Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Bugün paylaşmak istediğiniz şiirler..

[FONT=Times New Roman]
[SIZE=4]O şimdi, ne yapıyor?
Şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
"Hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi... "
O şimdi ne yapıyor,
Şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir,
"Her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar! "
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa, ne bileyim, fasulyenin neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor,
Şu anda, şimdi, şimdi?
[/SIZE]​
[/FONT]
[FONT=Times New Roman]
[SIZE=4]Nazim Hikmet
[/SIZE]​
[/FONT]
pixel
 
[FONT=Times][SIZE=4]ÂŞIK DEĞİLSEN EĞER, BIRAK KAPINI ÇALSIN AŞK[/SIZE][/FONT]
[FONT=Times][SIZE=4]Âşık değilsen eğer, bırak kapını çalsın aşk,âlem dediğin ağrıtacaksen gittikçe, dipsiz olacak,mutluluk ve keder aynı zamanda vuracak.Sözün özü: Bir uçurumdur aşk,gölge ve ışık, şiir ve manzum,orda nice nesnenin sûreti, mahzunve aynı zamanda neşeli yansıyacak.Sefalettir o, dehşettir tarifsiz,fakat onsuz yaşamak da imkânsız.Ruben Dario[/SIZE][/FONT]

[FONT=Times][SIZE=4]DANS EDELİM GEL[/SIZE][/FONT]
[FONT=Times][SIZE=4]Gözlerini severdim en çok,Gökteki yıldızlardan parlak;Bir parça da baştan çıkarak. Dans edelim gel!Ne halleri vardı, sahiden,Bedbaht âşığı berbat edenOnun için hoştu ya zaten. Dans edelim gel!Doldurulmadı hâlâ yeri,Gülden ağzının öpücükleriKalbimde öldüğünden beri. Dans edelim gel!Dizi dibinde oturduğumZamanları hatırlıyorum;Bu, işte bütün varım yoğum. Dans edelim gel!Paul Verlaine[/SIZE][/FONT]

Her İnsan Öldürür Gene De Sevdigini
Her insan öldürür gene de sevdigini
Bu böyle bilinsin herkes tarafindan,
Kiminin ters bakisindan gelir ölüm,
Kiminin iltifatindan,
Korkagin öpücügünden,
Cesurun kilicindan!

Kimisi askini gençlikte öldürür,
Yasini basini almisken kimi;
Biri sehvet'in elleriyle bogazlar,
Birinin altindir elleri,
Yumusak kalpli biçak kullanir
Çünkü ceset sogur hemen.

Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müsteridir, digeri satici;
Kimi vardir, gözyaslariyla bitirir isi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdigini,
Gene de ölmez insan.
Oscar Wilde

Ayrılık Sevdaya Dahil
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
..........
..........


Attila İlhan

Dilenci
Sen, hergün köşe başlarında
Yırtık urbanla kirli ellerinle
Avuç açan, sefil insan.

İnan yok farkımız birbirimizden.
Sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
Beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
Ötekinden isteyeceksin.

Ama ben, tüm yaşamım boyunca
Tek bir kez dilendim,
Bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
Öylesine boş öylesine açık kaldıki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
Victor Hugo

