Ahmet Turan Alkan son zamanlarda patlak veren bu ameliyatlar hakkında bir yazı yazmış, durumu gayet güzel özetliyor aslında.
"Türkiye’de ilk yüz nakli gerçekleştirildiğinde, şüphesiz cerrahlarımız adına gurur duymuştum.
Hastanın yeni yüzüyle basına dağıtılan görüntüleriyle operasyon arasında pek kısa bir süre geçmiş olması beni tedirgin etti. “Biraz acele edilmedi mi?” diye düşünmeye kalmadı, ardından kol ve bacak nakilleri gündeme geldi. Bu işleri kimden sorup öğrenmeli diye bizim Çekirge’yi çağırdım. “Nedir bu olup bitenler, ne oluyoruz Çekirge” demeye kalmadı, “Bir dokun bin âh dinle bu kâse-i fağfûrdan” denildiği üzre başladı anlatmaya.
*
-Nooluyor Çekirge, birdenbire organ nakillerinde beklenmeyen bir yoğunlukla karşılaştık, nedir mesele?
-Kabağın neticede benim başıma patlayacağını kestirdiğim için biraz ön araştırma yaptım hocam; arz edeyim. Efendim plastik cerrahi camiası tanıtıma biraz da gösterişe önem verirmiş; hastanın iyiliği ve haklarını ön planda tutsalar da ara sıra bazı ihmaller de duyulurmuş bu camiada. Meselâ şartlar zorlanır, daha basit tekniklerle hastaya faydalı olunulabilecekken teknik geliştirme, uluslararası yayın yapma, belirli bir teknikle ilgili yeterli sayıda seri oluşturma gibi nedenlerle daha komplike ve riskli prosedürler uygulanır, işin ilginç tarafı da bunlar zaman zaman başarılı da olurmuş ama bu arada hastalar da epey bir cereme çekerlermiş, öyle diyorlar…
-Vay canına, nereden biliyorsun bunca ayrıntıyı bakayım sen?
-Ee, ömür boyu stajyer Çekirge kalacak değiliz herhalde; bizim kendimize göre çevremiz, haber kaynaklarımız var. Neyse sözümü tamamlayım: Akdeniz ekibi geçen yıl yaptıkları çift önkol ve rahim nakli ile de gündeme gelmişlerdi hani. Rahim nakli dünyada ilk idi ama bunun hayati gereklilik taşımayan bir yöntem olduğunu söylemeye gerek görmüyorum. Bu şekilde gebe kalıp çocuk sahibi olan kimse henüz görülmemiş. Konunun asıl püf noktası şu: İnsandan insana bütün nakillerde vücut dokuyu neredeyse % 100 reddedermiş. İki istisnası var ama: İlki tek yumurta ikizleri, bir de kornea nakli. Bunun haricinde nakledilen tüm dokular istisnasız reddedilirmiş. Son 40 yılda bağışıklığı baskı altında tutan ilaçların gelişmesi ile bazı organların nakli konusunda başarılar elde edilmiş. Bu operasyonların ardındaki asıl aktör, aslında bu ilaçlar. Karaciğer ve böbrek gibi hayati organların nakli belli merkezlerde rutin uygulamalar arasına girdi; ancak bu hastalara ömür boyu bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaç kullanmak gerekiyordu. Hastaların zaten böbrek veya karaciğer yetmezliği nedeniyle hayatları tehdit altında olduğu için bağışıklı baskılayıcı ilaç kullanımı göze alınabiliyormuş… Bu arada rahim nakli geçiren hastanın alacağı bağışıklık baskılayıcı ilaçların bebekte sakatlık oluşturma riskini unutmamak lazım. O ilaçların hepsi bebek üzerinde sakatlık oluşturma riski olan ilaçlar.
-Baksana sen, boş zamanlarında çaktırmadan tıp fakültesine filan mı gidiyorsun sen; nereden öğrendin bakayım bu lâfları?
-Aman hocam, iltifat ediyorsunuz, müsaadenizle devam edeyim: Son yıllarda bazı ülkelerde iki kolu olmayan insanlara ve yüzünün büyük bölümünü kaybeden insanlara bu tür nakiller yapıldı. Bunların sayısı fazla değil, çünkü bu ameliyatlarla elde edilenler, hayat kalitesi açısından önemli olsa da hayati önem taşımayan kazançlardı ama buna mukabil ömür boyu bağışıklık baskılayıcı ilaç kullanmak gerekecekti. Bu yüzden nakiller yurtdışında çok tartışılıyormuş hocam… İlaçlar çok ciddi problemler doğurabiliyormuş. Diğer insanları çok fazla etkilemeyen basit enfeksiyonların bu hastalarda ciddi sorunlara yol açması, kullanılan ilaçların karaciğer ve böbreklere zararlı etkilerden bahsediyorum. Hatta bu ilaçları genç yaşta kullanmaya başlayanlarda ortalama ömür beklentisinin göreceli azalarak azalacağı bile söylenebilir.
