bir formata sahip, erkek ereksiyonu ve penetrasyonuna dayalı, mekanik bir aktivite değil. Tüm hayal âleminin kapılarını aralayacak kadar çeşitlilik içeriyor cinsellik ve her türlü bedensel farklılığı da bin bir rengi ile kapsıyor. Aseksüelliği bireysel bir eğilim olarak yaşayan kişiler dışında, her birimiz kendi farklı bedenlerimizle bin bir farklı cinselliği yaşayabilecek bireyleriz. Biraz bunu açmak istiyorum.
Sakat bireyin cinselliğinin söz konusu edilmemesinde, sakat kişinin sanki cinsellik dışı/ötesi bir varlıkmış gibi algılana gelmesinde rol oynayan temel etmenin baskın normal cinsellik anlayışı olduğunu düşünüyorum. Nedir bu baskın normal cinsellik anlayışı? Kanımca birkaç ana noktayı kapsar:
1- Bu anlayışa göre cinsellik, yalnızca bir erkek ve bir kadın arasında gerçekleşebilir. Yani heteroseksüel bir ilişkidir. Böylelikle LGBT bireylerin cinselliğini dışlar.
2- Erkeğin ereksiyonu ve penetrasyon odaklıdır. Yani ereksiyon ve penetrasyon dışı cinselliği dışlar. Cinselliğin bin bir şekline tahammülü yoktur. Penetrasyonun olmadığı bir cinselliği başarısız addeder. Bu bağlamda sadece bazı sakatlıkları olan kişileri değil, aynı zamanda birçok sakat olmayan erkeğin cinselliğini de dışlar. Bugün özellikle orta yaş ve üzeri çok sayıda erkek gündelik yaşamın stresinden, yorgunluktan, sigara kullanımından vs ötürü iktidarsızlık yaşayabiliyor. Dolayısı ile baskın normal cinsellik anlayışı, sadece bazı sakat bireylerin değil, aynı zamanda sakat olmayan birçok bireyin de artık erkek olmadığı düşüncesi ile yaşamasına neden olabiliyor.
3- Ataerkil bir cinselliktir bu ve bu bağlamda kadının cinselliğini de dışlar. Baskın normal cinsellik anlayışına göre, kadın cinselliği erkek kadar arzulamaz. Erkek çok eşli olabilir; sıklıkla partner değiştirebilir; bir gecelik ilişkiler yaşayabilir. Oysa bu anlayışa göre kadınların cinselliği yaşama şekli çok daha sınırlıdır. Kadın daha az arzuladığı gibi -bunun karşılığı olarak erkek her daim hazırdır-, ancak yoğun bir duygusal paylaşım sonucu cinselliği yaşayabilir. Bu anlayışa göre zaten bunun ötesi ahlaksızlıktır. Burada söylemek istediğim bütün kadınların bütün erkekler gibi çok eşli olabilecekleri değil elbette. Söylemek istediğim aynı erkekler arasında bilumum farklılıklar olduğu gibi, kadınlar arasında da bilumum farklılıkların bulunduğu. Hatta Sibel arkadaşımın dediği gibi, her birimizin kendi bedenlerimizin içerisinde aslında biricik olduğumuz ve hayatın bütün boyutları gibi, cinselliği de nasıl yaşayacağımızı bu biricikliğimizin belirlediği Bu halimiz de elbette ki baskın normal cinsellik anlayışından çok farklı olabilir.
Kısaca şunu söylemek istiyorum. Baskın normal cinsellik kurgusu, sakat bedenleri dışladığı gibi, kadın bedenini de dışlıyor büyük oranda, farklı nedenlerden ötürü bu normlara uymayan sağlıklı erkek bedenini de dışlıyor; LGBT bireylerin cinselliğini de dışlıyor. Ve cinsellik gibi, her türlü tahayyülü içinde barındırabilecek kadar zengin bir olguyu alıp, daracık kalıplara sıkıştırarak, kadını, erkeği, sakatı, LGBT bireyi anormal addediyor. Bir başka ifadeyle güzelim hayatlarımızı zindana çeviriyor. Aslında sadece ve sadece miniminnacık bir azınlığı içine alıyor. Daha ötesine tahammülü yok. Ben kendi adıma, bu baskın anlayışı sorgulamak eğilimindeyim. Bir kadın olarak bana dayatılan kalıpları yeniden üretmek istemiyorum; onlara nasıl uygun davrandığımı ispatlamak da istemiyorum. Sakatlık açısından bakarsak, sistem sakatları aseksüel addederken ve örneğin sakat erkeğin olası bir ereksiyon olmama halinden ötürü cinselliğinin bittiği düşüncesini iddia ederken, bu düşünce sistemine ayak uydurmaya çalışarak mutsuz olmak da mümkün -ve bu ayak uydurma çabası da ironik şekilde sistemi yeniden üretmektedir-; cinselliğin bin bir rengi olduğunu düşünerek o renkleri keşfe çıkmak da Söz konusu keşif sadece sakatları değil, bütün dışlanmışları özgürleştirecektir ve buna hepimizin ihtiyacı var.