Aşkta Yarın Yoktur Sevgili
Aşk Bu Dünyanın Ölçüleriyle Açıklanamaz Sevgili
O İlkel Bir Acıdır, Yaban Bir Ağrıdır.
Gelir ve İçimizdeki O Çok Eski Bir Şeye Dokunur.
Sonra Bir Perde Açılır ve Yolculuk Başlar
Bu Yolculukta Artık Para, Tarifeler
Beklentiler, Randevular, Taksitler, İş,
Anneler ve Korkular Yoktur
Aşkın Kendi Gerçekliği Vardır Sevgili.
İnsan Başka Bir Işığa Teslim Olur,
Daha Derinden Anlamaya Başlar, Bilgeleşir
Hiç Bilmediği Sezgileriyle Buluşur
Yükü Çok Ağırdır, Kendiyle Buluşmuştur
Hem Dışındadır Dünyanın, Hem de Tam Ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin Yakılan
Yoksun Adamın Hissettikleri de Onunladır,
Yitirdikleri de...
New York'ta, Bir Sokakta,
Kartondan Kulübesinde Yaşayan Kadının
Çıplak Yalnızlığı da
Her Şey Onunladır, Ona Emanettir Sanki,
Ama O, Çıldırtıcı Bir Yalnızlık İçindedir Yine de...
Aşkın Kültürlü Olmakla, Bilgili Olmakla da İlgisi Yoktur Sevgili,
Kanımıza Karışan İlkel Acı, O Yaban Ağrıyla
Hiçbir Kitabın Yazamadığı Hakikatlere Daha Yakınızdır,
İnan...
Kim Demiştir Hatırlamıyorum,
Aşk Varlığın Değil, Yokluğun Acısıdır Diye.
Belki de Bu Yüzden İlk Gençliğimde,
O Yoğun Aşık Olduğum Yıllarda,
Gözüme Uyku Girmez, Dudağımda Bir Islıkla
Bütün Gece Şehri, O Karanlık, O Hüzünlü Sokakları Dolaşır,
İnsanları Uykularından Uyandırmak İsterdim.
Uyanıp, İçimde Derin Bir Sızıyla Uyanan
O Derin Sancının Acısına Ortak Olsunlar Diye...
Aşk Çok Eski Bir Şeydir Sevgili
Onun İçinden O Çileli Çocukluğumuz Geçer
Sevdiğimiz İnsanların Çocuklukları da...
Oradan Üvey Anneler, Eksik Babalar, Parasız Yatılılar Geçer
Ve Sonra Aşk Bütün Bunları Alır, Daha da Eskilere Gider,
Hep O İlkel Acıya, O Yaban Ağrıya...
İnsan Bazen Nedensiz Yere Umutsuzluğa Kapılır
Kimselere Veremez Sevgisini,
Kimselere Derdini Anlatamaz, Evlere Kapanır...
Bazen Denizler Kıyılar Çeker İnsanı.
İnsan Bu Kapılmayı Anlayamaz,
Oysa
Çok Eski Bir Yerde Yaşanmasından Korkulup
Vazgeçilmez Aşkların Sızısıdır Bu.
Bu Sızı, Bu Yenilgi Mevsimlerle Yıllarla Devrilir Başka İnsanlara...
Bir İnsanın Yaptığı Bir Hatanın
Tüm İnsanlara Yayılması Gibi...
İşte Şimdi Biz de Sevgili,
Ya Olmadık Zamanlarda Umutsuzluğa Kapılıp,
Soluğu Evlerde Alacağız,
Ya da Denizler, Kıyılar Çekecek Bizi.
Nasıl Biz Başkalarının Korkularını Taşıyorsak,
Başkaları da Bizim Korkularımızı Taşıyacak,
Yenilgimizi, Umutsuzluğumuzu...
Birazdan Sabah Olacak...
Para, Tarifeler, Beklentiler, Randevular, Taksitler,
İş, Anneler ve Korkular Başlayacak...
Bunlar Varsa Bizim İçin Geçerliyse
Aşk Yoktur ve Hiç Olmamıştır Sevgili.
Birbirimizi Kandırmayalım...
Hadi Güne Hazırlan,
Yaşadıklarımızı Unutmaya Çalış
Aşk Bize Güvenip Verdiği Büyüsünü,
Sırlarını, Cesaretini, Bilgeliğini ve O İlkel,
O Yaban Ağrısını Geri Alacak
Bunlar Olurken İçimiz Bir an Üşüyecek,
Sonra Geçecek...
Hadi, Oyalanma Birazdan Yarın Olacak...
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ
Cezmi Ersöz

27 Nolu Rubai
27
Tanrım; bu güzel yüze vermişsin emek,
O sümbülü koklamak, saçın' ellemek.
Sonra da ona bakma, dersen, anlamı:
Dolu kadehi ters tut, hiç dökme demek!
Ömer Hayyam

Canım, Sevdiğim, Yüreğim
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan.
Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Yılmaz Güney

Yalnız İnsan
Yalnız insan merdivendir
Hiçbiryere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yokki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından
Louis Aragon

Boşuna
Sen yoksun
Boşuna yağıyor yağmur
Birlikte ıslanamayacağız ki
..........
..........


Aziz Nesin

Ağır Ölüm
Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.


Pablo Neruda
 
[FONT=lucida grande]ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım[/FONT]
[FONT=lucida grande]şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından[/FONT]
[FONT=lucida grande]bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından[/FONT]
[FONT=lucida grande]durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar[/FONT]
[FONT=lucida grande]şu aranıp duran korkak ellerimi tut[/FONT]
[FONT=lucida grande]bu evleri atla bu evleri de bunları da [/FONT]
[FONT=lucida grande]göğe bakalım[/FONT]

[FONT=lucida grande]falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım[/FONT]
[FONT=lucida grande]inecek var deriz otobüs durur ineriz[/FONT][FONT=lucida grande]
bu karanlık böyle iyi
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum, ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım

göğe bakma durağı - Turgut Uyar[/FONT]
 
Öğrendim ki!

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.


Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor
(Alıntı)
 
[FONT=Helvetica]Yanıma oturmamandan belli ki;
bana gelmen gereken yollardan, gitmeye niyetlenmiş yüreğin,
gözlerin ihanete yeltenmiş, ellerin harama meyil etmiş.[/FONT]

[FONT=Helvetica]Belli ki: ''o adını sevgi koyduğumuz duyguyla biz sadece kendimizi kandırmışız...'' Y.islam[/FONT]
 
[FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]
İlk defa ayağıma kadar geldin
Daha önce ağlarken görmemiştim seni
Başucumda durdun,
Özlediğini söyledin, cevap veremedim
Bıraktığın gülleri koklayamadım
Ve sen giderken ayağa kalkıp
Yolcu edemedim...
Kusura bakma! ...
Dün gece ölmüştüm.

Ceyhun Yılmaz
[/SIZE][/FONT]
 
Paha

Kaçıp kaybolmana fırsat veriyor pus,
Elimden gittin ama içimden geliyorsun.
Ağzından çıkan kalbime giriyor, sus!
İşime geliyorken, gücüme gidiyorsun.
Dışım bırak geçmiş diyor, içim gelecek.
Gelecek diye beklerken içim geçmiş.
Hem bu saatten sonra ne için gelecek?
Ona desin ki biri; bunun için geçmiş.
Sabahın hayrı şer, şerri hayır gecenin,
Sabahı görüyorsak geldi ayın eceli.
Seviyorken ayrılmak bir garip tecelli,
Ayrıyken sevmeyi de bir biz becerdik.
Tek tekrarı olmayacak sonsun,
Olsun da nasıl olursa olsun.
Ucu bucağı görünmeyen sonsuz…
Olsun da nasıl olursa onsuz.
Hava serin mi oralarda?
İçimde cehennemden korolar var.
Gönlüm alev alacak kadar kor olanda,
Vazgeçmeyi beceremem ki zor olandan.
Ölsem de yerine birini koymazdım.
Vazgeçmek zorunda mısın? Az geçsen olmaz mı?
Öldürsen de yerime birini doymazdın.
Konuşamıyorsun madem, yaz geç sen olmaz mı?
Tutsaklık, ölüm, dahası var;
Hepsi sana ulaşmak pahasına.
Ya düşer başım dizlerine,
Ya da nasip olur bir hasıma.
Ödül koymuş zaman başıma,
Zaten dünyada sayılı aşım var.

Bakmayacak gözümün yaşına,
Nice ölenlerden nice yaşım var.
Alalım en başından, bir musalla taşında,
Yaşam el etek çekmiş tırnağından, saçından.
Tükenmiş neşen de, hasretin de, acın da,
Sapmış beden yaşam amacından.
Vuslat dik bir dağ yamacında,
Görüyorum her şey net, tam açım da.
Bir savunma var doğanın anacında,
Denize sudan zarar gelmez, kara çığdan.
Ben yola çıktım ama yol sana çıkmadı.
Ben de sana çıkmayan bu yoldan çıkmadım.
Bir kapıyı kapatan, birini açar,
Sana tüm kapılar kapanır da kalp kapım açık kalır.
Güneş sana doğar, sular sana doğru akar.
Ay sana vurur, sesin gönlümü yakar.
Sen ses edince sesinden utanır saka,
Sen gülünce bitki örtüm papatyalar takar.
Sen gelirsen siyahından sıyrılır geceler,
Sen yanımda ol duacın olur tüm secerem.
Sen gelirsen bir kandile sığar bütün geceler,
Sen yanımda olursan ben gülerim ecele.
Gözbebeğim sen bir ağla, gerek kalmaz suya.
Sen fısılda, sağır sultan bile duyar.
Adamlık öğretirsin en çıkmayacak huya,
Sen niyet et yeter ki tüm cemaat uyar.
Orada feryat et, burada bir can ölür.
Bir nefes üfle yeter kuş kaybeder yönü.
Ateşin yakar, damla suyu kalmaz gölün.
Işığın bir defalık kartal eder körü.
 
Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...
 