-Vay canına, peki Türkiye’ye gelirsek…
-Geliyoruz hocam; işte böyle bir ortamda geçen sene çift önkol nakli yapıldı. Teknik olarak başarılı geçen bu nakilden bir yıl sonra hasta basın toplantısına çıkarıldı hatırlarsanız. Tabii öncelikle hastada iki adet el gören gazeteciler ve hatta hekimler etkilendiler. Halbuki burada asıl önemli olan nokta, nakil kolun iyi planlanmış bir proteze kıyasla üstünlüğü olup olmamasıdır. Toplantıda el fonksiyonları sergilenmedi, sadece hasta bardak tuttu, imza attı. Bunlar başarı olarak gösterildi. Hastanın etkili bir tutma hareketi yapıp yapmadığı, ince el hareketlerini başarıp başaramadığı, bırakın bunu elini yumruk yapıp yapamadığı, el bileğini hareket ettirip ettiremediği bile gösterilmedi ama bu bir başarı olarak sunuldu. Hastaya 40-50 bin liralık kaliteli bir protezi çok gören devlet, bu ameliyata 100 bin liranın üzerinde harcama yaptı ve hastanın ömür boyu bağışıklık baskılayıcı ilaçlarını ödeyecek; ayrıca hastanın muhtemelen ağır geçecek bundan sonraki enfeksiyonları nedeniyle yoğun bakım tedavilerini karşılayacak.
[h=3]Dokunaklı iş teklifi[/h]-Ee, kol nakli yapılmasın mı demek oluyor bu anlattıkların?..
-Değil tabii, ön kol nakli yapılmaması gereken bir ameliyat değildir, ancak risklerin çok açık bir şekilde, sadece bu ameliyatı uygulayacak cerrah tarafından da değil, hatta belki tam tersine bu tür ameliyatlara muhalif biri tarafından da hastanın bilgilendirilmesi lazımdır diyorlar. Ayrıca hastaya kaliteli bir protezle bir süre yaşadıktan sonra bu ameliyatı yine de istiyor musun diye sormak gerekir diyorlar. İyi de hastaların çoğu kaliteli bir protezi görmemişlerdir bile, yine de açık konuşalım; iyi bir protez uygulaması Tv seyircisi açısından câzip haber değildir.
-Yüz nakli konusunda ne diyor Tıp camiası Çekirge?
-Yüz nakli dünyada daha önce sınırlı sayıda denenmiş ve genellikle gerçekten çok ciddi doku kayıplarının olduğu durumlarda başvurulmuş. ABD’de yapılan ilk nakil esnasında sıradışı gizlilik tedbirleri alınmış olduğunu duydum. Basına ilk açıklamayı da operasyondan epey bir süre sonra yapmış adamlar. Nakil yapılan bayanın ağız ve burnu köpeği tarafından tamamen parçalanmış. Yani hasarla iş riski arasında mâkul bir denge söz konusu. Bizdeki hastaların ikisinde de bu kadar ağır bir bozukluk yok bildiğim kadarıyla: Yüzleri var, dudakları var, mimik kasları hareket ediyor. Dokunma duyuları var. Daha ilginci benzer ârızalara sahip o kadar çok hasta var ki… Bunların hepsine yüz naklini karşılayabilir mi devlet ?
-Hatırlıyorum Çekirge; nakil yapılan hastanın basına ameliyattan önce ameliyat gerekçesini açıklarken söylediği sözler çok dokunaklıydı. Dedi ki, “Çocuklar benden korkuyordu, bir de iş bulamadım, kimse iş vermiyordu”. Gerçekten ağır yük.
-İyi ama üstadım, basit bir rehabilitasyon ve rehberlik hizmeti ile hayata kazandırılabilecek bu delikanlı, şimdi dediğiniz gibi ağır bir yük daha üstlendi. Nakledilen yüzün bedeli, ömür boyu bağışıklık baskılayıcı ilaç ve muhtemelen buna bağlı problemler. Yüzün dokunma duyusu asla eskisi gibi olmayacak. Eskisi derken yanık öncesi halini değil, nakilden hemen önceki halini kastediyorum. Ameliyatı yapan hekim basına dokunma duyusunun geri geleceğini söylüyor gerçi ama… bu tür hasta sayısı çok az diyorlar; biz de inşallah diyelim.
-Zamanla düzelir mi acaba?
-Bu biraz izafi bir mesele galiba hocam. Normalde hassas olan yüzde kaba dokunma ve basınç duyusunu, aaa hissediyor, diye başarı gibi sunmamak gerek görüşü hakim iyi haber kaynaklarda. Bu yüzlerde dokunma duyusunun daha kötü olacağı çok aşikar, zira üst tarafı yanık olsa da altı sağlam olan tüm dokuları çıkarılmış. Hastanın çalışan dudakları, dudak kasları da çıkarılmış, yerine çalışmayan sarkan dudaklar konulmuş. Zamanla düzelir mi? İnternette yüz nakli geçiren hastaların ameliyattan uzun dönem sonraki videoları var; hemen hiç birinde dudaklar oynamıyor, sadece çene hareketleri var. Mesela yüz sinirinin korunmasından bahsediliyor. Güzel ama dudakları çıkarıldı, yerine sinir olmayan dudaklar konuldu. Zaten dikkat edilirse hastanın son basın toplantısında alt dudağı sarkıyordu ve eli ile düzeltti. Kibarca sıkıntısını da söyledi.
Yeri gelmişken şunu da ilave edeyim hocam; hastaya üniversite tarafından iş teklif edilmesi bana çok dokunaklı geldi. Hasta, ‘hele bir iyileşeyim düşünürüm’ dedi ya, “Bu imkânı ameliyattan önce sağlasalar, bu kadar zahmete gerek kalmayabilirdi.” Diye düşünmeden edemedim.
-Aferin Çekirge, yakında araştırmacı gazeteci dünyasına bir isim daha katılacak gibi görünüyor bu gidişle; aferin!
-Aman hocam; hık-mık!.."