izlendi, ihanetin gizleri.
gizlendi, cinayetin izleri.
ölüm, günahları temizledi.
hangi katil cana kıyarken böylesi titizlenir?
kim seni hem öldürüp hem de canlı tutar?
kim ruhumu esir ederken ölümsüzlük yutan?
iyi de kim öc alabilir ateş tutup suya?
nitekim şahsi iradenle inanmışsın buna.
bana yoksun desen, sana varım demem.
sana yoksun dersem, bana varım deme.
öyle de sen; yüzünü buza gömer yemen.
sen öyle istesen, sana döner yolum gene.
yoldan çıkmadım, yolu kaybettim.
ben aklımı, aklım seni kaybetti rahmetli.
hak sahibi beni, ben de seni affettim.
bileklerim bir çuval zinciri mahvetti.
zincirden kurtulmanın çok acı bir yanı var.
esaretten beter hür olup ulaşamamak yanına.
ellerinde hala öldürdüğün aşığın kanı var.
kim, nasıl girdi, anlamış değilim kanına.
sevdiğini söylemek şimdi mi ayıp oldu?
doğduğundan bu yana sevmiyor mu adem oğlu?
ben sana hala açım, sen ne ara doydun?
hükmüne karşı, şiirden ince boynum!
şiirden ince boynum, kılıçtan kalın.
güzel bir sözün yanında kılıç tahta kalır.
elçiler, gamsızlar ülkesine haber salın.
geliyorum, yanıma ölüm, kılıç, kalkan alıp.
cesaretimden değil, korkumdan.
her şeyi ezberledim, sorgun var.
zihnim cümle ezberinden yorgun da,
hafızamda yerin fazlaca, denizde bol kumdan.
bu keder niye mi?
bu keder benden uzaktasın diyedir.
bu kader diye mi?
bu kader değilse, bu tüm olanlar niyedir?
öylesine mi? sanmam.
herşey öylesine olmaz, an var.
ölesiye mi? yanmam.
güneşle aramda, bir gölgelik dam var.
beni koruyabilir mi? asla.
seni içimde korur yıllar, kalbimde paslan.
sevmektir hastalığı, kalbimdir hasta.
kalbimin hastalığı, pastan.
kirden, kirlilikten, yastan!
birlikte yaşadığım bu ayyaştan!
direnmeli doğar doğmaz, baştan!
akıl doğar doğmaz başta!
dil, doğar doğmaz yerinde,
konuşur; ne konuştuğunu öğrenince.
göz, doğduğunda seninle,
dolar; büyüdüğünü görünce.
hafızam bir kartalın göz bebeği.
herşeyin altında sen arayan köstebeğim.
aşk: karmaşık bir söz öbeği.
zihnimi oku, sana karmaşıklık göstereyim.
yine beni aşk başında yakaladın.
beni bu halde yakalayan halime bakakalır.
masumiyet bitti, yaktık ak yakaları!
değiştik ve yapmıyoruz artık eski şakaları.
hiçbirimiz eskisinden daha masum değiliz.
geriye giden tek yanımız masumiyetimiz.
hiçbirimiz dünya çıkmazında mahsur değiliz.
bir çıkış bulmak olmalı tüm arzu ve niyetimiz.
birbirimizi sevmeliyiz!
bir dünyadayız ve buna değmeliyiz!
birbirimizi sevmediğimiz,
her zamana, bir zamanda dönmeliyiz.
en büyük ilham inançtır, unutamazsın.
yazmak hapşırmak gibidir geldi mi tutamazsın.
hapsetsen de çığlıklarını duyarsın.
bu gürültüde vicdanını uyutamazsın.
gecenin sükunetini böler aniden,
terk ediş üzerine söylenmiş maniler.
kulağım işitmiyor karanlığı ahiren.
karanlık seni bulamaz zahidem.
ama sen karanlığı yere tükürebilirsin.
sevdiğini bağır! kükre, bilinsin!
çekilmez inan bu koca külfet ilimsiz.
ağzından bir dua çıksın, bağrına bin insin.
benim duam kabul oldu; yazdım.
harfleri esirgemedim çünkü şiir kazdı.
şiir gelecek yerden harf esirgenmez,
bini geçik cümle, binlerce kelime az mı?
dönmen için değil, görmen için.
güneş bizim için varsa gölge niçin?
gel gör içimdeki gölden içip;
ölümsüzlük ne demektir gölgen için.

gölgesine hasretim, beni güneşten azledin.
unutmak istiyorum yaz nedir.
hatırlamamak en son kim yaz dedi..
hatırlamıyorum bana kim yaz dedi.
her şeye tamam dedim, ne zaman az dedim?
kalbim örf adet bilirdi, insanlar yobaz dedi.
sana körü körüne bağlandığımı sandılar,
haklılardı da böylesine de yobaz denir.
onu elimden alan; unutma!
adım almanı bekliyorum huduttan!
nişan aldım kalbine bir güç, bir umutla.
onu elimden alan; unutmam!
karşına çıkmasamda hatırlarım.
hatırlatır intikamı satırlarım!
onu kurtarıp beni gemimle batırmanı,
unutursam adamlığın hatrı kalır.
benim suçum onunla açılmak.
kendini kaybetmek açıkta.
kaybolmak battıkça,
yüreğin attıkça.
hep aynı noktadayım,
yediğimden beri kafama oklavayı.
ilerlemekten korkmam, hayır.
öğretti bana o gün bugündür korkmamayı.
balığın hafızası tazelenir;
herşeyi su görmek ki mazereti.
göz bebeklerim taze yetim.
taşıyor gözlerimin kaseleri.
birinci haftasında gittiğinin,
fark ettim bütünüyle bittiğini.
bugün, o gün, yedinci gece.
sekizinci gün, resmidir bittiğimin.
korkmaya başladım yavaştan.
krizlerim ha başladı ha başlar.
hiç bir türlü tedaviye yanaşmam.
nefretle de olsa gel ve ya kal aşkla.
ya benim ol beni sevme,
ya da beni sev benim olma.
benim olurken beni sevme,
beni severken benim ol da.
var ol da istersen yar olma.
kömür karası gönlüme har ondan.
yanar gönül evim; karton ya.
atla aşk; içimdeki balkondan.
kaç kurtar kendini yanmaktan.
gönlün ateşime zor dayanmakta.
şüphesiz..
tek kazancım sensin.
sensizken seninle, seninle, sensiz..
istemeden kimse kimseyi sevmez.
kimse kimseyi sevmeden istemez.
şüphe denilen histe dert,
şimdi aşkla nefret aynı pistteler.
dilin kemiği yoktur ama elin vardır.
gönlüm elime bu yüzden dargın.
tutabilirdi kendini, daha ötesi var mı?
var, daha ötesi yangın.
aşkımı tarihe gizlerim, bu giz benim.
bu, bir benim ödevim, bir benim ezberim.
bu benim sınavım, benim sırrım.
yok ederim izleri; parçalar dikizleri.
herşey oldu bittiye geldi, sen bana gelmedin.
bir kurşun attın sakat bıraktın, ölmedim.
gitmeye hakkın vardı kabul ettim,
sakat bırakmak mı olmalıydı önlemin?
değer vermedin mi sahi hislerime?
sana sürünmemi mi istedin hep?
kandırmışsın beni, dolandırmışsın,
varamamışım dolanmaktan istediğime.
bir dairenin çizgisinde hapisim.
rotam güneş, gün deniz mavisi.
söyledim ya müebbet hapisim.
gönderme, sen getir havadisi.
sen; ustalık çağımın ilhamı,
kağıtlara inşa ettim bin hanı.
beni anlamıyorsun ya hani,
bu, bu dünyadaki imtihanım.
neden mutsuzum peki bencilsem?
oysa ben karıncayı bile incitmem.
hor mu görülmem gerekir sencilsem?
döksem, sığmaz hislerim bin cilte.
bu yüz yıllık alfabeye büyük kalır sevdam.
seni anlatacak harfler bir asırdır mefta.
yaşanmıyor asır oldu imrenecek sevda.
konuşacaksan git; dinleyeceksen kal.
gürültüye çıktı, aklım pencereden.
gidiyorsun; yüreğimde tavalar tencereler.
akla küfürler savuran kim bilir kalbe ne der?
aşkta devrimi anlarım da darbe neden?
Dua
 
Gel, bağrına bassın seni kuytularım.
Gelişin darmadağın etsin uykuları.
Gel, peşine düşsün senin uykularım.
Seninle her kalabalık kuytu kalır.
 
Derme çatma bir gemiyim yokluğun bir fırtına !
Tonlarca dert bıraktım sigaramın bir fırtına !
Belki bundan ötürü bazen aşka karşı suratım al,
çaresizlik bindi şimdi sol taraftan sırtıma..
 
Durup düşündüğümden beri düşünüp durdum
Nerede pis bir kıyı var hep oraya vurdum
Kader diye susup terketmeyince yurdu
Sonunda bir çakala boğdurdular kurdu
Sonunda ellerimden aldılar seni
Ellerimden başka hiçbir şey kalmadı geri
Sonunda kalbimden söktüler seni
Ve kalbimi bir çöplüğe döktüler demin
Bir gün bir martı gelir buradan alır beni
Geri dönerim belki ansızın pisliği yenip
Belki bir rüzgar gelir alır gider beni
Zor anda yanaşır o hep beklediğim gemi
Güveni elde tutmak biraz güçtür
Güvendiğim dağlara çığ düştü
Baştan alıyorum bu şiiri üçtür
En güzel yerinde dilim sürçtü
Baştan alabilsek şimdi tekrar yaşamı
Ne seninle ne de sensiz yaşarım
Bu can yalnız yaşamayı da başarır da
Adı sen olmazsın bu kez tasamın
Günlerin arkasından dolu dizgin koşarım
Ilık bahar yağmurları gözlerimden boşalır
Öteden yorum yapmak kolay tabi
Hele siz de bir dolu verdiğiniz kabı boş alın
Birlikte hayal kurmak keyifli güzeldi
Bazen sen beni bazen ben seni üzerdim
Bahar ailemizden biriydi bizimdi güzeldi
Sana çok bozuldum fakat seninle düzeldim
Anlatamaz beni şairin binbir özlü sözü
Hasretim gerçek içim kor özrüm özür
Güzel günler gördüğünü göremeyecek gözüm
Günler güzel gördüğümü göremeyecek gözüm
 
7797d1471236353-turk-edebiyatindan-kgt.jpg


[FONT=sans-serif]Kıyasıya[/FONT]
[FONT=sans-serif]Bir savaştı bu,[/FONT]
[FONT=sans-serif]Haç'la Hilal'in,[/FONT]
[FONT=sans-serif]Batı'yla Doğu'nun,[/FONT]
[FONT=sans-serif]İman'la İnkar'ın savaşı..[/FONT]

[FONT=sans-serif]Kamu Güvenliği Teşkilatı K.G.T takip için:[/FONT]https://www.facebook.com/06KARARGAH06/

[FONT=sans-serif]alıntıdır[/FONT]
 
Bütün pencerelerde bekleyen benim,
Ve
O çalmayan bütün telefonlarda,
Aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım,
Onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
Sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
Değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
Adın ekmeğe dönüşmüyor.
 
[h=3][FONT=century gothic] KADERİMİZSE
[/FONT][/h][FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic] Sana aşık olmaktan korkuyorum.
Ama sen bu kadar aşk kokarken,
[/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic] Aşktan korkuyorsun. [/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic]
Seni sevmek bana yakışır.
Aşk dilde zaten.
Bir vakit gelir kaderimizse,
O da bize yakışır.
[/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic][/FONT]
[FONT=century gothic] Burak Ballı Sessiz Bekleyiş[/FONT]
 
[FONT=&quot]Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana “sen bir şairsin” dediğin zaman.[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT][FONT=&quot][/FONT][FONT=&quot]Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.[/FONT]

[FONT=&quot]Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle

Ömer Edip Cansever Adsız Bir Çiçek [/FONT]
 
Şair değilim
Şiire hükmedemem
Adsız yüreğime
Feryatsiz sevgi vaad edemem
Bugün zamana yenildim
Yarın ne getirir ne götürür bilemem
Kalbin yazdığını
Elle silemem...
 
Elveda dedim sana bugün etimden et koptu sanki,
Yüreğimin içinde koptu fırtınalar gemiyle Alabora oldum sanki,
Azrail geldi de canımı almaya son nefesimi veriyorum zannettim sanki,
Öldüm de musallaya koydular tuzlu su ile bedenimi yıkıyorlar sanki,
Kışın soğuk bir havada tişörtle kaldırımlarda titriyorum sanki,
Komaya giren hasta oldum Da uyanamayacağım zannediyorum sanki,
Dünyayı sırtıma verdiler de al git diyorlar sanki,
Ölmeden mezara indirildiler de ölmeden öldüm sanki....
Emrah.
 
ÇEKİRDEK YAĞMURLARI

eğer dünyayı bir kez değiştirebilseydim
tüm silahları imha etmekle başlayabilirdim
bıçaklara bile ihtiyacımız yokmuş aslında
organik şeker, kimyasal içermeyen balon
bez bebek üretimlerini fazlalaştırabilirdim
daha çok gülen yüz ve daha az asık surat
cinnet anlarında canavar durdurma butonu
çünkü bir an beklese insanlaşacaktılar
kentlere bile isteye tıkışıp sürü timsali
dağları, ovaları, ormanları yalnız bırakan
insan asla huzur bulmayacaktı bilirdim
doğaya yeterince dağılmakla başlayacaktı
tabiat ahbaplığı ve ihtiras eriyişleri
hazcı hız çağının açtığı yabanıl açlığa
özge derman köylerin antik sükunetiydi

dünyayı değiştirebilsem değişmeyecektim
kökünden bir değişime hasret kalan insanlık
buçuk dönüşümlerleyalnızca hep yıprandı
bilim ve teknik diye diye büyütüldü oysa
milyonlarca hayatı kül eden jenositteçhizleri
korkulan taş devriydi asıl hikmetli çağlar
meleği iblisleştirecek çapta ferah imkanlarıyla
yamyamlıktan başkası değil modern dediğin
çıplak ayaklarla sonbahar yaprakları üstünde
uçurtma şölenlerinde buluşmaktı hayalim
kimsenin kimseyi biçmediği kardeş halklarla
kültür şenlikleriyle kültürel emperyalizmin
başını gövdesinden aşkla ayırmak isterdim

ihtiyar dünyayı bir kez değiştirebilseydim
çocuk gülüşleriyle iyileştirmeyi denerdim
aldığından fazlasını vermeyi hobileştirmek
nükleer yerine fidanlık üreten bir gençlik
belki gezegenlere ulaşmayacaktı astronotlar
seri ulaşamazdık o çok mühim yerlere belki
asteroid madenciliği olmayacaktı belki ama
her sabah endişeyle uyanmayacaktık inan buna
tırnaklarla kazıyarak, alın terimizle, emekle
kendi ellerimizle cehenneme çevirdik sinemizi
artık çıkış yok geri dönüş yok biliyorum
öleceğini bile bile yaşayan canlı azmiyle
yine de yazmak, uyarmak, bağırmak istiyorum
argın düşler kayıtlara geçsin hiç değilse

Bilal Yavuz

BY%2B%252821%2529.png
 
‘’Pare pare şimdi sustuklarım. Dudaklarımın kenarında keşke’lerim var. Gözlerimin altında koca bir yalnızlık, ellerim yalanlarla örtülmüş. Tükeniyorum. Yitiyorum. Gidiyorum…

‘’Tecrübeler pişmanlıkların geride bıraktığı enkazdır’’ demişti Kahveci Erdal. O vakitler anlayamamıştım bu sözün ağırlığını. Bakmayın öyle kahveci dediğime. Bir konuşsa roman, bir sussa şiir olur. Mahallenin canlı kitabıdır o. Bazı geceler kahvenin ortasında yanan odun sobasının etrafına kurulurduk bizim çocuklarla. Erdal ağabey kivi çayı yapardı bize. Sonra gelir tam aramıza çeker sandalyeyi, saatler sürecek olan o derin ve pek manidar sohbete haybeye giriş yapardı. Öyle şeyler anlatırdı ki dinlemekten bir an olsun sıkılmazdık. Gogol’un Palto’sundan tutun da, Nazım’ın Vera’sına kadar anlatırdı. Sabahın ilk ışıklarını görünce dağılırdık. Erdal ağabey veresiye defterini hatırlatırdı bize, biz gülerdik. O defter hiç kapanmadı. Kapansaydı biterdi her şey, o da bilirdi.
Çocukluğumuz, 17’miz, gençliğimiz geçti o kahvede. Erdal ağabey nefes alsa, aklından geçeni okur duruma gelmiştik. Bir gün epey canı sıkkındı, ağlamaklıydı ama ağlamaması gerektiğini biliyordu. ‘’Benim zaafım gözyaşlarımdır.’’ Derdi. Yanaştım yanına, ‘’Ya tamam ağabey, altı üstü çay borcumuz var Allah’ını seveyim.’’ Diye çıkıştım gülerek. Yüzünde mimik oynamadı. Belli ki sorun büyüktü. Çünkü sadece çay değil, lahmacun, gazoz, ayran, tost… Yığınla borç vardı ve o buna susamazdı. ‘’Ağabey hayırdır, son dal sigaranı tersten mi yaktın, n’aptın?’’ Yine sustu iki gözümüzün çiçeği. Fazla üstelemek istemedim. Sandalyeyi çekip karşısına oturdum. Kendisi anlatsın diye bekledim.
‘’Yine olmadı be Ferdi. Kaçtır denedik ama yok…’’
Erdal ağabeyin çocuğu olmuyordu. 42 yaşındaydı. Yenge hanım da 39. Sanırım epey umutlandırmıştı bu son gittikleri doktor. Yine olmamış. Adamın en büyük dileği bir çocuğunun olmasıydı. Üstelik söz vermişti, çocuğu olursa veresiye defterini yakacaktı.
Yaklaşık 1 yıldır bu şehirdeyim. Geçen Erdal Ağabey aradı. Aramasını görünce sevindim, aklıma düştü hemen çocuk olayı. Aha dedim, galiba defteri yaktı. Büyük bir beklentiyle açtım. Açmaz olaydım…
Yenge hanım kalp krizi geçirmiş. Kaldırıldığı hastanede de hayatını kaybetmiş. Elimde olmadan ağladım. Çünkü Erdal ağabey ilk defa ağlıyordu, sesi yanıktı, sözleri yangındı.
‘’Keşke hiç çocuğumuzun olmayacağını bilseydim de, o yaşasaydı…’’

Dün bizim çocuklar aradı. Erdal ağabey kahveyi kapatmış, evi de satıp köye taşınmış.
Kahveci Erdal’dı, Kederli Erdal oldu adı.
Sayfa sayfa yazılası adam, bağıra çağıra susuyordu.
Sustukça tükeniyordu ama ölmüyordu…
 
özlü olmayacak pek ama..

Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur

Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları

Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı


Ahmet TELLİ
 
BİR VARMIŞ HEP YOKMUŞ...

Yaz bitti diye üzülmüştüm ama sonbaharı unutmuşum. Pencereye vuran güneş ve ara sıra çıkan kuş sesleri eşlik ediyor bana. Aşık olucaksan güneşin mesafesine aşık ol mesela. İyice dibimize girip bizi yakmamış çok uzak olupta karanlıkta bırakmamış güneş. İnsanlığa karşılıksız bir hayat vermiş. Hoş bizimkisi karşılıksız güzel bir hayat olmamış belki ama olsun genele bakalım biz..
 
(To be or not to be)

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
Çünkü, o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanları?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

W. Shakespeare / Hamlet
 
Yapmadığın şeyler

Anımsıyor musun yeni arabanı
ödünç alıp çarptığım günü?
Öldüreceğini sanmıştım beni, öldürmedin oysa.
Anımsıyor musun seni zorla sahile götürdüğüm,
yağmur yağacağını söylediğin ve
yağmurun yağdığı günü?
“Söylemiştim sana” demeni beklemiştim demedin oysa.
Anımsıyor musun kıskandırmak için seni
başka oğlanlarla oynaştığım ve
senin kıskandığın günleri?
Terk edeceğini sanmıştım beni terk etmedin oysa.
Anımsıyor musun çilekli pasta düşürüp
Arabanın paspasını kirlettiğim günü ?
Tokatlayacağını sanmıştım beni tokatlamadın oysa.
Anımsıyor musun dansın resmi giysili olduğunu
Söylemeyi unuttuğum ve
Senin kot pantolonla geldiğin günü?
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa.
Evet yapmadığın çok şey vardı.
Ama dayandın bana, sevdin beni
Çok şey vardı
Benimde senin için yapmak istediğim,
Vietnam’dan döndüğünde
Dönmedin oysa.
 
ANNABEL LEE
Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.

O çocuk ben çocuk,memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.

Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.

Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,_
Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.

Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.

Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim,uzanır beklerim
Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni .

Edgar Allan POE
 
Sevmek dedin az önce dostum
Düşündüm nedir diye sevmek...


Sevmek;
soguktan morarmış parmaklarıyla
üssün tel örgülerine tırmanan
Onsekiz yaşındaki Alman kızı sevmektir.


Sevmek;
Sıcacık evinde oturup videoya dalmak varken
Kentin göbegindeki ırkçılığa karşı yürüyen
Kafasına taş atılan İsveçli genci sevmektir.


Sevmek;
Aşmak üzere olduğu duvardan yaka paça indirilen
Ve aç sırtlanlar gibi üzerine saldırılan
Dal gibi güney afrikalıyı sevmektir.


Sevmek dedik güzel arkadaşım


sevmek;
Gözleri önüne egik
Ve sol yumrugu havada şu kızın
Öfkesini kuşanmışken buram buram yanan şu oğlanın
Yanında olmaktır
bilesin istedik..


GÜRHAN UÇKAN
 
İnsanın Yedi Çağı


(William Shakespeare’nin ”Nasıl Hoşunuza Giderse” oyunundan) :

Bütün dünya bir sahnedir…
Ve bütün erkekler ve kadınlar
sadece birer oyuncu…
Girerler ve çıkarlar.
Bir kişi bir çok rolü birden oynar,
Bu oyun insanın yedi çağıdır…
İlk rol bebeklik çağıdır,
Dadısının kollarında agucuk yaparken…
sonra mızıkçı bir okul çocuğu…
Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı
Ayağını sürerek okula gider…
Daha sonra aşık delikanlı gelir,
İç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şiirleriyle…
Sonra asker olur,garip yeminler eder.
Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç,
Savaşta atak ve korkusuz,
Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar…
Sonra hakimliğe başlar,
Şişman göbeği lezzetli etlerle dolu,
Gözleri ciddi,sakalı ciddi kesimli…
Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur
Ve böylece rolünü oynar…
Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle,
Gözünde gözlüğü,yanında çantası,
Gençliğinden kalma pantolonu zayıflamış vücuduna bol gelir.
Ve kalın erkek sesi,çocukluğundaki gibi incelir.
Son çağda bu olaylı tarih sona erer.
İkinci çocuklukla her şey biter.
Dişsiz,gözsüz,tatsız,hiç bir şeysiz…

William Shakespeare
 
[SIZE=3][FONT=comic sans ms]Selam Oza,
evde, geceleyin
Ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,
havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını
Senin soluğundur duyduğum ses.
Selam Oza!

Nasıl bilebilirdim, sinik ve gülünç
Bir kişi gibi, ürkerek giren bir göle,
Gerçekte korku olduğunu aşkın, söyle?
Selam Oza!

Ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni?
Daha da korkunç,bir başına değilsen oysa:
Şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana.
Selam Oza!


Ey - insanlar, lokomotifler, mikroplar
Gerin kanatlarınızı elinizden geldiğince ona.
Harcatmam onun, dokundurtmam kılına.
Selam Oza!

Yaşam bir bitki değilse aslında,
Neden dilimliyor, parçalıyor insanlar onu
Selam Oza!
Ne acı bu denli geç rastlamak sana
Ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.

Karşıtlar getiriliyor bir araya
Bırak çekeyim kahrını ve acını kendime
Çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
Sense sevinçli. Dilerim sonuna dek kalırsın öyle.

Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm.
İnan, kendimle üzmeyeceğim seni.
İnan, ders olamayacak sana ölümüm.
İnan, yük olmayacağım sana yaşamımla.

Selam Oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
Bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi.
Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni.
Şükür ki girdin yaşamıma.


Selam Oza!


Andrey VOZNESENSKİ
[/FONT][/SIZE]
 
Üst Alt